Bizi Takip Edin

AMERİKA

Elon Musk, Hunter Biden, Ukrayna ve bazı ‘tesadüfler’

Yayınlanma

Elon Musk’ın “Twitter Belgeleri” adıyla yayınladığı iç yazışmaların ABD Başkanı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden ile ilgili olması, Beyaz Saray’ı da meşhur “sosyal medya kavgasının” içine çekti.

Ekim ayında Twitter’ı satın alarak platformun yeni patronu olan Musk’ın, geçen hafta serbest gazeteci Matt Taibbi üzerinden yayınladığı iç yazışmalar, sansür tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

Yazışmalar, eski Twitter yönetiminin, Hunter Biden ile ilgili skandal haberleri 2020 ABD seçimleri öncesinde sansürlediğini gösteriyordu.

Son günlerde Julian Assange ve Edward Snowden ile ilgili online anketler açarak dikkat çeken Musk’ın kendisi de yayınladığı iç bu yazışmalarla ifşacılığa soyunmuş durumda. Peki daha ilk ifşasında neden Hunter Biden’ı seçti?

Beyaz Saray Basın Sekreteri Karine Jean-Pierre, buna “büyük bir tesadüf” diyor. Düzenlediği basın toplantısında Jean-Pierre, “Bunu ilginç bir tesadüf olarak görüyoruz ve dikkat dağıtıcı bir hamle” ifadelerini kullandı.

Gerçekten tesadüf mü? 

Jean-Pierre bunu tesadüf olarak görse de Musk, Hunter Biden ile ilgili haberlerden ilk kez bahsetmiyor.

Bilakis, Twitter’ı satın almayı teklif ettikten yalnızca birkaç gün sonra Hunter Biden haberlerinin sansürlenmesinin yanlış olduğunu söylemişti.

Podcast yayıncısı Saagar Enjeti’yle sosyal medya hesabından sohbet eden Musk, 26 Nisan’da Enjeti’ye yanıt olarak yazdığı tweet‘inde şu ifadeleri kullanmıştı:

Büyük bir gazetenin Twitter hesabını, gerçek bir haber yayınladığı için askıya almak inanılmaz derecede uygunsuzdu.”

Ne sansürü, ne gazetesi?

İki sene hem insanlık hem de gezegen için çok kısa bir zaman dilimi. Ama konu siyaset, hele de dış siyaset olunca büyük skandalların bile unutulmasına yetiyor.

Bu yüzden önce kısaca Hunter Biden’ı ve şu sansür meselesini hatırlayalım.

Joe Biden’ın başı, küçük oğlu Hunter ile yıllardır dertte.

Ağabeyinin 2015’te beyin kanseri nedeniyle ölmesinin ardından yengesiyle beraber olan, kuzeniyle fuhuş pazarlığı yapan, uyuşturucu bağımlısı Hunter, 2019’da Rus uyuşturucu kaçakçılarıyla takılırken sızmış ve bilgisayarını çaldırmıştı.

Aslında Hunter’ın daha önce de bu şekilde 3 bilgisayarını çaldırdığı biliniyordu.

Asıl tartışma ise ABD’nin çok okunan tabloid gazetelerinden New York Post’un Hunter’a ait olduğu iddia edilen bilgisayarlardan birinin bir tamirciye bırakılan harddisk’inden alınan yazışmaları Ekim 2020’de yayınlamasıyla başladı.

Bu yazışmalar, Biden ailesinin Ukrayna’da karıştığı yolsuzlukları gözler önüne seriyordu ve başkanlık seçimlerine sadece birkaç hafta kalmıştı.

Seçimlerin seyrini değiştirebilirdi

Bu yazışmalar, Hunter Biden’ın, yönetim kurulunda olduğu Ukraynalı enerji firması Burisma’dan aylık 50 bin dolar maaş aldığını ve şirket hakkında soruşturma yürüten başsavcı Viktor Şokin’i kovması için Ukrayna’ya baskı yaptığını gösteriyordu.

Buna göre Joe Biden da, dönemin Ukrayna Başkanı Petro Poroşenko ve Başbakan Arseniy Yatsenyuk’un Şokin’i görevden alması için nüfuzunu kullanmıştı.

Biden kanadının sözcüsü Andrew Bates ise, o dönem başkan adayı olan Biden’ın takviminde böyle bir görüşmenin yer almadığını söyleyerek iddiaları reddetmişti.

