Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Futbol dilencileri Katar’da umduğunu değil, bulduğunu yiyecek

Yayınlanma

Uruguaylı yazar ve futbolsever (böyle çağrılmak hoşuna giderdi) Eduardo Galeano, artık klasikleşmiş kitabı Gölgede ve Güneşte Futbol’un girişinde kendisini “iyi bir futbol dilencisi” olarak tanımlar ve devamında şöyle der: Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen.

Pazar günü Katar’da başlayan Dünya Kupası ise futbol dışında her şeyiyle gündem oldu. Uzun yıllardır stadyum inşaatlarında köle gibi çalıştırılan işçiler ve işçi ölümleri konuşulmuştu; turnuva başlamadan önce ise eski FIFA Başkanı Sepp Blatter’in “Fransa, Katar lehine siyasi baskı yaptı,” açıklaması, “sahte taraftar” iddiaları, stadyumlar ve çevresinde içkinin yasaklanması (üstüne bir de FIFA Başkanı Gianni Infantino’nun “Üç saat bira içmezseniz ölmezsiniz,” demesi!) ve ilk maçta Katar’ın Ekvador’a şike önerdiği yönündeki haberler damga vurdu.

İlk maçta, özellikle ilk yarıda Katar futbol takımının Ekvador karşısında amiyane tabirle “mahalle takımı” görüntüsünde olması da yangını iyice körükledi. Katar’ın bir “futbol ülkesi” olmadığı kesin ama bu takımın 2019’da Asya Kupası’nı, üstelik finalde Japonya gibi dişli bir takibi yenerek kazandığını hatırlatalım. Dolayısıyla ilk maçtaki dağınık görüntü yanıltıcı olabilir fakat bu turnuvada Katar Milli Takımının oynadığı futbolun ancak son sıralarda konuşulacağı da kesin.

Katar ve işçi ölümleri

Dünya Kupası için inşa edilen tüm binalarda göçmen işçilerin kullanıldığı artık sır olmaktan çıktı. Dahası, kendi “yerli” nüfusu, toplam nüfusun aşağı yukarı %12’sine tekabül eden Katar, bağımsız bir ülke olarak tarih sahnesine çıktığı günden beri göçmen emeği üzerinde yükseliyor. Güneydoğu Asya, sadece Katar’a değil, tüm Körfez krallıklarına işçi ihraç ediyor. Eskiden Körfez’i besleyen esas işçi havzası diğer Arap ülkeleriydi; ama krallıklar, Arap dünyasının “yıkıcı” siyasi düşüncelerinden uzak durmak için Güney Asya ile sıkı ilişkiler kurdular. 

Dünya Kupası için Katar’ın 7 yeni stadyum inşa ettiği açıklandı. Elbette bu stadyumlara yeni havaalanları, metrolar, yollar ve 100 civarı yeni otel de eşlik ediyor. Doha yönetimi, stadyumların inşasında 30 bin yabancı işçinin kullanıldığını duyurmuştu. Bunların çoğu, yukarıdaki bilgiler eşliğinde şaşırtıcı olmayan şekilde, Bangladeş, Hindistan, Nepal ve Filipinlerden temin edildi.

Şubat 2021’de, The Guardian gazetesi Dünya Kupası inşaatlarında çalışan 6 bin 500 yabancı işçinin hayatını kaybettiğini ileri sürmüştü. Gazete, bu rakamı Doha’daki elçiliklerden elde ettiğini söylemişti. Katar hükümeti ise haberi yalanlayarak, ölümlerin tamamının Dünya Kupası inşaatlarıyla ilgili olmadığını, bazı işçilerin yıllardır Katar’da çalıştığını ve doğal nedenlerden de ölümlerin gerçekleştiğini söyledi. Hükümetin verdiği bilgiye inanacak olursak, 2014-2020 arasında turnuva için yapılan inşaat şantiyelerinde toplam 37 ölüm kaydedilmişti ve bu ölümlerin yalnızca üçü iş bağlantılıydı.

Fakat Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bu rakamların fazlasıyla düşük olduğunu düşünüyor; zira Katar, kalp krizi ve solunum yetmezliği gibi ölüm nedenlerini iş kazası saymıyor. Oysa bu rahatsızlıklar, yüksek sıcaklıklarda yapılan ağır işlerin sonuçları arasında yer alıyor. ILO’nun kendi hesaplamalarına göre, yalnızca 2021 yılında 50 yabancı işçi öldü, 500’ün üzerinde yabancı işçi de ağır yaralandı. 

