Diplomasi
‘Bu dava, ABD tarafından kurulan uluslararası düzeni sorguluyor’

Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail aleyhine açtığı “soykırım” davasında ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararını bugün Türkiye saati ile 15.00’te açıklayacak.
Güney Afrika’nın, “Filistin halkının Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki haklarına daha fazla, ciddi ve telafisi mümkün olmayan zararın gelmesini önlemek” amacıyla Divan’dan talep ettiği ihtiyati tedbirlerin kabul edilmesi durumunda, bu karar İsrail için bağlayıcı olurken davanın esasına ilişkin sürecin uzun yıllar alması bekleniyor.
Divan’ın bugün vereceği karar, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ne aykırı hareket edip etmediğine ilişkin olmayıp sadece muhtemel soykırım tehlikesine karşısında oluşacak zararların önüne geçmek için davada nihai karar verilinceye kadar tarafların uyması gereken geçici önlemler anlamına geliyor.
Divan, tedbir taleplerine ilişkin yaptığı incelemede Güney Afrika’nın “makul” gerekçeler sunmasını yeterli bulurken, Gazze’de soykırımın gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin incelemesini davanın esasına ilişkin safhada gerçekleştirecek.
Divan’ın ihtiyati tedbirler konusunda, soykırımın işlendiğine ilişkin “kesin” sonuçlar istemeyip “makul” gerekçeleri yeterli bulması sebebiyle Güney Afrika’nın talepleri doğrultusunda karar vermesi daha muhtemel.
Güney Afrika, şu 9 ihtiyati tedbir kararına hükmedilmesini talep ediyor.
1- Gazze’deki askeri operasyonları derhal durdurmasına,
2- Kontrolü altındaki herhangi bir grup tarafından, Gazze’deki herhangi bir askeri operasyonu ilerletecek adımlar atmamasına,
3- Filistinlilere yönelik soykırımın önlemesi için gerekli tüm makul tedbirleri almasına,
4- Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamına giren her türlü eylemden kaçınmasına,
5- Yerlerinden edilenlerin evlerine dönerek yeterli gıda, su, yakıt, tıbbi ve hijyen malzemeleri, barınak ve giysi dahil olmak üzere insani yardıma erişiminin sağlamasına,
6- Soykırıma karışanların cezalandırılmaları için gerekli adımları atmasına,
7- Soykırımın delillerini muhafaza etmesine ve bu amaçla gelen uluslararası görevliler ve diğer yetkililerin Gazze’ye erişimini engellememesine,
8- Verilen tedbirleri uyguladığına ilişkin Divan’a düzenli rapor sunmasına,
9- Davayı zorlaştıracak veya uzatacak eylemlerden kaçınmasına hükmetmesini istiyor.
Divan, Güney Afrika’nın tüm taleplerini kabul etmese de İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarında uluslararası hukuku kurallarının gözetilmesi için gerekli tedbirleri almasına ve özellikle yerlerinden edilenlerin evlerine dönerek yeterli gıda, su, yakıt, tıbbi ve hijyen malzemeleri, barınak ve giysi dahil olmak üzere insani yardıma erişiminin sağlamasına ilişkin tedbirler hükmetmesi bekleniyor.
Tedbir kararı bağlayıcı mı?
Divan Şartı’nın 59. maddesi uyarınca UAD’nin aldığı kararlar, taraflar için bağlayıcı durumda iken üçüncü ülkeler için kararın bağlayıcılığı bulunmuyor.
Divan, hükmettiği kararları BM’nin ilgili kurumlarına da tebliğ ediyor ve İsrail, Divan’ın muhtemel tedbir kararına uymazsa bu durumda Güney Afrika konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyarak Divan kararının uygulanması için harekete geçilmesini talep edebiliyor.
Divan’ın kararlarını icra ettirmek için kendi askeri gücü veya organı bulunmazken bu kararların uygulanması büyük oranda BM Güvenlik Konseyi’nin tasarrufunda bulunuyor. Divan’ın kararı neticesinde oluşacak politik baskı sebebiyle üçüncü devletlerin İsrail’e açıktan askeri ve siyasi destek vermesinin çok daha zorlaşması muhtemel.
Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, UAD’nin kararı ne olursa olsun davanın şimdiden küresel bölünmeyi derinleştirdiğini savunuyor. “(Bu dava) Sanığın en güçlü müttefiki ABD tarafından kurulan uluslararası düzeni sorguluyor.”
***
Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davası küresel bölünmeye işaret ediyor
Ishaan Tharoor
Bu Cuma tüm gözler Lahey’de olacak. Uluslararası Adalet Divanı yargıçları, İsrail’in Hamas’a karşı sürdürdüğü yıkıcı savaşın ortasında Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesine taşınan İsrail’e karşı soykırım davası kapsamında Güney Afrika’nın geçici tedbir talebine ilişkin bir karar verecek. Davanın bu ön aşamasında mahkeme, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını engellemek için acil önlemler talep edebilir. Güney Afrika liderliğindeki davanın destekçileri, mahkemenin ateşkes anlamına gelebilecek bir kararı onaylamasını umuyor.
İlk karar ne olursa olsun, İsrail’in soykırım yapıp yapmadığına ilişkin davanın tamamı muhtemelen yıllarca sürecek. İsrail bu suçlamaya şiddetle karşı çıkıyor. Hem mevcut savaşı kışkırtan 7 Ekim’deki küstah Hamas saldırısı hem de Yahudi devletinin kuruluşundan önceki Holokost’un daha derin tarihi göz önüne alındığında, kendisine yöneltilen soykırım suçlamasını “iftira” olarak nitelendiriyor.
“Bir terör örgütü Yahudi halkına karşı Holokost’tan bu yana en büyük suçu işledi ve şimdi birileri çıkıp Holokost adına onu savunmaya mı çalışıyor? Bu ne yüzsüzlük” diyen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Güney Afrika’nın dava açmasına tepki gösterdi: “Güney Afrika’nın ikiyüzlülüğü göklere kadar yükseliyor.”
UAD’nin kararları yasal olarak bağlayıcı, ancak bu kararların uygulanabilmesi için yaptırım gibi gerçek mekanizmalar için BM Güvenlik Konseyi kararları gerekiyor- ABD’nin İsrail’i uluslararası kınamadan korumak için uzun süredir devam eden uygulamaları göz önüne alındığında bu bağlamda bu pek olası değil. Ancak İsrail’in yargılama sürecine güçlü bir şekilde katılmış olması, hoşuna gitmeyen bir karardan sıyrılmasının daha zor olacağı anlamına gelebilir. Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor’un cuma günü mahkemede hazır bulunacak olması belki de Pretorya’nın argümanına olan güveninin bir işareti.
Güney Afrika’nın avukat ekibi iki hafta önce mahkeme önünde argümanlarını ortaya koydu. 100 günden fazla süren çatışmalarda çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 25 binden fazla Filistinli öldürüldü; Gazze nüfusunun yüzde 85’inden fazlası evlerinden sürüldü ve uluslararası yardım gruplarına göre hızı, ölçeği ve şiddeti bir araya geldiğinde modern hafızada eşi benzeri görülmemiş potansiyel bir kıtlık ve insani krizi tetikledi.
Güney Afrikalı avukat Tembeka Ngcukaitobi, “Gazze’deki yıkımın boyutu, aile evlerinin ve sivillerin hedef alınması, savaşın çocuklara karşı bir savaş olması, soykırım niyetinin hem anlaşıldığını hem de uygulamaya konulduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Açıkça ifade edilen niyet Filistinlilerin yaşamının yok edilmesidir” diyor.
Meslektaşlarım davayı özetledi: “Güney Afrika, İsrail’in sivilleri geniş çaplı olarak öldürdüğüne ve sakat bıraktığına; ‘güdümsüz’ bombalar kullandığına; kitlesel olarak yerlerinden ettiğine ve mahalleleri yıktığına; sivilleri ‘yeterli gıda ve suya erişimden,’ tıbbi bakımdan, barınaktan, kıyafetten, hijyen ve temizlikten mahrum bıraktığına; Filistinli sivil kurumları yok ettiğine ve Gazzeliler için herhangi bir güvenli yer sağlamadığına işaret etmektedir. Güney Afrika ayrıca İsrail’i hamile insanları yerlerinden ederek, yiyecek, su ve bakıma erişimlerini engelleyerek ve onları öldürerek Filistinlilerin doğumlarını engellemekle suçluyor.”
