Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İran, Hamas ve Hizbullah koordinasyonu İsrail’i endişelendiriyor

Yayınlanma

İsrail’de Ramazan ayı boyunca Batı Şeria’da artan gerilim ve İsrail baskınlarına yanıt olarak Lübnan’ın güneyinden ateşlenen roketler, İsrail’de yeni bir endişeyi gün yüzüne çıkardı: Direniş ekseni arasındaki koordinasyon artıyor mu?

İran’ın, İsrail’in potansiyel “müttefiki” olan Arap dünyasıyla normalleşme girişimleri tüm hızıyla sürerken Tel Aviv; Irak’tan Yemen’e Lübnan’dan Filistin’e uzanan “direniş ekseni” arasında artan koordinasyonu tartışıyor. İsrail’in yarı resmi düşünce kuruluşu Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde (INSS) yayınlanan bir analiz İsrail sınırlarındaki son gerilim ve İsrail’e karşı çeşitli hamlelerin Hizbullah ve İran başta olmak üzere direniş ekseninin bileşenlerince ne ölçüde koordine edildiği tartışıldı. Analizde bu koordinasyonun İran’ın gelecekte İsrail’le olası bir çatışmayı zorlu, çok cepheli bir savaşa dönüştürmesine olanak sağlayabileceğine dikkat çekildi ve “İran ile Arap komşuları arasındaki gerilimin azalması Tahran’a, İsrail’e karşı kabiliyetlerini geliştirme ve stratejik caydırıcılığını artırma fırsatı verecektir” değerlendirmesi yapıldı.

Analizin tamamı:

***

İran-Arap Uzlaşması ve İsrail’e Yönelik Artan Tehditler

Son aylarda İslam Cumhuriyeti iki paralel savaş ve barış sürecinden geçti. Bir yandan daha önce Tahran’a düşman olan Sünni Arap devletleriyle yeni anlaşmalara varırken ve diğer yandan İsrail’e karşı faaliyetlerinde özgüvenini artırırken direniş eksenini güçlendirdi. Kudüs nasıl hareket etmeli?

İran son birkaç aydır ve son haftalarda daha da yoğun bir şekilde Sünni Arap ülkeleriyle, özellikle de Körfez ülkeleriyle ikili ilişkilerini geliştiriyor. Geçen ay Çin’in arabuluculuğuyla Suudi Arabistan ile ilişkilerin yenilenmesi bu bağlamda özellikle dikkate değer. Anlaşmanın duyurulmasından kısa bir süre sonra iki ülkenin dışişleri bakanları Pekin’de bir zirve düzenledi. Sonuç olarak, İran Cumhurbaşkanı ileri bir tarihte Riyad’ı ziyaret etmeye davet edildi ve her iki ülkeden teknik ekipler diplomatik misyonların yeniden açılmasına zemin hazırlamak için karşılıklı ziyaretlerde bulundu. Ayrıca Umman, Yemen’de yıllardır süren Suudi saldırısını sona erdirecek bir anlaşmaya varma umuduyla Riyad’dan bir heyet ile Yemen’deki Husi isyancılar arasında arabuluculuk görüşmelerini yeniden başlattı. Bu arada İran da Bahreyn ile görüşmeler yürütüyor ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması muhtemel görünüyor. Bu gerçekleştiğinde İran’ın tüm Körfez ülkeleriyle ilişkileri yenilenmiş olacak.

