DÜNYA BASINI
Amerika Çin ile teknoloji savaşını neden kaybediyor?
Yayınlanma
Yazar
Emre KöseÇevirmenin notu: Bilişim endüstrisinde ABD’nin hakimiyetinin aşındığı dönemde Çin’in yatırımlarının ve aldığı sonuçların etkisi, Trump yönetiminden bu yana çeşitli agresif “tedbirlerin” devreye sokulmasına sebep olmuştu. Çin, halihazırda yüksek teknoloji ve yapay zekaya kapsamlı bir yatırım yapıyor ve bu alanda aldığı sonuçlar, eğlence sektörüne değil de üretime odaklanması açısından Batı’dan bir miktar farklı. Ve dünyanın baş bilgi yoğun ürün ihracatçısı ABD karşısında Çin, kendini yolunu bulmaya başlamış görünüyor ve ABD’nin önünde zorlu seçimler var. Asia Times’ın yayın yönetmeni yardımcısı ve Claremont Enstitüsü araştırmacılarından David P. Goldman’un değerlendirmesi.
Amerika Çin ile teknoloji savaşını neden kaybediyor?
David P. Goldman
The National Interest
23 Temmuz 2023
Çin’i sindirmeye çalışmak için artık çok geç. ABD ya sanayi politikasının yanı sıra araştırma ve geliştirmeye ciddi harcamalar yapar ya da yirmi birinci yüzyılın teknolojik üstünlük yarışını kaybeder.
Batı medyası, Çin’in özellikle dünyanın en büyük telekomünikasyon altyapısı üreticisi ve ABD’nin küresel baskı kampanyasının hedefi olan Huawei tarafından yürütülen endüstriyel otomasyon alanındaki dikkat çekici bir dizi pilot ürününü çoğunlukla görmezden geldi. Tam otomatik fabrikalar, madenler, limanlar ve depolar halihazırda faaliyette ve ilk ticari sürücüsüz taksi hizmeti Pekin’de başlıyor. Huawei yetkilileri, şirketin Çin’de özel 5G ağları konusunda 6 bini fabrikalarla olmak üzere 10 bin sözleşmesi olduğunu söylüyor. Huawei’nin bulut bölümü, Çinli işletmelerin kendi verilerini kullanarak özel yapay zekâ sistemleri oluşturmalarına yardımcı olmak üzere tasarlanmış bir yazılım platformunu piyasaya sürdü.
Biden yönetiminin üst düzey çipler ve bunları üreten yazılım ve makineler üzerindeki kısıtlamalarının, Çin’in Dördüncü Sanayi Devrimi olarak adlandırılan ve yapay zekânın imalat, madencilik, tarım ve lojistiğe uygulanması olarak nitelendirilen alanda hakimiyet kurma çabasını yavaşlattığına dair hiçbir belirti yok. Teknoloji savaşının sisi Çin’in ilerlemesini net anlamda değerlendirmeyi zorlaştırsa da mevcut bilgiler Çin’in teknoloji kısıtlamalarını aşma çabalarında şaşırtıcı derecede hızlı bir ilerlemeye işaret ediyor.
Üç potansiyel sonuç
Çin’in tek hedefi bir sonraki endüstriyel teknoloji dalgasına öncülük etmek. Şu anda Pekin Üniversitesi’nde profesör ve Çin Devlet Konseyi üyesi olan eski Dünya Bankası baş ekonomisti Justin Yifu Lin, 2021 tarihli bir kitabında şöyle yazmıştı:
“[…] Çin’in 5G teknolojisi yeni sanayi devriminde dünya lideri haline geldi. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde ABD eski numaralarını tekrarladı ve tüm ulusal kaynaklarını kullanarak Çinli şirketleri asılsız suçlamalarla baskı altına aldı. Eğer ABD yeni sanayi devriminde Çin’i abluka yoluyla bastırmayı başarırsa ülke, ikinci yüz yıllık hedefine ulaşamayacaktır. Çin ABD ablukasını nasıl kırabilir? Bunu ancak yeni sanayi devrimine öncülük etmek için çok çalışarak yapabilir.”
Çin, yapay zekâ ve yüksek hızlı genişbantın iş verimliliğine uygulanmasında lider konumda. Bunun üç sonucundan biri olabilir:
- ABD ve müttefikleri Çin’i geride bırakmak ve sanayide teknolojik liderliği yeniden ele geçirmek için yoğun bir çaba sarf eder,
- Amerika ve Avrupa, Çin’in bir nesil önce gelişmiş pazarların takipçisi olduğu gibi, Çin’in endüstriyel teknolojisini benimser ve takipçisi olur,
- Amerika, Birleşik Krallık’ın endüstriyel gerileme yolunu izleyerek sanayide pazar payını kaybetmeye ve ithalata bağımlılığını artırmaya devam eder.
İlk seçenek bir tür sanayi politikası gerektirecektir. Yarı İletken Endüstrisi Birliği’ne göre Amerika, yarı iletken üretiminde öngörülen 200 milyar dolarlık yatırımı motive eden CHIPS Yasası aracılığıyla bu türden bir politikaya yöneldi. CHIPS Yasası’nın araştırma ve geliştirme (AR-GE) bileşeninin ne kadar etkili olacağı henüz belli değil. Mevzuatın faydaları ve kusurları ne olursa olsun, ABD’de çip fabrikaları kurmak ulusal güvenlik gerekçeleriyle haklı görülebilir ama diğer endüstrilerin üretkenliğine mutlak anlamda katkıda bulunmaz. Aksine, aynı kalitede (ve hatta daha iyi) çipler Tayvan ve Güney Kore’den daha düşük maliyetle ithal edilebilir; TSMC’nin ABD’de üretilen çipleri Tayvan’da üretilen aynı üründen yüzde 30 daha yüksek bir fiyata satacağı bildiriliyor. ABD, çiplerin ötesinde, daha geniş kapsamlı bir sanayi politikası üzerinde düşünmeye başlamadı, hatta böyle bir politikayı uygulamaya bile koymadı.
Bir noktaya kadar, ikinci seçenek —Çin teknolojisini benimsemek— halihazırda yükselerek devam ediyor. Aşağıda belirtildiği gibi tümüyle otomobil ve ilgili sektörlerde yapay zekâ/5G uygulamalarını benimseyenler yalnızca Çin’de büyük ölçekli üretim faaliyetlerine sahip olan Amerikan şirketleri oldu.
Üçüncü alternatif olan sanayisizleşmenin devam etmesi ise kabul edilemez.
Çin’in çip hakimiyeti ve ABD’nin teknoloji kontrollerinin başarısızlığı
Batılı analistler teknoloji kontrollerinin Çin üzerindeki etkisini abarttı ve Çin’in bu kontrolleri aşma becerisini hafife aldı. Dar kapı genişliği sayesinde tek bir çipe daha fazla transistör sığdırılabilen yeni nesil bilgisayar çiplerinin önemi konusunda büyük bir kafa karışıklığı söz konusu. En yeni iPhone’lar 13 milyar transistörlü çiplerle çalışıyor; referans olarak 1969’da Apollo kapsülünü aya götüren bilgisayarda yaklaşık 64 bin transistör vardı. En yeni çiplerin daha yüksek hızı ve enerji verimliliği 5G telefonlar için vazgeçilmez. Nvidia ve AMD tarafından üretilen grafik işlem birimleri (GPU’lar), ChatGPT gibi büyük dil modelleri (LLM’ler) için gereken muazzam veri kümelerini çekilebilir hale getiriyor. Fakat daha eski çipler, tek başlarına veya paralel çalışarak, çoğu iş amaçlı yapay zekâ uygulamasının üstesinden gelebilir. Ham çip hızından daha önemli olan, doğru verinin mevcudiyeti, hızlı ve rahat bir şekilde iletilebilmesi ve genel sistem mimarisidir.
Trump yönetiminin 2020 yılında Huawei’ye ABD’den üst düzey yarı iletkenlerinin satışını yasaklamasının ardından Batı medyası, Çin’in 5G tanıtımının durma noktasına geleceğini öngörmüştü. Örneğin Nikkei Asian Review şöyle yazmıştı: “Nikkei Asian Review’in öğrendiğine göre Çin’in en büyük iki telekom ekipmanı sağlayıcısı olan Huawei Technologies ve ZTE, ülkedeki 5G baz istasyonu kurulumlarını yavaşlattı; bu da Washington’un Pekin’in teknoloji hırsını engellemeye yönelik artan çabalarının etkili olduğunun bir işareti.”
Aksine: Çin’deki 5G baz istasyonlarının sayısı 2021’de iki katına çıkarak 1,43 milyona, 2022’de ise dünya toplamı 3 milyonken 2,31 milyona yükseldi. Huawei, 5G baz istasyonlarını olgun çiplerle (Washington tarafından yasaklanan 7 nanometrelik çipler yerine 28 nanometrelik kapı genişliğine sahip) inşa etti. Enerji tüketimi optimumdan daha yüksekti ama sistem çalışıyordu. Daha yeni çiplere erişim olmadan, Huawei’nin 2020’nin ikinci çeyreğinde dünyanın en büyüğü olan telefon işi büyük ölçüde küçüldü, zira 5G telefonlar güçlü, enerji tasarruflu işlemcilere ihtiyaç duyuyor.
