Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Filistinli işçi yasağının faturası

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, İsrail’in 7 Ekim sonrası Filistinli işçilerin İsrail’e girişine izin vermemesinin ekonomik maliyetine odaklanıyor. Bu uygulamanın hem Filistin topraklarında hem İsrail’in inşaat başta olmak üzere çeşitli sektörlerinde hissedilen olumsuz etkisinin kalıcı olabileceği değerlendiriliyor:

***

İsrail’in Filistinli İşçilere Uyguladığı Yasak Her İki Ekonomiye de Zarar Veriyor

Bu sancılı ayrışma, Gazze’deki savaşın ilişkileri kalıcı olarak koparması halinde her iki tarafı nelerin beklediğine dair fikir veriyor.

Galit Altstein

Batı Şeria’nın Ramallah kentinde yaşayan inşaat işçisi Fadi Sajdia için Müslümanların kutsal ayı Ramazan, her gün oruç tutulan ve geceleri ziyafet çekilen bir zaman olmalı. Ancak Ekim ayında Hamas’ın İsrail’in güneyinde gerçekleştirdiği katliama kadar İsrail’de çalışan 150.000 Filistinli gibi o da işsiz.

“Ailemin geçimini sağlayan tek kişi benim” diyor 37 yaşındaki Sajdia: “Artık sadece temel ihtiyaçlarımızı alabiliyoruz.”

İsrail’in dört bir yanındaki şantiyeler, Filistinli işçilere yönelik yasak görünürde bir son olmadan devam ettiği için boş duruyor. İnşaat sektörünü ekonomik krizin merkez üssü haline getiren bu durum, Gazze’deki savaşın istikrarsız bağları kalıcı olarak koparması halinde her iki tarafı nelerin beklediğine dair fikir veriyor.

İki ekonomi arasındaki sancılı ayrışma, Filistin toprakları için can simidini tehdit ederken İsrailli inşaatçıları yurtdışında işgücü aramaya itti – sektör tahminlerine göre işgücündeki bu değişimin tamamlanması en iyi ihtimalle bir yıl sürecek. Savaştan önce İsrail’de istihdam edilen Filistinlilerin üçte ikisinden fazlası inşaat sektöründe çalışıyordu.

Gazze’deki savaşı tetikleyen 7 Ekim Hamas saldırısının ardından İsrailli yetkililer güvenlik kaygıları nedeniyle Batı Şeria ile olan sınırları tamamen kapattı. Hükümet o tarihten bu yana başta Hindistan ve Sri Lanka’dan olmak üzere İsrail’e girişine izin verilen yabancı işçi kotasını üç kat artırarak 65 bine çıkardı. Ancak şu ana kadar sadece 850 kişi geldi.

Bölünmenin her iki tarafında da kötü durum somut bir şekilde hissediliyor.

İsrail Maliye Bakanlığı inşaat, tarım ve sanayide çalışan Filistinli işçilerin yokluğunun ayda 3 milyar şekele (840 milyon dolar) mal olduğunu tahmin ediyor.

Savaşın ekonomik sarsıntıları Filistin topraklarında çok daha yıkıcı oldu ve Gazze’de insani bir kriz yaşanıyor. Orada çatışmalar hâlâ devam ediyor ve İsrail hükümeti, bu plana karşı artan küresel muhalefete rağmen, güneydeki Refah kentine asker göndererek ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hamas’a karşı kampanyasını sürdürme sözü verdi.

Halen 17 bin Filistinlinin Yahudi yerleşimlerinde çalıştığı Batı Şeria’da işsizlik iki kattan fazla artarak %30’un üzerine çıktı.

Birleşmiş Milletler’e göre, savaştan önce Batı Şeria’da istihdam edilenlerin beşte biri İsrail’de ya da yerleşim yerlerinde çalışıyordu ve buralarda ortalama yerel ücretin iki katından fazla kazanıyorlardı. Kazançları yıllık yaklaşık 4 milyar dolardı ve bu da yerel gayri safi yurtiçi hasılanın dörtte birine denk geliyordu.

