Avrupa
AB’nin ‘sıfır karbon’ teklifinde çatlaklar

Avrupa Komisyonu’nun Net Sıfır Sanayi Yasası (NZIA) önerisi 22 Mayıs Pazartesi günü rekabetten sorumlu AB bakanlarından geniş destek aldı. Fakat nükleer enerji ve AB düzeyinde finansman konularındaki çözümlenmemiş ihtilaflar önümüzdeki müzakereleri zorlaştırabilir.
Mart ayında Avrupa Komisyonu tarafından sunulan ve şimdi Avrupa Parlamentosu ve AB ülkeleri arasında müzakere edilmesi gereken yasa tasarısı, Avrupa’nın ‘yeşil dönüşüm’ için ihtiyaç duyulan ‘temiz teknolojinin’ %40’ını tek başına üretmesini hedefliyor.
Stratejik öneme sahip olduğu düşünülen teknolojiler arasında güneş panelleri, rüzgar türbinleri, bataryalar ve diğer enerji depolama, ısı pompaları ve jeotermal enerji, elektrolizörler ve yakıt hücreleri, biyogaz teknolojileri, karbon yakalama ve depolama ile elektrik şebekeleri yer alıyor.
Son aylarda bu tür teknolojiler için yeni üretim kapasitelerinin inşasının, ABD ve Çin gibi büyük sübvansiyon programlarının teşvik ettiği dünyanın diğer bölgelerinde gerçekleşebileceğine dair endişelerin artmasıyla AB de kendi çerçevesini çizmeye başladı.
Bununla birlikte Komisyon, yasanın dünya genelinde bu tür üretim tesislerinin yaygınlaştırılmasına karşı olduğu şeklinde anlaşılmasını istemiyor. Komisyon Başkan Yardımcısı Margrethe Vestager Pazartesi günü AB bakanlarına yaptığı açıklamada, “İklim değişikliğiyle mücadelede herkese yetecek kadar temiz sanayi olacak. ABD, Hindistan, Avrupa, Afrika kıtası, Çin, her yerde temiz sanayilere ihtiyaç var”,” dedi.
Teklifle Komisyon, daha kolay ve hızlı izin prosedürlerinin Avrupa’yı cazip bir yer haline getireceği umuduyla, Avrupa’da ‘temiz teknoloji’ üretim tesislerinin kurulmasının hızlandığını görmek istiyor.
Tartışmalar sırasında, aralarında Fransa tarafından kurulan ve bakanları geçen hafta Paris’te bir araya gelen ‘nükleer ittifak’ın üyeleri Fransa, Finlandiya, Slovenya, Hırvatistan, Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Çekya’nın da bulunduğu bazı bakanlar nükleer enerjinin de teklif kapsamına alınmasını desteklediklerini dile getirdiler.
Almanya, Lüksemburg ve Avusturya nükleerin de yasaya dahil edilmesine karşı çıkıyor. Metinde nükleer enerjiden bahsedilse de ‘stratejik net sıfır teknoloji’ olarak değerlendirilmiyor. Bu durumda nükleer enerji %40 yerli üretim hedefine tabi olmayacak.
Üye devletlerin tartışmasının ardından Vestager, farklı görüşleri yönetmenin kolay olmayacağını vurguladı. “Net Sıfır Sanayi Yasası’nda yer alan sektörler, relokasyon riski nedeniyle seçildi,” diyen Vestager, ‘iklim değişikliğiyle mücadelemize çok şey katabilecek ya da belki de çok şey katamayacak herhangi bir sanayi olmaması için teklifin amacının ne olduğu konusunda’ bir tartışma beklediğini sözlerine ekledi.
Yasa teklifi özünde, örneğin üye devletlerin bir fabrika inşa etmek için gerekli tüm izinler için tek bir irtibat noktası oluşturmasını zorunlu kılarak ve izin prosedürlerinin en fazla ne kadar sürebileceğine dair son tarihler belirleyerek üretim tesisleri inşa etmeyi kolaylaştırmayı amaçlıyor.
