Bizi Takip Edin

DÜNYA BASINI

Amerika Çin ile teknoloji savaşını neden kaybediyor?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Bilişim endüstrisinde ABD’nin hakimiyetinin aşındığı dönemde Çin’in yatırımlarının ve aldığı sonuçların etkisi, Trump yönetiminden bu yana çeşitli agresif “tedbirlerin” devreye sokulmasına sebep olmuştu. Çin, halihazırda yüksek teknoloji ve yapay zekaya kapsamlı bir yatırım yapıyor ve bu alanda aldığı sonuçlar, eğlence sektörüne değil de üretime odaklanması açısından Batı’dan bir miktar farklı. Ve dünyanın baş bilgi yoğun ürün ihracatçısı ABD karşısında Çin, kendini yolunu bulmaya başlamış görünüyor ve ABD’nin önünde zorlu seçimler var. Asia Times’ın yayın yönetmeni yardımcısı ve Claremont Enstitüsü araştırmacılarından David P. Goldman’un değerlendirmesi.


Amerika Çin ile teknoloji savaşını neden kaybediyor?

David P. Goldman
The National Interest
23 Temmuz 2023

Çin’i sindirmeye çalışmak için artık çok geç. ABD ya sanayi politikasının yanı sıra araştırma ve geliştirmeye ciddi harcamalar yapar ya da yirmi birinci yüzyılın teknolojik üstünlük yarışını kaybeder.

Batı medyası, Çin’in özellikle dünyanın en büyük telekomünikasyon altyapısı üreticisi ve ABD’nin küresel baskı kampanyasının hedefi olan Huawei tarafından yürütülen endüstriyel otomasyon alanındaki dikkat çekici bir dizi pilot ürününü çoğunlukla görmezden geldi. Tam otomatik fabrikalar, madenler, limanlar ve depolar halihazırda faaliyette ve ilk ticari sürücüsüz taksi hizmeti Pekin’de başlıyor. Huawei yetkilileri, şirketin Çin’de özel 5G ağları konusunda 6 bini fabrikalarla olmak üzere 10 bin sözleşmesi olduğunu söylüyor. Huawei’nin bulut bölümü, Çinli işletmelerin kendi verilerini kullanarak özel yapay zekâ sistemleri oluşturmalarına yardımcı olmak üzere tasarlanmış bir yazılım platformunu piyasaya sürdü.

Biden yönetiminin üst düzey çipler ve bunları üreten yazılım ve makineler üzerindeki kısıtlamalarının, Çin’in Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan ve yapay zekânın imalat, madencilik, tarım ve lojistiğe uygulanması olarak nitelendirilen alanda hakimiyet kurma çabasını yavaşlattığına dair hiçbir belirti yok. Teknoloji savaşının sisi Çin’in ilerlemesini net anlamda değerlendirmeyi zorlaştırsa da mevcut bilgiler Çin’in teknoloji kısıtlamalarını aşma çabalarında şaşırtıcı derecede hızlı bir ilerlemeye işaret ediyor.

Üç potansiyel sonuç

Çin’in tek hedefi bir sonraki endüstriyel teknoloji dalgasına öncülük etmek. Şu anda Pekin Üniversitesi’nde profesör ve Çin Devlet Konseyi üyesi olan eski Dünya Bankası baş ekonomisti Justin Yifu Lin, 2021 tarihli bir kitabında şöyle yazmıştı:

“[…] Çin’in 5G teknolojisi yeni sanayi devriminde dünya lideri haline geldi. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde ABD eski numaralarını tekrarladı ve tüm ulusal kaynaklarını kullanarak Çinli şirketleri asılsız suçlamalarla baskı altına aldı. Eğer ABD yeni sanayi devriminde Çin’i abluka yoluyla bastırmayı başarırsa ülke, ikinci yüz yıllık hedefine ulaşamayacaktır. Çin ABD ablukasını nasıl kırabilir? Bunu ancak yeni sanayi devrimine öncülük etmek için çok çalışarak yapabilir.”

Çin, yapay zekâ ve yüksek hızlı genişbantın iş verimliliğine uygulanmasında lider konumda. Bunun üç sonucundan biri olabilir:

  1. ABD ve müttefikleri Çin’i geride bırakmak ve sanayide teknolojik liderliği yeniden ele geçirmek için yoğun bir çaba sarf eder,
  2. Amerika ve Avrupa, Çin’in bir nesil önce gelişmiş pazarların takipçisi olduğu gibi, Çin’in endüstriyel teknolojisini benimser ve takipçisi olur,
  3. Amerika, Birleşik Krallık’ın endüstriyel gerileme yolunu izleyerek sanayide pazar payını kaybetmeye ve ithalata bağımlılığını artırmaya devam eder.

İlk seçenek bir tür sanayi politikası gerektirecektir. Yarı İletken Endüstrisi Birliği’ne göre Amerika, yarı iletken üretiminde öngörülen 200 milyar dolarlık yatırımı motive eden CHIPS Yasası aracılığıyla bu türden bir politikaya yöneldi. CHIPS Yasası’nın araştırma ve geliştirme (AR-GE) bileşeninin ne kadar etkili olacağı henüz belli değil. Mevzuatın faydaları ve kusurları ne olursa olsun, ABD’de çip fabrikaları kurmak ulusal güvenlik gerekçeleriyle haklı görülebilir ama diğer endüstrilerin üretkenliğine mutlak anlamda katkıda bulunmaz. Aksine, aynı kalitede (ve hatta daha iyi) çipler Tayvan ve Güney Kore’den daha düşük maliyetle ithal edilebilir; TSMC’nin ABD’de üretilen çipleri Tayvan’da üretilen aynı üründen yüzde 30 daha yüksek bir fiyata satacağı bildiriliyor. ABD, çiplerin ötesinde, daha geniş kapsamlı bir sanayi politikası üzerinde düşünmeye başlamadı, hatta böyle bir politikayı uygulamaya bile koymadı.

Bir noktaya kadar, ikinci seçenek —Çin teknolojisini benimsemek— halihazırda yükselerek devam ediyor. Aşağıda belirtildiği gibi tümüyle otomobil ve ilgili sektörlerde yapay zekâ/5G uygulamalarını benimseyenler yalnızca Çin’de büyük ölçekli üretim faaliyetlerine sahip olan Amerikan şirketleri oldu.

Üçüncü alternatif olan sanayisizleşmenin devam etmesi ise kabul edilemez.

Çin’in çip hakimiyeti ve ABD’nin teknoloji kontrollerinin başarısızlığı

Batılı analistler teknoloji kontrollerinin Çin üzerindeki etkisini abarttı ve Çin’in bu kontrolleri aşma becerisini hafife aldı. Dar kapı genişliği sayesinde tek bir çipe daha fazla transistör sığdırılabilen yeni nesil bilgisayar çiplerinin önemi konusunda büyük bir kafa karışıklığı söz konusu. En yeni iPhone’lar 13 milyar transistörlü çiplerle çalışıyor; referans olarak 1969’da Apollo kapsülünü aya götüren bilgisayarda yaklaşık 64 bin transistör vardı. En yeni çiplerin daha yüksek hızı ve enerji verimliliği 5G telefonlar için vazgeçilmez. Nvidia ve AMD tarafından üretilen grafik işlem birimleri (GPU’lar), ChatGPT gibi büyük dil modelleri (LLM’ler) için gereken muazzam veri kümelerini çekilebilir hale getiriyor. Fakat daha eski çipler, tek başlarına veya paralel çalışarak, çoğu iş amaçlı yapay zekâ uygulamasının üstesinden gelebilir. Ham çip hızından daha önemli olan, doğru verinin mevcudiyeti, hızlı ve rahat bir şekilde iletilebilmesi ve genel sistem mimarisidir.

Trump yönetiminin 2020 yılında Huawei’ye ABD’den üst düzey yarı iletkenlerinin satışını yasaklamasının ardından Batı medyası, Çin’in 5G tanıtımının durma noktasına geleceğini öngörmüştü. Örneğin Nikkei Asian Review şöyle yazmıştı: “Nikkei Asian Review’in öğrendiğine göre Çin’in en büyük iki telekom ekipmanı sağlayıcısı olan Huawei Technologies ve ZTE, ülkedeki 5G baz istasyonu kurulumlarını yavaşlattı; bu da Washington’un Pekin’in teknoloji hırsını engellemeye yönelik artan çabalarının etkili olduğunun bir işareti.”

Aksine: Çin’deki 5G baz istasyonlarının sayısı 2021’de iki katına çıkarak 1,43 milyona, 2022’de ise dünya toplamı 3 milyonken 2,31 milyona yükseldi. Huawei, 5G baz istasyonlarını olgun çiplerle (Washington tarafından yasaklanan 7 nanometrelik çipler yerine 28 nanometrelik kapı genişliğine sahip) inşa etti. Enerji tüketimi optimumdan daha yüksekti ama sistem çalışıyordu. Daha yeni çiplere erişim olmadan, Huawei’nin 2020’nin ikinci çeyreğinde dünyanın en büyüğü olan telefon işi büyük ölçüde küçüldü, zira 5G telefonlar güçlü, enerji tasarruflu işlemcilere ihtiyaç duyuyor.

Şimdi Huawei’nin kendi üst düzey çiplerini tasarlayabileceği ve bunları Çin’de üretebileceği görülüyor. Çinli araştırma firmaları Huawei’nin 2023’ün ikinci yarısında 5G telefon pazarına yeniden gireceğini bildiriyor. Reuters’ın 12 Temmuz tarihli haberine göre Çin’in akıllı telefon sektörünü kapsayan üç üçüncü taraf teknoloji araştırma firması ajansa, “Huawei, Semiconductor Manufacturing International Co’dan (SMIC) çip üretiminin yanı sıra yarı iletken tasarım araçlarındaki kendi ilerlemelerini kullanarak 5G çiplerini yurt içinden tedarik edebilmeli,” dedi. Caixin Global Daily, mart ayında Huawei’nin eski 14 nanometre çipler için yerel firmalarla birlikte Elektronik Tasarım Otomasyonu yazılımı geliştirdiğini bildirmişti. SMIC’in Huawei’nin ihtiyacını karşılayacak kadar 7 nanometrelik çip üretip üretemeyeceği ya da bildirilen yeni 5G çiplerinin başka bir teknoloji kullanıp kullanmadığı, örneğin 7 nanometrelik performans elde etmek için iki 14 nanometrelik çipi bir “çiplet” içinde “istifleyip istiflemediği” net değil.

