Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Filistinli işçi yasağının faturası

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, İsrail’in 7 Ekim sonrası Filistinli işçilerin İsrail’e girişine izin vermemesinin ekonomik maliyetine odaklanıyor. Bu uygulamanın hem Filistin topraklarında hem İsrail’in inşaat başta olmak üzere çeşitli sektörlerinde hissedilen olumsuz etkisinin kalıcı olabileceği değerlendiriliyor:

***

İsrail’in Filistinli İşçilere Uyguladığı Yasak Her İki Ekonomiye de Zarar Veriyor

Bu sancılı ayrışma, Gazze’deki savaşın ilişkileri kalıcı olarak koparması halinde her iki tarafı nelerin beklediğine dair fikir veriyor.

Galit Altstein

Batı Şeria’nın Ramallah kentinde yaşayan inşaat işçisi Fadi Sajdia için Müslümanların kutsal ayı Ramazan, her gün oruç tutulan ve geceleri ziyafet çekilen bir zaman olmalı. Ancak Ekim ayında Hamas’ın İsrail’in güneyinde gerçekleştirdiği katliama kadar İsrail’de çalışan 150.000 Filistinli gibi o da işsiz.

“Ailemin geçimini sağlayan tek kişi benim” diyor 37 yaşındaki Sajdia: “Artık sadece temel ihtiyaçlarımızı alabiliyoruz.”

İsrail’in dört bir yanındaki şantiyeler, Filistinli işçilere yönelik yasak görünürde bir son olmadan devam ettiği için boş duruyor. İnşaat sektörünü ekonomik krizin merkez üssü haline getiren bu durum, Gazze’deki savaşın istikrarsız bağları kalıcı olarak koparması halinde her iki tarafı nelerin beklediğine dair fikir veriyor.

İki ekonomi arasındaki sancılı ayrışma, Filistin toprakları için can simidini tehdit ederken İsrailli inşaatçıları yurtdışında işgücü aramaya itti – sektör tahminlerine göre işgücündeki bu değişimin tamamlanması en iyi ihtimalle bir yıl sürecek. Savaştan önce İsrail’de istihdam edilen Filistinlilerin üçte ikisinden fazlası inşaat sektöründe çalışıyordu.

Gazze’deki savaşı tetikleyen 7 Ekim Hamas saldırısının ardından İsrailli yetkililer güvenlik kaygıları nedeniyle Batı Şeria ile olan sınırları tamamen kapattı. Hükümet o tarihten bu yana başta Hindistan ve Sri Lanka’dan olmak üzere İsrail’e girişine izin verilen yabancı işçi kotasını üç kat artırarak 65 bine çıkardı. Ancak şu ana kadar sadece 850 kişi geldi.

Bölünmenin her iki tarafında da kötü durum somut bir şekilde hissediliyor.

İsrail Maliye Bakanlığı inşaat, tarım ve sanayide çalışan Filistinli işçilerin yokluğunun ayda 3 milyar şekele (840 milyon dolar) mal olduğunu tahmin ediyor.

Savaşın ekonomik sarsıntıları Filistin topraklarında çok daha yıkıcı oldu ve Gazze’de insani bir kriz yaşanıyor. Orada çatışmalar hâlâ devam ediyor ve İsrail hükümeti, bu plana karşı artan küresel muhalefete rağmen, güneydeki Refah kentine asker göndererek ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hamas’a karşı kampanyasını sürdürme sözü verdi.

Halen 17 bin Filistinlinin Yahudi yerleşimlerinde çalıştığı Batı Şeria’da işsizlik iki kattan fazla artarak %30’un üzerine çıktı.

Birleşmiş Milletler’e göre, savaştan önce Batı Şeria’da istihdam edilenlerin beşte biri İsrail’de ya da yerleşim yerlerinde çalışıyordu ve buralarda ortalama yerel ücretin iki katından fazla kazanıyorlardı. Kazançları yıllık yaklaşık 4 milyar dolardı ve bu da yerel gayri safi yurtiçi hasılanın dörtte birine denk geliyordu.