İran ile Arap dünyası arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi eğilimi sadece Körfez ülkeleriyle sınırlı değil. Son aylarda İran’ın Mısır ve Ürdün ile birkaç yıldır oldukça düşük düzeyde seyreden ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı bildiriliyor. İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın duyurulmasının ardından İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kanaani, bunun İslam Cumhuriyeti’nin Mısır, Ürdün ve Bahreyn ile olan ilişkilerine de olumlu yansımaları olacağını açıkladı. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümetinin bölgesel gerilimleri azaltma çabalarının bir parçası olarak ülkesinin Mısır ve Ürdün ile ilişkilerinde önemli bir atılımın elinin kulağında olduğunu açıkladı. Aralık 2022’de Emirabdullahiyan, Amman’da düzenlenen Irak konulu uluslararası bir konferans sırasında Ürdün Kralı Abdullah ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile bir araya geldi. Arap dünyasından gelen haberler de Irak’ın İran, Mısır ve Ürdün arasındaki arabuluculuk çabalarına dahil olduğunu gösteriyor. Nisan ayı başında Reuters, Mısır Turizm Bakanlığı’ndan kaynakların iddialarına dayanarak Kahire’nin yakında organize İranlı turist gruplarının Sina’yı ziyaret etmeleri için vize almalarına ve daha sonraki aşamada da ülkenin daha fazla bölgesine girmelerine izin vereceğini bildirdi. Ürdün ve Mısır, İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmayı memnuniyetle karşılayarak bunun bölgede güvenlik ve istikrarın artmasına katkıda bulunacağı umudunu dile getirdiler.

İran ve Arap devletleri arasındaki gerginliğin azaldığı bir ortamda, İslam Cumhuriyeti ve İsrail arasında süregelen çatışmada, özellikle de 13 Mart 2023’te Megiddo Kavşağı’ndaki terör saldırısına karşılık İsrail’in Suriye’de düzenlediği yoğun hava saldırıları göz önüne alındığında, belirgin bir tırmanma yaşandı. İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan iki subay 30 Mart’ı 31 Mart’a bağlayan gece İsrail’e atfedilen bir hava saldırısında öldürülmüştü. Bunun üzerine İran intikam tehdidinde bulundu ve İran’ın BM Daimi Temsilcisi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne gönderdiği mektupta Suriye’deki İran güçlerinin Şam rejiminin açık daveti üzerine orada bulunduğunu ve Tahran’a onları koruma hakkı verdiğini vurguladı. İran’ın bu güçleri Suriye’den çıkarmak gibi bir niyeti olmadığını da sözlerine ekledi. 2 Nisan’da IDF, Suriye’den İsrail hava sahasına giren bir İran insansız hava aracını düşürdü. Bununla birlikte, Suriye’den fırlatılan insansız hava aracı Tahran için muhtemelen yeterli bir yanıt değil. Bu bağlamda Washington’un Umman Denizi ve Umman Körfezi’ndeki gemilere yaptığı uyarılar ve nükleer bir denizaltı olan USS Florida’nın Basra Körfezi’ne konuşlandırıldığını kamuoyuna duyurma kararı da önemli.

