Bizi Takip Edin

AVRUPA

Fransa’da hükümet çöküşün eşiğinde

Yayınlanma

Fransa’da Michel Barnier hükümeti, başta Marine Le Pen’in Ulusal Birlik (RN) partisi olmak üzere parlamentodaki gruplarla yaşadığı bütçe anlaşmazlığı nedeniyle çatırdıyor.

RN lideri Le Pen pazar günü yaptığı açıklamada, Fransa Başbakanı Michel Barnier’nin hükümetini düşürebilecek bir gensoruyu önlemek için bütçeden daha fazla taviz vermesi gerektiğini söyledi.

Le Pen, Barnier’ye 2 Aralık Pazartesi gününe kadar RN’nin bütçe taleplerine boyun eğmesi ya da hükümetine karşı olası bir gensoruyu destekleyecekleri tehdidiyle karşı karşıya kalması için süre verdi.

Le Pen La Tribune gazetesine verdiği mülakatta, “(Hükümete) karşı bir oylama kaçınılmaz değil. Barnier’in yapması gereken tek şey müzakere etmeyi kabul etmek,” dedi.

Le Pen, son iki haftadır görüşmelerin olduğunu ama işlerin istedikleri gibi ilerlemediğini ekledi.

Barnier geçen hafta planlanan elektrik vergisi artışından vazgeçti, fakat RN ayrıca emekli maaşlarını enflasyona paralel olarak artırmasını istiyor.

RN ayrıca ilaç geri ödemelerinde yapılması planlanan kesintilerin de iptal edilmesini istiyor ve hükümetin gaz vergisini artırmasından memnun değil.

Diğer taleplerinin yanı sıra Fransa’nın Avrupa Birliği bütçesine yaptığı katkının azaltılmasını da istiyor.

Barnier’in sosyal güvenlik finansman tasarısını kabul ettirmek için anayasal yetkilerini kullanmak zorunda kalması ve bunun da kaçınılmaz olarak soldan bir güvensizlik önergesini tetiklemesi halinde anlaşmazlık doruğa ulaşabilir.

Barnier’nin bölünmüş alt meclisteki oylamadan sağ çıkabilmesi için RN’nin çekimser kalmasına ihtiyacı var, aksi takdirde hükümeti ve bütçe tasarısı düşebilir ve Fransa siyasi bir krize sürüklenebilir.

Bütçe Bakanı Laurent Saint-Martin pazar günü yaptığı açıklamada, hükümetin sosyal güvenlik yasa tasarısı üzerinde milletvekillerinin vardığı uzlaşmaya saygı duyduğunu ve RN partisi başkanı Jordan Bardella’nın bunu daha fazla değişiklik yapmayacağı anlamına geldiğini söyledi.

Bardella ise X’te yaptığı açıklamada “Azınlık hükümeti inatçılık ve hizipçilik yoluyla müzakerelere son veriyor ve güvensizlik oyu riskini göze alıyor,” dedi.

RN lideri, bir “son dakika mucizesi” olmadığı takdirde Fransız hükümetini “cezalandırma bütçesi” nedeniyle düşürecek.

Bardella, Başbakan Michel Barnier’den bugün saat 14:00’e kadar taviz gelmemesi halinde partinin güvensizlik oylaması başlatacağını söyledi.

Açmaz kötüleşirken Saint-Martin ve Maliye Bakanı Antoine Armand, güvensizlik oyu verilmesi durumunda Fransız vergi mükellefleri ve emeklilerin doğrudan sonuçlara katlanacağı uyarısında bulundu.

Armand hafta sonu Le Journal du Dimanche gazetesine verdiği demeçte, bunun yılbaşında bir bütçe yapılmasını sağlamak için özel bir acil durum yasası çıkarılması gerektiği anlamına geleceğini söyledi.

Fakat bu yasa sadece bu yılın harcama limitlerini ve vergi hükümlerini devredebilir ki bu da emekli maaşlarının sıkışacağı ve enflasyona göre ayarlanamayacağı için 17 milyon kişi için vergi eşiklerinin yükseleceği anlamına geliyor.

Fransa’nın bütçesi ve hükümetinin geleceği konusunda artan belirsizlik, Fransız borçlarını ve hisse senetlerini baskı altına aldı ve hükümetin tahvilleri üzerindeki risk primini geçen hafta 12 yıldan fazla bir sürenin en yüksek seviyesine çıkardı.

