Almanya’da, Angela Merkel döneminde uzun yıllar Çin ve Rusya ile ‘ortaklık’ ve ‘karşılıklı iktisadi bağımlılık’ doktrinini benimseyen Hıristiyan Demokratlar (CDU/CSU), dramatik bir değişime gidiyor.
Özellikle Çin’e yönelik pragmatik bir tutum izleyen ve ‘barışı ticaret yoluyla koruma’ politikasına bağlı olan CDU/CSU’nun hazırladığı yeni tutum belgesinde Pekin’e karşı tutumun farklılaştığı görülüyor.
Politico tarafından elde edilen 22 sayfalık taslak metinde, barışı ticaret aracılığıyla korumak fikrinin Rusya’da başarısız olduğu, ama Çin ile de gitgide başarısızlığa doğru gittiği savunuluyor.
Tutum belgesinin önsözünde ‘komünist Çin’in yükselişinin, kurallara dayalı uluslararası düzeni korumak, güçlendirmek ve sürdürmek isteyen tüm devletler için 21. yüzyılın temel ve çığır açan meydan okuması olduğu’ belirtiliyor.
CDU/CSU parlamento grubu Scholz hükümetiyle bir ‘ulusal mutabakat’ üzerinde çalışmaya açık.
Grup, bu uzlaşının ulusal güvenlik stratejisine ve Avrupa Çin stratejisine dahil edilmesi gerektiğini söylüyor.
CDU’nun dış politikadan sorumlu milletvekili Johann Wadephul, “Bu noktada, biraz da şaşkınlıkla, bu belgeyi hazırlama ve sunma nedenimiz olan, Alman hükümetinin kilit dış politika ve güvenlik politikası belgeleri konusunda programın önemli ölçüde gerisinde kaldığını fark ettik,” diyor.
Çin ile ilişkiler, 2019 yılında Avrupa Komisyonu tarafından formüle edilen ve mevcut Alman hükümetinin koalisyon sözleşmesinde yer alan aynı üçlü tarzda tanımlanıyor.
Bu strateji kapsamında Asya ülkesi ortak, iktisadi rakip ve sistemik rakip olarak görülüyor.
Fakat CDU/CSU grubunun metninde, özellikle ticaret konusunda Pekin dostu ve pragmatik bir tutumdan uzaklaşılması gerektiği belirtiliyor.
Metinde “Çin’in kendi inisiyatifiyle dengeyi değiştirdiği ve ilişkinin özünü açıkça sistemik rekabete doğru ittiği gerçeğine gözlerimizi kapatmamalıyız,” deniyor.
Wadephul, Merkel döneminin politikalarına karşı bir tutum da takınarak, “Bunu aynı zamanda özeleştirel olarak da söylüyorum, bu CDU/CSU için 16 yıllık bir hükümet döneminin ardından Çin politikasında belirli bir yeni yaklaşım anlamına geliyor,” ifadelerini kullanıyor.
Almanya’nın Çin’in rekabet aradığı ve zorladığı her yerde ‘rekabet edebilme yeteneği ve gücüyle’ karşılık vermesi; dayanıklılığını ve savunma kabiliyetini arttırması, çıkar ve değer ortaklarıyla ittifaklar ve ortaklıklar kurması ve genişletmesi; Çin tarafından açık, şeffaf ve güvenilir bir şekilde kucaklandığı yerlerde ortaklığa istekli olduğunu göstermesi gerektiği sonucuna varan rapor, ‘Çin politikasında bir Zeitenwende’ [dönüm noktası] çağrısında da bulunuyor.
‘Zeitenwende’ çağrısını, geçen sene Ukrayna savaşı başladıktan sonra, Şansölye Olaf Scholz de Alman dış politikası bağlamında yapmıştı.
CDU/CSU belgesi, daha iyi bir işbirliği için Avrupa’nın bir Çin stratejisi oluşturması ve AB komşularıyla bir Avrupa-Çin Konseyi çağrısında bulunuyor.
Tutum belgesindeki merkezi bir nokta da mütekabiliyet ve Avrupa’nın yanı sıra Alman egemenliğinin de güçlendirilmesi.
Öte yandan metinde, “Çin’den ayrılmak Almanya ve Avrupa açısından ne gerçekçi ne de arzu edilir bir durumdur,” ifadeleri dikkat çekiyor.
Rapor, bağımlılıkların daha iyi izlenebilmesi için Federal Meclis’te, ticaret, teknoloji, hammadde ve dış ticaret alanlarındaki bağımlılıklara ilişkin yıllık bir ‘Çin kontrolü’ sunacak ve genel amacı bir ‘riskten arındırma’ stratejisi geliştirmek olacak bir uzman komisyonu kurulmasını öneriyor.