Bizi Takip Edin

AMERİKA

Dünya ekonomisi nereye – 2: Enflasyonun eşitsiz darbeleri ve yavaşlayan faaliyet

Yayınlanma

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, Afrikalıları ülkesinin ne kadar ulvi niyetleri olduğuna ikna etmek için çıktığı turda, önce Senegal’de bir köle anıtına gitti, sonra Zambiya’daki ücra bir köyde çiftçilerle konuştu, nihayetinde Güney Afrika’nın kömür madenleri bölgesindeki bir mesleki eğitim merkezini ziyaret etti.

Son durağında, Amerikan ekonomisi hakkında konuşan Yellen, bazı aksaklıklar olsa da ve aydan aya neler yaşanacağını kestiremese de, enflasyonun büyük ölçüde aşağı çekildiğini söyledi.

Kiralar söz konusu olduğunda hâlâ enflasyonun sürdüğünü düşünen Yellen, önümüzdeki beş ila altı ay içerisinde emlak kiralarının düzeleceğini ve bunun da enflasyondaki düşüşe katkı sunacağını belirtti. Mal fiyatları düşüyor ama hizmet sektöründeki fiyatlar hâlâ hızlı bir şekilde yükselmeye devam ediyordu.

Dördüncü çeyrekteki yüzde 2,9 büyümenin de ‘sağlam’ olduğunu savunan Yellen, yüksek enflasyon ortamında düşük tempolu bir büyümenin daha arzu edilir olduğunu savundu.

Enflasyonda ara bilanço

New York Fed, enflasyonun en çok hangi gelir gruplarını vurduğunu araştıran bir çalışma yayımladı. Bulgular, 2021 ile 2022 yıllarında enflasyonun vurduğu kesimlerin değişiklik gösterdiğini ortaya koyuyor.

2021 yılında, orta gelir grubunun enflasyondan en çok çeken grup olduğu görülüyor. Orta gelir grubundan kasıt, yılda 50 bin ila 150 bin dolar arasında gelir elde edenler.

Bu gelir grubunun ikinci el otomobil ve yakıt enflasyonu nedeniyle zarar gördüğü anlaşılıyor. Alt gelir grubunun daha ziyade toplu taşımayı kullanması, zenginlerin ise ya sıfır araç alması ya da yakıt giderlerinin gelirleri içerisinde daha küçük bir kısmı kaplaması nedeniyle enflasyonun hedefinde bahsettiğimiz gruplar yer aldı. Zenginlerle yoksulların, köylülerle kentlilerin harcama kalemlerindeki farklılaşma da bu sonuçta etkili oluyor.

Son aylarda ise yakıt ve ikinci el araç fiyatlarında bir düşüş görülüyor. Bu sırada kira ve gıda fiyatlarındaki artış ise can yakıyor. Bu iki kalem, özellikle daha düşük gelirlilerin olmazsa olmaz harcamaları arasında yer aldığından, enflasyonun hedefi daha yoksul kesimler haline gelmiş durumda.

Bunun sonucu olarak, en altta yer alan yüzde 40’lık dilim, ortalamadan yüzde 0,3 daha fazla enflasyona maruz kalıyor.

Örneğin, Şubat 2022’ye kadar olan dönemde, kırsal bölgelerde yaşayanların hissettiği enflasyon, ortalamanın 2 puan üzerindeydi. Şimdilerde ise aynı bölgeler enflasyon ortalamasının altında yaşıyorlar.

Geçen yılın ilk döneminde de siyahi ve hispanik haneler 1 puan yüksek enflasyona maruz kalıyorlardı. Üniversite diploması olmayanların da daha yüksek enflasyon hissettikleri ortaya çıktı. Bu grupların şimdilerde enflasyon ortalamasına doğru yaklaştıkları tespit ediliyor.

Gıda ve kira fiyatları enflasyonu, hâlâ ortalama enflasyonun üzerinde seyrediyor (sırasıyla yüzde 10,6, yüzde 7,9 ve yüzde 7,1). Dolayısıyla, Nobel ödüllü iktisatçı Paul Krugman’ın geçen Kasım ayında New York Times için yazdığı makalede dile getirdiği ‘düşük gelirliler enflasyondan o kadar da etkilenmiyor’ tezi doğru değil. Krugman’ın gerekçesi, düşük ücretli işlerde çalışanların ücret artış yüzdelerinin daha yüksek ücretlilerin oranlarına göre daha fazla olması.

ABD İşçi İstatistikleri Bürosunun verilerine göre, en düşük yüzde 25’in içerisinde yer alan Amerikalılar, gelirlerinin yarısından fazlasını kira, gıda ve tıbbi hizmetlere harcıyor. Yüksek gelir grubunun harcamalarında ise ev dışında yenen gıdalar, eğlence ve dinlenme, yeni ve ikinci el araçlar alt gelir grubundan çok daha fazla yer kaplıyor.

