Bizi Takip Edin

Avrupa

Almanya’da CDU’nun kongresi başlıyor: ‘Post-Merkel’ döneminin programı ilan edilecek

Yayınlanma

Alman Hıristiyan Demokratları (CDU), eski Şansölye Angela Merkel sonrası dönemde yeni programının temelini atmak ve Avrupa seçim kampanyasını başlatmak üzere 6 Mayıs itibari ile üç günlük bir parti kongresi için bir araya gelecek.

Halihazırda anketlerde yaklaşık %30 ile birinci sırada görünen CDU ilk gün yeni liderini de seçecek ve muhtemelen parti başkanı Friedrich Merz’in konumunu sağlamlaştıracak.

Ertesi gün ise Hıristiyan Demokratlar yeni bir Grundsatzprogramm’ı, yani partinin temel politika ilkelerini özetleyen çekirdek programı kabul edecek. Bu, parti konferansına katılmasına yönelik daveti reddeden dönemin şansölyesi Merkel’in hâlâ CDU’nun başında olduğu 2007 yılına dayanıyor.

Göçle mücadelede yeni aşama

CDU Genel Sekreteri Carsten Linnemann pazar günü Berlin’de düzenlediği basın toplantısında, “Almanya’daki CDU tarihinde bu [program değişikliği] dördüncü olacak. Tarihi ve önemli olacak,” dedi.

Linnemann’a göre yeni programla parti, Merkel’in daha ‘merkezci’ çizgisinden ayrılmayı ve geçmişte ‘hatalar yapıldığı’ için özellikle göç ve enerji politikası söz konusu olduğunda partinin muhafazakâr imajını güçlendirmeyi amaçlıyor.

Yeni programda ‘göç üzerindeki kontrolü yeniden ele almak istediğini’ söyleyen CDU’ya göre göç, ‘Almanya’nın entegrasyon kabiliyetini aşırı zorlamayacak ve aynı zamanda insani sorumluluğumuzu yerine getirecek’ bir düzeye indirilmeli.

‘İyi’ ve ‘kötü’ mülteciler arasındaki ayrım yapmaya devam eden Hıristiyan Demokratlar, ‘korunmaya muhtaç olanlar’ın dışındakilerin ‘AB’nin dış sınırlarından geri çevrilmesi’ gerektiğini savunuyor.

Bu nedenle CDU’nun ‘Avrupa iltica hukukunda köklü bir değişiklikten yana’ olduğu vurgulanıyor.

‘Büyük ve güvenli’ bir enerji arzı

Enerji söz konusu olduğunda, temel program sanayi için ‘daha büyük ve daha güvenli bir enerji arzı’ yaratmak istiyor.

Bir yandan enerji yoğun Alman sanayisinin yurtdışına taşınması korkusu, diğer yandan da yabancı yatırımcılar için bölgenin cazibesinin azalmasının etkileri hissediliyor.

Partideki pek çok kişi Merkel’in nükleerden çıkış sürecini hızlı bir şekilde uygulamasına hâlâ kızgın.

Merkel’in mirası tartışma yarattı

Fakat parti içinde bazı kesimler bu rota değişikliğinden memnun değil. Schleswig-Holstein’ın CDU’lu Şansölyesi Daniel Günther Funke Mediengruppe’ye verdiği demeçte, “Merkel döneminde CDU’ya oy veren pek çok kişiye şu anda ulaşamıyoruz,” dedi.

Günther’in açıklamaları, CDU/CSU’nun gençlik örgütü Junge Union’un federal başkanı Johannes Winkel tarafından derhal eleştirildi. Bild gazetesi tarafından alıntılanan bir mektupta Winkel, “Hayretler içindeyim ve sinirliyim. Çünkü şimdiye kadar sizin geriye dönük düşünen ve geçmişte yaşayan bir politikacı olduğunuzu fark etmemiştim. Elbette CDU Angela Merkel’e çok şey borçlu. Ama Angela Merkel de CDU’ya çok şey borçlu,” dedi.

