Geçen ekim ayında Keir Starmer hükümeti Mauritius ile bir anlaşma yaptığını ve bu anlaşmaya göre Birleşik Krallık’ın Chagos takımadalarındaki en büyük ada olan Diego Garcia’daki askeri üssü işletmeye devam edeceğini fakat Mauritius’un egemenlik hakkına sahip olacağını duyurmuştu.
O günden bu yana Britanya’nın önde gelen Muhafazakâr ve Reform UK milletvekillerinden bazıları hükümete karşı büyük bir öfke duyuyor. Bu partilerin temsilcileri son dört ay içinde parlamentoya planla ilgili 100’den fazla yazılı soru önergesi verdiler.
Örneğin Gölge Dışişleri Bakanı Priti Patel, Birleşik Krallık’ın “200 yılı aşkın İngiliz egemenliğini sona erdirerek Hint Okyanusundaki önemli bir stratejik varlığından vazgeçmesinden” yakındı.
İki eski savunma bakanı da anlaşmayı eleştirdi ve hem Andrew Murrison hem de James Cartlidge bunu Chagos’un “teslimiyeti” olarak nitelendirdi.
Cartlidge ayrıca üssün ABD için önemi göz önüne alındığında, “[ABD’nin] savunma pozisyonuna zarar veren her şey… ulusal güvenliğimizi de zayıflatır,” şeklinde sıra dışı bir yorumda bulundu.
Trump’ın tutumu bekleniyor
Nitekim Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy bu hafta ABD’li yeni mevkidaşı Marco Rubio ile bir araya gelerek İşçi Partisi’nin Chagos Adalarında Britanya-ABD ortak askeri üs planını kurtarmaya çalışacak.
Trump yönetimi, Birleşik Krallık hükümetinin Mauritius’un Hint Okyanusu adaları üzerinde egemenlik kurmasına izin veren anlaşmasına meydan okuyor gibi görünüyor.
Mauritius ve Britanya, Washington’un üssü 99 yıl boyunca elinde tutabileceği konusunda anlaşmış olsa da, ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Marco Rubio geçtiğimiz günlerde planı ABD’nin güvenliğine yönelik “ciddi bir tehdit” olarak nitelendirdi.
Kira meselesi çözüldü iddiası
Birleşik Krallık ve Mauritius arasındaki anlaşmayı o dönem hem eski Başkan Joe Biden hem de Hindistan desteklemişti.
Hindistan, Diego Garcia üssünü destekleyen ama Birleşik Krallık’ın Chagos Adaları üzerindeki hakkını tanımayan bir ABD müttefiki. Görünüşte asimetrik olan bu yaklaşımı paylaşan çok sayıda başka ülke de var.
Geçen yıl Kasım ayında Mauritius’ta yaşanan hükümet değişikliğinin ardından, Chagos Adaları ile ilgili müzakereler Aralık 2024’te yeniden başlatılmış ve Mauritius Diego Garcia üssü için daha önce kararlaştırılandan daha fazla kira talep etmişti.
Kira meselesi bu şubat ayında çözülmüş gibi görünse de henüz ayrıntılar yayınlanmadı ama Britanya’nın 9 milyar sterlin civarında olduğu yaygın olarak bildirilen toplam meblağın daha fazlasını 99 yıllık kira sözleşmesinin başlangıcına doğru önden yüklemeyi kabul ettiği bildirildi.
Trump-İngiliz sağı ittifakı anlaşmanın resmi onayını erteletti
ABD Başkanı Donald Trump’ın bu yıl 20 Ocak’ta göreve başlamasından önce, Chagos Adalarının Mauritius’a devredilmesine karşı Trump’ın müttefikleri ve sağcı İngiliz siyasetçiler arasında bir koalisyon oluştu.
Muhafazakâr Parti lideri Kemi Badenoch, anlaşmayı “aptalca bir anlaşma” olarak nitelendirmiş ve “Başbakan neden İngiliz halkının zaten sahip olduğu bir şey için para ödemesi gerektiğini düşünüyor?” diye sormuştu.
