Avrupa
Alman siyasi partilerinden İmamoğlu’nun tutuklanmasına tepkiler

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ‘yolsuzluk’ iddiaları gerekçe gösterilerek tutuklanmasının dünyadaki yankıları sürüyor.
Avrupa’nın en büyük ekonomisi ve Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı Almanya’daki siyasi partilerden karara yönelik tepkiler geliyor.
23 Şubat’taki erken federal seçimlerden birinci parti olarak çıkan CDU/CSU’nun meclis grubunun dış politika sözcüsü Jürgen Hardt, “Tutuklamanın zamanlaması ve siyasi bağlamı, [Recep Tayyip] Erdoğan’ın siyasi rakiplerinden birinin demokratik haklarından mahrum bırakılacağını gösteriyor. Almanya, Erdoğan’ın otokrasiye doğru bir adım daha attığını ve bu işbirliği yolunun kabul edilemeyeceğini açıkça ortaya koymalıdır,” dedi.
CDU/CSU ve SPD’den oluşan olası bir hükümet oluşumuna da değinen Hardt, “Bu, yeni bir Alman hükümetiyle gelecekteki işbirliği için çok sorunlu bir başlangıç olacaktır. Sonuçta, Türkiye ile iyi ilişkiler iktisadi, sosyo-politik ve güvenlik politikaları açısından çıkarlarımıza uygundur,” ifadelerini kullandı.
Hardt, “Türkiye’nin istikrarına ve mahkemelerinin bağımsızlığına duyulan güven ve güvenilirliğin” bu ilişkilerde önemli bir rol oynadığını vurgularken, NATO müttefiki Türkiye’nin ‘güvenilirliğine duyulan güvenin’, Erdoğan’ın ‘tek adam iç politikası’ nedeniyle zarar gördüğünü ve “Ankara’da konuşacak kimse olmadığı için Türk-Alman ilişkileri giderek daha fazla işlemsel anlaşmalara dayanmak zorunda kaldığını” öne sürdü.
Hardt ayrıca Erdoğan’ın siyasi baskısının Türkiye üzerinde olumsuz bir iktisadi etki yaratacağını tahmin ederek, “Türkiye’nin iktisadi verileri zaten çok zorda olsa da, piyasalar bir kez daha Türkiye’deki yasal kesinlik eksikliğine hassas bir şekilde tepki verecektir,” dedi.
Federal Meclis’teki SPD, CDU ve CSU ile bugün (23 Mart) devam edecek olan koalisyon müzakerelerine atıfta bulunarak konuyla ilgili bir açıklamayı erteledi.
Yeşiller parlamento grubunun dış politika uzmanı Max Lucks, Die Welt’e göre, Türk hükümetinin ‘net bir şekilde cezalandırılmasını’ istedi. Lucks, “Almanya şimdi Erdoğan’ı gözle görülür bir baskı altına almalı. Bugünlerde ona Türkiye’deki insan hakları ve demokrasinin bizim için önemsiz bir mesele olmadığını göstermek önemli. Avrupa Konseyi’ndeki ihlal davası güçlü bir şekilde sürdürülmeli ve AB’nin Türkiye ile siyasi ve iktisadi ilişkileriyle yakından bağlantılı olmalıdır,” diye konuştu.
Lucks Die Welt’e verdiği demeçte hükümetin Türkiye’ye savunma teçhizatı teslimatını derhal durdurması gerektiğini söyledi.
AB’nin Türkiye’ye bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmelere katılmayan Lucks, Erdoğan hükümetinin bu ‘anlatıyı’ başarılı bir şekilde yaydığını öne sürdü ve “Oysa durum tam tersi: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeyi sürüklediği ağır iktisadi kriz göz önüne alındığında, Türkiye bize bağımlı. Kremlin’in muhalefete yönelik vicdansız eylemleri övmesi de endişe verici olmalıdır. Mümkün olan her yerde, güvenlik politikası açısından kendimizi mevcut Türk hükümetinden bağımsız hale getirmeliyiz,” dedi.
Lucks ayrıca, “Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çok daha fazlası” olduğunu ve ülkenin aynı zamanda bugünlerde sokaklara dökülen ve “kendilerinin desteğine güvenen insanlardan oluştuğunu” ileri sürdü.
AfD parlamento grubu başkan yardımcısı ve Dış İlişkiler Komisyonu sözcüsü Stefan Keuter ise prensip olarak başka devletlerin iç işlerine karışmadıklarını, bununla birlikte, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını “endişeyle karşıladığını” söyledi.
