Bizi Takip Edin

AVRUPA

City of London, savunma yatırımlarının “ESG” kapsamına alınmasını istiyor

Yayınlanma

Birleşik Krallık’ın ve dünyanın en önemli finans merkezi City of London, silah üreticilerine akan paranın “çevre dostu” olarak etiketlenmesi için bastırıyor.

POLITICO’ya göre bu durum, finansın tepesindeki “woke” (“duyarcı”) kültür ve çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) hedeflerinin küresel ekonomideki rolü hakkında yeni bir tartışmanın fitilini ateşleme riski taşıyor.

Ukrayna savaşı devam ederken, nakit sıkıntısı çeken Birleşik Krallık hükümeti özel sektörün ülkenin savunma sanayisine finansman sağlamasına yardımcı olmasını istiyor.

Fakat City of London’ın üst düzey yöneticileri bu noktada ciddi bir engel olduğunu söylüyor: paranın silah üreticilerine ve bomba yapımcılarına ulaşmasını engelleyebilecek ESG istisnaları.

Finans merkezi İşçi Partisi’ne baskı yapıyor

City ayrıca, Ukrayna’daki savaşın, silahların artık “demokrasiyi savunmak” gibi “gerçek bir toplumsal faydaya” hizmet ettiğini gösterdiğini ve bu nedenle çevre ve toplum dostu yatırımlar olarak kabul görmeleri gerektiğini savunuyor.

Önde gelen bir ticaret lobisi olan TheCityUK’in CEO’su Miles Celic, “Savunmada, sürdürülebilirlik topluluğu arasında gerektiği gibi tanınması gereken bir toplumsal değer olduğunu iddia ediyoruz,” dedi.

Bu yatırımları engelleyen açık bir kural bulunmamakla birlikte, “Square Mile” olarak da bilinen City of London, İşçi Partisi hükümetinin Birleşik Krallık’ın savunma yaklaşımına ilişkin yapacağı büyük gözden geçirmeyi “çevre dostu yatırımlar” adına ortaya çıkan caydırıcı unsurları ortadan kaldırmak için kullanmasını istiyor.

Muhafazakârlar ESG kurallarının gevşetilmesini istiyor

Temmuz ayındaki genel seçimlerde iktidardan düşen bir önceki Muhafazakâr hükümet de City ile ilişkilerinde bu konuyu öne çıkarmıştı.

2022-2023 yılları arasında City’den de sorumlu Hazine Bakanı olarak görev yapan Muhafazakâr milletvekili Andrew Griffith, “City Bakanı olarak … ESG politikalarının verdiği zararı ilk elden gördüm,” dedi.

Griffith, “Paralarını fonlara yatıran vatansever emekliler ve yatırımcılar, özgürlükleri Rus işgaline karşı savunulurken, City’deki bazılarının bu savunmanın arkasındaki şirketleri sabote ettiğini keşfettiklerinde dehşete düştüler,” diye ekledi.

Silah şirketlerinin “ESG ile uyumu”

Muhafazakâr eski milletvekili ve eski savunma bakanı Grant Shapps, geçen yıl kasım ayında milletvekillerine “ESG’deki ilkeler ile savunma sanayi arasında hiçbir çelişki yoktur,” şeklinde bir açıklama yaptıktan sonra sigorta devi Aviva’yı etik yatırım politikaları nedeniyle eleştirmişti.

Hazine de nisan ayında Birleşik Krallık fon endüstrisini temsil eden Yatırım Birliği ile bir araya gelerek savunma şirketlerinin “uzun vadeli sürdürülebilir yatırım olarak ESG hususlarıyla uyumlu” olduğunu belirtmişti.

Öte yandan soldan gelen eleştiriler de var. Solcular savunma yatırımlarını “etik” olarak etiketleme girişimlerine şiddetle karşı çıkıyor.

Silah Ticaretine Karşı Kampanya (CAAT) medya koordinatörü Emily Apple, “Silah şirketlerine yapılan yatırımları çevresel, sosyal ve yönetişim fonlarına dahil etmek, tüm kavramla alay etmek olur,” dedi.

Hükümetin nakde ihtiyacı var

Öte yandan İşçi Partisi hükümetinin de paraya ihtiyacı var. Temmuz ayında partisinin savunma gözden geçirmesini başlatan Başbakan Keir Starmer, Birleşik Krallık’ın güvenliğine yönelik “çoğalan ve çeşitlenen” tehditler karşısında GSYİH’nin yüzde 2,5’ini savunmaya harcama konusunda “ciddi bir taahhüt” vermişti.

Uçaklar ve tanklar gibi geleneksel savunma harcamaları doğrudan hükümetten gelirken, özel sektör finansmanı, savunma firmalarına tedarik sağlayan, fakat ürünleri ikili kullanıma sahip olan ve siber güvenlik gibi diğer endüstrilerde kullanılabilen şirketlere nakit arayışlarında yardımcı olmak için daha büyük bir rol oynayabilir.

