Bizi Takip Edin

AVRUPA

AfD, işçi örgütü “Zentrum” aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor

Yayınlanma

Aralık ayında Alman ekonomisinin incisi olarak bilinen Volkswagen (VW), çok daha acı verici önlemlerden kaçınmak iddiasıyla önümüzdeki beş yıl içinde 35.000 kişiyi işten çıkarmak üzere sendika temsilcileriyle bir anlaşma yaptığını duyurmuştu.

Yılın başlarında VW, şirketin Nazi dönemine kadar uzanan uzun tarihinde ilk kez Almanya’daki fabrikaları kapatmakla tehdit etmişti.

23 Şubat’ta Almanya’da yapılacak federal erken seçimler için yapılan anketlerde ikinci sırada yer alan sağcı Almanya için Alternatif (AfD), kendisini “alternatif bir işçi hareketi” olarak tanımlayan “Zentrum” (“Merkez”) adlı örgüt aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor.

Zentrum’un amacı, uzun süredir Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile derin bağları olan IG Metall ve Ver.di gibi önde gelen sendikalarda çalışan işçilerin bağlılığını kazanmak.

Saksonya eyaletinde bulunan Swickau’daki VW fabrikasının çalışma konseyinde yer alan AfD’li yerel politikacı Lars Bochmann, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Volkswagen’in planlı bir ekonomi değil, gerçekten piyasa odaklı bir politika izlemesini istiyoruz,” dedi.

Sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) merkezi planlamasına atıfta bulunan Bochmann, “Biz bunu burada Doğu Almanya’dayken yaşadık,” diye ekledi.

Bochmann, 2022 yılında işçiler tarafından kendilerini temsil etmesi için seçilmeden önce yaklaşık otuz yıl boyunca Zwickau fabrikasında, son olarak da kalite kontrol bölümünde çalıştı.

AfD’nin geleneksel olarak sosyal demokrat görüşlü sendika seçmenleri arasında büyük bir ilerleme kaydetmesi halinde, Bochmann’ın ifadesiyle siyasi gücün de bunu takip edeceği düşünülüyor.

Bochmann, “Yerel siyasette mücadele ediyoruz ama aynı zamanda iş başındayken de mücadele ediyoruz,” diyor.

AfD’nin “yeşil dönüşüm” karşıtı propagandası işe yarıyor

Zwickau’daki tesis, VW’nin sadece elektrikli araç üreten ilk tesisiydi ve otomobil üreticisinin içten yanmalı motordan uzaklaşma ve otomobilin geleceği için ABD ve Çin markalarıyla rekabet etme çabasını temsil ediyordu. 

Fakat Bochmann ve Zentrum’daki arkadaşları, şirketin düşüşünden tam da bu hamleyi, yani VW’nin elektrikli araçlara odaklanmasını ve bu araçların üretimini teşvik etmek için devlet tarafından verilen sübvansiyonları sorumlu tutuyor.

23 Şubat’taki federal seçimler öncesinde Bochmann’ın Yeşiller karşıtı, içten yanmalı motor yanlısı mesajı doğrudan partinin seçim manifestosundan çıkıyor. Bu aynı zamanda, özellikle ülkenin AfD’nin kalelerinden biri sayılan bölgesinde, fabrikanın birçok çalışanı arasında yankı uyandıran bir mesaj.

Almanya’daki işçiler, yüksek enerji maliyetleri ve ihracatlarına yönelik küresel talepteki düşüşün yol açtığı iki yıllık ekonomik daralma ve kitlesel endüstriyel işten çıkarmalar nedeniyle giderek daha fazla tedirgin olurken Bochmann, Zentrum’un mesajı yayması için altın bir fırsat görüyor.

AfD’nin işçiler arasındaki oy oranı artıyor

AfD’li, “Geçmişte işçiler bizimle sadece kapalı kapılar ardında konuşurlardı, ama şimdi açıkça bize yaklaşıyorlar. Bir yoldayız ve bunun sonunda siyasi olarak meyve vereceğini umuyoruz, böylece bu gözyaşı vadisini tekrar terk edebiliriz,” dedi.

