Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Britanya ile Mauritius arasındaki Chagos meselesi: ABD de topa girdi

Yayınlanma

Geçen ekim ayında Keir Starmer hükümeti Mauritius ile bir anlaşma yaptığını ve bu anlaşmaya göre Birleşik Krallık’ın Chagos takımadalarındaki en büyük ada olan Diego Garcia’daki askeri üssü işletmeye devam edeceğini fakat Mauritius’un egemenlik hakkına sahip olacağını duyurmuştu.

O günden bu yana Britanya’nın önde gelen Muhafazakâr ve Reform UK milletvekillerinden bazıları hükümete karşı büyük bir öfke duyuyor. Bu partilerin temsilcileri son dört ay içinde parlamentoya planla ilgili 100’den fazla yazılı soru önergesi verdiler.

Örneğin Gölge Dışişleri Bakanı Priti Patel, Birleşik Krallık’ın “200 yılı aşkın İngiliz egemenliğini sona erdirerek Hint Okyanusundaki önemli bir stratejik varlığından vazgeçmesinden” yakındı.

İki eski savunma bakanı da anlaşmayı eleştirdi ve hem Andrew Murrison hem de James Cartlidge bunu Chagos’un “teslimiyeti” olarak nitelendirdi.

Cartlidge ayrıca üssün ABD için önemi göz önüne alındığında, “[ABD’nin] savunma pozisyonuna zarar veren her şey… ulusal güvenliğimizi de zayıflatır,” şeklinde sıra dışı bir yorumda bulundu.

Trump’ın tutumu bekleniyor

Nitekim Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy bu hafta ABD’li yeni mevkidaşı Marco Rubio ile bir araya gelerek İşçi Partisi’nin Chagos Adalarında Britanya-ABD ortak askeri üs planını kurtarmaya çalışacak.

Trump yönetimi, Birleşik Krallık hükümetinin Mauritius’un Hint Okyanusu adaları üzerinde egemenlik kurmasına izin veren anlaşmasına meydan okuyor gibi görünüyor.

Mauritius ve Britanya, Washington’un üssü 99 yıl boyunca elinde tutabileceği konusunda anlaşmış olsa da, ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Marco Rubio geçtiğimiz günlerde planı ABD’nin güvenliğine yönelik “ciddi bir tehdit” olarak nitelendirdi.

Kira meselesi çözüldü iddiası

Birleşik Krallık ve Mauritius arasındaki anlaşmayı o dönem hem eski Başkan Joe Biden hem de Hindistan desteklemişti.

Hindistan, Diego Garcia üssünü destekleyen ama Birleşik Krallık’ın Chagos Adaları üzerindeki hakkını tanımayan bir ABD müttefiki. Görünüşte asimetrik olan bu yaklaşımı paylaşan çok sayıda başka ülke de var.

Geçen yıl Kasım ayında Mauritius’ta yaşanan hükümet değişikliğinin ardından, Chagos Adaları ile ilgili müzakereler Aralık 2024’te yeniden başlatılmış ve Mauritius Diego Garcia üssü için daha önce kararlaştırılandan daha fazla kira talep etmişti.

Kira meselesi bu şubat ayında çözülmüş gibi görünse de henüz ayrıntılar yayınlanmadı ama Britanya’nın 9 milyar sterlin civarında olduğu yaygın olarak bildirilen toplam meblağın daha fazlasını 99 yıllık kira sözleşmesinin başlangıcına doğru önden yüklemeyi kabul ettiği bildirildi.

Trump-İngiliz sağı ittifakı anlaşmanın resmi onayını erteletti

ABD Başkanı Donald Trump’ın bu yıl 20 Ocak’ta göreve başlamasından önce, Chagos Adalarının Mauritius’a devredilmesine karşı Trump’ın müttefikleri ve sağcı İngiliz siyasetçiler arasında bir koalisyon oluştu.

Muhafazakâr Parti lideri Kemi Badenoch, anlaşmayı “aptalca bir anlaşma” olarak nitelendirmiş ve “Başbakan neden İngiliz halkının zaten sahip olduğu bir şey için para ödemesi gerektiğini düşünüyor?” diye sormuştu.

Ocak ayında ise aralarında diğer bazı Reform milletvekilleriyle birlikte Nigel Farage, eski Muhafazakâr Başbakan Liz Truss, eski Muhafazakâr İçişleri Bakanı Suella Braverman ve eski Reform lideri Ben Habib’in de bulunduğu sağın önde gelen 23 isminin imzaladığı bir açık mektup yayınlandı.

