Bizi Takip Edin

DÜNYA BASINI

Haaretz: Netanyahu savaşı bitirecek bir seçenek arıyor

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, ABD Başkanı Joe Biden’ın taraflara sunduğu ateşkes önerisi üzerinden İsrail Başbakanı Netanyahu’nun verdiği çelişkili açıklamalar ve mesajlarının arka planına odaklanıyor:

***

Netanyahu ve İsrailli generaller gizlice Gazze savaşını bitirmek istiyor

Başbakan her zaman mümkün olduğunca çok seçeneğe sahip olmak ister ve savaşı sona erdirmek için bir seçeneğe ihtiyacı olduğu sonucuna vardı. Ancak onun savaşı durdurma nedenleri generallerinden farklı.

Anshel Pfeffer

Joe Biden’ın cuma günkü konuşması ve o günden bu yana yaşanan gelişmelerle ilgili tüm haberlerde bir ayrıntı büyük ölçüde gözden kaçtı. İsrail ilk kez Gazze’deki savaşı çok da uzak olmayan bir gelecekte sona erdirmeyi öngören resmi bir politika önerisinde bulundu.

Ancak pek çok çekince. Binyamin Netanyahu, Knesset Dış İlişkiler ve Savunma Komitesi’nin kapalı bir toplantısında Biden’ın İsrail’in Hamas’a yaptığı teklife ilişkin açıklamasının “yanlış” ve “eksik” olduğunu söylerken haksız değildi. Teklifin “ikinci aşaması” olan kalıcı bir ateşkes için müzakerelerin nasıl başarıya ulaşabileceği çok belirsiz.

Gazze’deki İsrailli rehinelerin bir kısmının serbest bırakılacağı altı haftalık ateşkes öngören “ilk aşama” üzerinde herhangi bir anlaşmaya varılmasını engelleyen de bu.

Bu haliyle teklif, daha sonraki zahmetli görüşme turlarında detaylandırılması gereken bir müzakere pozisyonundan ibaret. Böyle bir anlaşmada pek çok ayrıntı olur ve her biri görüşmeleri sekteye uğratabilir. Hamas henüz temel öneriye resmi bir yanıt vermedi ve şu ana kadar Gazze’deki lideri Yahya Sinvar’ın bunu yapmak için acelesi varmış gibi görünmüyor.

Bir anlaşmaya varılsa bile, ancak o zaman daha geniş İsrail kabinesi bunu tartışmak ve oylamak üzere toplanacak. Öneri, iktidardaki koalisyonun aşırı sağcı partilerinin dışlandığı daha küçük Savaş Kabinesi’nden geldi.

Biden’ın büyük bir hevesle sunduğu önerinin uzun vadeli bir ateşkes anlaşması olarak yakın zamanda hayata geçme ihtimali zayıf. Ancak bu önemli olmadığı anlamına gelmiyor. Netanyahu hem kamuoyu önünde hem de özel oturumlarda Hamas’ın askeri ve yönetim kabiliyetleri yok edilmeden İsrail’in savaşı sonlandırmayı düşünmediği konusunda ısrar ediyor. Ancak bu, başkanlık ettiği Savaş Kabinesi’nin tam da bunu öngören bir plan önerdiği gerçeğini değiştirmiyor. İsrail’in bu öneriyi yaptığını inkâr edebilirdi. Geçmişte daha büyük konularda da yalan söylediği olmuştu.

Netanyahu teklifin kendisine ait olduğunu kabul etmekle kalmadı. Nadir görülen bir meydan okumayla, teklifi aşı sağcı ortakları Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich’e göstermeyi reddetti. Son iki gün içinde koalisyondaki diğer ortakları- resmi bir açıklama ile Şas ve bazı Birleşik Tevrat Yahudiliği milletvekilleri- öneriyi desteklediklerini açıkladılar.

Böylece Ultra-Ortodoks siyasetçiler savaş sırasında ikinci kez güvenlik konularında kamuoyu önünde pozisyon almış oldular. İki ay önce İran’ın İsrail’e yönelik füze ve insansız hava aracı saldırısının ardından misilleme konusunda görüşlerini açıklamışlar ve İsrail’in büyük bir saldırı düzenlemesine karşı olduklarını belirtmişlerdi.