Savunma hisselerini içeren Avrupa ve Birleşik Krallık ESG fonlarına karşı açık bir kural yok, fakat bu City’nin temkinli olmasını engellemedi.

TheCityUK, hükümetin devam etmekte olan stratejik savunma incelemesi için yaptığı sunumda, para yöneticilerinin, kara mayınları, nükleer silahlar veya sivil ateşli silahlar gibi “tartışmalı silahlarla” ilgili şirketler gibi işlerinde istisnalar uyguladıklarında, bunun doğrudan savunma şirketlerine ve ayrıca tedarik zincirleriyle ilişkili herhangi bir işletmeye yatırımı engelleyebileceği konusunda uyardı.

Savunma harcamalarının artırılması gerektiği konusunda partiler arası bir mutabakat olduğunu savunan Celic, “Bu, Birleşik Krallık’ta var olan mali ve profesyonel hizmetler sektörünün gücündeki ulusal avantajı alıp başka bir kamu politikası sorununa uyguladığımızdan emin olmakla ilgili,” dedi.

ESG fonları savunma sektörüne yavaşça akıyor

Morningstar’ın verilerine göre, son beş yılda sürdürülebilir fonlar 2018’de Avrupa pazarının sadece yüzde 5’i iken, 2023 sonunda yüzde 20’sine ulaştı ve bu yılın haziran ayı sonunda 2,4 trilyon avronun üzerinde bir büyüklüğe ulaştı.

Aynı verilere göre, Birleşik Krallık da dahil olmak üzere Avrupa ESG fonları savunma hisselerine yatırım yapıyor ve Şubat 2022’de Ukrayna’da savaşın başlamasından bu yana yatırımlarını artırmış olsalar da, 2022’de yüzde 0,37 olan ortalamanın Haziran 2024’te yüzde 0,5’e yükselmesiyle pastanın hâlâ küçük bir dilimini oluşturuyor.

Ayrıca, fonların küçük bir kısmı havacılık ve savunma alanında yüzde 10’dan fazla paya sahipken, neredeyse yüzde 70’i sektöre hiçbir yatırım yapmıyor.

İngiliz Savunma Bakanlığından “cezalandırma olmasın” açıklaması

City’nin “çevreye duyarlı” yatırımcıları, bunun tüketicilerin tercihleri tarafından yönlendirildiğini gösterdiğini söylüyor.

Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı sözcüsü, ESG şirket derecelendirmelerinde planlanan reformların “daha temiz bir ekonomi sağlanmasına yardımcı olacağını ve savunma gibi kritik sektörlerdeki şirketlerin şeffaf olmayan derecelendirmelerle cezalandırılmamasını sağlayacağını” söyledi, fakat daha geniş ESG kısıtlamaları hakkında yorum yapmadı.

Sözcü, “Stratejik Savunma İncelemesinin bir parçası olarak endüstri ortaklarımızla geniş çaplı görüşmeler yapıyoruz ve Birleşik Krallık genelinde güçlü bir savunma sektörüne ve dayanıklı tedarik zincirlerine sahip olmamız gerektiği konusunda netiz,” dedi.

AVRUPA

Almanya’da gittikçe daha fazla emekli çalışmak zorunda kalıyor

Yayınlanma

Almanya’da çalışan her üç emekliden biri, başka türlü geçinemediği için çalışmaya devam etmek zorunda kaldığını söylüyor. Hatta bunların yüzde 16’sı tam zamanlı (40 saatten fazla) çalışıyor.

Federal İstatistik Dairesi’nin Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) adına yaptığı ve BILD’in ulaştığı özel bir analize göre, 2020 yılında Almanya’da 469.000 olan 70 yaş üstü çalışan insan sayısı 2023 yılında 599.000’e ulaştı.

Analiz, istihdamdaki emekli kişi sayısının birkaç yıldır orantısız bir şekilde yüksek bir oranda arttığını gösteriyor.

2020 yılında 70 yaş üstü nüfusun yüzde 3,7’si hââ çalışmakta iken, 2023 yılında bu oran yüzde 17’ye yükseldi. Aradan geçen yıllarda çalışan emeklilerin sayısı sürekli arttığından, bu açık bir yükseliş eğilimi olarak görülüyor.

BSW lideri Sahra Wagenknecht BILD’e yaptığı açıklamada bu durumu, “Korkutucu, çünkü çoğu durumda emeklilik çağında çalışmaya devam etmek özgür[ce verilmiş] bir karar değil. Gerçek şu ki: yetersiz emekli aylığı seviyesi yüz binlerce kişiyi çalışmaya zorluyor,” şeklinde yorumladı.

