Bizi Takip Edin

AVRUPA

Almanya’da CDU’nun kongresi başlıyor: ‘Post-Merkel’ döneminin programı ilan edilecek

Yayınlanma

Alman Hıristiyan Demokratları (CDU), eski Şansölye Angela Merkel sonrası dönemde yeni programının temelini atmak ve Avrupa seçim kampanyasını başlatmak üzere 6 Mayıs itibari ile üç günlük bir parti kongresi için bir araya gelecek.

Halihazırda anketlerde yaklaşık %30 ile birinci sırada görünen CDU ilk gün yeni liderini de seçecek ve muhtemelen parti başkanı Friedrich Merz’in konumunu sağlamlaştıracak.

Ertesi gün ise Hıristiyan Demokratlar yeni bir Grundsatzprogramm’ı, yani partinin temel politika ilkelerini özetleyen çekirdek programı kabul edecek. Bu, parti konferansına katılmasına yönelik daveti reddeden dönemin şansölyesi Merkel’in hâlâ CDU’nun başında olduğu 2007 yılına dayanıyor.

Göçle mücadelede yeni aşama

CDU Genel Sekreteri Carsten Linnemann pazar günü Berlin’de düzenlediği basın toplantısında, “Almanya’daki CDU tarihinde bu [program değişikliği] dördüncü olacak. Tarihi ve önemli olacak,” dedi.

Linnemann’a göre yeni programla parti, Merkel’in daha ‘merkezci’ çizgisinden ayrılmayı ve geçmişte ‘hatalar yapıldığı’ için özellikle göç ve enerji politikası söz konusu olduğunda partinin muhafazakâr imajını güçlendirmeyi amaçlıyor.

Yeni programda ‘göç üzerindeki kontrolü yeniden ele almak istediğini’ söyleyen CDU’ya göre göç, ‘Almanya’nın entegrasyon kabiliyetini aşırı zorlamayacak ve aynı zamanda insani sorumluluğumuzu yerine getirecek’ bir düzeye indirilmeli.

‘İyi’ ve ‘kötü’ mülteciler arasındaki ayrım yapmaya devam eden Hıristiyan Demokratlar, ‘korunmaya muhtaç olanlar’ın dışındakilerin ‘AB’nin dış sınırlarından geri çevrilmesi’ gerektiğini savunuyor.

Bu nedenle CDU’nun ‘Avrupa iltica hukukunda köklü bir değişiklikten yana’ olduğu vurgulanıyor.

‘Büyük ve güvenli’ bir enerji arzı

Enerji söz konusu olduğunda, temel program sanayi için ‘daha büyük ve daha güvenli bir enerji arzı’ yaratmak istiyor.

Bir yandan enerji yoğun Alman sanayisinin yurtdışına taşınması korkusu, diğer yandan da yabancı yatırımcılar için bölgenin cazibesinin azalmasının etkileri hissediliyor.

Partideki pek çok kişi Merkel’in nükleerden çıkış sürecini hızlı bir şekilde uygulamasına hâlâ kızgın.

Merkel’in mirası tartışma yarattı

Fakat parti içinde bazı kesimler bu rota değişikliğinden memnun değil. Schleswig-Holstein’ın CDU’lu Şansölyesi Daniel Günther Funke Mediengruppe’ye verdiği demeçte, “Merkel döneminde CDU’ya oy veren pek çok kişiye şu anda ulaşamıyoruz,” dedi.

Günther’in açıklamaları, CDU/CSU’nun gençlik örgütü Junge Union’un federal başkanı Johannes Winkel tarafından derhal eleştirildi. Bild gazetesi tarafından alıntılanan bir mektupta Winkel, “Hayretler içindeyim ve sinirliyim. Çünkü şimdiye kadar sizin geriye dönük düşünen ve geçmişte yaşayan bir politikacı olduğunuzu fark etmemiştim. Elbette CDU Angela Merkel’e çok şey borçlu. Ama Angela Merkel de CDU’ya çok şey borçlu,” dedi.

CDU’lu siyasetçi ve eski şansölye adayı Armin Laschet de Süddeutsche Zeitung’a verdiği mülakatta partisi için ‘ileriye dönük’ bir rotayı savundu ve “Angela Merkel, Helmut Kohl ya da bir başkası üzerinden değil, uzun hükümet dönemlerimizin onurunu özgüvenle taşımalıyız. Seçim kampanyası sırasında seçmenler bize şunu soruyor: CDU bugün ne istiyor? Bayan Merkel’in görev süresi nasıl geçti diye değil,” dedi.