O zaman da şimdi de Netanyahu’yu aşırı sağa karşı siyasi olarak koruyarak yardım etmek istiyorlar. Likud partisinden bakanlar bu konuda fazla bir şey söylemedi. Netanyahu öneriyi engellemek isteseydi bunu bilirler ve her fırsatta bu yaklaşıma saldırırlardı.

Peki neler oluyor? Netanyahu böyle bir niyeti olmadığında ısrar ederken neden savaşı kısa sürede bitirmeyi içeren bir öneride ısrar ediyor?

Netanyahu her zaman mümkün olduğunca çok seçeneğe sahip olmak ister ve savaşı sona erdirmek için bir seçeneğe ihtiyacı olduğu sonucuna vardı. Birkaç hafta öncesine kadar eğilimi Gazze’deki statükonun devamından yanaydı çünkü savaş ne kadar uzun sürerse siyasi rakiplerinin erken seçime zorlaması ve kendisini bir devlet soruşturma komisyonu önüne çıkarması o kadar zorlaşır. Ancak hesapları değişiyor.

Geçen ay Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Karim Han’ın Netanyahu (Savunma Bakanı Yoav Gallant ve üç Hamas lideriyle birlikte) hakkında tutuklama kararı çıkarılmasını tavsiye ettiğini açıklaması, savaşın Netanyahu’nun kendisini etkileyebileceği gerçeğini ortaya çıkardı.

Bu arada koalisyonundaki huzursuzluk, Benny Gantz’ın Netanyahu’nun uzun vadeli bir savaş stratejisi açıklamaması halinde Kabine’den ayrılma ültimatomu ve daha da önemlisi Yüksek Mahkeme’nin Yeşiva öğrencilerinin askere alınması ve ultra Ortodoks kurumlara devlet fonunun kesilmesi konusunda yakında vereceği karar, Netanyahu’yu aşırı sağla yaşayacağı olası koalisyon krizinin önünü almaya sevk ediyor.

Ateşkes çerçevesini kabul etmek aşırı sağı hükümet dışına itecek ve Netanyahu’yu çoğunluktan yoksun bırakacak, ancak muhalefet lideri Yair Lapid’in cuma günkü öneriyi destekleyen merkezci Yeş Atid partisinin desteğiyle yoluna devam edebilir. Ya da Netanyahu Knesset’i feshetmek için harekete geçebilir ve erken seçim için kumar oynayabilir.

Bunların hepsi, ancak son anda birini seçmeyi hedefleyeceği seçenekler. Ancak şu anda savaşı sona erdirme seçeneğini değerlendirmeye hazır- her ne kadar siyasi nedenlerle bunu söyleyemese de.

Aynı şey Savaş Kabinesi üyeleri Gantz ve Gadi Eisenkot için de geçerli; onlar da kamuoyu önünde rehine anlaşması için kısa bir aradan sonra savaşın devam etmesi gerektiğini söylüyorlar. İsrail Savunma Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Herzl Halevi de iki hafta önce görüştüğü rehinelerin ailelerine ima ettiği gibi böyle düşünüyor. “IDF’nin Gazze’deki hedeflerinin yüzde 80’ine ulaştığını” ve kalan yüzde 20’nin bekleyebileceğini söyledi.

Tıpkı Netanyahu gibi bu liderler de Hamas ile savaşın bitmesini istediklerini söyleyemiyorlar. Ve tıpkı onun gibi, savaşı sona erdirmenin bir yolunu arıyorlar.

Netanyahu’nun aksine, daha az kişisel ve siyasi nedenleri var. Hamas’ın Gazze’deki kontrolünü ortadan kaldırmaya yönelik gerçekçi bir mücadelenin yıllar alacağının ve bunun ancak Filistin Yönetimi’nin güvenlik güçlerinin kontrolü devralma kapasitesine sahip olmasıyla mümkün olabileceğinin farkındalar. Ben-Gvir ve Smotrich bakan olarak kaldıkları sürece bunun gerçekleşmesini engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarından, bu kapasitenin oluşturulması zaman ve İsrail’de başka bir hükümet gerektirecek.