El cihazları gibi tüketici teknolojileri ise bir alt konu. Belirleyici olan konu ise iş verimliliği. Huawei ve diğer Çinli şirketler artık yeni teknolojiyi binlerce firmaya yaymak için eğitim ve danışmanlığın yanı sıra bulut tabanlı yapay zekâ hizmetleri de sunuyor.

Huawei Cloud CEO’su Zhang Pingan, 7 Temmuz’da Şanghay’da düzenlenen 6. Dünya Yapay Zekâ Konferansı öncesinde ChatGPT’ye küçümseyici bir selam göndererek iş merkezli bir yapay zekâ sistemini tanıttı: “Pangu modeli şiir bestelemiyor, şiir bestelemek için zamanı da yok, zira işi hayatın her alanına derinlemesine inmek ve yapay zekânın hayatın her alanına değer katmasına yardımcı olmak.” Zhang, OpenAI’ın LLM’sinin aksine Huawei’nin girişinin yapay zekâ sistemlerini imalat, ilaç ar-ge’si, madencilik, demiryolları, finans ve diğer sektörlerdeki müşteriler için eğiteceğini söyledi. Platform, Huawei’nin kendi Kunpeng ve Ascend AI hızlandırıcı çipleri tarafından destekleniyor. Huawei’ye göre Amerikan LLM’leri gibi Pangu da bilgisayar kodu yazıyor. Ancak Zhang, “Endüstri için tasarlandı ve endüstriye adanacak,” diye ekledi.

Bunların çoğu doğum aşamasında ama Pangu sistemi ile Huawei Cloud, müşterilerine “büyük ölçekli endüstri geliştirme kitleri sunuyor. Müşteriye ait veriler üzerinde ikincil eğitim yoluyla, müşteriler kendi özel büyük endüstri modellerine sahip olabilirler.”

Zhang Pingan, Huawei’nin kendi Kunpeng ve Ascend işlemcilerine dayanan ve bir dizi yapay zekâ yazılımını destekleyen bir yapay zekâ bulut platformu oluşturduğunu da sözlerine ekledi. Her ne kadar “Nvidia’nın V100 ve A100 GPU’ları Çin’in büyük ölçekli modellerini eğitme konusunda en popüler GPU’lar olmayı sürdürse de,” yakın tarihli bir çalışma, Huawei’nin Pangu modelini eğitmek için “kendi Ascend 910 işlemcilerini kullandığını” belirtiyor. İkincisi, ABD yaptırımları Kirin akıllı telefon yonga setini Tayvan’da üretmesini engellemeye devam etse de Çin, Ascend gibi tescilli yapay zekâ yongaları üretebiliyor gibi görünüyor. Çinli yonga üreticileri, üretim kabiliyetleri konusunda kartlarını saklıyor.

Asıl mesele, endüstriyel sistemlerin ChatGPT’nin okul kompozisyonları ve Sevgililer Günü şiirleri yazmak için kullandığı karmaşıklık ve hesaplama gücüne nadiren ihtiyaç duyması. Çin, bırakın bunları üretecek ekipmanı, 7 nanometre veya daha küçük ağ geçitlerine sahip en hızlı ve en verimli çipleri bile ithal edemez. Fakat daha pahalı bir süreçle 7 nanometrelik çipler üretebilir ya da eski çipleri çiplet adı verilen çipler halinde istifleyerek en hızlı çipin performansına yaklaşabilir ya da akıllı sistem mimarisi yoluyla daha yeni çiplerin performansına yaklaşmak için eski çiplerle oynayabilir.

On dokuzuncu yüzyılda su taşımacılığından uzakta büyük mahsuller yetiştirmeyi kârlı hale getiren demiryolunu düşünün. Bu, ABD ekonomisini dünyanın en büyüğü haline getiren dalgalanma etkilerini ortaya çıkarmıştı. Trenin saatte 40 ya da 80 mil hızla gitmesi, daha geniş ekonomi üzerindeki etkisi açısından küçük bir fark yaratıyordu; önemli olan mesafenin aşılabilmesiydi. Yapay zekâ ve yüksek hızlı geniş bant kombinasyonu, çoğu işletmenin çalışma şeklini dönüştürecek bir veri otoyolu yaratıyor.

Çin teknoloji alanında ilerliyor ve bunu da gösteriyor

ABD ve Çin yapay zekaya farklı yaklaşıyor. Büyük Amerikan teknoloji şirketlerinin trilyon dolarlık değerlemeleri çoğunlukla tüketici eğlencesinden geliyor. Huawei’den Zhang’ın dediği gibi Çin’in şiire ayıracak zamanı yok. Çin, makinelerin ne zaman bilinçli hale geleceğini ya da yapay zekânın insanların yerini ne zaman alacağını tahmin etmek yerine, angarya işlerin —bir fabrika konveyör bandındaki parçaları incelemek, kömür ocağının yakınındaki depolarda yabancı cisimler olup olmadığını kontrol etmek, makinelerdeki anormallikleri tespit etmek, konteynerleri gemilerden alıp otonom kamyonlara yerleştirmek vb.— otomasyonuna odaklandı.

Çin’in Dördüncü Sanayi Devrimi’nde (yapay zekanın üretim, lojistik ve hizmetlere uygulanması) liderliği ele geçirme planı yolunda gidiyor gibi görünüyor.

Çin’de halihazırda büyük ölçekli operasyonlar yürüten büyük üreticiler dışında, Amerikalı üreticiler Dördüncü Sanayi Devrimi teknolojisine çok az bağlılık gösterdi. Bildiğim kadarıyla fabrika otomasyonunu güçlendirmek için özel 5G ağları kuran tek ABD’li imalat firmaları General Motors (2022’de Çin’de 2,3 milyon araba üretti), Ford (2022’de Çin’de 500 bin araba üretti) ve John Deere (Şubat ayında 70 bininci Çin’de üretilmiş traktörünü piyasaya sürdü). Bu firmaların Çinli üreticilerle ortak girişimleri var ve Çin sanayisinin yardımcıları olarak kabul edilebilirler.

Sorun şu ki, 2000’li yıllardaki büyük düşüşün ardından ABD’deki yerli üretimden geriye kalanlar, genelde yapay zekâ uygulamalarının faydalarını gerçekleştirecek ölçeğe sahip değil. Özel 5G ağlarının kurulumu tamamen yapay zekâ uygulamalarıyla örtüşmüyor; wifi ve fiber optik kablolar belirli fabrika ortamlarında bilgiyi aynı şekilde iletebilir. Ancak 5G, özellikle robot yoğun üretim, madenler, limanlar ve depolar gibi hızlı hareket eden ağır makinelerin bulunduğu ortamlarda kablo tabanlı iletişime göre bariz avantajlara sahip.

Avrupa 5G Gözlemevi tarafından yapılan bir sayıma göre Volkswagen, Porsche, Saab ve Toyota gibi otomobil üreticilerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık altmış fabrika, liman ve havaalanına özel 5G ağları kurdu. Yine, bu Endüstri 4.0 teknolojisini uygulayan üretim ve taşımacılık firmalarının çoğu Çin’de kayda değer bir varlığa sahip.

5G, Batılı bir tüketici teknolojisi olarak bir hayal kırıklığı oldu. Wall Street Journal’ın Ocak 2023 tarihli haberinin başlığı şu: “Sorun sadece siz değilsiniz: 5G büyük bir hayal kırıklığı.” Saniyede yaklaşık 150 mbps indirme hızıyla, Amerikan 5G ağları Çin’inkinin ancak yarısı kadar hızlı. Ve ABD’nin bazı 5G ağları, kendilerinden önce gelen 4G ağlarından daha yüksek gecikme süresine sahip, bu da onları sürücüsüz araçlar gibi uygulamalar için daha az kullanışlı hale getiriyor. 5G altyapısına yapılan harcamaların azalması Ericsson’u 2023’ün ikinci çeyreğinde zarara götürdü.

Çin ise 5G’yi endüstriyel bir teknoloji olarak görüyor ve 5G2B’nin (iş amaçlı 5G) satışları artırmasını bekliyor. Batılı ve Çinli şirketlerin göreceli hisse senedi fiyat performansı ileriye dönük bazı bilgiler içeriyor. En büyük telekom altyapısı sağlayıcısı olan Huawei özel bir şirket (patron-işçi şirketi) ve borsada işlem gören bir hisse senedi fiyatı yok, dolayısıyla bu konuda fikir edinilemez. Fakat Çin’in iki numaralı telekom şirketi ZTE, Huawei için kabaca bir fikir sunuyor. Hisse senedi fiyatı son beş yılda iki katına çıkarken, ikinci ve üçüncü sıradaki küresel firmalar Ericsson ve Nokia piyasa değerlerinin yaklaşık yüzde 30’unu kaybetti (fiyat performansı Amerikan doları cinsinden hesaplanmıştır). Temmuz 2018 ile Temmuz 2023 arasında geniş Avrupa pazarı yüzde 23 yükselirken Çin pazarının (CSI 300) neredeyse hiç değişmediği düşünüldüğünde bu durum dikkate değer. ABD’nin baskısı Çinli firmaları ABD pazarından ve pek çok Avrupa pazarından dışlamış olsa da Çinli firmalar kendi pazarlarına ve Küresel Güney’in çoğuna hâkim durumda.