Zwickau fabrikasında geçen yıl iki bin sabit süreli personel işten çıkarıldı. VW’nin kötüleşen mali durumunu kontrol altına almaya çalışırken açıkladığı büyük bir yeniden yapılanmanın parçası olarak üretim 2027 yılından itibaren yarı yarıya azaltılacak. Fabrikada üretilen altı elektrikli araç modelinden dördünün üretimi diğer iki Alman VW fabrikasına taşınacak.

Ülke genelinde işçiler AfD’ye giderek daha fazla ilgi gösteriyor gibi görünüyor. Bir ankete göre parti geçen yaz yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Almanya’da kendini işçi olarak tanımlayanlar arasında on yıl öncesine göre yüzde 23’lük bir artışla birinci oldu.

Alman Sendikalar Konfederasyonuna (DGB) göre aynı seçimde AfD, sendika üyeleri arasında daha iyi bir performans sergileyerek oyların yüzde 18,5’ini alırken, bu oran genel halk için yüzde 15,9 oldu.

Jena Üniversitesinde sosyoloji profesörü ve Zentrum’u inceleyen Klaus Dörre, “Zentrum’un genel olarak çok sayıda iş konseyi üyesi yok, fakat kilit şirketlere odaklanmış durumda. Otomotiv sektörünü bilinçli olarak seçtiler çünkü bu sektör örgütlü çalışma ilişkilerinin kalbi. Temel argümanları, büyük otomobil şirketlerindeki iş konseylerinin küreselci elitlerin bir parçası olduğu ve deyim yerindeyse Alman halkının ve Alman işçilerinin çıkarlarına karşı küreselleşmenin peşinde koştukları,” diye konuşuyor.

Zentrum: AfD’nin bile çalışmak istemediği bir örgütten bugünlere

Öte yandan Zentrum bir dönem AfD için bile “çok aşırı” bir örgüttü. Örgüt 2009 yılında, güneybatıdaki Stuttgart kentinde bir Mercedes fabrikasında işçi olarak çalışan ve Almanya’nın aşırı sağcı çevreleriyle bağlantıları olan Oliver Hilburger tarafından kuruldu.

Hilburger, diğer şarkıların yanı sıra Adolf Hitler’in Nazi partisi lideri olarak yardımcısı Rudolf Hess’e bir övgü de seslendiren bir dazlak grubunun üyesiydi. 2022 tarihli bir belgesel filmde Hilburger, gruba katılımını “yasak olanın cazibesine” bağlamıştı.

Hilburger geçmişte aşırılık suçlamalarını IG Metall ve onun “medya ve siyasetteki kirli müttefikleri” tarafından yürütülen bir “karalama kampanyasının” parçası olarak nitelendirmişti.

AfD başlangıçta Zentrum’u birlikte çalışılamayacak kadar aşırı örgütlerden oluşan bir “uyumsuzluk listesine” koymuştu. Fakat AfD’nin etno-milliyetçi (völkisch) kanadının etkisi arttıkça, parti yeniden düşünmeye başladı.

AfD’nin Thüringen eyaletindeki başkanı ve partinin völkisch kanadının liderlerinden Björn Höcke, 2022’deki bir parti konferansında yaptığı konuşmada Zentrum’u savundu.

Höcke, “Siyasi hegemonya kültürel hegemonyaya dayanır ve kültürel hegemonyayı asla sadece parlamenter yolla elde edemeyiz,” demişti. Kültürel hegemonya, Zentrum’a ve diğer “yurttaş hareketlerine” “evet” demek anlamına geliyordu.

Bunun ardından parti üyeleri Zentrum’u uyumsuzluk listesinden çıkarmak için oy kullandı ve bu da işbirliğinin artmasına yol açtı.

O zamandan bu yana kuruluş istikrarlı bir şekilde büyüyerek gastronomi ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere diğer sektörlere de yayıldı. Die Zeit gazetesinde yer alan bir habere göre, Covid-19 salgını sırasında Zentrum, sağlık çalışanlarına yönelik aşı zorunluluklarına şüpheyle yaklaşan hastane çalışanları arasında aktif olarak işe alım yaptı.

AfD’nin “deregülasyon” sevdası işçi sınıfında nasıl yankılanacak?

AfD, Avrupa’daki diğer sağcı partilerde olduğu gibi işçi sınıfından seçmen devşirmek için hamle yapıyor.