New York Post, belgeleri nereden buldu?

İddiaya göre söz konusu harddiskin içindeki bilgileri John Paul Mac Isaac adlı bir bilgisayar tamircisi kopyalamıştı. Isaac bu diski kendini Hunter Biden diye tanıtan birinin bıraktığını ama almaya kimsenin gelmediğini öne sürmüştü.

Tamirci kimse gelmeyince dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın kişisel avukatı Rudy Giuliani’nin avukatı Robert Costello’ya ulaşıp belgeleri verdiğini ve FBI’ı da bilgilendirdiğini söylüyor.

Cumhuriyetçilere yakınlığıyla bilinen New York Post da bu yazışmaları Giuliani’den aldığını savunuyor.

Bütün bu olayların Kasım 2020 seçimlerinden sadece bir ay önce yaşanması özellikle dikkat çekici. Çünkü muhafazakar siyasetçilerin iddiasına göre, “bu bilgiler sansürlenmeseydi seçimin seyrini değiştirebilirdi”.

Trump’ın azil soruşturmasının nedeni de Hunter Biden’dı

Biden ailesinin Ukrayna’da tartışmalı faaliyetlere girişmesi aslında 2014’teki renkli devrime dayanıyor.

O dönem başlayan eylemlerin hızla şiddet olaylarına evrilmesinin ardından Başkan Viktor Yanukoviç görevden alınmış ve yerine Petro Poroşenko getirilmişti.

Ukrayna’nın yakın tarihinin en önemli isimlerinden olan Yanukoviç Rusya’ya, Poroşenko ise ABD’ye yakınlığıyla biliniyordu.

Poroşenko’nun haziran ayında göreve gelmesinden sonra dönemin ABD Başkanı Barack Obama, Ukrayna’yla “ilişkileri güçlendirmek” için yardımcısı Joe Biden’ı görevlendirdi.

Hunter tam da bu sıralarda Burisma’nın yönetim kuruluna girdi.

2016’da iktidara gelen Trump ise Biden’ın o dönemde görevini kötüye kullandığını ve ABD dış politikasını oğlu ile kendisinin Ukrayna’daki menfaatleri için manipüle ettiğini savunuyor.

2019’da ABD Senatosu’nda başlatılan Trump’a yönelik azil soruşturması da Biden ailesinin Ukrayna ile ilişkilerini konu alıyordu.

Çünkü Trump, soruşturmadan birkaç ay önce Ukrayna başkanı olan Vladimir Zelenski ile telefonda bu konuyu konuşmuştu.

İddiaya göre Trump, söz konusu görüşmede rakibi Joe Biden ve ailesine soruşturma açması karşılığında Ukrayna’ya askeri yardımda bulunacağını söylemişti.

Beyaz Saray ise Trump-Zelenskiy görüşmesinin dökümünü yayınlamış ve görüşmenin askeri yardımlarla ilişkisi olmadığını savunmuştu.

Soruşturmanın ardından Trump senatoda aklanmıştı.

Bütün bunların Twitter ile ne ilgisi var?

New York Post’un Hunter Biden belgelerini yayınladığı Ekim 2020’de Trump’ın sosyal medya hesapları bile henüz engellenmemişti.

Ancak hem Twitter hem de Facebook, haber kuruluşuna yayınladığı Hunter belgeleri yüzünden katı bir sansür uyguladı.

Şirketler haberin paylaşımına kısıtlama getirirken, Twitter’da gazetenin hesabı, “kişisel bilgileri ihlal ettiği gerekçesiyle” donduruldu.

Facebook, bu haberle ilgili “incelemeler yürüttüklerini” söyleyerek nispeten yumuşak bir tavır alırken, Twitter’ın tutumu çok daha sertti.

Gazetenin hesabını 16 gün süreyle kapatan Twitter, haberdeki görselleri ya da haberin bağlantısını paylaşan hesapları bile bloke ediyordu.

Twitter sözcüsü Trenton Kennedy, bu uygulama için “bilgilerin siber saldırı yoluyla elde edilmiş olmasını” gerekçe gösteriyordu.

New York Post ise siber saldırıya karışmadıklarını, bilgileri doğrudan Giuliani’den aldıklarını vurguluyordu.

Belgeler gerçek çıktı

Tartışma ve tepkilerin ardından geri adım atan Twitter temsilcileri, daha sonra “saldırıyla ele geçirilmiş materyaller” politikasını güncellediğini duyurdu ama bu kararı geriye dönük olarak New York Post’a uygulamayacaklarını söyledi.

“Tesadüf” o ki Şubat 2022’de Rusya-Ukrayna savaşının başlamasının hemen ardından New York Times’ta konuyla ilgili önemli bir haber yayınlandı. Haberde bilgisayarın gerçekten Hunter Biden’a ait olduğu ve içindeki belgelerin de gerçek olduğu belirtiliyordu.

Birçok yorumcu ise New York Times’ın “zamanlamasının manidar olduğuna” dikkat çekiyordu. Bir görüşe göre belgelerin doğru olduğu, tam da Rus askerlerinin Ukrayna’ya girmesinin ardından duyurulduğu için yeterince gündem olamadı. Hatta belki de gündem olamaması için özellikle bu dönemde kabul edildi.

Zaten New York Times’ın haberi yayınlandığında Trump, Twitter ve Facebook’tan çoktan atılmış ve hatta şirketlerin New York Post’a uyguladığı yaptırımlar da unutulmuştu.

Yeni tartışma konusu ise Rus medyasında veya şirketlerinde çalışan kullanıcılara ayrım gözetmeksizin “Rusya’yla ilişkili hesap” etiketinin çakılmasıydı.

Ağustos ayında Joe Rogan’ın Spotify’daki podcast’ine konuk olan Meta CEO’su Mark Zuckerberg de New York Post’a sansür uyguladıklarını kabul etmişti.

Zuckerberg, FBI’ın seçim sonuçlarını etkileyecek dezenformasyona karşı dikkat uyarısı yaptığını ve bu nedenle haberi sansürlediklerini söylemiş ve şunları eklemişti:

“Bu kararın yanlış olduğunu bilmek beni çok rahatsız ediyor. Yapmamamız gereken bir şeyi yaptık, en kötüsü de bu.”

“Twitter Belgeleri”nde neler var?

Musk’ın gazeteci Taibbi’ye verdiği, eski Twitter yönetiminin iç yazışmalarından oluşan belgeler de tam da bu sansür sürecinde şirkette neler yaşandığını gösteriyor.

Bu dosyalardan yola çıkarak 3 Aralık’ta bir dizi tweet atan Taibbi, Twitter’ın son derece serbest bir iletişim amacıyla kurulduğunu ama zamanla güvenlik gerekçesi yüzünden platforma çeşitli kontrol mekanizmalarının eklendiğini söylüyor.

Buna göre finansal dolandırıcılığa karşı geliştirilen uygulamalar zamanla manipülatif bir boyut kazandı. Siyasi odaklardan platformdaki içeriklere müdahale talebi gelmeye ve yöneticiler de bu talepleri karşılamaya başladı.

Taibbi, 2020’ye gelindiğinde, siyasilerden ünlülere ve şirketlere kadar birçok aktörün Twitter’dan paylaşımları silme talebinde bulunmasının rutin hale geldiğini yazdı.

2020 başkanlık yarışı sırasında Biden’ın ekibinin birçok paylaşım linkini kaldırılmak üzere şirkete ilettiğine değinen Taibbi’nin yayınladığı bir ekran görüntüsünde bir şirket çalışanının, “Biden ekibinden incelenecek daha çok şey var” şeklinde bir e-mail attığı ve “Ele alındı” yanıtını aldığı görülüyor.

Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçilerin taleplerde bulunduğunu belirten Taibbi, olumlu karşılananların daha çok Demokrat olduğuna işaret ediyor.

Bütün bunlardan Musk’a ne? 

Musk’ın Twitter’a yönelik eleştirilerinin de belli odak noktaları var. Bunlardan biri de Trump’ın ve diğer birçok kullanıcının hesaplarının askıya alınması.

Hatırlarsanız Musk, Twitter’ı satın almayı teklif etmeden hemen önce takipçileri için bir anket açmış ve “Sizce burada ifade özgürlüğüne yeterli önem gösteriliyor mu?” diye sormuştu.

Musk’ın ifade özgürlüğünden ne anladığı tartışılır. Ama görünüşe göre Trump’ın hesabının kapatılması ve New York Post’a uygulanan yaptırımları kendi ifade özgürlüğü anlayışına ters buluyor.