Mektubun organizatörlerinden ve imzacılarından biri olan Conservative Post editörü Claire Bullivant, o dönem The Independent’a yaptığı açıklamada kampanyanın Chagos Adaları konusundaki tartışmanın ötesinde daha geniş bir öneme sahip olduğunu söylemiş ve “Bu, Reform ve Muhafazakar Parti arasındaki potansiyel işbirliği için zemin hazırladı,” demişti.

Yoğun transatlantik muhalefetin ardından İşçi Partili İngiliz hükümeti, Chagos anlaşmasının resmi olarak sonuçlandırılmasını erteledi.

Amerikan-İngiliz üssü için binlerce yerli sürülmüştü

Öte yandan önerilen anlaşmanın en tuhaf yönlerinden biri, Britanya ve ABD’nin askeri üssü işletmeye devam edecek olması ve Chagosluları Diego Garcia’ya geri dönmekten mahrum bırakması.

Mauritius 1968’de bağımsızlığını kazandığında Londra, üç yıl önce 3 milyon sterline (bugün yaklaşık 45 milyon sterlin veya 56 milyon dolara denk geliyor) satın aldığı ada zincirinin kontrolünü elinde tuttu.

Britanya ayrıca 1966 yılında ABD’ye Diego Garcia’yı askeri amaçlarla kullanma yetkisi veren bir kira sözleşmesi imzalamıştı.

Britanya, 1960 ve 1970’lerde üsse yer açmak için yaklaşık 2.000 kişi Chagos Adalarından sürüldü. Bugün onlar ve onların soyundan gelenlerin sayısı Mauritius, Seyşeller ve Britanya arasında dağılmış olarak 10.000 civarındadır.

Anlaşma kapsamında Chagosluların sadece küçük adalara yerleşmelerine ve Diego Garcia’yı “ziyaret etmelerine” izin verilecek; bu ziyaretler de muhtemelen İngiliz-Amerikan askeri varlığının bu küçük bölgeye hakim olması nedeniyle sıkı bir kontrol altında gerçekleşecek.

Chagoslular, 18. yüzyılda, o zamanlar Fransız kontrolü altında olan takımadalara hindistan cevizi ve kopra yetiştirmek üzere getirilen Afrikalı kölelerin torunları.

O döneme ait bir İngiliz telgrafı yerel halkı “birkaç Tarzan ve Man Friday’lar” [köle gibi sadık uşaklar] olarak tanımlamıştı.

Birleşik Krallık’ın Mauritius ile yaptığı anlaşma üssün 99 yıllığına kiralanmasına ve daha sonra da yenilenmesine olanak tanıyor.

Buna rağmen doksan dokuz yıl ve daha fazlası bazı Muhafazakârlar için yeterli değil. Eski Dışişleri Bakanı Lord Bellingham, “sadece 99 yıllık” bir kiralamanın “sadece Çinlileri cesaretlendireceğini” ve bu nedenle Britanya’nın “ebediyen bir egemenlik bölgesine gitmesi” gerektiğini söyledi.

Uluslararası hukuk Londra’yı mahkum etmişti

Oysa 2017 yılında Birleşmiş Milletler’deki devletler, Uluslararası Adalet Divanı’ndan (UAD) adaların statüsüne ilişkin bir danışma görüşü talep etmek üzere oy kullanmıştı.

Şubat 2019’da UAD, Britanya’nın 1965 yılında “Britanya Hint Okyanusu Toprakları”nı (BIOT) oluştururken uluslararası hukuku ihlal ettiği sonucuna vardı.

UAD, “Chagos Takımadalarının hukuka aykırı olarak ayrılması ve BIOT olarak bilinen yeni bir koloniye dahil edilmesi sonucunda, Mauritius’un 1968’de bağımsızlığını kabul etmesiyle birlikte Mauritius’un sömürgelikten kurtulma sürecinin yasal olarak tamamlanmadığını” belirtti.

UAD, Birleşik Krallık’ın Chagos Takımadalarını yönetmesinin “bu Devletin uluslararası sorumluluğunu gerektiren haksız bir eylem teşkil ettiğini” de eklemiş ve Birleşik Krallık’ın bölge üzerindeki kontrolünü “mümkün olan en kısa sürede” sona erdirmesi gerektiğini belirtmişti.