Fakat örneğin Fransa’daki Ulusal Birlik’in “sol”dan devraldığı iktisadi politikaların aksine AfD, zenginlerden yana görünen deregülasyon, vergi indirimleri ile ucuz Rus gazı gibi enerji kaynaklarının restorasyonu çağrısında bulunuyor.

Zwickau kentinden AfD milletvekili Matthias Moosdorf, “Enerji yoğun olan her şey (alüminyum, çelik, gübre, çimento) boşa gidiyor, çünkü Berlin’deki bu ahmaklar ideolojiyi gerçekliğin önüne koydular. Bu sadece siyasi bir hata değil, Alman halkına karşı işlenmiş bir suçtur,” diyor.

Diğer sendikalar da, çalışanları Zentrum’a karşı direnmeleri için aktif olarak uyarıyor ve örgütün gerçekten onların çıkarlarını düşünmediğini savunuyor. Aslında, Zentrum Alman yasalarına göre resmi bir sendika olmadığı için ücret anlaşmaları müzakere etmesine izin verilmiyor.

DGB’de çalışan ve sendika üyelerini Zentrum hakkında eğitmekten sorumlu olan Lukas Hezel, “Zentrum’un politikasındaki ortak nokta, asıl düşmanın her zaman sermaye tarafı değil IG Metall olduğudur. Yönetimle herhangi bir çatışmaya girdikleri ya da yönetime karşı tavır aldıkları neredeyse hiç olmuyor,” diyor.

Bu tür eleştirilere rağmen Zentrum varlığını genişletmeyi başardı. Örneğin ocak ayında VW Zwickau fabrikasında yapılan işyeri konseyi seçimlerinde Bochmann başkanlığındaki “alternatif liste” işyeri konseyindeki varlığını ikiye katlayarak dört üyeye çıkardı ve IG Metall’in hakimiyetini kırma kampanyasında küçük bir zafer elde etti.

AVRUPA

Almanya’da Kuzey Akım-2’nin ABD’ye devredilmesi gündemde

Yayınlanma

Bild gazetesinin haberine göre, Almanya’da Kuzey Akım-2 boru hattının ABD yönetimine devredilmesi ve Rus gazının Avrupa’ya yeniden akışının sağlanması ihtimali tartışılıyor. Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) içindeki bazı politikacılar, Ukrayna’daki savaşın sona ermesi hâlinde Rusya’dan doğalgaz alımına dönülebileceğini belirtirken, partinin diğer üyeleri ve diğer partilerden politikacılar bu plana karşı çıkıyor.

Almanya’da, Eylül 2022’de sabotaj sonucu kullanılamaz hale gelen Kuzey Akım-2 boru hattının ABD yönetimine devredilmesi ve Rus gazının Avrupa’ya yeniden akışının sağlanması ihtimali tartışılıyor.

Bild gazetesinin haberine göre, bu yönde bir anlaşma üzerinde çalışmalar devam ediyor.

Bu arada, başbakan seçilen Friedrich Merz’in liderliğini yaptığı Hristiyan Demokrat Birliği’nden (CDU) bazı politikacılar, Ukrayna’daki savaşın sona ermesinin ardından Rusya’dan doğalgaz alımının yeniden başlatılabileceğini dile getirdi.

CDU’lu milletvekili Thomas Bareiss, tedarik için Kuzey Akım-2’nin kullanılabileceğini belirterek, “Eğer yeniden barış sağlanır, ilişkiler normalleşir ve ambargo zamanla hafiflerse, o zaman elbette gaz, belki de artık ABD kontrolündeki bir boru hattından, yeniden akabilir,” dedi.

Kuzey Ren-Vestfalya Eyalet Parlamentosu’ndaki CDU grup başkan yardımcısı Jan Heinisch de Ukrayna’da “adil ve güvenilir” bir barış anlaşması imzalanması durumunda Almanya’nın Rus gazı satın alma konusuna geri dönmesi gerekeceğini ifade etti.

Heinisch, “Bunun deniz yoluyla mı yoksa bir boru hattı aracılığıyla mı olacağı henüz belli değil,” diye ekledi.

Aynı zamanda Heinisch, Almanya’nın tek bir tedarikçiye bağımlı olmaması ve gaz konusunda “fiyat dikte ettirme” gibi durumların yaşanmaması gerektiğini vurguladı.

