Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İran, Hamas ve Hizbullah koordinasyonu İsrail’i endişelendiriyor

Yayınlanma

İsrail’de Ramazan ayı boyunca Batı Şeria’da artan gerilim ve İsrail baskınlarına yanıt olarak Lübnan’ın güneyinden ateşlenen roketler, İsrail’de yeni bir endişeyi gün yüzüne çıkardı: Direniş ekseni arasındaki koordinasyon artıyor mu?

İran’ın, İsrail’in potansiyel “müttefiki” olan Arap dünyasıyla normalleşme girişimleri tüm hızıyla sürerken Tel Aviv; Irak’tan Yemen’e Lübnan’dan Filistin’e uzanan “direniş ekseni” arasında artan koordinasyonu tartışıyor. İsrail’in yarı resmi düşünce kuruluşu Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde (INSS) yayınlanan bir analiz İsrail sınırlarındaki son gerilim ve İsrail’e karşı çeşitli hamlelerin Hizbullah ve İran başta olmak üzere direniş ekseninin bileşenlerince ne ölçüde koordine edildiği tartışıldı. Analizde bu koordinasyonun İran’ın gelecekte İsrail’le olası bir çatışmayı zorlu, çok cepheli bir savaşa dönüştürmesine olanak sağlayabileceğine dikkat çekildi ve “İran ile Arap komşuları arasındaki gerilimin azalması Tahran’a, İsrail’e karşı kabiliyetlerini geliştirme ve stratejik caydırıcılığını artırma fırsatı verecektir” değerlendirmesi yapıldı.

Analizin tamamı:

***

İran-Arap Uzlaşması ve İsrail’e Yönelik Artan Tehditler

Son aylarda İslam Cumhuriyeti iki paralel savaş ve barış sürecinden geçti. Bir yandan daha önce Tahran’a düşman olan Sünni Arap devletleriyle yeni anlaşmalara varırken ve diğer yandan İsrail’e karşı faaliyetlerinde özgüvenini artırırken direniş eksenini güçlendirdi. Kudüs nasıl hareket etmeli?

İran son birkaç aydır ve son haftalarda daha da yoğun bir şekilde Sünni Arap ülkeleriyle, özellikle de Körfez ülkeleriyle ikili ilişkilerini geliştiriyor. Geçen ay Çin’in arabuluculuğuyla Suudi Arabistan ile ilişkilerin yenilenmesi bu bağlamda özellikle dikkate değer. Anlaşmanın duyurulmasından kısa bir süre sonra iki ülkenin dışişleri bakanları Pekin’de bir zirve düzenledi. Sonuç olarak, İran Cumhurbaşkanı ileri bir tarihte Riyad’ı ziyaret etmeye davet edildi ve her iki ülkeden teknik ekipler diplomatik misyonların yeniden açılmasına zemin hazırlamak için karşılıklı ziyaretlerde bulundu. Ayrıca Umman, Yemen’de yıllardır süren Suudi saldırısını sona erdirecek bir anlaşmaya varma umuduyla Riyad’dan bir heyet ile Yemen’deki Husi isyancılar arasında arabuluculuk görüşmelerini yeniden başlattı. Bu arada İran da Bahreyn ile görüşmeler yürütüyor ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması muhtemel görünüyor. Bu gerçekleştiğinde İran’ın tüm Körfez ülkeleriyle ilişkileri yenilenmiş olacak.

