Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

‘Bu dava, ABD tarafından kurulan uluslararası düzeni sorguluyor’

Yayınlanma

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail aleyhine açtığı “soykırım” davasında ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararını bugün Türkiye saati ile 15.00’te açıklayacak.

Güney Afrika’nın, “Filistin halkının Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki haklarına daha fazla, ciddi ve telafisi mümkün olmayan zararın gelmesini önlemek” amacıyla Divan’dan talep ettiği ihtiyati tedbirlerin kabul edilmesi durumunda, bu karar İsrail için bağlayıcı olurken davanın esasına ilişkin sürecin uzun yıllar alması bekleniyor.

Divan’ın bugün vereceği karar, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ne aykırı hareket edip etmediğine ilişkin olmayıp sadece muhtemel soykırım tehlikesine karşısında oluşacak zararların önüne geçmek için davada nihai karar verilinceye kadar tarafların uyması gereken geçici önlemler anlamına geliyor.

Divan, tedbir taleplerine ilişkin yaptığı incelemede Güney Afrika’nın “makul” gerekçeler sunmasını yeterli bulurken, Gazze’de soykırımın gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin incelemesini davanın esasına ilişkin safhada gerçekleştirecek.

Divan’ın ihtiyati tedbirler konusunda, soykırımın işlendiğine ilişkin “kesin” sonuçlar istemeyip “makul” gerekçeleri yeterli bulması sebebiyle Güney Afrika’nın talepleri doğrultusunda karar vermesi daha muhtemel.

Güney Afrika, şu 9 ihtiyati tedbir kararına hükmedilmesini talep ediyor.

1- Gazze’deki askeri operasyonları derhal durdurmasına,

2- Kontrolü altındaki herhangi bir grup tarafından, Gazze’deki herhangi bir askeri operasyonu ilerletecek adımlar atmamasına,

3- Filistinlilere yönelik soykırımın önlemesi için gerekli tüm makul tedbirleri almasına,

4- Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamına giren her türlü eylemden kaçınmasına,

5- Yerlerinden edilenlerin evlerine dönerek yeterli gıda, su, yakıt, tıbbi ve hijyen malzemeleri, barınak ve giysi dahil olmak üzere insani yardıma erişiminin sağlamasına,

6- Soykırıma karışanların cezalandırılmaları için gerekli adımları atmasına,

7- Soykırımın delillerini muhafaza etmesine ve bu amaçla gelen uluslararası görevliler ve diğer yetkililerin Gazze’ye erişimini engellememesine,

8- Verilen tedbirleri uyguladığına ilişkin Divan’a düzenli rapor sunmasına,

9- Davayı zorlaştıracak veya uzatacak eylemlerden kaçınmasına hükmetmesini istiyor.

Divan, Güney Afrika’nın tüm taleplerini kabul etmese de İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarında uluslararası hukuku kurallarının gözetilmesi için gerekli tedbirleri almasına ve özellikle yerlerinden edilenlerin evlerine dönerek yeterli gıda, su, yakıt, tıbbi ve hijyen malzemeleri, barınak ve giysi dahil olmak üzere insani yardıma erişiminin sağlamasına ilişkin tedbirler hükmetmesi bekleniyor.

Tedbir kararı bağlayıcı mı?

Divan Şartı’nın 59. maddesi uyarınca UAD’nin aldığı kararlar, taraflar için bağlayıcı durumda iken üçüncü ülkeler için kararın bağlayıcılığı bulunmuyor.

Divan, hükmettiği kararları BM’nin ilgili kurumlarına da tebliğ ediyor ve İsrail, Divan’ın muhtemel tedbir kararına uymazsa bu durumda Güney Afrika konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyarak Divan kararının uygulanması için harekete geçilmesini talep edebiliyor.

Divan’ın kararlarını icra ettirmek için kendi askeri gücü veya organı bulunmazken bu kararların uygulanması büyük oranda BM Güvenlik Konseyi’nin tasarrufunda bulunuyor. Divan’ın kararı neticesinde oluşacak politik baskı sebebiyle üçüncü devletlerin İsrail’e açıktan askeri ve siyasi destek vermesinin çok daha zorlaşması muhtemel.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, UAD’nin kararı ne olursa olsun davanın şimdiden küresel bölünmeyi derinleştirdiğini savunuyor. “(Bu dava) Sanığın en güçlü müttefiki ABD tarafından kurulan uluslararası düzeni sorguluyor.”