“Türk hükümetinin bu eylemi, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve siyasi kültür hakkında bir kez daha soru işaretleri yaratmaktadır,” diyen Keuter, Mayıs 2023’te AGİT için uluslararası seçim gözlemcisi olarak Türkiye’de bulunmuştu.
Keuter ayrıca, “Erdoğan’ın uluslararası alanda göründüğü kadar güvende olmadığına” işaret etti.
AfD’li siyasetçi, “Türkiye’de devam eden iç siyasi gerilimler, ülkenin ne siyasi ne de kültürel olarak Avrupa Birliği ile uyumlu olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu nedenle bir kez daha Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin kesin olarak sonlandırılması ve tüm üyelik perspektiflerinin iptal edilmesi çağrısında bulunuyoruz. Aynı zamanda Alman hükümeti, siyasi zulmün demokratik bir tartışma aracı olmaması gerektiğini açıkça ortaya koymalıdır,” dedi.
Keuter, Alman hükümetinin “geçmişte olduğu gibi Erdoğan tarafından şantaja maruz kalmasına izin vermemesini ve bunun yerine tutarlı bir duruş sergilemesini” bekliyor.
Partisi, Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin özellikle göç, güvenlik işbirliği ve iktisadi işbirliği alanlarında yeniden değerlendirilmesi çağrısında bulunurken, Keuter, “Son olaylar, Almanya’nın Türkiye’ye olan bağımlılığının –gerek iktisadi, gerekse göç konularında– büyük ölçüde azaltılması gerektiğini vurguluyor,” dedi.
Yakında yeni Federal Meclis’e girecek olan Sol Parti (Die Linke) Federal Başkanı Jan van Aken ise, “Alman hükümeti artık şantaja maruz kalmayı bırakmalı ve Türkiye’nin diktatörlüğe doğru ilerlemeye devam etmesi halinde bunun çok ciddi sonuçları olacağını Ankara’ya açıkça ifade etmelidir. Erdoğan gibi bir otokrat güvenilir bir müzakere ortağı değildir çünkü işine geldiğinde her türlü anlaşmayı iptal eder,” dedi.
Van Aken, Türkiye’ye silah sevkiyatının durdurulmasını ve Almanya ve Avrupa’da PKK’ye uygulanan yasağın kaldırılmasını talep etti.
Avrupa
Paris, Fransız Guyanası’nda yüksek güvenlikli hapishane inşa edecek

Cumartesi günü Paris, Fransa’nın batısındaki Fransız Guyanası’nda 2028 yılına kadar 500 kişilik bir hapishane inşa edileceğini duyurdu.
Fransa Adalet Bakanı Gérald Darmanin, ünlü sağcı Journal du Dimanche gazetesinde tesisin, uyuşturucu kaçakçılığı suçundan hüküm giymiş mahkumların yanı sıra “İslamcılar” için tasarlanmış bir “yüksek güvenlikli birim” içereceğini söyledi.
Uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleyi en önemli önceliği haline getiren Darmanin’e göre, ormanın ortasında onlarca hektarlık bir alana inşa edilecek cezaevi, “uyuşturucu kaçakçılığı çetelerinin liderlerini kalıcı olarak ortadan kaldırmak” ve “suç şebekeleriyle hiçbir şekilde iletişim kurmalarını engellemek” amacıyla inşa edilecek.
Ocak ayında Adalet Bakanı, yaz aylarına kadar “en büyük uyuşturucu kaçakçılarını” “yüksek güvenlikli birimlerde” tecrit etme niyetini açıklamıştı.
Bu birimlerde mahkumlar tam tecrit altında tutulacak. Bazı avukatlar, bu tür önlemlerin mahkumların aile bağlarını sürdürme ve uygun bir hukuki savunma hakkını ihlal edebileceği uyarısında bulundu.
2017’den beri, kronik hapishane aşırı kalabalıklaşmasına yanıt olarak Fransız Guyanası’nda yeni bir hapishane inşa etme planları devam ediyor.
Fakat bakanın Fransa anakarasından mahkumların nakledileceğinden bahsetmesi, 1795 ile 1953 yılları arasında eski Amazon kolonisinde kurulan sömürgeci “ceza kamplarının” anılarını yeniden canlandırdı.
Toplamda 70.000 ila 75.000 mahkum ceza kamplarından geçti ve bunların üçte birinin, çoğu ilk yıl içinde, yorgunluk veya hastalıktan dolayı öldüğü tahmin ediliyor.
Gérald Darmanin’in açıklaması, pazar günü muhafazakâr Les Républicains (LR) partisinin başkanlığına da seçilen İçişleri Bakanı Bruno Retailleau tarafından olumlu karşılandı fakat Fransız Guyanası’ndaki seçilmiş yetkililerin tepkisi çok daha temkinli oldu.