CDU’lu siyasetçi ve eski şansölye adayı Armin Laschet de Süddeutsche Zeitung’a verdiği mülakatta partisi için ‘ileriye dönük’ bir rotayı savundu ve “Angela Merkel, Helmut Kohl ya da bir başkası üzerinden değil, uzun hükümet dönemlerimizin onurunu özgüvenle taşımalıyız. Seçim kampanyası sırasında seçmenler bize şunu soruyor: CDU bugün ne istiyor? Bayan Merkel’in görev süresi nasıl geçti diye değil,” dedi.

Eski şansölyeye karşı ihtiyatlı bir tutum

Öte yandan Merkel halk arasında ve partide hâlâ çok popüler, bu yüzden onun siyasi mirasına aşırı eleştirel bir yaklaşım parti liderliği için zor.

“Gelecekte de hatalar yapmaya devam edeceğiz,” diyen Linnemann, şimdi her şeyin Merkel’in üzerine yıkıldığı izlenimine karşı çıktı.

Linnemann, ‘kesinlikle tek bir kişiden kopmak istemediklerini’ söyledi. Ona göre temel program, daha ziyade önümüzdeki 10 ya da 15 yıl için ‘ülkeye cesaret ve iyimserlik verecek’ yollar göstermekle ilgili.

Temel programda ‘islam’ tartışması

Yeni temel program için iki yıldır parti içinde süren bir tartışma var ve üyelerden çok sayıda değişiklik önerisi geldi.

Önemli tartışma başlıklarından bir tanesi de, islamın Almanya’daki yeri üzerine.

Taslak programda ilk olarak, “Bizim değerlerimizi paylaşan Müslümanlar Almanya’ya aittir,” ifadesi yer alıyordu. Bu ifadeyi eleştirenler, bunun diğer nüfus gruplarını ‘ötekileştireceğini’ düşünüyordu.

Önerge komitesi yeni bir ifade buldu ve ilk cümleyi şöyle değiştirdi: “Müslümanlar Almanya’nın dini çeşitliliğinin ve toplumumuzun bir parçasıdır.”

Buna ek olarak, Almanya’nın ‘değerlerini’ paylaşmayan ve ‘liberal toplumu reddeden’ bir islamın ‘Almanya’ya ait olmadığı’ vurgulanıyor.

Fakat bu ifadenin de parti kongresinde tartışma konusu olması muhtemel.

“Özgür Avrupa’ya karşı savaş ilanı”

Kongrenin üçüncü günü yaklaşan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine ayrılacak.

AP’deki CDU/CSU Grubu Başkanı Daniel Caspary pazar günü yaptığı açıklamada, “Bugün aynı zamanda … Avrupa seçim kampanyamızın sıcak aşamasını başlatıyoruz,” dedi.

Parti Avrupa’nın rekabet gücünün artırılmasını savunurken, CDU’nun seçim kampanyasının ana konusunu güvenlik oluşturacak. Caspary’ye göre Avrupa, Ukrayna savaşına karşı ‘özgürlüğünü savunmak’ zorunda.

Caspary, “Putin’in saldırganlık savaşı aynı zamanda özgür Avrupa’ya karşı açık bir savaş ilanıdır. Yıllardır biz Avrupalılara karşı hibrit bir saldırı yürütüyor. Bu yüzden Ukrayna da özgürlüğümüz için savaşıyor,” dedi.

CDU ayrıca, Avrupa Komisyonu Başkanı ve CDU’nun liste başı adayı Ursula von der Leyen’in önerisini yineleyerek, bir ‘savunma birliği’ ve bir savunma komiseri aracılığıyla Avrupa’nın kapasitesini artırmayı planlıyor.

Caspary’ye göre bu AP seçimi bir ‘dönüm noktası’ olacak. CDU’lu siyasetçi, güçlü bir ‘Avrupa yanlısı’ uyanış istediklerini ve ‘dünya ile eşit şartlarda bir Avrupa’dan yana’ olduklarını söyledi.

Avrupa

AfD’den rapor: Biz ‘aşırı sağ’ isek, CDU da öyle!

Yayınlanma

AfD tarafından hazırlanan bir rapor, Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın (BfV) kriterlerine göre, CDU/CSU koalisyonunun da “kesin aşırı sağcı” olarak sınıflandırılması gerektiğini ileri sürüyor.

BfV tarafından “kesin aşırı sağcı” olarak sınıflandırılmasından yaklaşık bir ay sonra AfD karşı saldırıya geçti. Partiyi BfV aleyhindeki davalarda da temsil eden avukatı Christian Conrad bir uzman görüşü hazırladı.