***

Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davası küresel bölünmeye işaret ediyor

Ishaan Tharoor

Bu Cuma tüm gözler Lahey’de olacak. Uluslararası Adalet Divanı yargıçları, İsrail’in Hamas’a karşı sürdürdüğü yıkıcı savaşın ortasında Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesine taşınan İsrail’e karşı soykırım davası kapsamında Güney Afrika’nın geçici tedbir talebine ilişkin bir karar verecek. Davanın bu ön aşamasında mahkeme, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını engellemek için acil önlemler talep edebilir. Güney Afrika liderliğindeki davanın destekçileri, mahkemenin ateşkes anlamına gelebilecek bir kararı onaylamasını umuyor.

İlk karar ne olursa olsun, İsrail’in soykırım yapıp yapmadığına ilişkin davanın tamamı muhtemelen yıllarca sürecek. İsrail bu suçlamaya şiddetle karşı çıkıyor. Hem mevcut savaşı kışkırtan 7 Ekim’deki küstah Hamas saldırısı hem de Yahudi devletinin kuruluşundan önceki Holokost’un daha derin tarihi göz önüne alındığında, kendisine yöneltilen soykırım suçlamasını “iftira” olarak nitelendiriyor.

“Bir terör örgütü Yahudi halkına karşı Holokost’tan bu yana en büyük suçu işledi ve şimdi birileri çıkıp Holokost adına onu savunmaya mı çalışıyor? Bu ne yüzsüzlük” diyen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Güney Afrika’nın dava açmasına tepki gösterdi: “Güney Afrika’nın ikiyüzlülüğü göklere kadar yükseliyor.”

UAD’nin kararları yasal olarak bağlayıcı, ancak bu kararların uygulanabilmesi için yaptırım gibi gerçek mekanizmalar için BM Güvenlik Konseyi kararları gerekiyor- ABD’nin İsrail’i uluslararası kınamadan korumak için uzun süredir devam eden uygulamaları göz önüne alındığında bu bağlamda bu pek olası değil. Ancak İsrail’in yargılama sürecine güçlü bir şekilde katılmış olması, hoşuna gitmeyen bir karardan sıyrılmasının daha zor olacağı anlamına gelebilir. Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor’un cuma günü mahkemede hazır bulunacak olması belki de Pretorya’nın argümanına olan güveninin bir işareti.

Güney Afrika’nın avukat ekibi iki hafta önce mahkeme önünde argümanlarını ortaya koydu. 100 günden fazla süren çatışmalarda çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 25 binden fazla Filistinli öldürüldü; Gazze nüfusunun yüzde 85’inden fazlası evlerinden sürüldü ve uluslararası yardım gruplarına göre hızı, ölçeği ve şiddeti bir araya geldiğinde modern hafızada eşi benzeri görülmemiş potansiyel bir kıtlık ve insani krizi tetikledi.

Güney Afrikalı avukat Tembeka Ngcukaitobi, “Gazze’deki yıkımın boyutu, aile evlerinin ve sivillerin hedef alınması, savaşın çocuklara karşı bir savaş olması, soykırım niyetinin hem anlaşıldığını hem de uygulamaya konulduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Açıkça ifade edilen niyet Filistinlilerin yaşamının yok edilmesidir” diyor.

Meslektaşlarım davayı özetledi: “Güney Afrika, İsrail’in sivilleri geniş çaplı olarak öldürdüğüne ve sakat bıraktığına; ‘güdümsüz’ bombalar kullandığına; kitlesel olarak yerlerinden ettiğine ve mahalleleri yıktığına; sivilleri ‘yeterli gıda ve suya erişimden,’ tıbbi bakımdan, barınaktan, kıyafetten, hijyen ve temizlikten mahrum bıraktığına; Filistinli sivil kurumları yok ettiğine ve Gazzeliler için herhangi bir güvenli yer sağlamadığına işaret etmektedir. Güney Afrika ayrıca İsrail’i hamile insanları yerlerinden ederek, yiyecek, su ve bakıma erişimlerini engelleyerek ve onları öldürerek Filistinlilerin doğumlarını engellemekle suçluyor.”