Donald Trump ilk döneminde, Birleşik Krallık’ın Adalar üzerindeki hakkını desteklemek amacıyla BM’de Birleşik Krallık/ABD diplomatik atağına öncülük etmişti.

Bu girişim başarılı olamadı. Sadece üç ülke BM Genel Kurulunda ABD ve Britanya’nın pozisyonlarını destekleyen bir oy kullanmaya istekliydi. Bu üç ülke de Donald Trump’ın yakın siyasi müttefikleri tarafından yönetiliyordu: Binyamin Netanyahu’nun İsrail’i, Viktor Orbán’ın Macaristan’ı ve Scott Morrison’ın Avustralya’sı.

İki yıl sonra, 2021’de, BM’nin deniz hukuku mahkemesi de Britanya’nın adalar üzerinde egemenliği olmadığına karar verdi.

Birleşik Krallık, Diego Garcia’nın “terör tehditleri, organize suçlar ve korsanlık” karşısındaki stratejik öneminde ısrar ederek son tarihi uzun süre görmezden gelmişti.

Reform UK lideri Nigel Farage kısa bir süre önce parlamentoya yaptığı açıklamada, yeni gelen Trump yönetimindeki müttefiklerinin “oldukça belirsiz bir mahkemenin tavsiye niteliğindeki kararı üzerine adaların egemenliğinden neden vazgeçtiğimizi anlayamadıklarını” söyledi.

Britanya’nın adalar üzerindeki hak iddiasının tek dayanağı, 1814 Napolyon savaşlarından sonra bu adaları elde etmiş olması.

Britanya neden görünürde egemenliği devretti?

İngiliz hükümetinin Mauritius ile bu anlaşmayı şimdi yapmasının nedeninin, uluslararası hukuk organlarının gelecekte Birleşik Krallık’ın adalar üzerindeki hukuksuz kontrolü konusunda daha da sert kararlar vermesinden endişe etmesi olduğu iddialar arasında.

Dışişleri Bakanlığında Latin Amerika ve Karayipler müsteşarı olarak görev yapan Jenny Chapman geçen ay parlamentoya verdiği demeçte Britanya aleyhine gelecekte verilecek kararlardan korktuğunu itiraf etti ve “Bağlayıcı bir karar öncesinde müzakere etmek için, bu kararı beklemekten daha güçlü bir konumda olduğumuza inanıyoruz,” dedi.

Dışişleri Bakanlığından meslektaşı Stephen Doughty de aynı şekilde konuşarak, Birleşik Krallık’ın üssü işletmesinin tehdit altında olduğunu çünkü “mahkemelerin karar verdiğini” ve “Birleşik Krallık aleyhine yasal olarak bağlayıcı bir kararın kaçınılmaz göründüğünü” söyledi.

Doughty bu nedenle hükümetin şimdi “50 yıldır ilk kez üssün tartışmasız ve yasal olarak güvende olacağını” düşündüğünü aktardı.

Yani özetle Londra, on yıllardır üssün hukuksuz bir şekilde faaliyet gösterdiğini biliyordu.

DİPLOMASİ

Meloni, Trump ile Avrupa arasında seçim yapmayı ‘çocukça’ buluyor

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, ülkesinin ABD ve Avrupa arasında taraf seçmek zorunda kalacağı fikrini “çocukça” ve “yüzeysel” olarak niteleyerek ülkesinin çıkarlarını savunmak için ne gerekiyorsa yapacağında ısrar etti.

2022’de göreve gelmesinden bu yana yabancı bir gazeteye verdiği ilk mülakatta İtalya başbakanı, Financial Times’a (FT) transatlantik ilişkilerdeki ciddi gerginliklerin üstesinden gelmenin “herkesin çıkarına” olduğunu söyledi ve bazı Avrupalı liderlerin Donald Trump’a yönelik tepkilerini “biraz fazla siyasi” olarak niteledi.

İtalyan lider, ABD Başkanını düşman olarak görmediğini ve Roma’nın “ilk müttefikine” saygı duymaya devam edeceğini açıkça belirtti.

Meloni, “Ben muhafazakârım. Trump Cumhuriyetçi bir lider. Elbette ona diğer pek çok kişiden daha yakınım ama ulusal çıkarlarını savunan bir lideri anlıyorum. Ben kendi çıkarlarımı savunuyorum,” dedi.