Fransız Guyanası Bölgesel Otoritesi (CTG) yaptığı açıklamada, bölgenin Fransa anakarasından gelen “teröristleri ve suçluları barındırmaya mahkum olmadığını” belirtti ve “inatçı ve aşağılayıcı stereotiplerin” devam etmesinden yakındı.
Cayenne senatörü ve belediye başkanı Marie-Laure Phinéra-Horth, “Saint-Laurent-du-Maroni’deki yüksek güvenlikli hapishane projesine şiddetle karşıyım. Fransız Guyanası’nın ihtiyacı olan şey okullar ve yollar,” dedi.
Avrupa
Polonya, Rusya’ya giden 5 ton Boeing lastiğine el koydu

Polonya, Rusya’ya gönderilmek üzereyken Belarus üzerinden transit geçişi planlanan ve yanlış beyan edilen 5 ton Boeing sivil uçak lastiğine el koydu.
Polonya Ulusal Vergi İdaresi, yaptığı açıklamada, Belarus ve Rusya üzerinden Azerbaycan’a transit olarak taşınması planlanan 5 ton Boeing sivil uçak lastiğine Koroszczyn’de el konulduğunu duyurdu.
Yetkililer, Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkelerine yapılan bu tür transit yüklerin sıklıkla Rusya topraklarında “kaybolduğuna” dikkat çekti.
Reuters ajansının aktardığına göre Ulusal Vergi İdaresi’nden yapılan açıklamada, “Yetkililer, Koroszczyn’de bir kamyonda yapılan denetim sırasında, sürücünün beyan edilen otomobil ve otobüs lastikleri yerine Boeing sivil uçaklarında kullanılan lastikleri taşıdığını tespit etti,” denildi.
Açıklamada ayrıca, bu tür malların Avrupa Birliği (AB) yaptırımları kapsamına girdiği vurgulandı.
Gümrük sahteciliği iddiasıyla ilgili dava açılırken, yaptırımlı mallara el konuldu. Uçak lastiklerinin göndericisinin İspanya’dan bir şirket, alıcısının ise Azerbaycan’dan bir şirket olduğu tespit edildi.
Avrupa’dan Orta Asya ve Kafkasya ülkelerine Rusya toprakları üzerinden yaptırımlı mal sevkiyatının, kısıtlayıcı tedbirleri aşmak için kullanılan yaygın bir yöntem olduğu belirtiliyor.
Bu tür ürünler genellikle varış noktasına ulaşamadan güzergâh üzerinde “kayboluyor”.
Batılı ülkelerin uyguladığı yaptırımlar nedeniyle uçak yedek parça tedarikinde büyük sıkıntılar yaşayan Rus havayolu şirketlerinin, çeşitli yollarla bu parçaları ülkeye sokmaya çalıştığı biliniyor.
Sadece geçtiğimiz hafta sonunda S7 Havayolları’na ait iki uçakta havada arıza meydana geldiği bildirildi.
Novaya Gazeta Europe‘un hesaplamalarına göre, 2024 yılının 11 ayında 208 hava olayı yaşandı; bu rakam 2023 yılına göre dörtte bir oranında daha fazla.
Bu olayların neredeyse yarısının motor arızaları veya iniş takımı sorunlarından kaynaklandığı belirtildi.
Federal Sivil Havacılık Kurumu (Rosaviatsiya) Başkanı Dmitriy Yadrov, bakım ve yedek parçaya erişim olmaması nedeniyle havayolu şirketlerinin 58 yabancı uçağı kaybettiğini söyledi.
Avrupa
Alman kamuoyunun yarısı ülkenin savaşa hazır hale gelmesinden yana

Bir ankete göre Alman kamuoyunun yaklaşık yüzde 50’si kısa vadede Almanya’nın savaşa hazır hale getirilmesini destekliyor.
INSA’nın yaptığı ankete katılan Alman seçmenlerin yarısı Almanya’nın savaşa hazır hale getirilmesi gerektiğini düşünüyor. Yaklaşık üçte biri (yüzde 31) ise bunun aksini düşünüyor.
CDU/CSU (yüzde 67 evet, yüzde 22 hayır), Yeşiller (yüzde 65 evet, yüzde 23 hayır), FDP (yüzde 59 evet, yüzde 28 hayır) ve SPD (yüzde 57 evet, yüzde 27 hayır) seçmenlerinin mutlak çoğunluğu savaşa hazır olma konusunda hemfikir.
Sol Parti seçmenlerinin (yüzde 40 evet, yüzde 38 hayır) görüşleri bölünmüş durumda, BSW seçmenlerinin (yüzde 31 evet, yüzde 53 hayır) mutlak çoğunluğu ve AfD seçmenlerinin (yüzde 40 evet, yüzde 46 hayır) nispeten çoğunluğu Almanya’nın savaşa hazır hale getirilmesine karşı.