İsrail’in Tapınak Dağı çevresinde gerilimin artması ve Lübnan ile Suriye’den gelen saldırılar İran’da büyük bir memnuniyetle karşılandı. İsrail’in Gazze Şeridi ve Lübnan’a verdiği yanıtlar, İran’da devlet kontrolündeki medya tarafından, özellikle ülkedeki iç siyasi kriz göz önüne alındığında, ileride eş zamanlı birkaç cepheden gelen roket saldırılarıyla baş edemeyeceğinin kanıtı olarak gösterildi. Örneğin, sertlik yanlısı Vatan Emrooz gazetesi “Filistin direnişinin” İsrail ile birden fazla cephede çatışma başlatma başarısını övdü ve İsrail’in Pesah Bayramı’nı kutladığı hassas bir dönemde direniş eksenindeki operasyonel ve medya dayanışmasının İsrailliler arasında korku uyandıran yeni bir denklem yarattığını vurguladı. Devrim Muhafızlarına bağlı Tasnim Haber Ajansı, Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin ve İsrail güvenlik güçlerinin gerilimin arttığı sıradaki tutumunun İsrail’in aynı anda iki cephede birden çatışma ihtimalinden bile endişe duyduğunu kanıtladığını savundu. İsrail’in, direniş ekseninin diğer bileşenlerinin çok cepheli bir savaşa katılmasından endişe ettiği ve bunun da İsrail’i yıkıma götürebileceği belirtildi. Devrim Muhafızları Sözcüsü Tuğgeneral Ramazan Şerif de 14 Nisan Dünya Kudüs Günü münasebetiyle düzenlediği basın toplantısında bu konuya değinerek “Güney Lübnan ve Golan Tepeleri’nden Gazze ve Batı Şeria’ya uzanan birleşik bir anti-Siyonist cephenin” oluşmasının, özellikle de içinde bulunduğu siyasi kriz göz önüne alındığında, İsrail için kısa sürede büyük bir zorluk yarattığını söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Reisi ayrıca Suriye, Türkiye, Cezayir ve Türkmenistan liderleriyle telefonda görüşerek Filistin’in kurtuluşu için İsrail’e karşı ortak bir cephe oluşturmanın önemini vurguladı. Reisi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede, İsrail’in Tapınak Dağı’nda aldığı önlemlere verilecek yanıtı görüşmek üzere İslam İşbirliği Teşkilatı’nı acil toplantıya çağırdı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yaptığı görüşme, Suriye topraklarında son dönemde yaşanan saldırılar ve 8 Nisan’da Lübnan’ın güneyinden İsrail’e, Filistinli örgütler tarafından ateşlendiği anlaşılan üç roket saldırısının ışığında daha da önem kazandı. Reisi Esad’a dünya düzeninin “direniş ekseninin” lehine değişmekte olduğunu ve “Siyonist rejimin işlediği suçların” onun zayıflığının ve çaresizliğinin yanı sıra “direniş güçlerini” bekleyen altın çağın göstergesi olduğunu söyledi. Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin 8 Nisan’da Suriye’ye yaptığı ziyaret de İran’ın Suriye’ye hava savunma sistemleri sağladığına dair haberlerin arttığı bir dönemde, Suriye Devlet Başkanı’nı güçlendirmek ve iki ülke arasındaki koordinasyonu geliştirmek için tasarlanmıştı.

Tapınak Dağı’nın merkezde olduğu ve Hamas’ın Gazze, Lübnan ve Golan Tepeleri’ndeki durumu daha da kötüleştirdiği İsrail sınırlarındaki son gerilim ve İsrail’in Suriye’de İran hedeflerine yönelik saldırılarını takip eden olaylar dizisi, farklı cephelerdeki çeşitli hamlelerin Hizbullah ve İran başta olmak üzere direniş ekseninin bileşenlerince ne ölçüde koordine edildiği sorusunu gündeme getiriyor.

Son yıllarda İran, İsrail’in Suriye ve İran’ın içindeki hedeflerine yönelik artan faaliyetlerine daha iyi yanıt verebilmek için bölgesel vekilleri de dahil olmak İsrail’e karşı stratejik kabiliyetlerini geliştirme çabalarını artırdı. İsrail’in saldırılarına rağmen İran; Suriye ve Hizbullah’a çeşitli yollardan silah ve mühimmat sevk etmeye devam ediyor. Yakın zamanda, şubat ayında Suriye’yi vuran depremin ardından ülkeye insani yardım taşıyan konvoyları bile kullandı. Benzer şekilde İran, Suriye’de ve Suriye-Irak sınırında faaliyet gösteren İran yanlısı milisleri güçlendirmeye ve silahlandırmaya devam ederken, genel olarak Filistin cephesindeki ve özel olarak Batı Şeria’daki müdahalesini de yoğunlaştırdı. Tüm bunlar direniş ekseninin bileşenleri arasındaki koordinasyonu artırmak için tasarlandı. Hizbullah ve Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İsrail’le uzun yıllara dayanan deneyimleri ve aşinalıkları ve örgütün Ocak 2020’de Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana Tahran’da önemli ölçüde artan statüsü ve etkisi nedeniyle bu kampanyada merkezi bir rol oynuyor. İran’ın bölgesel vekilleri kullanma yöntemi, Tahran’a dokunulmazlık ve inkar edilebilirlik sağlarken, bölgesel müttefiklerine silah, cephane ve kendi silahlarını üretme yeteneği de dahil, teknoloji sağlayarak Tahran’ın nüfuzunu koruyor ve gücünü artırıyor.

