Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Batı Pasifik Denizcilik Sempozyumu Çin’de başladı, Filipinler katılmıyor

Yayınlanma

Pazartesi günü dünyanın dört bir yanından üst düzey deniz subayları denizcilik konularında küresel yönetişim arayışını amaçlayan bir deniz sempozyumu için Çin’de bir araya geldi.

Üst düzey bir Çinli savunma yetkilisi Çin’in doğrudan ilgili ülkelerle olan anlaşmazlıkları dostane istişare yoluyla çözme taahhüdünü yineledi, ancak aynı zamanda yersiz provokasyonlara “karşı önlemler” alma sözü verdi.

19. Batı Pasifik Deniz Sempozyumu (WPNS) pazartesi günü Doğu Çin’in Shandong Eyaletindeki liman kenti Qingdao’da açıldı. Xinhua Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre, Merkezi Askeri Komisyon Başkan Yardımcısı Zhang Youxia etkinliğe katılarak bir konuşma yaptı.

Zhang, Çin silahlı kuvvetlerinin uluslararası deniz güvenliği işbirliğine aktif olarak katıldığını ve deniz kamu güvenliği malları sağladığını belirterek, Çin’in uluslararası askeri işbirliğinde daha olumlu ve açık bir rol oynayacağını sözlerine ekledi:

“Soğuk Savaş zihniyetini kararlılıkla terk etmeli, barış ve istikrar yaratmak için el ele vermeli, diyalog ve istişare yoluyla farklılıklar arasında köprü kurmalı, yönetişim kurallarını ortaklaşa tartışmalı ve oluşturmalı ve deniz güvenliği yönetişimini pratik sonuçlarla yeni bir düzeye taşımalıyız.”

Çin’in deniz anlaşmazlıklarını doğrudan ilgili ülkelerle dostane istişareler yoluyla barışçıl bir şekilde çözmeye kararlı olduğunu, ancak egemenliğinin kasıtlı olarak ihlal edilmesi karşısında meşru haklarını koruyacağını ve mantıksız provokasyonlara karşı kesin karşı önlemler alacağını da söyledi.

Zhang, “Sorun yaratmayacağız ve sorundan korkmayacağız. Çin’in silahlı kuvvetleri ulusal birliği ve çıkarları kararlılıkla koruyacaktır” dedi.

Görüşmeler için platform 

İki yılda bir düzenlenen ve dünyanın dört bir yanından donanma komutanları ve delegelerin katıldığı toplantının bu yılki teması “Ortak Geleceğe Sahip Okyanuslar” olup, dört gün sürecek toplantıya 29 ülkeden 180’in üzerinde donanma temsilcisi katılıyor.

WPNS, ilk kez 2014 yılında ev sahipliği yapan Çin’de ikinci kez düzenleniyor.

Xinhua’nın bildirdiğine göre, toplantıya katılan delegeler sempozyumun iki yılda bir düzenlenen 18. toplantısından bu yana sempozyum çerçevesinde gerçekleştirilen faaliyetleri gözden geçirecek, gelecekteki gündemi belirleyecek ve WPNS İş Tüzüğü, Denizde Plansız Karşılaşmalar Kodu (CUES) ve insansız sistemler gibi konuları tartışıp oylayacak.

Yabancı deniz kuvvetleri liderleri Küresel Güvenlik Girişimi ve deniz barışı, deniz güvenliği işbirliği ve uluslararası yasalara dayalı deniz düzeni ve küresel denizcilik yönetişimini tartışmak üzere davet edildi.

Çin Deniz Araştırma Akademisi’nde (NRA) kıdemli bir subay olan Liang Wei, bu toplantıya katılımın ve diğer ülkelerden katılan subayların rütbelerinin yüksek olduğunu söyledi. Xinhua’nın haberine göre Liang, “Bu sadece sempozyumun canlılığını göstermekle kalmıyor, aynı zamanda Çin donanmasının etkisini ve cazibesini de yansıtıyor” dedi.

Reuters’ın pazartesi günü geçtiği habere göre “Sempozyum, bölgesel çıkarları birbirine zıt olan ülkelerin görüş alışverişinde bulunmaları için nadir bir fırsat. Sempozyuma ABD’den Pasifik Filosu Komutanı Amiral Stephen Koehler katılıyor. Diğer delegasyonlar arasında Avustralya, Fransa, Hindistan, Rusya ve İngiltere yer alıyor.”