AVRUPA

AfD lideri Weidel: “Güçlü Almanya, zayıf Avrupa demektir” yaklaşımı terk edilmeli

Yayınlanma

23 Şubat’ta yapılacak erken seçimlerde Almanya’nın ikinci büyük partisi olması beklenen Almanya için Alternatif’in (AfD) Eş Başkanı Alice Weidel, The American Conservative’e (TAC) uzun bir mülakat verdi.

Almanya ile Avrupa Birliği’nin geleceğine ve ABD’nin bir dünya gücü olarak tutumuna kadar birçok konuda kendisinin ve partisinin görüşlerini açıklayan Weidel’in, “bağımsızlık” vurgusu yapması ve Berlin’in Avrupa’nın geleceğinde büyük bir rol oynayacağını söylemesi dikkat çekti.

Almanya’nın hayatta kalmak için AB’ye ihtiyacı olmadığını, fakat bunun tam tersinin geçerli olduğunu savunan AfD lideri, Brüksel’in buna rağmen kendilerinin güçlü, Berlin’in zayıf tarafmış gibi davranmaya devam ettiğini ileri sürdü.

“Sanki biz Almanlar ‘Avrupa projesini’ tehlikeye atmamak için hayati çıkarlarımızı bir kenara bırakmak zorundaymışız gibi davranıyorlar,” diyen Weidel, bunun “korkunç bir çarpıtma” olduğunu söyleyerek, “AB ya ulusal çıkarlarımızı dikkate almayı öğrenir ya da yok olur,” iddiasında bulundu.

‘Biz Avrupa’nın kalbiyiz ve sonsuza kadar da öyle kalacağız’

Bu nedenle, Almanya’nın nasıl davranacağının, tamamen AB’nin kararına bağlı olduğunu kaydeden Weidel, AB’nin “güçlü bir Almanya’nın zayıf bir Avrupa anlamına geldiği” ve bu nedenle “Almanların herkesin iyiliği için kendi ulusal çıkarlarının bilincine varmaması gerektiği” şeklindeki inancını tamamen terk etmesi gerektiğinin altını çizdi.

Weidel, “Biz Avrupa’nın kalbiyiz ve sonsuza kadar da öyle kalacağız. Bu kalbin atmayı durdurduğu gün Avrupa ölecektir,” iddiasında bulundu.

ABD kamuoyunun şu anda Ukrayna savaşına olumsuz bakması, oysa Birleşik Krallık, Fransa, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi ülkelerin savaşın devamından yana olması çelişkisini nasıl değerlendirdiği sorulduğunda Weidel, meselenin göründüğünden daha karmaşık olduğu yanıtını vererek, ABD’nin kendi iç çelişkilerine bakmak gerektiğini söyledi.

‘ABD’nin istediği, Almanya’nın sömürge olması mı?’

ABD’yi bir “imparatorluk” olarak nitelediklerini, ama bunun “biraz tuhaf bir imparatorluk” olduğunu söyleyen Weidel, “Pazartesiden çarşambaya kadar dünyayı yöneten ama perşembeden pazara kadar bunu tekrar yapmak istemeyen bir imparatorluk. Bu, yayılmacılar ile izolasyonistler arasında muhtemelen ABD’nin bağımsızlığından beri süregelen ebedi bir savaş,” dedi.

Bunun diğer uluslar için, özellikle de Almanlar için işleri biraz zorlaştırdığını kabul eden AfD lideri, Amerikalıların hem Almanların enerji politikasına karıştığını hem de kendi kararlarını almasına izin vermediğini öne sürdü.

Kuzey Akım’ın bir “savaş eylemi” sonucunda sabote edildiğini söyleyip sorumlu olarak ABD’ye işaret eden Weidel, “Mevcut federal Alman hükümetinin hiçbir koşulda saldırganı işaret etmeme korkusu her şeyi anlatıyor. ABD’nin istediği bu mu? Almanya’nın bir sömürge olmasını mı? Kendi enerji politikası hakkında karar verme hakkına sahip olmayan bir sömürge mi? Nereye götürürse götürsün kendi yolunu takip etme hakkına sahip olmayan bir ulus mu?” diye sordu.

‘ABD köle olmamızı istiyorsa, o halde bizden savaşmamızı istememeli’

“Köle olmanın da avantajları” olduğunu belirten Weidel, “efendisinin savaşlarına katılmanın” değil, “barışın tadını çıkarmanın” bir hizmetkârın “en asil hakkı” olduğuna işaret etti.