Eski şansölyeye karşı ihtiyatlı bir tutum

Öte yandan Merkel halk arasında ve partide hâlâ çok popüler, bu yüzden onun siyasi mirasına aşırı eleştirel bir yaklaşım parti liderliği için zor.

“Gelecekte de hatalar yapmaya devam edeceğiz,” diyen Linnemann, şimdi her şeyin Merkel’in üzerine yıkıldığı izlenimine karşı çıktı.

Linnemann, ‘kesinlikle tek bir kişiden kopmak istemediklerini’ söyledi. Ona göre temel program, daha ziyade önümüzdeki 10 ya da 15 yıl için ‘ülkeye cesaret ve iyimserlik verecek’ yollar göstermekle ilgili.

Temel programda ‘islam’ tartışması

Yeni temel program için iki yıldır parti içinde süren bir tartışma var ve üyelerden çok sayıda değişiklik önerisi geldi.

Önemli tartışma başlıklarından bir tanesi de, islamın Almanya’daki yeri üzerine.

Taslak programda ilk olarak, “Bizim değerlerimizi paylaşan Müslümanlar Almanya’ya aittir,” ifadesi yer alıyordu. Bu ifadeyi eleştirenler, bunun diğer nüfus gruplarını ‘ötekileştireceğini’ düşünüyordu.

Önerge komitesi yeni bir ifade buldu ve ilk cümleyi şöyle değiştirdi: “Müslümanlar Almanya’nın dini çeşitliliğinin ve toplumumuzun bir parçasıdır.”

Buna ek olarak, Almanya’nın ‘değerlerini’ paylaşmayan ve ‘liberal toplumu reddeden’ bir islamın ‘Almanya’ya ait olmadığı’ vurgulanıyor.

Fakat bu ifadenin de parti kongresinde tartışma konusu olması muhtemel.

“Özgür Avrupa’ya karşı savaş ilanı”

Kongrenin üçüncü günü yaklaşan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine ayrılacak.

AP’deki CDU/CSU Grubu Başkanı Daniel Caspary pazar günü yaptığı açıklamada, “Bugün aynı zamanda … Avrupa seçim kampanyamızın sıcak aşamasını başlatıyoruz,” dedi.

Parti Avrupa’nın rekabet gücünün artırılmasını savunurken, CDU’nun seçim kampanyasının ana konusunu güvenlik oluşturacak. Caspary’ye göre Avrupa, Ukrayna savaşına karşı ‘özgürlüğünü savunmak’ zorunda.

Caspary, “Putin’in saldırganlık savaşı aynı zamanda özgür Avrupa’ya karşı açık bir savaş ilanıdır. Yıllardır biz Avrupalılara karşı hibrit bir saldırı yürütüyor. Bu yüzden Ukrayna da özgürlüğümüz için savaşıyor,” dedi.

CDU ayrıca, Avrupa Komisyonu Başkanı ve CDU’nun liste başı adayı Ursula von der Leyen’in önerisini yineleyerek, bir ‘savunma birliği’ ve bir savunma komiseri aracılığıyla Avrupa’nın kapasitesini artırmayı planlıyor.

Caspary’ye göre bu AP seçimi bir ‘dönüm noktası’ olacak. CDU’lu siyasetçi, güçlü bir ‘Avrupa yanlısı’ uyanış istediklerini ve ‘dünya ile eşit şartlarda bir Avrupa’dan yana’ olduklarını söyledi.

AVRUPA

Almanya ekseninde Trump paniği ve AB’yi ‘bağımsız kılma’ planı

Yayınlanma

Donald Trump bugün ABD Başkanı olarak ikinci dönemine başlamaya hazırlanırken, Avrupa’nın merkezinden panik sinyalleri geliyor.

Örneğin eski Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, bir sonraki Alman hükümetini dış politikada rota değiştirmeye ve AB’yi bağımsız bir güç haline getirmeye çağırıyor.

Gabriel pazar günü Springer grubunun gazetesi Bild’e verdiği demeçte bu amaçla “Fransa, Almanya ve Polonya arasındaki güç üçgeninin” (“Weimar Üçgeni”) güçlendirilmesini talep etti.