Hamas’ın Ekim ayında düzenlediği ve bin 200 kişinin öldüğü, 250 kişinin de kaçırıldığı saldırının yarattığı şok, bazı İsrailli Yahudiler arasında başka Filistinlilerin de saldırı hazırlığında olabileceği şüphesini yarattı. Hamas tarafından yönetilen Sağlık Bakanlığı’na göre İsrail’in Gazze’ye yönelik misilleme amaçlı hava ve kara saldırıları 31, binden fazla kişinin ölümüne neden oldu.

Filistin Yönetimi tarafından yönetilen ancak hâlâ büyük ölçüde İsrail Savunma Kuvvetleri tarafından kontrol edilen Batı Şeria’da gerilim tırmandı. İsrailli sivillere ve askerlere yönelik saldırıların ardından yüzlerce Filistinli IDF tarafından tutuklandı. Yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddeti de artıyor.

Batı Şeria’dan gelen Filistinli işçilerin istihdamı son yirmi yılda, kısmen dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan İsrail’de düşük ücretli kol işçilerine olan talebe yanıt olarak giderek arttı. Geçen Ekim ayına kadar İsrail’de yaklaşık 156 bin Filistinli istihdam ediliyordu.

Gazze’den gelen işçiler için İsrail sınırı 2005 yılından beri kapalıydı. Son yıllarda en fazla 20 bin işçinin sadece sınırlı bir kısmının İsrail’e girmesine izin veriliyordu.

Görünürdeki Yol

Sorunlar ekonominin çok ötesinde. Eğer bir çözüm bulunamazsa, bu durum İsrail ve Filistin güvenlik güçleri arasındaki işbirliğini tehlikeye atabilir.

İsrail sağındaki bazı kesimler, yetkilileri bu fırsatı değerlendirmeye ve bağları koparmaya çağırıyor. Yüz bin işçinin üye olduğu küçük bir sendika olan Ulusal İşçi Federasyonu, “İsrail Filistinlileri istihdam etmeyi bırakmalı ve diğer ülkelerden vasıflı işçiler getirmeli” dedi.

Bu görüş, mevcut savaşa kadar gerilimin arttığı zamanlarda bile Filistinlilerin istihdamının korunmasından yana olan İsrail güvenlik kurumunun görüşü değil.

Şimdi ise kısmen Batı Şeria’yı istikrara kavuşturmak için Filistinlilerin dikkatli ve kademeli bir şekilde geri dönmelerini öneriyor. Şimdiye kadar Başbakan Binyamin Netanyahu’nun sağcı hükümeti, işçileri dışarıda tuttuğu için halkı arkasına almış görünüyor.

7 Ekim’den önce İsrail’deki her üç inşaat işçisinden biri Filistinlilerden oluşuyordu. İnşaat işlerinin ilk aşamalarını onlar domine ediyordu, yani onlar olmadan çok az şey ilerleyebiliyordu. İnşaat alanlarının yaklaşık %40’ı kapalı; geri kalanı ise sadece kısmen yeniden başladı.

İsrail’in altyapı sektöründe de benzer bir durum söz konusu; savaştan önce istihdam ettiği yaklaşık 10 bin Filistinli işçiye artık güvenemiyor. Gazze’den ve Lübnan’daki Hizbullah militanlarından atılan füzelerin isabet ettiği çok sayıda tesisin onarılması gerektiği için ihtiyaçlar daha da acil.

İnşaat, GSYH’nin yalnızca %6 ila %7’sini karşılasa da 2023’ün son çeyreğinde büyümede görünen neredeyse rekor düşüşün neredeyse yarısını oluşturdu.

Merkez Bankası’nın araştırma müdürü Adi Brender, “Bu, ekonominin üzerindeki bir değirmen taşı gibi, önümüzdeki yıl ya da daha uzun bir süre içinde İsrail’in GSYH’sinin %1,5-%2’sine mal olabilir” dedi. İnşaat sektöründeki gerileme, daha geniş çaplı bir toparlanmayı engelleyebilecek bir dizi faktör arasında yer alıyor.

