Diplomasi
Trump’ın Ukrayna stratejisinde sessiz U dönüşü

Trump yönetimi, Moskova’nın taleplerindeki ısrarcı tavrı nedeniyle Ukrayna politikasında önemli bir değişikliğe gidiyor. ABD’li yetkililer, barışın önündeki asıl engelin Rusya lideri olduğu görüşünde birleşirken, Başkan Yardımcısı JD Vance Rusya’nın taleplerini “çok fazla” olarak nitelendirdi.
Financial Times gazetesinin haberine göre, Trump yönetimi, Moskova’nın Kiev ile ateşkese yanaşmaması nedeniyle Ukrayna politikasında sessiz bir değişikliğe gidiyor.
ABD’li yetkililer arasında, “barışın önündeki en büyük engelin Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’den ziyade Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin olabileceğine” dair şüpheler artarken, bu değişim Başkan Yardımcısı JD Vance’in geçen hafta yaptığı bir açıklamada Rusya’nın çatışmayı sona erdirmek için sunduğu öneriler için “Çok fazla şey istediklerini düşünüyoruz,” demesiyle daha da belirginleşti.
Geçen hafta Washington’da bir dış politika forumunda Ukrayna’daki savaş hakkında konuşan ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in sözleri diplomatlar arasında şaşkınlık yarattı.
Katılımcılar, Vance’ten Rusya’ya üstü kapalı sempati beyanları beklerken, bunun yerine Rusya’nın taleplerini eleştiren bir tutumla karşılaştılar.
Vance’in yorumları, Trump yönetiminin tonunda gözle görülür bir değişimin parçası. ABD’li yetkililer, Rus lider Putin’e karşı giderek daha sabırsız görünüyor.
Almanya’nın eski Washington Büyükelçisi Wolfgang Ischinger, Vance’in geçen haftaki forumda kendisine yaptığı yorumla ilgili olarak gazeteye verdiği demeçte “Amerikalıların basit bir fikri vardı; Rusya’yı cezbedelim, Zelenskiy’e baskı yapalım ve bir anlaşma elde edelim,” dedi.
Ischinger, “Sadece Rusya’yı cezbetmenin yeterli olmadığı ortaya çıktı,” diye ekledi.
Savaşı sona erdirmeye yönelik uluslararası çabalar son günlerde yoğunlaştı. Putin’in önerisiyle Rusya ve Ukrayna’nın Perşembe günü Türkiye’de doğrudan görüşmeler yapması planlanıyor, ancak Rusya lierinin bizzat katılıp katılmayacağı belirsizliğini koruyor.
Salı günü bir Beyaz Saray yetkilisi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Trump’ın özel temsilcileri Steve Witkoff ve Keith Kellogg’un görüşmelere katılacağını söyledi.
Ancak Trump’ın en çok arzuladığı hedef olan barış müzakerelerine ve savaşın sona ermesine yol açabilecek bir ateşkes henüz sağlanamadı.
Putin, Batılı güçlerin (ABD dahil) yeni ve sert yaptırım tehditlerine rağmen çatışmayı durdurma yönündeki uluslararası çağrıları reddetti.
Gözlemcilere göre, Rusya’nın bu uzlaşmazlığı Trump’ı rahatsız ediyor. ABD’nin eski Moksova Büyükelçisi Michael McFaul, “(Trump’ın) söyleminde hayal kırıklığını görüyorsunuz,” ifadelerini kullandı.
McFaul, “Çok fazla şeyden vazgeçtiğini ve karşılığında hiçbir şey alamadığını anlıyor olabilir,” diye konuştu.
Nitekim, ABD’nin geçen ay savaşı sona erdirmek için dolaşıma soktuğu önerilerden birinde Washington, Rusya’nın Kırım üzerindeki hakimiyetini tanımaya istekli olduğunu ifade etmişti. Bu taviz Ukrayna ve AB’yi öfkelendirmiş, ancak Putin tarafından reddedilmişti.
Trump’ın sosyal medya paylaşımları da bu bariz sabırsızlığını yansıtıyor. 2006-2009 yılları arasında ABD’nin Ukrayna Büyükelçisi olarak görev yapan Bill Taylor, “Trump, Putin’in ABD’nin dostu olmadığı kanaatine varıyor,” dedi.
Taylor, “(Putin’e) güvenilmemesi gerektiğinin, ciddiyetle müzakere etmediğinin farkına varılıyor,” ifadelerini kullandı.
Son haftalarda Zelenskiy, işbirlikçi bir ortak olarak kendini göstermek için elinden geleni yaptı ve ABD’nin ateşkes taleplerini destekledi.