İran ile Arap dünyası arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi eğilimi sadece Körfez ülkeleriyle sınırlı değil. Son aylarda İran’ın Mısır ve Ürdün ile birkaç yıldır oldukça düşük düzeyde seyreden ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı bildiriliyor. İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın duyurulmasının ardından İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kanaani, bunun İslam Cumhuriyeti’nin Mısır, Ürdün ve Bahreyn ile olan ilişkilerine de olumlu yansımaları olacağını açıkladı. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümetinin bölgesel gerilimleri azaltma çabalarının bir parçası olarak ülkesinin Mısır ve Ürdün ile ilişkilerinde önemli bir atılımın elinin kulağında olduğunu açıkladı. Aralık 2022’de Emirabdullahiyan, Amman’da düzenlenen Irak konulu uluslararası bir konferans sırasında Ürdün Kralı Abdullah ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile bir araya geldi. Arap dünyasından gelen haberler de Irak’ın İran, Mısır ve Ürdün arasındaki arabuluculuk çabalarına dahil olduğunu gösteriyor. Nisan ayı başında Reuters, Mısır Turizm Bakanlığı’ndan kaynakların iddialarına dayanarak Kahire’nin yakında organize İranlı turist gruplarının Sina’yı ziyaret etmeleri için vize almalarına ve daha sonraki aşamada da ülkenin daha fazla bölgesine girmelerine izin vereceğini bildirdi. Ürdün ve Mısır, İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmayı memnuniyetle karşılayarak bunun bölgede güvenlik ve istikrarın artmasına katkıda bulunacağı umudunu dile getirdiler.

İran ve Arap devletleri arasındaki gerginliğin azaldığı bir ortamda, İslam Cumhuriyeti ve İsrail arasında süregelen çatışmada, özellikle de 13 Mart 2023’te Megiddo Kavşağı’ndaki terör saldırısına karşılık İsrail’in Suriye’de düzenlediği yoğun hava saldırıları göz önüne alındığında, belirgin bir tırmanma yaşandı. İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan iki subay 30 Mart’ı 31 Mart’a bağlayan gece İsrail’e atfedilen bir hava saldırısında öldürülmüştü. Bunun üzerine İran intikam tehdidinde bulundu ve İran’ın BM Daimi Temsilcisi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne gönderdiği mektupta Suriye’deki İran güçlerinin Şam rejiminin açık daveti üzerine orada bulunduğunu ve Tahran’a onları koruma hakkı verdiğini vurguladı. İran’ın bu güçleri Suriye’den çıkarmak gibi bir niyeti olmadığını da sözlerine ekledi. 2 Nisan’da IDF, Suriye’den İsrail hava sahasına giren bir İran insansız hava aracını düşürdü. Bununla birlikte, Suriye’den fırlatılan insansız hava aracı Tahran için muhtemelen yeterli bir yanıt değil. Bu bağlamda Washington’un Umman Denizi ve Umman Körfezi’ndeki gemilere yaptığı uyarılar ve nükleer bir denizaltı olan USS Florida’nın Basra Körfezi’ne konuşlandırıldığını kamuoyuna duyurma kararı da önemli.