Gantz, Eisenkot ve Halevi İsrail toplumundaki savaş yorgunluğundan ve IDF’nin düzenli ve yedek birliklerini yenileme ihtiyacı konusunda endişeliler. Hizbullah ile kuzey sınırındaki durumun kontrolden çıkmasından giderek daha fazla endişe duyuyorlar. Lübnan’da büyük bir askeri operasyon ya da diplomatik bir çözüm için Gazze’de ateşkes gerekli. En önemlisi de rehineleri sağ salim geri alma şanslarının giderek azaldığını biliyorlar.

Ateşkes Gazze’de uzun süreli bir barış anlamına gelmeyecek. Hamas’la bir sonraki savaş kaçınılmaz ama bu daha sınırlı olabilir ve hemen gerçekleşmek zorunda değil.

Netanyahu, Savaş Kabinesi üyeleri ve daha geniş savunma kurumları savaşın bir an önce sona ermesi gerektiği görüşünde birleşiyor. Netanyahu için bu, siyasi hayatta kalma savaşına hazırlanabilmesi için. Generaller içinse İsrail’in önümüzdeki savaşlara daha iyi hazırlanabilmesi için.

DÜNYA BASINI

Netanyahu’nun asıl hedefi

Yayınlanma

İsrail’in Gazze savaşına yeniden başlaması, Netanyahu’nun asıl amacını ortaya çıkarıyor: Sonsuz savaş yoluyla siyasi hayatta kalma

Amos Harel / Haaretz

İsrail’in Gazze operasyonuna yeniden başlaması, rehine görüşmelerindeki çıkmazı aşma ve Hamas’ı yenilgiye uğratma çabası olarak sunuluyor. Ancak Netanyahu’nun asıl amacı, acil siyasi hedeflere ulaşmak: Ben-Gvir’i hükümete geri getirmek, bütçeyi geçirmek ve koalisyonunu sağlamlaştırmak.

Bunu başka türlü açıklamak mümkün değil: İsrail, iki ay önce imzaladığı ateşkes anlaşmasının tüm şartlarını yerine getirmek istemediği için, ABD onayıyla, kasıtlı olarak ateşkesi ihlal etti.

Hamas, bir terör örgütü ve savaş, 7 Ekim’de İsrail’in güneyine düzenlediği sürpriz saldırıyla tamamen onun inisiyatifi ve sorumluluğunda başladı. Ancak son rehinelerin serbest bırakılma süreçlerinde Hamas’ın rehinelere ve ailelerine yönelik psikolojik istismarı, örgütün anlaşmayı büyük ölçüde ihlal ettiği şeklinde yorumlanamaz.

İsrail hükümeti, son haftalarda orduyu Gazze Şeridi’nden özellikle Gazze-Mısır sınırındaki Philadelphia Koridoru’ndan çekmeyerek anlaşmayı ihlal etti.

Hamas, Amerikalılar rehinelerin serbest bırakılması konusunda yeni bir müzakere süreci yürütüyor diye İsrail’in bu ihlaline göz yummadı. Bu da müzakerelerin tıkanmasına yol açtı. Buna karşılık İsrail, salı sabahı erken saatlerde yeniden saldırıya geçti.

Hamas’ın açıklamalarına göre, Gazze’de düzenlenen bir dizi hava saldırısında 320’den fazla Filistinli öldürüldü; bunlar arasında Hamas’ın üst düzey yetkilileri ve örgütün hükümet birimlerinde çalışan isimler de vardı.

Son iki ayda serbest bırakılan bazı rehinelerin ifadelerinden açıkça ortaya çıkan bir gerçek var: Hamas, rehineleri sürekli olarak farklı yerlere taşıdı.

İsrail güvenlik birimlerinin, rehinelerin nerede olduğu konusunda gerçek zamanlı ve kesin istihbarata sahip olmadığı anlaşılıyor. Bu da hava saldırıları ve kara operasyonları sırasında rehinelerin zarar görmeyeceğinden emin olmayı imkânsız hale getiriyor.

İsrail’in Gazze saldırısından bir gün önce, ABD ve Birleşik Krallık, Yemen’deki Husilere karşı yeni ve büyük çaplı bir saldırı başlattı.