Genel ve tarihsel eğilim, hane halklarının temel ihtiyaç malzemelerinin fiyatlarının, temel ihtiyaç olmayan malların fiyatlarından daha fazla artış gösterdiğine işaret ediyor. 

Tüketici harcamalarında düşüş

Enflasyonun hararetinin azalma eğilimine girmesindeki en büyük payın tüketici harcamalarındaki düşüş olduğu anlaşılıyor.

Geçen hafta yayımlanan istatistikler, Aralık ayında tüketici talebinin bir önceki aya göre yüzde 0,2 azaldığını gösteriyor. Enflasyona göre ayarlandığında bu oran yüzde 0,3’ü buluyor.

Perakende satışları takip ettiğimizde, tatil mevsimi de olmasına rağmen, Aralık ayında tüketicilerin talebinin bir önceki aya göre yüzde 1,1 azaldığı anlaşılıyor.

Amerikan tüketimindeki azalmanın belki de en önemli göstergelerinden biri de ticaret açığında Kasım ayında yaşanan dev düşüş. 14 yıllık dilimdeki en büyük düşüş olarak kayıtlara geçen bu ay, azalan tüketici talebini ve ithalat yapmak için yükselen borçlanma maliyetini gözler önüne serdi.

Kasım ayında ABD’nin ticaret açığı yüzde 21 düşüşle 61,5 milyar dolara geriledi. İthalat yüzde 6,4 gerilerken, mal ithalatında bu oran yüzde 7,5 olarak gerçekleşti. Kasım ayında ihracat da yüzde 2 azaldı.

Doların göreli güçlülüğü Amerikan mamul mallarının küresel rekabetçiliğini azaltırken, merkez bankalarının faiz artırma politikaları da talebi düşürüyor.

Bir başka mesele, pandemi dönemindeki nakit devlet yardımları ile tasarrufları artmış görünen hane halklarının şu anda 2005 seviyelerinde tasarruflara çekilmiş olması. 

Ayrıca tüketici borçlanmasında da tehlikeli sınırlara yaklaşılıyor. Öğrenci ve otomobil kredilerinin yanı sıra kredi kartı ödemeleri de 2022’nin üçüncü çeyreğinde 2008’den bu yana en yüksek seviyelere ulaştı.

İmalat sanayisi alarm veriyor

Ama belki de hepsinden önemlisi, Amerikan imalat sanayisinde yaşanan düşüş ve ‘fabrika resesyonu’ ihtimali.

Veriler açıklanmadan önce yapılan bir Wall Street Journal anketi, endüstriyel üretimin Aralık 2022’de 0,1 küçülmesini bekliyordu. Açıklanan rakamlar, tüm beklentileri boşa çıkararak, yüzde 0,7’lik bir küçülme olduğunu gösterdi.

Kapasite kullanımında da beklentiler yüzde 79,6 idi. Açıklanan istatistikler Kasım ayına oranla bir düşüş olduğunu gösterdi: yüzde 78,8.

İmalat sektöründeki düşüş eğilimi ise sürdü. Kasım ayında yüzde 1,1 küçülen imalat sanayisi, Aralık ayında da yüzde 1,3 daraldı.

İmalat sanayisindeki yeni siparişler de Kasım ayında yüzde 1,8 azalmıştı.

Sermaye harcamaları (ekipman, bina, entelektüel mülkiyet) ise yalnızca yüzde 0,7 arttı. Üçüncü çeyrekte bu oran yüzde 6,3’tü. Dolayısıyla, yatırımlarda da yavaşlama olduğu anlaşılıyor.

Amerikan ekonomisinin bazı bölmelerinin resesyona doğru koşar adım gittiği, bunların başında da imalat sanayisinin geldiği kabul ediliyor. İkinci çeyreğe girdiğimizde teknik resesyonun gerçekleşmesi muhtemel; ama iktisatçılar nedense resesyonun ‘hafif’ geçmesini bekliyorlar.

Mini mini resesyonlar

Son zamanlarda Amerikan ekonomisi hakkında yapılan tahminlerin genel eğilimi, hafif seyredecek bir resesyon beklentisi.

Amerikan Merkez Bankasının (Fed) faiz artırımına, artık daha az ivmeyle de olsa devam edecek olması, yükselen borçlanma maliyetleri ve düşen tüketici talebi Amerikan ekonomisini soğutacak.