Bu nedenle Çin, iş otomasyonunda kritik bir unsur olan 5G geniş bantta belirgin bir avantaja sahip. Büyük miktarda verinin iletilmesi (örneğin, bir fabrika konveyör bandının dakikada binlerce fotoğrafı ya da yeraltı madencilik operasyonlarının gerçek zamanlı videosu) çip hızından daha fazla bir darboğaz oluşturuyor. Geçtiğimiz ay Çin, “5G/6G spektrum kaynaklarının küresel veya bölgesel olarak bölünmesine” ve “mobil iletişim ve endüstriyel gelişmeleri yurt içinde teşvik etmeye” zemin hazırlamak amacıyla 6GHZ bandındaki spektrumu 5G ve 6G hizmetlerine tahsis eden ilk ülke oldu.

ABD spektrum tahsisi mobil geniş bant yerine Wi-Fi’ı tercih ederek 6GHz bandının neredeyse tamamını “lisanssız kullanıma”, yani Wi-Fi’a tahsis etti. Sektörel internet sitesi Lightreading’in gözlemlediği üzere, “karar kablo endüstrisi ve Apple’dan Cisco’ya kadar diğer Wi-Fi savunucuları için bir kazanımı temsil ediyor. Fakat sabit kablosuz gibi yüksek bant genişliğine sahip hizmetler için yeterli spektruma sahip olmadıklarını savunmaya devam eden 5G ağ operatörleri için FCC’nin kararı bir gerileme oldu.”

Diğer bir deyişle, ABD’nin politikaları endüstri uygulamaları yerine tüketici odaklı büyük teknoloji endüstrisini desteklemeye devam ediyor.

Telekom altyapısı ve ilgili uygulamalar Çin’in Küresel Güney’e ihracatını da artırdı. 2019’dan bu yana ASEAN’da yüzde 50, Brezilya’da yaklaşık yüzde 100 ve Türkiye’de yüzde 250 artış kaydedildi. Geniş bant, kayıt dışı istihdamın yüksek olduğu ülkeler üzerinde dönüşümsel bir etkiye sahip. Ödeme sistemlerini akıllı telefonlara taşıyor ve daha önce marjinalize edilmiş insanlara bankacılık ve krediyi açıyor ve girişimcilere bilgi ve satış fırsatları sağlıyor. Eğitim ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere hizmetlerin sunum maliyetini düşürüyor ve yeni endüstrileri teşvik ediyor.

Tüm bu çabalar sayesinde Çin, 2023 yılında 3 milyar dolarlık küresel satışla en büyük imalat sanayi olan otomobilde dünya lideri oldu. Yüksek teknolojili üretim ve ölçek ekonomilerinin Çin’in üstünlüğünü artırması muhtemel. 1908 yılında Henry Ford, Model T’yi o zamanlar Amerika’nın kişi başına düşen GSYİH’si olan 800 dolardan fiyatlandırarak kişisel otomobillere kitlesel olarak sahip olma dönemini tanımlamıştı. Çin şimdi yeterli menzile ve güce sahip elektrikli araçları yaklaşık 11 bin dolardan, yani Çin’in kişi başına düşen GSYİH’sinin hemen altında üretiyor. Çin’in ucuz ama tam donanımlı elektrikli otomobilleri Avrupa’nın otomobil pazarının alt ucuna hâkim olabilir. Bir zamanlar Çin’de en çok satan marka olan Volkswagen’in pazar payı düştü ve koronavirüs pandemisinden önce 4,2 milyon olan yıllık satışları 2022’de 3,2 milyon adede geriledi. 5G2B ve yapay zekânın faydaları —daha ucuz endüstriyel ürünler, daha verimli limanlar, otomatik araçların konuşlandırılması vb.— bu nedenle elle tutulur ve gözle görülür.

Bu arada, Batı’da, LLM’lerin kârlılığı nasıl artıracağı daha az net. Üretken yapay zekâ gelecekte, özellikle de yazılım otomasyonunda daha kazançlı kullanım alanları bulabilir ama mevcut teknolojinin ChatGPT’den esinlenen trilyonlarca dolarlık ek hisse senedi değerlemesini nasıl haklı çıkardığı bir sır olarak kalmaya devam ediyor. Bu arada OpenAI’ın ChatGPT modeli, haziran ayında internet sitesi ziyaretlerinde yüzde 10’luk bir düşüşle popüler bir merak nesnesi olarak zirvesine ulaşmış gibi görünüyor.

Mevcut kullanım ve tahminlere gelince, tablo iyimser değil. Asia Times tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ABD’deki her yardım masası çalışanının yerine bir chatbot konulması yılda sadece 1,6 milyar dolar tasarruf sağlarken, bilgisayar programcılarının en alttaki yüzde 25’inin kazançlarına göre chatbot ile değiştirilmesi sadece 2,5 milyar dolar tasarruf sağlayacak.

ABD’nin teknoloji yaptırımları neden başarısız oldu?

ABD yaptırımları Çin’deki yapay zekâ gelişimini kısıtlama konusunda çeşitli nedenlerden ötürü etkisiz.

İlk olarak belirtildiği gibi, Çin’in kendi tasarımları, genelde LLM’lerden daha az bilgi işlem gücü gerektiren ve halihazırda Nvidia ve AMD tekliflerine eşdeğer performans sunabilen endüstri uygulamalarında rekabetçi.

İkinci olarak Çin’in SMIC firması, çok daha yüksek maliyetler ve daha düşük verimlilikle de olsa 7 nanometrelik çipler üretebilir. Çin ordusunun 7 nanometrelik çip gereksinimlerini kesinlikle karşılayabilir. RAND Corporation’ın 2022 yılında yaptığı bir çalışmada açıkladığı üzere, mevcut askeri sistemler büyük ölçüde daha sağlam ve güçlendirilmesi daha kolay olan eski çipleri kullanıyor.

Üçüncüsü, Nvidia’nın en hızlı yapay zekâ çipleri Çin’de üçüncü taraf satıcılar aracılığıyla daha yüksek fiyatlarla kolayca temin edilebiliyor. Nvidia tarafından ABD kurallarına uymak üzere tasarlanan daha yavaş versiyonlar Çin’e satılmaya devam ediyor ama Washington’un bunları da yasaklama ihtimalinin olduğu bildiriliyor.

ABD’li sektör liderlerine göre Çinli firmaların bulut hizmetleri aracılığıyla Amerikan yapay zekâ bilgi işlem gücünü kullanmasını engellemek pek bir işe yaramayacak. Amazon CEO’su Andy Jassy’ye CNBC 6 Temmuz’da şu soruyu yöneltmişti: “Yönetimin ortaya attığı şeylerden biri de Çinli şirketlerin Amazon gibi bulut sağlayıcıları aracılığıyla hiper ölçeklendiriciler yoluyla yapay zekâ sınıfı bulut bilişim kaynaklarına erişemeyeceği fikri. Çinli şirketlerin [Amazon Web Services] üzerinde yapay zekâ ölçekli bilgi işleme erişememesinin Amazon’u nasıl etkileyeceği konusunda bir fikriniz var mı?” Jassy’nin yanıtı şöyleydi: “Gerçek şu ki, Çin’de yerli bazı son derece güçlü bulut sağlayıcıları var. Dolayısıyla Çin’deki yerel şirketler ister ABD’li şirketlerden ister Avrupalı şirketlerden isterse Çinli şirketlerden gelsin, yapay zekâ imkânlarına erişebilecekler.”

Ya ciddi rekabet ya da yok oluş

ABD’nin Çin’e teknoloji ihracatına getirdiği sınırlamalar, en büyük stratejik etkiye sahip olan yapay zekâ uygulamalarının yaygınlaşmasını durdurmuş ya da yavaşlatmış gibi görünmüyor. Aynı zamanda Çin’e yapılan satışlara getirilen kısıtlamalar, ABD’li yarı iletken şirketlerinin gelirlerini azaltıyor ve Ar-Ge bütçelerini tehlikeye atıyor. Aralık 2019’da Savunma Bakanlığı, Huawei’nin bir müşteri olarak kaybedilmesinin yonga üreticilerinin Ar-Ge’yi sürdürme kabiliyetini etkileyeceği gerekçesiyle Trump yönetiminin Huawei’ye üst düzey yonga ihracatını yasaklama planını veto etmişti. Başkan Donald Trump başlangıçta Pentagon’un tutumunu desteklemişti ama koronavirüs salgınının tüm gücüyle vurmasının ardından 2020’de bunu tersine çevirmişti.

Yarı iletken endüstrisi, Ar-Ge gereksinimlerinin ölçeği açısından benzersiz. Sektör, 2021’de 600 milyar dolarlık satış için 200 milyar dolarlık Ar-Ge bütçesi ayırdı (pazarın yumuşaklığı nedeniyle gerçek toplam 160 milyar dolar veya daha az olacak). Başka hiçbir sektör gelirinin üçte birini Ar-Ge’ye ayırmıyor. Dünyanın en büyük endüstrisi olan otomobil, gelirinin yaklaşık on dörtte birini Ar-Ge’ye harcıyor. Gelirinin üçte birini Çin’de elde eden Qualcomm ya da gelirinin beşte birini elde eden Nvidia gibi şirketler için CHIPS Yasası kapsamında sağlanan teşvik, federal düzenlemeler nedeniyle kaybedilen gelirleri telafi etmeyecek. Bu şirketler Biden yönetimine Çin üzerindeki kontrolleri gevşetmesi konusunda lobi yapıyor ve iyi bir gerekçeleri var, aslında Pentagon’un Aralık 2019’da sunduğu gerekçenin aynısı.

Çin’e teknoloji ihracatı üzerindeki kısıtlamalar en iyi ihtimalle geçici tedbirler. Dünyanın önde gelen çip litografi ekipmanı üreticisi ASML’nin de belirttiği gibi, her yıl dünyanın geri kalanının toplamından daha fazla mühendis mezun eden Çin, eninde sonunda kendi ikamelerini geliştirecektir. Geçici bir tedbir olarak bile olsa, kontroller başarısız oluyor. Çin’e çeşitli biçimlerde yüksek maliyetler yüklüyorlar ama Dördüncü Sanayi Devrimi’ni engellemediler. Tam aksine Dördüncü Sanayi Devrimi teknolojilerinin Amerikan sanayisi tarafından sınırlı ölçüde benimsenmesi, Çin’e büyük taahhütleri olan firmalarda yoğunlaşıyor.