Pazar günü, Trump’ın kabul etmesi yönündeki çağrısının ardından Putin’in Türkiye’de doğrudan görüşme önerisini kabul etti.
Kiev ile Washington arasındaki ilişkiler, Şubat ayındaki Oval Ofis tartışmasından bu yana kısmen, iki ülke arasında Ukrayna’nın kritik kaynaklarına ortak yatırımların önünü açan ve 30 Nisan 2025’te Hazine Bakanı Scott Bessent ile Ukrayna Başbakan Yardımcısı Yulia Sviridenko tarafından imzalanan maden anlaşması sayesinde düzeldi.
Ukraynalı yetkililer, anlaşmanın ABD’nin Ukrayna’nın savunmasını desteklemeye devam etme olasılığını artırdığını söylüyor. Bir yetkili, “Artık Trump’ın da bu işte payı var,” dedi.
Ancak Trump’ın gerçekten de sempatisini Ukrayna’ya kaydırıp kaydırmadığı veya Rusya’yı cezalandırmaya hazır olup olmadığı belirsizliğini koruyor.
Çoğu Batılı lider ve ABD’nin Ukrayna özel temsilcisi Kellogg, Putin’in doğrudan görüşme teklifini eleştirerek önce ateşkes olması gerektiğini söylerken, Trump Rus liderin bu hamlesini övdü ve “Rusya ve Ukrayna için harika bir gün” olduğunu belirtti.
Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Başkan Joe Biden’ın eski yardımcılarından olan ve şu anda Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nda misafir araştırmacı olan Eric Green, “Trump kesinlikle Putin’in topa girmediğini görüyor,” dedi.
Green, “Ancak bunun sonucunun Putin üzerinde anlamlı bir baskı olacağına ikna olmuş değilim,” diye ekledi.
Ischinger ise Vance’in Rusya konusunda fikir değiştirmesinden ve ABD ile Avrupa’nın Ukrayna savaşı konusundaki pozisyonlarının “yakınlaşmasından” “memnuniyet duyduğunu” söyledi.
Ancak eski Alman büyükelçisi, “Başkan Yardımcısı bir sonraki mantıksal adımı atmadı, ki bu da şimdi Rusya’ya gerçekten baskı yapmamız gerektiğini söylemek olurdu,” değerlendirmesini yaptı.
Ancak diğer Amerikalı siyasetçiler Moskova’ya karşı sertleşmek istiyor. Trump’ın müttefiki olan Senatör Lindsey Graham, Putin’in savaşı sona erdirmek için ciddi müzakerelere başlamaması halinde, Rusya’dan petrol ve doğalgaz alan ülkelere yüzde 500 gümrük vergisi de dahil olmak üzere Moskova’ya ağır yaptırımlar uygulayacak bir yasa tasarısı için iki partiden de destek aldığını söyledi.
Tasarı 72 senatör tarafından desteklendi; bu da Ukrayna’ya desteğin Kongre’de güçlü kaldığının bir işareti.
Graham, geçen ayın sonlarında gazetecilere verdiği demeçte, “Bu yaptırımlar, Senato’nun birincil kötü adam olarak Rusya’yı gördüğümüz yönündeki görüşünü temsil ediyor,” demişti.
Senatör, Putin’in “Trump’ı oyalamaya çalışarak büyük bir hata yapacağını” da sözlerine eklemişti.
Uzmanlar, bu arada Rusya’nın ABD başkanının barış sürecine olan sabrını kaybetmesine oynadığını söylüyor. McFaul, “Putin uzun bir oyun oynuyor ve zamanın kendi lehine olduğunu düşünüyor,” dedi.
Eski ABD’nin Moskova Büyükelçisi, “Trump’ın ilgisini kaybedeceğini ve Amerikalıların askeri yardımı keseceğini, bunun da Ukrayna ordusunu zayıflatacağını hesaplıyor,” şeklinde konuştu.
Diğerleri ise ABD başkanının Ukrayna’yı terk etme tehlikesinin son haftalarda azaldığına inanıyor. Dış İlişkiler Konseyi’nde önde gelen bir araştırmacı ve Ulusal Güvenlik Konseyi kadrosunda Rusya’dan sorumlu eski kıdemli direktör olan Thomas Graham, Trump’ın ana hedeflerinden biri olan Rusya ile ilişkileri sıfırlama çabasının, önce Ukrayna sorununu çözmeden zor olacağını söyledi.
Graham, “Risk altında çok şey var. Evet, hâlâ Ukrayna’dan çekilebilir ama eğer bunu yaparsa bu çok fazla başarısızlık gibi görünür,” yorumunu yaptı.