Berlin’deki Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (DIW) Başkanı Marcel Fratzscher gibi iktisatçılar de benzer görüşleri dile getirerek “Avrupa’nın güçlendirilmesi gerektiğini” açıkladılar ve Alman hükümeti ile Avrupa Komisyonunu Trump’ın yemin törenine “olabildiğince kötü hazırlanmakla” suçladılar.

Avusturya Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (WIFO) Direktörü Gabriel Felbermayr’a göre ise AB halihazırda çok elverişsiz bir konumda: Brüksel ekonomik olarak zayıfladı ve ABD’nin LNG’sine bağımlı hale geldi ki bu da Trump’ın eline “birkaç kötü koz” veriyor.

Alman elçisinden gizli memorandum: Anayasal düzenini yeniden tanımlayabilecek ‘maksimum yıkım’ uyarısı

Öte yandan Almanya’nın ABD Büyükelçisi Andreas Michaelis tarafından kaleme alınan gizli bir memorandum, Amerikan anayasal düzenini yeniden tanımlayabilecek bir “maksimum bozulma” gündemi konusunda uyarıda bulunuyor.

Reuters tarafından ele geçirilen ve Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’a hitaben yazılan belgede, Trump’ın ikinci yönetiminde “demokratik normların erozyona uğramasına” ilişkin kaygılar dile getiriliyor.

Michaelis, Trump’ın vizyonunu “Kongre ve [ABD] eyaletleri pahasına gücün azami ölçüde Başkanda toplanmasına” odaklanan bir vizyon olarak tanımlıyor.

Belgeye göre, yasama organı, kolluk kuvvetleri ve medya da dahil olmak üzere kilit demokratik kurumlar, bağımsızlıklarının erozyona uğraması ve “siyasi bir kol olarak kötüye kullanılmaları” riskiyle karşı karşıya.

Notta ayrıca Michaelis’in “birlikte yönetme yetkisi” verilebileceğini iddia ettiği Büyük Teknoloji şirketlerinin katılımı da vurgulanıyor.

Michaelis, ABD Yüksek Mahkemesi’nin başkanlık yetkilerini genişleten son kararlarının Trump’ın geleneksel denge ve denetleme mekanizmalarını bypass etmesini sağlayabileceğini belirtiyor.

Belge ayrıca Trump’ın siyasi amaçlar için yasal boşluklardan yararlanma kabiliyetine ilişkin endişeleri de artırıyor. Bunlar arasında “ayaklanma” ya da “istila” durumlarında ordunun ülke içinde kullanılma ihtimali de yer alıyor ki bu da 1878 tarihli Posse Comitatus Yasasının sınırlarını zorlayabilir.

Avrupa’ya gümrük tehdidi baş ağrıtıyor

AB, Grönland üzerindeki şiddetli anlaşmazlıktan ve Alman şirketlerini yatırımlarını ABD’ye taşımaya zorlamakla tehdit eden ABD gümrük vergileri tehdidinden şimdiden ciddi zarar görebilir.

Yeni Trump yönetimindeki Washington’un bakış açısına göre, Grönland örneğinde sadece Danimarka’nın değil, bir bütün olarak AB’nin zayıflaması önem kazanıyor.

Trump’ın dış politikası özellikle Berlin ve Paris’in AB’nin yardımıyla ABD ile denk bir dünya gücü olma planlarını daha da engelleme yolunda ilerliyor.

Trump transatlantik ittifak içinde bir ağırlık kaydırma hedefi de güdüyor. AB’den gelenler de dahil olmak üzere ABD’ye yapılan tüm ithalata ek gümrük vergisi getirme planı da bunun bir uzantısı.

Alman iş dünyası yöneticileri, Trump’ın ‘çok fazla eleştirildiğini’ düşünüyor

Alman iş dünyasına yakın Köln merkezli Alman Ekonomi Enstitüsü (IW), bunun Almanya’nın ekonomik çıktısını hem 2027 hem de 2028’de yüzde 1,5’e kadar azaltacağını hesaplıyor.

500 Alman yöneticiyle yakın zamanda yapılan bir ankete göre, katılımcıların yüzde 80’i Alman ekonomisinin Trump’ın eylemlerinden zarar göreceğini söyledi. Bu oranların dağımında; yüzde 68’i “biraz”, yüzde 12’si ise “büyük zarar” göreceğini öngörüyor.

Bununla birlikte, ankete katılan iş dünyası liderlerinin yüzde 75’i Almanya’da Trump’a yönelik “çok fazla eleştiri” olduğu görüşünde.