İsrail’in Tapınak Dağı çevresinde gerilimin artması ve Lübnan ile Suriye’den gelen saldırılar İran’da büyük bir memnuniyetle karşılandı. İsrail’in Gazze Şeridi ve Lübnan’a verdiği yanıtlar, İran’da devlet kontrolündeki medya tarafından, özellikle ülkedeki iç siyasi kriz göz önüne alındığında, ileride eş zamanlı birkaç cepheden gelen roket saldırılarıyla baş edemeyeceğinin kanıtı olarak gösterildi. Örneğin, sertlik yanlısı Vatan Emrooz gazetesi “Filistin direnişinin” İsrail ile birden fazla cephede çatışma başlatma başarısını övdü ve İsrail’in Pesah Bayramı’nı kutladığı hassas bir dönemde direniş eksenindeki operasyonel ve medya dayanışmasının İsrailliler arasında korku uyandıran yeni bir denklem yarattığını vurguladı. Devrim Muhafızlarına bağlı Tasnim Haber Ajansı, Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin ve İsrail güvenlik güçlerinin gerilimin arttığı sıradaki tutumunun İsrail’in aynı anda iki cephede birden çatışma ihtimalinden bile endişe duyduğunu kanıtladığını savundu. İsrail’in, direniş ekseninin diğer bileşenlerinin çok cepheli bir savaşa katılmasından endişe ettiği ve bunun da İsrail’i yıkıma götürebileceği belirtildi. Devrim Muhafızları Sözcüsü Tuğgeneral Ramazan Şerif de 14 Nisan Dünya Kudüs Günü münasebetiyle düzenlediği basın toplantısında bu konuya değinerek “Güney Lübnan ve Golan Tepeleri’nden Gazze ve Batı Şeria’ya uzanan birleşik bir anti-Siyonist cephenin” oluşmasının, özellikle de içinde bulunduğu siyasi kriz göz önüne alındığında, İsrail için kısa sürede büyük bir zorluk yarattığını söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Reisi ayrıca Suriye, Türkiye, Cezayir ve Türkmenistan liderleriyle telefonda görüşerek Filistin’in kurtuluşu için İsrail’e karşı ortak bir cephe oluşturmanın önemini vurguladı. Reisi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede, İsrail’in Tapınak Dağı’nda aldığı önlemlere verilecek yanıtı görüşmek üzere İslam İşbirliği Teşkilatı’nı acil toplantıya çağırdı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yaptığı görüşme, Suriye topraklarında son dönemde yaşanan saldırılar ve 8 Nisan’da Lübnan’ın güneyinden İsrail’e, Filistinli örgütler tarafından ateşlendiği anlaşılan üç roket saldırısının ışığında daha da önem kazandı. Reisi Esad’a dünya düzeninin “direniş ekseninin” lehine değişmekte olduğunu ve “Siyonist rejimin işlediği suçların” onun zayıflığının ve çaresizliğinin yanı sıra “direniş güçlerini” bekleyen altın çağın göstergesi olduğunu söyledi. Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin 8 Nisan’da Suriye’ye yaptığı ziyaret de İran’ın Suriye’ye hava savunma sistemleri sağladığına dair haberlerin arttığı bir dönemde, Suriye Devlet Başkanı’nı güçlendirmek ve iki ülke arasındaki koordinasyonu geliştirmek için tasarlanmıştı.

Tapınak Dağı’nın merkezde olduğu ve Hamas’ın Gazze, Lübnan ve Golan Tepeleri’ndeki durumu daha da kötüleştirdiği İsrail sınırlarındaki son gerilim ve İsrail’in Suriye’de İran hedeflerine yönelik saldırılarını takip eden olaylar dizisi, farklı cephelerdeki çeşitli hamlelerin Hizbullah ve İran başta olmak üzere direniş ekseninin bileşenlerince ne ölçüde koordine edildiği sorusunu gündeme getiriyor.

Son yıllarda İran, İsrail’in Suriye ve İran’ın içindeki hedeflerine yönelik artan faaliyetlerine daha iyi yanıt verebilmek için bölgesel vekilleri de dahil olmak İsrail’e karşı stratejik kabiliyetlerini geliştirme çabalarını artırdı. İsrail’in saldırılarına rağmen İran; Suriye ve Hizbullah’a çeşitli yollardan silah ve mühimmat sevk etmeye devam ediyor. Yakın zamanda, şubat ayında Suriye’yi vuran depremin ardından ülkeye insani yardım taşıyan konvoyları bile kullandı. Benzer şekilde İran, Suriye’de ve Suriye-Irak sınırında faaliyet gösteren İran yanlısı milisleri güçlendirmeye ve silahlandırmaya devam ederken, genel olarak Filistin cephesindeki ve özel olarak Batı Şeria’daki müdahalesini de yoğunlaştırdı. Tüm bunlar direniş ekseninin bileşenleri arasındaki koordinasyonu artırmak için tasarlandı. Hizbullah ve Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İsrail’le uzun yıllara dayanan deneyimleri ve aşinalıkları ve örgütün Ocak 2020’de Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana Tahran’da önemli ölçüde artan statüsü ve etkisi nedeniyle bu kampanyada merkezi bir rol oynuyor. İran’ın bölgesel vekilleri kullanma yöntemi, Tahran’a dokunulmazlık ve inkar edilebilirlik sağlarken, bölgesel müttefiklerine silah, cephane ve kendi silahlarını üretme yeteneği de dahil, teknoloji sağlayarak Tahran’ın nüfuzunu koruyor ve gücünü artırıyor.