ABD Başkanı Donald Trump, Husilere şimdiye kadar görülmemiş bir sertlikle saldırı düzenleyeceği tehdidinde bulundu. Ancak özellikle dikkat çeken, İran’a yönelik doğrudan tehdidiydi. Trump, Husiler tarafından Amerikalılara yönelik herhangi bir saldırıyı, Tahran’daki rejimin gerçekleştirdiği bir eylem olarak değerlendireceğini söyledi.

Bu tehdit, ABD’nin İran’ı nükleer programını durdurmaya yönelik müzakerelere geri döndürme çabasının bir parçası olsa da aynı zamanda iki ülke arasındaki askeri gerilimi artırıyor.

Gazze’deki ateşkesten bu yana Husiler, İsrail’e roket ve insansız hava aracı saldırılarını durdurmuştu. Ancak şimdi, Hamas’la dayanışma adına İsrail’in merkezi bölgelerini yeniden vurma girişimlerinde bulunmaları muhtemel görünüyor.

Netanyahu’nun dikkat dağıtma hamlesi

Bu arada Netanyahu, İsrail iç güvenlik teşkilatı Şin-Bet’in başkanı Ronen Bar’ı görevden alma çabalarına devam ediyor. Netanyahu, pazar akşamı Bar ile kısa bir görevden alma konuşması yaptığında, her ikisi de İsrail’in Hamas’a karşı savaşı yeniden başlatma kararının an meselesi olduğunu biliyordu. Bar, Netanyahu’nun pazartesi akşamı Gazze’ye hava saldırıları öncesinde düzenlediği dar kapsamlı istişarelere de katıldı.

Bu ancak Netanyahu’nun yönetiminde yaşanabilecek bir durum: Eğer Şin-Bet başkanına güvenmiyorsa, neden onu en gizli toplantılara dâhil etmeye devam ediyor?

Netanyahu’nun üç danışmanı hakkında Katar’dan fon aldıkları iddiasıyla süren soruşturma göz önünde bulundurulduğunda, Bar hakkında herhangi bir adım atmaktan kaçınması gerekirdi. Özellikle de Şin-Bet’in 7 Ekim’deki güvenlik zaaflarına ilişkin iç soruşturmasının, Netanyahu’ya yönelik ağır suçlamalar içerdiği düşünüldüğünde…

Raporda, Şin-Bet’in Netanyahu’yu, Katar’dan gelen paraların bir kısmının doğrudan terör faaliyetlerinde kullanıldığı konusunda uyardığı belirtiliyor. Şu noktada, hükümetin Bar’ı görevden alma sürecini savaş devam ederken bile hızlandırmaya çalışması tamamen ihtimal dışı değil.

İsrail’in Gazze’de başlattığı operasyon, müzakerelerdeki çıkmazı aşmak için gerekli bir adım olarak ve aynı zamanda Netanyahu’nun Hamas’ı yok etme sözünü yerine getirdiği iddiasıyla meşrulaştırılacaktır. Ancak bu iki hedefin zaman çizelgeleri örtüşmüyor: Hamas yok edilmeden önce rehineler ölebilir tabi eğer Hamas yenilgiye uğratılabilirse…

Ancak her şeyden önce bu operasyon, Başbakan’ın kamuoyuna açıkça dile getirmeyeceği bir dizi acil siyasi hedefe hizmet ediyor: Itamar Ben-Gvir ve aşırı sağcı Otzma Yehudit partisini hükümete geri getirmek, bütçeyi geçirmek ve koalisyonu sağlamlaştırmak.

Bu kez, Netanyahu’nun siyasi hayatta kalması gerçekten Gazze’deki baskıyı sürdürmesine bağlı ve aynı zamanda Bar’ın görevden alınması planına karşı düzenlenen protestolara medyanın ilgisini azaltma girişimine de…

Netanyahu’nun asıl hedefi giderek netleşiyor: Otoriter bir rejime doğru kademeli bir kayış ve bu rejimin devamını çok cepheli bir savaşı sürekli kılarak sağlama çabası.

