Bizi Takip Edin

AVRUPA

Fransa’da isyan: Sonuçlar ve olasılıklar

Yayınlanma

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu hafta başında 220 seçilmiş belediye başkanı ile bir araya geldi. Bazı belediye başkanları, özellikle de sağa yakın olanlar, 17 yaşındaki Cezayir asıllı genç Nahel’in polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan olayları bastırmada Paris’in yetersiz kaldığını düşünüyordu. İçişleri Bakanlığı açıklamasına göre gösteriler boyunca toplamda 99 belediye binası saldırıya uğramıştı. Fransız Belediye Başkanları Birliği (AMF) Başkanı David Lisnard, ‘kentsel ayaklanma’ terimini kullanarak, bunların daha sonraki yıllarda da yaşanacağını söylüyor ve ekliyordu: “Bu da elbette düzeni yeniden tesis etmek için derhal harekete geçilmesini ve otoritenin yeniden tesis edilmesini gerektiriyor ki ben de size bunu söylüyorum ve aynı zamanda son otuz yıldır yapılandan tamamen farklı, derin bir çaba da gerekiyor.”

Sosyal medyayı kısıtlama fikrini de bu toplantıda ortaya attı Macron. Fransa Cumhurbaşkanı, “İşler çığırından çıktığında, belki de [sosyal medyaya] erişimi düzenlemek ya da kesmek gerekebilir,” diyordu. İçişleri Bakanlığı, Fransa’nın interneti keseceğine ilişkin yaygın dedikodular için ‘sahte haber’ açıklaması yapmak zorunda kalmış ve bunun Fransa’da ‘yasadışı’ olduğunu savunmuştu. Ama belli ki cin şişeden çıkmıştı. Siyasi kariyerine 1970’li yıllarda troçkist olarak başlayan, sonrasında bir süre Sosyalist Parti’ye katılan ve nihayetinde bir dönem Jean-Marie Le Pen’in liderlik ettiği Ulusal Cephe’nin desteğiyle 2014 yılında Béziers belediye başkanı seçilen ve 2022 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Marine Le Pen’i destekleyen Robert Ménard, Macron’un toplantıda sarf ettiği sözleri kamuoyuna ilan ediyordu: Cumhurbaşkanı, Snapchat, TikTok, Instagram gibi sosyal medya platformlarına erişimin kesilmesini önermişti.

‘Artan şiddet olayları’ yeni mi başladı?

Belediye binalarının ve bazı belediye başkanlarının isyan sırasında saldırıya uğramasına Fransız devletinin bulduğu çözüm, yerel yöneticilere merkezi yönetim kalkanını genişletmek. Yerel ve bölgesel yönetimlerden sorumlu bakanı Dominique Faure, başta belediye başkanları olmak üzere yerel seçilmiş yetkililerin daha iyi korunması için hükümetin 5 milyon avro ayıracağını açıkladı. Le Monde’a verdiği mülakatta Faure, yerel seçilmiş yetkilileri destekleme planını özetleyerek, daha iyi fiziksel ve yasal korumalar için finansmanın yanı sıra belediye başkanları için psikolojik desteği de içeren 12 önlem alınacağını söyledi.

Bu önlemler arasında yerel yöneticilerle savcılar arasındaki ilişkiyi güçlendirmek, yerel yöneticilerin yasal ve mali korumasını artırmak gibi maddeler yer alıyor. Bakan, sonbaharda Fransa parlamentosuna, yerel seçilmiş yetkilileri taciz etmekten suçlu bulunanlar için ‘ağırlaştırılmış’ bir suçlama yaratacak ve hakimlerin bu kişilere daha ağır cezalar vermesini sağlayacak bir yasa sunulacağını da sözlerine ekledi.