Dahası, son dönemdeki gerilimi artırma girişiminin doğrudan İran’la değil, başta Tapınak Dağı olmak üzere Filistin cephesindeki gelişmelerle bağlantılı olduğu açık olsa da, direniş ekseni bileşenleri arasında uzun süredir devam eden koordinasyon temelinde, İran ve vekilleri İsrail’e karşı yeni bir caydırıcılık dengesi kurmak için bir fırsat olarak gördükleri bu durumdan sonuna kadar faydalanıyor. Hamas’ın Siyasi Şefi İsmail Haniye ve Filistin İslami Cihad’ın Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale’nin Nasrallah’la görüşmek üzere Beyrut’a yaptıkları son ziyaretler ve Kudüs Gücü Komutanı’nın Şam’a ve muhtemelen Beyrut’a yaptığı ziyaret bu açıdan önemli. Bu olaylar İran koordinasyonunun bir sonucu olmasa ve Tahran tarafından düzenlenmemiş olsa bile, İslam Cumhuriyeti açısından sevindirici bir gelişme ve İsrail ile gelecekteki herhangi bir çatışmayı zorlu, çok cepheli bir savaşa dönüştürmesine olanak sağlayabilir. İran’ın bu değerlendirmesi, Tahran’ın bir savaşta İsrail’le daha başarılı bir şekilde başa çıkabileceğine dair güvenini artırabilir ve İran ve vekillerinin, şu anda topyekûn bir savaşla ilgilenmediğine inandıkları İsrail’e karşı daha agresif bir yaklaşım benimseme isteklerini artırabilir.

Sonuç olarak, İran özellikle Körfez’deki Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışırken, İsrail ile İran ve direniş eksenindeki ortakları arasındaki gerilimde belirgin ve süregelen bir tırmanma ve aynı zamanda eksen bileşenleri arasında artan bir koordinasyon söz konusu. Bu koordinasyon, Mayıs 2021’de Duvarların Muhafızı Operasyonu sırasında Beyrut’ta İran, Hizbullah, Hamas ve Filistin İslami Cihad için ortak bir komuta odası kurulduğunda zaten belliydi.

İsrail, Tahran söz konusu olduğunda direniş ekseninin en geniş anlamıyla ve kapsamlı bölgesel çatışma bağlamında Irak’taki İran yanlısı milisleri ve Yemen’de gelişmiş askeri kabiliyetlere sahip Husileri de içerdiğini dikkate almalı. Belki de İran ile Arap komşuları arasındaki gerilimin azalması Tahran’a, İsrail’e karşı kabiliyetlerini geliştirme ve stratejik caydırıcılığını artırma fırsatı verecektir.

 

ORTADOĞU

Gazze müzakerelerine Philadelphia bombası

Yayınlanma

Philadelphia Koridoru

İsrail’in müzakere heyetindeki yetkililer, Başbakan Binyamin Netanyahu’yu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz’ı, Hamas’la yürütülen ateşkes ve esir takası müzakerelerine zarar verecek açıklamalar yapmakla suçladı.

Yedioth Ahronoth gazetesinin haberine göre, İsrailli müzakere heyetindeki yetkililer, Savunma Bakanı Katz’ın Philadelphia Koridoru’na ilişkin açıklamalarının “müzakereleri havaya uçurabileceğini” söyledi.

“İsrail ve Hamas ateşkese hazır”

İsrailli yetkililer, “Kaçırılanların (Gazze’deki esirler) listesinin alınması gereken kritik günlerde olduğumuz açık ve bunlar esneklik ve iyi niyet gerektiren günler” ifadelerini kullandı.

Netanyahu ve Katz’a, “bu kritik noktadan hareketle savaşı bitirmeyeceklerini ve ordunun Gazze’yi kontrol edeceğini ilan etmemeleri” çağrısında bulunan yetkililer, “Bu açıklamalar çok büyük zararlara yol açtı, gerçekten şoke edici” değerlendirmesinde bulundu.

