Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

İngiliz Milletler Topluluğu zirvesi: Eski sömürgelerin tazminat talepleri yükseliyor

Yayınlanma

İngiliz Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth of Nations) 56 ülkesi cumartesi günü Samoa’da sona eren zirve toplantılarında (CHOGM) köle ticareti ve diğer sömürge adaletsizliklerinin tazmini konusunda ortak bir tartışma başlatma kararı aldı.

CHOGM iki yılda bir düzenleniyor ve 56 İngiliz Milletler Topluluğu üyesi ülkenin her biri sırayla zirveye ev sahipliği yapıyor.

Bu yılki zirve pazartesi günü Samoa’nın başkenti Apia’da başladı ve Cumartesi gününe kadar devam etti. En son 2022 yılında düzenlenen CHOGM, Doğu Afrika ülkesi Ruanda’da yapılmıştı.

Zirveye çoğu Britanya İmparatorluğu kökenli 56 ülkenin temsilcileri katıldı. Aralarında Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa’nın da bulunduğu bazı İngiliz Milletler Topluluğu ülkeleri liderleri bu yıl İngiliz Milletler Topluluğu zirvesi yerine Rusya’da düzenlenen BRICS zirvesine katılmayı tercih etti.

Hindistan Parlamento İşleri Bakanı Kiren Rijiju, Modi’nin yerine Commonwealth zirvesine katıldı.

Zirvenin ana gündemi “iklim değişikliği” idi

Bu yıl, iklim değişikliği tartışmaların merkezinde yer aldı. Ülkeler su kütlelerini korumak için Commonwealth Okyanus Deklarasyonu üzerinde çalışıyor. Ülkeler ayrıca iklim finansmanı hedeflerine nasıl ulaşılacağını da tartıştı.

Zirvenin sonuç bildirgesine göre, “üye devletlerin çoğu”, “iğrenç” transatlantik köle ticaretinin yanı sıra ilgili ülkelerin halkları üzerinde “kalıcı etkileri” olan köleliğin kendisine ilişkin “ortak tarihi deneyimleri” paylaşıyor.

Belgede ayrıca, örneğin Fiji ve Samoa’da ya da Avustralya’da İngiliz sömürge efendileri için zorla çalıştırılan Güney Pasifik adalarının yerli sakinlerinin kaçırılması anlamına gelen ve “karatavukluk” (blackbirding) olarak adlandırılan uygulamadan da üzüntü duyulduğu belirtiliyor. 

Zirve bildirgesinde Milletler Topluluğu Devlet ve Hükümet Başkanlarının köle ticareti ve kölelikle ilgili olarak “onarıcı adalet tartışmaları için yapılan çağrıları” not ettikleri ve “eşitliğe dayalı ortak bir gelecek” konusunda “ciddi, gerçekçi ve saygılı bir konuşmanın zamanının geldiği” konusunda mutabık kaldıkları belirtildi.

İlgili devlet ve hükümet başkanlarının, bu tür “görüşmelerin” başlatılmasında “aktif bir rol” oynayacakları da vurgulanıyor.

Eski sömürge ülkeleri Londra’yı alt etti

Öte yandan İngiliz Milletler Topluluğu Devlet ve Hükümet Başkanlarının kararı, İngiliz hükümetinin beyan ettiği iradenin aksine gerçekleşti.

Zirveden hemen önce Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, tazminat konusunun Pasifik’teki Samoa eyaletinin başkenti Apia’daki toplantının sonuç bildirgesinde yer almayacağını açıklamıştı.

Starmer zirvenin ardından düzenlediği basın toplantısında metnin “tartışma çağrılarını not ettiğini ve şimdi konuşma zamanı olduğunu kabul ettiğini” söyledi.

Fakat başbakan, “tartışmaların hiçbirinin parayla ilgili olmadığını” vurguladı ve “Bu konudaki tutumumuz çok ama çok net,” dedi.

İngilizler “onarıcı adalet”ten kaçınmayı başardı

Bir sözcü Londra’nın tutumunun çok net olduğunu, “mali olmayan”, yani serbest, sembolik bir biçimde “telafi edici adalet” de dahil olmak üzere hiçbir tazminatı kabul etmeye hazır olmadığını söylemişti.

