Bizi Takip Edin

AVRUPA

FT: Çin’in büyümesini durdurmak Batı için hedef olmamalı

Yayınlanma

Uzmanlar 2023 yılında dünya ekonomisi için karamsar tablolar çiziyor. Yüksek enflasyon, ekonomik durgunluk ve hatta resesyon beklentisi… IMF, OECD, Avrupa Merkez Bankası ekonomistlerine göre, 2023’te küresel bir resesyon güçlü bir olasılık haline geldi.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, 2023 yılında dünya ekonomisinin üçte birinin resesyona girmesinin beklendiğini açıkladı. Buna neden olarak ise ABD, Avrupa Birliği (AB) ve Çin gibi 3 büyük ekonomideki yavaşlamayı gösterdi.

Georgieva’ya göre bu yıl, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin için de zorlu olacak. Morgan Stanley’e göre Çin ekonomisinin 2023’te yüzde 5,4 oranında büyümesi bekleniyor.

Bu koşullarda neoliberalizmin serbest piyasa ilkesi yavaş yavaş terkedilirken, ekonomik korumacılık ve özellikle de ABD’nin ticari yaptırımları öne çıkıyor. Ekonomistler ise ‘jeopolitik rekabet’i bir kenara bırakma konusunda sert uyarılarda buluyor.

Çin’in başarısız olmasını istiyor muyuz?

Financial Times (FT) gazetesinde dün, “Çin’in büyümesini durdurmak Batı için bir hedef olamaz” başlıklı bir makale yayınlandı.

Gideon Rachman analizine, “Çin’in başarısız olmasını istiyor muyuz?” sorusuyla başlıyor. ABD Başkanı Biden’ın Tayvan’ı savunmak için Çin ile savaşa girmeye hazır olduğunu defalarca dile getirmesine, Avrupa Birliği’nin Çin’i ‘sistemik rakip’ olarak görmesine ve İngiltere’nin Çin’i resmi olarak bir ‘tehdit’ olarak kabul etme hususunu tartışmasına rağmen, Rachman Çin’in devam eden ekonomik başarısının Batı’nın çıkarına olduğuna inananların makul argümanları olduğunu savunuyor.

Rachman Batı’nın çıkarına olan o ‘makul argümanları’ ise şöyle sıralıyor: “Birincisi, Çin dünya ekonomisinin çok büyük bir parçası. Çin’in resesyona girmesini istiyorsanız, dünyanın da resesyona girmesini istemeye oldukça yakınsınız demektir. Ve eğer Çin çökerse, örneğin emlak sektörü çökerse, bunun sonuçları küresel finans sisteminde hissedilir.

Rachman diğer yandan ahlaki bir soru ortaya atıyor: “Çoğu hala fakir olan 1.4 milyardan fazla Çinlinin daha da fakirleşmesini istiyor musunuz? Çin’den gelen talep ve yatırım, Afrika ve Amerika’daki ülkeler için kritik öneme sahiptir. Onların da fakirleşmesini istiyor musunuz?

İki model çatışıyor

Rachman’a göre Batılı politika yapıcıların zihninde iki model çatışıyor: Küreselleşmeye dayalı eski model ve büyük güç rekabetine dayalı yeni model.

Çin’in kazan-kazan işbirliği diye tarif ettiği ekonomiyi önceleyen eski model, ekonomik istikrar ve büyümenin herkes için iyi olduğunu savunup ve aynı zamanda iklim değişikliği gibi kritik konularda yararlı uluslararası işbirliği alışkanlıklarını teşvik ederken; yeni model daha zengin bir Çin’in daha tehditkar bir Çin’e dönüştüğünü iddia ediyor.