Hamas’ın Ekim ayında düzenlediği ve bin 200 kişinin öldüğü, 250 kişinin de kaçırıldığı saldırının yarattığı şok, bazı İsrailli Yahudiler arasında başka Filistinlilerin de saldırı hazırlığında olabileceği şüphesini yarattı. Hamas tarafından yönetilen Sağlık Bakanlığı’na göre İsrail’in Gazze’ye yönelik misilleme amaçlı hava ve kara saldırıları 31, binden fazla kişinin ölümüne neden oldu.

Filistin Yönetimi tarafından yönetilen ancak hâlâ büyük ölçüde İsrail Savunma Kuvvetleri tarafından kontrol edilen Batı Şeria’da gerilim tırmandı. İsrailli sivillere ve askerlere yönelik saldırıların ardından yüzlerce Filistinli IDF tarafından tutuklandı. Yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik şiddeti de artıyor.

Batı Şeria’dan gelen Filistinli işçilerin istihdamı son yirmi yılda, kısmen dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan İsrail’de düşük ücretli kol işçilerine olan talebe yanıt olarak giderek arttı. Geçen Ekim ayına kadar İsrail’de yaklaşık 156 bin Filistinli istihdam ediliyordu.

Gazze’den gelen işçiler için İsrail sınırı 2005 yılından beri kapalıydı. Son yıllarda en fazla 20 bin işçinin sadece sınırlı bir kısmının İsrail’e girmesine izin veriliyordu.

Görünürdeki Yol

Sorunlar ekonominin çok ötesinde. Eğer bir çözüm bulunamazsa, bu durum İsrail ve Filistin güvenlik güçleri arasındaki işbirliğini tehlikeye atabilir.

İsrail sağındaki bazı kesimler, yetkilileri bu fırsatı değerlendirmeye ve bağları koparmaya çağırıyor. Yüz bin işçinin üye olduğu küçük bir sendika olan Ulusal İşçi Federasyonu, “İsrail Filistinlileri istihdam etmeyi bırakmalı ve diğer ülkelerden vasıflı işçiler getirmeli” dedi.

Bu görüş, mevcut savaşa kadar gerilimin arttığı zamanlarda bile Filistinlilerin istihdamının korunmasından yana olan İsrail güvenlik kurumunun görüşü değil.

Şimdi ise kısmen Batı Şeria’yı istikrara kavuşturmak için Filistinlilerin dikkatli ve kademeli bir şekilde geri dönmelerini öneriyor. Şimdiye kadar Başbakan Binyamin Netanyahu’nun sağcı hükümeti, işçileri dışarıda tuttuğu için halkı arkasına almış görünüyor.

7 Ekim’den önce İsrail’deki her üç inşaat işçisinden biri Filistinlilerden oluşuyordu. İnşaat işlerinin ilk aşamalarını onlar domine ediyordu, yani onlar olmadan çok az şey ilerleyebiliyordu. İnşaat alanlarının yaklaşık %40’ı kapalı; geri kalanı ise sadece kısmen yeniden başladı.

İsrail’in altyapı sektöründe de benzer bir durum söz konusu; savaştan önce istihdam ettiği yaklaşık 10 bin Filistinli işçiye artık güvenemiyor. Gazze’den ve Lübnan’daki Hizbullah militanlarından atılan füzelerin isabet ettiği çok sayıda tesisin onarılması gerektiği için ihtiyaçlar daha da acil.

İnşaat, GSYH’nin yalnızca %6 ila %7’sini karşılasa da 2023’ün son çeyreğinde büyümede görünen neredeyse rekor düşüşün neredeyse yarısını oluşturdu.

Merkez Bankası’nın araştırma müdürü Adi Brender, “Bu, ekonominin üzerindeki bir değirmen taşı gibi, önümüzdeki yıl ya da daha uzun bir süre içinde İsrail’in GSYH’sinin %1,5-%2’sine mal olabilir” dedi. İnşaat sektöründeki gerileme, daha geniş çaplı bir toparlanmayı engelleyebilecek bir dizi faktör arasında yer alıyor.

