Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Arap ülkeleri de Şara ile görüşmek için sıraya girdi

Yayınlanma

Suriye’de Beşar Esad yönetimini deviren operasyonu lideri Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) lideri, Colani olarak da bilinen Ahmed eş-Şara’yla ABD ve Avrupa’dan gelen heyetlerden sonra Arap ülkelerinin temsilcilerini ağırlıyor.

Suudi Arabistan’dan üst düzey bir heyet Şam’da temaslarda bulunurken Ürdün Dışişleri Bakanı Safedi Şara ile görüştü. Şam Büyükelçiliğini yeni açan Katar da ülkeye Devlet Bakanını gönderdi.

Suudi Arabistan’ın Al Arabiya televizyonunda yer alan haberde, Suudi Arabistan Kraliyet Divanı Müsteşarının liderliğindeki bir heyetin, Suriye’nin başkenti Şam’ı ziyaret ettiği belirtildi. Üst düzey heyetin Şam ziyaretinde ülkedeki yeni yönetimin lideri Şara ile bir araya geldiği aktarılan haberde, Şara’nın daha önce Suudi Arabistan’la ilgili sarf ettiği sözlerine dikkat çekildi. Haberde, Şara’nın Suudi Arabistan ile Suriye arasında birçok kesişme noktasının olduğuna işaret ettiği kaydedildi. Suudi Arabistan resmi makamlarından ise Suriye ziyaretiyle ilgili herhangi bir açıklama yapılmadı.

Ürdün Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada ise Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi’nin de Şam’da Şera’yla bir araya geldiği bildirildi. Açıklamada “Safedi, şu anda Şam’da Şara ile geniş çaplı görüşmelerde bulunuyor” ifadeleri kullanıldı.

Şam Büyükelçiliğini, yaklaşık 13 yılın ardından hafta sonu yeniden açan Katar da Şam’a Dışişleri Bakanlığından Sorumlu Devlet Bakanı Muhammed bin Abdulaziz el-Halifi’yi gönderdi.

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid bin Muhammed El-Ensari, X hesabından yaptığı açıklamada, Katar Hava Yolları’na ait bir uçağın Şam Havalimanı’na iniş yaptığını belirtti. Esad yönetiminin devrilmesinden sonra Katar Hava Yolları’na ait ilk uçağın ülkeye iniş yaptığı aktaran Ensari, Halifi liderliğinde üst düzey bir heyetin söz konusu uçakla Şam’a ulaştığını kaydetti. Ensari, “Üst düzey heyet, kardeş Suriye halkına desteklerinde değişmez duruşu çerçevesinde Suriyeli yetkililerle görüşmeler yapacak” ifadelerini kullandı.

İran: Doğrudan bağlantımız yok

Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Tahran’da düzenlediği basın toplantısı sırasında sorulan bir soru üzerine “Geçmişte bazı gruplarla iletişimdeydik. Ancak, Suriye’deki mevcut yönetimle doğrudan bir bağlantımız bulunmamaktadır” dedi.

Türkiye ile Suriye konusunda fikir alış verişinde bulunduklarını dile getiren Bekayi, “Bölge ve Suriye’deki gelişmelere dahil olan her aktör ve taraf, olaylara ilişkin kendi özel anlatılarına sahip. Ancak, bu anlatıların tamamı bizim tarafımızdan kabul edilmek zorunda değildir” ifadelerini kullandı.

Son gelişmelerden sonra Suriye’de hiçbir İran vatandaşının bulunmadığını belirten Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Suriye’deki belirsizlikten dolayı, vatandaşlarımızın Suriye’ye gitmesini tavsiye etmiyoruz. Diplomat ve askeri danışmanlarımız Suriye’den çıktı. Şu an Suriye’de İran vatandaşı bulunduğunu sanmıyorum” açıklamasında bulundu.