Diplomasi
Eski CIA analisti Johnson: İsrail, ateşkes görüşmesini pusu kurmak için kullandı

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırısından tamamen haberdar olduğunu ve bu konuda “hiçbir şey bilmiyorduk” şeklindeki açıklamaların “saçmalık” olduğunu belirtti. Johnson, İsrail’in ateşkes teklifi görüşmelerini üst düzey yetkililere pusu kurmak için kullandığını iddia ederek, ne İsrail’e ne de ABD’ye müzakerelerde güvenilemeyeceğini vurguladı.
Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ABD’nin tam bilgisi ve iştirakiyle gerçekleştirildiğini belirterek, Washington’un saldırıdan haberi olmadığı yönündeki iddiaları “saçmalık” olarak nitelendirdi. Johnson, İsrail’in büyük bir başarıya ulaştığına dair çıkan haberlerin de gerçeği yansıtmadığını ifade etti.
Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde değerlendirmelerde bulunan Johnson, İran’ın hava savunma sistemlerinin başarısız olduğu ve İsrail’in büyük bir zafer kazandığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını kaydetti.
Bu durumu, Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırılarında ilk başta büyük hasar verildiği yönünde çıkan ancak daha sonra hasarın sınırlı olduğunun anlaşıldığı olaylara benzeten Johnson, “Bu yüzden başlangıçta görünen kadar kötü değildi,” değerlendirmesinde bulundu.
‘Trump, İranlı yetkililerin ölümünü kutluyor’
Saldırının ABD’nin tam bilgisi ve katılımıyla yapıldığını vurgulayan Johnson, Donald Trump’ın New York Post‘a verdiği demeçlere dikkat çekti. Johnson, Trump’ın, “İsrail’in saldıracağını biliyordum. Her şeyi biliyordum,” dediğini aktardı. Johnson ayrıca Trump’ın, “Son zamanlarda muhatap olduğumuz İran hükümet yetkililerinin çoğu artık öldü,” diyerek bu durumu kutladığını belirtti.
Johnson, ABD’nin saldırıdan haberi olmadığı yönündeki açıklamaları eleştirerek, “Amerika şu an bu oyunu oynuyor: ‘Bu konuda hiçbir şey bilmiyorduk.’ Trump aynı şeyi Putin’e de yaptı. Bu saçmalık,” ifadelerini kullandı.
‘İsrail, ateşkes görüşmesini pusu için kullandı’
Johnson, İsrail’in güvenilmez bir aktör olduğunu ve müzakereleri kötüye kullandığını iddia ederek şok edici bir suçlamada bulundu. Johnson, “Hassan Nasrallah öldü. Diğer üst düzey Hizbullahçılarla bir ateşkes teklifini görüşmek üzere bir aradaydı. Ve bu ateşkes teklifini, onları pusuya düşürmek için kullandılar. Burada ortaya çıkan bir davranış kalıbı var. İsrail’e hiçbir tür müzakerede güvenilemez. Ayrıca, ABD’ye de,” dedi.
‘ABD, ‘herkesi her yerde vurabiliriz’ mesajı verdi’
Çatışmanın hâlen devam ettiğini, füzelerin uçuştuğunu ve en az 10 farklı şehir ile nükleer tesislerin hedef alındığını belirten Johnson, medyanın yer altındaki nükleer ve füze tesislerinden bahsetmediğini söyledi.
Johnson, bu saldırıyla ABD’nin dünyaya bir mesaj verdiğini ifade ederek, “Amerika şimdi başarılı bir ilke oluşturdu: ‘Herkesi, her yerde, sahip olduğumuz her şeyle vurabiliriz.’ Bu ilke ve mesaj gönderilmiştir,” diye konuştu. Johnson, sözlerini şöyle tamamladı:
“Özellikle Arap ve Müslüman dünyası bir araya gelip bununla yüzleşmez ve bir strateji çizmeye başlamazsa, bu durum devam edecektir.”
Diplomasi
Bhadrakumar: Asıl sorun İran’ın nükleer programı değil, İsrail’in bölgedeki hakimiyeti

Eski Hint diplomat M.K. Bhadrakumar, İran ile yaşanan krizin nükleer silahlanma meselesi olmadığını, asıl sorunun İsrail’in ABD ve Avrupa destekli bölgesel hakimiyetini sürdürme çabası olduğunu belirtti. Bhadrakumar, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) ayrılmaya zorlanmasının en büyük tehlike olacağını vurgulayarak, diplomasi için hâlâ bir yol olduğuna inandığını söyledi.