Ama ‘karamsar’ Fed’de bile tünelin sonundaki ışığın görüldüğüne dair bir beklenti oluştu. Bu hafta yapılacak toplantıda 0,25 puanlık bir faiz artışı beklentisi hakim. Fed Guvernörü Christopher Waller’ın ‘İhtiyatlı İyimserlik’ başlıklı konuşması da Amerikan ekonomisinde bir ‘yumuşak iniş’in hâlâ mümkün olduğuna işaret ediyor.

Bloomberg anketine katılan iktisatçılar da GSYİH’deki daralmanın ikinci çeyrekten itibaren başlayacağını düşünüyor ama zararın daha hafif olacağı konusunda hemfikir.

Öte yandan, resesyon, teknik tanımı itibariyle, birçok ülkede iki çeyrek üst üste ekonomik faaliyette görülen küçülme demek. Ama Bloomberg, ABD’de işlerin böyle olmadığını hatırlatıyor: Bu ülkede resesyonun ‘resmi’ ilanı, ‘kâr amacı’ gütmeyen bir kuruluş olan Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosunun (NBER) ‘elit’ akademisyenlerinin gizli toplantılarından çıkıyor ve bu tanımın yapılması genellikle 1 yılı alıyor. Genel resesyon kabulü ise, Wall Street’in geniş ölçüde ortada bir resesyon olduğu konsensüsü ile hareket etmesi.

Emek piyasası ‘sıkı’ mı?

Emek piyasasının ‘sıkı’ durduğu tüm ABD’li yetkililerin ve şirket iktisatçılarının üzerinde hemfikir olduğu bir konu.

İşsizlik oranları tarihsel diplerde gezerken, şirketlerin işe alımları, teknoloji devlerindeki tüm işten çıkarmalara rağmen devam ediyor.

Fakat büyük şirketlerin işten çıkarmalara başlaması, ekonominin şu anda resesyonda olduğunu göstermeyebilir. Şirketler, 2023 içerisinde bir resesyon bekledikleri için önden emek maliyetini kısmak için harekete geçiyor olabilir.

Nitekim, ‘sıkı’ sayılan emek piyasasında gevşeme emareleri Aralık ayında ortaya çıkmaya başladı. Pandemi çıkışında sürekli artan yeni istihdam, şimdi soğumaya başladı. Aralık ayında patronlar 230 bin yeni istihdam eklediler. Ama bu, son iki yıldaki en düşük ilave.

2022 yılı boyunca toplam 4,5 milyon yeni istihdam görülürken, bu sayı 6,7 milyonluk 2021’e göre bariz bir azalma olduğuna işaret ediyor.

Ama pembe tablo çizen bu rakamların arkasında başka veriler gizli. Örneğin, çalışan ya da iş arayan yetişkin ABD’lilerin oranı, yani işgücüne katılım oranı, Aralık ayında yüzde 62,3’e yükselse de bu oran hâlâ pandemi öncesinin altında.

Son iki yılda ortalama çalışma haftası saatleri de azalıyor ve bu ortalama Aralık ayında 34,3 saat olarak tespit edildi.

Geçici yardım hizmetlerinden işe alınanların sayısı da son 5 ayda 110 bin azaldı. Yukarıdaki istatistikle birlikte okunduğunda, demek oluyor ki, işverenler azalan tüketici talebi karşısında kendi personelinin çalışma saatlerini azaltırken geçici yardım hizmetlerinden çıkıyor.

Ücretlerdeki artışın hızı azalıyor

Amerikan Merkez Başkanı Yardımcısı Lael Brainard da düşük ücretlilere yapılan ücret zamlarının yüksek ücretlilere yapılanlardan az olduğuna dikkat çekenlerden. Gerçekten de idari işlerden çalışmayan işlerde çalışan işçilerin ücretlerindeki artışın daha fazla olduğu görülüyor.

Bununla birlikte yukarıda, düşük ücretlilerin temel harcamalarında hangi kalemlerin daha fazla tuttuğunu ve bu temel harcamalardaki enflasyonun diğerlerinden daha yüksek olduğunu söylemiştik. Tüm bunlara şu bilgi de eklenmeli: 2021’in başından 2022’nin sonunda kadar, düşük ücretli işçilerin ücretlerinde ortalama yüzde 11,5 bir artış olsa da fiyatlar yüzde 14 yükseldi.

Ortalama ücretlerdeki artış hızının da yavaşladığı görülüyor. Aralık’ta ortalama saatlik ücret bir önceki yılın aynı döneminde göre yüzde 4,6 arttı. Aynı dönemde enflasyonun yüzde 7,1 olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

Bütün bunlara rağmen, OECD ülkelerindeki tüketici beklentilerinin iyimserleştiğini de hatırlatmak gerekiyor. Özellikle Avrupa’da sıcak geçen kış, enerji fiyatlarındaki enflasyon nedeniyle sert bir darbe yemesi beklenen imalat sanayisindeki daralmayı kontrol altında tuttu. Bir sonraki yazıda, Avrupa’ya bakacağız.