Fakat ABD liderliğinin bundan da hoşlanmadığını hatırlatan AfD lideri, “Son 30 yılda Avrupa’da, Orta Doğu’da yaşanan pek çok savaşın hepsine ABD’nin isteği üzerine katılmamız bekleniyordu ama neden katılalım ki? Artık savaşmak zorunda değiliz, tarihe çoktan veda ettik. Bu nedenle ordumuzu tanınmayacak kadar şekilsizleştirdik,” dedi.

Weidel, tam da şimdi, “mutlak hiçlik” noktasına ulaşıldığında, Alman siyasi liderlerinin “savaş için heves” keşfettiğini vurguladı.

Savaşçılığın Almanya’da, son dünya savaşından bu yana görülmemiş bir çılgınlık haline geldiğine işaret eden AfD lideri, “Muhalefet lideri CDU şu anda en gürültülü, en kaba savaş çığlığını kimin atabileceği konusunda iktidar partilerini geride bırakıyor. Tüm bunlar tam bir askeri beceriksizliğe rağmen gerçekleşiyor. Burada gördüğümüz şey, gerçekten ve gerçekten, iktidarsız insanların vahşi cinsel fantezileridir. Bu grotesk maskaralığa mümkün olan en kısa sürede son vereceğiz,” diye konuştu.

‘ABD nasıl bir dünyada yaşamak istediğini bilmeli’

Bu konuda ABD ile koordinasyon içinde olacaklarını kabul eden Weidel, fakat bunun için “ABD’nin nasıl bir dünyada yaşamak istediğini bilmesi” gerektiği uyarısında bulundu.

Weidel, “Çünkü eğer bu bir imparatorluk olacaksa, o zaman bunun için kendiniz savaşmalı, kanınızı ve malınızı feda etmelisiniz. Özgür olmayanların bu mücadeleyi sizin için üstlenmesini beklemeyin … Savaşan bir köle her zaman ödül olarak özgürlük talep edecektir. Fakat özgürlük aynı zamanda insanların kendi yollarına gitmeleri ve kendi mutluluklarını aramaları anlamına gelir. Bunu yapmazlarsa, köle olurlar. Ve köleler savaşmaz. Onları bununla suçlamayın,” diye konuştu.

Weidel’e göre bundan dolayı, Başkan Donald Trump, Almanya’nın gelecekte “kendi güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmesini” talep ettiğinde, bunun tüm sonuçları konusunda da net olmak zorunda.

AfD lideri, “Kuzey Akım ve enerji tedarikimiz konusundaki endişelerini nazikçe dinleyeceğimizi, fakat kendi kararlarımızı vereceğimizi ve hoşuna gitse de gitmese de bunları kabul etmesi gerektiğini söylemeli,” dedi.

‘Musk, ifade özgürlüğü aşkıyla yanıp tutuşan girişimci bir deha’

TAC’nin Elon Musk’ın AfD’ye verdiği desteği hatırlatması ve Avrupa çapında bir “teknoloji sağının” ortaya çıkıp çıkmadığı yönündeki sorusunu da yanıtlayan Weidel, dünyanın en zengin insanına desteklerinden ötürü teşekkür etti.

Durumu “Avrupa çapında bir teknoloji sağının” ortaya çıkışı olarak tanımlamayacağını kaydeden Weidel, “siyasi solun” onlarca yıldır “muazzam bir fikir tekeli” oluşturduğunu, bu durumun Almanya’da ABD’ye kıyasla çok daha fazla olduğunu, çünkü Almanya’da “solcuların hakim olduğu çok daha fazla devlet kontrollü kurum” bulunduğunu öne sürdü.

Weidel bu nedenle bir “teknoloji solu”ndan söz edebileceklerini fakat bu tekelin “parçalandığını” savundu.

Musk’tan “ifade özgürlüğü aşkıyla yanıp tutuşan girişimci bir deha” olarak bahseden Alman siyasetçi, “Solcuların nadiren argümanları vardır, sadece muhaliflerine hakaret ederler. Şimdiye kadar bu yeterli oldu. Fakat Başkan Donald Trump’ın ilham verici zaferi bu tekelin kırılmakta olduğunu gösterdi,” dedi.

‘Uzlaşmaya ihtiyacımız yok, CDU zaten bizim programımızı savunuyor’

İtalya ve Fransa gibi ülkelerde sağcı partilerin iktidara gelince daha “uzlaşmacı” bir yol izlediği sorusu üzerine Weidel, kendilerinin uzlaşmaya ihtiyaç duymadıklarını ileri sürdü.