Zincirleme Etki

İsrail’in son yirmi yılda hızla yükselen ekonomisi – büyük ölçüde gelişen yüksek teknoloji sektörü sayesinde kişi başına düşen GSYİH’si İngiltere ve Fransa’yı geçti- yolların ve konutların hızla genişletilmesini içeriyordu. Şimdi bu sektörler neredeyse durma noktasına geldiğine göre zincirleme etkileri yaygın olacak.

İnşaat sektörüne tedarik sağlayan yerel fabrikaların üçte ikisinden fazlası Ocak ayında satışlarının %50’den fazla düştüğünü bildirdi. İsrail İmalatçılar Birliği Başkanı Ron Tomer, kapanmalar, işten çıkarmalar ve “Türkiye ve Çin gibi dost olmayan ülkelerden ithalata bağımlılık” konusunda uyarıda bulundu.

Diğer bir endişe ise, halihazırda dünyanın en pahalı emlak piyasalarından biri olan bu bölgede emlak fiyatlarının hızla yükselerek kiracılar ve ev sahipleri üzerinde baskı oluşturması.

İnşaat sektöründeki sıkıntıların bulaşıcılığı, sağlam kredi kuruluşları için de risk oluşturabilir. Moody’s Investors Service’e göre inşaat ve gayrimenkul sektörleri Eylül 2023 itibariyle İsrail’in en büyük beş bankasının brüt kredilerinin %26’sını oluşturuyor.

40 yıllık bir inşaat firmasının sahibi olan Aharon Galili, 100 konutluk bir şantiyeyi kapatmak zorunda kaldı. “Hâlâ krediler için büyük faizler ödemek zorunda kalıyorum” dedi: “Ben hayatta kalabilirim ama bazıları bunu kaldıramaz.”

Ekonomik Yaralanma

Batı Şeria’da ekonomik olarak yolların ayrılması ağır bedeller ödetiyor. Bölge Eylül ortasından bu yana güvenlik tecridi altında ve İsrail’in beş ay önce Gazze’ye yönelik hava saldırıları ve neredeyse tam ablukası başladığından beri huzursuzluk arttı.

Filistin GSYİH’si 2023’ün son çeyreğinde yıllık bazda %33 daraldı. İşletmelerin üçte biri tamamen ya da kısmen kapandığını bildirdi.

Filistin Yönetimi’nin mali durumu daha da kötüleşiyor. İsrail’in kendi adına topladığı vergi gelirlerini kabul etmeyi reddetti çünkü İsrailli yetkililer hâlâ Hamas tarafından yönetilen Gazze için ayrılan fonları kesiyor. Filistin Ekonomi Bakanı Khaled al Osaily Bloomberg’e yaptığı açıklamada, sonuç olarak yönetimin çalışanlarının maaşlarının yalnızca %60’ını ödeyebildiğini söyledi.

Batı Şeria’nın daha derin bir izolasyona girmesi halinde İsrailli işletmeler ve Filistinli haneler bu durumla başa çıkmakta zorlanacak.

Şimdilik, işçilerin İsrail’e toplu dönüşüne dair bir işaret yok. İnşaat sektörüne tedarik sağlayan Termokir’in İcra Kurulu Başkanı Eli Cohen’e göre bu değişim muhtemelen kalıcı olacak.

“Bu gerçek bir kırılma noktası” dedi: “İşler yakın zamanda eski haline dönmeyecek ve bazı kısıtlamalar kaldırılsa bile bu çok sınırlı bir süreç olacak.”

ORTADOĞU

İsrail ordusu, tampon bölgede aylarca kalacak

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, İsrail ordusuna tampon bölgede yer alan ve 7 Aralık sonrası Hermon Dağı’nda işgal edilen bölgede, kış aylarında kalınması için talimat verdi. İsrailli yetkilier tampon bölgedeki işgalin geçici olduğunu iddia ederken bakanlar da dahil bazı yetkililer birliklerin bölgeye girmesinin ardından ilhak fikrini gündeme getirmeye başladı.

Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre İsrail Savunma Bakanı Katz, İsrail ordusunun, Suriye’de Baas iktidarının devrilmesinin ardından Hermon Dağı’ndaki işgal edilen tampon bölgede kalmaya devam edeceğini belirtti.