Diğer eleştiri de göçmen işçilerin çalışma koşulları. Körfez bölgesinde çok yaygın olan bu işçilik türünde (“kafala”), patronlar göçmen işçilerin pasaportuna el koyuyor ve iş bitene kadar ülkeden ayrılmasının önüne geçiyor. Hükümet, 2017 yılında iş koşullarını düzenleyici önlemler alsa ve ILO’nun baskısıyla bu sistemi kaldırdığını ilan etse de Uluslararası Af Örgütü birçok şirketin hâlâ bu sistemi kullandığına ilişkin bir rapor yayımlamıştı.

Son olarak Reuters, Ekim ayının sonunda göçmen işçilerin Doha’da kaldıkları evlerden aceleyle tahliye edildiğini bildirdi. Çoğunluğa Asyalı ve Afrikalı işçilerin kaldığı El Mansura bölgesinde 1200 işçiye tahliye için iki saat süre tanındığı da haberde yer alan iddialar arasında.

İngiltere’nin sessiz ve derinden desteği

Ama Katar’da görülen, yalnızca Katar’ın aynadaki görüntüsü değil. Yalnızca turnuva güvenliğini kimlerin sağladığına bakmak bile bize bir şeyler anlatıyor: ABD, Britanya, Fransa, İtalya, Pakistan, Türkiye, NATO.

Sadece bu da değil. Katar güvenlik güçleri, geçen Ekim ayında bir tatbikat yaptı ve tatbikata, yukarıda sayılan ülkelere ek olarak Almanya, Polonya, İspanya, Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Filistin de katıldı. Turnuvanın güvenlik komitesinin verdiği rakamlara göre, Katar tarafında tatbikata katılanların 32 bini devlet görevlisiyken, 17 bini özel güvenlik sektöründen. Britanya, güvenlik için Katar’a iki savaş gemisi yolladı (Katar’daki El Udeyd Üssünde ABD’li ve İngiliz askerler de bulunuyor). 

Bu sadece işin bir yönü. Londra, 2010 yılından bu yana Doha’ya 3,4 milyar sterlin (4 milyar dolar) silah sattı. İskoç Yeşiller Partisi, bu meseleyi gündeme getirdi ve Katar’ın Dünya Kupası vesilesiyle yapacağı propagandaya Britanya’nın da ortak olduğunu ileri sürdü. İş o noktaya geldi ki, Britanya genelinde birçok bar, Katar’ın “LGBT karşıtı” duruşunu ve insan hakları karnesini gerekçe göstererek Dünya Kupası maçlarını yayınlamama ve boykot kararı aldı. 

Üstelik FIFA Başkanı Infantino, bira yasağını savunurken yaptığı açıklamalarda yalnız değil. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı James Cleverly, Ekim ayının sonunda yaptığı bir açıklamada, LGBT futbol izleyicilerini “Katar kültürüne saygı göstermeye” davet edince tepki çekmişti. 

İngiliz futbol efsanesi David Beckham da yuhalamalardan nasibini aldı. Beckham’ın Katar Dünya Kupası elçiliği için 10 yıllığına 150 milyon sterlinlik (177 bin dolar) bir anlaşma imzaladığı öne sürülüyordu. İngiliz yıldız, Doha’dan gönderdiği mesajda, “Futbol sahası ilerleme için bir platfor olacak,” dedi ama hedef olmaktan kurtulamadı. İngiliz komedyen Joe Lycett, 10 bin sterlini (11 bin 900 dolar) kağıt makinesinden geçirdiği bir video paylaşarak Beckham’ın elçilikten çekilmeye çağırdı.

Hem futboldan daha fazlasının on yıllardır bu iki ülkeyi birbirine bağladığını da hatırlatalım. 2008’deki finansal krizin İngiltere bacağında, ünlü Barclay’s bankası yer alıyordu ve Katar’ı yöneten El Thani ailesinin bu bankadaki yatırımları, “yıkılamayacak kadar büyük” bankayı batmaktan kurtarmıştı. Barclay’s-Katar bağlantısı, banka yöneticilerinin aldığı ufak tefek cezalar dışında kamuoyundan gizlendi.