Şimdi Huawei’nin kendi üst düzey çiplerini tasarlayabileceği ve bunları Çin’de üretebileceği görülüyor. Çinli araştırma firmaları Huawei’nin 2023’ün ikinci yarısında 5G telefon pazarına yeniden gireceğini bildiriyor. Reuters’ın 12 Temmuz tarihli haberine göre Çin’in akıllı telefon sektörünü kapsayan üç üçüncü taraf teknoloji araştırma firması ajansa, “Huawei, Semiconductor Manufacturing International Co’dan (SMIC) çip üretiminin yanı sıra yarı iletken tasarım araçlarındaki kendi ilerlemelerini kullanarak 5G çiplerini yurt içinden tedarik edebilmeli,” dedi. Caixin Global Daily, mart ayında Huawei’nin eski 14 nanometre çipler için yerel firmalarla birlikte Elektronik Tasarım Otomasyonu yazılımı geliştirdiğini bildirmişti. SMIC’in Huawei’nin ihtiyacını karşılayacak kadar 7 nanometrelik çip üretip üretemeyeceği ya da bildirilen yeni 5G çiplerinin başka bir teknoloji kullanıp kullanmadığı, örneğin 7 nanometrelik performans elde etmek için iki 14 nanometrelik çipi bir “çiplet” içinde “istifleyip istiflemediği” net değil.
El cihazları gibi tüketici teknolojileri ise bir alt konu. Belirleyici olan konu ise iş verimliliği. Huawei ve diğer Çinli şirketler artık yeni teknolojiyi binlerce firmaya yaymak için eğitim ve danışmanlığın yanı sıra bulut tabanlı yapay zekâ hizmetleri de sunuyor.
Huawei Cloud CEO’su Zhang Pingan, 7 Temmuz’da Şanghay’da düzenlenen 6. Dünya Yapay Zekâ Konferansı öncesinde ChatGPT’ye küçümseyici bir selam göndererek iş merkezli bir yapay zekâ sistemini tanıttı: “Pangu modeli şiir bestelemiyor, şiir bestelemek için zamanı da yok, zira işi hayatın her alanına derinlemesine inmek ve yapay zekânın hayatın her alanına değer katmasına yardımcı olmak.” Zhang, OpenAI’ın LLM’sinin aksine Huawei’nin girişinin yapay zekâ sistemlerini imalat, ilaç ar-ge’si, madencilik, demiryolları, finans ve diğer sektörlerdeki müşteriler için eğiteceğini söyledi. Platform, Huawei’nin kendi Kunpeng ve Ascend AI hızlandırıcı çipleri tarafından destekleniyor. Huawei’ye göre Amerikan LLM’leri gibi Pangu da bilgisayar kodu yazıyor. Ancak Zhang, “Endüstri için tasarlandı ve endüstriye adanacak,” diye ekledi.
Bunların çoğu doğum aşamasında ama Pangu sistemi ile Huawei Cloud, müşterilerine “büyük ölçekli endüstri geliştirme kitleri sunuyor. Müşteriye ait veriler üzerinde ikincil eğitim yoluyla, müşteriler kendi özel büyük endüstri modellerine sahip olabilirler.”
Zhang Pingan, Huawei’nin kendi Kunpeng ve Ascend işlemcilerine dayanan ve bir dizi yapay zekâ yazılımını destekleyen bir yapay zekâ bulut platformu oluşturduğunu da sözlerine ekledi. Her ne kadar “Nvidia’nın V100 ve A100 GPU’ları Çin’in büyük ölçekli modellerini eğitme konusunda en popüler GPU’lar olmayı sürdürse de,” yakın tarihli bir çalışma, Huawei’nin Pangu modelini eğitmek için “kendi Ascend 910 işlemcilerini kullandığını” belirtiyor. İkincisi, ABD yaptırımları Kirin akıllı telefon yonga setini Tayvan’da üretmesini engellemeye devam etse de Çin, Ascend gibi tescilli yapay zekâ yongaları üretebiliyor gibi görünüyor. Çinli yonga üreticileri, üretim kabiliyetleri konusunda kartlarını saklıyor.
Asıl mesele, endüstriyel sistemlerin ChatGPT’nin okul kompozisyonları ve Sevgililer Günü şiirleri yazmak için kullandığı karmaşıklık ve hesaplama gücüne nadiren ihtiyaç duyması. Çin, bırakın bunları üretecek ekipmanı, 7 nanometre veya daha küçük ağ geçitlerine sahip en hızlı ve en verimli çipleri bile ithal edemez. Fakat daha pahalı bir süreçle 7 nanometrelik çipler üretebilir ya da eski çipleri çiplet adı verilen çipler halinde istifleyerek en hızlı çipin performansına yaklaşabilir ya da akıllı sistem mimarisi yoluyla daha yeni çiplerin performansına yaklaşmak için eski çiplerle oynayabilir.
On dokuzuncu yüzyılda su taşımacılığından uzakta büyük mahsuller yetiştirmeyi kârlı hale getiren demiryolunu düşünün. Bu, ABD ekonomisini dünyanın en büyüğü haline getiren dalgalanma etkilerini ortaya çıkarmıştı. Trenin saatte 40 ya da 80 mil hızla gitmesi, daha geniş ekonomi üzerindeki etkisi açısından küçük bir fark yaratıyordu; önemli olan mesafenin aşılabilmesiydi. Yapay zekâ ve yüksek hızlı geniş bant kombinasyonu, çoğu işletmenin çalışma şeklini dönüştürecek bir veri otoyolu yaratıyor.
Çin teknoloji alanında ilerliyor ve bunu da gösteriyor
ABD ve Çin yapay zekaya farklı yaklaşıyor. Büyük Amerikan teknoloji şirketlerinin trilyon dolarlık değerlemeleri çoğunlukla tüketici eğlencesinden geliyor. Huawei’den Zhang’ın dediği gibi Çin’in şiire ayıracak zamanı yok. Çin, makinelerin ne zaman bilinçli hale geleceğini ya da yapay zekânın insanların yerini ne zaman alacağını tahmin etmek yerine, angarya işlerin —bir fabrika konveyör bandındaki parçaları incelemek, kömür ocağının yakınındaki depolarda yabancı cisimler olup olmadığını kontrol etmek, makinelerdeki anormallikleri tespit etmek, konteynerleri gemilerden alıp otonom kamyonlara yerleştirmek vb.— otomasyonuna odaklandı.
Çin’in Dördüncü Sanayi Devrimi’nde (yapay zekanın üretim, lojistik ve hizmetlere uygulanması) liderliği ele geçirme planı yolunda gidiyor gibi görünüyor.
Çin’de halihazırda büyük ölçekli operasyonlar yürüten büyük üreticiler dışında, Amerikalı üreticiler Dördüncü Sanayi Devrimi teknolojisine çok az bağlılık gösterdi. Bildiğim kadarıyla fabrika otomasyonunu güçlendirmek için özel 5G ağları kuran tek ABD’li imalat firmaları General Motors (2022’de Çin’de 2,3 milyon araba üretti), Ford (2022’de Çin’de 500 bin araba üretti) ve John Deere (Şubat ayında 70 bininci Çin’de üretilmiş traktörünü piyasaya sürdü). Bu firmaların Çinli üreticilerle ortak girişimleri var ve Çin sanayisinin yardımcıları olarak kabul edilebilirler.
Sorun şu ki, 2000’li yıllardaki büyük düşüşün ardından ABD’deki yerli üretimden geriye kalanlar, genelde yapay zekâ uygulamalarının faydalarını gerçekleştirecek ölçeğe sahip değil. Özel 5G ağlarının kurulumu tamamen yapay zekâ uygulamalarıyla örtüşmüyor; wifi ve fiber optik kablolar belirli fabrika ortamlarında bilgiyi aynı şekilde iletebilir. Ancak 5G, özellikle robot yoğun üretim, madenler, limanlar ve depolar gibi hızlı hareket eden ağır makinelerin bulunduğu ortamlarda kablo tabanlı iletişime göre bariz avantajlara sahip.
Avrupa 5G Gözlemevi tarafından yapılan bir sayıma göre Volkswagen, Porsche, Saab ve Toyota gibi otomobil üreticilerinin de aralarında bulunduğu yaklaşık altmış fabrika, liman ve havaalanına özel 5G ağları kurdu. Yine, bu Endüstri 4.0 teknolojisini uygulayan üretim ve taşımacılık firmalarının çoğu Çin’de kayda değer bir varlığa sahip.