AMERİKA

Yeniden yapılanma başlıyor: Trump ve yandaşları milyarlar kazanacak

Yayınlanma

Editörün notu: Donald Trump, ikinci başkanlık dönemine yönelik planlarında ABD’nin mevcut siyasi ve ekonomik sistemini köklü bir şekilde değiştirmeyi hedefliyor. “Önce Amerika” sloganıyla, devletin küçültülmesi, bürokrasinin azaltılması ve federal bütçe açığının giderilmesi öncelikli hedefler arasında yer alıyor. Ve bu politikalar, Trump ve yakın çevresi için büyük kazanç fırsatları sunma potansiyeline sahip. Trump, Elon Musk ve Vivek Ramaswamy gibi iş dünyasından isimleri yeni oluşturulan Hükümet Verimliliği Departmanı’na atayarak kamu kaynaklarının israfını önlemeyi hedefliyor. Bu süreçte, özel şirketler ve Trump’ın destekçileri için ciddi ekonomik avantajlar oluşuyor. Özellikle Musk’ın girişimleri hem devlet teşviklerinden hem de kripto para gibi spekülatif alanlardan büyük kazanç sağlayabilir. Göç politikaları, sınır güvenliği ve devleti küçültme gibi girişimler, Trump ekibine finansal fırsatlar sunarken, istihbarat kurumlarının dizginlenmesi ve medya kontrolü gibi stratejilerle muhalefetin etkisi azaltılmaya çalışılacak. Özelleştirme, büyük bütçe projeleri ve uluslararası ilişkilerde ekonomik spekülasyonlar, bu dönemin belirleyici unsurları arasında.


Yeniden yapılanma başlıyor: Trump ve yandaşları nasıl inanılmaz paralar kazanacak?

Michael Maier, Berliner Zeitung

Trump, ABD’nin mevcut siyasi sistemini köklü bir şekilde değiştirme niyetinde. Seçim kampanyaları boyunca, daha küçük ve verimli bir devlet inşa etmek istediğini defalarca vurgulamıştı. ABD’nin bir şekilde müdahil olduğu savaşları bitirme sözü vermişti. Onun “Önce Amerika” sloganı, ABD hükümetinin öncelikli olarak kendi vatandaşlarının çıkarlarını gözetmesi gerektiği anlamına geliyor. Fakat bu yaklaşım, aynı zamanda bilgiye herkesten önce ulaşabilenler için, yani Trump ve çevresi için büyük bir kazanç fırsatı. Gordon Gekko (film karakteri), bu durumu görse kıskançlıktan çatlayabilirdi.

Trump’ın, federal bütçenin taşıma kapasitesine ulaştığını belirterek odaklanmayı vadetmesi dikkat çekiyor. Ancak siyasi değişimlerin her biri, Trump ekibi açısından altın madeni olabilir. Bu ekip, spekülasyonun ustası; finansal işlemlerde uzman ve bilgiyi paraya çevirmekte oldukça yetenekli. Ayrıca, hiç şüphesiz ki vicdan azabı çekmiyorlar ve yeterince kaynakları var. Trump’ın en yakın dostları ya milyoner ya da milyarder. Büyük paralarla riske girebilirler; üstelik hükümete yükseldiklerinde kumarhanenin “kasası” da onlar oluyor.

Bu tür etik sorunları inceleyen Birmingham Üniversitesi, politikacıların ellerindeki ayrıcalıklı bilgilerle bahis oynamasının getirdiği ahlaki ikilemleri analiz ediyor. Etik mi? Trump’ın yaklaşımı daha ziyade, “Grab them by the p****” tarzında özetleniyor.

Trump’ın seçimi kazanmasının sonrasında borsalardan gelen coşkulu tepkiler, gelecekte yaşanacakların bir ön izlemesi gibi. Eski Trump yetkilisi John Bolton’ın öngörüsü, tamamen yanlış çıktı. Bolton, Trump’ın sadece bir dönem görev yapacağını ve etkisiz bir başkan olacağını iddia etmişti. Fakat gerçek şu ki, Trump, tıpkı altın yumurtlayan bir tavuk gibi, etrafındakiler için büyük kazançlar sağlayacak.

Trump’ın ekibi, sağlam bir stratejiyle işe koyuluyor; bu yaklaşım, finans çevrelerinden büyük alkış alacak gibi görünüyor. Zira planı anlayan ve kararlılıkla uygulayan herkes, bu süreçten kazanç sağlayabilir. İlginç olan, bu planın gerçek bir soruna dayandırılmış olması: Trump’ın ekibi, bu sorunu çözmek için ciddi bir çaba gösterebilir.