CHIPS Yasası, değeri ne olursa olsun, ABD’nin Apollo programı kapsamında ya da DARPA’nın dijital ekonominin icadını finanse ettiği 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında gösterdiği çabanın yerini tutamaz. 1983 yılında ABD, GSYİH’nin yüzde 1,2’sini ve ülke bütçesinin yüzde 5’ini federal Ar-Ge’ye ayırıyordu. Bugün ise GSYİH’nin sadece yüzde 0,6’sını ve federal bütçenin ancak yüzde 2’sini Ar-Ge’ye harcıyoruz.

Çin’e karşı teknolojik üstünlüğümüzü korumak için birkaç yüz milyar dolar daha harcamamız, yüksek vasıflı işgücünü eğitmemiz, daha fazla bilim insanı ve mühendis yetiştirmemiz ya da ithal etmemiz ve üretime daha geniş teşvikler sağlamamız gerekecek. Çin’i sindirmeye çalışmak için artık çok geç. Bu artık bizim gücümüz dahilinde değil. Gücümüz dahilinde kalan tek şey Amerika’nın üstünlüğünü yeniden tesis etmektir.

DÜNYA BASINI

Moskova ve Pekin, Sibirya’nın Gücü-2 boru hattında neden anlaşmaya varamadı?

Yayınlanma

Yazar

Denis Morohın
Novaya Gazeta Europe
1 Temmuz 2024

Mayıs ayında Pekin’e gerçekleştirdiği bir başka resmi ziyarette Kremlin’in Çin ile “sınır tanımayan” ortaklığını iyimser bir şekilde dile getirmesine rağmen Vladimir Putin, Çin’e yeni bir boru hattı üzerinden gaz ihracatı için uzun süredir beklenen sözleşmenin imzalanmasına yaklaşılamaması nedeniyle gezisinden bir kez daha eli boş döndü.

Moskova ile Pekin’in Sibirya’nın Gücü doğalgaz boru hatlarından ikincisi konusunda son 20 yıldır içine düştükleri çıkmaz, büyük ölçüde Çin’in kendisine büyük avantajlar sağlamayan bir anlaşma yapma konusundaki isteksizliğine bağlanabilir. Pekin, bu dev altyapı projesini ilerletmek yerine, Moskova tarafından sunulan her yeni imtiyazı, bazen tüm teşebbüsü kasıtlı olarak sabote ediyormuş gibi görünse bile geri çevirmekten hoşnut görünüyor.

Moskova, Pekin’in bitmek bilmeyen talepleri karşısında ne kadar hayal kırıklığına uğramış olsa da çok farklı bir konumda; doğalgaz ithal etmek için birden fazla kaynağa sahip olan Çin’in aksine Rusya, yakın zamana kadar ana alıcısı olan Avrupa’yı neredeyse tamamen kaybetti ve yerine henüz benzer büyüklükte bir alıcı koyamadı. Tüm bunlar Çin’e kendi koşullarını dikte etme ve utanmadan Moskova’ya uç talepler sunma imkânı sağlıyor.

Rusya’nın enerji devi Gazprom ve Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC), Putin’in ikinci devlet başkanlığı döneminin ortalarında, 2006 yılında önerilen boru hatları için çerçeve belgeleri imzaladı. Proje, iki boru hattı inşa edilmesini öngörüyordu; bunlardan ilki Rusya’nın Uzak Doğusundan doğu rotasını izleyerek Habarovsk’tan Vladivostok üzerinden Çin’e uzanacaktı ve Sibirya’nın Gücü olarak adlandırılmıştı. İkinci boru hattı ise Batı Sibirya’yı Çin’e bağlayacaktı ve başlangıçta Altay boru hattı olarak adlandırılmış olsa da 2010’ların ortalarında adı Sibirya’nın Gücü-2 olarak değiştirildi. Sibirya’nın Gücü 2019’da faaliyete geçerken Sibirya’nın Gücü-2’nin inşaat çalışmaları, şartlar ve koşullar hala müzakere edildiği için henüz başlamadı. Karşılaşılan engellerden bazıları şunlar:

Birinci şart: Çin’e Rusya’nın yerel fiyatlarından gaz satmak

İlk çerçeve belgelerinin imzalanmasından kısa bir süre sonra Pekin, Moskova’ya gazını Avrupa’ya sattığı fiyatın yarısına hatta üçte birine satması için baskı yapmaya başladı. Hatta Çin’in Rus gazını ülkenin iç pazarı için kullanılandan daha da düşük bir fiyattan satın almak istediğine dair haberler çıktı.

CNPC başlangıçta 1000 metreküp için 70 dolar fiyat talep ettiyse de daha sonra bu rakamı yükseltti ve 100 dolar fiyatta anlaştı. Yine de bu fiyat, Gazprom’un Avrupa’ya sattığı 250 ila 300 dolardan üç kat daha düşüktü.

Böylesine mantıksız talepler karşısında Moskova, müzakereleri tamamen kesmeyi ve bunun yerine yurt içi gaz satışlarını artırmaya odaklanmayı tercih etti. Putin ile Çin yönetimi arasında birkaç tur süren müzakerelerin ardından Altay projesi 2009 yılında süresiz olarak askıya alındı.

Fakat Moskova, anlaşmaya varamaması halinde devasa ve hızla büyüyen Çin pazarına erişimini tamamen kaybedebileceğinden ve Çin’in doğalgaz tedariki için kısa sürede alternatif kaynaklar bulacağından endişe ediyordu. Ayrıca, Rusya’nın güçlü inşaat ve metalürji lobileri yeni boru hatlarının inşası için yoğun lobi faaliyetleri yürütürken Avrupa pazarında rekabet, ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) sevkiyatındaki artış ve Azerbaycan’dan artan gaz ihracatı nedeniyle şiddetleniyordu.

Bu baskılar Rusya’yı 2011 yılında tekrar müzakere masasına oturtmaya yetti ama taraflar bir kez daha ihracat fiyatı konusunda anlaşmaya varamadı. Rusya, Çin’in Avrupa’ya uyguladığı fiyat olan 1000 metreküp başına yaklaşık 350 doları kabul etmesini umarken Pekin, Rusya’ya sadece Türkmenistan’a ödediği kadar —yaklaşık 250 dolar— ödemeye hazırdı, bu nedenle müzakerelerde yine ilerleme kaydedilemedi.

Ancak Financial Times’ın mayıs ayındaki haberine göre Çin, Sibirya’nın Gücü-2’den Rusyalı yetkililer tarafından düzenlenen yerel fiyatları üzerinden gaz satın almasına izin verilmesi yönündeki ilk talebine geri döndü. Şu anda, bölgeye bağlı olarak bu fiyat, 1000 metreküp için yaklaşık 62 dolar.

Bu durum özellikle 2023 yılında Çin’in orijinal Sibirya’nın Gücü hattından satın aldığı gazın fiyatının 1000 metreküp için 287 dolara yükselmesiyle dikkat çekici —2021 yılında sadece 159 dolar ödedikten sonra— Avrupa’nın Rus gazı ithalatı için ödediği fiyatı bile aştı.

Ancak Reuters tarafından elde edilen gizli belgelere göre, fiyat 2027 yılına kadar 157 dolara düşebilir ve bu da sadece geçen yıl 6,3 milyar avroluk rekor bir zarar açıklayan Gazprom için ek mali kayıplara neden olur. Gazprom, 2023 yılında toplam 12 milyar avro zarar etti, ancak bu zarar kârlı petrol ve elektrik satışlarıyla kısmen telafi edildi.

İkinci şart: Fiyatın pahalı yakıtlara sabitlenmemesi

Bir diğer önemli engel de doğalgaz satış fiyatının hesaplanmasında kullanılan fiyat formülü oldu; bu formül, oranı dünya piyasalarında toplu olarak kıyaslama ölçütü olarak bilinen çeşitli yakıt türlerinin fiyatına bağladı.

Uluslararası gaz alım sözleşmeleri genelde Japonya Crude Cocktail (JCC), ABD’deki Henry Hub ve AB ve Birleşik Krallık’taki yakıt borsa kotasyonları gibi çeşitli endekslere bağlı. 2000’li yılların sonlarında Çin, Gazprom’un gaz ihracat fiyatlarını oldukça yüksek olan JCC kriterine bağlama önerisini reddederek şirketin projeyi bir kez daha birkaç yıllığına rafa kaldırmasına neden oldu.

Esasında Çinliler, 2013 yılında her iki boru hattı üzerinden gaz sevkiyatı için o dönemde ABD pazarındaki arz fazlası nedeniyle düşük olan ABD’deki kaya gazı fiyatlarına dayalı sabit bir fiyat üzerinde anlaşmayı önermişti. Fakat Ruslar Pekin’in önerisine itiraz ederek fiyat üzerinde zaten anlaşmaya varılmış olduğunu vurguladı. Bu durum müzakereleri bir kez daha rayından çıkardı.

Moskova ya da Pekin’den bu sözleşmenin herhangi bir kritere bağlanması yönünde bir talep gelip gelmediği bilinmiyor, ancak analistler Çin’in güçlü müzakere pozisyonunun avantajlı bir fiyat bağı için direnmesini sağladığına inanıyor. Novaya Gazeta’ya konuşan Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi analisti Petras Katinas, “Çin istediği formülü sözleşmeye dahil edebilecek güce sahip,” dedi.

Üçüncü şart: Boru hattının gazın gerekli olduğu yere yeniden yönlendirilmesi

2000’li yılların ortalarından bu yana, Pekin’in Sibirya’nın Gücü-2’ye yönelik bir diğer önemli itirazı da Moskova’nın başlangıçta “batı rotası” olarak adlandırdığı ve doğrudan Rusya’nın dağlık Altay bölgesinden geçerek Çin’in batısına ulaşması öngörülen boru hattının güzergahı oldu.