5G, Batılı bir tüketici teknolojisi olarak bir hayal kırıklığı oldu. Wall Street Journal’ın Ocak 2023 tarihli haberinin başlığı şu: “Sorun sadece siz değilsiniz: 5G büyük bir hayal kırıklığı.” Saniyede yaklaşık 150 mbps indirme hızıyla, Amerikan 5G ağları Çin’inkinin ancak yarısı kadar hızlı. Ve ABD’nin bazı 5G ağları, kendilerinden önce gelen 4G ağlarından daha yüksek gecikme süresine sahip, bu da onları sürücüsüz araçlar gibi uygulamalar için daha az kullanışlı hale getiriyor. 5G altyapısına yapılan harcamaların azalması Ericsson’u 2023’ün ikinci çeyreğinde zarara götürdü.
Çin ise 5G’yi endüstriyel bir teknoloji olarak görüyor ve 5G2B’nin (iş amaçlı 5G) satışları artırmasını bekliyor. Batılı ve Çinli şirketlerin göreceli hisse senedi fiyat performansı ileriye dönük bazı bilgiler içeriyor. En büyük telekom altyapısı sağlayıcısı olan Huawei özel bir şirket (patron-işçi şirketi) ve borsada işlem gören bir hisse senedi fiyatı yok, dolayısıyla bu konuda fikir edinilemez. Fakat Çin’in iki numaralı telekom şirketi ZTE, Huawei için kabaca bir fikir sunuyor. Hisse senedi fiyatı son beş yılda iki katına çıkarken, ikinci ve üçüncü sıradaki küresel firmalar Ericsson ve Nokia piyasa değerlerinin yaklaşık yüzde 30’unu kaybetti (fiyat performansı Amerikan doları cinsinden hesaplanmıştır). Temmuz 2018 ile Temmuz 2023 arasında geniş Avrupa pazarı yüzde 23 yükselirken Çin pazarının (CSI 300) neredeyse hiç değişmediği düşünüldüğünde bu durum dikkate değer. ABD’nin baskısı Çinli firmaları ABD pazarından ve pek çok Avrupa pazarından dışlamış olsa da Çinli firmalar kendi pazarlarına ve Küresel Güney’in çoğuna hâkim durumda.
Bu nedenle Çin, iş otomasyonunda kritik bir unsur olan 5G geniş bantta belirgin bir avantaja sahip. Büyük miktarda verinin iletilmesi (örneğin, bir fabrika konveyör bandının dakikada binlerce fotoğrafı ya da yeraltı madencilik operasyonlarının gerçek zamanlı videosu) çip hızından daha fazla bir darboğaz oluşturuyor. Geçtiğimiz ay Çin, “5G/6G spektrum kaynaklarının küresel veya bölgesel olarak bölünmesine” ve “mobil iletişim ve endüstriyel gelişmeleri yurt içinde teşvik etmeye” zemin hazırlamak amacıyla 6GHZ bandındaki spektrumu 5G ve 6G hizmetlerine tahsis eden ilk ülke oldu.
ABD spektrum tahsisi mobil geniş bant yerine Wi-Fi’ı tercih ederek 6GHz bandının neredeyse tamamını “lisanssız kullanıma”, yani Wi-Fi’a tahsis etti. Sektörel internet sitesi Lightreading’in gözlemlediği üzere, “karar kablo endüstrisi ve Apple’dan Cisco’ya kadar diğer Wi-Fi savunucuları için bir kazanımı temsil ediyor. Fakat sabit kablosuz gibi yüksek bant genişliğine sahip hizmetler için yeterli spektruma sahip olmadıklarını savunmaya devam eden 5G ağ operatörleri için FCC’nin kararı bir gerileme oldu.”
Diğer bir deyişle, ABD’nin politikaları endüstri uygulamaları yerine tüketici odaklı büyük teknoloji endüstrisini desteklemeye devam ediyor.
Telekom altyapısı ve ilgili uygulamalar Çin’in Küresel Güney’e ihracatını da artırdı. 2019’dan bu yana ASEAN’da yüzde 50, Brezilya’da yaklaşık yüzde 100 ve Türkiye’de yüzde 250 artış kaydedildi. Geniş bant, kayıt dışı istihdamın yüksek olduğu ülkeler üzerinde dönüşümsel bir etkiye sahip. Ödeme sistemlerini akıllı telefonlara taşıyor ve daha önce marjinalize edilmiş insanlara bankacılık ve krediyi açıyor ve girişimcilere bilgi ve satış fırsatları sağlıyor. Eğitim ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere hizmetlerin sunum maliyetini düşürüyor ve yeni endüstrileri teşvik ediyor.
Tüm bu çabalar sayesinde Çin, 2023 yılında 3 milyar dolarlık küresel satışla en büyük imalat sanayi olan otomobilde dünya lideri oldu. Yüksek teknolojili üretim ve ölçek ekonomilerinin Çin’in üstünlüğünü artırması muhtemel. 1908 yılında Henry Ford, Model T’yi o zamanlar Amerika’nın kişi başına düşen GSYİH’si olan 800 dolardan fiyatlandırarak kişisel otomobillere kitlesel olarak sahip olma dönemini tanımlamıştı. Çin şimdi yeterli menzile ve güce sahip elektrikli araçları yaklaşık 11 bin dolardan, yani Çin’in kişi başına düşen GSYİH’sinin hemen altında üretiyor. Çin’in ucuz ama tam donanımlı elektrikli otomobilleri Avrupa’nın otomobil pazarının alt ucuna hâkim olabilir. Bir zamanlar Çin’de en çok satan marka olan Volkswagen’in pazar payı düştü ve koronavirüs pandemisinden önce 4,2 milyon olan yıllık satışları 2022’de 3,2 milyon adede geriledi. 5G2B ve yapay zekânın faydaları —daha ucuz endüstriyel ürünler, daha verimli limanlar, otomatik araçların konuşlandırılması vb.— bu nedenle elle tutulur ve gözle görülür.
Bu arada, Batı’da, LLM’lerin kârlılığı nasıl artıracağı daha az net. Üretken yapay zekâ gelecekte, özellikle de yazılım otomasyonunda daha kazançlı kullanım alanları bulabilir ama mevcut teknolojinin ChatGPT’den esinlenen trilyonlarca dolarlık ek hisse senedi değerlemesini nasıl haklı çıkardığı bir sır olarak kalmaya devam ediyor. Bu arada OpenAI’ın ChatGPT modeli, haziran ayında internet sitesi ziyaretlerinde yüzde 10’luk bir düşüşle popüler bir merak nesnesi olarak zirvesine ulaşmış gibi görünüyor.
Mevcut kullanım ve tahminlere gelince, tablo iyimser değil. Asia Times tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ABD’deki her yardım masası çalışanının yerine bir chatbot konulması yılda sadece 1,6 milyar dolar tasarruf sağlarken, bilgisayar programcılarının en alttaki yüzde 25’inin kazançlarına göre chatbot ile değiştirilmesi sadece 2,5 milyar dolar tasarruf sağlayacak.
ABD’nin teknoloji yaptırımları neden başarısız oldu?
ABD yaptırımları Çin’deki yapay zekâ gelişimini kısıtlama konusunda çeşitli nedenlerden ötürü etkisiz.
İlk olarak belirtildiği gibi, Çin’in kendi tasarımları, genelde LLM’lerden daha az bilgi işlem gücü gerektiren ve halihazırda Nvidia ve AMD tekliflerine eşdeğer performans sunabilen endüstri uygulamalarında rekabetçi.
İkinci olarak Çin’in SMIC firması, çok daha yüksek maliyetler ve daha düşük verimlilikle de olsa 7 nanometrelik çipler üretebilir. Çin ordusunun 7 nanometrelik çip gereksinimlerini kesinlikle karşılayabilir. RAND Corporation’ın 2022 yılında yaptığı bir çalışmada açıkladığı üzere, mevcut askeri sistemler büyük ölçüde daha sağlam ve güçlendirilmesi daha kolay olan eski çipleri kullanıyor.
Üçüncüsü, Nvidia’nın en hızlı yapay zekâ çipleri Çin’de üçüncü taraf satıcılar aracılığıyla daha yüksek fiyatlarla kolayca temin edilebiliyor. Nvidia tarafından ABD kurallarına uymak üzere tasarlanan daha yavaş versiyonlar Çin’e satılmaya devam ediyor ama Washington’un bunları da yasaklama ihtimalinin olduğu bildiriliyor.
ABD’li sektör liderlerine göre Çinli firmaların bulut hizmetleri aracılığıyla Amerikan yapay zekâ bilgi işlem gücünü kullanmasını engellemek pek bir işe yaramayacak. Amazon CEO’su Andy Jassy’ye CNBC 6 Temmuz’da şu soruyu yöneltmişti: “Yönetimin ortaya attığı şeylerden biri de Çinli şirketlerin Amazon gibi bulut sağlayıcıları aracılığıyla hiper ölçeklendiriciler yoluyla yapay zekâ sınıfı bulut bilişim kaynaklarına erişemeyeceği fikri. Çinli şirketlerin [Amazon Web Services] üzerinde yapay zekâ ölçekli bilgi işleme erişememesinin Amazon’u nasıl etkileyeceği konusunda bir fikriniz var mı?” Jassy’nin yanıtı şöyleydi: “Gerçek şu ki, Çin’de yerli bazı son derece güçlü bulut sağlayıcıları var. Dolayısıyla Çin’deki yerel şirketler ister ABD’li şirketlerden ister Avrupalı şirketlerden isterse Çinli şirketlerden gelsin, yapay zekâ imkânlarına erişebilecekler.”