Fakat Litvanya Ekonomi Bakan Yardımcısı Ieva Valeskaite, bunun bazı üye devletlere aşırı yük getirebileceğini belirterek ‘uygulama sürecinde belirli bir esneklik düzeyi’ çağrısında bulundu.
Ayrıca teklif, halihazırda uygulanmakta olanlara ek olarak herhangi bir sübvansiyon planı da içermiyor.
Bunun yerine, Avrupa Yatırım Bankası veya ulusal sübvansiyon programları gibi mevcut finansman seçeneklerini ‘tartışmak ve tavsiyelerde bulunmak’ üzere ‘Net-Sıfır Avrupa Platformu’ adında yeni bir çalışma grubu kurulacak.
Komisyon, normalde AB ülkeleri tarafından verilebilecek sübvansiyon miktarını katı bir şekilde sınırlayan devlet yardımı kurallarını geçici olarak gevşetmiş durumda. Bu durum bazı üye devletler tarafından eleştirilirken Polonya temsilcisi Kamila Król ‘üye devletlere eşit muamele edilmesi’ çağrısında bulundu.
“Yeni araçlar aralarındaki farklılıkların derinleşmesine yol açamaz” uyarısında bulunan Król, ‘TCTF’ye [Geçici Kriz ve Geçiş Çerçevesi] dayalı finansmanın iyi bir çözüm olmadığını’ sözlerine ekledi.
Vestager ise yapısal yatırım ihtiyaçlarının bir kısmını karşılayacak bir mekanizma olacak bir ‘Avrupa Varlık Fonu’ üzerindeki çalışmaların halen devam ettiğini vurguladı.
Kritik hammadde meselesi tartışılıyor
Öte yandan AB’nin 27 üye ülkesinden sanayi bakanları 22 Mayıs Pazartesi günü Brüksel’de bir araya gelerek birliğin kritik hammadde tedarikini görüştü.
‘Kritik Hammadde Yasası’ (CRMA), AB’nin otomobil bataryalarında veya rüzgâr türbini mıknatıslarında kullanılan lityum veya nadir toprak elementleri gibi yeşil ve dijital geçişler için gerekli olduğu düşünülen hammaddeler konusunda Çin ve diğer ülkelere olan bağımlılığını azaltmayı amaçlıyor.
Komisyon teklifinde, hammaddelerin madenciliği, rafine edilmesi ve geri dönüştürülmesinde ‘kendine yeterlilik’ hedefleri ortaya konuyor. Bunu desteklemek için Brüksel, yeni madencilik projeleri için izin kurallarını kolaylaştırmak ve Avrupalı şirketler için AB düzeyinde ortak bir satın alma platformu oluşturarak daha iyi anlaşmalar elde etmelerini sağlamak istiyor.
Yeni madenlere kamuoyu onayı aranıyor
Öte yandan düzenleme hakkındaki tartışmalar sürüyor. Portekiz Ekonomi Bakanı António Costa Silva, “Bugün beni asıl endişelendiren Avrupa’da bu tür madenlerin geliştirilmesine yönelik toplumsal muhalefettir,” derken, ileri teknoloji geliştirmek isterken yeni madenlerin açılmasını reddetmenin ‘paradoks’ olduğunu savundu.
İrlandalı bakan Dara Calleary de yeni madencilik projelerinin toplumsal onayının düşük olduğu konusunda uyarıda bulunarak CRMA’yı desteklemek için daha fazla kamu katılımı çağrısında bulundu. İtalya İktisadi Kalkınma Bakanı Adolfo Urso ise Avrupa Komisyonuna ‘vatandaşların çabaları anlayabilmesi için iletişim konusunda çok iddialı olması’ çağrısında bulundu.
Urso, İtalya’daki hammadde yataklarının birçoğunun Toskana, Ligurya ve Sardunya gibi turistik bölgelerde bulunduğuna ve doğa koruma alanlarının madencilik faaliyetlerini zorlaştırdığına dikkat çekti.
Urso’ya göre İtalya’nın sadece daha hızlı izin vermeye değil, aynı zamanda çevre mevzuatının uygulanmasında daha fazla esnekliğe de ihtiyacı var.