Güney Afrika’nın avukatları ayrıca İsrailli yetkililerin ve politikacıların, Gazze’nin yok edilmesi ve orada yaşayan Filistinlilerin toptan yerlerinden edilmesi çağrıları da dahil İsrail’in eylemlerinin “soykırım” niyetini kanıtlıyor gibi görünen açıklamalarından oluşan hacimli bir tomar belge sundular. Buna karşılık İsrail, bu alıntıların cımbızlandığını, İsrail toplumunun travma ve öfke yaşadığı bir anda dile getirildiğini ve ülkenin savaş kabinesinin resmi politikasını yansıtmadığını savundu.
Dava sürerken, aynı zamanda belirgin bir küresel bölünmeye de işaret ediyor. Güney Afrika, 20. yüzyılda Güney Afrika’da var olandan tamamen farklı olmayan bir 21. yüzyıl apartheid rejimine maruz kaldığını iddia ettiği Filistin halkına tarihi bir bağlılık duygusuyla İsrail’e karşı suçlamaya öncülük ediyor. Nelson Mandela 1990 yılında “Filistinliler de bizim gibi kendi kaderlerini tayin etme hakkı için mücadele ediyorlar” demişti.
Guardian’ın Sudan asıllı İngiliz köşe yazarı Nesrine Malik, “Davayı açan ülkenin, sömürgecilik, yerleşim ve apartheid’ın tahribatının simgesi olan Güney Afrika olmasının önemini kimse unutamaz” diye yazdı: “Eski bir tarih olarak görmezden gelinemeyecek kadar yeni ve büyük bir ırksal adaletsizliği simgeliyor.”
Batılı yorumcular, Güney Afrika hükümetinin Rusya ile yakın ilişkisi ve Kremlin’in Ukrayna’daki sözde soykırım girişimlerine karşı kayıtsızlığı göz önüne alındığında, Güney Afrika’nın tutumundaki sözde ikiyüzlülüğe işaret etmekte gecikmediler. Ancak bu örnek, Rusya’nın Ukrayna’da işlediği savaş suçlarına karşı Amerika ve Avrupa’nın duyduğu öfke ile Gazze’nin yıkımındaki suç ortaklığı arasında belirgin bir uçurum gören Batı dışındaki pek çok ülke için şimdiden bir hayal kırıklığı kaynağı.
Le Monde’dan Sylvie Kauffmann, “Bu, Küresel Güney’in Batı’nın ahlaki üstünlük kriterlerine karşı şikâyetidir” dedi: “Sanığın en güçlü müttefiki ABD tarafından kurulan uluslararası düzeni sorguluyor. Bu aynı zamanda Holokost’un hâkim olduğu kolektif hafızaya sömürgeciliğe karşı bir meydan okumadır.”
Diplomasi
Moritanya’nın Beyaz Saray’da İsrail ile yeniden diplomatik ilişki kuracağı iddia edildi

Moritanya’nın Trump’ın desteğiyle çarşamba günü Beyaz Saray’da yapılacak bir toplantıda İsrail ile diplomatik ilişkilerini yeniden kurmaya hazırlandığı iddia edildi.
İsrail Başbakan Benyamin Netanyahu’nun bugün ABD yönetiminin arabuluculuğunda Moritanya Cumhurbaşkanı Muhammed Veled Gazvani ile görüşmesi bekleniyor.
Görüşmenin, İsrail ile Arap ve Müslüman ülkeler arasındaki İbrahim Anlaşmaları’nın genişletilmesi amacıyla Trump yönetimi tarafından organize edildiği iddia edildi.
ABD haber sitesi Semafor’a göre, görüşme Washington’da düzenlenen ABD-Afrika zirvesi sırasında yapılacak.