Bir dağ silsilesi üzerinden boru hattı inşa etmenin zorluklarına ve Rus çevrecilerin planladığı protestolara rağmen Altay rotası, Gazprom’un kesin tercihi, zira bu rota, Rusya’nın Kuzey Kutbu’ndaki gaz sahaları ile Çin sınırı arasındaki en doğrudan rota.

Belki daha da önemlisi Gazprom, boru hattını Moğolistan ya da Kazakistan üzerinden geçirmekten imtina ediyor, zira bu durumda transit ücreti ödemek zorunda kalacak ve bu da kârını azaltacak. Önerilen güzergahla ilgili temel sorun, Batı Çin’in gaz talebinin, Sibirya’nın Gücü-2’nin nihai olarak sağlayabileceği 30 milyar metreküplük gaz kadar yüksek olmaması.

13 yıl süren müzakerelerin ardından Kremlin, nihayet Pekin’in taleplerine boyun eğdi ve Sibirya’nın Gücü-2’yi doğuya yönlendirmeyi kabul etti; bu da artık Çin’in endüstriyel olarak çok daha gelişmiş bölgelerine gaz ulaştıracağı anlamına geliyor. Fakat şimdi Rusya’ya düşen, transit bir ülkeyle anlaşmaya varmak.

Dördüncü şart: Çin’in yılda 30 milyar metreküp gaz almasını beklemeyin

Gazprom, 2006’daki müzakerelerin en başından itibaren Altay boru hattı üzerinden Çin’e yılda 30 milyar metreküp doğalgaz sevk etmeyi planlıyordu. Fakat proje müzakerelerinden 10 yıl sonra, Kremlin’i dehşete düşüren bir şekilde, CNPC’nin o dönemki başkanı Vang Yilin basın mensuplarına verdiği demeçte 30 milyarlık rakamın sadece basın tarafından dile getirildiğini ifade etti. Sibirya’nın Gücü-2 üzerinden yapılacak nihai gaz sevkiyatının gerçek hacminin hala müzakere edilmeyi beklediğini söyleyen Vang, tek bir yorumla müzakereleri en başa döndürdü.

Rus gazetesi Kommersant’a göre Çinliler, 2000’li yılların ortalarında Gazprom’un boru hattının yılda 30 milyar metreküp gaz taşıma kapasitesine sahip olmasını şart koşmuş, ancak sadece yılda 10 milyar metreküp gaz satın almayı garanti etmişti.

Dahası, geçen yıl Çinli yetkililer Türkmenistan’dan gelen ve Sibirya’nın Gücü-2 ile aynı kapasiteye sahip bir doğalgaz boru hattı olan D Hattını ülkenin başlıca enerji altyapısı önceliği olarak belirledi.

Columbia Üniversitesi’nden enerji araştırmacısı Erica Downs, Çin’in 2030’dan önce Sibirya’nın Gücü-2 gazına ihtiyaç duymasının muhtemel olmadığını söylerken CREA’dan Petras Katinas, Çin’in 2030’ların ortalarına kadar Rusya’dan bu ölçekte gaz sevkiyatına ihtiyaç duymayacağını öngördü.

Beşinci şart: Çin’in Rusya’nın iç enerji pazarına erişimine izin verilmesi

Putin’in görevde olduğu süre boyunca yılda birkaç kez üst düzey Çinli yetkililerle bir araya gelerek Pekin yönetimini etkilemeye çalışmasına rağmen, iki ülke arasındaki sınırsız karşılıklı güven ve dostluk iddiaları ne kadar sık dile getirilirse getirilsin, herhangi bir gerçekliği yok gibi görünüyor.

Esasında konu gaz sevkiyatını tartışmaya geldiğinde, Moskova ile Pekin’in birbirlerinin gaz işinin en kutsalları olan üretim ve satışa erişimini defalarca reddetmesi nedeniyle ortada hiç güven olmadığı ortaya çıkıyor.

CNPC, Doğu Sibirya’daki yeni sahalarda gaz üretimine dahil olmayı, sadece yakıt üretmeyi değil, aynı zamanda Gazprom ile birlikte Rusya’da bir yerel gaz boru hattı inşa etmeyi ve yönetmeyi umuyordu. CNPC’nin Rusya’nın yerel gaz işine girme arzusu ve Rusya’nın yabancıların kendi iç pazarına girmesine izin verme konusundaki isteksizliği, Sibirya’nın Gücü-2’nin daha fazla gecikmesi anlamına geliyordu.

Rusya da Çin’de kendine bir yer edinmeye çalıştı. 2013 yılında dönemin başbakan yardımcısı Arkadiy Dvorkoviç, Altay boru hattının inşasının Çin’in iç gaz piyasasının liberalleşmesine bağlı olduğunu ve Çin’deki fiyat düzenlemesinin zayıflaması halinde Gazprom’un bir zamanlar Avrupa’da yaptığı gibi kendi yakıtını kendisinin pazarlamayı tercih edeceğini açıkladı. Fakat çok geçmeden Pekin’in yabancı bir aktörün pazarlarına girmesine izin vermeye niyeti olmadığı ortaya çıktı.

Altıncı şart: Pekin’den kredi alın

Çin’in Rusya’nın iç gaz işine müdahil olması konusu gündeme gelirken aynı zamanda Çinli bankaların Gazprom’a yeni boru hattını inşa etmesi için borç vermesi ve bu borcun ne kadar olabileceği de tartışılıyordu.

Gazprom, 2014 yılına kadar yeni boru hattının inşasını kendi yatırım programını kullanarak finanse edeceğini söylüyordu, ancak Rusya hükümetinin Gazprom’a Rusya Ulusal Varlık Fonu’ndan kredi verilmesini onayladığı da konuşuluyordu.

Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ve Gazprom’un bir anda dış borç piyasalarının kendisine kapalı olduğunu fark etmesiyle her şey bir gecede değişti. İşte bu noktada her iki boru hattı projesini finanse etmek için bir Çin kredisi gündeme geldi.

Gazprom’un mali zorluklarından sonuna kadar faydalanan Çin, Altay projesinde ilerlemeyi şirketin boru hattının Rusya bölümünü inşa etmek için “ortağından” kredi almayı kabul etmesi koşuluna bağladı. Bir Çin bankasının finansmanını kabul etmesi için Moskova’da lobi faaliyeti yürüten Pekin, 8 milyar ila 15 milyar dolar arasında bir gelir elde etmek üzere kendi bankacılık sektörünü kurmuş oldu.

Ancak Rusya ve Çin’in faiz oranı ve kredinin diğer koşulları üzerinde anlaşamaması, iki tarafı bir kez daha çıkmaza sürükledi. Gazprom’dan bir kaynağın 2015 yılında Reuters’a verdiği demeçte şirketin inşaatı finanse etmek için kendi mali kaynaklarından yoksun olduğunu söylediği bildirildi.

Yedinci şart: Çin’e esnek hacimlerde gaz teslimatı yapılması

Aşılamayan bir başka mali engel de gaz sözleşmelerinde standart bir madde olan ve alıcı teslim edilen her şeyi satın almasa bile ödenmesi gereken minimum hacmi belirleyen al ya da öde koşulu oldu.

Novaya Gazeta’nın kaynaklarına göre Gazprom, orijinal Sibirya’nın Gücü boru hattı sözleşmesinde belirlenen standart olan yüzde 80’in altında bir al ya da öde seviyesini kabul etmeyecek, ancak Pekin bu koşulları kabul etmeyecek.

Petras Katinas, Novaya Gazeta’ya verdiği demeçte, Pekin şu anda al ya da öde şartlarıyla yeni bir sözleşme imzalama niyetinde olmasının pek mümkün olmadığını söyledi ve Pekin’in muhtemelen teslimatlar için sabit bir fiyatta ısrar edeceğini ya da esnek hacimler talep edeceğini, böylece ihtiyacı olmayan gazı satın almak zorunda kalmayacağını da sözlerine ekledi. Katinas, aynı zamanda Çin’in, şirketin mali durumunun kötü olduğunun bilincinde olarak, boru hattının inşasını finanse etmek için Gazprom’un Çin’den kredi almasında ısrar edebileceğini düşünüyor.

Boş umutlar

Birkaç yıl içinde Gazprom, batı güzergahında bir boru hattı inşası için Çin ile yakında bir sözleşme imzalayacağını duyurmasının 20. yıldönümünü kutlayacak.

Çin’in devasa inşaat projesini durdurmak için kullandığı tüm araçlar hala elinin altında ve bu süre zarfındaki tek önemli gelişme boru hattının doğuya kaydırılmış olması.

Çin coğrafi konumu itibariyle şanslı ve etrafı gaz tedarikçileriyle çevrili; Türkmenistan ve Myanmar’dan boru hattıyla yakıt almanın yanı sıra Orta Doğu ve Avustralya’dan da LNG sevkiyatı yapıyor. Bunun da ötesinde Gazprom tarafından Sahalin adasında ve Novatek tarafından Rusya’nın Kuzey Kutbu’ndaki Yamal Yarımadası’nda üretilen Yamal LNG de var. Sonuç olarak Pekin, Sibirya’nın Gücü-2 konusunda acele etmeyebilir.

Ancak neredeyse 20 yıldır Çin’in şartlarını kabul edemeyen ve kendi şartlarını belirleme çabalarında başarısız olan Gazprom’un artık kaçacak bir yeri kalmadı. Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinden bu yana Avrupa pazarının neredeyse tamamını kaybetmesi, gaz üretiminin 1983’ten bu yana görülmemiş seviyelere inmesi anlamına geliyor ve şirketin hala Batı Sibirya gazını gönderecek bir yere ihtiyacı var. Sonuç olarak Çin, Moskova’nın zayıf bir pazarlık pozisyonunda olduğunu ve sözleşme yapmak için giderek daha fazla çaresiz kaldığını çok iyi bilerek neredeyse her türlü taviz için bastırabilir.