Zincirleme Etki

İsrail’in son yirmi yılda hızla yükselen ekonomisi – büyük ölçüde gelişen yüksek teknoloji sektörü sayesinde kişi başına düşen GSYİH’si İngiltere ve Fransa’yı geçti- yolların ve konutların hızla genişletilmesini içeriyordu. Şimdi bu sektörler neredeyse durma noktasına geldiğine göre zincirleme etkileri yaygın olacak.

İnşaat sektörüne tedarik sağlayan yerel fabrikaların üçte ikisinden fazlası Ocak ayında satışlarının %50’den fazla düştüğünü bildirdi. İsrail İmalatçılar Birliği Başkanı Ron Tomer, kapanmalar, işten çıkarmalar ve “Türkiye ve Çin gibi dost olmayan ülkelerden ithalata bağımlılık” konusunda uyarıda bulundu.

Diğer bir endişe ise, halihazırda dünyanın en pahalı emlak piyasalarından biri olan bu bölgede emlak fiyatlarının hızla yükselerek kiracılar ve ev sahipleri üzerinde baskı oluşturması.

İnşaat sektöründeki sıkıntıların bulaşıcılığı, sağlam kredi kuruluşları için de risk oluşturabilir. Moody’s Investors Service’e göre inşaat ve gayrimenkul sektörleri Eylül 2023 itibariyle İsrail’in en büyük beş bankasının brüt kredilerinin %26’sını oluşturuyor.

40 yıllık bir inşaat firmasının sahibi olan Aharon Galili, 100 konutluk bir şantiyeyi kapatmak zorunda kaldı. “Hâlâ krediler için büyük faizler ödemek zorunda kalıyorum” dedi: “Ben hayatta kalabilirim ama bazıları bunu kaldıramaz.”

Ekonomik Yaralanma

Batı Şeria’da ekonomik olarak yolların ayrılması ağır bedeller ödetiyor. Bölge Eylül ortasından bu yana güvenlik tecridi altında ve İsrail’in beş ay önce Gazze’ye yönelik hava saldırıları ve neredeyse tam ablukası başladığından beri huzursuzluk arttı.

Filistin GSYİH’si 2023’ün son çeyreğinde yıllık bazda %33 daraldı. İşletmelerin üçte biri tamamen ya da kısmen kapandığını bildirdi.

Filistin Yönetimi’nin mali durumu daha da kötüleşiyor. İsrail’in kendi adına topladığı vergi gelirlerini kabul etmeyi reddetti çünkü İsrailli yetkililer hâlâ Hamas tarafından yönetilen Gazze için ayrılan fonları kesiyor. Filistin Ekonomi Bakanı Khaled al Osaily Bloomberg’e yaptığı açıklamada, sonuç olarak yönetimin çalışanlarının maaşlarının yalnızca %60’ını ödeyebildiğini söyledi.

Batı Şeria’nın daha derin bir izolasyona girmesi halinde İsrailli işletmeler ve Filistinli haneler bu durumla başa çıkmakta zorlanacak.

Şimdilik, işçilerin İsrail’e toplu dönüşüne dair bir işaret yok. İnşaat sektörüne tedarik sağlayan Termokir’in İcra Kurulu Başkanı Eli Cohen’e göre bu değişim muhtemelen kalıcı olacak.

“Bu gerçek bir kırılma noktası” dedi: “İşler yakın zamanda eski haline dönmeyecek ve bazı kısıtlamalar kaldırılsa bile bu çok sınırlı bir süreç olacak.”

ORTADOĞU

UCM Başsavcısı, tehditlere rağmen o başvuruyu yaptı

Yayınlanma

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, ABD ve İsrail’in tehditlerine rağmen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “yakalama kararı” başvurusunda bulundu.

Yakalama kararı için yapılan başvuruda, İsrailli yetkililerle birlikte Hamas yetkilileri için de yakalama kararı istenmesi dikkat çekti.