AfD, “Anayasa Koruma Teşkilatı’nın, AfD’nin sınıflandırılmasını gerekçelendirdiği argümanlara göre, CDU ve CSU partileri de ‘kesin aşırı sağcı’ olarak sınıflandırılmamalı mı?” diye soruyor.

AfD’nin avukatı, 48 sayfalık raporunda, Hıristiyan Birlik partilerinde de birkaç yıldır “etnik köken temelli bir halk kavramı temelinde insan onuruna karşı çabalar, yabancı ve azınlık düşmanı, özellikle Müslüman düşmanı ifadeler ve hukuk devleti ve demokrasi karşıtı görüşlerin hakim olduğu” sonucuna varıyor.

Conrad, yaklaşımını, BfV’nin nisan ayında yayınladığı AfD raporundaki –kendi görüşüne göre keyfi– ölçütleri birebir alıp, medyada bilinen gerçeklere ve on iki üst düzey CDU/CSU politikacının açıklamalarına uyguladığını belirterek açıklıyor.

Avukat, bu süreçte, Anayasa Koruma Teşkilatı gibi, her zaman “en kötü” yorumlamayı seçtiğini belirtiyor.

Böylece avukat, Birlik’in temel programındaki “yönlendirici kültür” pasajlarından ve mevcut CSU lideri Markus Söder’in 2007 yılında Müslümanların Alman değerlerine “eksiksiz” bir şekilde bağlılık göstermeleri gerektiği yönündeki talebinden, Birlik’in “etnik köken temelli bir halk anlayışı” olduğunu çıkarıyor.

Bunu, 2023 yılbaşı gecesi yaşanan olaylarda Alman şüphelilerin ilk isimlerinin açıklanması için Berlin’deki CDU/CSU fraksiyonunun parlamentoya sunduğu soru önergesi de destekliyor.

Conrad, göç konusunda CDU/CSU politikacılarının çeşitli alıntılarını da sıralıyor. Örneğin, CDU başkanı Merz’in “küçük paşalar” ifadesini kullanması ve eski CSU başkanı Seehofer’in, Alman sosyal sistemlerine göçü “son mermiye kadar” engelleyeceğini ve göç sorununun “bu ülkedeki tüm siyasi sorunların anası” olduğunu söylemesi gibi.

Conrad, İslamın Almanya’ya ait olup olmadığı sorusuna ilişkin Birlik partilerinden gelen farklı açıklamaları ve görevdeki Federal Meclis Grup Başkanı Jens Spahn’ın, Arap kültüründen gelen insanların “genellikle katı cinsel ahlak, kadınların eşit haklara sahip olmaması ve Yahudiler ile eşcinsellere karşı düşmanlık” ile karakterize olduğunu söylediği eski bir alıntıyı da hatırlattı.

Conrad, ayrıca, Birlik politikacılarının sığınma hakkını sorgulaması ve Angela Merkel’in, AfD ve CDU’nun oylarıyla 2020’de Thüringen eyalet başbakanı seçilen FDP’li Thomas Kemmerich’in seçiminin iptal edilmesi talebinin, Birlik partilerinin demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle şüpheli ilişkisini gösterdiğini iddia ediyor.

Bu tür sorunlu açıklamalarda bulunan birçok Birlik yetkilisi şu anda federal hükümette görev yaptığı için, Anayasa Koruma Teşkilatı de bunları “kesin aşırı sağcı eğilim” olarak sınıflandırmalıdır. Conrad’a göre tüm bunlar, BfV’nin mantığının ne kadar “saçma” olduğunu gösteriyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Birleşik Krallık savaşa hazırlanıyor

Yayınlanma

Birleşik Krallık hükümeti, Stratejik Savunma İncelemesini (SDR) yayınladı ve Rusya’yı “acil tehdit” ilan ederek savaş hazırlıklarını artırma sözü verdi.

“Britanya’yı daha güvenli hale getirmek: Yurt içinde emniyet, yurt dışında güç” başlıklı SDR’nin yayınlanması öncesinde konuşan Başbakan Keir Starmer, ülkeyi “silahlı kuvvetlerin temel amacı olan savaşa hazırlık durumuna” geçireceğini söyledi.