Heinisch, CDU, CSU ve SPD’den oluşan gelecekteki iktidar koalisyonunun enerji politikasının geliştirilmesinde görev alıyor.

Diğer yandan Hür Demokrat Parti (FDP) milletvekili Marie-Agnes Strack-Zimmermann, CDU’nun Rusya’dan yeniden doğalgaz almak için “halihazırda girişimlerde bulunduğunu” ve bu durumun ülkenin bu ülkeye karşı zorlukla elde ettiği enerji bağımsızlığının altını oyduğunu iddia etti.

Ancak CDU içinde bu tür bir işbirliğinin yeniden başlatılmasını istemeyenler de var.

Parti üyesi Ruprecht Polenz, “(Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in Rusya’sına bir daha asla güvenilmeyecek ve (ABD Başkanı Donald) Trump, Amerika’ya olan güveni sarstı. Bu nedenle koalisyon anlaşması, Kuzey Akım boru hattının yeniden faaliyete geçirilmesini dışlamalı,” diye konuştu.

CDU’nun dış politika uzmanı Roderich Kiesewetter de bu adımı eleştirdi.

Kiesewetter, “Yaptırımlara her zaman karşı olanlar, Kuzey Akım’ın yeniden çalışmasını ve ucuz Rus gazına yeniden saldırmak isteyenler, Ukrayna halkının uğradığı soykırımı umursamayanlar, her biri böyle bir yakınlaşmadan son derece memnun olurlar,” dedi.

Bunun yanı sıra SPD milletvekili Michael Roth, Bareiss’in önerisinin “bariz biçimde yakın tarihten hiçbir şey öğrenmemiş” birinden gelen, uygunsuz bir zamanda verilmiş yanlış bir sinyal olduğunu belirtti.

Yeşiller’den Robert Habeck’in liderlik ettiği Almanya Ekonomi Bakanlığı, Kuzey Akım-2’nin onaylanmadığını ve yasal olarak onay almadığını ve “şu anda işletilmesi söz konusu olmadığını” açıkladı.

Partinin kendisi de Bareiss’in açıklamasını “skandal” olarak nitelendirerek, “Almanya yeniden Rusya’dan gaz almaya başlarsa, bu, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in saldırgan savaşı için ödüllendirilmesi anlamına gelir,” dedi.

Bild gazetesine konuşan kaynaklar daha önce, ABD’nin eski Berlin Büyükelçisi ve şu anda Trump’ın özel görevler temsilcisi olan Richard Grenell’in Kuzey Akım-2’nin faaliyete geçirilmesini görüşmek üzere bir dizi kez gayri resmi olarak İsviçre’ye gittiğini bildirmişti.

Boru hattının işletmecisi Nord Stream 2 AG’nin genel merkezi bu ülkede bulunuyor.

Kaynaklar, Amerikan tarafının Rus gazının Almanya’ya tedarikinde arabuluculuk yapmak istediğini, ancak yalnızca özel şirketler düzeyinde olduğunu iddia etti.

Bundan önce, Financial Times‘ın görüştüğü kaynaklar, Nord Stream 2 AG’nin eski icra direktörü Matthias Warnig’in, yaptırımların kaldırılması durumunda Gazprom ile bir anlaşma taslağı hazırlayan bir Amerikan yatırımcı konsorsiyumu yardımıyla Kuzey Akım-2’yi yeniden devreye almaya çalıştığını söylemişti.

Konuya vakıf eski bir üst düzey Amerikalı yetkili, “ABD, ‘Artık Rusya’ya güvenilebilir, çünkü işin içinde güvenilir Amerikalılar var’ diyecektir,” diye konuştu.

Yetkili, her şeyin yolunda gitmesi hâlinde Amerikalı yatırımcıların “hiçbir şey yapmadan” para kazanmaya başlayacağını da sözlerine ekledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Fransa ve İtalya, Ukrayna’ya 5 milyar avro tahsisine taş koydu

Yayınlanma

AB üyesi İtalya ve Fransa, Ukrayna’ya 2025 yılında mühimmat alımı için ayrılması planlanan 5 milyar avroluk fonun tahsisini geciktiriyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, üye ülkelerden en azından önerilen paketin bir kısmını onaylamalarını beklediğini belirtirken, Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo, AB içindeki anlaşmazlıklardan duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Avrupa Birliği (AB) üyesi iki ülke, İtalya ve Fransa, 2025 yılında Ukrayna için mühimmat alımına yönelik 5 milyar avroluk fonun tahsisini geciktiriyor.