UCM’den yapılan yazılı açıklamaya göre, Kerim Han Başbakan Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’a ilaveten Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Hamas’ın Gazze’deki lideri Yahya Sinvar ve Hamas’ın askeri kanadı İzeddin el-Kassam Tugayları’nın lideri Muhammed ed-Dayf hakkında “yakalama kararı” başvurusunda bulundu.

Yakalama kararı, UCM Savcılığının talebi üzerine, UCM Ön İnceleme Dairesi tarafından veriliyor.

UCM, kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’nün 58. maddesi uyarınca, soruşturma başlattığı bir olaydaki bir kişinin, yargı yetkisine giren; soykırım, savaş suçu, insanlığa karşı suçlar veya saldırı suçu işlediğine yönelik, hakkında makul şüphesi varsa yakalama kararı çıkarabiliyor.

UCM’nin verdiği yakalama kararı gizli olabildiği gibi kamuya açık şekilde de ilan edilebiliyor.

İçeriğine göre değişmekle birlikte, yakalama kararının amacı genellikle şüphelinin UCM’ye teslim edilerek hakkında başlatılan soruşturmanın ilerletilmesi için bizzat Mahkeme huzuruna çıkarılması anlamını taşıyor.

Eğer Netanyahu hakkında yakalama kararı çıkarılırsa bu, Netanyahu’nun Filistinlilere karşı işlediği soykırım, savaş suçu, insanlığa karşı suçlar veya saldırı suçlarından biri ya da birkaçından yargılanacağı anlamını taşıyor.

UCM’nin, Netanyahu dahil üst düzey İsrailli yetkililer hakkında tutuklama kararı çıkarılabileceği ihtimali gündeme geldiği günden bu yana İsrail ve ABD’den UCM görevlilerine tehditler geliyor.

Putin’de yetkili olan UCM Netanyahu’da yetkisizmiş

Bir grup Cumhuriyetçi senatör Han’ı “ağır yaptırımlarla” tehdit etmişti. 12 Cumhuriyetçi senatörün imzaladığı mektupta, UCM Başsavcısına yönelik, “İsrail’i hedef alırsanız, biz de sizi hedef alırız” denmişti. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, UCM’ye yönelik tehditleri kınamış BM raportörleri de ABD ve İsrail’e ilişkin olarak, “Kendilerini hukukun üstünlüğünün şampiyonları olarak gören ülkelerin, bağımsız ve tarafsız uluslararası bir mahkemeyi mesuliyetine engel olmak için sindirmeye çalıştığını görmek şok edici” açıklaması yapmıştı.

Açıklamada, UCM’nin, Gazze ve Batı Şeria da dahil olmak üzere Filistin’deki soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi ağır uluslararası suçları soruşturma yetkisine sahip olduğu belirtilmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Helikopter kazasında ABD yaptırımlarının rolü

Yayınlanma

ABD’nin İran’a yönelik tek taraflı yaptırımları İran’ın sivil havacılık sektörünü derinden etkiliyor. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın hayatını kaybettiği kazadaki helikopterin yaşı bu durumu bir kaz daha gündeme getirdi. Nitekim eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, kazayla ilgili ABD’nin sorumluluğuna dikkat çekti.

ABD’nin İran’a yönelik tek taraflı yaptırımları sivil havacılık sektörünü de etkiliyor. Yaptırımlar nedeniyle Tahran’ın uçak ve uçak parçası ithalatı engelleniyor.

İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi arama kurtarma çalışmaları sırasında facianın meydana geldiği sırada yoğun sis olduğuna dikkat çekerek hava koşulları ve arazinin engebeli koşullarının helikopter enkazına ulaşmayı zorlaştırdığını söylemişti.

Hava koşulları ve ABD yapımı Bell 212 helikopterinin yaşının kazaya neden olmuş olabileceğine dikkat çekiliyor.

The Nation’da yer alan bilgilere göre İran 1968’de hizmete alınan Bell 212’den 1970’li yıllarda çok sayıda satın aldı. 1979 Devrimi’nden sonra gelişmiş avcı uçakları da dahil ABD’den aldığı uçakların çoğunu kullanmaya devam eden İran, Amerikan yaptırımları nedeniyle yedek parça temininde zorluklarla karşılaştı. 1970’lerin başında satın alınan F-4 Phantom ve F-14 savaş uçakları gibi bazı uçaklar bugün halen hizmette.