Birleşik Krallık hükümeti tazminat ödemeyeceğini söyledi ve zirve öncesinde bu sorunun Milletler Topluluğu zirvesinin gündeminde olmadığında ısrar etti.

Starmer hükümeti, bazı İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinin ısrarla talep ettiği “onarıcı adalete” ilişkin ayrı bir deklarasyondan kaçınmayı başardı.

“Onarıcı adaletin” savunucuları bunun eğitim programları, borç hafifletme ve diğer iktisadi destek türleri de dahil olmak üzere pek çok şekilde olabileceğini söylüyor.

Kral III. Charles: Geçmişi değiştiremeyiz

Starmer da, İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinin iklim finansmanına erişimine yardımcı olmanın öneminden bahsetti.

Samoa’da gazetecilere konuşan Starmer, “Köle ticareti, köle uygulaması iğrenç bir şeydi ve buradan başlamamız çok önemli. İğrenç kelimesi doğru kelime,” dedi.

Başbakan, tazminatla ilgili bölümün “oldukça uzun bir bildirinin” küçük bir parçası olduğunu ve Commonwealth ülkeleri için zirvede “mutlak önceliğin” iklim krizine karşı dayanıklılığı tartışmak olduğunu söyledi.

Kral III. Charles, İngiliz tarihinde “acı verici yönler” olduğunu; “kimsenin geçmişi değiştiremeyeceğini”, fakat gelecek için “ondan ders çıkarmanın” her zaman mümkün olduğunu söyleyerek bu tutumu biraz yumuşatmaya çalışmıştı.

Britanya’nın yalnızca Karayiplere borcu 200 milyar sterlin

İngiliz baskısının, gelecekteki “görüşmelerin” sömürgeci adaletsizlik için somut tazminatla ilgili olacağından şüphe bırakmayan eski sömürgelerin kararlılığı nedeniyle nihayetinde başarısız olduğu düşünülüyor.

Cambridge’deki ünlü Trinity College’ın rektörü Michael Banner’ın hesaplamalarına göre, Britanya’nın sadece köle ticaretine dayalı olarak Karayiplere olan borcunun 200 milyar sterlinden fazla olduğu tahmin ediliyor.

Zirvenin ardından tartışmaların nasıl bir şekil alacağı sorulan Commonwealth’in görevden ayrılan genel sekreteri Patricia Scotland, “İngiliz Milletler Topluluğumuz bu meseleleri ele alırken… acı veren ve üyelerimiz için endişe konusu olan her zor meselede benimsediği yaklaşımın aynısını benimseyecektir,” dedi.

Karayiplerden 10 maddelik plan

BBC’nin geçen perşembe günü bildirdiğine göre İngiliz Milletler Topluluğu liderleri, köle ticareti için “onarıcı adaleti inceleme planlarını” yine de sürdüreceklerini söyledi.

BBC, Afrikalı liderler ve 21 Karayip ülkesinden oluşan Caricom’dan yetkililerin de resmi bildiride onarım adaleti ile ilgili ayrı bir bölümün yer alması için bastırdıklarını bildirdi.

Zirve sırasında Caricom, resmi bir özür, borç iptali, teknoloji transferi, halk sağlığı krizinin çözümüne yardım ve cehaletin ortadan kaldırılmasını içeren 10 maddelik bir onarım planı önerdi.

Bahama Başbakanı Philip Davis, Commonwealth’in acımasız kölelik tarihi için “adalet” arama zamanının geldiğini söyledi.

Dünyanın en büyük köle taciri: Britanya İmparatorluğu

15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar 300 yıldan fazla bir süre boyunca en az 12,5 milyon Afrikalı kaçırılıp Amerikan ve Avrupa gemilerine zorla bindirildi, Atlantik boyunca ticareti yapıldı ve Amerika’da köle olarak satıldı.

Birleşik Krallık parlamentosunun internet sitesine göre, Birleşik Krallık’ın köle ticaretine katılımı 1562’de başladı ve 1730’lara gelindiğinde Birleşik Krallık dünyanın en büyük köle taciriydi.