Slovak Ekonomi Bakan Yardımcısı Peter Švec’e göre ise “Çevresel etkisi olmayan madencilik yoktur.”
Buna karşılık olarak bazı ülkeler ‘geri dönüşüm’e daha fazla önem verilmesi gerektiğini savunuyor. Alman Devlet Bakanı Sven Giegold, belirli hammaddeler için asgari geri dönüşüm hedefleri getirilmesini önerirken, Fransız Bakan Roland Lescure ise ‘döngüsel ekonomiyi teşvik etmek için’ atık ihracatının sınırlandırılmasını önerdi.
AP’deki tarım vekillerinden ‘doğanın restorasyonu’na ret
Bir başka tartışma ise ‘doğanın restorasyonu’ yasası ile ilgili. 23 Mayıs Salı günü, tarım (AGRI) komitesindeki AB milletvekillerinin çoğunluğu, merkez sağ EPP raportörü Anne Sander’in öncülüğünde Komisyon’un doğayı restore etmek için önerdiği yasayı reddetmek üzere bağlayıcı olmayan bir görüş lehinde oy kullandı. EPP’ye liberal Renew ve diğer sağcı gruplar da destek verdi.
AB yürütme organı Haziran 2022’de, bozulmuş arazilerin onarılması ve biyolojik çeşitlilik kaybının tersine çevrilmesi için ilk kez yasal olarak bağlayıcı hedefler getiren doğa restorasyon yasasını masaya yatırdı.
Plan AB üye ülkelerinin tarım, orman, okyanus ve kentsel alanlarda doğayı restore etmeleri için 100 milyar avroluk bir bütçe de içeriyor. Fakat yasa tasarısı teklif edildiği günden bu yana milletvekilleri arasında hararetli tartışmalara konu oldu.
Birçok ülke, yasanın tarımsal üreticileri vuracağını savunuyor.
Avrupa
İngiltere: ABD saldırısına katılmadık ama destekliyoruz

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırısını destekledi ve İran’ı müzakerelere geri dönmeye çağırdı.
Starmer, İran’ın nükleer programının “uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit” olduğunu ileri sürdü.
ABD Başkanı Donald Trump, gece yarısı yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesisi bombaladığını duyurdu.
İngiliz kaynaklarına göre İngiltere bu operasyona katılmadı. Salı günü G7 zirvesinde Starmer, ABD’nin saldırıya katılmayı planladığına dair herhangi bir bilgiye sahip olmadığını söylemişti.
Pazar sabahı yaptığı açıklamada Starmer, “İran’ın nükleer programı uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturuyor. İran’ın nükleer silah geliştirmesine asla izin verilemez ve ABD bu tehdidi ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Orta Doğu’daki durum halen istikrarsızdır ve bölgedeki istikrar önceliklidir. İran’ı müzakere masasına dönmeye ve bu krizi sona erdirmek için diplomatik bir çözüme ulaşmaya çağırıyoruz,” dedi.
İş Bakanı Jonathan Reynolds, İngiltere’nin ABD’den Hint Okyanusundaki Diego Garcia üssünü kullanma talebi almadığını söyledi.
Sky News’e verdiği demeçte Reynolds, “İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemeyi destekliyoruz. Diğer Avrupa ülkeleri gibi diplomatik bir yol izlemeyi önermiştik, ancak İranlılar bunu reddetti,” dedi.
Reynolds, İngiliz hükümetinin bu saldırılara karışmamış olmakla birlikte, bölgedeki İngiliz vatandaşlarının güvenliğini ve tahliyesini sağlamak için, ayrıca gerekirse İngiliz altyapısını, üslerini ve personelini korumak için “bölgedeki varlıklarını kullanmak da dahil olmak üzere, her türlü olasılığa karşı kapsamlı hazırlıklar yaptıklarını” temin etti.
Bakan, “Ne zaman öğrendiğimizi tam olarak söyleyemem, fakat tahmin edebileceğiniz gibi, bu eylem hakkında önemli bir müttefikimiz tarafından bilgilendirildik,” diye ekledi.