Katz, bu doğrultuda orduya Hermon Dağı’nda işgal edilen tampon bölgede kış aylarında kalması için gerekli hazırlıkları yapması talimatını verdi.

Daha önce tampon bölgedeki işgalin “geçici” olacağını savunan Katz, “Suriye’de yaşananlar nedeniyle Hermon Dağı’nı ele geçirmemiz büyük bir güvenlik önemi taşıyor ve İsrail ordusunun bölgedeki hazırlıklarının sağlanması, birliklerin zorlu hava koşullarında orada kalabilmesi için her şeyin yapılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Katz, dün Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ve diğer askeri yetkililerle Suriye’deki durumu değerlendirmek için toplantı yapmıştı.

Hermon Dağı’ndaki işgalin kış aylarında da devam etmesine yönelik karar, bu toplantının ardından geldi.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Likud partisine mensup Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli, İsrail’in bölgedeki stratejik bir nokta olan Hermon Dağı’ndaki kontrolünü devam ettirmesi gerektiğini söyledi.

İsrailli düşünce kuruluşu INSS’de kıdemli araştırmacı olan Carmit Valensi, The National’a verdiği demeçte “İsrail’in Suriye topraklarına işler istikrara kavuştuktan sonra saygı göstereceğini gerçekten [umduğunu]” söyledi. Valensi, “Şimdilik [saldırının] akıllıca olduğunu düşünüyorum. Hâlâ 7 Ekim’in travmasını yaşıyoruz ve bence İsrail’de hiç kimse sınırı, mücadelelerini bir noktada İsrail’e yöneltebilecek şiddet yanlısı militan gruplara bırakma konusunda rahat hissetmiyor. İsrail’in geçmişte yapılan diplomatik anlaşmalara saygı göstermesi gerektiğine inanma eğilimindeyim… Alternatif bir rejim kurulduğunda aynı anlaşmaya geri dönmemiz ya da bunu Suriye’deki yeni oluşumla görüşmemiz gerekecek” dedi. Valensi bölgede uzun süreli bir asker varlığının, diğer cephelerde savaşmaya devam eden İsrail ordusunu zorlayacağı uyarısında bulundu.

Misgav Enstitüsü ve INSS’de kıdemli bir araştırmacı olan Kobi Michal, İsrail’in bölgede asker bulundurmadan, uluslararası müttefiklerle çalışarak ve Suriye’deki azınlık gruplarla ilişkiler kurarak “askeri kontrolü sağlayabileceğini” söyledi.

İsrail’in 1967’de Golan Tepeleri’ni ele geçirmesi hakkında yazan İsrailli tarihçi Tom Segev, İsrail’in bölgeyi elinde tutmasının “mümkün” olduğunu, çünkü tarihin İsrail’in “bir toprak parçasını ele geçirdiğinde geri vermeyi sevmediğini” gösterdiğini söyledi. Ancak Segev, mevcut durumun 60 yıl öncesine göre önemli ölçüde farklı olduğunu da sözlerine ekledi.

Segev, “1967’de Golan’ı almak, inanılmaz zaferin yarattığı coşkunun bir parçasıydı. Yok edileceğimizi düşünüyorduk ve bakın ne oldu: Ortadoğu’nun yarısını işgal ettik” ifadelerini kullandı.

Segev’e göre İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki çıkarları tarihi ya da kültürel olmaktan ziyade kuzey İsrail’in geniş ve verimli bir bölgesi olan Celile’nin savunulmasındaki önemi göz önüne alındığında her zaman stratejik oldu. Segev’e göre bu durum İsrail’in bölgeyi uzun vadede elinde tutma ihtimalini azaltıyor: “Burası çoğu İsraillinin duygusal olarak bağlı hissettiği bir yer değil. Hermon Dağı’nda ancak kayak yapmaya giderler.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Blinken, Ankara temaslarında “mayınlı araziye” girmedi

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken dün akşam Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve bu sabah Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Görüşmelerden sonra Türkiye tarafından yapılan açıklamalarda PKK/YPG’nin Suriye’de alan kazanmasına izin verilmeyeceği vurgulandı. ABD tarafı ise açıklamalarında Ankara ile ilişkilerindeki en önemli sorun olan PKK/YPG’ye değinmeden “IŞİD karşıtı koalisyonun görevini sürdürmesinin öneminden” ve “zorunluluğundan” bahsetti. ABD, YPG’ye IŞİD ile mücadele ettiği gerekçesiyle destek verdiğini savunuyor.