Web sitesi, İngiliz gemilerinin üç milyondan fazla Afrikalıyı, çoğunlukla İngiltere’nin Kuzey Amerika ve Karayip kolonilerine taşıdığını da ekliyor.

DİPLOMASİ

‘Dolarsızlaşma’ neden tüm BRICS ülkelerinden destek bulmadı?

Yayınlanma

Geçen hafta Rusya’nın Kazan kentinde sergilenen birlik havasına rağmen, BRICS liderleri, doların küresel finans sistemindeki rolünü azaltma konusunda bölünmüş durumdaydı. Analistler, bu jeopolitik farklılıkların blok genişledikçe daha belirgin hale gelebileceğini söylüyor.

Perşembe günü sona eren zirvede, BRICS’in ilk üyeleri olan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika, İran, Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni tam üye olarak kabul etti. Ayrıca, BRICS’in etki alanını genişletmek amacıyla 13 ülke daha “ortak ülke” olarak davet edildi.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in de aralarında bulunduğu liderler, çevre koruma, finansal reform ve küresel çatışmaların çözümü gibi konularda iş birliği üzerinde ortak bir zemin bulmuş gibi görünüyordu. Xi ve Putin’in perşembe günü gerçekleştirdiği ve tokalaşmayla sona eren yan görüşme, içeriği konusunda merak uyandırdı.

Quincy Enstitüsü’nün Küresel Güney Programı direktörü Sarang Shidore, South China Morning Post (SCMP) gazetesine verdiği demeçte, BRICS ülkelerinin yeşil korumacılık ve Dünya Ticaret Örgütü’ndeki “felç hali” gibi konularda birleştiğini belirtti.

Shidore, bu durumun “ABD’ye yönelik açık eleştiriler” olduğunu ve dünyanın sadece jeopolitik değil, aynı zamanda iklim ve enerji geçişi temelinde de parçalandığını yansıttığını söyledi.

Uzman, “Bu parçalanma eğilimleri BRICS gibi forumlarda dikkate alınıyor ve giderek daha fazla eleştiriliyor,” diye ekledi.

Ancak bu birliktelik, Rusya’nın dünyanın finansal sistemini ABD dolarından ayırma teklifine yansımadı.

Shidore’a göre, diğer ülkeler Amerikan dolarının uluslararası ticaretteki hakimiyetinden hoşlanmasa da “alternatif bir sistem oluşturmanın fayda-maliyet analizine baktıklarında, karşılarında pek çok engel buluyorlar: İçsel, jeopolitik, teknik engeller ve tabii ki güçlü bir ABD misillemesinden duyulan korku.”

Rusya, Batı’nın Ukrayna işgali nedeniyle uyguladığı yaptırımlarla ortaya çıkan finansal engelleri aşmak amacıyla, BRICS Köprüsü adında alternatif bir uluslararası ödeme sistemi öneriyor.

Bu engeller arasında, uluslararası ödeme mesajlaşma platformu olan SWIFT’ten koparılmak da bulunuyor.

Perşembe günü Kazan’da konuşan Putin, “herhangi bir dikteye tabi olmayan, güvenilir alternatif çok taraflı finansal mekanizmalar ve tedarik zincirleri oluşturmanın şart olduğunu” söyledi.

BRICS liderleri, sınır ötesi ödemelerin iyileştirilmesi, yerel para birimlerinin işlemlerde kullanımının teşvik edilmesi gibi konularda ortak bir açıklama yaptı ve bu yolda bir adım attılar.

Ayrıca, bağımsız bir sınır ötesi ödeme ve saklama altyapısı kurulmasının fizibilitesini araştırma kararı aldılar.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nde kıdemli bir politika uzmanı olan Agathe Demarais, gazeteye yaptığı açıklamada, dijital para birimlerinin Batı’nın finansal yaptırımlarını aşmak ve SWIFT ile Amerikan dolarına olan bağımlılığı azaltmak için bir araç olarak kullanılmasına yönelik artan bir ilginin olduğunu dile getirdi.