ABD’nin trilyon dolarlık bütçe açığı, Trump yönetimi için ciddi bir risk oluşturuyor. Ülkenin en büyük alacaklılarından biri olan Çin, ABD’nin bu devasa açığındaki rolüyle dikkat çekiyor. Çin, yükselen bir dünya gücü olarak Trump’ın odağındaki önemli bir faktör. Trump’ın ilk atamaları, başkanın hedeflerine ulaşmak için farklı düzeylerde hamleler yapacağını gösteriyor. İlk olarak, devletin küçültülmesi hedefleniyor. Trump, bürokrasiyi ve aşırı düzenlemeleri gereksiz buluyor. İş dünyasından gelen bir isim olarak, özel şirketlerin devlet kurumlarından daha etkin çalışacağına inanıyor.

Bu doğrultuda Trump, salı günü yaptığı açıklamada, Tesla ve SpaceX CEO’su Elon Musk ile girişimci Vivek Ramaswamy’nin, yeni oluşturulan Hükümet Verimliliği Departmanı’na (DOGE) başına getirileceğini duyurdu.

Musk, bu atamayla ilgili yaptığı açıklamada, “Bu karar, sistemde ve kamu kaynaklarını israf eden herkes üzerinde şok etkisi yaratacak. Ve bu ‘herkes’ oldukça geniş bir kitleyi kapsıyor!” ifadelerini kullandı. Musk’ın, kamu kaynaklarına erişim sayesinde düzenli gelir elde edeceği de bir gerçek. New York Times‘a göre, SpaceX son on yılda federal hükümetten 10 milyar dolardan fazla değerinde ihale almış durumda.

Trump’ın açıklamalarına göre Musk ve Ramaswamy, “devlet bürokrasisini azaltmak, gereksiz düzenlemeleri ortadan kaldırmak, israfı kesmek ve federal kurumları yeniden yapılandırmak” için çalışmalar yürütecek. Departmanın, “hükümet dışından” tavsiyeler sunacağı belirtiliyor. Bu dışarılıklı konum, Musk ve Ramaswamy’nin daha radikal fikirlerle gelmesine olanak tanırken, aynı zamanda özel işlerinden ayrılmalarını ya da mali durumlarını açıklamalarını gereksiz kılıyor.

Bu görev büyük ölçüde kamuya yönelik bir vitrin niteliğinde olabilir. Musk’ın X (eski adıyla Twitter) üzerinden yaptığı ilk açıklama da bunu destekliyor: Departman, “maksimum şeffaflık” sağlayarak, internet üzerinden çalışacak ve “vergi paralarınızın en aptalca şekilde harcandığı” örnekleri listeleyen bir sıralama yayınlayacak. Musk, bu girişimin “hem trajik hem de son derece eğlenceli” olacağını ifade etti.

Fakat bu adım, bazı gelişmelere karşı bahisler açılmasını ve büyük kazançlar sağlanmasını mümkün kılabilir. Brexit sürecinde, Nigel Farage ve etrafındakiler de buna benzer bir yol izlemişti. O dönemde, milyarlarca poundluk bahisler, çoğunlukla şaibeli posta kutusu şirketleri aracılığıyla yürütüldü. Farage’ın Brexit zaferi için bahis oynadığı ve sonuç açıklanmadan kısa bir süre önce halka yenileceğini söylediği biliniyor. The Guardian‘ın haberine göre, Farage o gece sterline karşı bahisler açmış olabilir. Farage bu iddiaları reddediyor ama Trump’ın seçim kampanyasında onun yanında yer aldığı ve notlar aldığı kesin gibi görünüyor.

Trump yönetiminin planladığı (ve belki de gerekli olan) devleti kapsamlı olarak küçültme operasyonu, Elon Musk için bazı “hoş yan etkiler” getirecek gibi görünüyor. Musk, hazırlanan veri ve listeleri kendi platformu X üzerinde paylaşarak, bu platformu Trump yönetiminin bir tür merkezi iletişim organı haline getirebilir. Bu hamle, Musk’ın platformunun değerini artıracak ve bu değer artışı, kamu teşvikleri sayesinde gerçekleşeceği için Musk bunu bir kazan-kazan fırsatı olarak görüyor. Aynı zamanda Musk, bu plan sayesinde geleneksel medyaya olan mesafesini artırarak onlara daha fazla zarar verebilecek.