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinden sonra gerçekleşen ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Blinken’ı Esenboğa Havalimanı’nda ağırladı. Blinken bu sabah ise mevkidaşı Hakan Fidan’la görüştü.

İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantıda Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünün, birliğinin ve üniter yapısının korunmasından yana olduğunu söyledi.

Açıklamada Erdoğan’ın Suriye’de faaliyet gösteren ve Türkiye için tehdit kaynağı olan, PKK/PYD/YPG ile DEAŞ (IŞİD) terör örgütleri başta olmak üzere tüm terörist yapılanmalara karşı Türkiye’nin öncelikle kendi milli güvenliği için önleyici tedbirler alacağını, DEAŞ ile göğüs göğse mücadele etmiş tek NATO ülkesi olarak, PKK ve uzantılarının sahadaki durumu fırsata çevirme gayretini engelleyeceğini, DEAŞ ile mücadelede zafiyet oluşmasına da asla müsaade etmeyeceğini vurguladığı aktarıldı.

Görüşmeyle ilgili ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise, “Bakan Blinken, güçlü ABD-Türkiye bölgesel işbirliği ile Suriyelilerin liderliğinde ve Suriyelilere ait hesap verebilir ve kapsayıcı bir hükümete siyasi geçişi destekleme konusundaki ortak çıkarlarımızı ele aldı” ifadesine yer verildi. Görüşmede Suriye’deki tüm aktörlerin insan haklarına saygı göstermesi, uluslararası insancıl hukuka bağlı kalınması ve siviller ile azınlık gruplara mensup kişilerin korunması gerektiğinin ele alındığı belirtildi. Açıklamada, Blinken’ın, Suriye’de yerlerinden edilmiş kişilere yardım ulaştırılmasının ve IŞİD karşıtı koalisyonun görevini sürdürmesinin önemine dikkati çektiği bildirildi.

“Ortak endişeler konuşuldu”

Bu sabah gerçekleşen Blinken-Fidan görüşmesinde de benzer konular ele alındı.

Görüşmeden sonra açıklama yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, görüşmedeki iki önemli acil gündem maddesinin Suriye ile Gazze olduğunu söyledi.

Fidan, görüşmelerinde Suriye’deki yeni durumda, Suriye halkının iyiliği, ülkenin birliği, bütünlüğü, egemenliği gibi konularda Türkiye, ABD ve bölgesel aktörlerin yapabileceklerinin ele alındığına işaret etti.

Suriye’de istikrarın sağlanmasının önemine değinen Fidan, “(Blinken’la görüşme) Suriye’deki istikrarın bir an önce sağlanması, terörizmin yer bulmaması, DEAŞ’ın PKK’nın orada hâkim olmaması önceliklerimiz arasında. Bunlarla ilgili neler yaparız? Ortak endişeler neler, bu ortak endişelere ortak çözümler neler olmalı? Bunları etraflıca konuştuk” ifadelerini kullandı.

ABD’li mevkidaşı ile Gazze meselesini de ele aldıklarını belirten Fidan, “Gazze ile ilgili bir an önce ateşkes sağlanması konusunda kendisiyle (Blinken) mutabık kaldık” diye konuştu.

“Mutabakat içindeyiz”

Blinken ise Fidan’a dostluğu ve ortaklığı için teşekkür ederek, “Hep beraber çok güzel bir çalışma yaptık şimdiye kadar” ifadesini kullandı.

Türkiye-ABD ilişkilerini güçlendirerek birçok konuda iki ülke adına ilerleme kaydettiklerini söyleyen Blinken, Türkiye, ABD ve bölgedeki diğer ülkelerin Suriye için neler yapabileceklerini görüştüklerini söyledi. Blinken, Suriye’de neleri görmek istedikleri konusunda genel bir mutabakat içerisinde olduklarını ifade etti.