Paris’in L’Häy-les-Roses banliyösünün belediye başkanı Vincent Jeanbrun’un evi gösteriler sırasında hedef alınmıştı. Yerel yönetimlere merkezi denetimin artırılmasının başlıca gerekçelerinden biri de bu. Fakat ‘artan şiddet olayları’ Nahel isyanının öncesine dayanıyor. Saint-Brevin-les-Pins Belediye Başkanı Yannick Morez, evinin kundaklanmasının ardından görev süresini erken tamamlamıştı. Kasabasında kurulması planlanan sığınmacı merkezi nedeniyle sağcıların hedefi haline gelen Morez, 9 Mayıs günü istifa etmişti. İstifa nedeni, protesto gösterisi düzenleyen sağcı grupların evinin önünde çıkardığı yangındı. Morez, istifa mektubunda, özellikle evinin yanması ve devlet desteğinin eksikliği nedeniyle bu kararı aldığına işaret etmişti.

Anaakımlaşan sağ, sağcılaşan anaakım

Başını göçmen kökenli gençlerin çektiği son isyan dalgasındaki hem haklı, hem kör şiddetin başta Ulusal Birlik olmak üzere Fransız sağı tarafından kullanılması bu nedenle ‘samimi’ olmaktan uzak. Fransa’da şiddet 28 Haziran’da ve göçmenlerle başlamadı; bundan sonra da tek kaynağı bu olmayacak. Örneğin Nahel’in öldürülmesinden çok kısa bir süre önce, 14 Haziran’da, 19 yaşındaki Gineli göçmen Alhoussein Camara Fransa’nın güneybatısındaki Angoulême kasabasında işe giderken polis memurları tarafından durdurulmaya çalışıldı ve nihayetinde göğsünden vurularak öldürüldü. Camara’nın avukatları, Nahel sonrası patlayan tepkinin neden Gineli göçmen için gösterilmediğini şaşkın içinde merak ediyorlar. Bu genç depo işçisinin katline neden sessiz kalındığının şu anda bir önemi yok. Önemli olan, karşı-şiddetin olmadığı örneklerin varlığına rağmen Afrikalı göçmenlere muamelenin pek değişmemesi.

Bununla birlikte, Fransa’da ve genel olarak Avrupa’da, avro bölgesindeki krizin ardından öne sürülen kemer sıkma politikalarına karşı başlayan ‘popülist’ tepkinin anaakımlaşma sürecinin yeni bir aşamaya geçtiğini söylemek mümkün. Bunun tersi de doğru; Avrupa’da ‘merkez’ olarak bilinen siyaset yelpazesinin son on yılda hızla kendi sağındaki unsurlara yanaşmaya başladığını görüyoruz. Macron yönetiminin Marine Le Pen ve partisi tarafından ‘bir avuç haydutu engelleyememek’ ile suçlanması, başta Fransız Komünist Partisi (PCF) olmak üzere parlamenter solun ‘şiddetle arasına mesafe koyması’ ve hatta yer yer karşısına alması, ‘kanun ve nizam’ın temsilcisi olarak Ulusal Birlik’i gitgide ön plana çıkarıyor.

Göçmen meselesi elbette bu tabloda önemli bir yer tutuyor; ama yalnızca bir parça. Tablonun diğer unsurları arasında, Fransa’nın gerileyen ve gerilemeyi durduramayan bir emperyalist güç olarak iktisadi olarak en büyük rakibi Almanya’ya bir türlü ayak uyduramaması da yer alıyor. Fransız sermayesi, Alman ‘rakibi’ karşısında bir hayli verimesizleştiğini düşünüyor; işgücü maliyetlerini hâlâ çok yüksek buluyor; resmi haftalık çalışma saatleri AB’nin neredeyse en altında; ‘teknolojik atılım’ için gereken nitelikli işgücünü bulmak için çırpınıyor (hâlâ bulamadı); ve şu ya da bu boyutta bir militan sendikacılık rahatsızlık vermeye devam ediyor.