Columbia Üniversitesi araştırmacıları Erica Downs, Akos Losz ve Tatiana Mitrova tarafından hazırlanan raporda, “Proje inşa edilirse ve edildiğinde, muhtemelen Çin’in şartlarına göre olacaktır,” denildi. Novaya Gazeta’ya konuşan Downs’a göre Çin hangi tür yakıt bağımlılığının —Rusya’dan boru hattı gazı mı LNG teslimatları mı— daha riskli olduğuna karar vermeli. Downs’a göre Çin’in LNG ile ilgili sorunu, LNG taşıyan bazı tankerlerin uzun deniz yollarını kullanmak zorunda kalması olabilir ki bu da Pekin’in “ABD tarafından kesintiye uğratılmaya açık olarak algıladığı” bir durum.

Katinas, “Çin’in enerji güvenliğine odaklandığı göz önüne alındığında, ülkenin Rus gazına olan bağımlılığını kayda değer ölçüde artırmak isteyip istemediği epey şüpheli. Ancak ithalat için ek bir seçeneğe sahip olmak, küresel gaz piyasasında aksaklıklar yaşanması durumunda avantaj sağlayabilir,” diye konuştu.

Çin’in sahip olduğu çok sayıda etki aracına rağmen, Sibirya’nın Gücü-2’nin akıbeti belirsizliğini koruyor. Ukrayna’da savaşın patlak vermesinden bu yana Pekin’in yeni sınır ötesi enerji altyapı projeleri ve Rusya’nın enerji sektörüne yatırım yapma konusunda temkinli davrandığını belirten Downs, “Dolayısıyla Çin’in bu boru hattıyla ilgili karar verme konusunda zaman lüksü var,” dedi.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Pezeşkiyan’ın hedefi sandığa gitmeyenler, silahı ise “korku”

Yayınlanma

İran’da 14. dönem Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nin ikinci turuna kalan adayların seçim kampanya süreci yeniden başladı.

İran devlet televizyonuna göre, 5 Temmuz’da yapılacak cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu için yarışacak reformistlerin adayı Mesud Pezeşkiyan ile muhafazakarların adayı Said Celili’nin kampanya süreci 3 Temmuz’da sona erecek.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz adayların birbirlerine yönelik suçlamalarına ve seçim kampanyalarında kullandıkları argümanlara odaklanıyor:

***

İran’da reformcuların cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için sosyal yardım ve korku faktörüne güveniyor

Amwaj.media

Reformist Mesud Pezeşkiyan ve muhafazakâr Said Celili, 28 Haziran’daki cumhurbaşkanlığı seçiminde hiçbir aday oyların çoğunluğunu alamadığı için ikinci turda karşı karşıya gelecek.

Pezeşkiyan’ın kampanyası şimdi ilk turu boykot eden seçmenlerle iletişim kurmaya ve katılımı artırmak için olası muhafazakâr yönetimin tehlikelerini vurgulamaya hazırlanıyor. Celili’nin ekibi ise reformist rakibini plansız olarak göstermeye çalışıyor.

Sonuçlar: 28 Haziran seçimleri, muhafazakâr eski Cumhurbaşkanı Reisi’nin geçen ay bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesiyle tetiklendi. İran anayasasına göre erken seçimlerin 50 gün içinde yapılması gerekiyor.

Milletvekili Pezeşkiyan ve eski nükleer baş müzakereci Celili, İran’da 28 Haziran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda yeterli oyu alamadıkları için 5 Temmuz’da karşı karşıya gelecekler.

-Pezeşkiyan 10,5 milyon (yüzde 42,5) oy alırken, Celili 9,5 milyon (yüzde 38,6) oy aldı.

-Başlangıçta seçimin favorisi olarak görülen muhafazakâr Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf ise 3.4 milyondan az (yüzde 13.8) oy alarak üçüncü oldu.

-Muhafazakâr eski adalet bakanı Mustafa Purmuhammedi ise kullanılan oyların yüzde 1’inden azını alarak (yaklaşık 200.000) sonuncu oldu.

Katılım oranı: Kamuoyu yoklamaları, 2021 seçimlerinde seçmen katılımının bir önceki rekor düşük seviye olan yüzde 48,8’den daha yüksek olacağını öngörmesine rağmen, seçime katılım sadece yüzde 39,9 oldu.

Rekor düşük katılım oranı, 2020’de başlayan ulusal seçimlere düşük katılım eğilimini tersine çeviremedi. Seçmen ilgisizliği ve reform yanlısı adayların neredeyse tamamının seçime katılımının engellenmesi bu eğilimi tetikledi.

-Muhafazakârların parlamentoyu ılımlılardan ve Reformistlerden geri aldığı 2020 yasama seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip seçmenlerin yüzde 42’sinden biraz fazlası oy kullandı.

-Reisi’nin genel olarak “tek atlı yarış” olarak görülen seçimi kazandığı 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenlerin yüzde 48,8’i oy kullandı ki bu o zamana kadar bir cumhurbaşkanlığı oylaması için en düşük katılım oranıydı.

-Bu yıl mart ayında yapılan parlamento seçimlerinin ilk turunda da seçmenlerin yaklaşık %41’i oy kullanmıştı.

Yankıları: Pezeşkiyan için kampanya yürüten eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif (2013-21) katılımın düşük olmasını halkın “yönetim şeklimizden memnun olmamasına” bağladı ve geçmişteki eksiklikler için özür diledi.

-Siyaset sosyoloğu Mehran Solati, 30 Haziran’da reform yanlısı Hammihan gazetesine verdiği demeçte, özellikle etnik azınlıkların çoğunlukta olduğu sınır illerindeki düşük katılımın, ülkenin seçimler konusunda “derinleşen öfke ve artan bir hayal kırıklığı” ile karşı karşıya olduğunu gösterdiğini söyledi.

Muhafazakâr Kayhan gazetesi ise katılımın düşük olmasından ılımlı Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani (2013-21) hükümetinin ekonomik performansını sorumlu tuttu.

-Kayhan, ekonominin durumu nedeniyle halkın hayal kırıklığına uğradığını ve Ruhani’nin halefi, son cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin (2021-24) Ruhani’nin kendisine bıraktığı ekonomiyi düzeltmek için yeterli zamanı olmadığını iddia etti.

-Muhafazakâr gazete 28 Mayıs’ta Reisi’nin çabaları sayesinde seçime katılımın “gözle görülür şekilde yüksek” olacağını öngörmüştü.

Pezeşkiyan’ın ekibi, 5 Temmuz’da yapılacak ikinci tur öncesinde kampanya çalışmalarına başlarken, ilk turda sandığa gitmeyenlere ulaşmaya çalışıyor.

-Zarif, Reformcu kampa bağlı kampanyacılara yaptığı bir konuşmada, halkın “yalan bombardımanına” tutulduğu için “doğrudan insanlarla konuşmalarını” önerdi. Pezeşkiyan için kampanya yürütenler 30 Haziran’da Tahran’ın farklı bölgelerinde bir araya gelerek sıradan İranlıların sorularını yanıtladılar.

Pezeşkiyan 30 Haziran’da, 5 Temmuz’daki zaferinin mecazi bir tren kazasını önlemek için gerekli olduğunu ima ederek dikkatleri üzerine çekti.

-Reformist aday, bir çiftçinin, rayları tıkayan kayalara çarpmadan önce gelen trenin sürücüsünü durdurmak için kıyafetlerini ateşe verdiği bilinen bir grafiği paylaştı. “Fedakâr çiftçi” hikayesi -1961 yılının bir Kasım gecesi yaşanan Rizali Khajavi’nin gerçek eylemlerini konu alıyor- İran ilkokullarında vatanseverlik ve görev bilinci örneği olarak öğretiliyor.

-İran’ı trene ve 28 Haziran seçimlerini boykot eden seçmenleri de yolcularına benzeten Pezeşkiyan, ülkenin “İran’ın geleceği tehlikede olduğu için” yolcuları uyarmak amacıyla “fedakâr çiftçi” gibi insanlara ihtiyaç duyduğunu söyledi.

-Pezeşkiyan’ın paylaşımına tepki olarak Khajavi’nin oğullarından biri internette bir video yayınlayarak kendisinin ve ailesinin Celili’ye oy vereceğini söyledi.

Reformcu adayın destekçileri de muhafazakâr bir cumhurbaşkanının iktidara gelmesinin kötü sonuçlar doğurabileceği korkusundan faydalanarak destek toplamaya çalışıyor.

-Eski Bilgi ve İletişim Teknolojileri Bakanı (2017-21) ve Pezeşkiyan’ın kampanyasının destekçisi olan Muhammad Cevad Azar Cahromi 29 Haziran’da olası bir Celili yönetimini Taliban tarafından yönetilen bir hükümete benzetti.

-Siyasi yorumcu Muhammed Ali Ahangaran 29 Haziran’da Pezeşkiyan’a oy vermenin işleri “mutlaka” daha iyi hale getirmeyeceğini, ancak “seçimi boykot etmenin ya da Celili’ye oy vermenin kesinlikle felaket getireceğini” yazdı.

Bu arada Celili’nin destekçileri 69 yaşındaki Pezeşkiyan’ın sağlığını ve cumhurbaşkanı olmak için gereken özelliklere sahip olup olmadığını sorguladı.

-Muhafazakâr milletvekili ve Celili’nin destekçisi Hamid Rasaee 30 Haziran’da “söylentilere” dayanarak Pezeşkiyan’ın hastalığı nedeniyle Celili ile televizyonda yapılacak bir tartışmaya katılmayacağını söyledi ve Pezeşkiyan’ın dört yıl boyunca ülkeyi yönetecek kadar sağlıklı olup olmadığını sordu. Pezeşkiyan’ın tartışmadan çekildiğine dair resmi bir açıklama yapılmadı.

-Muhafazakâr bir milletvekili ve eski bir televizyon sunucusu olan Emirhüseyin Sabeti, Pezeşkiyan’ı ülkenin sorunlarını ele alacak bir “planı olmamakla” suçladı. Sabeti ayrıca reformist adayın yarışı kazanması halinde benzin fiyatlarının sekiz kattan fazla artacağını iddia etti.