Güney Afrika’nın avukatları ayrıca İsrailli yetkililerin ve politikacıların, Gazze’nin yok edilmesi ve orada yaşayan Filistinlilerin toptan yerlerinden edilmesi çağrıları da dahil İsrail’in eylemlerinin “soykırım” niyetini kanıtlıyor gibi görünen açıklamalarından oluşan hacimli bir tomar belge sundular. Buna karşılık İsrail, bu alıntıların cımbızlandığını, İsrail toplumunun travma ve öfke yaşadığı bir anda dile getirildiğini ve ülkenin savaş kabinesinin resmi politikasını yansıtmadığını savundu.

Dava sürerken, aynı zamanda belirgin bir küresel bölünmeye de işaret ediyor. Güney Afrika, 20. yüzyılda Güney Afrika’da var olandan tamamen farklı olmayan bir 21. yüzyıl apartheid rejimine maruz kaldığını iddia ettiği Filistin halkına tarihi bir bağlılık duygusuyla İsrail’e karşı suçlamaya öncülük ediyor. Nelson Mandela 1990 yılında “Filistinliler de bizim gibi kendi kaderlerini tayin etme hakkı için mücadele ediyorlar” demişti.

Guardian’ın Sudan asıllı İngiliz köşe yazarı Nesrine Malik, “Davayı açan ülkenin, sömürgecilik, yerleşim ve apartheid’ın tahribatının simgesi olan Güney Afrika olmasının önemini kimse unutamaz” diye yazdı: “Eski bir tarih olarak görmezden gelinemeyecek kadar yeni ve büyük bir ırksal adaletsizliği simgeliyor.”

Batılı yorumcular, Güney Afrika hükümetinin Rusya ile yakın ilişkisi ve Kremlin’in Ukrayna’daki sözde soykırım girişimlerine karşı kayıtsızlığı göz önüne alındığında, Güney Afrika’nın tutumundaki sözde ikiyüzlülüğe işaret etmekte gecikmediler. Ancak bu örnek, Rusya’nın Ukrayna’da işlediği savaş suçlarına karşı Amerika ve Avrupa’nın duyduğu öfke ile Gazze’nin yıkımındaki suç ortaklığı arasında belirgin bir uçurum gören Batı dışındaki pek çok ülke için şimdiden bir hayal kırıklığı kaynağı.

Le Monde’dan Sylvie Kauffmann, “Bu, Küresel Güney’in Batı’nın ahlaki üstünlük kriterlerine karşı şikâyetidir” dedi: “Sanığın en güçlü müttefiki ABD tarafından kurulan uluslararası düzeni sorguluyor. Bu aynı zamanda Holokost’un hâkim olduğu kolektif hafızaya sömürgeciliğe karşı bir meydan okumadır.”

DİPLOMASİ

Trump’ın şahin kabinesi daha dirençli bir Çin’le karşı karşıya

Yayınlanma

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump kabinesini Pekin’i açıktan eleştiren isimlerle doldurmaya çalışırken, potansiyel olarak daha sert bir rakiple karşı karşıya: iki güç arasında, daha büyük ekonomik maliyetler pahasına da olsa, bu sefer yoğunlaşan bir çatışmaya hazırlanan bir Çin.

Trump geçen hafta, Çin’i en sert eleştiren isimlerden biri olan Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio’yu dışişleri bakanlığına aday göstereceğini söyledi. Ayrıca, ulusal güvenlik danışmanının, Çin’in “COVID-19 ve insan hakları konusundaki tutumu” gerekçesiyle ABD’yi 2022 Pekin Kış Olimpiyatlarını boykot etmeye çağıran Florida’dan bir kongre üyesi olan Michael Waltz olacağını söyledi.