Birleşik Krallık’ın karşı karşıya olduğu en büyük tehditleri ve bunlara nasıl karşı koyulacağını özetleyen önemli bir çalışma olan SDR, ülkenin savaşma ve müttefiklerini koruma yeteneğini güçlendirmek için 60’tan fazla yeni önlem belirledi.

İncelemede ülkenin 30.000 yeni iş yaratacak denizaltı programını genişletmesi, savaş alanında kararları hızlandırmak için teknolojiye 1,5 milyar sterlin harcaması ve Kraliyet Donanmasını insansız hava araçları, savaş gemileri, denizaltılar ve uçakları birleştiren “hibrit” bir güç olarak geliştirilmesi önerildi.

Raporda, İngiltere’nin “NATO öncelikli yaklaşım” olarak tanımlanan, Avrupa müttefiklerinin karşı karşıya olduğu ortak tehditlere yanıt vermeye odaklanması gerektiği belirtildi.

Öte yandan Starmer, 2027 yılına kadar bütçeyi GSYİH’nin yüzde 2,5’ine çıkarmayı taahhüt etse de, bunu yüzde 3’e çıkarma hedefi “iktisadi ve mali koşullara bağlı” olmaya devam ediyor.

Bu belirsizlik, milletvekilleri ve savunma çevrelerinde, Birleşik Krallık’ın SDR’nin işaret ettiği en ciddi zorluk olan “Rusya’nın saldırganlığının” oluşturduğu tehdide karşı bir planının olmadığına dair endişe yarattı.

Raporda, “Devletler arası çatışmalar Avrupa’ya geri döndü ve Rusya, hedeflerine ulaşmak için askeri güç kullanmaya, sivillere zarar vermeye ve nükleer silah kullanmakla tehdit etmeye hazır olduğunu gösterdi,” deniyor.

Seyir füzesi tehdidi

SDR’nin ortak yazarlarından biri, bir seyir füzesinin “İngiltere’den sadece 90 dakika uzaklıkta” olduğunu ileri sürdü.

General Sir Richard Barrons, Sky News’e verdiği demeçte, Rusya, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin “potansiyeli” ve bunların “günlük ulusal yaşamımızı” nasıl etkileyebileceği konusunda “çok endişeli” olmamız gerektiğini söyledi.

General, bunun bir siber saldırı, elektrik veya su şebekemizi çökertme veya sosyal medyamıza sızarak “herkese yanlış bilgi verme” şeklinde olabileceğini belirtti.

Barrons, Birleşik Krallık’ın “hassas füzelerin Birleşik Krallık’a ulaşıp büyük zarar verebileceği bir dünyada var olmaya kesinlikle hazırlıklı olması gerektiğini” de sözlerine ekledi, fakat bunun “yakında gerçekleşecek veya acil bir durum” olmadığını da belirtti.

Barrons, “Kabiliyet açısından, bir seyir füzesi Birleşik Krallık’tan sadece 90 dakika uzaklıkta,” dedi.

İHA ve balistik füze bombardımanı korkusu

SDR raporuna göre, Birleşik Krallık bu yıl bir savaşa girmek zorunda kalırsa, uzun menzilli insansız hava araçları, balistik füzeler ve seyir füzeleriyle bombardımana tutulacak.

Raporda, İngiltere’nin devletler arası bir çatışmaya girerse karşılaşabileceği beş “saldırı yöntemi” belirtildi.

İngiltere ve dünyanın dört bir yanındaki üsler, limanlar ve havaalanları ilk hedefler olacak. Petrol platformları, su altı kabloları, uydular ve ticaret gemileri de siber saldırılar ve sabotajlarla karşı karşıya kalacak.

İnceleme raporunda, “Mevcut savaş yöntemlerine göre, İngiltere 2025 yılında NATO kapsamında devletler arası bir savaşa girerse, aşağıdaki saldırı yöntemlerinden bazılarına veya tümüne maruz kalması beklenebilir,” uyarısında bulunuluyor.

SDR, silahlı kuvvetlerin “yetersiz” stoklardan, kitlesel kayıpların yaşandığı çatışmalarla başa çıkamayan sağlık hizmetlerinden ve sadece “az sayıda” askerin görevlendirilmeye hazır olduğu anlamına gelen personel “krizinden” muzdarip olduğunu vurguluyor.