Bu durum yalnızca X platformuna değil, Musk’ın diğer yatırımlarına da yarar sağlayabilir. Özellikle Musk’ın hayranı olduğu ve sık sık desteklediği bir kripto para birimi olan Dogecoin (borsa kodu DOGE), bu süreçte büyük bir değer artışı yaşadı. Trump’ın seçilmesinden bu yana Dogecoin’in değeri neredeyse yüzde 100 arttı. Geçtiğimiz hafta DOGE’nin değer kazanacağını bilenler, yatırımlarını birkaç gün içinde ikiye katladı. Trump’ın birkaç ay önce kripto paralara duyduğu ani ilgiyi bu bağlamda anlamak zor olmasa gerek.

Ancak, federal bütçede gerçek anlamda tasarruf yapmak, spekülasyon yoluyla kazanılan hızlı kazançlar kadar kolay olmayabilir. Vivek Ramaswamy, yakın zamanda Lex Fridman ile yaptığı bir podcast röportajında, devlet memurlarının yaklaşık yüzde 99’unun hukuken işten çıkarılamaz olduğunu ifade etti. Ramaswamy’ye göre seçilmiş temsilciler, bürokrasi üzerinde gerçek bir otorite kuramıyor. Bunun yerine, politikacılar genellikle memurlara hizmet etmek zorunda kalıyor. Harvard’da biyoloji ve Yale’de hukuk eğitimi almış olan Ramaswamy, genç Cumhuriyetçiler arasında en parlak zihinlerden biri olarak gösteriliyor. Bu sorun için bir çözüm önerisi de geliştirmiş durumda: Tekil işten çıkarmalar mümkün olmasa da toplu işten çıkarmalar hukuken gerçekleştirilebilir.

Federal bütçeyi azaltmanın bir diğer yolu ise Trump’ın temel seçim vaatlerinden biri olan yasa dışı göçmenlerin kitlesel sınır dışı edilmesi. Trump, bu planın uygulanmasında kilit rol oynaması için Güney Dakota Valisi Kristi Noem’i, ABD İç Güvenlik Bakanı olarak atamak istediğini açıkladı. Noem, Trump’a göre, sınır güvenliği konusunda büyük çaba göstermiş bir isim. İlk kadın vali olarak Teksas sınırına Ulusal Muhafız birliklerini göndermiş olması, bu konudaki kararlılığının altını çiziyor. İç Güvenlik Bakanlığı’nın, Trump’ın bu planı gerçekleştirmek için kullanmayı planladığı 107 milyar dolarlık bütçesi bulunuyor.

Göç ve sınır güvenliği politikalarının uygulanmasında tanıdık isimler de sahneye çıkıyor. Trump’ın ilk başkanlık döneminde göçmenlere yönelik sert politikalarıyla tanınan Stephen Miller, yeni dönemde Beyaz Saray’da koltuk kazanacak. Miller, Trump’ın kampanya etkinliklerinde, yasa dışı göçmenlerin, kartellerin ve suç çetelerinin ülkeden çıkarılacağına dair sert mesajlar verdi. Ayrıca, Trump ekibinde, kitlesel sınır dışı işlemlerini denetlemek üzere “Sınır Çarı” olarak adlandırılan Tom Homan da yer alıyor.

Trump yönetimi, devleti küçültürken, bazı hizmetlerin devam etmesi gerektiğinden, pek çok alanda özelleştirmeye gitmek zorunda kalacak gibi görünüyor. Ancak burada asıl dikkati çeken nokta, Trump, Elon Musk ve diğerlerinin, iktidarda olmanın sağladığı yasal zor kullanma avantajını sonuna kadar değerlendirecek olmaları. Bu durum, özellikle gazeteciler ve eleştirmenler gibi muhalif sesleri hedef alabilir.

Toplumu kontrol altında tutma konusunda Trump ekibinin elindeki gizli silah ise, Palantir adlı gözetim şirketinin kurucusu Peter Thiel. Palantir, halihazırda geniş çaplı bir veri havuzuna sahip ve bu veriler, neredeyse kusursuz bir gözetim sistemi sunuyor. Thiel’in şirketleri ile Elon Musk’ın girişimleri arasındaki sıkı bağlar, bu sistemin etkisini artırabilir. Trump, bu teknolojiyi, özellikle istihbarat örgütlerini dizginlemek için kullanmak istiyor. Trump’ın, medyadan bile daha fazla nefret ettiği bu kurumların, son yıllarda Demokratlarla işbirliği yaparak Trump ve ailesine karşı hareket ettiği iddia ediliyor.

Vivek Ramaswamy, bir süre önce yaptığı bir açıklamada, yeni yönetimin ilk adımının FBI’ın kaldırılması olması gerektiğini belirtmişti. Bu iddia, Trump’a yakın gazeteci Tucker Carlson tarafından da destekleniyor. Carlson, seçim sonrası katıldığı iki programda, Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattını havaya uçuranın ABD olduğunu öne sürdü. Bu iddia, ilk olarak gazeteci Seymour Hersh tarafından ortaya atılmıştı. Ancak CIA, bu suçlamaları kesin bir dille reddetti.