Weidel, “Anketlerde hâlâ bizim önümüzde olan tek Alman partisi CDU. Bunun nedeni ne? Çünkü CDU seçim kampanyası için bizim parti programımızı kendi talepleri olarak kopyalıyor,” dedi.

CDU’nun, “belki de daha önce pek çok kez yaptığı gibi bir kez daha seçmenlerine ihanet edeceğini” savunan Weidel, “Ama bence bu seferki son ihanetleri olacak. Çünkü çoğunluğu elde etsek de etmesek de artık bir Almanya için Alternatif var. Belki de CDU bizimle koalisyona girerek son şansını yakalayacak. O zaman CDU’nun seçim kampanyasında talep ettiği şeyi basitçe uygulayacağız. Her iki durumda da irademizi dayatacağız,” dedi.

‘Orduda reform lazım, her ülke şu anda bizi yener’

Alman ordusunun reforme edilmesi ve Almanya’nın yeniden silahlanması üzerine de konuşan AfD lideri, reform ihtiyacının “muazzam” olduğunu söyledi.

“Hangi ülkenin bize saldıracağının neredeyse hiçbir önemi yok; neredeyse herkes tarafından yenilgiye uğratılırız,” diyen Weidel, ülkesinin her yıl savunmaya 50 milyar avro harcadığını ama elde hiçbir şey bulunmadığını savundu.

Weidel, “Artık bu kadar az şey için bu kadar çok para harcamayı göze alamayız. Evet, AfD liderliğindeki bir hükümet savunma bütçesini önemli ölçüde arttıracak, fakat parayı da daha akıllıca kullanacağız. Asıl sorun bu tam verimsizlik,” dedi.

NATO’nun şu anda “kendini yeniden tanımlama” sürecinde olduğunu söyleyen AfD lideri, Trump’ın “nasıl bir yön çizeceğini görmenin” kendilerini heyecanlandırdığını, neler olacağının önümüzdeki birkaç yıl içinde ortaya çıkacağını belirtti.

‘ABD Pasifik’e kayacaksa, NATO’daki eski iş bölümü değişmeli’

Bununla birlikte şimdiden kesin olan bir şey bulunduğunu savunan Weidel, “önceki NATO”da çok güçlü bir iş bölümü olduğunu, farklı ulusların farklı görevler üstlendiğini ve Almanların da sahnede yerini aldığını kaydetti.

Bunun, ABD’nin Avrupa’daki liderliğini sürdürmeye istekli olduğu sürece iyi işlediğini ileri süren AfD lideri, örneğin ABD’nin artık Pasifik’e daha fazla odaklanması durumunda bunun değişmesi gerekeceğinin altını çizdi.

Bu durumda günün sloganının “şahsi sorumluluk” olacağını kaydeden Weidel, “Fakat silahlı kuvvetlerimiz buna hazır değil. Lojistiğe savaş gücü karşısında tamamen sağlıksız bir üstünlük verdik. Sonuç olarak büyük askeri operasyonları bağımsız olarak gerçekleştiremiyoruz,” dedi.

Alman politikacıların bunu yabancı ülkelere “pasifizm olarak satmayı sevdiğini” söyleyen Wedel, kendi gözünde pasifistin, “savaş yapabilecekken yapmayan ve bunun yerine barışı sevdiği için umutsuzca barış isteyen” kişi olduğunu vurguladı.

Weidel, “Öte yandan, kendini savunamadığı için barışı uman bir adam pasifist değildir. O sadece mümkün olan en uzun kışı umut eden bir kardan adamdır,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa’da Rus gazının yerini Romanya gazı alacak

Yayınlanma

Avrupa Birliği, 2027 yılına kadar Rus doğalgazından tamamen vazgeçmeyi planlarken, aynı dönemde Romanya’nın Karadeniz’deki Neptun Deep sahasından gaz tedariğine başlayacak. Alman enerji devi Uniper, sahanın işletmecisi OMV ile ilk alım anlaşmasını imzaladı.

Avrupa Birliği, 2027 yılına kadar Rus doğalgazını tamamen tedariğini sonlandırma kararı aldı. Aynı yıl, Romanya’nın Karadeniz’deki gaz sahasından sevkiyatlar başlayacak. Sahanın işletmecisi, ilk alım anlaşmasını Almanya ile imzaladı.

Reuters‘in konuya aşina üç kaynağa dayandırdığı haberine göre, Romanya’daki Neptun Deep sahasını geliştiren Avusturyalı OMV, ilk gaz ihracat anlaşmasını imzaladı.