‘Ulusu seferber etmek’

Starmer, SDR’nin yayınlanmasına hazırlanırken Glasgow’daki Govan tersanesini ziyaret etti ve gazetecilere amacının “Birleşik Krallık’ın tamamında amaç birliği sağlamak” ve “ulusun ortak bir amaç için seferber edilmesi” olduğunu söyledi.

Başbakan savaş zihniyetine sahip bir ülke vizyonu çizerken, daha sonra “tüm toplumun” katılımını gerektiren bir yaklaşımın gerekliliğinden bahseden inceleme metninde bu vizyonu detaylandırdı.

SDR’nin önerileri arasında iç savunmaya yeniden odaklanılması, harp okulu gücünün genişletilmesi ve krizin çatışmaya dönüşmesi halinde hükümete yedekleri ve sanayiyi seferber etme yetkisi veren bir “savunma hazırlık yasası” yer aldı.

Ayrı olarak, Savunma Bakanı John Healey, Birleşik Krallık’ın 2034 yılına kadar 76.000 kişilik düzenli orduya sahip olacağını vaat etti.

Her aşamada Healey ve Starmer, Birleşik Krallık’ın ve Avrupa komşularının savunmasını güçlendirmenin ülkede yeni işler yaratacağını ve iktisadi büyüme arayışına yardımcı olacağını göstermeye çalıştı.

Öte yandan Starmer, ülkenin savunmasını iktisadi büyümeyle ilişkilendirmeye çalışırken, planları Maliye Bakanı Rachel Reeves tarafından kısıtlandığı için bir çıkmaza girmiş durumda.

Starmer, savunma harcamalarını GSYİH’nin yüzde 2,5’ine (şu anda yaklaşık 85 milyar sterlin) çıkaracağını açıkladığında, Healey’nin müttefikleri bu taahhüdün kısmen savunma bakanının dikkatli ve tutarlı lobi faaliyetlerinin sonucu olduğunu iddia etti.

Fakat Healey, yüzde 3’e ulaşma konusunda kesin bir taahhütte bulunma mücadelesini henüz kazanamadı. Starmer’ın sözcüsü, bunun “bir sonraki parlamentoda” gerçekleşeceğini söyledi, ki bu da 2034’e kadar uzayabilir.

SDR’deki vaatler nasıl yerine getirilecek?

Siyasetçiler ve savunma analistleri, bunun SDR’deki vaatleri yerine getirmek için yeterli olmadığını savunuyor.

Gölge savunma bakanı James Cartlidge, “İşçi Partisi’nin Stratejik Savunma İncelemesindeki tüm vaatleri, bunları karşılamak için yeterli para olacağına dair kanıt sunulmadıkça, şüpheyle karşılanacaktır,” dedi.

Liberal Demokratların savunma sözcüsü Helen Maguire da incelemenin “boş bir vaat olarak kalma riski” olduğunu söyledi.

Chatham House’da kıdemli araştırma görevlisi Marion Messmer, Birleşik Krallık’ın “savunma harcamalarını biraz artırıp, ardından taahhüdünü yüzde 3’e kadar ertelemenin şaşırtıcı” olduğunu söyledi.

Zaman çizelgesi, Ukrayna’daki savaşın sona ermesinden sonra Rusya’nın NATO ülkelerine ne kadar hızlı bir tehdit oluşturabileceğine ilişkin farklı değerlendirmeler nedeniyle de önemli.

SDR kendi değerlendirmesini yapmasa da, “Rusya’nın savaş ekonomisi, sürdürülebilir olması halinde, Ukrayna’da ateşkes olması durumunda kara kuvvetlerini daha hızlı yeniden inşa etmesini sağlayacaktır,” diyor.

SDR’yi parlamentoda açıklayan Healey, eleştirilere verdiği yanıtta, “Maliye bakanının, Muhafazakâr hükümetin 14 yıllık başarısızlığının ardından iktisadi temelleri nasıl düzelttiğini görüyorum ve bir sonraki parlamentoda savunma harcamalarını yüzde 3’e çıkarma hedefimize ulaşacağımızdan hiç şüphem yok,” dedi.