Demarais, “Bu dijital para birimlerinin Batı’nın ekonomik yaptırım araçlarına, yaptırımlara karşı bağışıklık kazanmış gibi görünmesi, onları cazip hale getiriyor,” değerlendirmesini yaptı.

Ancak Demarais, BRICS’in finansal araçlarının yaygın bir şekilde benimsenmesinin zor olduğunu belirtti, çünkü doların hakimiyeti “kökleşmiş” ve küresel işlemlerin yüzde 80’inden fazlasını oluşturuyor.

Uzman, “BRICS grubu, çok farklı ekonomilere sahip ve çeşitli jeopolitik hedefleri olan eklektik bir ülke karışımından oluşuyor. Bu durum, grubun finansal ve parasal entegrasyonu derinleştirme konusundaki iddialı vaatlerinin önünde büyük bir engel teşkil edecek,” dedi.

Shidore de aynı görüşteydi ve BRICS üyelerinin bu fikirde Rusya’nın arkasında sıralanmadığını belirtti:

“Rusya’nın istediği, herkesin dolardan ayrılıp bu platformu kullanmaya başladığı büyük kapsamlı sistem, şu anda oldukça idealist bir öneri. BRICS içindeki siyasi dinamikler bununla uyumlu değil. Çin’in bile bunu tamamen benimseyeceğini sanmıyorum, çünkü ABD ile yavaş da olsa ilerleyen bir diyaloğu var.”

Ülkelerin acil olarak alternatif bir sistem geliştirme ya da “yerel para birimleriyle daha sınırlı bir şekilde deney yapmaya devam etme” konusunda bölündüğünü ifade eden Shidore, “Rusya belki de bu konuda en radikal devlet, ancak genel olarak BRICS grubu, mevcut küresel kurumların daha açık, daha temsilci ve daha etkili olmasını istiyor ve verilen mesaj bu,” diye ekledi.

Brezilya, Venezuela’nın BRICS üyeliğine destek vermiyor

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Analistler: Hindistan-Çin arasındaki yumuşama ekonomik ve güvenlik çıkarlarından kaynaklanıyor

Yayınlanma

Hindistan ve Çin, devriyelerin yeniden başlamasıyla birlikte sınır kısıtlamalarını hafifletme konusunda anlaştı. Uzmanlar bu adımın güvenlik kaygıları kadar ekonomik zorunluluklardan da kaynaklandığını ve her iki ülkenin de ticari bağlarını güçlendirmek istediğini söylüyor.

Hindistan hükümeti pazartesi günü yaptığı açıklamada, iki ülkenin 2020’deki Galwan Vadisi çatışmasından bu yana gerilimin tırmandığı tartışmalı bölgede devriyeleri yeniden başlatacağını duyurdu.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian gelişmeyi doğrulayarak Pekin’in anlaşmayı uygulamak için Yeni Delhi ile birlikte çalışacağını belirtti.

Uzmanlar bu adımı, yıllar süren gerginliklerin ardından ikili ilişkilerin istikrara kavuşturulması yönünde atılmış olumlu bir adım olarak değerlendiriyor.

Somaiya Vidyavihar Üniversitesi’nde Çin çalışmaları profesörü olan Saheli Chattaraj, Hindistan’ın Pekin’in niyetleri konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik içinde olduğunu ancak sınırdaki istikrarın her iki ülkenin de çıkarlarına hizmet ettiğini söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Chattaraj, “Sınırdaki farklılıklarımız hala devam ediyor ve Çin’in duruşu tarihten kalan farklılıkların karşılıklı istişare yoluyla çözülmesi gerektiği yönünde” dedi.

Chattaraj diplomatik çıkmazın aşılmasının her iki ülkenin de barışçıl ve siyasi yollarla ilişkileri geliştirmeye motive olduğu anlamına geldiğini kaydetti.

“Olumlu etki yaratarak ve farklılıkları azaltarak ilişkilerin iyileştirilmesi için bir ivme var” dedi.

Duyuru, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS zirvesi çerçevesinde yaptıkları ikili görüşmenin ardından geldi. 2019’dan bu yana iki lider arasında ilk kez yüz yüze bir görüşme gerçekleşti.