Ulusal Verimlilik Konseyi’nin 2019 yılında yayınladığı bir rapor, Fransa’da düzenin içinde bulunduğu fasit daireyi özetliyor. Rapor, okuldan ayrılanlar arasında beceriler açısından büyük bir uçurum olduğunu, yüksek performans gösterenlerin Avrupa ortalamasının oldukça üzerinde olduğunu ama düşük performans gösterenlerin (ezici çoğunluğu daha az varlıklı ailelerden gelenler) AB ve OECD ortalamalarına göre önemli ölçüde daha kötü performans gösterdiğini belirtiyor. Bir başka çarpıcı veri, aslında uzunca bir süre Almanya ile başa baş giden işgücü verimliliğinin 1990’larla birlikte düşmeye başlaması. Rapora göre, “Fransız işgücünün becerileri OECD ortalamasının altındadır ve herhangi bir iyileşme belirtisi görülmemektedir.”

Emeklilik reformu, göçmen sorunu ve sağın yükselişi gibi meseleleri bu ‘Fransız gerileyişi’ üzerinde değerlendirmek gerekiyor. Almanya ‘nitelikli göçmen emeği’ni seçip seçip alırken, Fransız sağcılarına göre ülkelerine ‘çer-çöp’ kalıyor. Zaten tüm bu ihtiyaçlar nedeniyle, Le Pen’in partisi göçün tamamen ortadan kaldırılmasını değil, yıllık kotasının düşürülmesini istiyor. Eski Fransız sömürgelerinde yaşayanlara çifte vatandaşlık hakkının tanınmaması da bu kapsamda yer alıyor. Afrika’dan Fransa’ya işçi göçü, ‘feasible’ bulunmuyor.

Bu kapsamda Ulusal Birlik’in Adalet Bakanlığı’nın bütçesinin artırılmasını istemesi, yeni cezaevleri inşa edilmesini savunması, polisin ‘meşru savunma hakkı’nı koruması ve yine polisin telefon dinleme ve internet iletişimini denetleme yetkilerini genişletmesini talep etmesi göçmen sorunundan ibaret olmayan bir yeniden düzenleme arzusuna işaret ediyor. Bunun hukuki karşılığının eski usül yerli-sömürge ayrımının yer aldığı ‘sömürge hukuku’ olması muhtemel. 

Yeni merkantilizmin iktidara yürüyüşü

Burada esas mesele, uluslararası durum. Fransa’da ‘kanun ve nizam’ın en büyük koruyucusu olarak öne çıkan Ulusal Birlik’in şansı yükseliyor. Buna, ikna edici bir iktisadi programın da eşlik etmesi gerekir.

Bu program, ‘Bidenomics’ adı altında ABD’de yükseliyor. Ulusal Birlik’in programında yer alan Fransa’nın yeniden sanayileşmesi, Fransız üreticileri korumak için ithalat tarifelerinin artırılması, KOBİ’ler için faiz indirimi, vergilerin düşürülmesi de prestijini artıran yeni merkantilist düşüncenin Fransa’da ağaçtan düşecek kadar olgunlaştığına işaret ediyor. Ülkenin ticaretinin yüzde 60’ından fazlasının AB içinden geldiği düşünüldüğünde, basit bir ‘otarşik’ anlayışın işe yaramayacağı görülüyor; zaten Le Pen’in de ‘korumacılık’ın ötesinde böyle bir planı yok. Macron’un, üzerine ne kadar düşündüğü tartışmalı, ‘Avrupa’nın stratejik özerkliği’ iddiasının da bu bağlamda ‘Avrupa Ulusal Federasyonu’ öneren Ulusal Birlik’in önündeki taşları temizlediğine işaret etmeliyiz.