Beyaz Saray’dan ulusa seslenen Trump, İran’ın misilleme yapması halinde yeni saldırılar olabileceğini söylemiş ve “Ya barış olacak ya da İran için trajedi olacak,” demişti.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, saldırıların “sonsuza kadar sürecek sonuçları olacağını” ve Tahran’ın misilleme için “tüm seçenekleri saklı tuttuğunu” söyledi.
ABD’nin askeri harekatı, Starmer’ın diplomasi çağrısı ve gerginliğin azaltılması yönündeki tekrarlı taleplerine rağmen gerçekleşti.
Starmer bu hafta, çatışmada “gerginliğin tırmanması riskinin gerçek” olduğunu belirterek, Washington ile “birkaç tur görüşme” yapıldığını ve kendisine göre bu sorunun çözülmesinin yolu bu olduğunu ekledi.
Lammy ise cuma günü Cenevre’de Avrupalı müttefikleriyle birlikte İran’la görüşmelere katılmadan önce, Washington’da mevkidaşı Marco Rubio ile görüşmek üzere yaptığı ziyaret sırasında ABD’yi “uçurumun kenarından geri çekilmeye” çağırmıştı.
Muhafazakâr Parti lider Kemi Badenoch, ABD’nin saldırısının “küresel terörü körükleyen ve Birleşik Krallık’ı doğrudan tehdit eden bir rejime karşı kararlı bir eylem” olduğunu söyledi ve “İranlı ajanlar, İngiliz topraklarında suikast ve saldırılar planladı. ABD ve İsrail’in yanında sağlam durmalıyız,” dedi.
Reform UK lideri Nigel Farage de Trump’ın İran’a saldırı kararını destekledi. Farage, “İran’ın nükleer silaha sahip olmasına izin verilmemelidir, İsrail’in geleceği buna bağlıdır,” dedi.
Avrupa
Dolar zayıflarken avro cazibe kazanıyor mu?

Fransa, Paris’in uzun süredir devam eden ortak borçlanma kampanyasının bir parçası olarak, avro para biriminin küresel rezerv para birimi olarak profilini yükseltmeye yönelik ek önlemler alınması için diğer AB ülkelerine baskı yapıyor.
Financial Times’ın (FT) gördüğü, bu ayın sonlarında yapılacak liderler zirvesi öncesinde dağıtılan bir AB taslak bildirisinde, Avrupa Merkez Bankası da dahil olmak üzere blok kurumlarından “avronun uluslararası rolünü güçlendirmek için önlemler araştırılması” isteniyor.
Bu girişim, ABD Başkanı Donald Trump’ın doların hakim rolünü zayıflatan ve Avro bölgesinin 25 yıllık para biriminin uluslararası işlemler için daha cazip hale gelmesine olanak tanıyan dengesiz ticaret ve ekonomi politikasından kaynaklanıyor.
Paris, yatırımcıların ABD Hazine borçlarından kaçmak için güvenli bir liman aradığını ve bu nedenle AB’nin piyasaya hizmet etmek için daha fazla ortak borç ihraç etmesi gerektiğini savunuyor.
Fransa ve İtalya ve İspanya gibi diğer ağır borçlu ülkeler, ulusal yüklerini artırmadan savunma gibi öncelikli alanlara daha fazla harcama yapabilmek için uzun süredir daha fazla ortak borçlanma için baskı yapıyorlar.
IMF Genel Direktörü Kristalina Georgieva, perşembe günü Lüksemburg’da düzenlenen AB maliye bakanları toplantısında, “Avronun küresel olarak daha büyük bir rol oynaması için büyük bir fırsat var,” dedi.
Georgieva, “Kaliteli güvenli varlık arayışına baktığımda, şu anda bu varlıkların arzında bir kısıtlama olduğunu görüyorum. Şu anda bu kadar çok varlığın altına yatırılması tesadüf değil,” diye ekledi.
Georgieva, Avrupa Merkez Bankası (AMB) verilerine göre altının, merkez bankalarının rezerv varlığı olarak avroyu geçtiğini belirtti.