Rachman’a göre, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve Xi Jinping’in Çin’i ile Vladimir Putin’in Rusya’sı arasındaki yakın uyum, dünyayı yorumlamak için en iyi merceğin “büyük güç rekabetine” odaklanan mercek olduğu görüşünü güçlendirdi. Dolayısıyla başarısız bir Çin dünya istikrarı için tehdit oluştururken, Xi ya da başka bir “otoriter lider” tarafından yönetilen Çin de öyle olabilir. Rachman bu çelişkili noktada, yazıya ilk başladığı sorunun hatalı olduğuna işaret ederek, Batılı politikacıların farklı türde bir soru sormasını öneriyor: Çin’in devam eden yükselişini nasıl yöneteceğiz? Sorunun bu şekilde sorulduğu takdirde, Batılı politikacıların kontrolü kendi elinde tutacağını söyleyen Rachman, Batı’ya, Çin’i daha fakir hale getirmeye veya ülkenin gelişimini engellemeye çalışmak yerine, daha zengin ve daha güçlü bir Çin’in ortaya çıktığı uluslararası ortama odaklanmalarını öneriyor.

Örneğin, Washington’un Çin’in teknolojide standart belirleyici bir konumda olmasını engelleme çabalarında, kendi ekonomik çıkarlarından korkan müttefiklerle koordinasyonu sağlamanın çok daha zor olacağına işaret ediyor. Çünkü Rachman’a göre, ekonomi ve ticaret, ABD’nin en zayıf olduğu yerler. Çin’in, halihazırda Hint-Pasifik’teki çoğu ülke için en büyük ticaret ortağı olduğunu vurgulayan Rachman, Amerika’nın giderek artan korumacı havasının müttefiklerle ilişkilere zarar verdiğini ifade ediyor.

Rachman bu nedenlerle ABD ve AB’nin amaçlarının “Çin’in daha zengin olmasını engellemek değil, bu serveti bir tehdit olarak kullanmasını engellemek” olduğunu netleştirmelerinin çok önemli olduğunu vurguluyor.

‘Çin’in açılması Asya’yı kalkındıracak’

İngiltere merkezli finansal piyasa uzmanı Neal Kimberley de South China Morning Post gazetesindeki yazısında Rachman’ın görüşüyle örtüşen bir şekilde, Çin’in Kovid sonrası yeniden açılmasını Asya’yı kalkındıracak ekonomik bir hamle olarak yorumluyor.

“Bölge ekonomilerinin birbirine bağlılığını kimse hafife almamalıdır” diyen Kimberley, Çin’in ekonomisinin yeniden açılmasının Asya’daki birçok ekonomiyi etkileyeceğini söylüyor. Bu açılmanın dünya ekonomisine de olumlu yansıyacağına işaret eden Kimberley, “Çin’in yeniden açılmasının küresel turizm üzerindeki etkisini de kimse küçümsememeli” ifadesini kullanıyor. Kimberley’e göre, bu gerçeği kavrayan piyasalar Çin’in açılmasıyla ortaya çıkan fırsatları belirlemeye ve bunlardan yararlanmaya çalışacak.

Yüksek riskli ABD mi yoksa Çin mi?

Çin Dışişleri Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler profesörü olan Li Haidong ise, ABD’nin “sorunlu ekonomik durumunun” ve “Biden yönetiminin enflasyonu yönetememesinin”, küresel toparlanmaya ciddi zarar vereceğini ve yeni bir küresel ekonomik krize de neden olabileceğini söylüyor.

Li, birçok ekonomistin, dünya ekonomisini küresel bir toparlanmanın mı yoksa kötüleşen bir durgunluğun mu beklediği konusunda belirsizliği paylaştığına işaret ederek, Çin’in ekonomik faaliyetlerinin normale dönmesiyle küresel ekonomiyle olan bağının artacağı yorumunu yapıyor. Bu bağlamda 2023’te ekonomik toparlanmayı hızlandırmak için harekete geçen Çin, dünya ekonomisine de katkıda bulunacak. Li’ye göre, önümüzdeki dönem sermaye “yüksek riskli ve belirsiz ABD ekonomisi” ile Çin arasında bir “oylama” yapacak

AVRUPA

AB, Almanya’nın itirazlarına rağmen Çin elektrikli araç ithalatına ek gümrük vergisini onayladı

Yayınlanma

Süreç hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre Avrupa Birliği (AB), cuma günü, Pekin ile ticaret gerilimini attıracak bir hamleyle Çin’den gelen elektrikli araçlara %45’e varan oranlarda gümrük vergisi uygulanmasını oyladı.