Üstelik bu konuda Ulusal Birlik’in yalnız olmadığını da hatırlatmalıyız. İsyanlar boyunca, Nicolas Sarkozy’nin kurucusu olduğu Les Républicains (LR) yetkilileri, etno-milliyetçiliğin gazına bastılar. Örneğin LR’nin Senato grubu lideri Bruno Retailleau, 5 Temmuz’da Franceinfo radyosuna verdiği demeçte, “[İsyancılar] Elbette Fransızlar ama kimliklerinden dolayı Fransızlar. Ne yazık ki ikinci, üçüncü nesilde etnik kökenlere doğru bir gerileme söz konusu,” diye konuştu. ‘Merkez’ sağın, bunu seçmenini Le Pen’e kaptırmamak için yaptığı iddia ediliyor. Ama bu fazlasıyla basit bir çıkarım olur. Anaakımın ya da ‘merkez’in sağcılaşması, sağın da önünü açıyor.

Nitekim LR Başkanı Eric Ciotti, isyancıları ‘barbarlar’ olarak tanımladıktan sonraki birkaç gün içinde güvenlik ve göç karşıtı tekliflerde bulundu. Önlemler kataloğu, Le Pen’inkilerle çarpıcı bir benzerlik taşıyordu: Cezaevi kapasitesini keskin bir şekilde arttırmak, cezai sorumluluk yaşını 16’ya düşürmek, suçluların ebeveynlerine verilen yardımları kaldırmak ve çifte vatandaşlığa sahip suçluların Fransız vatandaşlıklarını ellerinden almak.

Le Pen’in ‘Melonileştirilmesi’

Geriye ise Le Pen’in ‘Melonileştirilmesi’ kalıyor. Bunun Avrupa çapında bir kurgu gerektirdiği açık. 2024 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimleri bu bakımdan hayli kritik. İtalyan Meloni’nin bağlı bulunduğu Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular (ECR) grubu ile Le Pen’in bağlı olduğu Kimlik ve Demokrasi (ID) grubu arasındaki temasların ittifakla sonuçlanıp sonuçlanmayacağı, gidişata ilişkin fikir verecektir. ‘Merkez’ sağ Avrupa Halk Partisi’nin (EPP), Alman Hıristiyan Demokratların da zorlamasıyla ID’ye kapıları kapatmasının sonuçları da belli olacaktır.

Fransız isyanının ve bunun özellikle Almanya’ya etkilerinin, Avrupa’daki sağın geleceğine ilişkin kritik önemde olduğunu kabul etmeliyiz. ABD’nin iktisadi siyaseti ve Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin birbirine iktisadi planda yakınlaşma ihtimali, Avrupa’da da yeni merkantilist-korumacı sağın yükselişine kan taşıyacaktır. Pleblerin programsız isyanı, cehennemin kapılarını açabilir.

AVRUPA

İtalya’nın Kardeşleri ile Hukuk ve Adalet anlaştı

Yayınlanma

Polonya Basın Ajansı’nın (PAP) bildirdiğine göre Polonya’nın muhafazakâr Hukuk ve Adalet (PiS) partisi, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin Fratelli d’Italia (İtalya’nın Kardeşleri – FdI) partisi ile Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) siyasi ailesi olan Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri Grubu (ECR) içindeki görevlerin paylaşımı konusunda anlaşmaya vardı.

PiS ve FdI, sırasıyla 20 ve 24 AP üyesi ile milli-muhafazakâr ECR grubunun en büyük iki ulusal partisi konumunda.

Yeni üyelerin katılımıyla ECR kısa bir süre önce Avrupa Parlamentosu’nun en büyük üçüncü grubu haline gelmişti.

Tahminler, üye partilerden herhangi birini, özellikle de PiS kadar büyük bir partiyi kaybetmemesi koşuluyla, bu durumun devam edeceğini gösteriyor.

Fakat düne kadar PiS’in ECR’nin bir parçası olarak kalması hiçbir şekilde kesin değildi.

Perşembe günü basında çıkan haberlerde, partinin Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın Fidesz’i tarafından, eski Çekya başbakanı Andrej Babiš’in ANO hareketi ve Jansa’nın Slovenya Demokratik Partisi’nin (SDS) de yer alacağı yeni bir gruba katılmaya ikna edildiği öne sürüldü.