Global Times’ın sempozyumdaki muhabirleri, medya kuruluşlarının ABD’li delegelerle röportaj yapmak için çok istekli olduklarını, ancak ABD donanması temsilcilerinin herhangi bir soruyu yanıtlamayı reddettiğini yazdı.

Güney Çin Denizi’nde tatbikatlar

WPNS’in açılışıyla aynı gün, binlerce Filipinli ve Amerikalı asker Filipinler’de yıllık Balikatan “omuz omuza” askeri tatbikatlarına başladı ve buna gerekçe olarak da “Pekin’in bölgede artan iddiasının çatışma korkularını artırdığını” gösterdiler.

Çinli analistler pazartesi günü yaptıkları değerlendirme, Filipinler’in eski başkanı Rodrigo Duterte döneminde bölgede hiçbir çatışma yaşanmadığını, Manila’daki mevcut rejimin göreve gelmesinin ardından Başkan Romualdez Marcos Jr’ın ABD’nin müdahalesi nedeniyle selefinin Çin ile vardığı ve bölgede barış ve istikrarı sağlayan “centilmenlik anlaşmasını” terk ettiğini söylediler. Çin kamuoyuna göre, mevcut gerginliğin asıl nedeni Çin’in “artan iddiacılığı” değil, Filipinler’in ABD’yi Çin’e karşı bölgeye davet etmesi.

ABD-Filipinler tatbikatı takımada ülkesinin kuzey ve batı kesimlerinde, “Güney Çin Denizi ve Tayvan’ın potansiyel parlama noktalarının yakınında” yoğunlaşıyor.

Çin Sosyal Bilimler Akademisi Güneydoğu Asya Çalışmaları Merkezi Direktörü Xu Liping Pazartesi günü Global Times’a verdiği demeçte ABD’nin bölgede oynadığı rolün yıkıcı ve zararlı olduğuna şüphe olmadığını ve Washington’un bölgede barış ve istikrarı bozan bir baş belası ve provokatör olduğunu söyledi. “ABD’nin bölgedeki politikası bir gün geri tepecek, çünkü istikrarsızlık ABD’nin çıkarlarına da uygun değil.”

ABD bölgedeki askeri varlığını meşrulaştırmak için bölgesel anlaşmazlıkları kullanıyor ve Washington için Filipinler “satranç tahtasında sadece bir piyon” ve ABD Çin ile doğrudan bir askeri çatışmayı kışkırtırsa, durum istenmeyen bir hal alırsa ABD filoları ve askeri güçleri kolayca çekip gidebilir, Adının açıklanmasını istemeyen Çinli bir askeri uzman ve WPNS katılımcısı, Filipinler’in olduğu yerde kalacağını ve bu yüzden diğer hiçbir bölge ülkesinin ABD tarafından kullanılmak istemediğini belirterek Manila’yı bir an önce sonuçların farkına varmaya çağırdı.

Filipinler’in 19. WPNS’ye neden katılmadığı sorusuna cevaben Çin ordusunun kıdemli bir subayı Liang pazartesi günü basına yaptığı açıklamada “Çin’in WPNS’nin bir üyesi olarak diğer 29 üye ülkeyi ve gözlemci devletleri davet ettiğini ve Çin’in Filipin Donanmasının bu foruma katılmamasının özel nedenlerini bilmediğini” söyledi.

DİPLOMASİ

İsrail’den Türkiye’ye “ticaret misillemesi” hazırlığı

Yayınlanma

İsrail, Türkiye’nin ticareti durdurma kararına misilleme olarak Türkiye ile arasındaki serbest ticaret anlaşmasını feshedeceğini duyurdu.

Reuters’ta yer alan habere göre İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Türkiye ile İsrail arasındaki serbest ticaret anlaşmasını feshetme ve Türkiye’den ithal edilen mallara yüzde 100 ek gümrük vergisi uygulamaya hazırlandıklarını, söz konusu planı hükümete sunacaklarını duyurdu.