Libya ve Suriye dosyalarının kötü şöhretli siması, şimdilerde büyük yatırımcı olarak arz-ı endam eden Şeyh Hamad bin Casim bin Cabir el-Thani’nin Birleşik Krallık bağlantısını hiç küçümsememek gerekiyor. Yeni Kral Charles’ın, 2011-2015 yılları arasında kendi hayır kurumu için el-Thani’den nakit dolu çantalarla 3 milyon sterlin (3 milyon 540 bin dolar) kabul ettiği iddia ediliyor. El-Thani 1996 yılında dışişleri bakanı iken, Katar ile İngiliz silah şirketi BAE Systems arasında 500 milyon sterlinlik bir anlaşma imzalanmıştı. Daha sonra ortaya çıktı ki, anlaşma, el-Thani bağlantılı iki Jersey Adası şirketine 7 milyon sterlinlik bir transferi de içeriyordu. Mesele ortaya çıktığında Jersey yetkilileri soruşturma başlatmıştı ama İngiliz hükümeti, iki ülke arasındaki ilişkileri bozabileceği gerekçesiyle soruşturmayı kapatmıştı.

Macron’un dediklerinin aksine, Fransa’da futbol ve siyaset iç içe

Elbette, Sepp Blatter’in açıklamalarının ardından ibre Fransa’ya döndü. Blatter’e göre, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, FIFA oylamasına Katar lehine müdahale etmiş ve eski UEFA Başkanı Michel Platini’ye baskı yapmıştı. Platini, baskı görmediğini, fakat oylamadan önce Elysee Sarayında Sarkozy ve o dönemki Katar Veliaht Prensi Tamim Bin Hamad El-Thani ile yemek yediğini söylemiş ve “Sarkozy’nin Katar’ı desteklediği yönünde bir izlenim edindiğini” kabul etmişti. İşin ilginç yanı, Fransız L’Equipe’in ulaştığı Platini, Katar 2022’ye herhangi bir davet almadığını, dahası gitmeyi de düşünmediğini söyledi.

Daha da tuhafı, Batılı ülkelerden gelen birçok futbolcu Katar’a karşı -alt perdeden de olsa- eleştirilerde bulunurken, Fransa’nın kaptanı Hugo Lloris, “Fransa’dayken, yabancıları ağırladığımızda genellikle kurallarımıza uymalarını, kültürümüze saygı duymalarını isteriz ve ben de Katar’a gittiğimde aynısını yapacağım. Fikirlerine katılabilirim veya katılmayabilirim, fakat saygı göstermeliyim,” dedi. 

Lloris’e, Elysee Sarayından birilerinin sufle verdiğinden şüphe etmekte fayda olabilir, çünkü neredeyse Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un sözlerini birebir tekrar etti. Katar’ın “insan hakları” karnesi hatırlatıldığında, Fransız lider, “Spor politikleştirilmemeli,” deyivermişti. Sadece Sarkozy değil, onun halefi “sosyalist” François Hollande da Katar’la iyi ilişkileri devam ettirmiş ve Körfez ülkesine 24 savaş uçağı satmıştı. 

Burada daha önemli iki bilgiyi hatırlatmakta fayda var: Birincisi, Fransa’nın en önemli kulübü Paris Saint-Germain’in (PSG) sahibi, Katar Varlık Fonu’na bağlı Katar Spor Yatırımları. İkincisi, geçen Eylül ayında, Katar ile Fransız enerji devi TotalEnergies 1,5 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı. Total, bu anlaşmayla birlikte, dünyanın bilinen gaz rezervlerinin yüzde 10’una sahip olan North Field South’ta yüzde 9,3’lük bir hisseye sahip oldu ki bu, Katar’ın yabancı bir enerji şirketiyle bu türden yaptığı ilk anlaşma.

Herkes orada

Sadece Avrupalılar değil, Asyalılar da bu turnuvaya hevesle koşuyor. 32 takımlı turnuvada bu sene 6 Asya ülkesi var ve bu bir rekor. Dahası, FIFA’nın 14 ortağı ve Dünya Kupası sponsorunun 9’u Asya merkezli şirketler. 2002 yılında Japonya-Güney Kore ortaklığında düzenlenen Dünya Kupası’nın 15 sponsorundan yalnızca 6’sı evsahibi ülkelerden gelmişti. 