AMB Başkanı Christine Lagarde bu hafta FT’de, bunun “küresel avro” anı olduğunu, ama bloğun bunu değerlendirmek için “güvenli varlıkların bolca arzı” da dahil olmak üzere reformlara ihtiyaç duyacağını yazdı.
Lagarde, “Toplam mali durumun güçlü olmasına ve borç-GSYİH oranının ABD’deki %124’e kıyasla %89 olmasına rağmen, yüksek kaliteli güvenli varlık arzı geride kalıyor. Son tahminlere göre, en az AA notuna sahip devlet tahvillerinin bakiyesi AB’de GSYİH’nin %50’sinin biraz altında, ABD’de ise %100’ün üzerinde,” diye yazdı.
Bir AB yetkilisi, bunun ortak borçlanma gibi “klasik bir Lagarde hamlesi, Fransız fikirlerini öne sürme” olduğunu savundu.
Lagarde, dolara karşı: Bağımsızlık ve avroya biçilen uluslararası rol
AMB baş ekonomisti Philip Lane, bu ayın başlarında yaptığı bir konuşmada, Avro bölgesinin tasarımının “güvenli varlıkların yetersiz arzına” yol açtığını ve buna yanıtın bir yolunun Avrupa çapındaki projeleri finanse etmek için yeni ortak tahviller ihraç etmek olabileceğini söyledi.
Fakat başka bir seçenek, mevcut ulusal tahvil stokundan daha büyük bir güvenli varlık stoku oluşturmak. Bu bağlamda Lane, Peterson Enstitüsünden Olivier Blanchard ve Citadel’den Ángel Ubide’nin, Avrupa’daki tek tek hükümetler tarafından ihraç edilen tahvillerin bir kısmının Eurobondlarla değiştirilmesini öneren bir makaleyi örnek gösterdi.
Daha fazla ortak AB borcu ihraç etme kararı ancak oybirliğiyle alınabilir. Borcun daha büyük bir kısmını geri ödemek zorunda kalacak Almanya ve Hollanda, daha fazla ortak borçlanmaya şiddetle karşı çıkıyor.
Üst düzey bir AB diplomatı, komisyonun Berlin’in muhalefetini dikkate alacağını söyledi fakat durum kötüleşirse, “Bazı üye ülkelerin ekonomisi pek de iyi durumda olmadığı için baskı artacak,” dedi.
AB, Covid-19 salgını sırasında ekonomik teşvikleri finanse etmek için ihraç ettiği yaklaşık 800 milyar avroluk ortak borcunu geri ödemekte zaten zorlanıyor.
Avrupa Komisyonu, borcu yeniden finanse etmediği takdirde, geri ödemeler için yıllık 30 milyar avro, yani 2028 yılı bütçesinin beşte biri kadar bir miktarın harcanacağını tahmin ediyor. Konuya yakın iki kişiye göre, Fransa, daha fazla borçlanmanın yatırımcıları cezbetmek için yeterli likidite yaratacağını söylüyor.
Bir AB diplomatı, “Daha fazla üye ülkenin kredi notu yükseltilirse, avro cinsinden güvenli varlıklarda sıkıntı yaşanmayacaktır,” dedi.
26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvenin başkanlığını üstlenecek olan António Costa, mevcut jeopolitik kargaşa ortamında, blokun hâlâ parçalı haldeki tek pazarının derinleştirilmesi konusunda daha geniş kapsamlı bir tartışma kapsamında, avronun rolünü gündeme getirdi.
Costa, FT’ye verdiği demeçte, tek pazarın daha iyi entegrasyonu ve tasarruf ve yatırımlara ilişkin AB çapında kuralların “AB’nin açık, istikrarlı ve güvenilir bir ortak olarak konumunu güçlendirerek avronun küresel konumunu pekiştireceğini” söyledi.
Doların rolü, Trump göreve gelmeden önce de azalıyordu. Chatham House’a göre, 2024 sonunda dolar, küresel döviz rezervlerinin yüzde 58’ini oluştururken, bu oran 10 yıl önce yüzde 65 idi.
IMF’ye göre, avro şu anda döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor ve bu oran, avronun yaratıldığı 2000 yılındaki seviyeye benzer.
