Bizi Takip Edin

AVRUPA

Fransız hükümeti 2025 yılında daha sert göç yasaları önerecek

Yayınlanma

Fransa hükümet sözcüsü Maud Bregeon pazar günü yaptığı açıklamada, Paris’in 2025 yılında, düzensiz durumda olan ve tehlikeli görülen göçmenlerin idari gözetim altında tutulabileceği süreyi uzatacak yeni bir göç yasası teklif edeceğini söyledi.

Ocak 2024’te yürürlüğe giren son göç yasası hararetli tartışmalara konu olmuştu. O dönemde nispi çoğunluğa sahip olan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un partisi, sağcı Ulusal Birlik’in (RN) çekimser kalması nedeniyle yasayı kabul ettirmiş, fakat sağcı milletvekillerinin sunduğu bazı teklifler Anayasa Konseyi tarafından reddedilmişti.

Bütün bunlara rağmen hükümet sözcüsü Maud Bregeon pazar sabahı BFM TV’de yaptığı açıklamada 2025 yılı için “yeni bir göç yasasına ihtiyaç duyulacağını” söyledi.

Bu kez Başbakan Michel Barnier liderliğindeki yeni hükümet ve etkili sağcı İçişleri Bakanı Bruno Retailleau yasayı tersine çevirmek istiyor.

Retailleau göreve geldiğinden bu yana daha katı AB kurallarını ve Schengen bölgesi kurallarının gözden geçirilmesini savunuyor. Hatta Perşembe günü Lüksemburg’da AB’li mevkidaşlarını, 2026 yılı için planlanan iltica ve göç anlaşmasını şimdiden uygulamaya çağırdı.

Göçmenler için daha uzun gözaltı süreleri

Hükümet sözcüsüne göre, yeni metin Retailleau’nun “idari gözaltı merkezlerinde tehlikeli profil sergileyen yasadışı yabancı uyrukluların gözaltı sürelerinin uzatılmasını kolaylaştırma” önerisini dikkate alacak.

Bu öneri ile birlikte gözaltı süresi “en fazla 90 gün”den “en fazla 210 gün”e uzayacak.

Sözcü Bregeon ayrıca hükümetin bir sonraki metninin, aile birleşiminin sıkılaştırılması gibi son yasada Anayasa Konseyi tarafından kınanan unsurları içerebileceği konusunda uyardı. Bregeon ayrıca ciddi işgücü açığı olan bölgelerde belgesiz işçilerin düzenli hale getirilmesinden de bahsetti.

Bregeon, “Bu yasada önerilebilecek diğer hükümleri düşünmekten kendimizi alıkoymuyoruz,” diye ekledi.

Bregeon, Fransız vatandaşlarının korunması açısından “tabuların yıkılması” gerektiğini vurgulayarak, “tehlikeli yasadışı göçmenlere” yönelik gözaltı tedbirlerinin uzatılmasını meşrulaştırıyor.

Hükümet “RN’nin desteğini aramayacağını” ileri sürdü

Metin Ulusal Meclis ve Senato parlamento grupları ile tartışılacak. 

Yaklaşan parlamento görüşmeleri ile ilgili olarak Maud Bregeon, Marine Le Pen’in partisinin göç konusunda yeni bir mevzuat görmek istediğini ifade etmesine rağmen, hükümetin “RN’nin desteğini aramayacağını” açıkladı.

RN ile işbirliğinin reddedilmesi, RN’nin böyle bir projenin yokluğunu hükümetin kınanmasına yol açabilecek bir “kırmızı çizgi” haline getirdiği bir döneme denk geliyor.

Geçen sefer çekimser kalan RN, Barnier hükümetine gensoru vermeyi reddetmesini yeni bir göç yasasının hazırlanması şartına bağlamıştı.

Muhalefet kanadında ise Sosyalist Parti Birinci Sekreteri Olivier Faure, yeni yasanın hükümet tarafından “aşırı sağa verilmiş bir söz” olduğunu düşünerek girişimi eleştirdi.

AVRUPA

Yeni başbakan Bayrou, Le Pen ve Bardella ile görüştü

Yayınlanma

Fransa’da yeni Başbakan François Bayrou, parlamentodaki sağ ve sol grupların kendisine karşı birleşmesiyle azınlık hükümeti üç ay içinde çöken selefi Michel Barnier’in akıbetinden kurtulmayı umarken bugün siyasi liderlerle bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Sağcı Ulusal Birlik’in (RN) liderleri Marine Le Pen ve Jordan Bardella, başbakanlık konutu Matignon’da ilk karşılananlar oldu. Hükümetinin fişini beklenmedik bir şekilde çekmeden önce Barnier ile çalışmaya istekli olduğunu gösteren Le Pen, sesinin Bayrou tarafından “duyulduğunu” söyledi.