Dahası, son dönemdeki gerilimi artırma girişiminin doğrudan İran’la değil, başta Tapınak Dağı olmak üzere Filistin cephesindeki gelişmelerle bağlantılı olduğu açık olsa da, direniş ekseni bileşenleri arasında uzun süredir devam eden koordinasyon temelinde, İran ve vekilleri İsrail’e karşı yeni bir caydırıcılık dengesi kurmak için bir fırsat olarak gördükleri bu durumdan sonuna kadar faydalanıyor. Hamas’ın Siyasi Şefi İsmail Haniye ve Filistin İslami Cihad’ın Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale’nin Nasrallah’la görüşmek üzere Beyrut’a yaptıkları son ziyaretler ve Kudüs Gücü Komutanı’nın Şam’a ve muhtemelen Beyrut’a yaptığı ziyaret bu açıdan önemli. Bu olaylar İran koordinasyonunun bir sonucu olmasa ve Tahran tarafından düzenlenmemiş olsa bile, İslam Cumhuriyeti açısından sevindirici bir gelişme ve İsrail ile gelecekteki herhangi bir çatışmayı zorlu, çok cepheli bir savaşa dönüştürmesine olanak sağlayabilir. İran’ın bu değerlendirmesi, Tahran’ın bir savaşta İsrail’le daha başarılı bir şekilde başa çıkabileceğine dair güvenini artırabilir ve İran ve vekillerinin, şu anda topyekûn bir savaşla ilgilenmediğine inandıkları İsrail’e karşı daha agresif bir yaklaşım benimseme isteklerini artırabilir.

Sonuç olarak, İran özellikle Körfez’deki Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışırken, İsrail ile İran ve direniş eksenindeki ortakları arasındaki gerilimde belirgin ve süregelen bir tırmanma ve aynı zamanda eksen bileşenleri arasında artan bir koordinasyon söz konusu. Bu koordinasyon, Mayıs 2021’de Duvarların Muhafızı Operasyonu sırasında Beyrut’ta İran, Hizbullah, Hamas ve Filistin İslami Cihad için ortak bir komuta odası kurulduğunda zaten belliydi.

İsrail, Tahran söz konusu olduğunda direniş ekseninin en geniş anlamıyla ve kapsamlı bölgesel çatışma bağlamında Irak’taki İran yanlısı milisleri ve Yemen’de gelişmiş askeri kabiliyetlere sahip Husileri de içerdiğini dikkate almalı. Belki de İran ile Arap komşuları arasındaki gerilimin azalması Tahran’a, İsrail’e karşı kabiliyetlerini geliştirme ve stratejik caydırıcılığını artırma fırsatı verecektir.

 

ORTADOĞU

Tahran, nükleer denetçinin kınamasına yanıt olarak ‘yeni ve gelişmiş’ santrifüjleri devreye soktu

Yayınlanma

İran’ın uranyum stoklarını sınırlama anlaşmasını övdükten bir gün sonra, Birleşmiş Milletler’in nükleer gözlemcisi İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda “şeffaf olmamasını” kınayan gensoru önergesini kabul etti. Önerge ABD ve İngiltere tarafından dayatıldı.  Cuma günü erken saatlerde Tahran bu karara “yeni ve gelişmiş” santrifüjleri devreye soktuğunu açıklayarak yanıt verdi.

Perşembe günü geç saatlerde AFP’ye konuşan diplomatlar, Birleşmiş Milletler Nükleer Denetleme Kurulu’nun İran’ın kurumla olan zayıf işbirliğini kınayan bir kararı saatler süren hararetli tartışmaların ardından kabul ettiğini ve Tahran’ın bu kararı “siyasi amaçlı” olarak nitelendirdiğini söyledi.

İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın 35 ülkeden oluşan yönetim kuruluna sunulan gensoru önergesi, haziran ayındaki benzer bir önergenin ardından geldi.