Bununla birlikte, 65-74 yaş arası çalışan insanların yüzde 29’u “işlerinden keyif aldığını” söyledi.

Bunlar, istatistik ofisi tarafından ekim ayı başında yapılan bir mikro nüfus sayımı araştırmasının sonucu. Yüzde 33’lük oranla, maddi zorunluluktan dolayı çalışan emekliler en büyük grubu oluşturuyor.

Wagenknecht BILD’e verdiği demeçte, “Şirketlerin yaşlı kuşakların deneyim ve uzmanlığından faydalanması elbette memnuniyetle karşılanmalıdır. Fakat yasal emeklilik artık yaşam standardını güvence altına almıyor ve bu nedenle birçok insanı hayatlarının sonuna kadar çalışmaya zorluyor,” dedi.

Wagenknecht, partisinin bu nedenle Avusturya’daki gibi bir emeklilik sisteminden yana olduğunu vurguluyor. Bu ülkede uzun süreli çalışmış emeklilerin aylıkları ayda yaklaşık 800 avro daha yüksek.

Avusturya’da tüm vatandaşlar –devlet memurları, serbest meslek sahipleri ve parlamento üyeleri dahil– Avusturya’nın emeklilik fonuna ödeme yapıyor ve katkı oranı daha yüksek.

Almanya’da emeklilik yaşı, 1947-1958 arasında doğanlar için 65 yaş artı her yıl için bir ay. Yani örneğin 1948’de doğduysanız, 65 yaş artı iki ay ile emekli olabiliyorsunuz.

2023 yılından itibaren emeklilik yaşı, zorunlu emeklilik yaşının 67’ye ulaşacağı 2031 yılına kadar her yıl iki ay artırılmaya başlandı. Eksik kalan her yıl, emeklilik maaşında %3,6’lık bir azalmaya yol açacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Polonya’da PiS, AB göç anlaşması için referandum istiyor

Yayınlanma

İktidarı döneminde göç konusuna sert yaklaşımıyla bilinen Polonya’nın ana muhalefetteki muhafazakâr partisi Hukuk ve Adalet (PiS), AB göç anlaşması konusunda ülke çapında bir referandum önerdi.

Başbakan Donald Tusk’ın geçtiğimiz cumartesi günü hükümetinin yeni göç stratejisini sunmasının ardından iktidardaki koalisyon ortakları onu selefi PiS’in izinden gitmekle suçladı.

PiS, Tusk’ın bu hamlesine, AB’nin göç ve iltica anlaşmasına ilişkin bir referandum için imza toplamaya başlayacağını duyurarak karşılık verdi.

Pazartesi günü eski savunma bakanı Mariusz Błaszczak özel Wnet radyo yayıncısına yaptığı açıklamada 500.000 imzaya ihtiyaç olduğunu söyledi.

Błaszczak, “Aktif olacağız, halka gideceğiz, imza isteyeceğiz ve bu doğru çözüm,” dedi.

Eski bakan, Tusk’ın Macaristan ve Hollanda’nın adımlarını takip edebileceğini ve geçici olarak göç anlaşmasının dışında bırakılmayı isteyebileceğini savundu.

Ne var ki, Donald Tusk’ın bunu yapmadığını savunan Błaszczak, “Bunu yapmayacağına ve referandum önergemizi desteklemeyeceğine göre, yine hile yapıyor ve [sözde göç krizine ilişkin] yedek bir teori bulmaya çalışıyor demektir,” diye ekledi.

“Almanya yapıyorsa biz neden yapamayalım?”

Tusk’ın Polonya’daki sığınma haklarının geçici olarak askıya alınması önerisi sorulduğunda Błaszczak bunu tamamen reddetmedi fakat “her şeyin böyle bir çözümün verimliliğine bağlı olacağını” söyledi.

Bununla birlikte Błaszczak, Polonya’nın imzaladığı uluslararası sözleşmelerin feshedilmesini gerektireceği için bunun etkisiz olacağına inandığını söyledi ve “Cenevre Sözleşmesini feshetmeli miyiz? Donald Tusk’ın istediği bu mu?” diye sordu.

Błaszczak’a göre sorun Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan insanların Avrupa’ya akın etmesi ve Almanya’nın hakimiyetindeki AB’nin göç anlaşmasını kabul ederek bu insanları Almanya’dan diğer AB ülkelerine taşımaya karar vermesi.

Muhafazakâr siyasetçi, Almanya’nın sınırı düzensiz yollarla geçen ve yarısı Ukraynalı olan binlerce kişiyi geri gönderdiğine atıfta bulundu.

Tusk AB anlaşmasını veto etmemekle suçlanıyor

Tam bir yıl önce (15 Ekim 2023) yapılan parlamento seçimlerinin ardından iktidarı Tusk’ın geniş “merkezci” koalisyonuna kaptıran PiS, seçimlerle birlikte yapılması için çağrıda bulunduğu referandumda dört sorudan biri göçmenlerin kabulüyle ilgiliydi.