İsminin açıklanmaması kaydıyla konuşan kişiler, bloğun yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun artık beş yıl sürecek olan vergileri uygulamaya başlayabileceğini söyledi. Ancak oylamada siyasi bir birlik sağlanamadığı görüldü. Çoğu ülke lehte ya da aleyhte net bir oy kullanamadı ve ne yapılacağına Avrupa Komisyonu’nun karar vereceğini söyledi. Bundan sonra AB yürütme organı tarifeleri kabul edebilir ya da AB üyeleri arasında daha geniş bir destek sağlamak isterse yeni bir teklif sunabilir.

AB’nin kararı, Çin’in kendi sanayisini haksız yere sübvanse ettiğinin tespit edildiği bir soruşturmanın ardından geldi. Pekin bu iddiayı reddediyor ve Avrupa’nın süt ürünleri, konyak, domuz eti ve otomobil sektörlerine yönelik kendi gümrük vergilerini uygulamakla tehdit ediyor.

Cuma günkü oylamanın sonucu kamuoyuna açıklanmadı ancak bazı diplomatlar Euronews’e her üye ülkenin nasıl pozisyon aldığını anlattı:

10 ülke lehte oy kullandı: Fransa, İtalya, Hollanda, Polonya, Danimarka, İrlanda, Bulgaristan, Estonya, Litvanya ve Letonya. (AB nüfusunun %45,99’u)

12 üye çekimser kaldı: Belçika, Çek Cumhuriyeti, Yunanistan, İspanya, Hırvatistan, Kıbrıs, Lüksemburg, Avusturya, Portekiz, Romanya, İsveç ve Finlandiya. (31.36%)

Beş tanesi aleyhteydi: Almanya, Macaristan, Malta, Slovenya ve Slovakya. (22.65%)

AB’de bölünme

Çekimserlerin sayısının yüksek olması, Avrupa’nın Çin’e nasıl karşı durması gerektiği konusunda uzun süredir devam eden endişeleri yansıtıyor. Geçtiğimiz yıl Çin ile 739 milyar Avroluk (815 milyar Dolar) ticaret yapan AB, gümrük vergileri konusunda ilerleme kaydedip kaydetmeme konusunda ikiye bölündü.

Almanya’nın aleyhte oy kullanması önemli bir kırılma. Çin’in satışlarının neredeyse üçte birini temsil ettiği Alman otomobil üreticileri, gümrük tarifelerine karşı özellikle seslerini yükseltti. Volkswagen bunların “yanlış yaklaşım” olduğunu söyledi.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez de Çin’e yaptığı son ziyarette AB’nin tutumunu yeniden gözden geçirmesi gerektiğini söylemişti.

Bazı AB üyeleri Pekin’in tepkisinden tedirgin. Pekin, misilleme olarak görülen hamlelerle bu yıl AB’nin brendi, süt ürünleri ve domuz eti ithalatına yönelik kendi soruşturmalarını başlattı.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban cuma günü AB’nin Çin ile bir “ekonomik soğuk savaşa” doğru gittiği uyarısında bulundu.

ABD-Çin rekabeti artarken, AB’nin Pekin’e yönelik tutumu da son beş yılda sertleşti ve artık Çin’i bazı konularda potansiyel bir ortak, aynı zamanda bir rakip ve sistemik bir rakip olarak görüyor.

Misilleme bekleniyor

Tarifeler kasım ayında yürürlüğe girecek ve gümrük yetkilileri tarafından tahsil edilecek.

Bunlar mevcut %10’luk oranın üzerine eklenecek. Bu da pratikte bazı Çinli otomobil üreticilerinin mallarını tek pazara sokmaya çalıştıklarında yakında %45’in üzerinde gümrük vergisiyle karşılaşacakları anlamına geliyor.

Cuma günkü kararın Pekin’in tepkisi çekmesi ve misillemede bulunmasına yol açması bekleniyor.