AFP’ye konuşan iki diplomat, Çin, Rusya ve Burkina Faso’nun aleyhte oy kullandığı karar tasarısının 19 lehte oyla kabul edildiğini, 12 çekimser oy kullanıldığını ve Venezuela’nın oylamaya katılmadığını söyledi.

Perşembe gecesi yapılan oylama öncesinde ABD ve Avrupalı müttefikleri İran’ı kınayarak kararlarına destek toplamaya çalıştı.

Washington, kurula gönderdiği ulusal bildiride Tahran’ın nükleer faaliyetlerinin “derinden rahatsız edici” olduğunu söyledi.

Londra, Paris ve Berlin ortak bir bildiriyle İran’ın nükleer programının “uluslararası güvenliğe” oluşturduğu tehdide dikkat çekerek, İran’ın şu anda dört nükleer silah için yeterli miktarda yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğunu iddia etti.

İran’ın UAEA nezdindeki büyükelçisi Muhsin Naziri Asl, kararı “siyasi amaçlı” olarak nitelendirdi ve önceki kınamalara kıyasla “düşük destek” aldığını söyledi.

Cuma günü erken saatlerde Tahran, karara yanıt olarak “yeni ve gelişmiş” santrifüjleri devreye sokacağını duyurdu.

Örgüt ve İran Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan ortak açıklamada, “İran Atom Enerjisi Örgütü Başkanı, çeşitli tiplerde yeni ve gelişmiş santrifüjlerin önemli bir serisinin fırlatılması da dahil olmak üzere etkili önlemlerin alınması talimatını verdi” denildi.

UAEA Başkanının ziyareti üstüne geldi

Karar, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Grossi’nin geçen hafta Tahran’a yaptığı ve ilerleme kaydettiği anlaşılan ziyaretten döndüğü sırada alındı.

Ziyaret sırasında İran, UAEA’nın yüzde 60 saflığa kadar zenginleştirilmiş, silah sınıfına yakın hassas uranyum stokunu sınırlama talebini kabul etti.

Grossi çarşamba günü gazetecilere yaptığı açıklamada “Bu doğru yönde atılmış somut bir adımdır” dedi ve İran’ın nükleer anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerinden ayrılmaya başlamasından bu yana “ilk kez” böyle bir taahhütte bulunduğunu söyledi.

Yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran’ın nükleer programını kısıtlayan 2015 tarihli dönüm noktası niteliğindeki anlaşma, üç yıl sonra dönemin başkanı Donald Trump yönetimindeki ABD’nin tek taraflı çekilmesinin ardından dağıldı.

Buna misilleme olarak Tahran, uranyum stoklarını artırarak ve anlaşma kapsamında izin verilen yüzde 3,67 saflık oranının (nükleer enerji santralleri için yeterli) ötesinde zenginleştirme yaparak taahhütlerinden bazılarını kademeli olarak geri almaya başladı.

Bu aşamada sembolik nitelikte de olsa da, gensoru önergesinin İran üzerindeki diplomatik baskıyı artırmak için tasarlandığı düşünülüyor.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Araghchi perşembe günü yaptığı açıklamada gensorunun ajansla olan ilişkileri “sekteye uğratacağını” ancak Tahran’ın işbirliği yapmaya istekli olduğunu vurguladı.

Daha önce Araghchi, kurulun kararı kabul etmesi halinde İran’ın “orantılı” bir karşılık vereceği uyarısında bulunmuştu.

‘Karar, ajansın çabalarına zarar veriyor’

Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde araştırmacı olan Heloise Fayet’e göre karar tasarısı “Rafael Grossi’nin çabalarına zarar verme” potansiyeline sahip dedi.

AFP’ye konuşan Fayet, “Ancak Batılı güçler Grossi’nin diplomatik manevralarının etkili olmamasından dolayı hayal kırıklığına uğramış durumda ve daha sağlam çözümler arıyorlar” değerlendirmesini yaptı.

Grossi .arşamba günü yaptığı açıklamada İran’ın zenginleştirme faaliyetlerini durdurma taahhüdünün “yeni gelişmeler sonucunda” sekteye uğrayabileceğini “göz ardı edemeyeceğini” söylemişti.