Fakat seçimlere %74,38 gibi rekor bir katılım sağlanırken referandum %50 barajını aşamadı ve sonuçları bağlayıcı olmadı. Birçok kişi soruların taraflı olduğunu düşündüğü için referandumda oy kullanmayı reddetti.

14 Mayıs’ta AB bakanları yeni AB Göç ve İltica Paktı üzerinde anlaşmaya varmıştı. Polonya veto yetkisini kullanmadı ki bu konuda eski PiS Çevre Bakanı Michał Woś, Tusk’ı eleştirerek Avrupa Komisyonu ve Alman hükümetine meydan okuyacak “cesaretten yoksun” olduğunu söyledi.

Fakat Polonya, nitelikli çoğunlukla kabul edildiği için anlaşmayı veto etme yetkisine sahip değildi. Varşova ve Budapeşte pakta karşı çıkan iki ülke oldu ama bu karşı çıkış paktın hükümlerini reddetmeye yetmedi.

Tusk: Kimse bizi AB göç anlaşmasını uygulamaya zorlayamaz

Pakt zorunlu dayanışma esasına dayanıyor. Yani bir ülke ya göçmen kotasını kabul edecek ya da AB’nin göç yönetim sistemine mali veya operasyonel katkıda bulunacak.

Tusk cumartesi günü yaptığı açıklamada hükümetinin AB’nin göç ve iltica anlaşmasının hükümlerine uyma niyetinde olmadığını ve “kimsenin kendisini bu anlaşmayı uygulamaya zorlayamayacağını” söyledi.

Tusk pazartesi günü X’te, “Polonya ve Avrupa sınırlarını korumak bizim hakkımız ve görevimizdir. Güvenlik konusunda kimseyle pazarlık yapılmayacaktır. Bu yerine getirilmesi gereken bir görevdir ve hükümetim bu görevi yerine getirecektir,” diye yazdı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB’den Gagavuzya lideri Gutsul’a yaptırım

Yayınlanma

Avrupa Birliği, Moldova’nın egemenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle Gagavuzya Başkanı Yevgeniya Gutsul ve diğer dört kişi ile bir tüzel kişiye yaptırım uyguladı. Aynı zamanda İran’daki bazı bireyler ve şirketler de Rusya’ya verdikleri destekten dolayı yaptırım listesine eklendi.

Avrupa Birliği (AB), Moldova Cumhuriyeti’nin egemenliğini tehdit ettiği ve siyasi istikrarı bozmayı hedeflediği iddiasıyla beş kişi ile bir tüzel kişiye yaptırım uygulama kararı aldı.

AB Konseyi’nin resmi internet sitesine göre, bu kişiler arasında Gagavuzya Başkanı Yevgeniya Gutsul da bulunuyor.

AB Konseyi’ne göre Gutsul, Gagavuzya’yı ayrılıkçılığa teşvik ederek Moldova’nın egemenliğini tehlikeye atıyor ve böylece anayasal düzeni ihlal ediyor.

Yaptırım listesine, özerk bölge yönetiminin üç üyesi Iurie Kuznetsov, İlya Uzun ve Mihail Vlah da dahil edildi.

Ayrıca, Avrasya Kâr Amacı Gütmeyen Özerk Örgütü’nün kurucusu Nelly Parutenko da yaptırım listesine alındı. Parutenko, örgütü aracılığıyla Moldova’da “Rusya yanlısı” fikirleri yaymakla suçlanıyor. Avrasya adlı tüzel kişilik de aynı şekilde yaptırımlardan etkilendi.

Listede yer alan kişilerin mal varlıkları dondurulacak, kara listedeki şahısların AB’ye girişi yasaklanacak.

Bunun yanı sıra, AB yaptırımlarına tabi olan kişi ve kuruluşlara doğrudan ya da dolaylı olarak fon ve ekonomik kaynak sağlanması da yasaklanıyor.

AB, 14 Ekim’de, Rusya’yı desteklediği iddiasıyla İran’daki yedi kişi ve yedi şirkete de yaptırım uyguladı. Kara listeye alınanlar arasında üç İran havayolu şirketi de yer alıyor: Saha Airlines, Mahan Air ve Iran Air.

Yaptırımlar, insansız hava araçları ve ilgili bileşenlerin satın alınması ile Rusya’ya transferini organize eden şirketleri de kapsıyor.

Bu şirketler arasında Dynamic Electronic Frequency Engineering Limited Liability Company, Iran Alumina Co, Shahid Hajj Ali Movahed Araştırma Merkezi ve Teyf Tadbir Engineering Company yer alıyor. Ayrıca, yaptırımlar bazı bireylere de uygulandı.

Gagavuzya özerkliğini nasıl koruyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English