Barnier gibi Bayrou da Fransa’nın parçalı ulusal Meclisinde çoğunluk desteğinden yoksun. Bayrou’nun önündeki zorluk, istikrar adına güvensizlik önergelerini desteklemekten kaçınmaları için yeterli sayıda partiyi ikna etmek ve karşılığında bazı tavizler vermek.

Le Pen, “Prensip olarak siyasi partilerle düzenli görüşmeler yapmak istiyor. Bu yöntemin daha olumlu olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Le Pen, Bayrou ile yaptığı görüşmeden olumlu bir izlenimle ayrıldığını söyledi. 

RN lideri, “Nasıl gideceğini göreceğiz. Başbakan bize tüm parlamento üyelerine tamamen eşit davranılmasını, her siyasi gruba kulak verilmesini ve saygı gösterilmesini istediğini söyledi ki bu da bizim için memnuniyet kaynağıdır,” dedi.

Bayrou’nun ilk ve en önemli görevi, Fransa bütçe açığıyla boğuşurken bir bütçe taslağı hazırlamak olacak. Barnier, muhalefet partilerini sürece yeterince dahil edememekle eleştiriliyordu.

Ulusal Meclis’teki en büyük sol parti olan Jean-Luc Melenchon liderliğindeki Boyun Eğmeyen Fransa (LFI), geçen yaz yapılan seçimlerde en çok sandalyeyi kazanan sol koalisyon Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) hükümeti kurmaya davet edilmemesi halinde merkezciler ya da muhafazakârlarla işbirliği yapmayacaklarını açıkladı.

Yeşiller, Sosyalistler ve Komünistler de dahil olmak üzere NFP’nin diğer üyeleri Bayrou’ya daha açık davrandılar ama her türlü zımni destek karşılığında önemli tavizler talep ediyorlar.

Bunlar arasında, hükümetlerin parlamento oylaması olmaksızın yasa çıkarmasına olanak tanıyan tartışmalı bir anayasal mekanizma olan 49.3 maddesini kullanmama taahhüdünün yanı sıra yeni bir göç yasa tasarısını rafa kaldırma ve asgari emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran tartışmalı emeklilik reformunu yeniden gözden geçirme taahhütleri de yer alıyor.

Öte yandan Sosyalist lider Olivier Faure, Bayrou ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Biz uzlaşmaya açık bir muhalefete mensubuz,” dedi ama henüz yeni başbakan ile anlaşmaya varmadıklarını kaydetti.

Bayrou, Le Pen’i yatıştırmayı ve aynı zamanda daha solda yer alan Boyun Eğmeyen Fransa’dan kopma sinyalleri veren Sosyalist Parti’nin desteğini kazanmayı hedefliyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

CDU’nun seçim manifestosu: İçeride vergi indirimi; dışarıda Ukrayna’ya tam destek ve askerileşme

Yayınlanma

Financial Times (FT) tarafından görülen taslak manifestoya göre Almanya’nın muhafazakâr ana muhalefet partisi CDU, 23 Şubat’ta yapılması planlanan erken seçimlerde vergi indirimleri ve yasadışı göçün daha sıkı kontrol edilmesini öngören bir platformda kampanya yürütecek.

79 sayfalık belgede, “Almanya’nın ilerlemesini sağlayacak yeni politikalar” vaat ediliyor.

Salı günü kamuoyuna resmen açıklanacak olan manifesto, özellikle Ukrayna’ya askeri destek sağlanması gibi konularda SPD’li Şansölye Olaf Scholz’un politikalarıyla devamlılığa işaret ediyor. 

Bununla birlikte CDU göç konusunda, giden hükümetten çok daha sert bir yaklaşım vaat ediyor. Manifestoda, “Bize kimin geleceğine ve kimin kalacağına bir kez daha kendimiz karar vermeliyiz,” deniliyor.

Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) anketlerde seçimi kazanma konusunda ilk sırada yer alıyor.

FDP’nin gidişiyle SPD-Yeşiller azınlık hükümetini yöneten Scholz, bugün Federal Meclis’te güven oylamasıyla karşı karşıya kalacak ve muhtemelen kaybedecek; ardından cumhurbaşkanı yasama organını feshedecek ve erken seçimleri planlayacak.

“Çalışanlar için bir gündem” vaat eden CDU/CSU’nun taslak seçim programı, düşük ve orta gelirliler için gelir vergisinde kesinti, sosyal güvenlik katkı paylarında indirim ve kurumlar vergisinin kademeli olarak yüzde 30’dan yüzde 25’e düşürülmesini öneriyor.