Netanyahu, Bar’ı görevden alma girişimiyle ilgili yayımladığı videoda bile “yedi cephede savaş”tan bahsetti. Peki ya rehineler? Netanyahu’nun perspektifinden bakıldığında, iktidarı elinde tutmasına katkıda bulunduklarını bilerek tünellerde ölebilirler.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Şin-Bet Direktörü, “Qatargate” skandalı yüzünden mi kovuldu?

Yayınlanma

Yazar

Aşağıda çevirisini okuyacağız makale, İsrail’in en çok okunan sol eğilimli gazetelerinden Haaretz’de yayınlandı. Makale Netanyahu’nun Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ı neden görevden almak istediğine dair yetkililerden gelen açıklamaların dışında başka bir kritik noktaya dikkat çekiyor.

***

Netanyahu’nun Şin-Bet direktörünü çirkin ve sarsıcı şekilde görevden almasının perde arkası

Netanyahu, İsrail’in kırılgan demokrasisinin az sayıdaki kalan bekçilerinden birini Trump tarzı bir yaklaşımla sadakati her şeyin üstüne koyarak saf dışı bırakmaya çalışıyor. Ancak, şu anda bu kararı almasının başka bir sebebi daha var.

Yossi Melman

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, iç güvenlik teşkilatı Şin-Bet’in Direktörü Ronen Bar’ı görevden alma kararı eşi benzeri görülmemiş bir gelişme. İsrail’in 77 yıllık tarihinde, ülkenin iç istihbarat teşkilatının hiçbir başkanı daha önce görevden alınmadı.

Bugüne kadar yalnızca iki Şin-Bet direktörü, güvenlik krizleri nedeniyle başbakan ile yaşadıkları gerginlikler sonucu istifa etti: İlki 1963 yılında, İsser Harel’in Başbakan David Ben-Gurion’a istifasını sunmasıyla, ikincisi ise 1986 yılında, Avraham Shalom’un Başbakan Şimon Peres döneminde istifasıyla gerçekleşti.

Netanyahu, pazar akşamı yaptığı açıklamada Bar’ı görevden alma kararını güvenini kaybettiği için aldığını söyledi. Bu karar bekleniyordu; Netanyahu bunu aylar önce yapmak istiyordu, ancak yine de haber muhalefette ve politikalarına karşı çıkan halk arasında büyük bir şok ve öfke ile karşılandı.

Netanyahu, Bar’a karşı her zamanki yöntemlerini kullanarak harekete geçti: sızıntılar, çirkin imalar ve ona bağlı medya organları aracılığıyla karalama kampanyaları. Netanyahu ve ekibi, üç buçuk yıldır görevde olan Bar’ı, “zayıf bir yetkili” olmakla suçladı ve İsrail’in Hamas ile müzakere ekibinin bir parçası olmasına rağmen “gerçek anlamda müzakere yapmayı bilmemekle” itham etti. Son olarak, Bar’ın Netanyahu’ya “şantaj yaparak tam kapsamlı bir tehdit ve baskı kampanyası yürüttüğü” yönünde asılsız bir iddia ortaya atıldı.

Ancak, Başbakan’ın ani kararının ardında daha derin bir sebep yatıyor gibi. Bu sebep, Netanyahu’nun üzerindeki ağır baskıyı ve bunun karar alma sürecini nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.

Birkaç hafta önce Bar, İsrail polisi ile birlikte Netanyahu’nun iki sözcüsü ve eski bir stratejik danışmanı hakkında soruşturma başlatma kararı aldı. Bu isimlerin, Hamas gibi “terör örgütlerini” destekleyen Katar ile savaş sırasında dahi şüpheli mali işlemler gerçekleştirdiği iddia ediliyordu. “Qatargate” adı verilen bu skandalın, vatana ihanet sınırına varan suçlamalarla sonuçlanabilecek bir potansiyeli var.

Netanyahu’nun, iç istihbarat teşkilatının kendisine yakın isimleri soruşturduğu bir dönemde Bar’ı görevden almaya kalkması, açıkça bir çıkar çatışması yaratıyor. Bu durum, görevden almanın asıl amacının soruşturmayı engellemek olabileceği yönünde şüpheleri artırıyor.