İlk Trump yönetimi Pekin ile ticaret ve diğer konularda gerilimi yükseltmişti. Ancak Nikkei Asia’ya konuşan analistler, yeni başkanın yeni kabinesinin, en azından bazı açılardan daha hazırlıklı bir Çin’le uğraşmak zorunda kalacağını söyledi.

Şanghay’daki Fudan Üniversitesi Amerikan Araştırmaları Merkezi Direktörü Wu Xinbo, “ABD hücumdayken Çin savunmada daha fazla deneyim kazandı” dedi ve ekledi: “Çin şu anda kaotik bir Trump yönetimiyle başa çıkma konusunda çok daha deneyimli.”

22V Research’te Çin araştırmaları başkanı ve ABD’nin Çin’deki eski Hazine temsilcisi Michael Hirson ise “Çin’in genel zorunluluğu gerçekten de dayanıklılık” dedi.

Hirson, “Bunun değişken bir dört yıl olacağına dair bir his var ve Pekin’deki liderlik Trump’tan gelebilecek darbelere dayanabilmek istiyor” dedi.

Gözlemciler, Trump’ın 2018’de çamaşır makinelerinden güneş panellerine kadar Çin mallarına yüksek vergiler getirmesinden bu yana Çin’in gümrük vergisi şoklarına karşı kendini çelikleştirmeye çalıştığını söylüyor. Ayrıca Joe Biden yönetimi, Çin yatırımları ve teknoloji erişimi üzerindeki kısıtlamaları genişletirken tarifeleri de büyük ölçüde sürdürdü. Bu da Çin’i dayanıklılığını güçlendirmeye sevk etti.

Trump’ın 300 milyar dolardan fazla Çin malına gümrük vergisi getirmesinin ardından çok uluslu şirketlerin yanı sıra ihracat odaklı birçok Çinli şirket tedarik zincirlerini üçüncü ülkelere yönlendirdi ya da diğer denizaşırı pazarlara hizmet vermeye başladı.

Çin’deki yerel yönetimler ve devlet destekli işletmeler, yatırım israfının arttığına dair kanıtlara rağmen, çiplerin ve diğer ileri teknolojilerin yerli üretimini desteklemek için yüz milyarlarca dolar akıttı.

Çin ayrıca ABD’nin olası yaptırımları karşısında kırılganlığını azaltmak için alternatif finansal düzenlemelerin teşvik edilmesini hızlandırırken Latin Amerika, Afrika ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle daha yakın ticari bağlar kurdu.

Amerikalı tüketiciler ve ithalatçılar da olumsuz etkileniyor

İki ülke arasındaki doğrudan ticaret bağları zayıfladı. ABD’nin Çin’le olan ticaret açığı 2018’de 420 milyar dolardan 2023’te 280 milyar dolara düştü. Bu arada Çin’in Rusya ile ticaretinin geçen yıl 240 milyar dolara ulaşmasının ardından yeni bir zirveye ulaşması bekleniyor.

Peru’daki Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği forumunda Çin Devlet Başkanı Xi Jinping cumartesi günü Biden’a Çin’in yeni ABD yönetimiyle çalışmaya hazır olduğunu söylerken “Tayvan meselesi, demokrasi ve insan hakları, yollar ve sistemler ve kalkınma çıkarlarının Çin’in meydan okunmaması gereken dört kırmızı çizgisi” olduğunu vurguladı.

Bazıları Trump’ın Çin ihracatına %60 gümrük vergisi ve dünyanın geri kalanına %20’ye varan evrensel vergi uygulama tehditlerinin sadece bir müzakere taktiği olduğuna inanıyor. Diğerleri ise yeni başkan ciddi olsa bile dikkate alınması gereken başka faktörler olduğunu söylüyor.

Tsinghua Üniversitesi Çin-ABD İlişkileri Merkezi Müdür Yardımcısı Zhao Kejin, “Potansiyel ek gümrük vergileri kesinlikle sadece Çinli şirketlere zarar vermekle kalmıyor, aynı zamanda Amerikalı tüketicileri ve ithalatçıları da etkiliyor” dedi.

ABD’nin yeni gümrük vergilerinin etkisini azaltabilecek bir başka gerçek de Çin’in küresel üretimde bir güç olmaya devam etmesidir.