Blinken, daha çok kişiyi içeren, azınlıkların ve kadınların haklarını koruyan, devlet kurumlarını koruyarak insanlara hizmet sağlamayı sürdüren, eğer varsa kimyasal silahları bertaraf edecek ve uç görüşlü gruplarla ilişkileri reddedecek bir Suriye yönetimini desteklediklerini açıklayarak, “Aynı şekilde, herhangi bir durumda, Suriye’nin çevresindeki ülkelere, komşularına tehdit oluşturmayacak şekilde çalışmaya devam etmelerini istiyoruz” ifadesini kullandı.

Yönetimin bunları uygulamasıyla Suriye halkının da düşüncesi ve isteklerinin en iyi şekilde ortaya konmasını sağlayacağını vurgulayan Blinken, Suriye’de ortaya çıkan yönetimin ülkede yıllar süren yozlaşma, diktatörlük ve çatışmaların ardından uluslararası toplumdan beklediği desteği ve tanınırlığı bu şekilde elde edebileceğini dile getirdi.

Blinken, “IŞİD’in geriletilmesine yönelik çabaların sürdürülmesinin zorunluluğunu da ele aldık. Ülkelerimiz IŞİD’in ortadan kaldırılması ve bu tehdidin bir daha ortaya çıkmaması için uzun yıllar boyunca çok çalıştılar ve çok şey verdiler. Bu çabalarımızı sürdürmemiz bir zorunluluktur” dedi.

Gazze’de “ateşkes” diplomasisi hızlandı: Masada “Hamassız Gazze” planı var

Fidan ile Gazze meselesini, rehinelerin evlerine dönmesi ve ateşkesin sağlanması konusunu ele aldıklarını anlatan Blinken, “Son birkaç haftada gördüklerimiz bunun mümkün olduğuna dair daha cesaret verici işaretlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakan Fidan ile yaptığım görüşmelerde, Hamas’ın nihayetinde bu işin sona ermesine yardımcı olacak bir anlaşmaya evet demesinin zorunluluğundan bahsettim” şeklinde konuştu.

Blinken, Türkiye’nin Hamas ile görüşerek meseleyi nihayete erdirme konusunda oynayabileceği rolü takdirle karşıladıklarına dikkati çekerek, Ürdün’de Arap ülkeleriyle görüşmeleri sürdüreceklerini belirtti.

Bakan Blinken, Türkiye, ABD ve Arap ülkelerinin bir araya gelerek Suriye halkını desteklediğini vurgulayarak, bu fırsatı Suriye halkının isteklerini yansıtacak bir yöne doğrultmaya çalıştığını kaydetti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

Yayınlanma

Ferhad Şami

Ana omurgasını PKK/YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) basın sözcüsü Ferhad Şami, Financial Times’a verdiği demeçte ABD’nin bölgeden çekilmesinden korktuklarını söyledi.

PKK/YPG’nin destekçisi ABD’nin Suriye’de yaklaşık 900 askeri personeli bulunuyor, SDG’ye hava desteği ve istihbarat sağlamaya devam ediyor. Ancak 20 Ocak’ta görevi devralacak olan Donald Trump, Washington’ın Suriye’deki varlığına olan karşıtlığını bir kez daha dile getirdi. Trump pazar günü X’teki paylaşımında büyük harflerle “AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ BU İŞLE HİÇBİR ŞEKİLDE İLGİLENMEMELİ… DAHİL OLMAYIN!” diye yazdı.

SDG sözcüsü Ferhad Şami, bazı Kürtlerin eski bir senaryonun tekrar yaşanmasından endişe duyduğunu söyledi. Şami, “Açıkçası, aynı senaryonun tekrarlamasından korkuyoruz, [ABD’nin] bizi terk etmesinden korkuyoruz” dedi.

FT’nin haberinin ilgili bölümünde şunlar kaydedildi:

1970’lerin ortalarında ve 1991’deki Körfez Savaşı sırasında Washington, Irak’taki Kürt ayaklanmalarını teşvik etmiş, ancak kendi hedeflerine hedeflerine ulaştıktan sonra desteği keserek Kürtleri misillemelere açık halde bırakmıştı.