Katılımcıların yüzde 44’ü teknoloji devi Elon Musk’ın ABD’de kuracağı yeni Devlet Verimliliği Departmanı (DOGE) ile sadece devlet personelini azaltmakla kalmayıp aynı zamanda şirketler için külfetli olan regülasyonları de azaltmasını bekliyor.

Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW) Başkanı Moritz Schularick, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, tekil şirketlerin “artık Almanya’da değil ABD’de” kârlı yatırımlar yapma fırsatına sahip olacağını belirtti ve bunun Federal Almanya Cumhuriyeti için bu “ek bir yük” getireceği uyarısında bulundu.

Avrupa’ya ‘Trump’a hazır olmama’ eleştirileri

Eski IfW Başkanı ve Avusturya İktisadi Araştırmalar Enstitüsünün (WIFO) şimdiki Direktörü Gabriel Felbermayr, AB’nin şu anda “büyümede belirgin bir zayıflıktan” muzdarip olduğunu ve bunun da onu kırılgan hale getirdiğini savundu.

Buna ek olarak, Ukrayna’daki savaş “Amerikalıların pazarlık gücünü” artırıyor ve, Rus gazının kesilmesi Amerikan LNG’sine olan bağımlılığı pekiştiriyor.

ABD, yaklaşık yüzde 20’lik payıyla Norveç’ten sonra AB’nin ikinci büyük doğal gaz tedarikçisi haline geldi. Almanya 2024 yılında doğalgazının yaklaşık yüzde 13,5’ini ABD’den ithal etti; toplam Alman talebinin yüzde 8’inin ithal edildiği Alman terminallerinin yüzde 86’sı ABD LNG’si ile dolduruldu.

Felbermayr, Trump LNG ihracat lisanslarını kısıtlamakla tehdit eder etmez, Avrupa’daki sıvılaştırılmış doğal gaz fiyatlarının yükseleceğini, ABD’dekilerin ise düşeceğini belirtiyor.

Direktöre göre Trump’ın elinde bugün sekiz yıl öncesine kıyasla “birkaç kötü koz” daha var.

ABD’ye karşı ‘tek sesli Avrupa’ çağrısı

Berlin’deki Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (DIW) Başkanı Marcel Fratzscher de Almanya’yı Trump dönemine “sefil bir şekilde hazırlıklı” olmakla suçladı.

Fratzscher’e göre Almanya “ABD’ye kıyasla küçük bir ülke” ve eğer Avrupa ‘tek ses olarak konuşmayı başaramazsa’ bu çatışmada kaybedecek.

Berlin’in en az altı aydır ‘boş boş baktığını’ savunan başkan, Almanya’nın sadece iç politika konularıyla ilgili düşündüğünü, fakat “kendisini küresel olarak nasıl konumlandırmak istediği ile, Avrupa’yı nasıl güçlendirebileceği ile ilgili” olmadığını ileri sürdü.

Donald Trump’a karşı asgari düzeyde bir korumaya sahip olmak için bu konumlanışın ‘acilen gerekli olacağını’ belirten Fratzscher, Alman hükümetinin ya da Avrupa Komisyonunun Trump yönetimiyle olan anlaşmazlıklarda omuz omuza duracak bir “strateji” yerine, “Avrupa’da büyük bir bölünme” yaşandığını söyledi.

Avrupa’nın “kendisinin bölünmesine izin verdiğine” işaret eden DIW Başkanı, Brüksel’in, Trump’ın uzun zamandır açıkça öngörülebilen saldırılarına karşı AB düzeyinde “akıllıca bir karşı saldırı” için “ayrıntılı olarak hazırlanmak” için “gerçekten yeterli zamanı” olmasına rağmen, Trump’ın ikinci görev dönemine “olabildiğince hazırlıksız” yakalandığı eleştirisini dile getirdi.

Sigmar Gabriel’den ‘hızlı rota değişikliği’ talebi

Eski Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Trump’ın göreve başlaması vesilesiyle hızlı bir rota değişikliği çağrısında bulunuyor.

Gabriel, Bild için kaleme aldığı ve 19 Ocak günü yayınlanan yazısında, 2017’nin başındakinden “tamamen farklı bir ABD başkanına hazırlanmak” gerektiğini söylüyor.

O zamanlar Trump’ın kötü hazırlandığını ve Washington’daki profesyonellerin onu “çabucak kontrol altına aldığını” belirten Gabriel, yeni başkanın bu kez net bir plan izlediğini altını çizdi.