Trump’ın ekibi, “rejim değişikliği operasyonlarının” Amerikan kurumlarının işi olmadığını savunuyor. İstihbarat kurumlarını itibarsızlaştırarak, kendilerini “iyi taraf” olarak lanse etmeye çalışıyorlar. Ancak, bu taktik, müttefiklere karşı şiddet kullanımı gibi konularda kendi dostlarının bile dokunulmaz kalmasını sağlayabilir. Kuzey Akım-2’ye kimin esasen sabotaj düzenlediği ise hâlâ bilinmiyor.

Bu süreçte, CIA’nin yeni başkanlığına yapılacak atama, Trump’ın planlarının merkezinde yer alıyor. Trump’a göre, bu pozisyona eski ABD Ulusal İstihbarat Direktörü John Ratcliffe getirilecek. Ratcliffe, Trump’ın ilk başkanlık döneminde aynı görevi yürütmüştü. Trump, Ratcliffe’i Truth Social’da “Amerikan halkına karşı dürüstlük ve gerçeklerin savunucusu” olarak tanımladı.

Trump, ikinci başkanlık dönemi için kurduğu ekibi hem sadakat hem de mali avantajları maksimize edecek biçimde şekillendiriyor. Bu ekipte, her biri Trump’a bağlılıklarıyla bilinen isimler kritik pozisyonlara yerleştiriliyor. John Ratcliffe, Trump’ın CIA Başkanı adayı olarak dikkat çekiyor. New York Times’a göre, Ratcliffe Kongre üyesiyken Trump’ı desteklemek için büyük çaba sarf etmiş, Hunter Biden soruşturmalarında yardımcı olmuş ve 2016’daki Trump kampanyası ile Rusya arasındaki bağlantılarla ilgili soruşturmaları tekrar tekrar eleştirmişti.

Ratcliffe’in, özellikle Çin ile ilgili istihbarat analizlerine dönük sert eleştirileri dikkat çekiyor. Ona göre, ABD’nin istihbarat kurumları, Çin’in etkisini değerlendirirken Rusya’ya kıyasla daha yumuşak bir yaklaşım benimsiyordu. Bu görüş, Trump’ın Çin’i odak noktası haline getiren politikalarıyla uyumlu.

Trump’ın Çin politikası, sadece ulusal güvenlikten ziyade, aynı zamanda ekonomik spekülasyon için de büyük fırsatlar sunuyor. Yeni Dışişleri Bakanı olarak belirlenen Marco Rubio, uzun süredir TikTok gibi Çinli teknoloji şirketlerini yasaklama taraftarıydı. Bu tür girişimler, Çin merkezli diğer şirketlerin de potansiyel hedef haline gelmesine yol açabilir ve finans piyasalarında spekülatif dalgalanmalara neden olabilir. Trump’ın ekibi açısından Çin, Rusya’dan çok daha kazançlı bir oyun alanı gibi görünüyor.

Trump, Savunma Bakanlığı için Pete Hegseth’i seçti. Hem ordu geçmişi hem de Fox News’teki güçlü duruşuyla bilinen Hegseth, politik bir acemi olsa da Trump için sadık bir müttefik. Trump, Hegseth’in atamasıyla ilgili olarak, “Amerika’nın düşmanlarına uyarı niteliğinde bir adım,” yorumunu yaptı. Hegseth’in bu görevi, Trump’ın daha agresif bir dış politika ve askeri strateji izleyeceğinin sinyalini veriyor.

Trump, çevre düzenlemelerini gevşetmek ve ABD’yi petrol ve doğalgaz üretiminde tekrar lider yapma hedefi doğrultusunda, Lee Zeldin’i Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) başına getirmeyi planlıyor. 44 yaşındaki Zeldin, çevre düzenlemelerini hızlı bir şekilde kaldırmayı ve enerji sektörünü serbest bırakmayı vadediyor. Trump’ın mitinglerinde sıkça kullandığı “Drill, Baby, Drill!” sloganı, bu politikaların popülaritesini artırmayı hedefliyor. Fakat bu politikanın başarılı mı yoksa bir fiyasko mu olacağı, Trump’ın başkanlık döneminin sonunda belli olacak.

Trump’ın bu yeni dönemi, bir kumarhane işletmecisinin bakış açısını yansıtıyor: “Her zaman kasa kazanır”. Bu anlayışla, Trump ve ekibinin atacağı her adımın ardında, yalnızca politik değil, aynı zamanda ekonomik çıkarların da olduğu aşikâr. Spekülasyon ve piyasaları yönlendirme, Trump’ın yönetim anlayışında belirleyici bir rol oynayacak gibi görünüyor.