Partiler ayrıca 1990’larda Almanya’nın yeniden birleşmesi için gelir vergisine getirilen ek vergi olan “Soli”nin tamamen kaldırılmasının yanı sıra çiftçilere yönelik yakıt sübvansiyonlarının geri getirilmesini, konaklama sektöründeki katma değer vergisinin yüzde 7’ye düşürülmesini (şu anda yüzde 19) ve veraset vergisi için ödeneklerin artırılmasını istiyor.

CDU/CSU’nun vergi indirimlerini nasıl finanse etmeyi planladığı belli değil.

Partiler, Almanya’nın yeni borçlanma üzerindeki anayasal sınırı olan “borç frenine” bağlı kalmaya devam ediyor. Manifesto, “Bugünün borçları yarının vergileridir,” diyor.

CDU/CSU, Almanya’nın sosyal yardım kültürüne yönelik sık sık yaptığı ateşli eleştirilere rağmen, refah devletinde büyük bir değişiklik önermiyor.

CDU, devlet emeklilik maaşında kesinti yapılmasını ve emeklilik yaşının yükseltilmesini reddediyor fakat emeklilik yaşından sonra çalışan herkesin ayda 2.000 avroya kadar vergiden muaf olarak kazanmasını sağlayacak bir “aktif emekliliği” savunuyor.

Sağcıların “evrensel temel gelir”e benzettikleri yoksullara yapılan sosyal yardım ödemeleri sistemi olan Bürgergeld’i (‘vatandaş parası’) ise kaldırmak için harekete geçiyor. Bunun yerine, çalışma tekliflerini reddedenlerin faydalanamayacağı “yeni bir temel sigorta” getirmek istiyor.

Yeşiller ve SPD’nin aksine CDU/CSU, nükleer enerjinin Almanya için bir “seçenek” olması gerektiğini söylüyor ve küçük modüler reaktörler ve nükleer füzyon araştırmalarını destekliyor. Ayrıca benzinli ve dizel araçlara getirilen yasağın geri alınmasını öneriyorlar.

Dış politika konusunda ise “diplomatik, mali ve insani araçların yanı sıra silah tedariki” ile desteklenmesi gereken Ukrayna’nın savunulmasına ve “Fransa ve Polonya ile ilişkilerin yeniden canlandırılmasına” bağlı olduklarını söylüyorlar.

Partiler, Almanya’nın GSYİH’sinin en az %2’sini orduya harcaması, gençler için zorunlu bir yıl askerlik hizmeti getirmesi (zorunlu askerliğe geri dönülmesi değil) ve şansölyelik merkezli bir ulusal güvenlik konseyi oluşturması gerektiğini söylüyorlar.

CDU/CSU ayrıca iktidara gelmesi halinde “yasadışı göçü durdurmak” amacıyla kolluk kuvvetlerine göçmenleri sınırdan geri çevirme yetkisi vereceğini ve yabancıların Alman topraklarından sınır dışı edilmesini artıracağını söylüyor.

Muhafazakârlar ayrıca AB’de mültecilerin iltica başvurularının blok dışında değerlendirileceği ve orada koruma alacakları bir “üçüncü devlet modeli” uygulanmasını istiyorlar.

CDU/CSU, Scholz hükümeti tarafından çıkarılan ve yabancıların ülkede beş yıl yaşadıktan sonra vatandaşlığa kabul edilmesini sağlayan ve çifte vatandaşlığa izin veren bir yasayı da kaldıracak. Manifestoda, “Alman pasaportu entegrasyon sürecinin başında değil sonunda yer alır,” deniyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’dan yeni silahlanma stratejisi: “Ülkeyi savunma odaklı biçimde yeniden yapılandırmak”

Yayınlanma

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin, Avrupa’daki NATO ülkelerini “savaş zihniyetine” doğru ilerlemeye çağırmasına paralel olarak, Alman hükümeti de kapsamlı bir “savunma işbirliği” planı hazırladı.

Rutte geçen hafta NATO’nun halkla ilişkiler departmanı tarafından düzenlenen ve askeri ittifakın “mesajını” yaymak için gazeteciler de dahil olmak üzere aracıları kullanmayı amaçlayan bir etkinlikte, bugün bile artık “barış içinde” yaşamadığımızı açıkladı.

Avrupa’daki savunma sanayiinin “onlarca yıldır yapılan yetersiz yatırımlar” ve küçük ulusal çıkarlar nedeniyle “içinin boşaltıldığını” ileri süren Rutte, “savaş zihniyetine geçiş” çağrısı yapmıştı.