ORTADOĞU

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Waltz: Netanyahu’nun kararlı eylemleri Ortadoğu’yu değiştirdi

Yayınlanma

ABD’de başkan seçilen Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz pazar günü yayıncı Ben Shapiro’nun programında, Ortadoğu’nun geçirmekte olduğu radikal değişimlerin çoğunun “İsrail’in Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğinde, özellikle Hizbullah konusunda attığı kararlı adımlardan kaynaklandığını” ileri sürdü.

Waltz, NATO’nun kaderi ve yerli Amerikan enerjisinin neden Amerikan dış politikasının önemli bir bileşeni olduğu konusunda kendi bakış açısını sundu.

Waltz ayrıca İbrahim Anlaşmaları sonrasında Ortadoğu diplomasisinin nasıl görünebileceğini ve dış uzay ve siber güvenliğin de politika hesaplarının bir parçası olduğunu tartıştı.

Bunun sonucu olarak Waltz’a göre, “ABD’nin Suriye’de herhangi bir kapasitede sahaya inmeye ihtiyacı yok,” fakat IŞİD’in faaliyetleri, İsrail’in sınır güvenliği ve Arap müttefikleri ile birlikte daha geniş bölgesel dinamikler de dahil olmak üzere kilit gelişmeleri yakından izleyecek.

Waltz, Netanyahu ve İsrail’in Hizbullah’a karşı askeri ve istihbari faaliyetlerinin yanı sıra “çağrı cihazı” saldırılarını da överek, “Bir gün Hizbullah’ın kabiliyetlerini ortadan kaldıran gizli operasyonla ilgili inanılmaz bir film çekilmesi muhtemeldir; pek çok kişinin imkansız ve çok provokatif olduğuna inandığı cesur ve son derece etkili bir görev,” dedi.

Bu operasyonların İran’ın hava savunmasını açığa çıkararak onları “savunmasız ve savunmada bıraktığını” öne süren Waltz, “Aynı derecede önemli olarak, İran’ın mali ağlarını hedef aldı ve Tahran’dan Beyrut’a ve Suriye ve ötesindeki bölgesel vekillerine para akışını kesintiye uğrattı,” dedi.

“Amerikalıları alıkoyarsanız alnınıza bir kuşun yiyebileceğinizi bilmeniz lazım”

Hamas’ın şimdi kendini “her zamankinden daha yalnız” hissettiğini belirten Waltz, “Hizbullah’ın kuzeyden kendilerini kurtaracağını düşünmüşlerdi ama bu beklentileri boşa çıktı. Hamas şu anda köşeye sıkışmış durumda ve geriye tek bir kaçış yolu kaldı: rehineleri serbest bırakmak,” ifadelerini kullandı.

Gazze’deki İsrailli rehinelerle ilgili olarak Waltz, “[Trump] Belli konularda, özellikle de rehineler konusunda tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Artık yeter. 20 Ocak geldiğinde, hâlâ hayatta olan rehineler, 1979’daki İran rehine krizi sırasında, Carter’dan Reagan’a geçiş döneminde alıkonulan Amerikalılardan daha uzun süre tutulmuş olacaklar. Bu kesinlikle kabul edilemez,” dedi.

Yeni danışman, “ister bir ulus-devlet isterse bir terörist grup olsun, bir Amerikalıyı yasadışı olarak alıkoyduğunuzda bunun hızlı ve ciddi sonuçları olması gerektiğini” ileri sürerek, bu sonuçların arasında “mali yıkım, askeri misilleme, hatta belki de alnına bir kurşun” olduğunu söyledi.

Waltz, Ben Shapiro ile “Önce Amerika” dış politikası hakkında yaptığı söyleşide, 20 Ocak’taki geçiş sürecini planlarken dış politika önceliklerini paylaştı ve Amerika’nın yurtdışındaki gücünün yeniden canlandırılması için bir vizyon önerdi.

Suriye’de ABD askeri kalmaya devam edecek mi?

Suriye konusunda Waltz, ABD’nin buradaki öncelikli çıkarının hapiste tutulan IŞİD militanları olacağını söyledi.