Avrupa
Almanya ve Britanya ‘dostluk’ antlaşması imzalamaya çok yakın

Planlar hakkında bilgi sahibi yetkililere göre, Almanya ve Britanya önümüzdeki ay önemli bir ikili dostluk anlaşması imzalamaya hazırlanıyor.
İki hükümet, Britanya Başbakanı Keir Starmer’ın Almanya’ya yaptığı ilk ziyaret sırasında “benzeri görülmemiş” büyük ölçekli bir anlaşma imzalayacaklarını duyurmuştu.
Starmer, bunu AB ülkeleriyle ilişkileri “resetleme” sürecinin bir parçası olarak nitelendirmiş ve Brexit ile kopan ticaret ve güvenlik bağlarını yeniden kurma çabası olarak değerlendirmişti.
Fakat anlaşma tamamlanmak üzereyken, Almanya’daki hükümet karmaşası işleri rayından çıkardı. Diplomatlar, dönemin Şansölyesi Olaf Scholz’un koalisyonunun çökmesi üzerine müzakereleri durdurma kararı aldı.
Zira Alman yasaları, anlaşmanın imzalanıp imzalanmayacağına ve ne zaman imzalanacağına yeni hükümetin karar vermesini gerektiriyordu.
Bir diplomat Euractiv’e verdiği demeçte, yeni muhafazakâr-sosyal demokrat koalisyonunun göreve başlamasıyla müzakerelerin kısa sürede yeniden başladığını ve şu anda tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.
Diplomat, “Şansölye Merz, Başbakan Starmer ile, ilgili dışişleri bakanlıklarının liderliğinde iyi bir şekilde ilerleyen Alman-İngiliz anlaşması müzakerelerinin artık hızla sonuçlandırılması konusunda anlaştı,” dedi.
Gerekli Alman kabine kararı ve imzalanmanın “yakında” gerçekleşebileceğini de ekledi.
Zamanlama konusunda bilgilendirilen başka bir yetkiliye göre, bu tarih 17 Temmuz gibi erken bir tarihte olabilir.
Görüşmelere katılan Alman milletvekilleri, anlaşmanın önemini ülkenin Fransa ile imzaladığı büyük ölçekli dostluk anlaşmalarıyla karşılaştırdı.
İki ülke, Fransız-Alman ilişkilerini yeni bir düzeye taşıyan ve ortak bir parlamento meclisi kurulmasını sağlayan Élysée Antlaşması ve Aachen Antlaşması ile birbirine bağlı.
SPD’nin o zamanki dış ilişkilerden sorumlu milletvekili Nils Scmid, geçen sene yaptığı açıklamada, “Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık arasında bir tür üçlü ilişki olacak,” demişti. Fransa-Almanya anlaşmalarına ek olarak, Fransa ve Birleşik Krallık Lancaster House Antlaşması ile birbirine bağlı.
Schmid, bu belgenin iki hükümet ve parlamento arasındaki alışverişi kurumsallaştırmasını ve daha yakın kültürel bağlar kurmasını umuyordu. Bir İngiliz hükümet kaynağına göre, İngiliz tarafı anlaşmanın sıradan insanların yaşamlarına pratik bir etkisi olmasını ve Starmer’ın büyümeye verdiği önemi yansıtmasını istiyordu.
Fakat somut iyileştirme yapılabilecek birçok alanın AB’nin yetki alanına girmesi bir engel oluşturdu. Schmid, anlaşmanın bu alanlara dokunmaması gerektiğini açıkladı.
Anlaşma, İngiltere’nin Almanya ile ilk savunma işbirliği anlaşması olan Trinity House Antlaşmasını da içermesi bekleniyor. Bu belge geçen yıl imzalandı ve Alman hükümeti bunu “İngiltere’nin Avrupa’ya yönelik yeni yöneliminin bir ifadesi” olarak nitelendirdi.
AB ve Britanya da geçen ay kendi savunma ve güvenlik paktını imzaladı ve Brexit sonrası ticaret ilişkilerindeki bazı engelleri azaltmak için ilke anlaşması yaptı.
-
Görüş7 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu5 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa5 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor