Bizi Takip Edin

AVRUPA

Estonya’nın ‘feminist’ başbakanı militarizmi ve şovenizmi körüklüyor

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, 13 Mart 2023 tarihinde New Left Review’da yayınlandı. Makale, Doğu Avrupa ülkelerindeki ‘Atlantikçi’ siyasetçilerin nasıl Rus düşmanı, militarist ve milliyetçi eylemlere yöneldiğini gösteriyor. Üstelik bu siyasetçiler kadınların dünyayı yönetmesinin ne kadar güzel olacağını söylüyor, ‘feminist’ dış politikalar geliştiriyor, ülkelerini oldukça şaibeli seçimlere neden olan dijitalleşmiş sistemlerle donatıyor. Anglo-Amerikan cennetine giden yol zorbalıkla, militarizmle, şovenizmle döşeniyor. 


Estonya’nın Şahini

Lily Lynch
New Left Review
13 Mart 2023

Avrupa’da sertliğin yüzü kadınlara ait. Olaf Scholz ve Emmanuel Macron sözde zayıflıkları ve güvenilmezlikleri nedeniyle alay konusu olurken, Finlandiya’dan Sanna Marin ve Almanya’dan Annalena Baerbock, kıtanın Rus saldırganlığına karşı yılmadan mücadele eden vicdanı olarak övülüyor. Bu formül –kadın, genç, telejenik, şahin, neoliberal, profesyonel– Şubat 2022’den bu yana oldukça başarılı oldu. İlk kez yaklaşık on yıl önce İsveç Dışişleri Bakanlığı tarafından ortaya atılan ‘feminist dış politika’ kavramı, yakın zamanda Almanya Dışişleri Bakanlığı tarafından da benimsendi ve şu anda Kuzey Avrupa’da ilgi görmeye başladı. Uzun yıllar nükleer karşıtı barış aktivizmi ile ilişkili sayılan ülkeler şimdi yeniden markalaşan militarizmi kucaklıyor. 

Aynı durum Estonya’da 5 Mart’ta yapılan genel seçimlerde de yaşandı, görevdeki Başbakan Kaja Kallas ve merkez sağ Reform Partisi oyların %31’ini alıp sandalye sayısını 34’ten 37’ye çıkararak kesin bir zafer elde etti. Kallas yeni feminist Atlantikçiliğin bir simgesi haline geldi: kendisini ‘Avrupa’nın Demir Leydi’si’ olarak tanımlıyor, Putin’in savaş suçlarından yargılanmasını talep ediyor, dünya liderlerini Putin’le diyaloğu kesmeye teşvik ediyor ve Ukrayna’da herhangi bir barış anlaşmasına kararlılıkla karşı çıkıyor (aynı zamanda Times’a “Eğer kadınlar yönetimde olsaydı daha az şiddet olurdu,” diyor). Kallas yönetimindeki Estonya, Kiev’e yaklaşık 400 milyon dolar yardımda bulundu – bu rakam mevcut yıllık savunma bütçesinin yaklaşık %50’sine denk geliyor. Nüfusunun GSYİH’ye oranı bakımından Estonya’nın yardım katkısı diğer tüm ülkelerden daha fazla oldu. Geçen ay itibariyle yaklaşık 43.000 Ukraynalı mülteci geçici koruma statüsü için başvuruda bulunarak Estonya’yı kişi başına en fazla Ukraynalı mülteci alan ülke konumuna getirdi. 

Kallas, Kremlin’in diktatörüne boyun eğmeyen kararlı kadın lideri temsil etmeye başlamış olsa da bu durum Estonya’daki kadınlar için pek bir şey değiştirmedi. Ülkedeki cinsiyete dayalı ücret farkı, kadınların saat başına ortalama ücretinin erkeklerden %21 daha düşük olmasıyla AB’deki ikinci en büyük fark olmaya devam etmektedir. Ülke aynı zamanda ticaret bloğundaki en yüksek enflasyona sahip olup Ağustos ayında %25,2 ile zirve yapmıştır. Bu faktörler, Kallas’ın dış politikasına en yüksek sesle karşı çıkan sağ popülist Muhafazakar Halk Partisi (EKRE) tarafından istismar edildi; partinin seçim kampanyasında devasa askeri yardımların Estonya’nın ulusal çıkarlarını baltaladığı ve mülteci akınının Estonya’nın kimliğini aşındırdığı savunuldu. İlk seçim anketleri bu mesajın seçmenler arasında yankı bulduğunu göstermiştir. Gelgelelim geçtiğimiz ay Politico’da yayınlanan bir makalede Rusya’nın paramiliter Vagner Grubu’nun 2019 Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde EKRE’yi desteklemek amacıyla ‘Avrupa Birliği karşıtlığını ve NATO’ya karşı güvensizliği körükleme’ girişiminin bir parçası olarak ‘etki operasyonları’ yürütmeyi planladığı iddia edildi. Bu suçlama, son ulusal seçim öncesinde partinin popülaritesini düşürdü. Sonuçta EKRE beklentilerin altında kalarak sadece %16 oy alabildi.

Kallas’ın zaferi Estonya’nın ilk ‘e-oylama’ çoğunluğu ile çakıştı. Toplam 615.009 oydan 313.514’ü internet üzerinden kullanıldı (hükümet ile EKRE arasında seçimin doğruluğu ve anayasaya uygunluğu konusunda şiddetli bir tartışmaya yol açtı). Liberal partiler için bu, Estonya’nın çok övündüğü ‘dijital toplum’ için ileri bir adımdı. 1991’de bağımsızlığını kazanmasından bu yana ülke, e-vergi dosyalama, e-ikamet, e-imza, e-reçete ve dijital kimlikler de dahil olmak üzere bir dizi dijital kamu hizmeti başlattı. ‘E-Estonya’nın liberteryen ahlakı (ülkede düz oranlı gelir vergisi var) beklenen zaviyelerden övgüler almıştır; Cato Enstitüsü bu ülkeyi ‘geleceğin ülkesi’ olarak adlandırmaktadır. Bu, teknolojik demodeliğin yıkıntılarından girişimci bir cennet inşa ederek ülkenin Sovyet geçmişiyle bir kopuşa işaret etmeyi amaçlıyor. Bu modernleşme projesini hiper-Atlantikçi bir eğilimle birleştiren Kallas, kendisini yirmi birinci yüzyıl Estonya konsensüsünün yüzü haline getirerek ülkesini aydınlanmış Batı ile aynı hizaya getirdi.

Ancak Estonya hala Rusya ile 383 km’lik bir sınırı paylaşıyor ve 1,3 milyonluk nüfusunun yaklaşık dörtte biri etnik Ruslardan oluşuyor. Estonya’nın üçüncü büyük kenti Narva’ya ev sahipliği yapan kuzeydoğu Ida-Viru vilayetinde etnik Ruslar nüfusun yaklaşık dörtte üçünü oluşturuyor. Bu durum bölgeyi uzun süredir devam eden bir gerilim alanı haline getirdi. NATO, Rusya’nın batıya doğru nüfuzunu arttırmak amacıyla mevcut etnik ayrılıklardan faydalanmaya çalışabileceği ve hatta Estonya topraklarını ilhak edebileceği bir ‘Narva Senaryosu’ konusunda uyarıda bulundu. Aralık ayında Kallas, 2024 yılında uygulanmak üzere Estoncanın tek dil olduğu eğitime tam geçişi öngören bir yasayı kabul etti: eleştirmenlerin ‘zorla asimilasyon’ olarak nitelendirdiği bir hamle. Hükümet ayrıca İkinci Dünya Savaşından bir Sovyet tankının anıtını Narva’dan kaldırdı ve sözde ‘kitlesel karışıklıkları’ önlemek için geçen yaz kent sakinlerinden sekizini gözaltına aldı. Estonya’da tarihi anıtlara ilişkin politikalar özellikle serttir. Nisan 2007’de, hükümetin Tallinn’deki bir Kızıl Ordu askerinin bronz heykelinin yerini değiştirme planlarına tepki olarak rahatsızlık patlak verdi. ‘Bronz Geceler’ olarak bilinen yoğun bir isyan, yağma ve kundaklama dönemi 156 kişinin yaralanmasına ve bir kişinin ölümüne yol açtı. 

Geçtiğimiz yıl boyunca Rus azınlık nüfusu ana akım Estonya siyasetinden giderek daha fazla koptu. Ülkedeki en yüksek işsizlik oranına sahip olan eski sanayi merkezindeki pek çok vatandaş, Kallas’ın şahin yaklaşımı nedeniyle yabancılaşmış durumda. Mart ayında seçimlerdeki en düşük katılım, Estonya Komünist Partisi’nin halefi Rusya yanlısı Birleşik Sol Parti adayının olağanüstü iyi bir performans gösterdiği Ida-Viru vilayetinde kaydedildi. Partinin 2019’da sadece 510 olan toplam oyu 14.605’e yükseldi: Narva’nın Sosyal Demokrat Belediye Başkanı Katri Raik’e göre ‘çok açık bir uyarı işareti’ ve ‘alarm zilleri çalmalı.’ Kallas şimdilik seçimlerde rakiplerini yenmiş ve NATO’nun savaş çabalarına desteği pekiştirmiş olabilir. Fakat nüfusun önemli bir bölümü onun vizyonunu paylaşmıyor ve onları e-Estonya’nın Atlantikçi cennetine zorla entegre etme girişimleri tepkiye neden olabilir.

AVRUPA

Elon Musk İtalya’yı karıştırdı, Meloni sessiz

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Elon Musk’ın İtalyan yargıçları Roma’nın Arnavutluk’la göçmen transferi politikasını yine engelledikleri için eleştiren son yorumlarına sessiz kalırken, Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella milyardere yanıt vererek İtalya’nın egemenliğine saygı gösterilmesi çağrısında bulundu.

Pazartesi günü Roma Göçmenlik Mahkemesinin yedi göçmenin gözaltına alınmasını ve transferini iptal eden kararını yorumlayan Musk, şu anda Meloni hükümetiyle kavgalı olan Roma yargıçlarının “gitmesi gerektiğini” söyledi.

Çarşamba sabahı yaptığı açıklamada Musk’a yanıt veren Mattarella, “İtalya büyük bir demokratik ülkedir ve Anayasasına tam saygı göstererek kendi başının çaresine nasıl bakacağını bildiğini yinelemeliyim,” dedi.

Mattarella ayrıca diğer devletlerin egemenliğine saygı gösterilmesi çağrısında bulunarak herkesin, “özellikle de açıklandığı üzere dost ve müttefik bir ülkede önemli bir rol üstlenmek üzereyse”, o ülkenin egemenliğine saygı göstermesini ve reçete vermeyi kendine görev edinmemesi gerektiğini kaydetti.

Musk ise daha önceki yorumundan geri adım atmayarak, “Bu kabul edilemez. İtalyan halkı bir demokraside mi yaşıyor, yoksa kararları seçimle gelmeyen bir otokrasi mi veriyor?” diye sordu.

İtalya’daki temsilcisi tarafından ANSA’ya yapılan açıklamada Elon Musk, “Başbakan Meloni ile bu öğleden sonra yaptığı samimi görüşmede de yinelediği üzere” İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’ya ve İtalyan Anayasasına saygı duyduğunu ifade etti.

İfade özgürlüğünün hem ABD Birinci Maddesi hem de İtalyan Anayasası tarafından korunan bir hak olduğunu kaydeden Musk, bir vatandaş olarak görüşlerini özgürce ifade etmeye devam edeceğini kaydetti.

Açıklamada Musk’ın “ABD ve İtalya arasındaki bağların giderek güçlenmesini umduğu ve Cumhurbaşkanı Mattarella ile gelecekte bir araya gelmeyi dört gözle beklediği” belirtildi.

Siyasi gerilimi yatıştırmaya yönelik son girişim ise Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Giovanbattista Fazzolari’nin ANSA‘ya verdiği bir mülakatta yaptığı açıklama oldu.

Fazzolari, “Yargının başı ve anayasanın koruyucusu olan cumhurbaşkanının sesini duyurması doğru ve gereklidir. İtalya kendi başının çaresine bakmasını bilir. Diğer hükümetlerin, STK’ların ya da büyük medya kuruluşlarının dış müdahalesine ihtiyacımız yok,” dedi.

Muhalefetin ve yargının saldırıları devam ederken, Ulusal Yargıçlar Birliği Başkanı Giuseppe Santalucia, Musk’ı “temelsiz ve insafsız yargılarda bulunarak İtalya’nın işlerine karışmakla” suçladı ve hükümetin Musk’ın müdahale etmeye hakkı olmadığı İtalya’nın iç meseleleri olduğunu belirterek yanıt vermesi gerektiğini söyledi.

Santalucia, “Özellikle yasadışı göç konusunda sık sık sınırların savunulmasına başvuruluyor. Bunlar da sınırdır. Egemen bir ülkenin içişlerine karışabileceklerini düşünenler tarafından ihlal edilemeyecek ideal sınırlar vardır,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Fransız savcı Le Pen için hapis cezası ve siyasi yasak talep etti

Yayınlanma

Fransa’da savcılar Ulusal Birlik (RN) lideri Marine Le Pen’i, Fransa’daki parti faaliyetlerini finanse etmek için Avrupa Birliği fonlarını zimmetine geçirmekle suçladı ve Fransız siyasetçinin derhal beş yıl süreyle kamu görevlerinden men edilmesini tavsiye etti.

Bunun kesinleşmesi Le Pen’i, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yerine geçmek için favorilerden biri olarak gireceği 2027 yarışının dışında bırakacak.