Yeni ticaret savaşları yolda: Trump, “korumacı” Lighthizer’a teklif götürdü

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump: JPMorgan CEO’su Dimon kabinede yer almayacak

Yayınlanma

Seçilmiş Başkan Donald Trump, ikinci dönem yönetiminde JPMorgan CEO’su Jamie Dimon’a görev vermeyeceğini açıkladı.

Trump perşembe günü Truth Social ağında yaptığı paylaşımda, “JPMorgan Chase’den Jamie Dimon’a büyük saygı duyuyorum, ancak Trump Yönetiminin bir parçası olması için davet edilmeyecek. Jamie’ye Ülkemize verdiği üstün hizmetten ötürü teşekkür ediyorum!” dedi.

Dimon, seçilmiş başkanın açıklamasından birkaç dakika sonra Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği CEO Zirvesinde Trump’a hemen yanıt verdi.

CEO, “Öncelikle Başkana başarılar diliyorum ve teşekkür ediyorum, çok güzel bir not. Fakat Başkana şunu da söylemek isterim ki 25 yıldır bir patronum olmadı ve olmasına da hazır değilim,” dedi.

Dimon, hükümet yetkililerinin “İkinci Dünya Savaşından bu yana dünyanın karşı karşıya kaldığı en karmaşık jeopolitik, askeri ve jeoekonomik durumdan sorumlu olacaklarını” söyledi.

Trump daha önce Bloomberg’e haziran ayında verdiği bir mülakatta Dimon’ı Hazine Bakanı olarak düşünebileceğini söylemiş ancak daha sonra bu ifadesini reddetmişti.

Trump röportajda, “Elbette düşünebileceğim biri,” demişti. Temmuz ayında ise Dimon’ı kabinesinde bir görev için “hiç tartışmadığını ya da düşünmediğini” söyledi ve bu fikrin “nereden geldiğini bilmediğini, belki de Radikal Sol’dan geldiğini” ekledi.

Trump’ın ekibi, Key Square kurucusu Scott Bessent, Cantor Fitzgerald CEO’su Howard Lutnick ve eski ABD Ticaret Temsilcisi Robert Lighthizer ile Hazine Bakanı seçeneklerini daraltıyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Demokrat New York Belediye Başkanı Adams’tan Musk’a övgü

Yayınlanma

New York’un Demokrat Belediye Başkanı Eric Adams, Elon Musk’ın seçilmiş başkan Donald Trump’ın kabinesine dahil edilmesini memnuniyetle karşıladığını söyledi.

Son zamanlarda Trump’a karşı oldukça yumuşak bir tutum sergilediği öne sürülen Adams, Musk’ın Devlet Verimlilik Departmanındaki (DOGE) yeni yerini, “Belediye Binasını düzene sokma teklifine benzer bir çaba” olarak nitelendirdi.

Adams, PIX 11’e verdiği röportajda, “Bazılarının tartışabileceği gibi, bu göreve getirilmesinin önemli olduğunu düşündüğüm kişilerden biri de Elon Musk. Herhangi bir değişiklik yapmak istemeyen bürokrasiyle dolu çağdışı bir hükümetle karşı karşıyayız,” dedi.

New York Belediye Başkanı Adams’ın Türkiye bağlantılarına ilişkin yeni iddialar

Adams, hükümeti modernleştirmenin insansız hava araçları kullanmak kadar basit olabileceğini savundu.

Central Park yakınlarındaki bir basın brifinginde Adams, drone ekiplerini New York Polis Departmanının (NYPD) çeşitli bölgeleriyle eşleştirecek yeni bir girişimden bahsetti. Görevliler, acil durum çağrıları alınır alınmaz cihazları konuşlandıracak ve bunları rutin mahalle devriyeleri için kullanacak.

Adams ayrıca Trump’ın Florida’daki konutunu korumak için kullanılan robot köpekten de övgüyle bahsetti. Belediye Başkanı, 2023 yılında Times Meydanında düzenlenen bir basın toplantısında aynı üretici tarafından üretilen bir makineyi tanıtmıştı.

New York polisinden gözaltındaki Filistin yanlısı eylemcilere işkence

Adams, “Ben teknolojiye inanan biriyim. Birçoğunuzun yeni başkanın bizim burada kullandığımız teknolojilerden biri olan Digidog’u kullandığını fark edip etmediğini bilmiyorum. Şu anda Florida’da arazisini korumak için kullanıyor. Bu da bizim önden gittiğimizi gösteriyor,” dedi.

Belediye Başkanı, “Vizyonunuzu anlayan ve bu vizyonla hareket etmeye istekli olan doğru insanları seçmelisiniz ve [Trump] buna inananları seçiyor,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English