Ya ciddi rekabet ya da yok oluş
ABD’nin Çin’e teknoloji ihracatına getirdiği sınırlamalar, en büyük stratejik etkiye sahip olan yapay zekâ uygulamalarının yaygınlaşmasını durdurmuş ya da yavaşlatmış gibi görünmüyor. Aynı zamanda Çin’e yapılan satışlara getirilen kısıtlamalar, ABD’li yarı iletken şirketlerinin gelirlerini azaltıyor ve Ar-Ge bütçelerini tehlikeye atıyor. Aralık 2019’da Savunma Bakanlığı, Huawei’nin bir müşteri olarak kaybedilmesinin yonga üreticilerinin Ar-Ge’yi sürdürme kabiliyetini etkileyeceği gerekçesiyle Trump yönetiminin Huawei’ye üst düzey yonga ihracatını yasaklama planını veto etmişti. Başkan Donald Trump başlangıçta Pentagon’un tutumunu desteklemişti ama koronavirüs salgınının tüm gücüyle vurmasının ardından 2020’de bunu tersine çevirmişti.
Yarı iletken endüstrisi, Ar-Ge gereksinimlerinin ölçeği açısından benzersiz. Sektör, 2021’de 600 milyar dolarlık satış için 200 milyar dolarlık Ar-Ge bütçesi ayırdı (pazarın yumuşaklığı nedeniyle gerçek toplam 160 milyar dolar veya daha az olacak). Başka hiçbir sektör gelirinin üçte birini Ar-Ge’ye ayırmıyor. Dünyanın en büyük endüstrisi olan otomobil, gelirinin yaklaşık on dörtte birini Ar-Ge’ye harcıyor. Gelirinin üçte birini Çin’de elde eden Qualcomm ya da gelirinin beşte birini elde eden Nvidia gibi şirketler için CHIPS Yasası kapsamında sağlanan teşvik, federal düzenlemeler nedeniyle kaybedilen gelirleri telafi etmeyecek. Bu şirketler Biden yönetimine Çin üzerindeki kontrolleri gevşetmesi konusunda lobi yapıyor ve iyi bir gerekçeleri var, aslında Pentagon’un Aralık 2019’da sunduğu gerekçenin aynısı.
Çin’e teknoloji ihracatı üzerindeki kısıtlamalar en iyi ihtimalle geçici tedbirler. Dünyanın önde gelen çip litografi ekipmanı üreticisi ASML’nin de belirttiği gibi, her yıl dünyanın geri kalanının toplamından daha fazla mühendis mezun eden Çin, eninde sonunda kendi ikamelerini geliştirecektir. Geçici bir tedbir olarak bile olsa, kontroller başarısız oluyor. Çin’e çeşitli biçimlerde yüksek maliyetler yüklüyorlar ama Dördüncü Sanayi Devrimi’ni engellemediler. Tam aksine Dördüncü Sanayi Devrimi teknolojilerinin Amerikan sanayisi tarafından sınırlı ölçüde benimsenmesi, Çin’e büyük taahhütleri olan firmalarda yoğunlaşıyor.
CHIPS Yasası, değeri ne olursa olsun, ABD’nin Apollo programı kapsamında ya da DARPA’nın dijital ekonominin icadını finanse ettiği 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında gösterdiği çabanın yerini tutamaz. 1983 yılında ABD, GSYİH’nin yüzde 1,2’sini ve ülke bütçesinin yüzde 5’ini federal Ar-Ge’ye ayırıyordu. Bugün ise GSYİH’nin sadece yüzde 0,6’sını ve federal bütçenin ancak yüzde 2’sini Ar-Ge’ye harcıyoruz.
Çin’e karşı teknolojik üstünlüğümüzü korumak için birkaç yüz milyar dolar daha harcamamız, yüksek vasıflı işgücünü eğitmemiz, daha fazla bilim insanı ve mühendis yetiştirmemiz ya da ithal etmemiz ve üretime daha geniş teşvikler sağlamamız gerekecek. Çin’i sindirmeye çalışmak için artık çok geç. Bu artık bizim gücümüz dahilinde değil. Gücümüz dahilinde kalan tek şey Amerika’nın üstünlüğünü yeniden tesis etmektir.
İlginizi Çekebilir
-
ABD’li senatör: Musk’ın Çin bağlantıları ABD ulusal güvenliği için ‘derin bir tehdit’
-
ABD, Filipinler’e Pekin’e karşı kullanması için insansız deniz aracı veriyor
-
Çin bankalarının Rusya’ya yönelik ödeme kontrolleri sertleşiyor
-
UCM’den Netanyahu’ya tutuklama emri
-
ABD’nin nükleer modernizasyon planı: Pentagon’dan kritik açıklama
-
FT: Suudi Arabistan Trump’ın İsrail politikalarını dengeleyebilir
DÜNYA BASINI
FT: Suudi Arabistan Trump’ın İsrail politikalarını dengeleyebilir
Yayınlanma
15 saat önce21/11/2024
Yazar
Harici.com.trFinancial Times’tan Andrew England’ın kaleme aldığı bu makale, Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemine dair bölgesel beklentileri ve endişeleri ele alıyor. Trump’ın İsrail yanlısı politikalarını dengelemede Suudi Arabistan’ın kilit rol oynayabileceği değerlendiriliyor. Makaleye göre Trump’la yakın ilişkisi ile bilinen Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın diplomatik manevraları, Filistin meselesinin çözümünde merkezi rol oynayabilir. Riyad, Filistin devletine giden bir plan olmadan İsrail ile normalleşmenin mümkün olmayacağını açıkça deklare etmesine rağmen İsrail’in bu çözüme giden yolu kapamış olması ise Trump’ın önündeki en büyük engel…
***
Orta Doğu, Trump’ı dizginlemesi için Suudi Arabistan’a güveniyor
Andrew England
Trump’ın aşırı İsrail yanlısı bir gündem izleyeceğinden korkan Arap ülkeleri, Donald Trump ile ilişkisini ve bölgedeki siyasi ağırlığını kullanarak Suudi Arabistan’ın, Trump’ın Ortadoğu politikalarını dengelemesini umuyor.
Trump’ın kilit pozisyonlara bir dizi ateşli İsrail yanlısı ve İran karşıtı şahin aday atamasının ardından Arap yetkililer yeni yönetimin İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’yı ilhak etme, Gazze’yi işgal etme ya da Tahran’la gerilimi tırmandırma hamlelerini onaylayabileceğinden endişe ediyor.
Ancak yetkililer, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Trump ile olan ilişkisini, başkanın finansal anlaşmalara olan ilgisini ve Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesine yol açacak “büyük pazarlık” yapma arzusunu kullanarak, yeni yönetimin bölgedeki politikalarını yumuşatabileceğini umuyor.
Bir Arap diplomat, “Bölgedeki kilit aktör, Trump’la bilinen ilişkileri nedeniyle Suudi Arabistan, dolayısıyla ABD’nin yapmaya karar verebileceği herhangi bir bölgesel eylemin kilit noktası olacak” dedi.
Bir başka Arap yetkili de Prens Muhammed’in Trump’ın İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı yürüttüğü savaşı sona erdirmeye yönelik politikalarını ve daha geniş anlamda Filistin meselesini etkilemede “kilit” rol oynayacağını ve İsrail’le normalleşme potansiyelini bir koz olarak kullanacağını söyledi.
Yetkili, “Suudi Arabistan, Trump’ın Gazze ve Filistin’le nasıl başa çıkacağını büyük ölçüde etkileyebilir. Bölgedeki pek çok ülke bundan sonra ne olacağı konusunda endişeli” dedi.
Trump’ın ilk başkanlık döneminde, Suudi Arabistan onun “alışveriş odaklı” yönetim tarzını ve bölgesel rakibi İran’a karşı yürüttüğü “maksimum baskı” kampanyasını destekledi. Suudi ajanların 2018’de gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı öldürmesinin ardından diğer Batılı liderler Krallığın fiili liderine soğuk davranırken Trump, Prens Muhammed’in yanında durdu.
Trump, İsrail-Filistin çatışmasını çözmek için “nihai anlaşmayı” yapacağını da iddia etmişti. Ancak damadı Jared Kushner tarafından yürütülen bu planlar başarısız oldu. Filistinliler ve Arap devletleri, önerilerin İsrail lehine fazlasıyla taraflı olduğunu düşündü. Trump ayrıca Filistin’e yardımı kesti, Washington’daki diplomatik misyonlarını kapattı, ABD Büyükelçiliği’ni statüsü tartışmalı olan Kudüs’e taşıdı ve işgal altındaki Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanıdı. Öte yandan, Trump, BAE ve üç Arap ülkesinin İsrail ile ilişkilerini normalleştirdiği “İbrahim Anlaşmaları”na da aracılık etti.