Dış politika uzmanı Rahman Ghahremanpour Tahran’ın yeni kınamaya “zenginleştirme seviyelerini artırarak” misilleme yapabileceğini belirtti.

Ancak İran’ın Trump Beyaz Saray’a dönmeden önce “gerilimi tırmandırmak” istememesi nedeniyle sert “stratejik önlemler” beklemediğini ekledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

UCM Hakiminden İsrail’in “tarafsızlık” sorgusuna yanıt

Yayınlanma

Beti Hohler

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail’in kendisi hakkındaki tarafsızlık sorgulamasına ilişkin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama kararını verecek dairenin yeni atanan üyesi Hâkim Beti Hohler’in yanıtını yayınladı.

İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkındaki tutuklama talebi kararını verecek hâkim heyetine yeni atanan Hohler, savcılıktaki geçmiş görevine ilişkin İsrail’in sorularını yanıtladı.

UCM Hakimi Hohler’in sunduğu detaylı yanıtla, İsrail’in yargı sürecini geciktirmeye ve hakimin tarafsızlığını sorgulama yönelik girişimi temelsiz kaldı.

Tarafsızlık tartışması

Hohler’in UCM hakimliğine seçilmeden önce UCM Savcılık Ofisinde çalışmış olmasının, tarafsızlığına gölge düşürebileceğini öne süren İsrail Başsavcılığının UCM’ye yönelttiği sorulara verilen yanıtta, Filistin soruşturmasında görev almadığını belirtti. Hohler, savcılık bürosunda çalıştığı dönemde Filistin soruşturmasına doğrudan ya da dolaylı olarak katılmadığını ve soruşturmada görev alan personelle çalışmadığını kaydetti.

Eski Mossad şefi savaş suçları soruşturması nedeniyle eski UCM savcısını tehdit etmiş

İsrailli yetkililer hakkında yürütülen soruşturmanın belgelerine, soruşturma planlarına, evraklarına, delillerine veya gizli belgelere hiçbir şekilde erişmediğini aktaran Hohler, bu bilgi ve belgelerin kendisine başka şekilde de getirilmediğini ifade etti.

Yanıtında UCM’deki tüm soruşturmalara erişim sağlayan bir konumda çalışmadığını anlatan Hohler, Savcılıktaki görevinde kendisine danışılan ve görüş bildirdiği konular içinde Filistin soruşturmasının yer almadığını vurguladı.

Hohler, ağırlıklı olarak Filipinler’deki olayların soruşturulmasında görev aldığını ve etkileşime girdiği soruşturmalar içinde Filistin’in yer almadığını belirtti.

ABD Temsilciler Meclisi, UCM’ye yaptırım yasasını geçirdi

Tarafsızlığından makul gerekçelerle şüphelenilen bir hâkimin görevinden çekilmesi gerektiğine inandığını aktaran Hohler, görevinin gerektirdiği özelliklerin farkında olduğunu kaydetti. Hohler, Savcılık Ofisini de konuya ilişkin elindeki bilgileri mahkemeye sunmaya davet etti.

UCM’deki süreci geciktirme çabaları

Önceki UCM Başsavcısı Fatou Bensouda 16 Ocak 2015’te, Filistin’deki duruma ilişkin ön inceleme başlattığını duyurmasının ardından, Aralık 2019’da soruşturma için gerekli kriterlerin karşılandığını açıklamasına rağmen, Filistin topraklarının nereyi kapsadığı ve mahkemenin hangi topraklarda işlenen suçlara bakabileceğinin tespit edilmesi için ön yargılama dairesinden görüş istemişti.

Söz konusu görüşün verilmesi sırasında birçok UCM ülkesi ve sivil toplum kuruluşunun (STK) sürece dahil olmasıyla yaklaşık 2 yıl sonunda, ön inceleme tamamlanmış ve soruşturma ancak 3 Mart 2021’de başlatılmıştı.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

UCM Başsavcılığının 20 Mayıs’ta Binyamin Netanyahu, Yoav Gallant ve üç Hamas lideri hakkında istediği tutuklama kararı talebi, İsrail ve müttefiklerinin sistematik engelleme çabalarıyla karşılaşmaya devam etti.