The Times of Israel, Trump’ın ilk başkanlık döneminin sonunda, İsrail ile Moritanya ve Endonezya arasında normalleşme anlaşmaları imzalamaya çok yaklaştığını ancak görev süresinin sona ermesi nedeniyle bunun hayata geçmediğini ileri sürmüştü.
Moritanya, 1999’da İsrail ile diplomatik ilişki kuran ilk Müslüman ülkelerden biri olmuş, ancak İsrail’in Gazze’ye saldırmasının ardından 2010 yılında İsrail ile ilişkilerini kesmişti. Bir dizi yıkıcı saldırının ilki olan bu savaş, Arap dünyasında geniş çaplı öfkeye yol açmıştı. Moritanya’nın iddia edilen bu son hamlesi İsrail’in Gazze’deki saldırılarının uluslararası kamuoyunca “soykırım” olarak nitelendirildiği bir dönemde geldi.
Trump yönetimi, Arap ve Afrika ülkeleri ile İsrail arasında normalleşme anlaşmalarını uzun süredir destekliyor ve bunları ekonomik ortaklıklar olarak sunuyor. Ancak, bu anlaşmaların İsrail’in Filistin topraklarında sürdürdüğü işgal ve savaş suçlarına siyasi bir örtü sağladığı yaygın olarak savunuluyor.
Moritanya, İsrail’i tanımayan (Cezayir, Komorlar, Cibuti, Libya, Somali ve Tunus dahil) veya ilişkilerini askıya alan (Mali ve Nijer gibi) dokuz Afrika ülkesinden biri.
ABD’li yetkililer İsrail’le normalleşme ve İbrahim Anlaşmaları için büyük sürprizleri olduğunu iddia etmişti. Beyaz Saray Basın Sekreteri Karoline Leavitt, “Başkan, bölgedeki daha fazla ülkenin İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayacağından kesinlikle umutlu” açıklamasını yapmıştı.
Suudi Arabistan’ın bu ülkelerden biri olacağı konuşuluyordu, ancak analistler Riyad’ın şu an bu anlaşmayı jeopolitik açıdan “karlı” bulmadığını ve yanaşmadığını belirtmişti. Nitekim savaşın bölgede yayılmasıyla Suudi Arabistan, İran ile ilişkilerini de güçlendirdi ve İsrail’in İran’a yönelik saldırıları kınadı.
İsrail’le görüşmeleri sürdüren Suriye’nin ise şimdilik “sınır güvenliği” bağlamında Tel Aviv’le anlaşacağı düşünülüyor.Kaynaklara göre, Suriye ile İsrail arasındaki “sessiz” görüşmeler tam anlamıyla normalleşmeyi değil taraflar arasında sınırlı bir güvenlik anlaşmasını hedefliyor.
Asya
Malezya Başbakanı ASEAN toplantısında Trump’ın tarifelerinin ‘baskı altına almak’ için kullanıldığını söyledi

Malezya Başbakanı Enver İbrahim, çarşamba günü ASEAN’ın önemli dışişleri bakanları toplantısının açılışında, ABD’nin gümrük tarifelerinin artık diğer ülkeleri “baskı altına almak, izole etmek ve kontrol altında tutmak” için kullanıldığını söyledi.
Kuala Lumpur’da düzenlenen bakanlar toplantısının açılış töreninde konuşan İbrahim, “Dünya çapında, bir zamanlar büyümeyi sağlamak için kullanılan araçlar artık baskı, izolasyon ve kontrol altında tutmak için kullanılıyor” dedi. “Gümrük tarifeleri, ihracat kısıtlamaları ve yatırım engelleri artık jeopolitik rekabetin keskin araçları haline geldi” diye ekledi.
Enver İbrahim, ASEAN’daki meslektaşlarına, bölgenin bu gerçekle “açık ve kararlı” bir şekilde yüzleşmesi gerektiğini ve bloğun birlikteliğinin deklarasyonlarla sınırlı kalmaması gerektiğini hatırlattı.