Bloomberg’in Avrupalı diplomatlara dayandırdığı haberine göre, bu fonun 2 milyon topçu mermisinin satın alınması için kullanılması planlanıyordu.

Dün Brüksel’de toplanan 27 AB üyesi ülkenin çoğu, Kiev’e askeri yardım finansmanı sağlama fikrini destekledi.

Ancak ajansın kaynakları, Fransa ve İtalya’nın bu girişimin finansmanı konusunda taahhütte bulunmakta aceleci davranmadığını belirtiyor.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, önerilen 5 milyar avroluk paketin en azından bir kısmının onaylanmasını beklediğini ifade etti.

Kallas, “Eğer tüm yıl için karar alamıyorsak, en azından kısa bir süre için onaylayalım,” diyerek teklifin “gerçekçi” olduğunu vurguladı.

Daha önce AB ülkeleri, Kaja Kallas’ın önerdiği ve 20 milyar avrodan 40 milyar avroya kadar çıkan Ukrayna’ya yönelik askeri yardım paketi konusunda anlaşamamıştı.

İtalya, Fransa, İspanya ve Portekiz bu pakete karşı çıkmıştı. Bu girişim, yardımın AB üyesi ülkeler arasında ekonomik ağırlıklarına göre dağıtılmasını ve uygulamanın 2025’in sonuna kadar tamamlanmasını öngörüyordu.

Macaristan’ın Ukrayna’ya desteğe sürekli olarak karşı çıkması nedeniyle vetosunu aşmak için Kallas, Kiev’e bireysel olarak yardım etmeye istekli ülkelerden oluşan bir “gönüllüler koalisyonu” oluşturmayı önerdi.

“Hızlı hareket etmenin ve somut sonuçlar göstermenin gerekli olduğunu” vurgulayan, ancak bazı ülkelerin direnciyle karşılaşan Kallas, talep edilen yardım miktarını 5 milyar avroya düşürdü.

Bu miktar, Ukrayna’nın acil ihtiyacı olan 2 milyon adet büyük kalibreli topçu mermisinin maliyetine eş değerdi.

İtalyan diplomatlar, Bloomberg’e, ülkelerinin diğer ülkelerle birlikte 5 milyar avroluk yardım girişimi hakkında ek teknik ve finansal bilgi talep ettiğini açıkladı.

Fransa tarafı ise projenin hedeflerini desteklediklerini, ancak önceliğin AB’nin Ukrayna için hazırladığı 18 milyar avroluk kredi paketinin hayata geçirilmesi olduğunu belirtti.

Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo, girişime destek vererek AB içindeki anlaşmazlıklardan duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

Orpo, pek çok ülkenin Ukrayna’ya silah sevkiyatı konusunda “yeterli çabayı göstermediğini” ifade etti.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa, NATO’da ABD’nin yerini almak için 5-10 yıllık bir plan üzerinde çalışıyor

Yayınlanma

Avrupa’nın en büyük askeri güçleri, kıtanın savunmasında ABD’den daha fazla sorumluluk almak için planlar hazırlıyor.

Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre görüşmeler, Başkan Donald Trump’ın transatlantik ittifakı zayıflatmak ya da ondan ayrılmak için tekrarladığı tehditlerin yol açtığı korkunun nedeni olan, ABD’nin NATO’dan tek taraflı olarak çekilmesi kaosundan kaçınma çabası.

Konuyla ilgili dört Avrupalı yetkiliye göre Almanya, Birleşik Krallık, Fransa ve İskandinav ülkeleri gayri resmi tartışmalara katılan ülkeler arasında yer alıyor.

FT’ye göre amaçları mali ve askeri yükü Avrupa başkentlerine kaydıracak bir plan hazırlamak ve NATO’nun haziran ayında Lahey’de yapılacak yıllık liderler zirvesi öncesinde bunu ABD’ye sunmak.

Teklif, Trump’ı ABD’nin Asya’ya daha fazla odaklanmasını sağlayacak kademeli bir devir teslimi kabul etmeye ikna etmek amacıyla Avrupa’nın savunma harcamalarını artırma ve askeri yeteneklerini geliştirme konusunda kesin taahhütler içerecek.

Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler Trump’ın seçilmesinden bu yana savunma harcamalarını artırmak ya da halihazırda planlanan artışları hızlandırmak için harekete geçerken, AB de üye ülkelerinin askeri yatırımlarını hızlandırmak için girişimlerde bulundu.

Yetkililer, ABD’nin nükleer caydırıcılığı hariç olmak üzere, Avrupa’nın kabiliyetlerini ABD’nin çoğu yetkinliğinin yerini alabilecek seviyeye yükseltmek için bu harcama artışının tahminen 5 ila 10 yıl süreceğini söyledi.

Kaynaklardan biri, “Harcamaları artırmak elimizdeki tek koz: yük paylaşımı ve ABD’ye bağımlılıktan uzaklaşmak. Bu görüşmelere başlıyoruz ama bu o kadar büyük bir görev ki, pek çok kişi bu görevin büyüklüğü karşısında bunalmış durumda,” dedi.

ABD’li diplomatlar Avrupalı mevkidaşlarına Trump’ın NATO üyeliğine ve 5. Maddedeki karşılıklı savunma maddesine bağlı kalacağı konusunda güvence verirken, birçok Avrupa başkenti Beyaz Saray’ın asker ya da teçhizat konuşlandırmalarını hızla azaltmaya ya da NATO’nun ortak görevlerinden ayrılmaya karar verebileceğinden endişe duyuyor.

Yetkililer, bazı başkentlerin ABD’yi daha hızlı hareket etmeye teşvik etmekten korktukları için yük paylaşımı görüşmelerine katılmak istemediklerini ve Trump’ın söylemine rağmen ülkesinin Avrupa’daki varlığında önemli değişiklikler yapma niyetinde olmadığını düşündüklerini söyledi.

Diğerleri ise Trump yönetiminin öngörülemez doğası göz önüne alındığında yapılandırılmış bir süreci kabul edeceğine bile şüpheyle yaklaşıyor.

Bir yetkili, “Amerikalılarla bir anlaşmaya ihtiyacınız var ve bunu yapmaya istekli olup olmayacakları belli değil. “Anlaşmaya bağlı kalacaklarına bile güvenebilir misiniz?” diye sordu.

Yetkililer, Fransa ve Britanya’nın öncülüğünde, Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savaşında desteklemek ve Avrupa savunmasına yatırım yapmak üzere bir “istekliler koalisyonu” kurulması konusunda devam eden ve düzenli olarak yürütülen görüşmelere işaret ediyor.

Ondan fazla Avrupalı savunma gücü arasındaki bu tartışmalara ABD dahil değil.

NATO içinde bir Avrupa ayağının ne anlama geldiği ve bunun mümkün olup olmadığı sorusuna üçüncü bir üst düzey batılı yetkili, “Şu anda bunu görüyoruz: Birleşik Krallık ve Fransa Amerikalılar olmadan [Ukrayna için bir güvence gücü konusunda] inisiyatif alıyor,” cevabını verdi.

NATO yetkilileri, kıtanın savunmasına yönelik mevcut askeri planlarını, yetenek hedeflerini ve kurallarını, komuta yapısını ve 5. Maddeyi yeniden yaratmanın ya da yeniden müzakere etmenin zorluğu göz önüne alındığında, ABD’nin daha az ya da hiç katılımı olmadan ittifakı korumanın yeni bir yapı oluşturmaktan çok daha basit olduğunu savunuyor.

Yetkililer, Avrupa’nın temel savunması için her zaman İngiltere ve diğer Atlantik deniz güçlerine, kıtanın kuzeyi için İskandinav ülkelerine ve güneydoğu savunması için Türkiye’ye ihtiyaç duyulacağını söyledi.

Chatham House’da uluslararası güvenlik alanında araştırma görevlisi Marion Messmer, “ABD olmasa bile NATO, Avrupa’da güvenlik işbirliği için bir yapı sağlıyor. ABD’nin ayrılması durumunda değiştirilmesi gereken yönler var. Fakat Avrupalıların gerçekten aşina olduğu bir yapı ve altyapı çerçevesi sağlıyor. Sadece Avrupalı üyeler için farklı türde bir yapı kuracak olsaydınız sıfırdan yapmanız gereken işlerin çoğunu yapıyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English