Ayrıca Çin de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında yatırımları olan bir iş adamı. Bu yüzden sıklıkla Rusya ve Çin’in tarafını tutmakla da eleştiriliyor.

Rusya’yı tutan Musk mı, Ukrayna’yı tutan Musk mı?

Bu eleştiriler en çok da milyarderin Rusya-Ukrayna krizine yönelik çözüm önerisiyle dile getirilmeye başladı.

Musk’ın Ukrayna krizi için Twitter hesabından paylaştığı çözüm önerisi şunları içeriyordu:

1) Rusya’nın aldığı bölgelerde BM gözetiminde seçimler yapılsın. Eğer halkın iradesi gitmesinden yanaysa Rusya bölgeleri bıraksın.

2) Kırım, 1783’ten beri olduğu gibi, resmen Rusya’nın parçası olarak kalsın.

2) Ukrayna tarafsız kalsın.

Buna sert tepki gösteren Zelenski de kendi anketini yaptı ve “Hangi Elon Musk’ı daha çok seviyorsunuz?” diye sordu. Seçenekler, “Ukrayna’yı destekleyen” ve “Rusya’yı destekleyen”den ibaretti.

Musk aslında uzay şirketi SpaceX’in Starlink uydu internetini savaşın başında Ukraynalılara ücretsiz sunarak ve gerekli donanımları ülkeye yollayarak Ukrayna’da çok popüler olmuş, bol bol teşekkür toplamıştı.

Ancak bu önerilerinden sonra Ukrayna’yla ipler öyle gerildi ki uydu interneti bile tartışma konusu oldu.

Starlink’in iletişim cihazlarının cephe hattında kesintiye uğradığına ve bölgeyi Rus güçlerinden geri alma çabalarını engellediğine yönelik haberler Batı basınında yer alınca Musk çok öfkelendi ve artık Ukraynalılara bu hizmeti vermeyeceğini ima etti.

Yine de kısa süre sonra bu imalarından geri adım attı ve Ukrayna’ya internet vermeye devam edeceğini açıklayarak mevzuyu tatlıya bağladı.

Musk, Cumhuriyetçi mi? Biden’la neden anlaşamıyor?

Musk’ın Amerikan iç siyasetiyle ilgili yorumları da sıklıkla gündem oluyor.

Trump’ın hesabını geri getirmek için sarf ettiği çaba ve eski başkanın Twitter’a geri dönmeyeceğini söylemesine rağmen çabalarından vazgeçmemesi, milyarderin Trump’a oy vereceği söylentilerine yol açtı.

Aslına bakılırsa, Güney Afrika doğumlu milyarder, ABD’de yükseldiği sıralarda Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında denge gözetiyordu.

2002’den bu yana siyasi kampanyalara bir milyon dolardan fazla bağışta bulunmuş, bu paraları da dengeli biçimde iki tarafa da dağıtmıştı.

Biden ve Musk’ın birbirinden pek haz etmediği ise sır değil. Bu durumun arkasında tam olarak ne yatıyor, bilinmez. Ama ikili arasındaki gerginliği en çok yansıtan konu elektrikli araçlar.

Biden elektrikli araçları çok seviyor. Hatta ABD’de satılan araçların yarısının 2030’a kadar elektrikli olmasını istiyor. Bunun için de yılın başından beri sektöre ciddi miktarda yatırım yaptı.

Ancak konuşmalarında ve yatırımlarında Tesla’yı neredeyse görmezden geliyor.

Son olarak Biden, Twitter’da, “Ülke genelinde 500 bin adet elektrikli araç şarj istasyonu kuruyoruz. Büyük Amerika yolculuğu tamamen elektrikli olacak” yazdı. Musk ise bu tweet’e alaycı bir yanıt vererek, “O zaman işe bir Tesla alarak başla” dedi.

Trump’ı değil, DeSantis’i işaret ediyor

Musk’ın son dönemde Cumhuriyetçilere yakınsaması yalnızca Biden ile girdiği polemiklerden anlaşılmıyor. Çünkü kendisi de bunu açık açık dile getiriyor.

Geçen ayki ABD ara seçimlerinde Demokrat üstünlüğüyle bitmemesi için Cumhuriyetçileri oy kullanmaya çağırmış, sonra da 2024’teki başkanlık seçimlerinde alacağı tavrı açıklamıştı:

“Geçmişte Demokratlara oy verdim çünkü çoğunlukla iyilik peşindeydiler. Bugün ise bölücülük ve nefret partisi haline geldiler, bu yüzden artık onları destekleyemeyeceğim ve Cumhuriyetçilere oy vereceğim.”

Ama Musk’ın Cumhuriyetçi Parti’de işaret ettiği kişi Trump değil. Milyarderin favori ismi, ara seçimlerde büyük başarı yakalayan Florida Valisi Ron DeSantis.

Musk açıkça DeSantis’i desteklediğini söylüyor. Zaten Florida valisi parti içerisinde de Trump’ın en büyük rakibi olarak görülüyor.

DeSantis’in 2024’te başkan aday adayı olup olmayacağı ise belli değil.

Peki her şey tesadüf mü?

Yazıyı en başa dönerek bitirelim. Beyaz Saray Basın Sekreteri Jean-Pierre, Twitter Belgeleri’nin ilk bölümünün Hunter Biden sansürünü konu almasını “tesadüf” diye nitelemişti.

Ancak bu yazıda sadece ABD’nin değil, tüm dünyanın en zengin insanı olan Musk’ın bir portresini çizdiğimiz görülebilir.

Bolivya’da Eski Devlet Başkanı Evo Morales’in devrilmesinin üzerine “Kimi istersek onu deviririz” diyen Musk, Çin’den Ukrayna’ya geniş bir coğrafya üzerinde söz sahibi olmaya çalışıyor.

Bu uğurda oldukça agresif davranırken, karşısına çıkan her türlü “aileye” yönelik çeşitli “tesadüfler” yaratmaktan çekinmeyecektir.

AMERİKA

Demokrat New York Belediye Başkanı Adams’tan Musk’a övgü

Yayınlanma

New York’un Demokrat Belediye Başkanı Eric Adams, Elon Musk’ın seçilmiş başkan Donald Trump’ın kabinesine dahil edilmesini memnuniyetle karşıladığını söyledi.

Son zamanlarda Trump’a karşı oldukça yumuşak bir tutum sergilediği öne sürülen Adams, Musk’ın Devlet Verimlilik Departmanındaki (DOGE) yeni yerini, “Belediye Binasını düzene sokma teklifine benzer bir çaba” olarak nitelendirdi.

Adams, PIX 11’e verdiği röportajda, “Bazılarının tartışabileceği gibi, bu göreve getirilmesinin önemli olduğunu düşündüğüm kişilerden biri de Elon Musk. Herhangi bir değişiklik yapmak istemeyen bürokrasiyle dolu çağdışı bir hükümetle karşı karşıyayız,” dedi.

New York Belediye Başkanı Adams’ın Türkiye bağlantılarına ilişkin yeni iddialar

Adams, hükümeti modernleştirmenin insansız hava araçları kullanmak kadar basit olabileceğini savundu.

Central Park yakınlarındaki bir basın brifinginde Adams, drone ekiplerini New York Polis Departmanının (NYPD) çeşitli bölgeleriyle eşleştirecek yeni bir girişimden bahsetti. Görevliler, acil durum çağrıları alınır alınmaz cihazları konuşlandıracak ve bunları rutin mahalle devriyeleri için kullanacak.

Adams ayrıca Trump’ın Florida’daki konutunu korumak için kullanılan robot köpekten de övgüyle bahsetti. Belediye Başkanı, 2023 yılında Times Meydanında düzenlenen bir basın toplantısında aynı üretici tarafından üretilen bir makineyi tanıtmıştı.

New York polisinden gözaltındaki Filistin yanlısı eylemcilere işkence

Adams, “Ben teknolojiye inanan biriyim. Birçoğunuzun yeni başkanın bizim burada kullandığımız teknolojilerden biri olan Digidog’u kullandığını fark edip etmediğini bilmiyorum. Şu anda Florida’da arazisini korumak için kullanıyor. Bu da bizim önden gittiğimizi gösteriyor,” dedi.

Belediye Başkanı, “Vizyonunuzu anlayan ve bu vizyonla hareket etmeye istekli olan doğru insanları seçmelisiniz ve [Trump] buna inananları seçiyor,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump, Adalet Bakanlığını Gaetz’e, istihbaratı Gabbard’a emanet etti

Yayınlanma

ABD’nin seçilmiş başkanı Tulsi Gabbard kabinesini yeni atamalar yapıyor.