Yıllar içinde İran envanterindeki ABD yapımı helikopter ve uçaklar için elindeki bazı uçak ve helikopterleri parçalayarak yedek parça ihtiyacını karşılamaya çalıştı. Bu yüzden ABD yapımı uçak filosu yavaş yavaş azaldı.

İran, 1986 yılında Lübnan’da esir tutulan ABD’li rehineler için Washington ve Tahran arasında yapılan görüşmeler sırasında ABD’den Bell 212 için bazı yedek parçalar almayı başardı, ancak kaçakçılık ağlarına da başvurdu. Bell parçaları tedarik ettiğini reddetti ancak ABD’li savunma müteahhidi United Technologies Corp daha sonra sevkiyatı doğruladı.

2011 yılında İspanyol yetkililer, Venezuela’nın İran’a, Bell 212 yedek parçalarının yanı sıra komple uçak satma planını da engelledi.

Yedek parçalara yönelik yaptırımlar

Aşınan ve yıpranan parçaları değiştirecek yedek parçaların bulunmaması uçakların güvenliğini tehdit ediyor. İran hava kuvvetleri, Şah döneminde satın alınan ABD yapımı uçaklarla yıllar içinde çok sayıda ölümcül kaza yaşadı.

2021 yılında Kanada’daki havacılık yetkilileri, ölümlü bir kazayı inceleyen müfettişlerin ana rotor kanatlarını sabitleyen metal pimlerin uçuş sırasında kırıldığını tespit etmesinin ardından Bell 212’leri yere indirdi.

Ancak bakımları iyi yapılan eski uçaklar onlarca yıl uçmaya devam edebiliyor; bunun dikkate değer bir örneği, İngiliz Ordusu’nun 1982’den 2022’ye kadar çok sayıda yenilenmeyle hizmette kalan bir Chinook helikopteri olan Bravo November.

İran, ABD yapımı uçaklar için bazı parçaları, tersine mühendislikle üretmeyi başardı dolayısıyla Reisi’yi taşıyan helikopterin uçuşa elverişli olması mümkün. Bununla birlikte, helikopter gövdesinde buz birikebileceği ve şiddetli rüzgarların ek yük oluşturabileceği dağlık arazide düşük görüş koşullarında uçmanın riskleri yüksek.

Engebeli arazi ve yoğun sis

Avrupa Birliği Havacılık Güvenliği Ajansı “yüksek dağlarla çevrili derin vadiler üzerinde uçmanın pilotun yönünü şaşırtabileceğini” ve bu tür bir arazide seyretmenin “zihinsel ve fiziksel olarak çok yorucu olabileceğini” söyledi.

AB kurumuna göre, derin vadilerde rüzgâr hızı ve yönü aniden ve öngörülemez bir şekilde değişebilir ve bu da “hava hızında önemli dalgalanmalara yol açarak aşırı uçlarda kontrol kaybına neden olabilir.”

Sis özellikle tehlikeli ve 1994 yılında İskoçya’da meydana gelen ve 25 İngiliz istihbarat görevlisi ile dört mürettebatın ölümüne neden olan helikopter kazasının da muhtemelen başlıca sebebiydi.

Askeri helikopter test pilotu ve havacılık uzmanı Simon Sparkes, The National’a yaptığı açıklamada, “Bulut ya da sise yanlışlıkla girmek dünya genelinde helikopter kazalarının en büyük nedenlerinden biri. Sorun helikopterin ya da pilotların sertifikasyonu değil, pilotların koşullar karşısında verdikleri kararlardır” dedi.

Sparkes, “Dağlık bölgelerde güvenli uçuş için çok yüksekten uçmanız gerekir ve hava durumu ya da dağların yüksekliği helikopterin kapasitesini aşabilir. Buna ek olarak, oksijen olmadan helikopterler hipoksi sorunları nedeniyle 10.000 feet’in üzerinde uçamazlar” diyerek zihinsel karışıklık gibi sorunlara neden olabilecek düşük oksijen seviyelerine atıfta bulundu.