Mahkeme geçici infaz ile kendisini suçlamalardan suçlu bulursa, Le Pen karara itiraz etse bile seçimlere katılamayacak.

Le Pen’in 24 kişiyle birlikte AB fonlarını zimmetine geçirmekle suçlandığı davada ayrıca beş yıl hapis cezası da istendi.

Duruşma 27 Kasım’a kadar sürecek ve bu tarihten sonra hakimler, savcının taleplerini de göz önünde bulundurarak kararlarını vermek ve ne tür bir ceza vereceklerini değerlendirmek üzere çekilecek. Kararın 2025 yılı başlarında açıklanması bekleniyor.

Le Pen, kendisinin bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden men edilmesini isteyen Fransız savcıları “demokratik sürece müdahale etmekle” suçladı.

RN lideri çarşamba günü gazetecilere verdiği demeçte, “Savcılık Fransız halkını istedikleri kişilere oy vermekten mahrum bırakmaya çalışıyor,” dedi.

Macron’un eski sağcı içişleri bakanı Gerald Darmanin X’te yaptığı açıklamada, “Marine Le Pen’in seçilme yeterliliğine sahip olmadığına karar verilmesi ve dolayısıyla Fransız halkının önüne çıkamaması son derece şok edici olur,” dedi.

“Madam Le Pen ile mücadele başka bir yerde değil, seçim sandığında yapılmalıdır,“ diyen Darmanin, Le Pen’in adaylığının engellenmesinin “elitler ile yurttaşların büyük çoğunluğu arasındaki uçurumu daha da derinleştireceğini” ileri sürdü.

Savcı Nicolas Barret, Le Pen sanık sıralarının ön sırasında otururken mahkemeye, “Kanun herkes için geçerlidir,” dedi ve yasağın “sanıkların gelecekteki yerel veya ulusal seçimlerde aday olmalarını yasaklayacağını” ekledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

ABD, Polonya’da yeni “hava savunma üssü” kurdu

Yayınlanma

ABD çarşamba günü Polonya’nın kuzeyinde yeni bir hava savunma üssü açtı. Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda bunun, Ukrayna savaşı sürerken bile ülkesinin NATO üyesi olarak güvende olduğunu gösterdiğini savundu.

Baltık kıyısı yakınlarındaki Redzikowo kasabasında yer alan üs, 2000’li yıllardan beri üzerinde çalışılan bir projeydi.

Donald Trump’ın seçim zaferinin bazı NATO üyeleri arasında tedirginliğe yol açtığı bir dönemde Varşova, üs üzerinde birbirini izleyen ABD başkanları tarafından sürdürülen çalışmaların, Beyaz Saray’da kim olursa olsun Polonya’nın Washington ile askeri ittifakının sağlam kaldığını gösterdiğini söylüyor.

Duda, “ABD… Polonya’nın güvenliğinin garantörüdür,” derken, ABD askerlerinin üsteki daimi varlığının, 1989’a kadar sosyalist bir devlet olan Polonya’nın “Rusya’nın etki alanında olmadığını” gösterdiğini savundu.

Kremlin ise çarşamba günü yaptığı açıklamada üssü, Amerikan askeri altyapısını sınırlarına yaklaştırarak Rusya’yı çevreleme girişimi olarak nitelendirdi.

Redzikowo’daki ABD üssü, ittifakın kısa ve orta menzilli balistik füzeleri önleyebileceğini söylediği “Aegis Ashore” olarak adlandırılan daha geniş bir NATO füze kalkanının parçası.

Kalkanın diğer önemli unsurları arasında Romanya’daki bir üs, İspanya’nın Rota limanında konuşlu ABD donanmasına ait destroyerler ve Kürecik’te bulunan bir erken uyarı radarı yer alıyor.

Moskova üssü daha 2007 yılında, henüz planlanırken tehdit olarak nitelendirmişti. NATO kalkanın “tamamen savunma amaçlı” olduğunu söylüyor.

Reuters’a konuşan askeri kaynaklar Polonya’daki sistemin artık sadece Orta Doğu’dan ateşlenen füzelere karşı kullanılabileceğini ve Rusya’dan gelen mermileri engellemek için radarın yön değiştirmesi gerektiğini, bunun da politika değişikliğini gerektiren karmaşık bir prosedür olduğunu ileri sürdüler.

Polonya Savunma Bakanı Wladyslaw Kosiniak-Kamysz pazartesi günü yaptığı açıklamada kalkanın kapsamının genişletilmesi gerektiğini ve Varşova’nın bu konuyu NATO ve ABD ile görüşeceğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English