Trump sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, en sadık destekçilerinden biri olan Florida Temsilciler Meclisi üyesi Matt Gaetz’i Adalet Bakanı olarak aday göstereceğini duyurdu.

Gaetz hakkında daha önce çeşitli soruşturmalar açılmış ve bazı Cumhuriyetçi senatörler Gaetz’in adaylığına destek verme konusunda çekincelerini dile getirmişlerdi.

Trump yaptığı açıklamada, “Matt, Silah Olarak Yapılandırılmış Hükümete son verecek, Sınırlarımızı koruyacak, Suç Örgütlerini dağıtacak ve Amerikalıların Adalet Bakanlığına karşı kötü bir şekilde sarsılan İnanç ve Güvenini yeniden tesis edecektir,” dedi.

Hakkında soruşturma olan Adalet Bakanı

Trump, Gaetz’in ilk görevden alınma soruşturması sırasında kendisini savunmasına atıfta bulunarak, yeni bakanın “Rusya Aldatmacasının yenilgiye uğratılmasında” kilit bir rol oynadığını savundu.

Temsilciler Meclisi Etik Komitesi haziran ayında Gaetz hakkında cinsel suiistimal, uyuşturucu kullanımı ve görevi engelleme gibi iddialarla ilgili soruşturma yürüttüğünü açıklamıştı. Gaetz tüm suçları reddetti ve seks ticareti yasalarını ihlal ettiği ve adaleti engellediği iddialarına ilişkin geçen yıl kapatılan Adalet Bakanlığı soruşturması boyunca masum olduğunu savundu.

New York Times’ın haberine göre, Adalet Bakanlığı iki yıl boyunca, 17 yaşındaki bir kızla uygunsuz cinsel ilişkiye girdiği ve muhtemelen federal seks ticareti yasalarını ihlal ettiği iddialarını inceledi. Bakanlık geçen yıl Gaetz hakkında herhangi bir suçlamada bulunmadan soruşturmayı kapattı.

İsrail lobisi Gaetz’in seçimine tepkili

Öte yandan ABD’deki İsrail lobisi Gaetz’in seçiminden memnun kalmadı.

2018’de ADL ve Cumhuriyetçi Yahudi Koalisyonu, o dönemde ilk dönemini yaşayan Gaetz’i, Holokost inkârcısı bir kişiyi Birliğin Durumu konuşmasına konuk olarak davet ettiği için eleştirmişti.

Konuk Charles Johnson, Holokost’ta 6 milyon Yahudinin öldürüldüğünden şüphe ettiğini söylemiş ve “sadece 250.000 kişinin hastalıktan öldüğünü” öne sürmüştü.

Gaetz, Johnson’ın “Holokost inkârcısı” olduğunu reddetmişti. BuzzFeed’e verdiği demeçte, “Holokost inkârcısı değil ve Yahudi karşıtı da değil. O bir provokatör, onu Birliğin Durumu’na davet etmeden önce daha iyi incelemeliydim, bunu yapmadığım için pişmanım. Bu benim hatam. Bunun sorumluluğunu üstleniyorum. Ama o bir Holokost inkârcısı değil,” demişti.

Tulsi Gabbard

Eski Demokrat Tulsi Gabbard istihbaratı yönetecek

Trump, eski Demokrat Kongre üyesi Tulsi Gabbard’ı ulusal istihbarat direktörü olarak seçtiğini açıkladı.

Trump yaptığı açıklamada, “Tulsi yirmi yılı aşkın bir süredir ülkemiz ve tüm Amerikalıların özgürlükleri için mücadele etti,” dedi.

Gabbard Ulusal Muhafız Ordusunda görev yapmış ve 2022’de bağımsız olmadan önce 2013-2021 yılları arasında Hawaii’yi Temsilciler Meclisi’nde temsil etmişti.

Trump açıklamasında Gabbard için “artık gururlu bir Cumhuriyetçi!” dedi.

Gabbard 2020’de Demokratların ön seçimlerinde başkanlığa adaylığını koymuştu.

Suriye’ye giderek “Esad ABD’nin düşmanı değil” demişti

Ocak 2017’de, o zamanlar Temsilciler Meclisinde Hawaii’nin ikinci bölgesini temsil eden Demokrat Tulsi Gabbard Suriye’ye gitmişti.

O dönemde bir blog yazısında, “Suriye halkını doğrudan görmek ve onlardan haber almak” için ülkeye gittiğini yazmıştı.