Waltz, “Başkan Trump IŞİD halifeliğini ortadan kaldırdı ancak sonrasında on binlerce savaşçı ve aileleri, ABD’nin desteğiyle Kürt müttefiklerimiz tarafından korunan esir kamplarına hapsedildi. Eğer bu savaşçılar kaçar ya da yeniden toplanırsa, IŞİD’in yeniden yükselme riskiyle karşı karşıya kalacağız. Bunu engellemek Amerika’nın Suriye’deki en önemli çıkarı,” dedi.

İkinci olarak İsrail’e dikkat çeken Waltz, İsrail’in güvenliği ve sınır istikrarının “bölgesel ve küresel güvenlik için hayati önem taşıdığını” öne sürdü.

Golan Tepeleri de dahil olmak üzere İsrail’in “stratejik bölgelerin güvenliğini sağlamak” için agresif adımlar attığını ve kimyasal silah fabrikaları ve füze üretim tesisleri gibi kilit noktaları hedef alarak “teröristlerin eline geçmesini” engellediğini belirten Waltz, bu meselenin öneminin süreceğine işaret etti.

Waltz’a göre üçüncü olarak, ABD’nin Arap ortakları ile “daha geniş bir bölgesel dinamik” var ve “istikrarın sürdürülmesi ve bölgedeki kilit müttefiklerle işbirliğinin geliştirilmesi , daha fazla kaosun önlenmesi için elzem.

“Husi dosyası” Suudilere devredilecek

İran’ın geleceğinin belirsizliğini koruduğunu öne süren Waltz, “Tarihsel olarak İran, Ortadoğu’da geniş bir terör ağı işletmiştir; çeşitli vekil gruplara uzanan dokunaçları olan ahtapot benzeri bir sistem,” iddiasında bulundu.

Bugün itibariyle, Husiler hariç, bu kolların çoğunun “etkin bir şekilde kopmuş durumda” olduğunu savunan yeni danışman, “Husiler hâlâ çözülmemiş bir sorun olsa da, Suudilerin eninde sonunda bu tehdidi ele alması muhtemel,” dedi.

Husilerin bir “terör örgütü” olarak yeniden tanımlanmasının “ufukta göründüğünü” kaydeden Waltz, “Husiler Kızıldeniz’deki küresel deniz taşımacılığını aksatmaya devam ediyor ve gemileri Afrika Boynuzunun etrafından dolaşmaya zorluyor. Bu durum muazzam bir iktisadi baskı ve enflasyonist baskı yarattı; Kızıldeniz’deki deniz taşımacılığının neredeyse %80’i Süveyş Kanalını tamamen bypass ediyor,” dedi.

İran’a tehdit artarak sürecek

Trump tarafından tartışılan ve İran’ı iktisadi olarak izole etmeyi amaçlayan “azami baskı” kampanyası, Waltz’a göre, Husiler gibi grupların finansmanını kesmeyi hedefliyor.

“İran rejimi şimdi bir yol ayrımıyla karşı karşıya,” diyen Ulusal Güvenlik Danışmanı, “Ya nükleer silah geliştirme yolunda agresif bir şekilde ilerleyip Kuzey Kore gibi parya bir devlet olma riskini göze alacaklar ya da geri adım atıp müzakere edecekler. Eğer ilkini seçerlerse İsrail’in boş durması pek olası değil,” ifadelerini kullandı.

İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in “sağlık durumunun kötü” olduğunu ve “halefiyet sorunlarıyla karşı karşıya” bulunduğunu savunan Waltz, “Ayetullah karar vermek zorunda: nükleer kapasiteye doğru acele edip olası bir önleyici saldırıyı kışkırtmak ya da statükoyu koruyup İsrail’in gazabını çekmekten kaçınmak,” dedi.

İran petrolünün Çinli alıcıları, rafinerileri ve nakliyecilerine yönelik ikincil yaptırımların Trump’ın liderliğinde geri döneceğinin altını çizen Waltz, daha geniş bölgesel resme bakıldığında İsrail’in, “İran’ın vekillerinin” oluşturduğu “ateş çemberini” söndürmek için kararlı adımlar attığını belirtti.