İngiltere’nin temmuzda başlattığı yetki itirazıyla yeni bir gecikme süreci başlamıştı. İngiltere’nin Filistin’in devlet statüsünü sorgulayarak UCM’nin yargı yetkisine itiraz etmesi ve daha sonra 64 ülke, kuruluş ve kişinin beyanlarının da sürece dahil edilmesiyle birlikte, tutuklama kararından önce yargılama yetkisi tartışmalarına girilmişti.

Bunun yanında Netanyahu hakkındaki tutuklama kararı talebini incelemekle görevli bir numaralı Ön Yargılama Dairesinin başkanı Hâkim Julia Motoc’un “sağlık nedenleri ve adaletin düzgün işleyişini koruma ihtiyacı” gerekçesiyle görevinden çekildiği açıklanmıştı.

UCM, Motoc’un yerine Sloven Hâkim Beti Hohler’in atandığını bildirmişti.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

UCM’deki Filistin süreci devam ederken, Mahkeme Taraf Devletler Meclisi Başkanlığından yapılan açıklamada, Başsavcı Kerim Han hakkında Savcılık Ofisi çalışanlarından birine yönelik “uygunsuz davranış” iddialarının bağımsız bir komisyon tarafından incelendiği duyurulmuştu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas’tan Gazze’nin yönetimi için “komite” önerisine şartlı onay

Yayınlanma

Hamas’ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, El-Aksa televizyonuna yaptığı açıklamada Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması teklifini, bu komitenin tamamen yerel olması şartıyla kabul ettiklerini söyledi.

Hayye, Gazze’de ateşkes görüşmeleriyle ilgili açıklamasında “Masaya Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması yönünde bir fikir konuldu. Bu, Mısırlı kardeşlerimizin sunduğu bir öneri. Biz buna sorumlu bir yaklaşımla ve olumlu bir şekilde yanıt verdik. Komitenin Gazze’yi tamamen yerel bir şekilde yönetmesi ve oradaki günlük hayata dair her şeyi denetlemesi şartıyla bu öneriyi kabul ediyoruz” dedi.

Çin’de bir araya gelen Hamas ve El Fetih birleşme için diyaloğu sürdürme sözü verdi

Hamas ve Fetih hareketleri, bu ayın başında Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması ve ateşkes görüşmeleri çerçevesinde Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya gelmişti.

Hayye, Hamas ve İsrail arasında dolaylı olarak yürütülen ateşkes ve esir takası müzakerelerine ilişkin de “İsrail soykırımı durmadan esir takası olmayacak. Nitekim bu birbirine bağlı bir denklem. Biz tüm açıklıkla şunu söylüyoruz. Bu saldırganlığın durmasını istiyoruz. Herhangi bir esir takası olması için önce bu saldırılar durmalı” ifadelerini kullandı.

“Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkesi engelliyor”

Ateşkes anlaşmasına hazır olduklarını ancak İsrail’in de bu konuda gerçekten istekli olması gerektiğini belirten Hayye, “Ateşkes müzakerelerini harekete geçirmek için arabulucu ülkelerle temaslarımız sürüyor. Ancak Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkes müzakerelerinde ilerlemeyi engelliyor” diye konuştu.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde süren saldırılarının durdurulması için taraflar arasında uzun süredir dolaylı müzakereler yürütülüyor. Katar, ABD ve Mısır’la İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes ve esir takası anlaşmalarına arabuluculuk ediyor.

“Ya Philadelphia ya anlaşma”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ve uluslararası kamuoyunda, siyasi nedenlerle Hamas ile esir takası anlaşması yapmamakla suçlanıyor. İsrail’in anlaşma taslağına eklediği maddelerin özellikle Mısır-Gazze sınır hattı Philadelphia Koridoru’nda kontrolünü sürdürme ısrarının müzakereleri zora soktuğu vurgulanıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English