Sponsorluğun önemini geçiştirmek mümkün değil. Yayın gelirinin ardından, sponsorluk anlaşmaları FIFA’nın en önemli gelir kaynakları sıralamasında ilk sırada. Yapılan hesaplamalar, sponsorluk gelirlerinin 1,35 milyar dolar (toplam gelirin yüzde 29’u) olduğunu gösteriyor. Yayın haklarından elde edilen gelirse 2,64 milyar dolar.

Asya menşeli sponsorlar arasında Hindistan’dan, Çin’den, Singapur’dan, Güney Kore’den ve Katar’dan şirketler yer alıyor. 2018’de Rusya’da düzenlenen turnuva, Asya’da 1,6 milyar kişi tarafından izlendi; bu, toplam izlenmenin yüzde 43’üne tekabül ediyor. 2018’de en çok izleyiciye sahip 5 ülkeden 3’ü Asya’daydı ve bu üç ülkeyi tahmin etmek pek zor değil: Çin, Endonezya ve Hindistan. İşin tuhafı ise, bu üç ülkeden hiçbirinin Dünya Kupası’na katılmıyor oluşu.

DİPLOMASİ

Çin ve Kongo, 50 milyar dolarlık Afrika yatırım taahhüdü için yol haritası hazırlıyor

Yayınlanma

Çin ve Kongo, Devlet Başkanı Xi Jinping’in 50 milyar ABD doları tutarındaki finansman taahhüdünün önümüzdeki üç yıl içinde Afrika altyapı projelerine nasıl aktarılacağına ilişkin bir “takvim ve yol haritası” belirledi.

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, açıklamayı salı günü Afrika turunun ikinci durağı olan Brazzaville’de yaptı.

Cumhurbaşkanı Denis Sassou Nguesso ile görüşmesinin ardından gazetecilere konuşan Wang, iki ülkenin eylül ayında Çin-Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) zirvesinin sonuçlarını uygulamak üzere bir bakanlar koordinasyon toplantısına ev sahipliği yapacağını söyledi.

Bunlar arasında Xi’nin kıtaya yönelik finansman taahhüdünün yanı sıra ticari, ekonomik ve diplomatik ilişkilerin yanı sıra askeri işbirliği ve partiler arası ilişkilerin güçlendirilmesine yönelik bir dizi tedbir yer alıyordu.

Zirvede açıklanan tedbirler arasında ise Afrika’nın en az gelişmiş ülkelerinden gelen malların yüzde 100’üne sıfır gümrük vergisinin yanı sıra büyük kara ve deniz bağlantı projeleri yer alıyordu.

Kongo-Brazzaville geçen yıl FOCAC eşbaşkanı olarak seçilmişti ve petrol zengini ülke 2027 forumuna ev sahipliği yapacak.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump, Sachs’ın Netanyahu’ya küfür ettiği videoyu paylaştı

Yayınlanma

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, kendi sosyal medya platformu Truth Social’da, Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Merkezi Direktörü Prof. Dr. Jeffrey Sachs’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya küfürlü ifadeler kullandığı bir video paylaştı.

Trump’ın paylaştığı videoda, Sachs’ın, 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etme sebeplerine dair değerlendirmelerde bulunduğu görülüyor.

Sachs, “Bu savaş nereden çıktı? Biliyor musunuz? Bu oldukça şaşırtıcı. O savaş aslında Netanyahu’dan kaynaklandı” diyerek, Netanyahu’yu ABD’nin dış politikasını yönlendirmek ve Orta Doğu’da “sonu gelmeyen savaşlara” yol açmakla itham etti.

“Netanyahu, 1995’ten beri Hamas ve Hizbullah’tan kurtulmanın tek yolunun bunları destekleyen Irak, Suriye ve İran gibi hükümetleri devirmek olduğunu düşünüyordu” diyen Sachs, “Bizi sonsuz savaşlara sürükledi ve ABD siyasetindeki etkisi sayesinde hep istediğini elde etti, ancak 2003’teki o savaş tamamen sahtedir” şeklinde konuştu.