Başından beri Çin, Komisyon’un soruşturmasını “korumacı bir eylem” olarak kınadı, sübvansiyonların varlığını sürekli olarak reddetti, bulguları “yapay olarak kurgulanmış ve abartılmış” olarak nitelendirdi ve AB’nin süt ürünleri, konyak ve domuz eti endüstrilerine karşı misilleme önlemleri tehdidinde bulunarak bazı başkentlerde alarm zillerinin çalmasına neden oldu.

Buna paralel olarak Çinli yetkililer, ek vergileri önleyebilecek siyasi bir çözüm bulmak için AB’li muhataplarıyla yoğun görüşmeler yürüttü. Olası seçeneklerden biri, üreticilerin elektrikli araçları için asgari fiyatlar belirlemeyi taahhüt etmeleri, ancak bu çözümün uygulanması zor ve boşluklara açık olabilir.

Ursula von der Leyen konumunu güçlendirdi

Cuma günkü karara rağmen, AB-Çin müzakereleri Komisyon’un soruşturması tarafından belirlenen yasal son tarih olan 30 Ekim’e kadar devam edecek.

Görüşmeler, Pekin’in kısasa kısas tavrının durgun ekonomisine daha fazla zarar vermesinden korkan Almanya için de öncelikli bir konu. Alman şirketleri son yirmi yılı, ihracatlarını giderek zenginleşen orta sınıfa satmanın bir yolu olarak Çin ile ticari bağlarını genişleterek geçirdi. Herhangi bir misilleme bu iyi gelişmiş bağları sert bir şekilde vurabilir.

Şansölye Olaf Scholz bu hafta yaptığı açıklamada “Elbette ekonomimizi haksız ticaret uygulamalarından korumak zorundayız” dedi. “Ancak AB olarak vereceğimiz tepki kendi kendimize zarar vermemize yol açmamalıdır. Bu nedenle Çin ile elektrikli araçlar konusundaki müzakereler devam etmelidir” diye ekledi.

Gümrük vergilerinin nihayetinde uygulanacak olması, Scholz’un üç partili koalisyonu içindeki iç kavgaların diplomatlar arasında sık sık hayal kırıklığı ve bıkkınlığa neden olduğu Brüksel’de Berlin’in azalan nüfuzunu gözler önüne seriyor.

Vergilerin getirilmesi aynı zamanda Ursula von der Leyen’in Çin politikasının onaylanması anlamına da geliyor. Komisyon başkanı, Pekin’e karşı şahin bir politika izledi ve elde ettiği siyasi zaferle von der Leyen, ikinci görev süresi boyunca politikasını sürdürmek için konumunu pekiştirdi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Gürcistan’da “LGBT propagandasını” yasaklayan yasa yürürlüğe girdi

Yayınlanma

Gürcistan’da LGBT propagandası ve cinsiyet değişikliğini yasaklayan “Aile Değerlerinin ve Küçüklerin Korunması” yasası, Meclis Başkanı Şalva Papuaşvili tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi.

Gürcistan Meclis Başkanı Şalva Papuaşvili , LGBT propagandasını ve cinsiyet değişikliğini yasaklayan “Aile Değerlerinin ve Küçüklerin Korunması” yasasını imzaladı. Söz konusu yasa, 3 Ekim Perşembe günü itibarıyla yürürlüğe girdi.

Yasa tasarısı daha önce Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili’ye imzalanmak üzere sunulmuştu. Ancak, Cumhurbaşkanı Zurabişvili herhangi bir açıklama yapmadan tasarıyı imzalamayı reddetmiş ve belgeyi meclise geri göndermişti. Gürcistan Anayasası’na göre bu gibi durumlarda yasanın Meclis Başkanı tarafından imzalanması mümkün kılınıyor.

Papuaşvili, yasanın imzalanmasının ardından Facebook hesabında şu ifadeleri kullandı: “İmzaladığım yasa, geçici, değişken fikir ve ideolojileri yansıtmıyor. Bu yasa sağduyuya, tarihi tecrübeye ve yüzyıllardır süregelen Hıristiyan, Gürcü ve Avrupa değerlerine dayanmaktadır.”