Ocak ayında ise aralarında diğer bazı Reform milletvekilleriyle birlikte Nigel Farage, eski Muhafazakâr Başbakan Liz Truss, eski Muhafazakâr İçişleri Bakanı Suella Braverman ve eski Reform lideri Ben Habib’in de bulunduğu sağın önde gelen 23 isminin imzaladığı bir açık mektup yayınlandı.
Mektubun organizatörlerinden ve imzacılarından biri olan Conservative Post editörü Claire Bullivant, o dönem The Independent’a yaptığı açıklamada kampanyanın Chagos Adaları konusundaki tartışmanın ötesinde daha geniş bir öneme sahip olduğunu söylemiş ve “Bu, Reform ve Muhafazakar Parti arasındaki potansiyel işbirliği için zemin hazırladı,” demişti.
Yoğun transatlantik muhalefetin ardından İşçi Partili İngiliz hükümeti, Chagos anlaşmasının resmi olarak sonuçlandırılmasını erteledi.
Amerikan-İngiliz üssü için binlerce yerli sürülmüştü
Öte yandan önerilen anlaşmanın en tuhaf yönlerinden biri, Britanya ve ABD’nin askeri üssü işletmeye devam edecek olması ve Chagosluları Diego Garcia’ya geri dönmekten mahrum bırakması.
Mauritius 1968’de bağımsızlığını kazandığında Londra, üç yıl önce 3 milyon sterline (bugün yaklaşık 45 milyon sterlin veya 56 milyon dolara denk geliyor) satın aldığı ada zincirinin kontrolünü elinde tuttu.
Britanya ayrıca 1966 yılında ABD’ye Diego Garcia’yı askeri amaçlarla kullanma yetkisi veren bir kira sözleşmesi imzalamıştı.
Britanya, 1960 ve 1970’lerde üsse yer açmak için yaklaşık 2.000 kişi Chagos Adalarından sürüldü. Bugün onlar ve onların soyundan gelenlerin sayısı Mauritius, Seyşeller ve Britanya arasında dağılmış olarak 10.000 civarındadır.
Anlaşma kapsamında Chagosluların sadece küçük adalara yerleşmelerine ve Diego Garcia’yı “ziyaret etmelerine” izin verilecek; bu ziyaretler de muhtemelen İngiliz-Amerikan askeri varlığının bu küçük bölgeye hakim olması nedeniyle sıkı bir kontrol altında gerçekleşecek.
Chagoslular, 18. yüzyılda, o zamanlar Fransız kontrolü altında olan takımadalara hindistan cevizi ve kopra yetiştirmek üzere getirilen Afrikalı kölelerin torunları.
O döneme ait bir İngiliz telgrafı yerel halkı “birkaç Tarzan ve Man Friday’lar” [köle gibi sadık uşaklar] olarak tanımlamıştı.
Birleşik Krallık’ın Mauritius ile yaptığı anlaşma üssün 99 yıllığına kiralanmasına ve daha sonra da yenilenmesine olanak tanıyor.
Buna rağmen doksan dokuz yıl ve daha fazlası bazı Muhafazakârlar için yeterli değil. Eski Dışişleri Bakanı Lord Bellingham, “sadece 99 yıllık” bir kiralamanın “sadece Çinlileri cesaretlendireceğini” ve bu nedenle Britanya’nın “ebediyen bir egemenlik bölgesine gitmesi” gerektiğini söyledi.
Uluslararası hukuk Londra’yı mahkum etmişti
Oysa 2017 yılında Birleşmiş Milletler’deki devletler, Uluslararası Adalet Divanı’ndan (UAD) adaların statüsüne ilişkin bir danışma görüşü talep etmek üzere oy kullanmıştı.