Her iki lider de sınır anlaşmazlıklarını ele almanın önemini vurguladı ve Hindistan ile Çin’in olgunluk ve karşılıklı saygı sergileyerek “barışçıl ve istikrarlı” bir ilişkiye sahip olabilecekleri konusunda mutabık kaldı.

Delhi merkezli Observer Araştırma Vakfı’nın stratejik çalışmalar programında görev yapan Atul Kumar, güven inşa etmenin zaman alacağını söyledi.

“Karşılıklı saygı ve birbirlerinin ulusal çıkarlarına ve kırmızı çizgilerine duyarlılık bu ikili ilişkiye yansıtılabildiği sürece durum istikrarlı kalacaktır” dedi ve ekledi: “Bu şüphesiz ikili ilişkiler için iyi bir yeniden başlangıç ve her iki ülke de şu anda ihtiyatlı bir iyimserlik içinde.”

The Post’a konuşan Kumar, BRICS’in Çin ve Hindistan’ın ikili sorunlarını kendi çerçevesi altında tartışmaları ve çözüm aramaları için ivme yaratmaya yardımcı olduğunu söyledi.

Kumar, “Başkan Xi Jinping bu alternatif küresel platforma büyük önem veriyor ve mevcut çıkmaza bir çözüm aramak için bunu kullanmaya karar vermesi de değişen jeopolitik ortamda BRICS’i teşvik etme konusundaki tutarlı çabası hakkında çok şey anlatıyor” dedi.

İkili ilişkiler, 2020 yılında Galwan Vadisi’nde yaşanan ve 20 Hint askeri ile en az dört Çin askerinin ölümüne neden olan ölümcül çatışmanın ardından gerilmişti. İki ülke ayrıca 2017 Doklam çatışması ve Sikkim ve Arunachal Pradesh sınırındaki çatışmalar sırasında da gerginlik yaşadı.

Delhi merkezli Kara Harp Çalışmaları Merkezi’nde savunma analisti ve seçkin bir araştırmacı olan Rakesh Sharma, Ladakh’ın doğusunda uzun süredir devam eden çıkmazı çözmeye yönelik son girişimlerin cesaret verici olduğunu ancak güvenin yeniden tesis edilmesinin sürekli çaba gerektireceğini kaydetti.

“1993 ve 2013 yılları arasında oluşturulan önceki güven arttırıcı önlemler [CBM’ler] etkinliğini yitirdi. Yeni CBM’lerin oluşturulması oldukça zaman alacaktır. Bu nedenle temkinli olmak çok önemli olacak” dedi.

Savunma Çalışmaları ve Analizleri Enstitüsü’nde yardımcı araştırmacı olan M.S. Prathibha, This Week in Asia’ya verdiği demeçte Çin’in Batı ile yaşadığı güvenlik ve ticaret gerilimleri nedeniyle Hindistan ile ekonomik ilişkilerini yeniden başlatma konusunda çok gayretli olduğunu söyledi.

“Anlaşma Hindistan-Çin ilişkilerinde ihtiyatlı bir iyimserlik yarattı. Hindistan herhangi bir ekonomik ilişkiyi yeniden başlatmadan önce sınırdaki durumun yatışmasını ve tüm sürtüşme noktalarındaki devriye sorunlarının çözülmesini istiyordu” diyen Prathiba, Hindistan’ın Çin’in iki ülke arasında imzalanan ikili anlaşmalara uymasını umduğunu da sözlerine ekledi.

Ekonomik faktör

Analistler, Hindistan ve Çin arasındaki ekonomik çıkarların her iki ülkeyi de sınır sorunlarını ele almaya ve çözmeye ittiğini söylüyor.

The Post’a konulan analist, “Hindistan ve Çin birbirlerine bağımlılar. Hindistan tamamen Batı’ya bel bağlamak istemiyor ve Kore ve Japonya ile müzakerelerde zorlanıyor. Bu arada Çin’in de, özellikle Batı ile gergin ilişkileri göz önüne alındığında, Hindistan pazarına erişime ihtiyacı var” yorumunu yaptı.