California Üniversitesi, San Diego, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu araştırmacıları tarafından hazırlanan 2023 raporuna göre, Çin’in ABD ithalatındaki payı 2017’de %22’den 2022’de %16’ya düşse bile, iki ülke arasındaki tedarik zincirleri uzadıkça Asya gücü ABD’nin en büyük ticaret ortağı olmaya devam etti. Bu oran 2023 yılında da düşmeye devam ederek %14’e geriledi.

Çin, Trump ile olası bir ticaret savaşı için ‘silahlanıyor’

Pekin misillemeye hazırlanıyor

Bu arada Pekin ekonomik misilleme için bir cephanelik hazırlıyor.

Çin Ticaret Bakanlığı geçtiğimiz hafta 1 Aralık’tan itibaren hem sivil hem de askeri amaçlarla kullanılabilecek teknoloji ve ürünlere yönelik ihracat kontrollerini açıkladı. Bu durum ABD’nin teknoloji tedarik zincirlerinde yaygın olarak kullanılan hammaddelere erişimini sınırlayabilir.

Geçtiğimiz ağustos ayında ülke, yarı iletken üretimi için çok önemli hammaddeler olan galyum ve germanyuma ihracat yasağı getirdi. Bu arada Çin yıllar içinde Brezilya gibi ülkelerden daha fazla soya fasulyesi ve mısır ithal ederken ABD’den daha az ithal eder hale geldi.

Ticaret Bakanlığı ayrıca, hedeflenen şirketlerin Çin ile ticaret yapmasını veya Çin’e yatırım yapmasını yasaklayan kendi “güvenilmez kuruluşlar listesini” geliştirdi. Aralarında Boeing’in bir bölümünün de bulunduğu üç ABD şirketi, Tayvan’a silah sattıkları gerekçesiyle bu mayıs ayında listeye eklendi.

Ayrıca Çinli yetkililer Rubio da dahil olmak üzere bazı ABD’li siyasetçileri kara listeye alarak ülkeye girişlerini yasakladı.

Trivium China danışmanlık şirketinde kıdemli analist olan Joe Mazur, Çin’in aldığı önlemlere rağmen, büyük ölçüde kendini tuttuğunu söyledi. Mazur, “Önleyici olarak saldırmak istemiyorlar. Saldırıya karşılık vermek için iyi bir nedenleri olduğundan emin olmak istiyorlar” dedi.

Dış İlişkiler Konseyi’nde kıdemli bir araştırmacı olan Zongyuan Zoe Liu’ya göre, ABD Çin’e ne kadar baskı yaparsa, Pekin’in kendi kendine yeterlilik çabasını iki katına çıkarması ve hatta kaynaklar üzerindeki devlet kontrolünü artırması muhtemeldir.

Bu da aşırı yatırım gibi sorunları daha da derinleştirme ve dünyanın geri kalanıyla ticaret gerilimlerini daha da körükleme riski taşıyor. Ancak Liu, “Mevcut liderliğin kendine yeterlilikten uzaklaşacağını hayal etmek zor, çünkü Xi’nin nihai hedefi Çin’i yeniden büyük bir güç haline getirmek” dedi.

Çin’in dezavantajları

Çin için görünen bir dezavantaj, ekonomisinin Trump’ın ilk dönemine kıyasla şu anda daha zayıf olması.

Ülkenin büyüme oranı üçüncü çeyrekte %4,6’ya gerileyerek bir yıldan uzun bir sürenin en zayıf hızına ulaşırken, emlak sektöründeki sıkıntılar, şirket karlarının azalması ve tüketici duyarlılığının düşmesi ekonominin genelini olumsuz etkiledi.

Macquarie Group’un baş Çin ekonomisti Larry Hu’nun tahminine göre, ABD’nin gümrük vergilerini %60 oranında artırması, uygulamayı takip eden 12 ay içinde Çin’in büyümesini yüzde 2 puan azaltabilir.