Alıcı konumundaki Alman Uniper, beş yıl boyunca 15 TWh (1,7 milyar metreküp) gaz alımı yapacak. Bu miktar, Almanya’nın 2024 yılı gaz ithalatının yüzde 1,5’ine denk geliyor.

Romanya’nın Karadeniz kıta sahanlığındaki derin deniz sahası Neptun Deep’ten gaz sevkiyatının 2027’de başlaması planlanıyor. Çıkarılabilir rezervlerin 100 milyar metreküp olduğu tahmin ediliyor (2012’deki keşif sırasında 42-84 milyar metreküp olduğu açıklanmıştı).

Bu rakam, sahayı AB’nin en büyük gaz sahalarından biri yapıyor. Üretimin başlamasıyla Romanya, AB’nin en büyük doğalgaz üreticisi ve tarihinde ilk kez net gaz ihracatçısı konumuna gelecek.

Tahminlere göre, Neptun Deep’te zirve üretim döneminde 10 yıl boyunca yıllık yaklaşık 8 milyar metreküp gaz çıkarılacak. Bu sayede Romanya’nın gaz üretimi neredeyse ikiye katlanacak.

Reuters‘e göre, doğalgaz şirketleri, toplam rezervlerin 200 milyar metreküp olarak tahmin edildiği Romanya’nın Karadeniz sektöründe yeni keşifler için önemli bir potansiyel görüyor.

Sahanın işletmecisi, kontrolü OMV’de olan OMV Petrom’dur. Romen devlet şirketi Romgaz’ın yüzde 20,7 hissesi bulunuyor.

Neptun Deep’ten ilk gaz tedarik anlaşmasının duyurusu, Ukrayna’nın 2024’te sona eren transit anlaşmasını yenilemeyi reddetmesinin ardından Rus gazının Avrupa ülkelerine Ukrayna üzerinden transitinin durmasından bir hafta sonra geldi. Bu gelişmeyle birlikte, Gazprom’un savaş öncesi dönemde Avrupa’ya gaz ihracatı için kullandığı beş güzergâhtan sadece biri, Türk Akımı kaldı.

Boru hattı üzerinden Avrupa’ya toplam gaz tedariki 2023’te yaklaşık 27-28 milyar metreküp olarak gerçekleşti (Gazprom artık ilgili istatistikleri yayımlamıyor).

TASS haber ajansının Gazprom’un Ukrayna üzerinden günlük transit verilerine ve Avrupa Gaz İletim Sistemi Operatörleri Ağı’na dayanarak yaptığı hesaplamalara göre, bu rakam 2024’te 32,1 milyar metreküpe ulaştı.

Ukrayna güzergâhı üzerinden 2023’te Avrupa’ya 14 milyar metreküpten fazla gaz ulaştı. TASS‘ın hesaplamalarına göre, 2024’te bu miktar 15,4 milyar metreküpe (Avrupa ihtiyacının yaklaşık yüzde 5’i) yükseldi.

Dolayısıyla, Ukrayna transitinin durmasıyla Gazprom, Avrupa’ya ihracatının yaklaşık yarısını kaybedecek (ancak Macaristan, Sırbistan ve Balkan ülkelerine gaz tedarikinin devam ettiği Türk Akımı üzerinden akışı artırabilir).

Geçen sonbaharda ise Sovyet ve Rus gaz sektörünün Avrupa’daki en eski ortağı olan OMV, yarım asrı aşkın işbirliğinin ardından Gazprom ile ilişkilerini sonlandırdı.

Rusya’dan doğalgaz tedarikinin kesilmesi Avrupa’yı nasıl etkileyecek?

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Moldova’nın muhalefet lideri İlan Şor: Kişinev, Rusya ile diyalogdan kaçıyor

Yayınlanma

Moldovalı siyasetçi ve Zafer siyasi ittifakının lideri İlan Şor, Transdinyester bölgesindeki enerji krizinin çözümünün, Moldova’nın Rusya’nın Gazprom şirketine olan borçlarını kabul etmesi ve ödemeye başlamasıyla mümkün olduğunu ifade etti.

Şor, Vedomosti gazetesine yaptığı açıklamada, Kişinev yönetiminin bölgedeki enerji krizini çözmek için çaba göstermediğini ve Gazprom ile diyalog kurmaya yanaşmadığını belirtti.