Yetkililer, bu açıklamaların anlaşma olmayacağı anlamına gelmediğini ancak Netanyahu’nun Wall Street Journal’a verdiği röportajın ardından Katz’ın yaptığı açıklamaların, anlaşmanın yapılmasına katkı sağlamadığını aktardı.

Netanyahu’nun ofisinden yanıt

Netanyahu’nun ofisinden konuya ilişkin yapılan açıklamada ise “Siyasi gündemle hareket eden müzakere ekibindeki meçhul kaynaklardan gelen Hamas propagandasının bir başka yanlış yankısı” değerlendirmesinde bulunuldu.

Philadelphia’da İsrail varlığına Mısır da karşı

Açıklamada, “Netanyahu’nun kaçırılan tüm askerleri ülkelerine geri döndürmeye ve Gazze’deki savaşın diğer hedeflerine ulaşmaya kararlı olduğu”, bunların arasında Hamas’ı ortadan kaldırmak ve Gazze’nin gelecekte İsrail için bir tehdit oluşturmamasını sağlamanın da yer aldığı ifade edildi.

Ofisin açıklamasında müzakerecilere, Gazze’deki İsrailli esir askerleri geri getirme görevine odaklanmaları çağrısında bulunuldu.

Muhalefet Netanyahu’ya yönelik eleştirilerini yineledi

İsrail’de muhalefetteki Gelecek Var Partisi lideri ve eski Başbakan Yair Lapid, dün İsrail’in engellerine ilişkin olarak yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun, İsrailli esir askerlerin geri gelmesi için bir anlaşmaya varmak istemediğini söyledi.

Lapid, “Netanyahu anlaşmaya varmada kararlı olsaydı Kahire’ye veya Katar’a giderdi ve anlaşmaya varırdı. Kaçırılanlar her gün Gazze’de ölüyor ve Netanyahu onları ölüme mahkûm etti” dedi.

Netanyahu neden Philadelphia Koridoru’nda ısrar ediyor?

İsrail ile Hamas arasında Gazze’de esir takası ve ateşkese varılması için Katar ile Mısır’ın arabuluculuğunda müzakereler sürüyor.

İsrail müzakere heyeti, Gazze’de esir takası anlaşması ve ateşkes sağlanması amacıyla bir hafta süren müzakerelerin ardından iç istişarelerde bulunmak üzere 24 Aralık’ta Katar’dan İsrail’e döndü.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ve uluslararası kamuoyunda siyasi nedenlerle Hamas ile esir takası anlaşması yapmamakla suçlanıyor.

Katz, dün Gazze ile Mısır arasındaki sınırda bulunan İsrail işgali altındaki Philadelphia Koridoru’nu ziyaretinde, “Gazze’nin güvenlik kontrolü İsrail’in elinde kalacak ve Gazze Şeridi’ndeki güvenlik bölgeleri, tampon bölgeler kontrol altında tutulan yerler olacak” demişti.

Netanyahu da 20 Aralık’ta Amerikan gazetesi The Wall Street Journal’a yaptığı açıklamada, “Hamas tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar savaşın devam edeceğini, Hamas’ın İsrail sınırlarındaki varlığını kabul etmeyeceklerini” ifade etmişti.

Gazze Şeridi’nde 101 İsrailli esirin olduğu tahmin ediliyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Mossad Direktörü’ne göre Husileri durdurmanın yolu İran’dan geçiyor

Yayınlanma

Mossad Direktörü David Bernea’nın Husilerin İsrail’e yönelik saldırılarını durdurmak için İran’ın hedef alınması gerektiğini söylediği ancak Başbakan Binyamin Netanyahu’nun aynı fikirde olmadığı belirtildi.

Üst düzey İsrailli yetkililer Husilere yönelik kapsamlı saldırıların sinyalini verirken İsrail basınında Mossad Direktörü David Barnea’nın İran’a odaklanmayı gündeme getirdiğine yönelik haberler yer aldı. Barnea’nın benimsediği bildirilen bu tutum, İran’a karşı saldırılar düzenlemek yerine Husilere hedef almayı tercih eden Netanyahu ve Savunma Bakanı Israel Katz’ın görüşlerine ters düşüyor.