Örneğin Grönland’a yönelik hamlesini, ‘ciddi talepleri daha iyi uygulayabilmek için siyasi provokasyonlara başvurma şeklindeki iyi bilinen stratejisinin bir habercisi’ olarak nitelendiren Alman siyasetçi, “Biz Avrupalıların … ABD’ye bir ortak olarak ihtiyacımız olduğu açıktır: iktisadi, siyasi ve askeri olarak,” diye yazdı.

Bu nedenle Trump ile işbirliği yapmak gerektiğini, ama aynı zamanda “her şeyden önce Avrupa’nın iktisadi, siyasi ve askeri gücü üzerinde çalışmalarını” salık veren Gabriel, AB’nin siyasi bir merkezinin olmamasını “talihsizlik” olarak nitelendirdi.

Avrupa’nın merkezi olarak hareket edebilecek Fransa-Almanya-Polonya güç üçgeninin Alman hükümeti tarafından “yıllardır suçlu bir şekilde ihmal edildiğini” öne süren Gabriel’e göre bir sonraki şansölye bu nedenle “her şeyden önce dış politikadaki gidişatı değiştirmeli.”

Gabriel bunun, “AB’yi nihayet Donald Trump tarafından da ciddiye alınan ya da sadece tanınan bir güce dönüştürmekle” ilgili olduğunu vurguladı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Sandu: Rusya’nın Transdinyester’e doğalgaz sevkiyatı yasa dışıdır

Yayınlanma

Moldova Cumhurbaşkanı Maya Sandu, blog yazarı Nathan Garstia ile yaptığı söyleşide, Rus gazının Transdinyester’e insani yardım amacıyla sevkiyatının yasa dışı olduğunu ifade etti.

RIA Novosti’nin aktardığına göre Sandu, “Aracılar vasıtasıyla tedarik Moldova mevzuatı açısından yasa dışı bir seçenektir ve uluslararası yaptırım rejimini de ihlal eden bir yöntemdir,” dedi.

Sandu, “Daha basit, yasal ve yaptırımları ihlal etmeyen bir çözüm varken Gazprom’un neden böyle bir yola başvurduğu anlaşılamamaktadır. Moldovagaz’ın çoğunluk hissedarı olan Gazprom, bu şirket aracılığıyla yasal gaz tedarikini organize edebilirdi,” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı, Moldova makamlarının, tanınmayan cumhuriyetin sakinlerine ısı, elektrik ve eğitim kurumları gibi temel hizmetlere erişimi garanti ettiğini belirtti.

Geçen hafta Transdinyester lideri Vadim Krasnoselskiy, Rusya’nın Transdinyester’e insani yardım olarak gaz tedarik edeceğini açıkladı.

Moldova Başbakanı Dorin Recean ise Rusya Federasyonu’nun bu adımının bölgedeki durumu istikrarsızlaştırabileceğini söyledi. Başbakan, Gazprom’un Moldova’nın elektrik tüketiminin yüzde 80’ini karşılayan Moldova Devlet Bölgesel Elektrik Santrali’ne gaz sağlamayacağını ifade etti.

Transdinyester Yüksek Mahkemesi, 9 Ocak’ta uluslararası toplumu bölgeye elektrik tedarikinin yeniden sağlanmasına yardımcı olmaya çağırdı.

Mahkeme ayrıca, Rusya’nın gaz arzını kesmesinin ardından bölgede acil bir durum yaşandığını bildirdi. Aynı gün, Transdinyester’de olağanüstü hâl (OHAL) rejimi 8 Şubat’a kadar uzatıldı.

Bunun yanı sıra Sandu, Rus barış gücü askerlerinin ülkeden çekilerek yerlerine BM ya da AB’den bir sivil misyonun yerleştirilmesi durumunda Moldova’nın Batılı ülkelerden Transdinyester’e yardım etmelerini talep edebileceğini savundu.

Transdinyester, Moldova’ya Gazprom borcunu ödemesi çağrısında bulundu

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Polonyalıların önemli bir kısmı, Musk’ın desteklediği bir adaya oy verebilir

Yayınlanma

Yeni bir anket, Polonyalıların %44,6’sının milyarder Elon Musk’ın desteklediği bir adaya oy verebileceğini ortaya koydu.

Musk’ın Alman sağ partisi AfD’ye verdiği destek de dahil olmak üzere Avrupa siyasetine müdahalesi, özellikle 18 Mayıs’ta yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri ışığında Polonya’da da yankı buldu.