Şin-Bet, Mossad ve Askeri İstihbarat ile birlikte İsrail’in üç istihbarat teşkilatından biri ve öncelikli görevi terörle mücadele etmek, casusluk ve ihanet eylemlerini ortaya çıkarmak. Ancak Şin-Bet’in Batı demokrasileri içinde benzersiz bir misyonu daha var: Yasalar gereği, ülkenin demokratik kurumlarını korumaktan da sorumlu.

Netanyahu ve hükümetinin şimdi “yargı darbesi” adı verilen rejim değişikliği planlarını yeniden devreye soktuğu bir dönemde İsrail demokrasisini korumakla da sorumlu olan Şin-Bet başkanının görevden alınması otoriter bir yönetimin ya da denge ve denetleme mekanizmalarından yoksun zayıflamış bir demokrasinin önünü açabilir.

Netanyahu görevden alma işlemini gerçekleştirme konusunda parlamento, kamuoyu ve yasal engellerle karşı karşıya. Ancak Bar’ın yakın zamanda görevden ayrılması halinde asıl kritik soru, onun yerine kimin atanacağı.

Eğer Netanyahu itidalli davranır ve Bar’ın iki yardımcısından birini seçerse ki Şin-Bet yetkililerinin tam isimleri kamuya açıklanamadığı için sadece “M” olarak bilinen yardımcısı önde gelen adaylardan biri, bu durumda Netanyahu bu atamayı en az zararla atlatabilir.

Şin-Bet’te istihbarat subayı olarak başlayan kariyerinde, Şin-Bet’in başkan yardımcılığına terfi etmeden önce Kudüs ve Batı Şeria bölümünün başına kadar yükselmiş, Arapça bilen deneyimli bir operasyon görevlisi. Profesyonelliğiyle tanınıyor ve Netanyahu’ya değil, devlete ve yasaya sadık biri olarak görülüyor.

Ancak, Netanyahu dışarıdan, kendisine sadakatiyle bilinen eski bir Şin-Bet yetkilisini atarsa, bu, Netanyahu’nun İsrail’in kırılgan demokrasisinin bir bekçisini daha ortadan kaldırmayı başardığını ve aynı şekilde kişisel sadakati her şeyin üstünde tutan ABD Başkanı Donald Trump’ın izinden gittiğini gösterecektir.

7 Ekim’de Hamas’ın düzenlediği saldırıdan bu yana, Netanyahu Savunma Bakanı’nı görevden aldı, İsrail Genelkurmay Başkanı, Askeri İstihbarat Şefi ve kıdemli IDF komutanları istifa etti. Ancak hâlâ sorumluluğu kabul etmeyen ve hesap vermeyi reddeden tek kişi Başbakan Netanyahu.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Suriye’nin sahil bölgesinde katliam nasıl başladı?

Yayınlanma

Lyon Üniversitesinde öğretim üyesi ve Washington Institute for Near East Policy’de uzman olarak çalışan coğrafyacı Fabrice Balanche, aşağıda yayınladığımız makalesinde Suriye’de HTŞ bağlantılı grupların Lazkiye, Tartus ve Humus’ta çoğunlukla Alevi sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamların izini sürüyor ve HTŞ’ye karşı silahlı isyanın, Alevi kasabalarına yönelik rastgele ve ölümle sonuçlanan mezhepçi müdahalelerin hemen ardından başladığına işaret ediyor. Balanche, yaşananların sorumlusunun Ebu Muhammed el-Colani lakaplı Ahmed eş-Şara olduğunu yazıyor. Fransız uzman, 7 Mart’ta yazdığı bir başka yazıda, katliamlar doruk noktasındayken, şöyle diyordu: “[Aleviler] Geçtiğimiz üç ay boyunca aşağılanma ve kötü muameleye maruz kaldılar. Cinayetler hâlâ çözülemedi ve devlet memurları ve askerler işlerini kaybetti. Kıyı kentlerinde, Humus’ta ve Şam’da bu topluluğa yönelik hakaret ve provokasyonlar olağan hale geldi.”


Şam’daki İslamcı rejimin resmi açıklamalarını tekrarlayan France Inter de dahil olmak üzere birçok medya kuruluşuna göre şiddet olaylarından “eski rejim destekçileri” sorumludur:

Askerlerin eski Esad rejiminin destekçileri tarafından saldırıya uğramasının ardından, Esad’ın kalesi olan Alevi bölgesinde 1.300’den fazla kişinin ölümüne yol açan bir şiddet dalgası yaşandı (Les massacres en région alaouite menacent la transition syrienne | France Inter), France Inter – 10 Mart 2025 Pazartesi, saat 8.17.