Adaylar: Eğitimli bir kalp cerrahı olan Pezeşkiyan, Batı ile ilişki kurma ve temel sosyal ve kültürel özgürlükleri güvence altına almak için mücadele etme mottosuyla yarışıyor.

– Tecrübeli milletvekili, yolsuzlukla mücadele etme sözü verdi ve İran’ı yıllardır kara listesinde tutan hükümetler arası kara para aklama karşıtı bir kuruluş olan Mali Eylem Görev Gücü (FATF) ile işbirliğinden yana konuştu.

-Pezeşkiyan, Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney tarafından belirlenen politikalardan övgüyle bahsetti. Bu nokta, İslam Cumhuriyeti’ni eleştirenler tarafından Pezeşkiyan ve muhafazakâr rakibi Celili’nin birbirinden farkı olmadığı iddia etmek için sıklıkla referans gösteriliyor.

Celili aşırı muhafazakârlar arasında popüler ve Reisi yönetimindeki pek çok kişinin desteğine sahip.

-Muhafazakâr Celili 2007-2013 yılları arasında Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi (YGK) sekreteri olarak görev yaptı ve bu dönemde Batı ile nükleer müzakereleri de yürüttü. Müzakereler hiçbir yere varmadı.

-Batı ile ilişkilerin geliştirilmesine karşı olan ve 2015 nükleer anlaşmasına da şiddetle karşı çıkan Celili şu anda Hamaney’in YGK’deki kişisel temsilcisi olarak görev yapıyor.

Öngörü: İki cumhurbaşkanı adayı 5 Temmuz’da yapılacak ikinci tur öncesinde televizyonda yayınlanacak iki münazarada karşı karşıya gelecek.

-Celili, Kalibaf’ın oylarının kendi lehine döneceğini umuyor ancak meclis başkanının destekçilerinin Celili’nin davasına ne kadar bağlı olduğu konusunda soru işaretleri var. Şimdiden, en azından bazı oyların Pezeşkiyan’a gideceğine dair işaretler söz konusu

-İkinci turu kazanmak için Pezeşkiyan’ın katılımı artırmak için elinden gelen her şeyi yapması gerekiyor. Kampanyası, kısmen kullanılmayan her oyun Celili’ye oy vermek anlamına geldiğini savunarak ilk turu boykot edenleri kazanmaya odaklanacak.

-Sosyal medyadaki söylem, Reformist adayın Celili gibi muhafazakâr birinin cumhurbaşkanı olmasından endişe duyan seçmenlerden fayda sağlayacağını gösteriyor. Ancak bu korku faktörünün seçmen ilgisizliğini yenmeye yetip yetmeyeceğini zaman gösterecek.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Sergey Glazyev ile mülakat: Devasa sermaye kaçışı devam ediyor

Yayınlanma

Yazar

Çevirmenin notu: Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın ya da Rus sermayesinin Batı’dan büyük ölçüde kopuşunu beraberinde getirdiği doğru. Fakat bu kopuşun niteliklerine dair tartışılacak çok fazla noktanın olduğu da doğru. Bu kopuş henüz nihai aşamasına ulaşabilmiş değil. Ve Rusya’nın sermayedarları ve politikacıları, 90’lardan kalma köhnemiş fikir ve anlayış biçimlerini terk etmiş değiller, Glazyev bu konuda haklı.


Glazyev: Devasa sermaye kaçışı devam ediyor

Yuriy Pronko

Tsargrad

29 Haziran 2024

Rusya, Avrupa’dan ithalatı Çin ve Hindistan’dan gelen mallarla tamamen ikame edebilir mi? Neden hala Boeing’lerle uçuyoruz? 1998’deki temerrüt bize nasıl fayda sağladı? 300 milyar doları kaybetmemek için ne yapmamız gerekiyor? Rusya Bilimler Akademisi’nden Sergey Glazyev anlattı.

Yeni Volga modelinin halka tanıtımı sırasında pek de duygusal olmayan Başbakan Mihail Mişustin yetkililere şunu sormuştu: Direksiyonunuz Çin üretimi mi? Ve otomobil markasının neden hem Rusça olmayıp hem Kiril alfabesiyle yazıldığını anlamıyorum. Gerçekten ithal ikamesi mi yapıyoruz yoksa Çin, Batı’nın yerini mi aldı?

Bu duruma göre değişiyor. Çin bugün her şeyi üretiyor. Hindistan da öyle. Ve bu iki dev ile ticaretteki büyüme şaşırtıcı: Yaptırımlara rağmen yıllık yüzde 25 ila 30. Avrupa’dan yapılan ithalatı tamamen Çin ve Hindistan’dan yapılan ithalatla ikame edebiliriz. Bu arada, Çin ile ticaret AB ile ticaretten daha iyi değil, aksine daha kötü bir yapıya sahip.

Hammadde payı AB’ye kıyasla daha büyük, nihai ürün payı ise daha küçük. AB’nin hammadde sağlayan uzantısı olduğumuzdan daha büyük ölçüde Çin’in hammadde sağlayan uzantısı haline geliyoruz. Bu eğilimin üstesinden gelmek için nihai ürün üretimini ve iş birliğini artıracak kredilere ihtiyacımız var. Çin ile birlikte katma değerli zincirlerin oluşturulmasını teşvik etmeliyiz. Farklı sektörlerde durum oldukça farklı. Otomotiv sektöründe, uzun yıllar süren endüstriyel montajın ardından, Batı’dan ithal edilen bileşenleri Doğu’dan gelenlerle ikame etmemiz gerekiyor.

Hayali başarılar

Ancak bu gerçek bir ithal ikamesi midir?

Yetkililerimiz Kaluga oblastında Volkswagen’in üretimini kurduklarıyla övünürken —zira her şey robotlara dayanıyordu— 300 istihdam yaratmıştı. Peki Avtovaz’da kaç kişinin işine son verildi? Nerede tam bir iş birliği zincirimiz var?

Ürettiğimiz nihai ürünlerle, neredeyse tüm teknolojik zincir boyunca ilgilenmemiz gerekiyor. İthal bileşenlerden makine yapımında elde ettiğimiz başarıların hayali başarılar olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Rusya ve Avrasya Ekonomi Birliği (AEB) içinde yer alan yerli katma değer zincirlerimize dayalı daha derin ithal ikamesi fırsatlarını zorluyoruz.

Devlete ait bir şirket olmasına rağmen Aeroflot neden tamamen Rusya üretimi Tu-214 uçağı almaya ikna edilemiyor? Ya da Tamamen Rusya üretimi İl-76 satın almaya? Üç yerine iki pilotu olması gerektiği, motorunun daha az ekonomik olabileceği hakkındaki tüm iddialar saçmalık. Kendi üretimimiz uçaklara; Tu-204, 14, Tu-334, İl-96, İl-112’ye geçmemiz gerekiyor. An-70 ve An-124, Ukrayna ekipmanına sahip olmasına rağmen An-124 bile üretilebilir. Bunların hepsini kendimiz yapabiliriz.

Batı’nın servis vermediği ve motorları arızalanan Boeing’ler ise kaldırılmıyor.

Tu-214’lerimizi satın alma yükümlülüklerini yerine getirmek yerine, bir şeyler icat etmeye başladılar. Batı ile karşı karşıya geldiğimiz bir durumda, şirketleri hesaba almayıp büyük kararlar almalıyız. Kendi uçaklarımıza geçelim. Onları işletmek daha pahalı olabilir, bakımlarını yapmak daha zor olabilir.

Batı tarafından ambargo geldiğinde ve bize uçak parçaları vermeyi kestiklerinde, havacılık idaremizin kafası karıştı. Zira hem bakım hem de satın alma her şeyi yurt dışına yaptırıyorlardı. Nereden ne alacaklarını bile bilmiyorlardı. Batı ekipmanları üzerinde asalak bir yaşam sürüyorlardı ve bu da yönetimimizin tamamen gevşemesine yol açtı. İthal ekipman satın almakla değil, ülke içinde üretimi organize etmekle meşgul olunmalı.

Bu insanlar bir şeyleri değiştirebilecek kapasitede mi?

Yönetici pozisyonlarına sadece bir cepten diğerine nasıl para aktarılacağını bilen ne üzerine ihtisas yaptığı belli olmayan yöneticileri değil, mühendisleri terfi ettirmeliyiz. Yerli üretimin çıkarları, ikinci el bir Amerikan motoru nasıl alınır, Afrika üzerinden nasıl ithal edilire odaklanan konjonktürün çıkarlarından daha yüksek olmalı. Artık uzun vadeli stratejik kararlar alma zamanı. Yerli teknolojik tabana dönme zamanı.

Buna yönelik bir potansiyel olduğunu düşünüyor musunuz?

Potansiyel var. Bu da 2021 yılında yılda en az yüzde 5 oranında büyümemizi sağlıyor. Son iki yılın dinamikleri, sektörün üretim fırsatlarındaki artışa kolayca yanıt verdiğini gösteriyor.

1998 yılında Primakov-Geraşçenko’nun politikası sayesinde, eylül ayından itibaren temerrütten sonra, ithal ikamesi temelinde sanayi üretiminde patlayıcı bir büyüme yaşandı. Daha sonra ithalatın fiyatı hızla yükseldi ve Merkez Bankası enflasyon oranının altında bir oranda kredi verdi. Model mükemmel bir şekilde işledi. Sanayi her ay yüzde 2 oranında büyüdü. Dokuz aylık çalışma sonunda sanayi üretimindeki büyüme yüzde 20 oldu. Belki bugün böyle bir büyüme yok. Ama üretimde yüzde 10’a kadar büyümeyi sürdürebiliriz.

Dünyadaki en yüksek emek sömürüsü

Ve bunun için beyinlerimiz var mı?