Waltz, “Bu arada İran’ın zayıflamış konumunun yarattığı boşluk başka güçler tarafından doldurulmaktadır. İdeal olan bu boşluğun Kürtler tarafından doldurulmasıdır ancak istikrarsızlık devam etmektedir,” dedi.

ABD’nin “Arap” öncelikleri: Suudileri ve Ürdün Krallığını yatıştırmak 

İsrail’in yanı sıra Amerika’nın kilit müttefikleri Ürdün ve Suudi Arabistan’ın da “aşırılık yanlılarından” derin endişe duyduğuna işaret eden Waltz, özellikle Ürdün’ün, “aşırılık yanlılarının” Suriye sınırı boyunca yayılmasından korktuğunu vurguladı.

Waltz, “Ürdün kırılgan bir devlet olmaya devam ediyor; %70’i Filistinli olan bir nüfusa hükmeden bir Haşimi monarşisi. Ülkenin istikrarı bölgesel güvenlik için hayati önem taşıyor ve hükümet İslami aşırıcılığın yayılmasına karşı tetikte olmaya devam ediyor,” dedi.

Waltz’a göre bu nedenle, ABD’nin bölgede iktisadi baskıya, nükleer silahların yayılması konusunda net kırmızı çizgilere ve İsrail ve Ürdün gibi “kilit müttefiklere sarsılmaz desteğe” odaklanan sağlam ve tutarlı bir stratejiye ihtiyacı var.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Iraklı milisler, İsrail’e operasyonları durdurdu

Yayınlanma

Lübnan’da yayınlanan Hizbullah’a yakın Al-Akhbar gazetesinin haberine göre Irak’taki İran destekli milis gruplar İsrail’e yönelik saldırılarını durdurma kararı aldı.

Suriye’de Esad yönetimin devrilmesi ve İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a ağır darbe vurması sonrası İsrail’in dikkatini Irak’taki İran yanlısı gruplara verdiği belirtiliyor. ABD’nin Irak yönetimine, İran’a yakın milis güçleri tasfiye etmesi yönünde baskı yaptığına dair iddialar dile getirilirken Iraklı milis güçlerin Irak hükümetiyle saldırıları durdurma konusunda anlaşmaya vardığı ortaya çıktı.

Milisler, Direniş Ekseni’nin bir parçası olarak, Ekim 2023’te Gazze’de savaşın başlamasından bu yana İsrail’e İHA ile saldırı düzenliyor. Geçen Ekim ayında Irak’tan fırlatılan bir İHA’nın Golan Tepeleri’ndeki üsleri vurması sonucu iki İsrail askeri ölmüş, 24 asker de yaralanmıştı.

Bir milis lideri gazeteye, grupların Irak hükümetiyle saldırıları durdurma konusunda anlaşmaya vardığını ve aynı zamanda Suriye’ye müdahil olmaktan kaçınacaklarını söyledi.

Hizbullah El Nuceba Hareketi’nin yetkili “Silahlı gruplar, özellikle Suriye’de olanların ardından, Irak hükümetinin söylediklerini dikkate aldı. Suriye’de yaşananlar, Irak’ın Beşar Esad rejiminin devrilmesinden daha kötü bir senaryoya sürüklenebileceğini bunun da terörizmin Irak’a geri dönmesine yol açabileceğini gösteriyor” dedi.

Kata’ib Seyyid eş-Şüheda’dan bir başka yetkili ise “Grupların İsrail’e yönelik operasyonları, Lübnan Hizbullah’ının operasyonlarına bağlıydı. Lübnan’da ateşkese ulaşıldığında, Iraklı grupların operasyonları da durdu. Ayrıca Irak’ta bu operasyonlar hakkında görüş ve çekinceleri olan ortaklar var ve onların görüşlerine de kulak verilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Netanyahu: Husilere harekât başlatacağız

Irak’tan yönelen saldırıların fiilen durması üzerine İsrail’in rotayı Husilere çevirdiği gözlemleniyor. Iraklı milis grupların aksine Husiler, Lübnan’da ateşkes ilan edildiğinde dahi İsrail’e yönelik saldırıları durdurmadı.