Sadece CDU seçmenleri silahlanmaya hazır
Konu, kaç Alman vatandaşının Almanya’yı silahla savunmaya hazır olduğununa geldiğinde ise daha da ilginç hale geliyor.
Bu soruya sadece yüzde 29 evet derken, yüzde 54 hayır yanıtı veriyor. Sadece CDU/CSU seçmenleri (yüzde 42 evet, yüzde 39 hayır) nispeten çoğunlukla ülkelerini silahla savunmaya hazır.
Diğer tüm partilerin seçmenleri arasında, silahla savunmaya hazır olduğunu belirtenlerin oranı belirgin bir çoğunlukta değil. Dolayısıyla, Almanya’yı savaşa hazır hale getirme beklentisi ile buna katkıda bulunma isteği arasında belirgin bir uçurum var.
Yeni hükümet yüzde 5 savunma harcamalarına onay veriyor
Diğer yandan, sivillerin silahlı çatışmalarda kendilerini koruyabilmek için bireysel önlemler almaları yönündeki baskı artıyor; halkın mümkün olan en kısa sürede “daha dirençli hale gelmesi”, örneğin acil durum stokları yapması gerektiği sık sık dile getiriliyor.
“Kendi hayatını feda etmeye hazır olma” duygusunun güçlendirilmesi de giderek daha fazla talep ediliyor: Etkili Frankfurter Allgemeine Zeitung (faz) gazetesinde yakın zamanda yayınlanan bir yazıda, “tüm olağanüstü kültürel başarılar”ın “bireylerin ve grupların kararlılığına” bağlı olduğu iddia ediliyor ve “kolektif operasyon cesareti”nin her türlü savaş savunmasının temel kaynağı olduğu ve bu nedenle teşvik edilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, geçen perşembe günü Antalya’da NATO’daki meslektaşlarıyla yaptığı toplantının ardından, silahlanmanın kapsamı ve hedefini açıkladı.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin üye ülkelerin askeri harcamalarını gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzde 5’ine sabitleme hedefine ilişkin olarak Wadephul, “Yeni federal hükümet [bu hedefi] tamamen destekliyor,” dedi.
Şansölye Friedrich Merz de Federal Meclis’te yaptığı ilk konuşmada Avrupa’nın en güçlü ordusunu kurma sözü vermişti.
Otomotiv inerken, silah sanayii çıkıyor
Öte yandan Alman ekonomisinin içindeki güç dengesinde de önemli bir kayma yaşanabilir. Şu ana kadar, otomotiv endüstrisi, Almanya’nın en büyük ve en güçlü sektörü konumundaydı; onu makine mühendisliği ve kimya endüstrisi izliyor.
Deutsche Bank Research’ün son analizine göre, otomotiv endüstrisi GSYİH’nin yüzde 5’ini oluştururken, savunma sanayinin payı sadece yüzde 0,2.
Fakat otomotiv sektörü küçülüyor: Deutsche Bank Research, 2011’den 2024’e kadar üretimdeki düşüşü yüzde 31 olarak tahmin ediyor, Volkswagen’in büyük fabrikalarının kapasite kullanım oranını yüzde 25 (Osnabrück) veya yüzde 35 (Dresden), Ford’un ise yüzde 30 (Saarlouis) olarak belirtiyor ve silahlanma şirketleri tarafından otomobil fabrikalarının devralınması sürecini kararlılıkla ilerletmeyi öneriyor.
Böylelikle yeni kapasitelerin edinilmesi ve savaş teçhizatının seri üretime geçmesi hızlanabilir. Otomobil endüstrisinin ağırlığı azaldıkça, silahlanma endüstrisinin ağırlığı ve siyasi etkisi artıyor.
-
Rusya2 hafta önce
Rusya’da havaalanlarında toplu uçuş ertelemeleri
-
Görüş2 hafta önce
Kim kazandı?
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan-Pakistan savaşı henüz başlamadı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Güçlü Amerikan Tanrıları, Trump ve Uzun Yirminci Yüzyılın Sonu
-
Görüş1 hafta önce
“Ölüm denir mi hiç öylesine?”
-
Söyleşi2 hafta önce
Alexander Rahr: Bu hükümetin dört yıl dayanması beni şaşırtır
-
Asya2 hafta önce
Cammu ve Keşmir: Yarım asırlık çatışmanın tarihi
-
Amerika1 hafta önce
Zuckerberg ve AI terapistler: Aklınıza mukayyet olun!