Haaretz gazetesine göre Barnea bu seçeneği Yemen’de daha önce düzenlenen üç saldırıdan sonuç alınamaması üzerine yapılan bir dizi görüşme sırasında gündeme getirdi. Haberde Bernea’nın Husileri finanse eden ve silahlandıran İran’ın peşinden gitmenin daha etkili olacağına inandığı belirtiliyor.

Kanal 13’ün görüşmeler hakkında bilgi sahibi kaynaklara dayandırdığı habere göre Bernea, güvenlik yetkililerine “İran’a doğrudan karşı koymamız gerekiyor, eğer sadece Husilere saldırırsak onları durdurabileceğimiz kesin değil” dedi.

Kanal 13’e göre Netanyahu, Barnea’nın değerlendirmesine katılmadı ve İran’ın “farklı bir mesele olduğunu ve uygun zamanda ele alınacağını” belirtti. Netanyahu’nun değerlendirmesi, güvenlik teşkilatının üst düzey üyeleri tarafından da paylaşıldı.

Husiler Gazze’deki katliamı durdurmak için geçen yıldan beri İsrail’e düzenledikleri saldırıları son 10 günde artırdı. Netanyahu, Husilerin İsrail’in bölgedeki diğer düşmanlarıyla aynı akıbete uğrayacağı sözünü verdi. Hanuka Bayramı dolayısıyla X platformundaki hesabından açıklama yapan Netanyahu, “Düşmanlara ve buradaki hayatımızın ipini keseceklerini düşünenlere saldırıyoruz, bu yüzden bu herkes için geçerli olacak” ifadesini kullandı. Netanyahu, “Husiler de Hamas, Hizbullah, Esed rejimi ve diğerlerinin öğrendiğini öğrenecek ve zaman alsa bile bu dersi tüm Orta Doğu öğrenecek” dedi.

Iraklı milisler, İsrail’e operasyonları durdurdu

İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral Tomer Bar da çarşamba günü yaptığı açıklamada yakın gelecekte Husilere karşı eylemlerin artacağına işaret ederek Hava Kuvvetleri’nin “gerekli olan her yerde güçlü bir şekilde harekete geçeceğini” söyledi. Bar, “Yemen’de Husileri üç kez vurduk. Saldırıların hızını ve yoğunluğunu gerektiği kadar artırarak devam edeceğiz” dedi.

İsrailli yetkililerin operasyon sinyali vermesine rağmen Ynet haber sitesi Tel Aviv’de böyle bir saldırının İsrail’i hedef alan füze ve İHA saldırılarını durduracağına dair pek umut olmadığını bildirdi. İsrail Husilere karşı üç farklı saldırı düzenledi ve kayda değer bir sonuç elde edemedi.

Ynet’e göre analistler İsrail’in Yemen’den uzak olmasının operasyonel bir zorluk teşkil ettiğini ve bunun ABD ya da diğer Batılı güçlerin desteğiyle aşılabileceğini söylüyor. Habere göre İsrailli yetkililer saldırıları artırma planlarını ABD’li mevkidaşlarıyla görüştü. Ancak haber sitesi ismini vermediği kaynaklara dayandırdığı haberinde İsrail’in saldırılarını Husileri geri püskürtecek düzeye ancak ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın 20 Ocak’ta göreve başlamasıyla getirebileceğini belirtti.

Haberde ismi açıklanmayan bir kaynağın “İsrail saldırıları artacak Husiler ağır bir bedel ödeyecek. Ama bu, Trump göreve geldiğinde olacaklarla kıyaslanamaz. Amerikalılar onlara ambargo ve yaptırımlar uygulamayı planlıyor” sözlerine yer verildi.

ABD ve İsrail’in hedefindeki Husilere Suudi-BAE destekli saldırı

Habere göre İsrail, Husileri “çetin ceviz” olarak görüyor.