Avrupa’da Trump yönetimine yönelik endişelerin arttığı bir dönemde Meloni, Beyaz Saray’ın Avrupa’nın ticaret uygulamaları ve savunma harcamalarına ilişkin şikâyetlerinin önceki ABD yönetimlerini tekrarladığını söyledi.

Trump’ın otomobil ithalatına yüzde 25 gümrük vergisi getireceğini açıklamasından birkaç saat önce konuşan Meloni, ABD’nin uzun zamandır Joe Biden’ın Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) da dahil olmak üzere giderek daha ‘korumacı’ bir gündem izlediğini ileri sürdü.

“ABD’de korumacılığın gerçekten Donald Trump tarafından icat edildiğini mi düşünüyorsunuz?” diye soran Meloni ayrıca Trump’ın Avrupa savunması konusundaki “çatışmacı” yaklaşımının, kıtanın kendi güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmesi için çok ihtiyaç duyulan bir “teşvik” olacağını umduğunu söyledi.

İtalyan lider, “Krizin her zaman bir fırsatı gizlediğini söylemeyi severim,” dedi. Meloni, Ekim 2022’deki seçim zaferinden bu yana İtalya’ya getirdiği siyasi istikrarı övdü ve şu anda ülkesinin savaş sonrası tarihinde en uzun süre görev yapan beşinci hükümete liderlik ettiğine işaret etti.

ABD ile ilişkilerinin sahip oldukları “en önemli ilişki” olduğunu savunan Meloni, transatlantik bir çatlaktan kaçınmanın önemini vurgulayarak, Ukrayna için güvenlik garantileri ve Trump’ın gümrük vergisi saldırısına karşı “çatışmacı olmayan bir yanıt” vizyonunu özetledi.

Meloni, “İtalya’nın [ABD] ile iyi ilişkileri olabilir ve [ABD’nin] Avrupa ile karşı karşıya gelmesini önlemek ve köprüler kurmak için İtalya’nın da yapabileceği bir şey varsa, bunu yapacağım ve bu Avrupalıların yararınadır,” dedi.

Meloni, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in ifade özgürlüğü ve demokrasiye olan bağlılığını terk ettiği iddiasıyla Avrupa’ya yönelik sert saldırısına sempati duyduğunu da söyledi.

İtalya Başbakanı, “Aynı fikirde olduğumu söylemek zorundayım. Bunu yıllardır söylüyorum. Avrupa biraz kendini kaybetti,” iddiasında bulundu.

Meloni, Trump’ın Avrupa’ya yönelik eleştirilerinin Kıta halkına değil, “yönetici sınıfına … ve gerçekliği okumak ve insanlara cevap vermenin yollarını bulmak yerine, ideolojinizi insanlara empoze edebileceğiniz fikrine” yönelik olduğunu da ileri sürdü.

Avrupa Komisyonu, Trump’ın gümrük vergilerine misilleme yapma sözü vermiş olsa da Meloni AB’nin soğukkanlılığını korumasını istiyor. İtalyan lider, “Bazen sadece içgüdüsel olarak tepki verdiğimiz izlenimine kapılıyorum. Bu tür konularda ‘Sakin olun çocuklar’ demelisiniz. ‘Düşünelim’ demelisiniz,” dedi.

Meloni özellikle, ABD ve Avrupa arasındaki genel gümrük vergisi seviyeleri kabaca eşit olsa da, bazı spesifik kalemlerdeki yüksek vergilerin sürtüşmeye neden olduğunu savundu fakat AB’nin karar alma sürecinin yavaş ilerlemesi nedeniyle geri kaldığını söyledi. 

Avrupa’da pek çok kişi Trump’ın Ukrayna’yı elverişsiz bir barış anlaşmasına zorlamaya hazırlandığından korkarken, Meloni Trump’ın çabalarına olan inancını dile getirdi ve Rusya’nın gelecekte savaşı yeniden başlatmamasını sağlamak için güçlü garantilere ihtiyaç olduğunu tekrar tekrar vurguladı.

Fransızların ve İngilizlerin Ukrayna’ya bir Avrupa “güvence gücü” gönderilmesi önerisine şüpheyle yaklaşan Meloni, bunun Moskova tarafından bir provokasyon olarak görülebileceğini söyledi ve “Burada dikkatli olmalıyız. Bu daha çok bir tehdit olarak görülebilir,” dedi.