Sekiz yıldır faaliyette olan Bell UH-1H Huey-2 helikopterinin birkaç hafta önce Kenya’da düştüğünü hatırlatan Sparkes, “Dolayısıyla pilotların yapması gereken seçimler var. Bazen bu seçimler zor olabiliyor çünkü yolcular, kendilerine hava koşulları nedeniyle seyahat edemeyeceklerinin söylenmesini istemiyorlar. Benzer kazalar muhtemelen sayılamayacak kadar çok” dedi.

“ABD’nin suç listesine dahil edilecek”

Eski İran Dışişleri Bakanı Zarif, devlet televizyonunda yaptığı konuşmada, Reisi ve Abdullahiyan’ın “samimiyetlerine” çok yakından tanık olduğunu söyledi. Zarif, “Bu samimiyetlerinin karşılığını şehadetle aldılar. Geçtiğimiz 45 yılda çeşitli dönemlerde zor durumlarla karşılaştık. Biz bunu aştık, Allah’ın izniyle bu durumu da atlatacağız” ifadelerini kullandı.

Zarif, ortaya çıkan durumun ABD’nin İran’a uyguladığı tek taraflı yaptırımların etkisinin büyük olduğunu savunarak, “Bu konu, Uluslararası Adalet Divanı’nın kararına rağmen sivil havacılık satışlarına ambargo koyan ABD’nin İran ulusuna karşı işlediği suçların kara listesine kaydedilecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İran’ı seçime götürecek geçici Cumhurbaşkanı Muhammed Muhbir kimdir?

Yayınlanma

İran lideri Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından anayasanın ilgili maddesine göre Cumhurbaşkanlığı görevlerini, seçime kadar Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir’in yürüteceğini bildirdi.

Hamaney’in X medya platformundan Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından taziye mesajı yayımlandı. Reisi’ye rahmet dileyen Hamaney, İran halkına taziyede bulunarak ülkede 5 günlük genel yas ilan ettiğini duyurdu. Hamaney, “Anayasa’nın 131’inci maddesine göre Sayın (Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı) Muhbir, yürütme erkinin başında olup, yasama ve yargı erklerinin başkanlarıyla en fazla 50 gün içinde yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamak için gerekli düzenlemeleri yapmakla görevlidir” ifadelerini kullandı.

Press TV’ye göre Muhbir’in 50 gün sonra yapılacak yeni seçimlerde adaylardan biri olması bekleniyor.

Muhammed Muhbir kimdir?

Muhammed Muhbir, 1955 yılında İran’ın Huzistan eyaletinin Dezful kentinde dünyaya geldi. Elektrik mühendisliği mezunu olan Muhbir, ekonomi planlama ve yönetim ile uluslararası hukuk alanında doktora yaptı.

Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcılığı görevine 2021 yılında getirilen Muhbir, İran Düzenin Çıkarını Belirleme Konseyi Üyeliği, Sinabank Genel Müdürlüğü, İmam Humeyni’nin Emirlerini Uygulama Kurumu (Vakfı) Başkanlığı, Mustazaflar Vakfı İktisadi Teşekkülü Gümrük ve Nakliye Direktörlüğü ve Huzistan Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu.

ABD Hazine Bakanlığı, Ocak 2021’de İran lideri Ali Hamaney’e bağlı faaliyet gösteren ve Muhbir’in başkanı olduğu İmam Humeyni’nin Emirlerini Uygulama Merkezi ve yöneticileri “siyasi muhalifler, dini azınlıklar ve sürgündekiler dahil olmak üzere rejim muhaliflerine ait topraklara ve mülklere el koyduğu” gerekçesiyle yaptırım listesine aldı.

Aynı gerekçeyle Temmuz 2010’da Avrupa Birliği tarafından yaptırım listesine alındı ve iki yıl sonra listeden çıkarıldı.

Helikopter kazasından kurtulan olmadı: İran 50 gün içinde seçime gidecek

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English