Husiler, 19 Aralık’ta İsrail’in Yafa kentindeki iki askeri hedefin “Filistin 2″ tipi balistik füzelerle vurulduğunu duyurmuştu. İsrail ordu radyosu, Husilerin Yafa’ya füze saldırısı sonrası İsrail ordusunun, Yemen’deki 5 hedefe 14 savaş uçağıyla çok sayıda bombalı saldırı düzenlediğini aktarmıştı. İsrail ordusundan yapılan açıklamada ise Husilerin düzenlediği saldırıda, Tel Aviv yakınlarındaki Ramat Gan kentinde bulunan bir okulun zarar gördüğü belirtilmişti.

Geçen hafta yaşanan bu gelişmelerden sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Yemen’deki İran destekli Husilere karşı şiddetli bir harekât başlatacaklarını söyledi.

Netanyahu, İsrail Güvenlik Kabinesi’nin ülkenin kuzeyindeki Safed kentinde yapılan toplantısının ardından yayımladığı videoda, “İran’ın bölgedeki vekil güçlerine karşı harekete geçtikleri gibi Husiler’e karşı da harekete geçeceğiz” dedi.

Netanyahu, “ABD ve bizim gibi diğer ülkeler de Husileri yalnızca uluslararası deniz taşımacılığı için değil, aynı zamanda dünya düzeni için bir tehdit olarak görüyor” ifadesini kullandı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Lübnanlı Bakan Harici’ye konuştu: ‘HTŞ’den beklentimiz iç meselelerimize karışmaması’

Yayınlanma

Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary Harici’ye konuştu: “HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır.”

İki aylık yoğun ve yıkıcı bir çatışmanın ardından İsrail ve Lübnan arasında ateşkes gerçekleşti. Lübnan hükümeti, haftalar süren müzakereler sonucunda bir ateşkes anlaşmasına varmıştı. 60 gün içinde ateşkesin uygulanması öngörüldü. Anlaşmaya göre, İsrail birlikleri, belirlenen bölgelerden geri çekilecek, Lübnan Ordusu İsrail’in boşalttığı bölgelere konuşlanacak ve güvenliği sağlayacak. Bölgedeki mayınlar, patlamamış mühimmatlar ve altyapıdaki yıkımlar nedeniyle geniş çaplı bir yeniden inşa çalışması yapılacak. Birleşmiş Milletler UNIFIL güçleri, 1701 sayılı BM kararına uygun olarak güney Lübnan’da varlığını sürdürecek.

Ancak İsrail, ateşkesi şu ana kadar 100’den fazla kez ihlal etti ve bu durum Lübnan tarafından kabul edilemez olarak değerlendiriliyor. Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary, Lübnan’daki son duruma ilişkin Dr. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı.

‘İsrail ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti’

Lübnan’daki son durumla başlamak istiyorum. Geçici bir ateşkes olmasına rağmen İsrail vaat edilenleri uygulamıyor. Bize son durum hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bildiğiniz gibi, yaklaşık iki ay süren ölümcül bir savaş yaşadık. Hükümet olarak haftalarca ateşkes için müzakere ettik ve sonunda Amerikalıların yardımıyla bir ateşkes anlaşmasına vardık ve bu ateşkesi duyurudan 60 gün sonra uygulamaya koymayı kabul ettik. Bu arada bir askeri plan var: Lübnan Ordusu, İsrail’in geri çekileceği bölgelere konuşlanmaya başlayacak. Yapılacak çok iş var. Ordu bu görevi üstlenecek çünkü birçok mayın, patlamamış mühimmat, yıkım, kapalı yollar, yerinden edilmiş insanlar ve İsrail ile Lübnan arasında hassas bir askeri durum var. İsrail bu ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti ve bu, elbette, kabul edilemez. Lübnan ateşkese saygı duyuyor ve ateşkesin açıklandığı sırada kurulan komiteye güveniyoruz. Amerikalılardan, Fransızlardan, Lübnanlılardan, UNIFIL’den ve İsraillilerden bahsediyorum. İlk toplantıları bu hafta pazartesi günü yapıldı ve umuyoruz ki bu ateşkes en kısa sürede ciddi bir şekilde uygulanır çünkü İsrail’in neden olduğu yıkımın ardından yeniden inşa etmemiz gereken çok şey var.