Meloni bunun yerine, Kiev’i ittifaka kabul etmeden NATO’nun 5. Maddesindeki karşılıklı savunma hükmünün Ukrayna’yı da kapsayacak şekilde genişletilmesini savunuyor ve bunun diğer önerilerden “daha kolay ve daha etkili” olacağını iddia ediyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

ABD, Ukrayna’ya ‘sömürge’ anlaşması teklif etti

Yayınlanma

ABD, Ukrayna’da gelecekte yapılacak tüm büyük altyapı ve maden yatırımlarını kontrol etmek, Kiev’in diğer müttefiklerinin rolünü veto etmek ve Avrupa Birliği üyeliği hedefini baltalamak için bastırıyor.

Bloomberg tarafından elde edilen taslak belgeye göre Donald Trump yönetimi, Ukrayna ile revize edilmiş bir ortaklık anlaşması kapsamında tüm altyapı ve doğal kaynak projelerine yapılacak yatırımlarda “ilk teklif hakkı” talep ediyor.

Kabul edilmesi halinde ortaklık anlaşması ABD’ye Ukrayna’da karayolları ve demiryolları, limanlar, madenler, petrol ve doğalgaz ile kritik minerallerin çıkarılması gibi projelere yapılacak yatırımları kontrol etme konusunda muazzam bir güç sağlayacak.

Anlaşma, Washington tarafından kontrol edilecek özel bir yeniden yapılandırma yatırım fonuna aktarılan kârlar üzerinde ABD’ye ilk hak talebini verecek.

Belgenin en önemli noktası ise ABD’nin, savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna’ya sağladığı “maddi ve mali faydaları” bu fona katkı olarak görmesi.

Aslında bu, Trump yönetiminin Ukrayna’yı, Kiev ortaklık fonundan herhangi bir gelir elde etmeden önce, savaşın başlangıcından bu yana sağlanan tüm ABD askeri ve ekonomik desteğinin bedelini ödemeye zorlayacağı anlamına geliyor.

Taslak belgeye göre, ABD Uluslararası Kalkınma Finansmanı Kurumu (DFC), beş yönetim kurulu üyesinden üçünü aday göstererek ve belirli kararları engellemek için kendisine özel oy hakkı veren bir “altın hisseye” sahip olarak yatırım fonunu kontrol edecek. Ukrayna diğer iki üyeyi belirleyecek ve fonun günlük yönetimine müdahale etmesi engellenecek.

Kiev hükümetinin tüm yeni doğal kaynaklar ve altyapı projelerinden elde ettiği kazancın %50’sini fona yatırması gerekecek. Taslakta, ABD’nin, yatırımı geri kazanılana kadar kârın tamamına ve yıllık %4’lük bir getiriye sahip olacağı belirtiliyor.

Ukrayna tüm projeleri “mümkün olan en erken zamanda” incelenmek üzere fona sunmakla yükümlü olacak ve DFC finanse edilen tüm programlarda yönetim kurulu üyeliği veya gözetim hakkı elde edecek.

Kiev’in reddedilen projeleri en az bir yıl boyunca “maddi açıdan daha iyi” koşullarla başka taraflara sunması da yasaklanacak.

Ayrıca taslağa göre ABD hükümeti, fonun projeyi finanse edip etmediğine bakmaksızın, Ukrayna’nın metallerini, minerallerini ve petrol ve gazını ticari koşullarla diğer taraflardan önce satın alma hakkına sahip olacak.

Herhangi bir zaman sınırlaması olmayan anlaşma, Kiev’in kritik mineralleri ABD’nin “stratejik rakibi” olan ülkelere satmasını da yasaklıyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in daha önceki bir anlaşmayı imzalama planlarının geçen ay Oval Ofis’te Trump’la yaşadığı gergin tartışmanın ardından suya düşmesinin ardından ABD geçtiğimiz hafta sonu Kiev’deki yetkililere revize edilmiş bir anlaşma sundu.

Beyaz Saray geçen hafta yaptığı açıklamada, yönetimin Ukrayna’daki kritik madenleri kapsayan daha önce müzakere edilen anlaşmanın ötesine geçtiğini söyledi.

İki taraf arasında görüşmeler devam ediyor ve nihai taslak şartlarda revizyonlar içerebilir. Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kişi Bloomberg’e yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın ABD belgesine bu hafta kendi değişiklikleriyle yanıt vereceğini söyledi.