Pazartesi günü, ABD Başkanı Donald Trump, altı ASEAN üyesini etkileyen yeni bir dizi gümrük vergisi oranı açıkladı. Bunlar arasında Myanmar ve Laos’tan gelen mallara %40, Tayland ve Kamboçya’dan gelen mallara %36 vergi yer alıyor. Endonezya için oran %32, Malezya için ise %25.
Malezya, 10 üyeli bloğun bu yılki dönüşümlü başkanlığını yürütüyor. Bu haftaki toplantılar arasında ASEAN’ın içişleri bakanları toplantısı ve ardından ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Japonya ve Hindistan gibi önemli ortak ülkelerle toplantılar yer alıyor.
Nikkei Asia‘nın gördüğü dışişleri bakanları toplantısının ortak bildiri taslağı, tek taraflı gümrük vergisi uygulamalarının “kontra üreten nitelikte olduğunu ve küresel ekonomik parçalanmayı şiddetlendirme riski taşıdığını” ve “ASEAN’ın ekonomik istikrarı ve büyümesi için karmaşık zorluklar oluşturduğunu” belirtiyor.
Malaya Üniversitesi Uluslararası ve Stratejik Çalışmalar Bölümü’nde doçent olan Khoo Ying Hooi, Nikkei Asia’ya verdiği demeçte, Trump’ın son gümrük vergisi açıklamalarının, Japonya ve Güney Kore gibi müttefikleri hedef almak anlamına gelse bile, daha çok güç gösterisi ve “Önce Amerika” söylemini canlandırmak amacıyla yapıldığını söyledi.
“Bu, stratejik olmaktan çok sembolik bir hamle gibi görünüyor ve kimin zarar göreceği önemli olmaksızın seçmenlere ticaret konusunda sert olduğunu göstermek amacıyla yapılmış bir hamle” dedi.
Khoo, Güneydoğu Asya’nın ticareti çeşitlendirmek, bölgesel entegrasyonu güçlendirmek ve tek bir pazara bağımlılığı azaltmak için adımlar attığını belirtti. Güney-Güney ticaret ortaklıklarının kurulduğunu ekleyen Khoo, bu çabaların “hızlanıp derinleşebileceğini” kaydetti.
Malezya Başbakanı Enver İbrahim konuşmasında, ASEAN’ın “merkeziliğinin” devam etmesi gerektiğini yineleyerek, jeopolitik ve ekonomik belirsizliklerin dünya çapında arttığı bir dönemde bloğun diyalog için birincil dayanak noktası olması gerektiğini vurguladı.
“Küresel düzen parçalanıyor” dedi ve ekledi: “Çatışma, zorlama ve güvensizlik artık çok sayıda ilişkiyi tanımlıyor ve bunların sonucunda sayısız hayat kaybediliyor veya altüst oluyor.”
Öte yandan, toplantıda Malezya Dışişleri Bakanı Mohamad Hasan, küresel siyasi manzaranın “iki kutupluluktan tek kutupluluğa ve nihayet çok kutupluluğa” doğru değişmeye devam edeceğini vurguladı.
Diplomasi
Çekya Cumhurbaşkanı: Savaş bittikten sonra Rusya ile ilişkiler düzelebilir

Çekya Cumhurbaşkanı Petr Pavel, Ukrayna’daki savaş sona erdikten sonra Avrupa ülkelerinin Rusya ile ilişkilerini yeniden kurabileceğini belirtti. Pavel, önceliğin ateşkese ve Rusya’yı müzakere masasına getirmeye verilmesi gerektiğini vurgularken, Moskova’nın yapıcı bir diyalog sergilemesi halinde Avrupa güvenliği ve ekonomik işbirliği konularının tartışılabileceğini ifade etti.
Çekya Cumhurbaşkanı Petr Pavel, Ukrayna’daki savaşın sona ermesinin ardından Avrupa ülkelerinin Rusya ile ilişkilerini yeniden kurabileceğini söyledi.
BBC Rusça‘ya konuşan Pavel, öncelikli görevin Rusya’yı müzakerelere çekmek ve ateşkesi sağlamak olduğunu vurguladı.