PiS, Le Pen ve Orban’ı da istemiş

PAP, PiS’in FdI ile uzlaşmaya vardığını ve gruptaki liderlik pozisyonlarını kendi aralarında paylaşarak uzlaşmanın yolunu açtığını bildirdi.

Grup resmi olarak oluşturulacak ve yeni başkan, son tarihten bir gün önce, önümüzdeki salı günü (3 Temmuz) seçilecek.

Euractiv’e konuşan çeşitli kaynaklar, çarşamba günü grubun oluşumuna ilişkin görüşmelerin önce kesintiye uğradığını ve ileri bir saate ertelendiğini, ardından da Polonya heyetinin boykotu nedeniyle iptal edildiğini söyledi.

PiS heyeti çarşamba günü (26 Haziran) toplantıya katılmış fakat ulusal partiler arasındaki gerginlik nedeniyle görüşmeler yapılamamıştı. Ayrıca PiS üyeleri liderlik pozisyonlarına kimin atanacağı konusunda da kendi içlerinde bölünmüş durumdaydı.

PiS, diğer hususların yanı sıra Fidesz ve Marine Le Pen’in Fransız Ulusal Birlik’inin ECR’ye kabul edilmesini talep etti.

“Meloni’nin dışlanması PiS’e cesaret verdi”

Toplantıya devam edilmemiş olsa da PiS nihayetinde FdI ile uzlaşmayı başardı ve Polonya grubun iki başkan yardımcılığı pozisyonundan birini aldı ve grubun genel sekreterliği de dahil olmak üzere halihazırda sahip olduğu diğer bazı pozisyonları korudu.

Fidesz’in üyeliği şu an için söz konusu değil ancak kaynaklar gelecekte bu konunun tekrar gündeme gelebileceğini söylüyor.

Euractiv Polonya’nın ulaştığı PiS, PAP’ın haberlerini ne doğruladı ne de yalanladı.

Bu arada İtalyan delegasyonu PAP’a yaptığı açıklamada PiS’in taleplerinin en başından beri grubun genişlemesiyle ilgili olmadığını, sadece Avrupa Konseyi’nin AB’nin üst düzey görevlerini müzakere ederken Meloni’yi dışlamasından cesaret alarak Polonya’nın gruptaki konumunu güçlendirmeye yönelik bir girişim olduğuna inandığını söyledi.

İtalyan bir AP üyesi, “Polonya delegasyonu Meloni’nin yenilgisinden bir şeyler kazanabileceğine karar verdi. Bu onun mezarı üzerinde bir dans,” dedi.

Yeni bir sağ AP grubu ihtimali artıyor

Öte yandan ANO hareketinin lideri, eski başbakan Andrej Babiš, geçen hafta Liberallerin saflarından ayrılan partisinin Avrupa Parlamentosu’nda yeni bir grup kuracağını söyledi fakat partinin kiminle işbirliği yapacağı henüz belli değil.

Babiš, 27 Haziran Perşembe günü Instagram hesabından yaptığı açıklamada, “Avrupa Parlamentosu’nda göçe karşı ve Yeşil Mutabakat’ta bir değişiklik için yeni bir grup kuracağız. Yakında daha fazlasını öğreneceksiniz,” dedi.
ANO hareketi geçen hafta liberal Renew grubundan ve ALDE partisinden ayrıldığını duyurmuş, Babiš ise hareketinin artık bu gruplarda kendi gündemini sürdüremeyeceğini savunmuştu.

Brüksel’de basına yansıyan haberlere göre Babiš, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın Fidesz partisi, Slovenya’nın SDS partisi ve Polonya’nın PiS partisi ile güçlerini birleştirebilir, ancak bunların hiçbiri doğrulanmadı.
ANO’ya yakın kaynaklar geçtiğimiz günlerde yeni grupta Marine Le Pen’in RN ya da Geert Wilders’in Hollanda Özgürlük Partisi’nin yer alacağını öne sürmüştü.