Hükümet yetkilileri, Reeves tarafından yürütülen ve sadece önümüzdeki beş yılı kapsayan harcama incelemesinin şartlarının ötesinde, daha yüksek harcama taahhüdü için kesin bir zaman çizelgesi veremeyeceklerini belirtti.

Yetkililer, Starmer’ın, incelmede belirtilen önlemlerin kamu maliyesinin durumuna bağlı olarak “yüzde 100 emin” olduğunu vurguladığını vurguladı.

Harcamaların artırılması için belirlenen son tarih de Birleşik Krallık’ın yanıtının en önemli yönü değil. Messmer, hükümetin insansız hava araçları gibi ekipmanları temin etmek için tedarik sürecini hızlandırma kabiliyetinin, Rusya’nın tehdidine yanıt verme konusundaki ciddiyetine dair bir ipucu vereceğini söyledi. Bu husus, SDR’de de vurgulanmıştı.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Moldova’dan Rusya’ya seyahat uyarısı

Yayınlanma

Moldova Dışişleri Bakanlığı ve ülkenin Moskova’daki büyükelçiliği, vatandaşlarına Rusya’ya gereksiz seyahatlerden kaçınmaları yönünde tavsiyede bulundu. Kişinev, bu tavsiyenin nedenini bölgedeki güvenlik durumunun kötüleşmesi ve Rusya makamlarının Moldovalılar da dahil olmak üzere yabancı vatandaşlara yönelik zorlayıcı tedbirler uygulaması olarak açıkladı.

Moldova Dışişleri Bakanlığı ve Moldova’nın Moskova Büyükelçiliği, ülke vatandaşlarına Rusya Federasyonu’na zorunlu olmayan seyahatlerden kaçınmaları yönünde tavsiye yayımladı.

Moldova makamları, bu karara gerekçe olarak bölgedeki güvenlik durumunun kötüleşmesini ve Rus yetkililerin, Moldova vatandaşları da dahil olmak üzere yabancı ülke vatandaşlarına yönelik zorlayıcı tedbirler uyguladığına dair raporları gösterdi.

Kişinev tarafından “zorlayıcı tedbirler” olarak tanımlanan durumlar arasında, sınır kapılarında veya operasyonlar sırasında yapılan gözaltılar ve ön gözaltı merkezlerine sevkler yer alıyor.

Nisan ayının sonlarında Rusya Dışişleri Bakanlığı, Kişinev Havalimanı’nda Rus vatandaşlarına yönelik “önyargılı inceleme prosedürleri” uygulandığı ve bunun sonucunda “uyduruk bahanelerle veya sebep gösterilmeksizin” ülkeye girişlerine izin verilmeyebileceği konusunda bir uyarıda bulunmuştu.

Moldova makamları her gün onlarca Rusya vatandaşının ülkeye girişini engelliyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı ayrıca, Moldova makamlarının büyükelçilik çalışanlarının Rus vatandaşlarıyla görüşmesine izin vermemesi nedeniyle, bu tür durumlarda Rusya’nın Moskova Büyükelçiliği’nin yardım kapasitesinin sınırlı olduğunu belirtti.

Nisan ayı başında Rus güvenlik güçleri, Moskova’nın kuzeyindeki Bodrost adlı bir hamama operasyon düzenledi.

Operasyon sonucunda 59 yabancı uyruklu kişi gözaltına alınırken, bunlardan 25’i hakkında Rusya’ya giriş kurallarını veya ülkede kalış rejimini ihlal ettikleri gerekçesiyle işlem yapıldı.

Gözaltına alınanların Kırgızistan vatandaşı olduğu ortaya çıktı.

Bu operasyonun ardından Kırgızistan Dışişleri Bakanlığı, Rusya’nın Kırgızistan Büyükelçisi’ne bir nota verdi. Kırgızistan Ombudsmanı Camilya Camabayeva, gözaltı görüntülerinin incelenmesi sonucunda “güç kullanımının orantılılığı ve meşruiyeti konusunda soru işaretleri oluştuğunu” ifade etti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı ise operasyon sırasında bazı gözaltına alınanların “kolluk kuvvetlerine direndiğini” ve bu nedenle sert tedbirler uygulandığını savundu.

Bakanlık, operasyonun planlı olduğunu da sözlerine ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English