Eğer İsrail ateşkesi tamamen iptal eder ve kısa bir süre önce olduğu gibi Lübnan’a saldırmaya devam ederse, Lübnan’ın mevcut tutumu ne olacak? Hizbullah’ın Suriye’den geri çekilip daha fazla birliğin Lübnan’a geri dönmesi sürece nasıl etki edecek? Lübnan ordusu saldırıların tekrarlanması karşısında ne yapacak?

Bu ateşkesin bozulacağını düşünmüyorum. Her gün olaylar yaşayacağız, ancak bunun ciddi bir ateşkes olacağına inanıyorum. Sanırım yaklaşık 40 gün içinde tüm Lübnan topraklarından tam bir çekilme gerçekleşecek. Lübnan Ordusu kuvvetlerini konuşlandıracak ve 1701 sayılı kararı gerektiği gibi, güney Lübnan dahil, uygulayacağız. Elbette, bu özellikle de güney Lübnan için geçerli çünkü 1701 sayılı karar, güney Lübnan’da silahların yasak olduğunu belirtiyor ve yalnızca Lübnan Ordusu ile UNIFIL’in silah taşımasına izin veriyor.

‘Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir Suriye’ye ihtiyacımız var’

Beşar Esad’ın devrilmesi ve Rusya’ya iltica etmesiyle Suriye’deki denklem tamamen değişti. Şam’ı ele eçiren Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Suriye için geçiş dönemi hazırlamaya çalışan geçici bir hükümetle çalışıyor. Lübnan’ın Suriye’deki mevcut konjonktüre ilişkin tutumu ne olacak?

Şu ana kadar HTŞ ile herhangi bir ilişkimiz yok. Söylemek istediğim şu: Suriye halkı, Suriye’yi kimin yöneteceğine kendisi karar vermelidir. Lübnan olarak bizim istediğimiz, Suriye’nin gelecekteki hükümetiyle iyi ilişkilere sahip olmak çünkü birçok çıkarımız var. Orada fanatik bir hükümete ihtiyacımız yok. Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir komşuya ihtiyacımız var. Bu, bizim ihtiyacımız olan tek şey. Komşu ülkeler olarak ilişkilerimizi sürdürmek için gerekli ilişkileri korumak adına elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ekonomi, ticaret, sosyal, siyasi ve hatta çözülmesi gereken sınır sorunları gibi birçok alanda çıkarlarımız var. Milyonlarca Suriyeli mülteci var ve kim yönetirse yönetsin, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Biz Suriye’nin iç işlerine karışmamalıyız ve aynı şekilde onların da bizim iç işlerimize karışmasına izin vermeyeceğiz. Umarız gelecekteki Suriye hükümetiyle onurlu ve verimli bir işbirliği sağlamak için çalışacağız.

‘HTŞ’den istediğimiz, iç işlerimize karışmaması’

HTŞ, Birleşmiş Milletler’in terör örgütleri listesinde yer alıyor ve birkaç ülke bu grubu terörist olarak tanımladı. Ancak yakın gelecekte durum değişebilir. Türkiye, diplomatik ilişkilerini sürdürmek için büyükelçiliğine bir maslahatgüzar atadı. Peki Lübnan’ın HTŞ’ye yaklaşımı ne? Lübnan HTŞ’yi bir terör grubu olarak görüyor mu yoksa Suriye seçimlere doğru giderken yaklaşım değişiyor mu?