Hem beynimiz hem de insanımız var. Ve sanayi bölgelerimizin bu deneyimi, hükümet yerli ürünlere olan talebi artırmaya başlar başlamaz, sanayinin hemen karşılık verdiğini gösteriyor. Belki işgücü piyasasında lokal açıklar var. Ancak bununla ciddi bir şekilde ilgilenmemiz gerekiyor. Uzmanlar, teknik uzmanlar, mühendislik personeli yetiştirmemiz gerekiyor. Ve ücret artışları kaçınılmaz. Ücretlerin GSYİH’deki payının diğer ülkelere kıyasla bir buçuk kat daha düşük olduğunu unutmayalım.

Üretimi ücretlere böldüğümüzde, işçilerimizin her bir ruble ücret başına Avrupa ya da ABD’ye kıyasla üç kat daha fazla üretim yaptığı ortaya çıkıyor. Dünyadaki en yüksek emek sömürüsüne sahibiz. İnsanlar “oh be ücretler artmaya başladı” derken, 1990’ların başında ücretlerin kat kat düştüğünü unutuyorlar. Ve daha fazla da artmadı.

Ücret artışlarının altına girmek zorundasınız. Bu normal bir olgudur. Bu, işgücü verimliliğindeki büyümeyi geriletiyor. Fakat bunun olmaması için otomasyona, robotlaşmaya yatırım yapmamız gerekiyor. Eğer yeterli sayıda işçimiz yoksa, istihdam edilen bin kişi başına düşen robot sayısı bakımından neden dünyada son sıralardayız?

Batı’nın hırsızlığına karşı uyarı

2014’ten bu yana Rusya’nın döviz rezervlerinin çalınabileceği konusunda uyarıda bulunan birkaç uzmandan biri, hatta tekiydiniz. Kenara itildiniz; “orada yasalar var, kimse hiçbir şeye dokunmayacak,” denmişti.

Düşmana döviz rezervlerimizle operasyon yapma fırsatı vermiş olmamız beni çok üzüyor. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri bu rezervler karşılığında finanse ediliyor. Batı, rezervlerimize siyasi düzeyde el koymaya hazır. Ancak finansörler hala direniyor ve palyatif çözümler arıyor. Fakat bunun onlar için siyasi olarak çözülmesi gereken bir mesele olduğunu anlamalıyız.

Bu devasa meblağı kayıp mı ettik?

Batı’da iktidarda olanlar bize karşı savaş üzerine bahse girdiler, bu yüzden intihar eğilimlerini değiştiremezler. Bunun iyi bir şey getirmediği hakikatini göze alıyorlar. Avrupa’da giderek büyüyen bir ekonomik ve sosyal felaket görüyoruz. Avrupa rekabet gücünü hızla kaybediyor ama kilit pozisyonlarda Amerikan kuklaları oturuyor. Bir Rusya düşmanı daha NATO Genel Sekreteri seçildi. Bekleyeceğiz, belki birkaç yıl içinde Avrupa ülkelerinde yeniden seçim dalgası başlayacak. Belki Fransa bir ay içinde hükümetini değiştirecek.

Ancak von der Leyen’e Avrupa Komisyonu başkanı olarak beş yıl daha görev süresi tanındı.

Belki de ABD’de kaos öyle bir seviyeye ulaşacak ki, Rusya’ya karşı savaşın durumlarını daha da kötüleştirdiğini fark edecekler. Bu tamamen öznel bir durum. Paramız bize verilmiyor. Onu geri alıp alamayacağımız, bizden kendileri için olumlu şeyler isteyecekleri zaman göreceli bir siyasi soru.

Şu anda bizi yok etmeye çalışıyorlar. Ve cevabın asla kendilerine gelmeyeceğini düşündükleri sürece, yüzsüzce ve dizginlenemez bir şekilde davranıyorlar.

Batı toplumu buna daha ne kadar tahammül edecek?

Batı toplumu Rusya ile dost olmak ve ilişkileri yeniden tesis etmek isteyen siyasetçileri iktidara getirdiğinde bu soru gündeme gelecektir. Zira yaptıkları şey, finans terminolojisinde temerrüt olarak adlandırılır. Batı temerrüde düşmüş durumda, ülkeler kredibil değil. Sadece bize değil, bir dizi başka ülkeye olan borçlarını ödeyemiyorlar.

Onlara iflas etmiş muamelesi yapmalıyız. Ve tüm bu kredi notlarımız Batılı ülkelere karşı temerrüde düşürülmeli. Ahlaki açıdan bakıldığında Batı’nın yaptığı şey soygundur. Finansal açıdan bakıldığında temerrüttür. Siyasi açıdan ise bu onların stratejik hatasıdır.

Rusya’nın bu formülasyondaki durumu değerlendirmeye hazır olup olmadığından şüpheliyim. Maliye Bakanlığı’nın eylemlerine bakıyorum, Merkez Bankası’‘nın söylemlerini işitiyorum. Perde arkasında bile böyle bir şey söylenmiyor. Aynı simalar, Sergei Yuriyeviç, kameraların, sıkı sıkıya kapalı kapılar ardında konuştuğunuz simalar, size “hayır, böyle olmayacak, [bu varlıklar] hiçbir yere gitmedi,” dediler mi?

Bir hatayı kabul etmek cesaret ve nitelik gerektirir. Ne yazık ki Merkez Bankası hem dünyanın hem de bilimin uzun zaman önce terk ettiği ilkel modellere göre yön alan niteliksiz insanlar tarafından yönetiliyor.

Ancak bunun bedeli 300 milyar dolar.

Merkez Bankası şu an bile IMF’nin tavsiyelerine körü körüne bağlı. IMF tarafından kendilerine dolar ve avro dışında rezervlerinizi koyabileceğiniz başka bir varlık olmadığı, zira bu para birimlerinin likit olduğu ve iyi bir faiz oranına sahip olduğu söylendi. Onlar da Washington’dan gelen tavsiyelere uydular.

Her şeyden önce döviz rezervlerine el konulacağı konusunda defalarca uyarıda bulundum, 2014’te bu aşikardı. Gözlerimizin önünde İran’ın, Afganistan’ın, Venezuela’nın rezervlerine el konuldu. Venezuela’nın sadece döviz rezervlerine el koymakla kalmadılar, varlıkları muhalefete aktardılar.

Fakat Rusya’nın sözde muhalefetine 300 milyar verecek halleri yok.

SWIFT ile ilişkimizin kesileceğini 12 yıldan uzun bir süre önce ilk söyleyen bendim. Sonra Merkez Bankası başkanı bana dedi ki: “Merkez Bankası’na atom bombası atılması gibi bir riski göze alamayız”. Ben de “Yaparlar, atom bombasının bununla ne alakası var?” dedim. İran dışarıya kapatıldı ve biz de kapatılacağız.

Şükür ki Devlet Başkanı’nın bankalar arası bir finansal haberleşme sistemi zamanında oluşturuldu. Bu sistem, Devlet Başkanı zamanında talimat verdiği için var. Kendi başlarına ne SPFS’yi ne de Mir kartı asla yapamazlardı. Biz en azından bilişim ve teknik altyapıda, ödeme ve finans sisteminde kendimizi hazırladık.

Rezervleri elden çıkarmış olmamızın stratejik bir hata olduğunu düşünüyorum. Bundan kolayca kaçınılabilirdi. Nereye yatırım yapacağımızı bile düşünmeyebilirdik, yalnızca kendi ürettiğimiz altını satın alabilirdik. Altın ihraç etmeye devam ediyoruz. Farklı para birimlerinde oldukça büyük bir döviz kazancımız var ve bu kazançları altın biriktirmek ve rubleye dönüştürmek için kullanabilirdik. İhracatçılara ruble verip gelirlerini altına çevirebilirdik…

Son olarak, bu parayla altın satın alın. Pek çok ihtimal var, bu yüzden ellerimizi havaya kaldırmamız gerekiyor. Ve hataların tekrarlanmamasını ummalıyız.

Batı basını da neredeyse her gün çıkan makalelerle Merkez Bankası yönetimini övüyor.

Bu yüzden övülüyorlar, zira oradan gelen talimatlarla hareket ediyorlar. Ve ekonomimizin gelişmesini yasaklayarak hareket etmeye devam ediyorlar. Yatırımları engelliyorlar ve dövizi ülke dışına itiyorlar. Orada herhangi bir para birimini doğrudan kote etmelerini sağlamak zor. Yuanın kote edilmesi iyi bir şey. Ama rupi henüz kote edilmedi. Rupi neden kote edilmiyor?

Başbakan Modi’nin Moskova’ya yapacağı ziyaretten sonra belki durum değişir?

Rupinin neden kote edilmediği hiç de açık değil. Çok büyük bir döviz akışı var. İhracatçıların satacak hiçbir yeri yok. Aslında para otoriteleri, aşırı ısınma ve aşırı döviz arzı hakkında her türlü peri masalını uydurarak ekonomimizin kalkınmasını engellemeye devam ediyor.

Dolar ve avro cinsinden değil ama diğer para birimleri cinsinden devasa bir sermaye kaçışı devam ediyor. Ve yıllardır içinde sallanıp durduğumuz kısır döngüyü iktisadi refah döngüsüne dönüştürecek yatırımlardan feci şekilde yoksunuz. Bunun için ucuz kredilere, üretken yatırımları finanse edecek, ülkenin stratejik planları, Devlet Başkanı’nın açıkladığı öncelikler doğrultusunda hedefli kredilere ihtiyacımız var. Hem bilim ve teknoloji politikası hem de kalkınma hızı açısından bu önemli.

Milli ölçütlerimiz siyasi olarak formüle edildi.

Ancak bu talimatlar için para yok. Sadece bütçe var. Ve bütçe iktisadi politikanın ana aracı değildir. Bütçenin başka pek çok görevi vardır. İktisadi politikanın ana aracı kredidir, bütçe değil. Stratejik planların ve ülke liderliği tarafından belirlenen siyasi hedeflerin ana uygulayıcıları bankalar olmalıdır. Bankalar, ekonominin hızla kalkınacağı yönlerde kredi vermelidir, bu yönler görülebilir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English