“Bu kriz ortamını yaratanlar [Moldova yetkilileri] kendileridir,” diyen Şor, büyük borçlar, sağlıklı bir diyalog eksikliği ve tek taraflı olarak yapılan “şüpheli bir denetimin” bölgedeki pek çok haneyi doğalgazdan mahrum bıraktığını söyledi.

Şor’a göre Rusya, hiçbir zaman Transdinyester’e gaz tedarikini durdurma niyetinde olmadı. Moldova’nın, Ukrayna yönetimine başvurarak daha uygun bir rota üzerinden gaz transitini yeniden başlatabileceğini belirtti.

Şor, “[Moldova Cumhurbaşkanı Maya] Sandu, Ukrayna Devlet Başkanı [Vladimir Zelenskiy] ile Moldova’daki zirvede ve diğer uluslararası toplantılarda yakın ilişkiler sergiledi. Artık bu ziyaretlerin ve sözlerin gerçek sonuçlarını görme, somut taleplerde bulunma ve harekete geçme zamanı,” diye ekledi.

Ayrıca, ucuz Rus gazının geri dönmesi durumunda, Moldova’nın enerji üretim tesisi olan termik santralin tam kapasite çalışacağını ve bunun tüm ülkenin çıkarına olacağını vurguladı.

Şor, Transdinyester yönetiminin bölgeye gaz ve elektrik tedariki için Gazprom ile diyalog kurmaya hazır olduğunu ancak Tiraspol’un “çıkmaz bir durumda” bulunduğunu belirtti.

Moldova hükümetinin Rusya ile diyaloğa yanaşmadığını ve Romanya’dan enerji tedarikinin bölge için maliyetli olduğunu ifade etti.

Şor, “Avrupalıların bu sözde yardımı sonunda çok pahalıya mal olabilir,” diye ekledi.

Kişinev ile Gazprom arasında bir anlaşmaya varılmasını zorlaştıran en önemli konu, mevcut borcun büyüklüğü oldu.

Moldova, 709 milyon dolar tutarındaki borcu kabul etmeyi reddederek sadece 8,6 milyon dolarlık bir kısmı ödemeyi kabul ettiğini açıkladı.

Kasım ayında Rusya’yı ziyaret eden eski Moldova Enerji Bakanı Viktor Parlikov, Gazprom’un, Moldova’ya Türk Akımı üzerinden gaz tedarikini, Kişinev’in 709 milyon dolarlık borcunu ödemesiyle ilişkilendirdiğini ifade etti. Bu borcun 433 milyon doları ana borç, geri kalanı ise gecikme cezalarından oluşuyor.

Moldova tarafı, 2023 yılında yaptığı bir denetimde bu borcun varlığını kanıtlayacak belgeler bulunamadığını öne sürmüştü. Fakat Parlikov, teorik olarak bu borcun var olabileceğini kabul etmişti.

1 Ocak itibarıyla Transdinyester’de merkezi ısıtma, Moldova’dan doğalgaz tedarikinin kesilmesi nedeniyle durduruldu. Artık halk, kamu kurumları ve kuruluşlara ısıtma ve sıcak su sağlanamıyor. Sadece hastaneler ve sosyal hizmet kuruluşları istisna kapsamında tutuldu.

Bu durum, Rus gazının Ukrayna üzerinden geçişinin durdurulmasıyla ilişkilendirildi. Gazprom, Aralık 2024’ün sonunda MoldovaGaz’a, gaz tedarikinin borçlar nedeniyle durdurulacağını bildirmişti.

Rus şirketine göre MoldovaGaz, mevcut sözleşme şartlarını düzenli olarak yerine getirmediği için bu durum ortaya çıktı.

Ocak 2025’in başında Gazprom, Ukrayna ile transit anlaşmasının sona ermesi nedeniyle 1 Ocak itibarıyla gaz tedarikine teknik ve hukuki açıdan devam edemeyeceğini duyurdu.

Kiev yönetimi, transit anlaşmasının uzatılmasını reddetmişti. Bu iki anlaşmanın sona ermesiyle, Rus gazı tedariki tamamen durdu ve bu durum Transdinyester için kritik bir hale geldi.

Transdinyester hükümeti, 7 Ocak’tan itibaren günde iki kez dört saat süreyle elektrik kesintileri yapılacağını duyurdu.

6 Ocak itibarıyla bölgede 122 yerleşim birimi gaz tedarikinden mahrum kaldı. Ayrıca, 1500 apartman, 131 okul ve 147 anaokulu ısıtma hizmeti alamıyor.

Transdinyester, Moldova’ya Gazprom borcunu ödemesi çağrısında bulundu

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English