Analistlere göre Çin, Hindistan’a küçük ortak muamelesi yapma eğiliminde olan Japonya ve Güney Kore gibi ülkelere kıyasla Delhi açısından birlikte çalışması daha kolay bir ülke olarak görülüyor. Ticaret ve Sanayi Bakanı Piyush Goyal 30 Temmuz’da yaptığı açıklamada Hindistan’ın Japonya, Güney Kore ve ASEAN ile uygulanan serbest ticaret anlaşmalarını gözden geçirmek için müzakereleri hızlandırmaya çalıştığını söyledi.

İsmi açıklanmayan bir analist, “Hindistan’daki iş çevrelerinden de hükümete Çin ile ticari ilişkileri geliştirmesi yönünde baskı var, zira bu tür bağlar ekonomik fırsatlar ve faydalar sağlayabilir,” dedi.

The Post’a konuşan analist, “Her iki ülkenin de daha büyük ekonomik çıkarları var ve sınır anlaşmazlıkları nedeniyle ekonomik faydalardan mahrum kalmayı göze alamazlar” değerlendirmesini yaptı.

İkili ticaret

Ekonomik düşünce kuruluşu Global Trade Research Initiative’in verilerine göre, Mart 2024’te sona eren mali yılda Hindistan’ın Çin’e ihracatı 16,65 milyar ABD doları, ithalatı ise 101,75 milyar ABD doları olarak gerçekleşti ve ticaret açığı 85 milyar ABD dolarını aştı.

Hindistan’ın temmuz ayında yayınlanan yıllık Ekonomik Anket raporu, Hindistan’ın Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Batılı ülkelere ihracatını artırmak için Çin’den doğrudan yabancı yatırım çekmenin önemini vurgulamış ve böylece Delhi’nin Pekin ile artan ticaret açığını ele almıştı.

Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nden emekli ekonomi profesörü Arun Kumar ise farklı bir görüş ortaya koyarak son anlaşmanın bölgenin jeopolitiği ile ilgili olduğunu söyledi.

Kumar, “Batı, Hindistan’ın [Asya’da] Çin’in karşıtı olmasını istiyor, bu nedenle ABD Hindistan ile stratejik bir ilişki kuruyor” dedi.

“Dolayısıyla Hindistan’ın Batı’ya çok fazla yaklaşmaması ve iki blok arasında tarafsız kalması Çin’in çıkarına, bu nedenle Çin sınır meselesinde yumuşamayı kabul etti” yorumunu yaptı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Türkiye-Afrika İşbirliği Bakanlar Toplantısı Cibuti’de

Yayınlanma

Türkiye-Afrika Ortaklığı Üçüncü Bakanlar Gözden Geçirme Konferansı, 2-3 Kasım 2024 tarihlerinde Cibuti’de gerçekleştirilecek. Konferansta Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan temsil edecek. Etkinlikte, Afrika Birliği’ne üye 14 Afrika ülkesinin dışişleri bakanları ve temsilcileri de yer alacak.

Bu konferans, 2021’de İstanbul’da düzenlenen Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi’nin kararlarının takibi ve 2022-2026 Ortak Eylem Planı çerçevesinde atılacak adımların gözden geçirilmesi açısından kritik önem taşıyor. Ayrıca 2026’da planlanan Dördüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi’nin hazırlıkları da bu toplantının gündeminde yer alacak. Zirve sonrasında “Ortak Bildiri” ve “2022-2024 Ortak Uygulama Raporu” belgeleri kabul edilecek.

Türkiye-Afrika ilişkileri, 2005’te başlayan Afrika Açılım Eylem Planı ile kurumsal ve sistematik bir çerçeveye oturmuş ve zamanla “Afrika Ortaklık Politikası”na evrilmiştir. Türkiye’nin stratejik ortak olarak Afrika ile gerçekleştirdiği işbirliği, barış ve istikrarın yanı sıra ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerini de içeriyor.

Konferansın sonuçları, Türkiye’nin Afrika kıtasındaki etkinliğini daha da pekiştirmesi ve işbirliklerini derinleştirmesi açısından büyük önem taşıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English