Smotrich’in hükümetin onayına sunmaya hazırlandığı planı, Türkiye’den İsrail’e ihraç edilen mallara serbest ticaret anlaşması uyarınca uygulanan tüm indirimli gümrük vergilerinin kaldırılmasını öngörüyor. Ayrıca Türkiye’den ithal edilen tüm ürünlere, mevcut gümrük vergisi oranına ilaveten, değerinin yüzde 100’ü oranında ek vergi uygulanacak.

Smotrich, konuyla ilgili açıklamasında “Erdoğan’ın İsrail’den ithalatı durdurması bir ekonomik boykot ilanıdır ve Türkiye’nin yükümlülüğü olduğu uluslararası ticaret anlaşmalarının ciddi şekilde ihlali anlamına geliyor” dedi.

İsrail’in bu uygulamalarının Erdoğan iktidarda kaldığı sürece devam ettirileceğini söyleyen Smotrich, “Türk vatandaşları, Erdoğan’ın görev süresi dolduğunda aklı başında ve İsrail düşmanı olmayan bir lider seçerse, Türkiye ile ticaret yolunun yeniden açılması da mümkün olur” ifadelerini kullandı.

Smotrich, İsrail’in ticarette Türkiye’ye olan bağımlılığı azaltmak için ithalat kaynaklarını çeşitlendirilmesi sağlayacak adımlar atacağını belirtti.

İsrail İmalatçılar Birliği Smotrich’in planı için “uygun bir yanıt” dedi. Jerusalem Post’ta yer alan habere göre, yapılan açıklamada, sanayicilere ithalat alternatifleri için Çin, Doğu Avrupa, Yunanistan, Almanya, Güney Kıbrıs ve Tayvan’a yönelmeleri çağrısında bulunuldu.

İsrail İmalatçılar Birliği: Boykotun hafiflemesi ‘illüzyon’

Türkiye ticareti durdurma kararı almıştı

Türkiye Ticaret Bakanlığı bu ay başında İsrail ile her türlü ihracat ve ithalat işleminin durdurulduğunu duyurmuştu.

Ancak İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geri adım attığını ve bu ülkeye yönelik ticaret kısıtlamalarının birçoğunu kaldırdığını öne sürmüştü. Bu iddiayı Ticaret Bakanı Ömer Bolat yalanlamıştı.

Ticaret Bakanlığı’ndan bir yetkili Reuters’a Türkiye’nin İsrail’e yönelik ihracat kısıtlamasını gevşetmesinin söz konusu olmadığı ancak kriterleri karşılayan bazı şirketlere mevcut siparişleri üçüncü ülkeler aracılığıyla yerine getirmek için üç ay süre tanıdıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Fransa’dan Azerbaycan’a ‘Yeni Kaledonya’ suçlaması

Yayınlanma

Fransa’nın kontrolündeki Pasifik adası Yeni Kaledonya’da göstericiler ve polis arasında günlerdir devam eden çatışmaların dış müdahalelerle körüklendiğini savunan Paris, perşembe günü yerel yetkililerin Güney Pasifik bölgesinde “düzeni yeniden tesis etme” sözü verdiğini duyurdu.

Fransa İçişleri Bakanı Gérald Darmanin, üç yerli Kanak halkının ve bir polis memurunun hayatına mal olan şiddet olaylarının Azerbaycan tarafından aktif olarak desteklendiğini söyledi.

Perşembe günü, “Bu bir fantezi değil. Bazı ayrılıkçıların Azerbaycan ile anlaşma yapmış olmasından üzüntü duyuyorum,” dedi. Bununla birlikte, “müdahale girişimleri olsa bile, … Fransa kendi topraklarında egemen olduğunu” ve “bunun çok daha iyi olduğunu” söyledi.

POLITICO’ya konuşan bir Fransız istihbarat yetkilisi, “Yeni Kaledonya’da haftalardır, hatta birkaç aydır Rusya ve Azerbaycan’dan gelen faaliyetler tespit ettik. Fransa’nın sömürgeci bir devlet olduğu söylemini yaymaya çalışıyorlar,” dedi.