Rzeczpospolita tarafından yapılan bir ankete göre Polonya halkının %33,4’ü Musk’ın desteğinin kararlarını etkilemesine izin verecek ve %11,2’si Musk’ın desteklediği kişiye oy verecek.

Sadece %22,2’si “cesaretlerinin kırılacağını” söylerken, %48,2’si Musk’ın kimi destekleyeceğini önemsemedi.

Fakat SW Research kıdemli proje yöneticisi Małgorzata Bodzon, Rzeczpospolita için anket sonuçlarını açıklarken, Musk’ın desteğinin 50 yaş üstü her dört kişiden birini (%27) ve yüksek eğitimli her on katılımcıdan üçünü oy vermekten vazgeçireceğini söyledi.

Varşova, seçim öncesinde X’e yaptırım ihtimalini tartışıyor

Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski, bu ayın başlarında Paris’e yaptığı ziyaret sırasında Musk’ın Polonya’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerini etkilemeye çalışıp çalışmayacağı sorulduğunda, bunun işadamı için iyi bir soru olduğunu söyledi.

Bakan Musk’ın bunu Birleşik Krallık’ta zaten yapmaya çalıştığını fakat Polonya’da böyle bir müdahalenin yasadışı olduğunu söyledi.

Sikorski, Polonyalı yetkililerin “başkanımızı yabancıların değil Polonyalıların seçmesi için demokratik sürecimizi korumaya hazır olmalıdır” dediğini de ekledi.

Sol Parti’nin cumhurbaşkanı adayı Magdalena Biejat, ocak ayı başlarında özel yayın kuruluşu Radio ZET’e verdiği bir mülakatta, Polonya’nın seçim kampanyasına kötü niyetli müdahaleleri önlemek için X’i geçici olarak kapatmayı düşünmesini desteklediğini söyledi.

Biejat, konuyu partisinden meslektaşı olan Dijital Bakanı Krzysztof Gawkowski ile görüştüğünü de sözlerine ekledi.

Biejat RMF FM’e verdiği mülakatta ise Polonya’nın “Avrupa’da X’e erişimin kısıtlanması konusunda Avrupa Birliği nezdinde görüşmeler başlatması gerektiğini” söyledi.

Muhafazakâr muhalefet partisi Hukuk ve Adalet (PiS) tarafından desteklenen Polonya cumhurbaşkanlığı yarışındaki rakibi Karol Nawrocki ise bu fikri reddetti. İnternette bir video açıklama yayınlayarak hükümeti sosyal medyayı sansürlemeye çalışmakla suçladı ve Biejat’ın sözlerini kanıt olarak gösterdi.

Musk Polonya’da kimi desteklerdi?

Musk geçmişte Almanya gibi bazı Avrupa ülkelerindeki siyasi durum hakkında çok şey söylemiş olsa da Polonya’dan nadiren bahsetti.

X’te 2024’te yayınlanan son açıklamalarından birinde, Varşova Belediye Başkanı Rafał Trzaskowski’nin belediye binasındaki dini sembolleri yasaklaması hakkında yorum yapmış ve “Aptalca şeyleri utanmadan Amerika’dan kopyalıyorlar. Ne kadar utanç verici” diye yazmıştı.

Musk henüz hangi başkan adayını tercih ettiğini belirtmedi ve bu konuyu düşünüp düşünmediğini söylemek bile zor. Fakat X’teki yukarıdaki paylaşımı göz önüne alındığında, Başbakan Donald Tusk’ın Sivil Koalisyonu için yarışan Trzaskowski’yi desteklemesi pek olası değil.

Bunun yerine diğer ülkelerdeki sağ partilerin yanında yer alması, Nawrocki’yi, aşırı sağcı Konfederasyon’dan Sławomir Mentzen’i ya da geçen hafta başkanlık adaylığını açıklayarak Konfederasyon’dan ihraç edilmesine neden olan AP üyesi Grzegorz Braun’u destekleyebileceğini gösteriyor.

Yine de Nawrocki Musk için fazla ana akım sayılır ve Braun oldukça şovenist ve antisemitik görüşlere sahipken, genç ve teknoloji meraklısı Mentzen Musk’ın tercih ettiği profile en iyi şekilde uyuyor gibi görünüyor, özellikle de daha geniş Konfederasyon grubunun bir üyesi olan New Hope, AfD tarafından kurulan Egemen Uluslar Avrupası grubunun bir üyesi olduğu için.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English