Gerçekte her şey 4 Mart’ta Lazkiye’de başladı. Önceki gece Lazkiye’nin işçi sınıfından bir Alevi bölgesi olan Datur yakınlarında Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) üyeleri öldürüldü. Bunun üzerine HTŞ bölgeyi kuşattı ve sabahın erken saatlerinde ağır silahlarla saldırdı. Lazkiye’de ve bu bölgede yaşayan tanıdıklarım haberi duyar duymaz beni aradı. Alevilere yönelik şiddetin çoktan başladığını kanıtlayan görüntüler ve videolar gördüm. Tepeden tırnağa silahlı İslamcılarla dolu kamyonetler bölgeyi boydan boya kat ediyor, binalara rastgele ateş açıyor ve bölge sakinlerine domuz diyorlardı. Birkaç minibüs cesetlerle dolu olarak bölgeden ayrıldı. 5 Mart Çarşamba günü helikopterler Banyas’ın doğusundaki Alevi köyü Daliye’ye bomba yağdırdı. Burası yüz kadar türbeye ev sahipliği yapan ve saygın şeyhlerin dini eğitim verdiği ünlü bir Alevi hac yeridir; Esad rejimine askeri kadro sağlayan bir köy değil. HTŞ’nin saldırısı Alevi toplumunu hedef aldı.

6 Mart Perşembe günü HTŞ ve müttefiklerine ait pikap kortejleri sahil bölgesine akın etti ve dağı ele geçirmeye çalıştı. İşte o zaman bazıları pusuya düşürüldü. Önceki rejimin eski askerleri ve istihbarat ajanları bu tehdit karşısında pasif kalmaya hazır değildi. Mahir Esad’ın dördüncü tümenindeki üst düzey subaylardan biri olan Tuğgeneral Giyas el-Dali liderliğinde Suriye sahilinde “Askeri Konsey” kurulduğunun açıklanması, bu geniş çaplı askeri operasyon için bir bahane oldu. Çünkü bu “Alevi ayaklanması” sahil bölgesini kontrol altına almaktan acizdir.

Sonuç olarak, dağlarda sivillerin öldürülmesi arttı, aynı zamanda Alevi mahallesi El-Kussur’un gerçek bir katliama sahne olduğu Banyas kasabasında da. Yüzlerce kişi öldürüldü. Bugün, 10 Mart’ta, geçici başkanın yatıştırıcı güvencelerine rağmen, önceki günlerde olduğu gibi aynı yöntem kullanılarak Kadmus çevresinde şiddet devam ediyor. 200 araçlık bir kortej belirli bir bölgeye doğru ilerliyor ve 20 ila 30 araçlık gruplara ayrılarak bir köyü işgal ediyor. Bütün aileler katlediliyor ve önlerine çıkan herkes öldürülüyor. Evler elbette tamamen soyuluyor. Bu gerçekten de HTŞ ve müttefikleri tarafından gerçekleştirilen bir dizi baskındı. Yeni rejimin güvenlik güçleri doğrudan sorumlu tutulmamak için doğrudan müdahil olmaktan kaçınıyor. Diğer cihatçı ve İslamcı grupların harekete geçmesine izin veriyorlar.

Eş-Şara ve HTŞ’nin suçluluğunu küçümsemeyi bırakmanın zamanı geldi. Bu operasyon dikkatlice Şam’dan planlanmıştır. Geçtiğimiz üç ay boyunca Aleviler faili meçhul cinayetlerin hedefi oldular ve ülkenin tüm kötülüklerinden sorumlu tutuldular. Suriye’de Sünni bir İslam Cumhuriyeti kurulmuştur; bu da halk için Esad rejimi kadar korkunç olacaktır. Fransa ve Avrupa, eski bir El Kaide yöneticisi olan Ebu Muhammed el-Colani olarak da bilinen eş-Şara’yı mutlak güç arayışında desteklememelidir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English