Fakat her iki parti de halen AP2de sağcı Kimlik ve Demokrasi (ID) fraksiyonunun bir parçası ve bu iki partinin ilgilenip ilgilenmeyeceği şimdilik belirsiz.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Zelenskiy’in eski yardımcısı Kirill Timoşenko’ya yolsuzluk baskını

Yayınlanma

Ukrayna Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu (NABU) görevlileri, Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in eski yardımcısı, Savunma Bakan danışmanı ve Büyük İnşaat Projesi eski sorumlusu Kirill Timoşenko’nun evinde arama yaptı.

Ukrayinska Pravda gazetesinin haberine göre yayımlanan fotoğraflarda Timoşenko’nun NABU dedektifleri tarafından bir araca bindirildiği görüldü.

Telegram kanalından açıklamada bulunan NABU, Timoşenko’nun henüz gözaltına alınmadığını ve soruşturmanın devam ettiğini belirtti.

Daha sonra Timoşenko’nun kendisi de evinin arandığını doğruladı, ancak bunların ‘kendisinin hiçbir ilgisinin olmadığı bir davayla ilgili’ olduğunu belirtti.

Timoşenko, “Kanun uygulayıcıların sunduğu tüm gereklilikleri yerine getirdim, bana karşı hiçbir suçlama yok,” ifadesini kullandı.

‘Büyük İnşaat’, Zelenskiy yönetimi tarafından 2020 yılında başlatılan bir projeydi. Amacı sosyal, ulaşım ve spor altyapısını geliştirmekti. Zelenskiy, daha sonra beş yıl içinde 25 bin kilometrelik yolu yenileme ve düzinelerce inşaat projesini tamamlama sözü vermişti.

Timoşenko, devlet başkan yardımcısı olarak görev yaparken (Mayıs 2019’dan Ocak 2023’e kadar) projeye nezaret etti.

Fakat ‘Büyük İnşaat’, kartelcilik, şişirilmiş fiyatlar ve ihalelerin yerli şirketler yerine yabancı şirketlere verilmesi nedeniyle defalarca eleştirildi. Eski Maliye Bakanı İgor Umanskiy, Rusya’nın askeri müdahalesinin başlamasından önce bile proje bütçesinin yaklaşık yüzde 40’ının zimmete geçirildiğini söylemişti.

Ukrayinska Pravda, Timoşenko’nun evindeki aramalardan önce basın mensuplarının devlete ait enerji şirketi Naftogaz’ın eski başkanı ve eski Yerel İdareler Kalkınma Bakanı Aleksey Çernişev’in aranması yönünde emir alan NABU’nun, büro başkanı Semyon Krivonos’un kararıyla aramayı gerçekleştirmediğine dair bir soruşturma yürüttüğünü kaydetti.

Daha önce Krivonos, NABU’ya olası sızıntılarla ilgili soruşturmanın bir parçası olarak sorgulanması gereken Verhovna Rada’nın yolsuzlukla mücadele komisyonu toplantısına katılmamıştı.

Strana‘nın haberine göre dava mayıs ayından bu yana devam ediyor ve Büyük İnşaat projesindeki yolsuzlukla alakalı. Daha sonra NABU’nun üst düzey çalışanlarının yolsuzluk soruşturmasında şüphelilere bilgi aktardığı ve onları yaklaşan aramalar konusunda uyardığı ortaya çıktı.

Sızıntı iddiaları, müfettişlerin soruşturma altındaki işadamı Yuriy Golik’e ait bir telefonu ele geçirmelerinin ardından ortaya çıktı.

Strana, NABU’ya yönelik saldırının Ukrayna’nın iki ana yolsuzlukla mücadele yapısı olan NABU ile Yolsuzlukla Mücadele Kovuşturma Teşkilatı (SAP) arasındaki çatışmayla alakalı olduğunu kaydetti.

Gazeteye göre, mevcut NABU yönetimi, ‘Batı’nın himayesindeki’ bir dizi yetkiliyi görevden almış, bu da SAP yönetimini ve Batı yanlılarını kızdırmıştı.