Gürcistan meclisi, ilgili yasa tasarısını 17 Eylül’de kabul etmişti. Yasa, aynı cinsiyetten ilişkilerin, ensestin, aynı cinsiyetten bir çiftin veya heteroseksüel olmayan bireylerin evlat edinme ya da vasilik yapma propagandasını yasaklıyor.

Ayrıca, LGBT onur yürüyüşleri gibi cinsel azınlıkları destekleyen gösteriler de bu yasak kapsamına alınmıştı. Filmlerde aynı cinsiyetten bireyler arasında mahrem sahnelerin gösterilmesi de yasaklanıyor.

Pek çok Batılı ülke, Gürcistan’a LGBT propagandasını yasaklayan bu yasayı kabul etmemesi yönünde çağrıda bulunmuş, Avrupa Parlamentosu da bu konuda baskı yapmıştı.

Gürcistan, ‘LGBT propagandasını’ ve cinsiyet değiştirmeyi yasaklayacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB, Macaristan’ı dava etti

Yayınlanma

Avrupa Birliği, Macaristan’ın “Egemenliği Koruma Yasası”nın AB hukukunu ihlal ettiği gerekçesiyle ülkeyi Adalet Divanı’na sevk etti.

Avrupa Komisyonu, dün Macaristan’a karşı Avrupa Birliği Adalet Divanı’nda dava açtı. Komisyon, ülkenin “Egemenliği Koruma Yasası”nın AB hukukunu ihlal ettiğini iddia ediyor.

Açıklamada, “Komisyon bugün, Macaristan’ı (INFR(2024)2001), ‘Egemenliğin Korunmasına’ ilişkin ulusal yasasının AB mevzuatını ihlal ettiği gerekçesiyle Adalet Divanı’na sevk etmeye karar verdi,” ifadesi yer aldı.

Açıklamada şu bilgilere yer verildi: “Bu ulusal yasa, Macaristan’ın egemenliğini ihlal ettiği veya tehlikeye attığı öne sürülen başka bir devlet veya yabancı bir kurum, kuruluş ya da gerçek kişi yararına yürütüldüğü iddia edilen belirli faaliyetleri soruşturmakla görevli bir ‘Egemenliğin Korunması Ofisi’ kuruyor. Ayrıca, yabancı finansman kullanarak seçimlerin sonucunu veya seçmen iradesini etkilediği iddia edilen kuruluşları da inceleme kapsamına alıyor.”

Komisyon, bu yılın şubat ayında Macaristan’a endişelerini dile getiren resmi bir dilekçe göndermişti. Budapeşte’nin bu mektuba verdiği yanıtın tatmin edici bulunmadığı belirtilen açıklamada, Komisyon’un Mayıs 2024’te AB Temel Haklar Şartı, İç Pazar Temel Özgürlükleri ve AB Veri Koruma mevzuatında yer alan temel hakların ihlaline ilişkin şikâyetleri yineleyen gerekçeli bir görüş yayımladığı öne sürüldü.

Bu gerekçeli görüşe cevaben Macaristan, “Egemenliğin Korunması Kanunu”nun AB Hukukunu ihlal etmediğini ve dile getirilen endişelerin yersiz olduğunu savundu.

Açıklamada, “Macar makamlarının yanıtını titizlikle değerlendiren Komisyon, tespit edilen şikâyetlerin çoğunun hâlâ ele alınmadığı kanaatindedir,” denildi.

AB, bir süredir Macaristan’ı demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi temel ilkelerde geriye gittiği iddiasıyla hedef alıyor. Bu eleştiriler, AB’nin “Birlik hukukunun ihlali” gerekçesiyle başlattığı prosedürün sonucunda Macaristan’a ayrılan ortak bütçe fonlarının büyük bir bölümünün dondurulmasına yol açmıştı.

Macaristan ayrıca Rusya ile ilişkileri nedeniyle AB’nin ortak dış politikasına bağlı kalmamakla suçlanıyor. Bu gerginliği tırmandıran son gelişme, Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın, ülkesinin 1 Temmuz’da başlayan AB dönem başkanlığının beşinci gününde Moskova’yı ziyaret etmesi oldu.

AB’den Macaristan’a 200 milyon avroluk ceza

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English