Hindistan’ın eski diplomatlarından M.K. Bhadrakumar, İran ile İsrail arasında yaşanan gerilimin temelinde, Tahran’ın nükleer silah geliştirme ihtimalinin değil, İsrail’in bölgesel hakimiyetini sürdürme arzusunun yattığını ifade etti.
30 yıllık diplomatik kariyeri boyunca İran ile yakın temaslarda bulunduğunu belirten Bhadrakumar, en büyük korkusunun, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) terk etmeye zorlanması olduğunu dile getirdi.
‘Asıl sorun İsrail’in bölgedeki hakimiyeti’
Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde konuşan Bhadrakumar, mevcut durumun İran’ın nükleer programından kaynaklandığına inanmadığını belirterek, “Bu bütün sorun burada. Aslında bu, İran’ın nükleer silahlar yarattığına inanmadım. Sonuç olarak, bugün biz neredeyiz? İsrail’in güvenliği hakkında. İsrail dünyanın büyük bir silah kuvvetidir. Dünyanın en büyük silah devletidir ve bu pozisyon, ABD ve Avrupa hükümetlerinin birleşikliğiyle sağlanmıştır,” değerlendirmesinde bulundu.
İran’ın NPT’ye taraf olduğunu ve uluslararası denetimlere açık olduğunu hatırlatan Bhadrakumar, sorunun jeopolitik olduğunu vurguladı. Bhadrakumar, “Sorun, jeopolitik olarak İsrail’in Orta Doğu bölgesinin sürekli domine edilmesi yolunu açmasıdır. Bence bu kriz için ayrıca şiddetli bir sorumluluk var,” dedi.
‘İran’ı NPT’den çıkmaya zorlamak en büyük tehlike’
2015 yılında imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen nükleer anlaşmaya dikkat çeken Bhadrakumar, İran’ın bu anlaşma kapsamında nükleer programını ciddi şekilde sınırlandırdığını ve kapsamlı denetimlere izin verdiğini söyledi.
Bhadrakumar, “Benim büyük korkum, İran’ın NPT’yi bırakmak için bir adım atabileceğidir. Bu benim en büyük sorunumdur,” ifadelerini kullandı.
30 yıl boyunca İranlı siyasi elitlerle iletişimde olduğunu aktaran Bhadrakumar, “İran’ın nükleer yetenekleri hakkında haklarından vazgeçeceğine dair çok az olasılık görüyorum. Bu şanssızlık bugünlerde bile tekrar edilmiştir,” diye konuştu.
‘Bölgedeki hareketler İran’ın icadı değil’
Bhadrakumar, Hamas ve Hizbullah gibi hareketlerin İran tarafından yaratılmadığını, bu yapıların bölgedeki çözülmemiş sorunların, özellikle de Filistin meselesinin doğal bir tezahürü olduğunu savundu. Bhadrakumar, konuyla ilgili şunları söyledi:
“Hamas, Hizbullah, bunların hepsi, bölgedeki doğal haklardan ve bölgenin sahip olduğu bir durumdan oluşan manifestasyonlardır. İran, paradoksal olarak bu grupların kendilerini ılımlılaştırması için etki edebilecek bir konumdadır ve eğer bir çözüm mümkün olacaksa tüm sorunlar için bir taraf olmalıdır.”
‘Diplomasi için hâlâ umut var’
Tüm olumsuzluklara rağmen diploması için hâlâ bir yol olduğuna inandığını belirten Bhadrakumar, Rusya’nın bölgedeki etkisine dikkat çekti. Rusya, Çin ve İran arasında Batı’ya karşı katı bir blok olduğu fikrini reddeden eski diplomat, bu ülkelerin kendi stratejik özerkliklerini koruduğunu belirtti.
Bhadrakumar, “Rusya’nın İran’da büyük bir nüfuzu var. Bu ülkeler kendi yollarındalar, stratejik otoritelerini kutladılar. Bu yüzden buna inanmıyorum. Ama aynı zamanda Rusya ve İran arasında bir birleşiklik var,” değerlendirmesini yaptı.
Son olarak Bhadrakumar, Rusya’nın geçmişte İran’ın uranyum zenginleştirme fazlasının kendi topraklarında depolanmasını içeren bir konsorsiyum önerdiğini hatırlatarak, bu tür çözümlerin hâlâ mümkün olabileceğini sözlerine ekledi.
Diplomasi
Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.
Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.
Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.
Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.
İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.
Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.
Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.
Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.
South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.
Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.
Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.
Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.
Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.
Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.
“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.
Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.
Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.
“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.
Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.
Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.
“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.
Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.
Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.
Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.
“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.
Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.
Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.
“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.
“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.
İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme
-
Görüş2 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya5 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Dünya Basını1 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savaş sonrası Suriye’yi dönüştüren ‘Sünni popülizm’