Zelenskiy perşembe günü Avrupalı liderlerle bir zirveye katılmak üzere gittiği Paris’te gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD tarafından öne sürülen tam anlaşmanın “detaylı bir çalışma” gerektirdiğini ve müzakereler sırasında şartların sürekli değiştiğini söyledi.

Bir anlaşmaya varıldığını söylemek için henüz erken olsa da, “ABD ile işbirliğini destekliyoruz, ABD’nin Ukrayna’ya yardımı durdurmasına neden olabilecek tek bir sinyal vermek istemiyoruz,” dedi.

ABD Hazine Bakanlığı sözcüsü yorum talebine cevaben yaptığı açıklamada, ABD’nin anlaşmanın hızlı bir şekilde sonuçlandırılması ve hem Ukrayna hem de Rusya için kalıcı bir barışın sağlanması konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü söyledi.

Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü James Hewitt, “Maden anlaşması Ukrayna’ya ABD ile uzun vadeli güvenlik ve barışın temeli olan kalıcı bir ekonomik ilişki kurma fırsatı sunuyor. Bu anlaşma iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirecek ve her iki tarafa da fayda sağlayacaktır,” diye konuştu.

Ukrayna 2022 yılında AB’ye aday ülke statüsü kazandı ve tam üyelik için tamamlanması yıllar alabilecek katılım görüşmelerine başlayacak. ABD’nin Ukrayna ekonomisinin geniş alanlarını kapsayan yatırım kararları üzerinde etkin bir kontrole sahip olması halinde bu durumun daha da karmaşık bir hal alması muhtemel.

Ukrayna daha önce ABD ile yapılacak bir anlaşmanın AB ile olan ortaklık antlaşması ile çelişmemesi gerektiğini söylemişti. Ayrıca daha önce ABD’nin, Washington’un Ukrayna’ya geçmişte verdiği desteğin ortak fona katkı olarak dahil edilmesi yönündeki talebini de reddetmişti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Macron: Rusya’nın dondurulan varlıkları Ukrayna’nın yeniden inşasında kullanılabilir

Yayınlanma

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paris’teki Avrupa liderleri zirvesinin ardından, Rusya’nın dondurulan 230 milyar avroluk varlığının Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası için kullanılmasını önerdi. Macron, bu konunun barış müzakerelerinin bir parçası olacağını belirtti.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paris’te 27 Mart’ta düzenlenen Avrupa liderleri zirvesinin ardından yaptığı açıklamada, Rusya’nın dondurulan 230 milyar avroluk varlığının Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası için kullanılmasını önerdi.

Macron, bu varlıkların akıbetinin barış müzakereleri kapsamında ele alınacağını kaydetti.

Reuters haber ajansının aktardığına göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dün yaptığı açıklamada, “Rusya’nın 230 milyar avro (248,12 milyar dolar) değerindeki dondurulan varlıkları, barış anlaşması kapsamında gelecekteki yeniden inşa için kullanılabilir,” ifadesini kullandı.

Macron, daha önce Maliye Bakanlığı’na, Rusya’nın dondurulan varlıklarına el konulmasının olası sonuçlarını detaylı bir şekilde inceleme talimatı vermişti.

Macron, bu talimattan önce yaptığı bir açıklamada ise uluslararası hukuka aykırı olacağı gerekçesiyle, “Dondurulan varlıkların gelirleri alınabilir ancak varlıkların kendisi alınamaz,” demişti.

Çeşitli tahminlere göre AB, G7 ülkeleri ve Avustralya, Rusya’ya ait yaklaşık 280 milyar dolarlık devlet varlığını dondurdu.

Ayrıca, özel şahıslara ait ev, yat ve uçakları da içeren yaklaşık 58 milyar dolarlık varlık da dondurulanlar arasında yer alıyor.

AB, Mayıs 2024’te dondurulan varlıklardan elde edilen gelirlerin Ukrayna’ya yardım amacıyla kullanılmasına onay vermişti.

Bu karar sayesinde Kiev yönetimi 2024 yılında 3 milyar avro elde etti ve bu meblağın yüzde 90’ı Ukrayna ordusuna destek için ayrıldı. Fonların dağılımı her yıl yeniden değerlendiriliyor.

Fransa parlamentosu, Rusya’nın dondurulan varlıklarının el konulması yönünde karar aldı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English