Trump geçen ay bir Suudi televizyon kanalı olan El Arabiya’ya verdiği demeçte başkanlığı döneminde ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin büyük harflerle “MÜKEMMEL” olduğunu söyledi.
“Kral’a büyük saygı duyuyorum, Muhammed’e de büyük saygı duyuyorum; gerçekten harika bir iş çıkarıyor, o tam bir vizyoner” dedi.
ABD Başkanı Joe Biden göreve geldikten sonra Riyad, Trump ile bağlarını sürdürdü. Veliaht Prens Muhammed’in başkanlık ettiği Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF), Kushner’in kurduğu özel sermaye fonuna 2 milyar dolar yatırım yaptı.
PIF’in yöneticisi Yasir al-Rumayyan, hafta sonu New York’ta düzenlenen bir UFC dövüşünde Trump ile ön sırada oturdu. Ayrıca, Trump’a ait golf sahaları, PIF’in en dikkat çeken spor girişimlerinden biri olan LIV Golf etkinliklerine ev sahipliği yaptı.
Ancak Prens Muhammed, Biden’ın göreve gelmesinden bu yana Suudi Arabistan’ın bölgesel politikalarını yeniden ayarladı. Riyad, 2023 yılında İran ile diplomatik ilişkileri yeniden kurdu özellikle Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısının bölgede bir dizi çatışmayı tetiklemesinin ardından sürdürdüğü yumuşama politikası izlemeye devam etti.
Biden yönetiminin, Suudi Arabistan ile ABD arasında bir savunma anlaşmasını içeren üçlü bir anlaşma kapsamında İsrail ile ilişkilerin normalleşmesini hedefleyen planı, savaş nedeniyle sekteye uğrasa da ABD, Suudi Arabistan’ı krize yönelik herhangi bir bölgesel çözümde kritik bir aktör olarak görmeye devam ediyor.
Ancak Riyad, Filistinlilerin ölü sayısı arttıkça İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümetine yönelik eleştirilerini sertleştirdi.
Ekim ayında Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Riyad’da düzenlenen bir basın toplantısında, İsrail ile normalleşmenin, “Filistin devletine dair bir çözüm bulunana kadar gündemde olmadığını” söyledi.
Prens Muhammed de geçen hafta Riyad’da düzenlenen Arap ve İslam zirvesinde İsrail’i Gazze’de “soykırım” yapmakla suçlarken, Lübnan’da Hizbullah’a karşı yürüttüğü savaşı ve İran’a yönelik saldırılarını kınadı.
Diplomatlar ve analistler, Veliaht Prens Muhammed’in konuşmasını, Müslüman dünyasının İsrail’in askeri saldırılarını kınamada ve bir Filistin devleti kurulmasına destek verme konusunda birleştiği mesajı olarak yorumladı. Salı günü Riyad, “İsrail’in Batı Şeria üzerinde egemenlik kurmaya yönelik aşırılık yanlısı açıklamalarını” da kınadı.
Trump seçim kampanyası sırasında Orta Doğu’ya barış getirme ve savaşı sona erdirme sözü vermişti. Ancak İsrail Büyükelçisi olarak seçtiği Mike Huckabee ve Orta Doğu temsilcisi olarak atadığı emlak kralı Steven Witkoff da dahil adaylarının çoğu ateşli birer İsrail yanlısı.
Trump, buna rağmen İbrahim Anlaşmaları’nı genişletmek istediğini belirterek Al-Arabiya’ya şunları söyledi: “Çerçeve zaten hazır, tek yapılması gereken bunu yeniden devreye sokmak ve bu çok hızlı gerçekleşebilir. Eğer kazanırsam bu kesinlikle bir öncelik olacak… sadece Ortadoğu’da barışı sağlamak… Bu olacak” dedi.
İbrahim Anlaşmaları’nın genişletilmesinde Suudi Arabistan kilit bir rol oynayabilir. Ancak Arap yetkililer, Trump’ın bunu ancak Netanyahu’ya, Filistin devleti kurulmasına yönelik tavizler vermesi için baskı yaparak başarabileceğine inanıyor. Bu, İsrail Başbakanı’nın şiddetle karşı çıktığı bir mesele.
Bir diğer Arap diplomat ise, “Trump’ın şu anda Ortadoğu’da Suudi Arabistan’dan daha çok ihtiyaç duyduğu başka bir aktör yok. Trump, kendisine sunulmuş hazır anlaşmalardan kredi almayı seven biri. Eğer Muhammed bin Selman ona bir anlaşma sunarsa, bu bir olasılık olabilir, hatta tek olasılık olabilir” yorumunda bulundu.
Arap yetkililer de Gazze’deki yıkımın neden olduğu öfkenin, Filistin davasını yeniden bölgesel gündemin en üst sırasına taşıması nedeniyle Trump’ın Filistinlileri göz ardı etmesinin daha zor olacağını umuyor. Liderler çatışmanın kendi halklarının bazı kesimlerini, özellikle de Prens Muhammed’in ana seçmen kitlesi olan gençleri radikalleştirmesinden endişe ediyor.
İlk Arap diplomat “Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirmesi gerekecek ve bunu yapmak için de ertesi günü ele alması gerekiyor” dedi: “Filistin meselesine odaklanmadan bölgesel çözüm işe yaramaz. Suudi Arabistan açıkça belirtti ki, bir Filistin devleti kurulmadıkça normalleşme bir seçenek değil.”
DÜNYA BASINI
İsviçreli askeri uzman Bosshard ile mülakat: Rusya’dan hangi karşılık beklenebilir?
Yayınlanma
2 gün önce20/11/2024
Yazar
Emre KöseÇevirmenin notu: ABD Başkanı Joe Biden’ın Rusya topraklarına yönelik uzun menzilli füzelerin kullanılmasına izin verme kararı, Rusya’nın olası tepkilerini gündeme taşıdı. İsviçre Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli yarbay ve siyasi ve askeri strateji analisti Ralph Bosshard, Rusya’nın tepkisinin genelde ihtiyatlı ve kademeli olacağını, ancak uluslararası sulardaki veya üçüncü ülkelerdeki İngiliz ve Fransız hedeflerinin vurulabileceğini belirtiyor. Buna karşın, NATO’nun 5. Maddesi’ni devreye sokacak bir saldırının pek olası olmadığı ifade eden Bosshard, Ukrayna’nın Batı’dan aldığı silahlarla elde edebileceği askeri başarıların sınırlı kalacağını, çünkü Rusya’nın buna yönelik hazırlık yaptığını söylüyor. Ayrıca, Rusya’nın komuta merkezlerini sık sık yer değiştirdiğini ve geniş lojistik ağını koruma kapasitesine sahip olduğunu vurgulayan uzman, Batı’nın uzun menzilli silahlarının, savaşın seyrini kökten değiştirme potansiyelinin olmadığını, asıl belirleyicinin Rusya ve Çin liderlerinin kararları olduğunu ifade ediyor. Bosshard’a göre, Biden’ın bu kararını görev süresinin sonunda alması, Trump yönetimini zora sokma ve kendi dönemini daha güçlü bir şekilde kapatma çabası olarak yorumlanabilir. Moskova’nın şu ana kadar temkinli hareket ettiğini belirten Bosshard, Kremlin’in Batı’ya temkinli mesajlar verdiğini ve bu gerilimin medya üzerinden yönetildiğini dile getiriyor.
Rusya’dan nasıl bir askeri karşılık bekleyebiliriz? İsviçreli askeri uzman Bosshard ile mülakat
Éva Péli, NachDenkSeiten
Görev süresi sona ermekte olan ABD Başkanı Joe Biden, ABD’nin uzun menzilli füzelerinin Rusya topraklarındaki hedeflere karşı kullanılmasına izin verdi. Bu kapsamda, daha önce uygulanan kısıtlamalar kaldırıldı ve Beyaz Saray da bunu resmî olarak teyit etti. İsviçreli askerî uzman Ralph Bosshard, bu kararın muhtemel sonuçlarını NachDenkSeiten’a değerlendirdi.
Éva Péli: Joe Biden’ın bu açıklaması askerî açıdan nasıl değerlendirilmeli? Rusya’dan beklenen askerî tepki nedir ve bu tepki kimlere (ABD, İngiltere, Fransa ya da Ukrayna) yönelebilir?
Ralph Bosshard: Ruslar, Ukrayna topraklarındaki hedeflere dönük saldırıların yanı sıra, uluslararası sularda, denizaşırı varlıklarda ya da üçüncü ülkelerde bulunan İngiliz ve Fransız askerî hedeflerini vurma alternatifine de sahip. Fakat üçüncü ülkelerdeki operasyonlar büyük ihtimalle bazı kısıtlamalarla karşılaşacaktır. Şu ana kadar çatışan taraflar birbirlerinin uydularını hedef almaktan kaçındılar, zira bu durum Pandora’nın kutusunu açabilir. Uydu hedefleme şu an için bir tabu gibi görünüyor. Bu konuda silahlanma kontrolü müzakereleri için fırsatlar bile olduğunu düşünüyorum.