Sachs, ABD’nin Irak’ı işgalinin “tamamen sahte gerekçelere” dayandığını vurgulayarak, “Bu sahte bir savaştı. Amerikan halkına savaşı nasıl satacaklarını, onları nasıl korkutacaklarını çözmeleri gerekiyordu” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’ya küfürlü ifadeler kullanan Sachs, “Netanyahu takıntılı biri, bugün bile İran’la savaşa girmemiz için çabalıyor” dedi.

Sachs, eski ABD başkanı Barack Obama’nın Rusya’nın Suriye’ye müdahalesinden 4 yıl önce ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatına (CIA) Suriye hükümetini devirmeye yönelik talimat verdiğini ileri sürdü.

Trump’ın paylaşımı, ABD-İsrail ilişkilerindeki yeni döneme dair tartışmaları alevlendirdi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Ermenistan hükümeti AB üyelik sürecini başlatacak yasa tasarısını onayladı

Yayınlanma

Ermenistan hükümeti, Avrupa Birliği’ne katılım sürecini başlatacak yasa tasarısını onayladı. Başbakan Nikol Paşinyan, ülkenin AB üyeliğinin ancak halk oylaması sonucunda gerçekleşebileceğini vurguladı.

Ermenistan hükümeti, “Ermenistan Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılım sürecinin başlatılması” hakkındaki yasa tasarısını onayladı. News.am’in haberine göre süreç resmen başlıyor.

Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, AB üyelik sürecine ilişkin yasa tasarısının Ulusal Meclis’in görüşüne sunulduğunu açıkladı. Mirzoyan, son yıllarda ülkesi ile AB arasındaki ilişkilerin “oldukça yoğun ve dinamik bir seyir izlediğini” de sözlerine ekledi.

Mirzoyan, “AB, çeşitli vesilelerle Ermeni demokrasisine güçlü siyasi destek verdi. AB, aslında Ermenistan Cumhuriyeti’nin çevresindeki güvenliğin sağlanmasında da etkin rol oynadı,” dedi.

Öte yandan Başbakan Nikol Paşinyan’a göre, Ermenistan’ın AB üyeliği ancak bir referandum sonucunda gerçekleşebilecek.

Paşinyan, “2023 sonbaharında Avrupa Parlamentosu’nda bir konuşma yaptım. Bu konuşmanın ana mesajı, Ermenistan’ın AB ile olmaya, AB’nin uygun gördüğü ölçüde yakın olmaya hazır olduğuydu. O dönemde tam da bu konuşma Ermenistan’da en çok ilgi gören konu oldu. Ermenistan vatandaşlarının bu konuşmaya tepkisi benzeri görülmemiş düzeydeydi,” diye konuştu.

Başbakan, bunun ardından 5 Nisan 2024’te AB’nin önerisiyle Ermenistan, ABD ve AB arasında “geniş yankı uyandıran” üçlü bir görüşme gerçekleştiğini hatırlattı. Ermenistan Anayasası’nda belirlenen usule göre 50 bin imza toplayarak yasal girişimde bulunan bir sivil inisiyatif oluşturuldu.

Paşinyan ayrıca, bu yasanın kabulü halinde “referandum yapılıp yapılmaması da dahil olmak üzere atılacak adımlar konusunda net bir anlayışa sahip olmamız gerektiğini” vurguladı.

Başbakan, “Benim anladığım kadarıyla, bu yasanın kabulünden sonra AB ile onların sunacağı yol haritasını ve bizim sunacağımız yol haritasını görüşmeli, birlikte bir yol haritası oluşturmalıyız,” değerlendirmesini yaptı.

Geçen yılın mart ayında Paşinyan, Avrupa Parlamentosu’nun Erivan ile ilişkilerin güçlendirilmesine yönelik kabul ettiği kararı değerlendirirken, Ermenistan hükümetinin AB ile ilişkileri derinleştirme konusunda kararlı olduğunu belirtmişti.

Haziran sonunda Ermenistan Ulusal Meclisi Başkanı Alen Simonyan, LSM.lv televizyonuna verdiği mülakatta, Ermenistan’ın yakın gelecekte AB’ye katılım konusunda bir referandum düzenleyebileceğini açıklamıştı. Simonyan, Ermeni toplumunun AB’ye katılma konusunda kararını verdiğini de vurgulamıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English