Ukrayna ordusunda dev yolsuzluk: Rusya ordusu neden bu kadar hızlı ilerliyor?

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Meloni, partisinin gençlik kollarına ait video nedeniyle zorda

Yayınlanma

İtalya’da Başbakan Giorgia Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’nın (İtalya’nın Kardeşleri – FdI), partinin gençlik grubu üyelerinin toplantılarında faşist diktatör Benito Mussolini’yi ve sağcı bazı tartışmalı isimleri övdüklerini ortaya çıkaran bir soruşturma üzerine haftalar süren sessizliğinin ardından, Senato Başkanı Ignazio La Russa eylemlerini kınarken, Meloni henüz bir yorum yapmadı.

Senato Başkanı ve FdI’nın kurucularından La Russa, Facebook’ta yaptığı paylaşımda her türlü ırkçılık ve antisemitizmi “kesin bir dille kınadığını” ifade etti ve olayların partinin değerlerine aykırı olduğunu ekledi.

İtalyan medya kuruluşu Fanpage, FdI gençlik kanadına yönelik bir soruşturma başlatmış ve Roma selamı veren, Mussolini’yi öven ve faşist sloganlar atan gençlerin gizli çekilmiş görüntülerini ortaya çıkarmıştı.

La Russa’nın açıklaması, soruşturmanın ikinci bölümünde Gioventù Nazionale’nin (Milliyetçi Gençlik) üst düzey bir liderinin gizli bir kamerada FdI Senatörü ve Roma Yahudi Cemaati eski sözcüsü Ester Mieli hakkında antisemitik ifadeler kullanırken yakalanmasının ardından geldi.

La Russa, “Gioventù Nazionale’nin bazı üyelerinin kabul edilemez sözlerinin kurbanı olan Senatör ve dostum Ester Mieli’ye en içten ve sevgi dolu dayanışma duygularımı iletiyorum,” diye yazdı.

FdI tutumunu değiştirdi

Çarşamba günü, FdI’nın örgütlenme sorumlusu Giovanni Donzelli’den de bir ton değişikliği geldi.

Donzelli ilk başta, “Solcu militan basının önyargılı soruşturmalarına itibar etmiyorum. Fratelli d’Italia’yı aşırılık yanlısı ve nostaljik bir hareket olarak gösterme çabası acınası bir durumdur,” demişti.

Fakat akşam saatlerinde, soruşturmanın ikinci bölümünün tamamlanmasının ardından U dönüşü yapıldı, hatta disiplin tedbirleri alınacağı duyuruldu.

Donzelli, “Tekrar ediyoruz: Fratelli d’Italia’da ırkçılara, aşırılık yanlılarına ve antisemitlere yer yoktur. Bugün yayınlanan videolarda yer alan ifadeler, kaydedilme ve ifşa edilme şekline rağmen, kabul edilemez ve siyasi hareketimizin değerleriyle bağdaşmamaktadır… Fratelli d’Italia sorumlulara karşı büyük bir kararlılıkla hareket edecektir,” dedi.

Meloni’den açıklama bekleniyor

Muhalefet, Giorgia Meloni’den Fanpage soruşturması hakkında yorum yapmasını talep etmeye devam ediyor.

Birçok kişi ayrıca, kendileri dışındaki tüm kanal ve gazetelerde yer aldığı üzere, kamu yayıncısı Rai’nin soruşturmayı yayınlamasını talep ediyor.

Buna cevaben, çeşitli dernek ve partiler çarşamba akşamı Rai’nin Torino’daki merkezinin önünde, kısa bir süre önce ulusal kamu yayıncısının soruşturmaya yer vermemesinden şikayet eden RaiNews24’ün yayın komitesiyle dayanışma amacıyla bir gösterim düzenledi.

“Rai’de göremiyorsak, Rai’de izleyelim” sloganıyla yola çıkan girişim, soruşturmanın ikinci bölümünü büyük bir ekranda yayınladı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English