Almanya, Pasifik’teki askeri varlığını artırıyor

Berlin’de “Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisi”

Alman hükümeti de Rutte’nin talep ettiği büyük çaplı yeniden silahlanmayı uzun zamandır sürdürüyor ve bunu daha da güçlendirmek için ay başında bir Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisi belgesini kabul etti.

Belgede, Almanya’nın “mümkün olduğunca hızlı bir şekilde savunma odaklı hale gelmesi” gerektiği belirtiliyor. Bu amaçla, “askeri mallara, hizmetlere ve yeniliklere yönelik hızla artan talep” mümkün olduğunca çabuk karşılanacak.

Bunu sağlamak için Federal Hükümet, Alman savunma sanayii ile işbirliği içinde hazırlanan yeni bir strateji sundu ve Berlin, Avrupa’da yakın savunma sanayii işbirliğine güveniyor. Bu kapsamda, “sadece Avrupalı ortaklarımızla işbirliği içinde” istenen kapasitelerin oluşturulabileceği belirtiliyor.

Alman düşünce kuruluşu DGAP: Almanya ve Avrupa, Asya-Pasifik’te askeri gücünü artırmalı

Alman-Avrupa işbirliğine “ulusal savunma çıkarları” şartı

Bununla birlikte bu işbirliğinin sadece “uygun durumlarda” ve Alman şirketlerinin “eşit düzeyde” katılımıyla mümkün olabileceği de vurgulanıyor.

Çünkü “Federal Almanya Cumhuriyeti’nin stratejik egemenliğini ve [hareket] kabiliyetini korumak ve güçlendirmek için”, “belirli temel güvenlik ve savunma sanayi yetenek ve kapasitelerinin … ulusal düzeyde korunması” gerekiyor. 

Bu aynı zamanda Almanya’nın AB’deki savunma sanayii liderliğini de güvence altına alma hedefi güdüyor.

Almanya, savunma harcamaları hedefine ulaşabilecek mi?

Sivil Ar-Ge faaliyetlerine veda

Alman hükümeti spesifik olarak bir dizi önlem öneriyor.

Örneğin, “sivil ve güvenlik ve savunma ile ilgili araştırma ve geliştirmenin daha yakın […] bir şekilde birbirine bağlanması” incelenecek.

Bu aynı zamanda bazı üniversitelerde bir süredir yürürlükte olan “sivil hükümler hakkında açık uçlu bir tartışma” gerektirecek.

Buna ek olarak, cephaneliklerin inşası ve işletilmesi için mevcut gereklilikler azaltılacak; aynı zamanda Kreditanstalt für Wiederaufbau (KfW) ve Avrupa Yatırım Bankası silah finansmanı için giderek daha fazla kullanılacak.

Berlin ayrıca, pratikte başta Çin olmak üzere “hasım devletlerden” bağımsız olmak amacıyla “tedarik zincirlerini çeşitlendirmek ve esnekleştirmek” için önlemler almaya çalışıyor.

Bu durumun savunma ürünlerinin fiyatlarını daha da artırması muhtemel. Wall Street Journal (WSJ) gazetesi kısa bir süre önce, ABD savunma sanayiindeki bazı yeni girişimcilerin Çin hammaddeleri ve bileşenlerinden tamamen vazgeçme çabalarının, bunun büyük bir çabayla mümkün olduğunu, fakat pahalıya mal olduğunu gösterdiğini bildirmişti: Harcamaların “bazı durumlarda altı ila on kat” arttığı söyleniyordu.

Almanya ve Birleşik Krallık’tan “dönüm noktası” niteliğinde savunma anlaşması

Alman ordusuna küresel rol biçiliyor

Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayii Stratejisinin, Alman silahlı kuvvetleri için “askeri kabiliyet, teçhizat ve donanımın” “her durumda, boyutta, jeostratejik alanda ve iklim koşullarında konuşlandırılabilir ve operasyonel” olması gerektiğini açıkça belirtmesi, yeniden silahlanmanın sadece ulusal savunma ile ilgili olduğu iddiasını yalanlıyor.

Belge aynı zamanda, Alman hükümetinin Asya-Pasifik bölgesinde artan sayıda Alman Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) operasyonunu pekiştirme niyetinde olduğunu da doğruluyor.

Alman birlikleri aslında Asya-Pasifik’te ve bu bölgeye giden karasularında ve kara parçalarında çok çeşitli “iklim koşullarında” ve “jeostratejik alanlarda” konuşlandırılmış durumda.

Bundeswehr’in aynı zamanda her yerde “konuşlandırılabilir” olması, Berlin’in Asya-Pasifik bölgesi de dahil olmak üzere tüm dünyadaki savaşlara Alman katılımı için kapıyı açıkça açık tuttuğunu gösteriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English