Yeni Kaledonya’da son durum: Fransız hükümeti TikTok’u yasakladı

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ayhan Hacızade, bölgedeki huzursuzluğun arkasında ülkesinin olduğu yönündeki iddiaları reddetti. Hacızade, “Fransa İçişleri Bakanı, Azerbaycan’ı Yeni Kaledonya’daki bağımsızlık yanlısı protestoları desteklediği iddiasıyla suçlamak yerine, ülkesinin denizaşırı topraklara yönelik bu tür protestolara yol açan başarısız politikasına odaklanmalıdır,” ifadelerini kullandı.

Fransa ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler, Fransa’nın Ermenistan’a verdiği askeri ve siyasi desteğin bir sonucu olarak son yıllarda dibe vurdu. Bu durum Bakü’nün geçen yıl Dağlık Karabağ’ı askeri harekat ile ele geçirmesiyle daha da şiddetlendi

Yeni Kaledonya’daki gösteriler, Avustralya’nın 1.200 kilometre doğusundaki Pasifik Okyanusu takımadalarının bağımsızlığı için yapılan çağrıların yenilenmesine sahne oldu.

Protestolar, Fransız milletvekillerinin Yeni Kaledonya’nın anayasasında yapılan ve en az 10 yıldır orada yaşayan her vatandaşın yerel seçimlerde oy kullanmasına izin veren değişiklikleri desteklemesinin ardından geldi. Bağımsızlık yanlısı yerel Kanak aktivistleri bu adımın yerlilerin haklarını budayacağını savunuyor.

Fransa çarşamba günü Yeni Kaledonya’da olağanüstü hal ilan etti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Arap liderler Gazze’de ateşkes istedi, barış konferansı çağrısı yaptı

Yayınlanma

Arap Birliği’nin liderler düzeyindeki 33’üncü zirvesi İsrail’in Gazze Şeridi’nde aylardır devam eden yıkıcı saldırılarının gölgesinde dün Manama’da yapıldı.

Zirveye, Bahreyn Kralı Hamed bin İsa Al Halife’nin yanı sıra Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Yardımcısı ve Başbakan Muhammed bin Raşid, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Ürdün Kralı 2. Abdullah, Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Raşid, Moritanya Cumhurbaşkanı Muhammed Veled Gazvani, Komorlar Birliği Cumhurbaşkanı Assoumani Azali, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Cibuti Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Guelleh, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi, Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad katıldı.

Zirvede, başbakan ve yardımcısı düzeyinde ise Kuveyt Başbakanı Ahmed el-Abdullah es-Sabah, Fas Başbakanı Aziz Ahnuş, Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre ile Umman Başbakan Yardımcısı Esad bin Tarık Al Said yer aldı.

Cezayir, Tunus ve Sudan ise zirvede dışişleri bakanları düzeyinde temsil edildi.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, zirvedeki konuşmasında Arap ülkelerine İsrail ile ilişkilerini gözden geçirmeleri çağrısı yaptı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ise İsrail’in Filistin halkına vahşice saldırıları karşısında Arap ülkeleri olarak ortak bir duruş sergilemeleri gerektiğini vurguladı, “Uluslararası toplumun da İsrail’in Filistinli kardeşlerimize yönelik barbarca saldırılarını durdurması ve Gazze’de ateşkes çabalarını desteklemesi gerekiyor” dedi.

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt da konuşmasında Arap halklarının İsrail’in Gazze’ye “vahşi” saldırılarını unutmayacağını belirtti. Ebu Gayt, “İsrail’in Gazze’ye saldırıları konusunda yanlış algıların hâkim olduğunu, Batılı ülkelerin saldırılara kılıf uydurduğunu, yakın dostlarının ise bunun önüne geçemediğini” söyledi.

Zirvenin sonunda Bahreyn Kralı Al Halife, Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt’la birlikte basın toplantısı düzenledi. Al Halife, 2025’te düzenlenmesi planlanan bir sonraki zirveye Irak’ın ev sahipliği yapacağını aktardı.

Ebu Gayt ise zirvenin sona ermesiyle yayımlanan sonuç bildirisinde yer alan önemli noktalara değindi.

Arap Birliği Genel Sekreteri, bildiride, “Gazze Şeridi’nde acilen ateşkesin sağlanması ve bağımsız Filistin devletinin oluşması gerçeğini somutlaştıracak Orta Doğu’da uluslararası barış konferansının düzenlenmesi çağrısının bulunduğuna” dikkati çekti.