Pavel, bu adımların ardından barış anlaşması ve Ukrayna’nın yeniden inşası konularının ele alınabileceğini belirtti.
‘Moskova’nın tutumu belirleyici olacak’
Pavel, “bitmeyen bir savaşın” hem Ukrayna hem de Rusya için ağır insani kayıplara yol açacağı ve sadece bu iki devletin değil, tüm Avrupa’nın ekonomisine ciddi zarar vereceği uyarısında bulundu.
Gelecekte atılacak adımların büyük ölçüde Moskova’nın tutumuna bağlı olacağını ifade eden Çekya lideri, Rusya’nın yapıcı bir diyaloğa hazır olduğunu göstermesi durumunda Avrupa güvenliği ve ekonomik işbirliği konularında müzakere masasına dönebileceğini dile getirdi.
Ancak Pavel, “Ukrayna’da barışın sağlanmasının, atılacak her türlü adım için kilit ve vazgeçilmez bir koşul olduğunun” altını çizdi.
Pavel, Rusya ile temasların yeniden kurulması fikrinin “insan adaleti ve uluslararası hukuk temelinde” kabul edilmesinin son derece zor olduğunu da kabul etti.
‘Putin ile eşit ortaklar olarak görüşürüm’
Gerektiği takdirde Vladimir Putin ile kişisel bir görüşmeye hazır olduğunu belirten Pavel, bu diyaloğun “büyüğün küçüğe veya güçlünün zayıfa karşı olduğu bir pozisyondan değil, eşit ortaklar arasında” gerçekleşmesi şartını koştu.
Çekya Cumhurbaşkanı’na göre Rusya yönetimi şu anda “ya kazanırsın ya da kaybedersin” mantığıyla hareket ederken, kendisi “karşılıklı kazancın” mümkün olduğuna inanıyor.
‘Kimse Rusya’yı kontrol etmeye çalışmıyor’
Pavel, savaşın sona ermesi, Avrupa güvenlik mimarisinin düzenlenmesi ve taraflar arasında güvenin yeniden tesis edilmesinin ardından askeri harcamaların azaltılması ve ekonomilerin güçlendirilmesi gibi konuların da konuşulabileceğini söyledi.
“Bunun hem Rus hem de Avrupalı vatandaşlar için eşit derecede faydalı olacağına eminim, çünkü hepsi barış içinde yaşamak istiyor,” diyen Pavel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimse Rusya’yı kontrol etmeye çalışmıyor; bizim de kendimize ait yeterince sorunumuz var.”
Çekya Cumhurbaşkanı ayrıca, Vladimir Putin’in “sonsuza dek iktidarda kalmayacağını” ve Rusya’daki insanların onurlu bir yaşam, dünyada serbestçe dolaşma, eğitim ve diğer ülkelerle iş yapma imkânları arzuladığını düşündüğünü ekledi.
Pavel, “Rusların çoğunluğunun tecrit altında ve bu kadar sıkı bir kontrol altında olmaktan memnun olduğunu sanmıyorum,” dedi.
‘NATO’nun Ukrayna kararı değişmedi’
NATO’nun 2025 yılı sonuç bildirisinde Ukrayna’nın üyelik perspektifine neden doğrudan atıfta bulunulmadığı sorusuna ise Pavel, bunun mevcut bir uygulamadan kaynaklandığını belirtti.
Pavel’e göre, daha önceki deklarasyonlarda yer alan ve iptal edilmeyen her şey yürürlükte kalmaya devam ediyor.
Çekya Cumhurbaşkanı, “Dolayısıyla, bir önceki zirvenin sonuçları hâlâ geçerli ve güncelliğini koruyor. Ukrayna bu deklarasyonda anılmadıysa, bunun tek sebebi hiçbir şeyin değişmemiş olmasıdır,” diye açıkladı.
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Jerusalem Post: Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Çin’in Orta Doğu stratejisi
-
Amerika2 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’
-
Dünya Basını1 hafta önce
Kimler faşist olabilir? Önce Mussolini’nin İtalya’sına, sonra İsrail’e bakalım