Gabbard daha sonra da Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın “ABD’nin düşmanı olmadığını” söyleyerek dikkatleri üzerine çekmişti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD Hazinesi, Rusların İsviçre’deki banka hesaplarını mercek altın aldı

Yayınlanma

ABD Hazine Bakanlığı, UBS’in Credit Suisse’i devralması sonrası Rus müşterilere ait hesaplar üzerinde geniş çaplı bir soruşturma başlattı ve İsviçre’nin “şeffaflık eksikliğinden kaynaklanan risklere” dikkat çekti.

Reuters‘a bilgi veren üç kaynağa göre, ABD Hazine Bakanlığı, UBS’in Credit Suisse’i satın almasıyla devraldığı Rus müşterilerin hesaplarını soruşturuyor.

Kaynaklardan ikisi, bu inceleme kapsamında Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi’nin (OFAC), bankadan resmi bir talepte bulunduğunu aktardı.

İsviçreli bankayla temas halinde olan Amerikalı bir yetkili, görüşmelerin devam ettiğini ifade etti.

Bir kaynak, OFAC’ın geçtiğimiz birkaç hafta içinde UBS’ye resmi bir yazı gönderdiğini belirtti. UBS ve OFAC temsilcileri ise konuyla ilgili yorum yapmaktan kaçındı.

Soruşturmanın odağında, Credit Suisse’in UBS tarafından devralınması sonrası UBS’e geçen Rus müşterilerin olduğu belirtiliyor.

Kaynaklardan biri, UBS’in yaptırım risklerinden kaçınmak amacıyla “şaibeli varlıkları” izole etmeye ve hesapları kapatmaya yönelik adımlar attığını, bu şekilde OFAC soruşturmasının etkilerini sınırlamayı amaçladığını ifade etti.

UBS’deki “sorunlu varlıkların” büyüklüğü henüz tam olarak bilinmiyor. Fakat Credit Suisse’in CEO’su, 2022’de bankanın yönetimindeki varlıkların yaklaşık yüzde 4’ünün Rus müşterilere ait olduğunu ve bu tutarın yaklaşık 35 milyar dolar olduğunu açıkladı.

Başka bir kaynağa göre, Amerikalı yetkililer UBS’in işbirliği konusundaki olumlu yaklaşımını takdir etmekle birlikte, sürecin çözümlenmemesi halinde cezai yaptırımların uygulanabileceği uyarısında bulundu.

İsviçreli düzenleyiciler de UBS’in Credit Suisse müşterileri ile yürüttüğü işlemleri ve bankanın kara para aklamayı önleme prosedürlerini inceliyor. Bu incelemenin, bankanın riskli müşteri portföyüne sahip olabileceği endişesinden kaynaklandığı belirtiliyor.

ABD ile İsviçre arasında anlaşmazlık

ABD ve İsviçre, Rus sermayesinin tespiti ve önlenmesine yönelik çalışmalarda bazı görüş ayrılıkları yaşıyor. Washington’ın başlıca şikayetlerinden biri, İsviçre’nin mülk ya da şirket gibi varlıkların gerçek sahibinin beyan edilmesini zorunlu kılan bir yasaya sahip olmaması. Bir Amerikalı yetkili, bu durumun, yaptırımlara tabi mülk sahiplerinin tespitini zorlaştırdığını ifade etti.

Bir başka kaynak, OFAC’ın İsviçre’nin bu alandaki durgunluğundan ötürü hayal kırıklığı yaşadığını ve ülkenin yalnızca Rusya değil, İran gibi ülkeler için de yasadışı mali işlemler için bir kanal haline gelebileceğinden endişe duyduğunu savundu.

Bu endişelerin, esas olarak, mülk sahiplerinin kimliklerini gizleyerek para transferi yapan avukatlara yönelik olduğu, ancak UBS’in bu davada suçlu sayılmadığı da vurgulandı.

ABD’de seçimleri kazanan Donald Trump’ın göreve gelmesi, Rusya’ya yönelik yaptırımlar ya da İsviçre ile ilişkilerde bir değişikliğe işaret edebilir. Ancak yeni başkanın bu konuda nasıl bir politika izleyeceği henüz belirsizliğini koruyor.

Credit Suisse ve UBS’e ‘Rusya yaptırımlarını delme’ soruşturması

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English