Batı tarafından Ukrayna’ya şu ana kadar sağlanan kısa ve orta menzilli silahlarla Ukrayna, mevcut en acil askerî sorunlarını çözmeyi deneyebilir.
Bu sorunlardan biri, Rusya’nın FAB adı verilen ağır uçak bombalarının, iyi inşa edilmiş saha tahkimatlarını imha etmek için kullanılması. 2014-2022 yılları arasında inşa edilen ve betonla güçlendirilmiş bu tahkimatlar artık Ruslar tarafından her yerde aşılmış durumda. Şimdi ise Ukrayna birlikleri, özellikle yerleşim yerlerinde bu tahkimatları savunarak pozisyonlarını korumaya çalışıyor. FAB bombaları yönlendirme modülleriyle donatılmış olup yaklaşık 70 kilometre uzaklıktan bırakılabiliyor. Ruslar bu bombaları artık oldukça hassas bir şekilde kullanıyor. Bu bombaların taşıyıcıları, taktik bombardıman uçaklarıdır ve bu uçaklar 170-200 kilometre derinlikteki hava üslerinden operasyon düzenler. Eğer bu hava üsleri, Batı menşeli uzun menzilli silahların menziline girerse, Ruslar daha gerideki üslerden operasyon yapmaya başlayacaktır. Moskova’daki Genelkurmay Akademisi’ndeki eğitimim sırasında Su-24 tipi cephe bombardıman uçaklarını hesaba katarak planlama yapıyorduk. Bugün kullanılan Su-34 uçaklarının menzilinin Su-24’lerden çok daha fazla olduğunu söyleyebilirim. Geriye çekilerek operasyon düzenlemek Ruslar açısından sorunsuz olacaktır.
Rusya’nın lojistik destek hatlarını ve cepheye asker taşınmasını kesintiye uğratmak, yalnızca belirli hedef kategorilerine karşı yoğun ve sistematik saldırılarla mümkün. Bunlar, mesela mühimmat veya yakıt depoları gibi tesisler ya da demir yolu ağı olabilir. Ruslar, lojistik tesislerini geniş bir alana yayabilir ve Donbass’taki sıkı demir yolu ağından faydalanabilir. Ayrıca bu ağ, ek demir yolu hatlarıyla daha da güçlendirilebilir. Bu görev, Rusya ordusunda bulunan demir yolu birliklerine ait. Ukraynalıların bu ağı kesintiye uğratması için ciddi bir çaba göstermesi ve çok sayıda füze kullanması gerekecektir. Fakat Ukrayna’nın savaş uçakları ve roketatarlarıyla cepheye ne kadar yaklaşabileceği belli değil.
Bununla beraber yer hedeflerine yönelik saldırılar da karmaşık bir hedefleme süreci gerektirir. Ruslar, geçerli operasyon prosedürlerine göre, komuta merkezlerini günlük olarak değiştirir. Son zamanlarda Rusya’nın komuta merkezlerinin imha edildiğine dair neredeyse hiç haber duymadım.
Temel olarak Rusya ordusunun operasyon prosedürleri, düşman tarafından kısa ve orta menzilli silahların kullanılmasını öngörüyor. Ruslar bu tür bir duruma hazırlanmış durumda ve eğitimlerini buna göre aldılar. Dolayısıyla, Batı tarafından tedarik edilen kısa ve orta menzilli silahlarla Rusya Silahlı Kuvvetlerine baskı uygulanması ancak geçici bir etki yaratacaktır.
İlave olarak, Ukraynalılar, askerlerin moralini artırmak amacıyla sembolik açıdan önemli hedeflere saldırabilirler. Ancak bu tür saldırıların kalıcı bir askerî etkisi olmayacaktır. Bunun aksine, yalnızca askerî hedeflere yönelik saldırıların Ukraynalıların moraline etkisi sınırlı kalacaktır.
Bütün bu süreçte hedeflerin kontrolü Batı’nın –özellikle de ABD’nin– elinde. Ukraynalılar, saldırıların gerçekleşmesi için gerekli olan seyrüsefer, iletişim ve istihbarat araçlarına doğrudan erişime sahip görünmüyor. Özellikle en yeni sistemler için üretici firmalardan teknik destek alınması gerektiği de anlaşılıyor. Bu araçların kullanımıyla Biden, Rusya’nın ilerleyişini yavaşlatabilir ve muhtemel bir çöküşü –en azından Trump’ın göreve başlamasına kadar– erteleyebilir. “Benim gözetimimde olmadı,” anlayışı burada geçerli gibi görünüyor.
Bu kararlar ışığında müzakereli çözüm şansı nasıl değerlendirilebilir?
Bu kararların müzakereli çözüm şansını ciddi ölçüde etkileyeceğini düşünmüyorum. Ukrayna’daki savaşın nasıl ve ne zaman sona ereceğini Batı’nın silah sevkiyatları belirlemeyecek. Batı’nın “mucize silahları” olarak lanse edilen sistemler, Şubat 2022’den bu yana savaşın gidişatında kayda değer bir değişiklik yaratamadı. Daha önce belirttiğim üzere ATACMS, Storm Shadows ve diğer benzeri sistemler de bu savaşın kaderini kökten değiştiremeyecek. Bu savaş, Şi Cinping ve Vladimir Putin’in “tamam yeter” dedikleri zaman sona erecek. Genel manada, Rusya veya Çin ile Batı adına bir savaşa girmeye hazır olan herkesin uyarıyı almış olması gerektiğini düşünüyorum.
Eylül ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Batı’nın uzun menzilli silahlarını Rusya’ya karşı kullanmasının, NATO ülkelerinin Ukrayna’daki çatışmaya doğrudan katılımı anlamına geleceğini söylemiş ve şu uyarıda bulunmuştu: “Eğer savaşı Ukrayna topraklarından Doğu’ya taşırlarsa, savaş orada sona ermeyecek; zira savaş Batı’yı da içine alacak.”
NATO’nun, Putin’in öngördüğü bu muhtemel tepkiye nasıl hazırlanacağı büyük bir soru işareti. Şu anda Fransızlar ve İngilizler açısından, Bab el-Mandeb Boğazı ya da İran kıyıları civarındaki sularda savaş gemilerini konuşlandırmaktan bir süreliğine kaçınmak daha uygun olabilir. Hatta diğer deniz bölgelerinden de uzak durmaları gerekebilir. Bunun yanı sıra, Batı Avrupa’daki deniz tabanında bulunan tesislere karşı dikkatli olunması gerektiğini özellikle vurgulamak isterim.
Almanya’nın kendi topraklarına dönük bir saldırı beklentisi içinde olmadığını, sivil savunma alanında neredeyse hiçbir tedbir alınmamış olmasından anlayabiliriz. Halka, evlerinin bodrumlarını temizlemeleri ve kendilerine bol şans dilemeleri yönünde tavsiyeler dışında, Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius’un (SPD) elle tutulur bir hazırlık sunmadığı aşikâr. Oysa, bir ülkeye ve halkına zarar vermek için artık çok daha farklı araçlar mevcut.
Uzun zamandır Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un daha akıllı bir strateji izlediğini düşünüyorum. Kendisi, gereksiz yere ve erken bir dönemde risk alarak öne çıkmaktan kaçınıyor. Ancak ne yazık ki etrafında zayıf bir hükûmet ekibi var. Geçtiğimiz yıl Federal Meclis’te eleştirdiğim Ulusal Güvenlik Stratejisi, son derece zayıf bir metindi. Ama o zaman bile CDU/CSU muhalefetinin sunacak daha fazla aklı yoktu.
ABD Başkanı Joe Biden, daha önce bu tür füzelerin Rusya’daki hedeflere karşı kullanılmasına izin vermeyeceğini belirtmişti, zira bunun üçüncü dünya savaşına yol açabileceğinden endişe duyuyordu. Fakat görev süresinin sonlarına yaklaşırken, Biden’ın artık böyle bir senaryodan korkmadığı anlaşılıyor. Peki, bu süreçte ne değişti?
Biden’ın bu kararı, Trump ekibi ile Putin yönetimi arasında halihazırda yapılmış olması muhtemel anlaşmayı bozmayı amaçlıyor. Bu stratejiyle, Putin’in öyle bir tepki vermesi hedefleniyor ki, bu tepki Trump’a savaşın devam etmesinden başka bir seçenek bırakmasın. Şu anki durumda Ruslar, Amerikan tesislerine veya birliklerine saldırmaktan kaçınıyor; böyle bir adımın Trump yönetimiyle ilişkileri doğrudan etkileyebileceğini biliyorlar.