Fudan Üniversitesi’nden Wu, Çin’in kendisi için politika alanını koruduğunu ve yurtdışından gelen zayıf talebi dengelemek için iç tüketime yönelik teşvikler de dahil olmak üzere daha fazla büyüme yanlısı önlem almaya hazır olduğunu söyledi.

Yine de birçok kişi daha dirençli bir Çin’in bile Trump’ın olası şoklarına maruz kalabileceğinden endişe ediyor.

Pekin’deki Tsinghua Üniversitesi’nde profesör olan ve cuma günü Hong Kong’da düzenlenen bir forumda ABD seçimleri üzerine bir oturumu yöneten Da Wei, “Ne yazık ki, Trump’ın bu seçimdeki zaferinin Çin’deki pek çok insanı rahatlatmaktan ziyade tedirgin ettiğini söylemek zorundayım” değerlendirmesini yaptı.

Pekin Trump’ın dönüşüne çoktan hazırlandı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

AB, Çinli şirketlerden teknoloji transferi talep edecek

Yayınlanma

Brüksel, “temiz teknolojilere” yönelik daha sert bir ticaret rejiminin bir parçası olarak AB sübvansiyonları karşılığında Çinli şirketleri fikri mülkiyetlerini Avrupalı işletmelere aktarmaya zorlamayı planlıyor.

İki üst düzey AB yetkilisinin Financial Times’a (FT) aktardığına göre, Çinli işletmelerin Avrupa’da fabrikaları olmasını ve teknolojik bilgi birikimini paylaşmasını gerektiren yeni kriterler, Brüksel’in aralık ayında batarya geliştirmek için 1 milyar avroluk hibe teklifleri için talep almasıyla uygulamaya konulacak.

Yetkililer, pilot uygulamanın diğer AB sübvansiyon programlarına da yayılabileceğini söyledi. FT’ye göre şartlar çok daha küçük ölçekli olsa da, Çin’in yabancı şirketlere Çin pazarına erişim karşılığında fikri mülkiyetlerini paylaşmaları için baskı yapan kendi rejimini yansıtıyor.

Yetkililer, kriterlerin ihale öncesinde değiştirilebileceğini söyledi. Planlar, sıkı çevre düzenlemelerine tabi olan AB’deki şirketleri “ucuz” ve “daha kirletici” ithalatın altında kalmaktan korumaya çalışan Avrupa’nın Çin’e karşı sertleşen tutumunun bir parçasını temsil ediyor.

Geçtiğimiz ay Avrupa Komisyonu, mevcut yüzde 10’luk vergiye ek olarak Çin menşeli elektrikli araçlara yüzde 35’e varan gümrük vergisi uygulanmasını onaylamıştı. Komisyon ayrıca hidrojen sübvansiyonlarına başvuran şirketler için daha sıkı şartlar getirerek hidrojen üretiminde kullanılan elektrolizörlerin parçalarının yalnızca yüzde 25’inin Çin’den temin edilebileceğine karar verdi.

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’a yakın isimler, yeni başkanın AB’ye kendisini takip etmesi ve Çin malları ve yatırımlarına daha fazla engel koyması için baskı yapacağını söyledi. Eğer Trump Çin ihracatına yüzde 60 gümrük vergisi getirme tehdidini sürdürürse, Pekin’in bu malları AB gibi başka bölgelere yönlendirmesi ve AB’nin de bu akını durdurmak için önlemler alması muhtemel.

Üst düzey bir AB diplomatı, “Eğer Trump’ın gündemindeki bazı konularda onunla birlikte hareket etmek istiyorsak o zaman Çin konusunda ne yapacağımıza karar vermemiz gerekir,” dedi.

Fakat bu hamle aynı zamanda AB ekonomisinin zayıflığı ve şirketlerin ucuz ithalata bel bağlamadan iddialı iklim hedeflerini tutturma kabiliyeti konusunda derinleşen endişelerle paralel ilerliyor.

Brüksel ayrıca mayıs ayında kabul edilen temiz teknolojilerin artırılmasını amaçlayan mevzuata yerli üretim hedeflerini de ekledi. 