Şubat 2019’da UAD, Britanya’nın 1965 yılında “Britanya Hint Okyanusu Toprakları”nı (BIOT) oluştururken uluslararası hukuku ihlal ettiği sonucuna vardı.
UAD, “Chagos Takımadalarının hukuka aykırı olarak ayrılması ve BIOT olarak bilinen yeni bir koloniye dahil edilmesi sonucunda, Mauritius’un 1968’de bağımsızlığını kabul etmesiyle birlikte Mauritius’un sömürgelikten kurtulma sürecinin yasal olarak tamamlanmadığını” belirtti.
UAD, Birleşik Krallık’ın Chagos Takımadalarını yönetmesinin “bu Devletin uluslararası sorumluluğunu gerektiren haksız bir eylem teşkil ettiğini” de eklemiş ve Birleşik Krallık’ın bölge üzerindeki kontrolünü “mümkün olan en kısa sürede” sona erdirmesi gerektiğini belirtmişti.
Donald Trump ilk döneminde, Birleşik Krallık’ın Adalar üzerindeki hakkını desteklemek amacıyla BM’de Birleşik Krallık/ABD diplomatik atağına öncülük etmişti.
Bu girişim başarılı olamadı. Sadece üç ülke BM Genel Kurulunda ABD ve Britanya’nın pozisyonlarını destekleyen bir oy kullanmaya istekliydi. Bu üç ülke de Donald Trump’ın yakın siyasi müttefikleri tarafından yönetiliyordu: Binyamin Netanyahu’nun İsrail’i, Viktor Orbán’ın Macaristan’ı ve Scott Morrison’ın Avustralya’sı.
İki yıl sonra, 2021’de, BM’nin deniz hukuku mahkemesi de Britanya’nın adalar üzerinde egemenliği olmadığına karar verdi.
Birleşik Krallık, Diego Garcia’nın “terör tehditleri, organize suçlar ve korsanlık” karşısındaki stratejik öneminde ısrar ederek son tarihi uzun süre görmezden gelmişti.
Reform UK lideri Nigel Farage kısa bir süre önce parlamentoya yaptığı açıklamada, yeni gelen Trump yönetimindeki müttefiklerinin “oldukça belirsiz bir mahkemenin tavsiye niteliğindeki kararı üzerine adaların egemenliğinden neden vazgeçtiğimizi anlayamadıklarını” söyledi.
Britanya’nın adalar üzerindeki hak iddiasının tek dayanağı, 1814 Napolyon savaşlarından sonra bu adaları elde etmiş olması.
Britanya neden görünürde egemenliği devretti?
İngiliz hükümetinin Mauritius ile bu anlaşmayı şimdi yapmasının nedeninin, uluslararası hukuk organlarının gelecekte Birleşik Krallık’ın adalar üzerindeki hukuksuz kontrolü konusunda daha da sert kararlar vermesinden endişe etmesi olduğu iddialar arasında.
Dışişleri Bakanlığında Latin Amerika ve Karayipler müsteşarı olarak görev yapan Jenny Chapman geçen ay parlamentoya verdiği demeçte Britanya aleyhine gelecekte verilecek kararlardan korktuğunu itiraf etti ve “Bağlayıcı bir karar öncesinde müzakere etmek için, bu kararı beklemekten daha güçlü bir konumda olduğumuza inanıyoruz,” dedi.
Dışişleri Bakanlığından meslektaşı Stephen Doughty de aynı şekilde konuşarak, Birleşik Krallık’ın üssü işletmesinin tehdit altında olduğunu çünkü “mahkemelerin karar verdiğini” ve “Birleşik Krallık aleyhine yasal olarak bağlayıcı bir kararın kaçınılmaz göründüğünü” söyledi.
Doughty bu nedenle hükümetin şimdi “50 yıldır ilk kez üssün tartışmasız ve yasal olarak güvende olacağını” düşündüğünü aktardı.
Yani özetle Londra, on yıllardır üssün hukuksuz bir şekilde faaliyet gösterdiğini biliyordu.