Bahreyn resmi ajansı BNA’da yer alan açıklamaya göre ise zirvenin sonuç bildirisinde liderler, “İsrail’in Gazze Şeridi’nde devam ettirdiği acımasız saldırılarını, sivil Filistin halkı aleyhinde işlenen suçları ve İsrail’in uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuku benzeri görülmemiş şekilde ihlal etmesini” şiddetle kınadı.

Liderler ayrıca Gazze’de sivillerin ve sivil tesislerin hedef alınmasını, kuşatmanın bir silah olarak kullanılmasını, aç bırakmayı, zorla yerinden edilme girişimlerinin yanı sıra bunların sonucunda on binlerce masum Filistinlinin öldürülmesi ve yaralanmasına da tepki gösterdi.

İsrail’in saldırılarının, bir milyondan fazla tehcir edilmiş insan için sığınak haline gelen Refah’a kadar yayılması ve bunun sonucunda ortaya çıkan insani felaketi kınayan liderler, İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafını ele geçirmesine ve bunun insani yardım akışının durmasına neden olmasına da tepkilerini ifade etti.

İki devletli çözüm uygulanıncaya kadar Birleşmiş Milletler Geçici Görev Güçleri’nin işgal altındaki Filistin topraklarında konuşlandırılması çağrısında bulunan liderler, Filistin’in BM’ye tam üyeliğini kabul ederek, iki devletli çözümün uygulanması için net önlemler alma konusundaki sorumluluğun BM Güvenlik Konseyi’ne ait olduğunu vurguladı.

Liderler, siyasi süreç için bir zaman sınırı belirlenmesi ve bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına yönelik bir BM Güvenlik Konseyi kararı çıkarılması gerektiğine dikkati çekti.

Bölgesel sorunlar, çağrılar ve uyarılar

Bölgesel meselelerle ilgili olarak da liderler, Sudanlı taraflara bir yıldan fazla süredir devam eden silahlı çatışmanın çözümüne yönelik girişimlere katılmaları çağrısında bulundu.

Suriyeli mültecilerin ülkelerine onurlu, güvenli ve gönüllü olarak geri dönmelerini sağlayacak koşulların oluşturulması gerektiğini vurgulayan liderler, Suriyeli mültecilere ve onlara ev sahipliği yapan ülkelere yönelik uluslararası desteğin azalmasının yansımaları konusunda uyardı.

Yemen ve Libya’daki krizlere siyasi çözümü desteklediklerini vurgulayan liderler, tüm Lübnanlı taraflara, görev süresi 31 Ekim 2022’de sona eren Mişel Avn’ın yerine bir cumhurbaşkanı seçilmesine öncelik vermeleri çağrısında bulundu.

Somali’nin egemenliğini koruma ve buna gölge düşürebilecek her türlü icraata karşı koyma konusunda Somali ile dayanışma içinde olduğunu vurgulayan liderler, BAE’nin Basra Körfezi’nde bulunan Ebu Musa, Büyük Tunb ve Küçük Tunb adaları üzerindeki egemenliğini teyit ederek, İran’ı müzakereler yoluyla barışçıl bir çözüm bulmaya veya kontrol ettiği adalarla ilgili olarak Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmaya çağırdı.

Arap su güvenliğinin, özellikle Mısır ve Sudan için Arap ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu kaydeden liderler, Nil suları üzerindeki haklarını etkileyen her türlü eylem veya icraatı reddettiklerine dikkati çekti.

Liderler, devlet egemenliği kapsamı dışında faaliyet gösteren ve Arap ülkelerinin üstün çıkarlarıyla çatışan yabancı ülkelerin ajandalarını takip eden veya uygulayan silahlı gruplara veya militanlara verilen her türlü desteği reddettiklerini yineledi.

Uluslararası sularda denizde seyrüsefer özgürlüğüne bağlı kalındığını ve Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi’nde seyrüsefer özgürlüğünün güvence altında olduğunu vurgulayan liderler, seyrüsefer özgürlüğünü, uluslararası ticareti, dünya ülkeleri ve halklarının çıkarlarını tehdit eden ticari gemilere yönelik saldırıları kınadı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English