Çin’in teknoloji ithalatına yönelik artan inceleme, dünyanın en büyük batarya üreticisi Çinli CATL gibi şirketleri Avrupa’da “gigafactory” adı verilen fabrikalar kurmaya teşvik etti. Şirket, Macaristan ve Almanya’daki tesislere milyarlarca avro yatırım yaptı.

Şangay merkezli Envision Energy de İspanya ve Fransa’daki tesislere yüz milyonlarca avro yatırım yapıyor. 

Fakat konu hakkında bilgi sahibi bir kişiye göre, bu yılın başlarında yapılan kapalı bir toplantıda Çin Ticaret Bakanlığı yerli otomobil üreticilerini Avrupa’da büyük yatırımlar yapmamaları konusunda uyardı ve Brüksel’deki siyasi belirsizliği gerekçe göstererek kıtada yalnızca son montaj aşaması için üretim hatları kurmalarını tavsiye etti.

Bu arada, AB’nin İsveç merkezli batarya şampiyonu Northvolt, üretimini artırmaya çalışırken iflasın eşiğine geldi.

Elektrikli araçların önemli bir bölümünü oluşturan bataryalar, maliyetin üçte birinden fazlasını oluşturuyor ve bu da daha az kirletici modellere geçmeye çalışan Avrupa otomobil üretim endüstrisi için batarya tedarik zincirlerini kritik hale getiriyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Altı Avrupa ülkesi Ukrayna ve Trump’ı tartışacak

Yayınlanma

Altı büyük Avrupa ülkesinin dışişleri bakanları, Ukrayna savaşının 1000. gününde Varşova’da görüşmelere başlarken Ukrayna’daki savaş ve Donald Trump’ın iktidara dönüşü tartışmalara hakim oldu.

Almanya, Fransa, İtalya ve Polonya’dan üst düzey diplomatlar toplantıya katılırken, Birleşik Krallık’tan David Lammy ve İspanya’dan Jose Manuel Albares de video aracılığıyla toplantıya iştirak etti .

Ev sahibi Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski, Brüksel’de tüm AB dışişleri bakanlarının bir araya geldiği toplantının ardından Varşova’da yapılacak toplantıda “doğu sınırımızın diğer tarafında ve Atlantik’in ötesinde yaşanan dramatik olaylar karşısında alınabilecek kararların tartışılacağını” söyledi.

Polonya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü AFP’ye yaptığı açıklamada, savaşın neredeyse üç yılını doldurduğu ve Trump’ın iktidara gelmesinin ABD politikasında köklü bir değişiklik tehdidi yarattığı bir dönemde, görüşmelerde “Avrupa’nın savunma kimliği ve bunun nasıl güçlendirileceği” konusununda ele alınacağını söyledi.

Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kathrin Deschauer, “Avrupa’daki güvenlik durumu ve özellikle Ukrayna’daki durumla ilgili büyük bir ortak endişe var,” dedi.

Toplantıya Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sybiga da davetliydi fakat Varşova yerine Washington’a gidecek.

Toplantı, ABD Başkanı Joe Biden’ın Ukrayna’nın Rusya içindeki hedefleri vurmak üzere ABD tarafından tedarik edilen uzun menzilli füzeleri kullanmasına izin vermesinin hemen ardından gerçekleşti.

Kiev’in önemli bir destekçisi olan Polonya bu hamleyi memnuniyetle karşılarken, Sikorski bunu “Rusya’nın savaş çabalarına yardımcı olmak” üzere binlerce Kuzey Koreli asker konuşlandırdığı haberlerine “Vladimir Putin’in anlayacağı dilde bir yanıt” olarak nitelendirdi.

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, ülkesinin füzelerinin kullanılmasını onaylayıp onaylamayacağını söylemeyi reddetti.

Fransa da ihtiyatlı tutumunu sürdürdü. Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot pazartesi günü yaptığı açıklamada Fransız füzelerinin kullanılması ihtimalinin “bir seçenek” olarak kaldığını yineledi.

Almanya ise, Kiev’in uzun zamandır istediği uzun menzilli Taurus füze sistemini teslim etmeyi bir kez daha reddetti ve bunun yerine Kiev’e yapay zeka güdümlü 4.000 insansız hava aracı tedarik edeceğini duyurdu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English