Terör gruplarını tanımlayan bir sistemimiz yok. Zaten belirtmiştim, Suriye’nin gelecekteki hükümetinin hedeflerini değerlendireceğiz. HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır. Şu ana kadar söylediğim gibi, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini öngöremeyen tek ülke biz değiliz. Sistem teorik olarak devam etmeli. Mevcut durumla ilgilenmeye devam ediyoruz—örneğin Lübnan’daki Suriye büyükelçiliği, sınırlar ve diğer konular. Yeni devletin, yeni yönetimin ve yeni hükümetin ortaya çıkmasını bekliyoruz ve o zaman yolumuza devam edeceğiz. Şu anda yaşananlardan dolayı (büyükelçilik) aktif değil. Bekleyeceğiz, ancak ortaya çıkacak herhangi bir hükümetle iyi ilişkiler kurmayı umuyoruz çünkü bu iki ülkenin de çıkarına olacaktır.

Esad’ın ayrılmasından sonra İsrail, Golan Tepeleri’nde daha fazla ilerledi. İsrail’in bölgedeki konumu ne? Uzmanlar İsrail’in Suriye’deki varlığının geçici olmayabileceğini düşünüyor. Lübnan, İsrail’in Suriye’de alan kazanmasını nasıl değerlendiriyor?

Lübnan için önemli olan İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesidir. Sizin de belirttiğiniz gibi, İsrail yalnızca Golan Tepeleri’nde veya güney Suriye’de değil, Suriye’nin ordusunu, hava ve deniz kuvvetlerini, her şeyini yok etti. Bu durum Suriye’yi zor bir konuma sokuyor. Yeni Suriye hükümetinin nasıl bir orduya ya da güvenlik gücüne sahip olacağını veya İsrail ile nasıl bir ilişki kuracaklarını bilmiyoruz. Şu anda her şey belirsiz. Tüm bunların üzerinden sadece beş ya da altı gün geçti ve işlerin nasıl şekilleneceğini görmek için zamana ihtiyacımız var.

‘Yeni cumhurbaşkanı 9 Ocak’ta seçilecek’

Lübnan’ın İsrail’in saldırıları sırasında zayıf kalmasının en önemli nedenlerinden biri de iç siyaset. Beyrut limanı patlamasıyla sarsılan Lübnan, halen ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Bunun yanında ülke, iki yılı aşkın süredir halen cumhurbaşkanını seçemedi. Mevcut durum biraz da bu sorunun sonucu mu?

Lübnan’daki sistem, bu tür süreçleri kolaylaştırmak için tasarlanmış bir sistem değil. Karmaşık bir sistemimiz var; parlamento, din, siyasi gruplar ve daha fazlası işin içine giriyor, bu da bir cumhurbaşkanı seçimini zorlaştırıyor. Cumhurbaşkanı seçmek kolay değil çünkü yasalarımız seçim sürecini geciktiriyor, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Ancak 9 Ocak’ta bir oturumumuz var ve yakında bir cumhurbaşkanımız olmasını umuyoruz.

Bir ülkeyi cumhurbaşkanı olmadan yönetemeyiz. Evet, idare edebiliriz; ülke devam eder, ölmez, yok olmaz, ortadan kaybolmaz. Ama aynı zamanda refah da getirmez. Ülkemizi geliştiremeyiz, inşa edemeyiz ve genç Lübnanlıların isteklerini yansıtan yeni, modern bir yönetim kuramayız. Onlar ki çok hırslı ve özgürlüğün korunduğu, güzel Lübnan kültürü ve Lübnan’ın takdire şayan imajı ile modern bir ülke yaratmak istiyorlar.

Cumhurbaşkanına, yeni bir hükümete, Suriye ile yenilenen ilişkilere ve İsrail ile bir ateşkese sahip olmayı umuyoruz. Uzun vadede, şahsen Lübnan’ın geleceği hakkında bir miktar iyimserim. Elbette bu durumun ciddi bir etkisi var. Geçici bir hükümet olarak büyük kararlar alamayız, yeni yetenekleri işe alamayız ya da yasaları geçiremeyiz. Sistem, cumhurbaşkanı olmadan işleyemez. En yetenekli gençlerimizi kaybediyoruz; Lübnan’ı terk ediyorlar ve bu, bizim çıkarımıza değil.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English