Şimdi ABD, Esad’a karşı düzenlenen saldırıda Suriye Ulusal Ordusu (SMO) ile iş birliği yapan ve geçici bir hükümet kurmaya çalışan İslamcı Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) liderlik ettiği isyancı gruplarla iş birliğini değerlendiriyor. Bu arada Trump, tercihinin ne olduğunu açıkça belli etti.

Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden Jon Alterman, “40 gün içinde Suriye’den çekilmeye hevesli ve geçmişte [Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip] Erdoğan’a büyük bir hareket alanı tanımaya istekli olan yeni bir ABD başkanımız olacak. Bu sefer farklı bir şey olacak mı?” dedi.

ABD, Ankara’yı SDG’ye saldırmaktan caydırmaya çalıştı, ancak Türkiye bu grubun varlığını bir tehdit olarak görüyor.

Geçen hafta SMO, SDG’nin kontrolündeki Münbic’i ele geçirmek için harekete geçti ve şiddetli çatışmalar başladı. SMO, Türk İHA’ları tarafından desteklendi. SDG sözcüsü Ferhad Şami, SDG’nin çarşamba günü bir Türk İHA’sını düşürdüğünü söyledi. Türkiye ise Suriye sınırına yakın bir tarlada bir İHA’nın düştüğünü belirtti.

Çarşamba günü, ABD arabuluculuğunda SMO ile varılan bir ateşkes sonrasında Münbic’deki çatışmalar sona erdi ve SDG geri çekildi. Şami, Fırat Nehri üzerindeki Teşrin Barajı yakınlarında şiddetli çatışmaların devam ettiğini ve Kobani’deki (Ayn el Arap) güçlerinin topçu ateşi ve saldırı İHA’larının bombardımanı altında olduğunu belirtti.

Doğuda, SDG, Irak sınırına yakın ve son günlerde işgal ettiği kritik bir kasaba olan Deyrizor’dan çekildi. Bu çekilme, HTŞ güçlerinin bölgeye ulaşmasının ardından gerçekleşti. Bir SDG yetkilisi, “Perde arkasında bazı anlaşmalar yapılmış olabilir” dedi ve Deyrizor’da gruplar arasında herhangi bir çatışma yaşanmadığını ekledi. HTŞ daha önce Kürt savaşçıların Halep şehrinden güvenli bir şekilde ayrılmalarını teklif etmişti.

…Suriye’nin yeni şekline ilişkin tartışmalar, ülke içinde süregelen kırgınlıkları ve ABD ile müttefiki Türkiye arasındaki anlaşmazlıkları daha da şiddetlendirebilir. Alterman, “Suriye parçalandığında aynı fikirde olmamak konusunda anlaşabilirsiniz, ancak bütünleşme sürecine başladığınızda özerkliğin gerçekte nasıl işlediğine dair biraz daha fazla açıklama yapmanız gerekir” dedi: “İşte o zaman işler sarpa saracak.”

…Esad’ın düşüşünden sonra Suriye’de en etkili yabancı aktör olması muhtemel olan Türkiye, uzun süredir SDG’nin, ABD özel kuvvetlerinin bulunduğu Fırat Nehri’nin doğusunda kalması gerektiğini savunuyor.

ABD’li siyasetçiler, SDG’ye ne olacağının, IŞİD’i sınırlama çabalarına ne olacağı açısından kritik olabileceğinden endişe duyuyorlar: SDG, hâlâ IŞİD mahkumlarının bulunduğu gözaltı merkezlerini ve IŞİD üyelerinin ailelerinin kaldığı Hol Kampı’nı yönetiyor. Demokrat Partili bir senatör olan Chris Van Hollen, çarşamba günü Financial Times’a verdiği demeçte, “Ulusal güvenlik çıkarlarımıza net bir şekilde odaklanmalıyız ve bu listenin başında IŞİD’in yeniden dirilmesini önlemek geliyor. Ortaklarımız olan Suriye Kürtlerini desteklemeye devam etmemiz ve onları terk etmeyeceğimizi açıkça belirtmemiz özellikle önemli olacak.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English