Fransa ve İngiltere’nin bu denkleme dahil edilmesi, savaşın Trump’ın göreve gelmesinden sonra da devam etmesini garanti altına alma stratejisinin bir parçası. Biden, bu noktada Fransa ve İngiltere’nin büyük güç olma heveslerini ustaca kullanıyor. Ancak hem Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hem de İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Rusya’nın muhtemel misilleme hamlelerinin, Trump’ın göreve başlamasından sonra özellikle onları hedef alacağının farkında. Bu nedenle, durum ciddileştiğinde İngiltere ve Fransa’nın, deyim yerindeyse, “görünmezlik moduna geçeceğini” düşünüyorum.
Rusya’nın mevcut stratejisinde NATO’nun 5. Madde’sini (bir üyeye yapılan saldırının tüm NATO üyelerine yapılmış sayılmasını öngören madde) devreye sokacak bir durumdan kaçınması önemli. Bu nedenle Rusya, NATO topraklarında herhangi bir hedefe saldırmayacaktır. Bunun yerine, İngiltere ve Fransa’nın ana vatanı dışındaki tesislere saldırılar düzenleyerek, bu ülkelerin güçlerini koruyamayacaklarını göstermeye çalışabilir. Nitekim, Rusya’nın birkaç gün önce Ukrayna’daki hedeflere dönük kombine füze ve drone saldırılarını yeniden başlatması, Moskova’nın misilleme yeteneğini açıkça ortaya koyuyor. Üstelik bu saldırılar, iyi korunan hedeflere karşı dahi başarılı bir şekilde yapılabiliyor. Bu da Rusya’nın mevcut gelişmeleri önceden öngördüğünü ve buna hazırlıklı olduğunu gösteriyor.
Açık konuşmak gerekirse, ABD’nin Rusya’ya, belirli saldırılardan önce uygun kanallar aracılığıyla uyarılarda bulunması bile beni şaşırtmaz. Bu tür bir iletişim, savaşı daha büyük bir tırmanıştan koruma amaçlı bir tedbir olabilir.
Genel olarak Kremlin’in her zamanki gibi, temkinli ve ihtiyatlı bir şekilde tepki vereceğini düşünüyorum. Ancak Putin’in basında zaman zaman “nükleer tehdit” kartını oynaması, Biden’ı başarısız bir lider gibi gösterme stratejisinin bir parçası. Bu durum, Biden’ın sırf egosu uğruna, görev süresinin son anlarında bir nükleer savaşı riske atmış bir başkan olarak algılanmasına neden olabilir. Öte yandan Trump, bu retoriği kullanarak kendisini barışın ve gerilimi düşürmenin mimarı olarak sunabilir. Bu da Trump’ın söylemsel bir üstünlük elde etmesine yol açabilir. Lütfen, benden Biden’ın liderlik becerilerine övgüler dizmemi beklemeyin. Bu bağlamda, onun kararlarının stratejik etkisi tartışmaya aşikâr.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in, ABD Başkanı Joe Biden’ın uzun menzilli füzelerle ilgili kararını medyada duyurmasından rahatsız olduğu iddiaları basında geniş yankı buldu. Uzmanlar, bu açıklamayı ABD yönetiminin Rusya’yı saldırılardan önce bilgilendirerek bir tırmanışı önleme çabası olarak yorumluyor. Peki, bu durum nasıl değerlendirilmeli?
Burada Zelenskiy için “isteğe göre bir menü” hazırlanmadığını açıkça görebiliyoruz. Ukrayna’nın lideri, kendisine sunulan yardımı olduğu gibi kabul etmek zorunda. “Büyük aktörler” sahnede kararları alırken, Ukrayna ancak bu oyunun bir parçası olabilir. Biden, bir yandan gerilimi artıracak bir açıklama yaparken, diğer yandan tansiyonu düşürme çabası içinde görünüyor. Kararını kamuoyuna duyurarak, esasen Rusya’ya dolaylı bir uyarı göndermiş ve onları bir nebze rahatlatmış oldu. Biden, bu saldırıların Zelenskiy’in istediği gibi sürpriz bir şekilde gerçekleştirilmesine izin verebilirdi; fakat bu, şu anki stratejiyle uyuşmuyor.
Bu durum, günümüz savaşlarının “medya savaşı” karakterini bir kez daha gözler önüne seriyor. Batı, medya hakimiyetinin her savaşta üstünlük sağlayacağını varsayıyor. Bu anlayış büyük ölçüde, ABD’nin Vietnam Savaşı’ndan kalma travmasına dayanıyor. Ancak bu medya savaşı içinde, Ukrayna lideri Zelenskiy’in stratejik kararlarının Rusya’nın lehine olabilecek etkiler doğurabileceği bir gerçek. Örneğin, Çernigov oblastına (Ukrayna ordusunun Kuzey Harekât Komutanlığı’nın önemli bir merkezi) asker kaydırılması, mevcut durumu Zelenskiy açısından daha da kötüleştirebilir.
Bu aşamada Ukrayna’nın, moral artırıcı bir başarıya ihtiyacı var. Bunun için Rusya’ya birkaç füze saldırısı gerçekleşebilir ve bu saldırılar daha sonra stratejik zaferler olarak lanse edilebilir. Ancak bu hamlelerin kalıcı bir askerî etkisi olup olmayacağı belli değil. Öte yandan, Trump ve Kuzey Kore güçleri hakkındaki spekülasyonlarla bir “ihanet hikayesi” hazırlığının şimdiden yapılmış olması dikkat çekici.
Biden’ın kararını basın yoluyla duyurması, aslında planın en kritik parçalarından biriydi. Bu ilan, Biden’ın başkanlık dönemi boyunca elde ettiği zayıf başarı karnesini toparlama çabasının bir parçası. Kabil’deki kaotik çekilme sonrası yaşanan utanç verici süreç, Biden’ın hanesine yazılmıştı. Buna rağmen, 2021’in aralık ayında Rusya’nın sunduğu güvenlik garantileri teklifini küçümseyip reddetme cesaretini göstermişti. Şubat 2022’den itibaren ise, ABD’nin Kiev’deki müttefikinin darbeler almasına seyirci kalmak zorunda kaldı. Şimdi, kalan iki aylık görev süresinde, bu tabloyu tersine çevirmek ve daha iyi bir izlenim bırakmak için çabalıyor.
Fakat Biden’ın, dünyayı bir nükleer savaşa sürükleme gibi bir niyet taşımadığı bariz. Bu, Biden’ın planlarının bir parçası değil. Bilakis, mevcut hamleleri hem içeride hem de uluslararası arenada itibarını artırmaya yönelik bir girişim olarak okunmalı.
Biden’ın uluslararası sahnedeki zayıflığı, yakın zamanda Peru’daki zirvede daha da belirgin hale geldi. Aile fotoğrafında Biden’ın arka ve dış köşelere yerleştirilmesi, sembolik olarak onun düşen önemini gözler önüne serdi. Üstelik, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in, Trump ile iyi bir şekilde çalışabileceğini söylemesi, Biden’a dolaylı bir mesaj göndererek onunla artık çalışmak istemediğini ima etmişti. Bu durum, Biden’ın uluslararası alandaki pozisyonunu daha da zayıflattı.
Biden, görev süresinin kalan iki ayında daha fazla aşağılanmak istemiyorsa, şimdi hızlı ve etkili hamleler yapmak zorunda. Kendi döneminin, özellikle Jimmy Carter’ın başkanlığının son dönemine benzeyen bir şekilde sona ermesini istemediği belli.
Biden’ın ABD’nin uzun menzilli silahları için genişletilmiş hedeflerine ilişkin kararını hangi biçimde aldığına dair bilginiz var mı? Bu bir başkanlık kararnamesi, resmi bir hükümet kararı ya da yalnızca Kiev’e (ve kiminle) yapılan bir telefon görüşmesi şeklinde mi? Ve bugüne kadar silahların menzil sınırlaması nasıl sağlandı, yalnızca teknik bir yöntemle mi yoksa bir emirle mi?
Bu tür detayları elbette yalnızca doğrudan taraf olanlar bilir. Ancak kararın uygulanmasının üçlü bir işbirliğiyle gerçekleştirilmesi muhtemel. Amerikan, İngiliz ve Fransız askerleri saldırıları muhtemelen birlikte planlayacak. NATO kurumlarının bu süreçte pek bir etkisinin olacağını düşünmüyorum. Zira tecrübelere göre, büyük devletler stratejik varlıklarını paylaşmayı tercih etmez; bu, genelde herkesin kendi önceliğine göre hareket ettiği bir alan. Bu kapsamda özel harekât birlikleri, stratejik silahlar, uydu ve istihbarat bilgileri gibi yalnızca hükümet düzeyinde erişilebilen araçlar yer alır. Dolayısıyla, bu tür bir işbirliğinin halihazırda kurulmuş olması pek muhtemel değil. Belki bu süreç sıfırdan oluşturulmak zorunda kalabilir.
Şimdi bir hedefleme süreci başlatılması gerekiyor. Bu süreç, durum değerlendirmesinden hedef seçimine ve etkinlik analizine kadar uzanıyor. Bunun içinde istihbarat toplama, iletişim ve navigasyon uyduları yer alıyor. Bu uyduların bazıları muhtemelen doğru yörüngeye henüz yerleştirilmiş değil. Hazırlık çalışmalarına elektronik harp alanındaki tedbirler de dâhil. Geçtiğimiz ay Rusya’nın birkaç şehrinde bizzat şahit oldum ki, Ruslar GPS sinyallerini engelliyor ve hatta zaman zaman yanıltıcı sinyaller yayıyor. Yani, GPS cihazları yanlış konumlar tespit ediyor. Bu sapmaların 15 kilometreye kadar ulaştığını gözlemlemiştim.
Tüm bu süreç, devlet başkanlarının ya da başbakanların –Biden, Starmer ve Macron’un– silahlı kuvvetlerin başkomutanı sıfatıyla verdiği bir planlama talimatını gerektiriyor. Ön hazırlıkların, yani muhtemel planların ne kadar ilerlemiş olduğuna bağlı olarak, oldukça uzun sürebilecek bir planlama sürecinin başlatılması gerekebilir. Hangi hedeflere saldırılacağı konusunda Ukraynalılar belki önerilerde bulunabilir ama son söz büyük ihtimalle Amerikalılar, İngilizler ve Fransızlara ait olacaktır.
DÜNYA BASINI
Gideon Levy: Böylesine korkunç savaş suçları işlenirken hiç bu kadar gurur duyulmamıştı
Yayınlanma
4 gün önce18/11/2024
Yazar
Harici.com.trAşağıda çevirisini okuyacağınız İsrail’in en köklü gazetelerinden Haaretz’de yayınlanan köşe yazısında İsrail’in Gazze’deki katliamları karşısında İsrail toplumunun etik ve ahlaki olarak nasıl dönüştüğü/dönüştürüldüğü anlatılıyor:
***
Siyonistlerin yeni ideali: Gazze Savaşı’ndan utanmayan bir İsrailli nesil
Gideon Levy
“Teachers for Change” (Değişim İçin Öğretmenler) adlı bir kuruluşun CEO’su ve eğitimci olan Yair Weigler, yedek kuvvetlerdeki uzun süreli görevinden yeni döndü.
“Gazze Şeridi’ndeki çeşitli mahallelerde ve mülteci kamplarında faaliyet gösterdik, biraz da plajlarında vakit geçirdik, ardından Lübnan’da göreve devam ettik… Aramızda yerleşimciler, Tel Avivliler, 2005’te [Gazze Şeridi’ndeki] Katif Bloğu’ndan tahliye edilenler vardı; silah arkadaşlarıydık, eğitimciler ve yüksek teknoloji çalışanlarıydık… tek bir tank bölüğüydük” dedi şiirsel bir dille, sanki ordudan sonra yurtdışında bir geziye çıkıp dönen genç bir adam gibi, ziyaret ettiği yerleri övüyordu. Ah, Şucaiye, ah, ne birlik ama. Ne ordu ne halk.
Eski Başbakan Naftali Bennett, eğitimcinin sözlerini paylaşmakta gecikmedi: “İsrail’de bir aslanlar kuşağı doğdu. Hiç şüphem yok ki bu çocuklar, savaşçılar ve yedekler, sivil hayata daha idealist, daha merhametli insanlar olarak dönecekler ve önümüzdeki 50 yıl boyunca bu ülkeyi yeniden inşa edecek insanlar onlar olacak. Umut var!”
Eğer Bennett’ın küçük örme kipasıyla sergilediği aşırı duygusallığı bir kenara bırakırsak bile, şaşkın ve çaresiz gözlerimizin önünde cereyan eden kaostan dehşete düşmemek elde değil. Yedi yirmi dört. Etnik temizlik ve toplu katliam artık birer ideal; savaş suçları ise daha değer odaklı ve “iyi” siviller yaratıyor. Bennett’ın anlayışında umudun anlamı işte bu.
İnanmakta güçlük çekiyor insan. İsrail’de bir öğretmenin yedek görevindeki son derece sorunlu deneyimlerini böyle ifade ettiğini, ılımlı sağ kanadın liderlerinden alternatif için umut olan birinin ise bu şekilde tepki verdiğini okuyoruz. 2024 İsrail’inde, ordunun Gazze ve Lübnan’da yaptıklarıyla ilgili bir özeleştiri işareti görmek şöyle dursun artık suçlar ve vahşet birer ideal düzeyine yükseltiliyor. Vatandaşlık derslerinde artık, on binlerce kadın ve çocuğun katledilmesinin nasıl bir “değer” haline geldiği tartışılacak. İşte bir toprak parçasını yok edip İsraillileri daha iyi vatandaşlar haline getirmenin yolu budur. Soykırım, bir eğitim atölyesi olarak sunuluyor.
Suçluluk duygusu, bir hesaplaşma veya etik sorgulamalar bekleyen herkes tam tersini buluyor. Yaptıklarından dolayı travma yaşayan, bitmek bilmeyen kâbuslar gören, işlediği vahşetler yüzünden uykusunda çığlık atan bir nesil bekleyenler, ulusal gururla karşılaşıyor. Siyonist ideal artık Gazze’de süren savaş. Uluslararası mahkemelerde tanımlanmayı bekleyen korkunç bir suç, tüm dünyanın haklı olarak dehşetle izlediği bir savaş, şimdi bir “değer” olarak yüceltiliyor. Burada bir aslanlar kuşağı doğdu.
Bu aslanlar kuşağı, bir an bile yaptıklarıyla yüzleşmeye cesaret edemeyecek kadar korkak. Bastırma ve inkârı anlamak mümkün. Sonuçta bunlar olmadan, böylesine anlamsız ve dizginsiz bir savaş sürdürülemezdi. Ancak İsrail bunu daha akıl almaz bir noktaya taşıdı.
Böylesine korkunç savaş suçları işlenirken hiç bu kadar gurur duyulmamıştı. Subaylar kameraların önünde Gazze’deki yıkıntılar arasında göğsünü kabartarak yürüyor. Etrafında, tüm bu yıkımın anlamını sorarak mesleğinin itibarını kurtaracak tek bir muhabir bile yok. Bunun amacı neydi, yasal dayanağı neydi, ahlaki boyutu neydi? Bize böyle bir yıkımı gerçekleştirme yetkisini veren neydi? Toprak yolda, koltuk değnekleriyle, tekerlekli sandalyelerde, açlıktan bitap düşmüş eşeklerin çektiği arabalarla gidip gelen, TV muhabiri Ohad Hamo’nun soracağı herhangi bir soruya bir damla su karşılığında yanıt vermeye hazır insanların oluşturduğu konvoylar var ve bu, Hamo’nun mesleki gururunu destekleyen bir gazetecilik başarısı olarak adlandırılıyor.
Rus televizyonunun Ukrayna’dan böylesi utanç verici bir görüntüyü yayınlamaya cesaret edebileceği şüpheli. Belki orada utanç buna engel olabiliyor. Burada ise utanma hissi yok. Ne Hamo, ne Kanal 12, ne medya, ne Weigler ne de Bennett’in söylediklerinde…
Mesele sadece İsrail’in utanma duygusunu kaybetmiş olması değil. Yaptıklarıyla gurur duyuyor. İsrailliler savaşı sadece gerekli bir kötülük olarak görmüyor, bizi bununla yaşamaya mahkûm eden bir durum olarak değerlendirmiyor. Şimdi savaş, bir değer modeli – pedagojik bir şiir olarak sunuluyor. Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki sürgün ve güneyindeki katliam birer ulusal miras olarak tanıtılıyor, yakında fotoğraf albümleri ve müzelerle birlikte gelecek. Bunu telafi etmek çok daha zor olacak.
Bennett, vicdanı ve pusulası olmayan bu aslanlar kuşağının önümüzdeki 50 yıl boyunca ülkeyi inşa edeceğini vaat ediyor. Hayal edin. Bekleyip göreceğiz.
Putin’den füzelere yanıt: Çatışma küresel nitelik kazandı
ABD’li senatör: Musk’ın Çin bağlantıları ABD ulusal güvenliği için ‘derin bir tehdit’
ABD, Filipinler’e Pekin’e karşı kullanması için insansız deniz aracı veriyor
Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması
Çin bankalarının Rusya’ya yönelik ödeme kontrolleri sertleşiyor
Çok Okunanlar
-
RUSYA8 saat önce
Putin’den füzelere yanıt: Çatışma küresel nitelik kazandı
-
RUSYA1 hafta önce
Patruşev’in Kommersant röportajı: Montrö ihlaline göz yummayacağız
-
AMERİKA2 hafta önce
Fukuyama: Trump’ın geri dönüşü Amerika ve dünya için ne anlama geliyor?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Valdai izlenimleri: Trump’lı yıllar başlarken…
-
AVRUPA2 hafta önce
Almanya’da hükümet dağıldı: Buraya nasıl gelindi?
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Donald J. Trump’ın ideolojisi
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Belarus Halk Meclisi: siyasi sistemin güçlendirilmesi ve demokrasinin geliştirilmesi
-
GÖRÜŞ2 gün önce
Batka’nın Belarus’u