Ynet’in aktardığı değerlendirmelere göre, İsrail’in operasyonlarıyla büyük ölçüde sindirilmiş olan İran destekli diğer Şii grupların aksine Husiler, kendilerini dünya meselelerinde önemli bir oyuncu olarak kabul ettirmedeki başarıları sayesinde güçlü bir konumda. Eski savunma bakanı Yoav Gallant, İsrail’in Husilere karşı ABD ile birlikte hareket etmesi fikrine destek verdi ve bunun İran’a karşı ortak hareket etmenin önünü açacağı öngörüsünde bulundu. Gallant bu açıklamayı Ramat Gan’da geçen hafta bir Husi füzesi tarafından tahrip edilen bir okulu ziyareti sırasında yaptı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Suriye’de Aleviler sokağa çıktı: HTŞ güçleri ateş açtı

Yayınlanma

Suriye’nin Halep kentinde bir din adamının türbesine zarar verildiğine ilişkin videoların sosyal medyada yayınlanması üzerine yapılan protestolarda HTŞ’nin güvenlik güçlerinin açtığı ateş nedeniyle ölen ve yaralananlar oldu. Geçici yönetimin “provokasyon” olarak nitelediği olay sonrası bazı bölgelerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Halep kentinde din adamı Ebu Abdullah el-Hüseybi’nin türbesine zarar verildiği iddialarına ilişkin videoların bazı sosyal medya kullanıcıları arasında dolaşıma girmesinin ardından Hama, Humus, Lazkiye, Tartus illeri ile Ceble ve Banyas ilçelerinde Alevi gruplar meydanlarda toplanarak eylem yaptı. Topluluklar protestolarda “Aleviyye” ve “Ya Ali Ya Ali” şeklinde sloganlar atarken, Humus ve Tartus’da eylemciler ile güvenlik güçleri arasında çıkan arbedelerde taraflardan ölen ve yaralananlar oldu.

Suriye Haber Ajansına (SANA) göre, Humus’ta 18.00-08.00 saatleri arası sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sosyal medyada yayınlanan videolarda güvenlik güçlerinin havaya rastgele ve seri olarak ateş açtığı görülüyor.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi SOHR güvenlik güçlerinin bir Alevi türbesine saldırı yapıldığı iddiasının ardından olayı protesto etmek için toplanan göstericileri dağıtmak için ateş açması sonucu Humus’ta bir göstericinin öldüğünü ve beş kişinin de yaralandığını açıkladı.

Gözlemevi Başkanı Rami Abdurrahman AFP’ye yaptığı açıklamada “Humus kentinde güvenlik güçlerinin türbeye yapılan saldırıyı protesto eden göstericileri dağıtmak için ateş açması sonucu bir gösterici öldü, beş kişi de yaralandı” dedi.

Geçici hükümetin İçişleri Bakanlığı Medya Ofisi’nden yapılan açıklamada, “Bazı sosyal medya hesaplarında Halep vilayetindeki bir tarikatın dini türbelerinden olan Şeyh Ebu Abdullah el-Hüseybi’nin türbesine baskın ve saldırı olayını gösteren videolar dolaşıma sokuldu. Bu videolar yakın zamanda gerçekleşmiş gibi lanse edildi. Dolaşıma sokulan videolar Halep kentinin bilinmeyen gruplar tarafından kurtarıldığı döneme ait eski bir video olup, kurumlarımızın mülklerini ve dini mekanları korumak için gece gündüz çalıştığımızı ve bu tür videoların yeniden yayınlanmasının amacının Suriye’nin içinden geçtiği bu hassas dönemde Suriye halkı arasına nifak sokmak olduğunu belirtiriz.” ifadeleri kullanıldı.

Bakanlığın eski bir tarihte “bilinmeyen gruplar tarafından Halep’in kurtarılması” sırasında dediği olay, HTŞ liderliğindeki terör örgütlerinin Halep’e girdiği 30 Kasım’a denk geliyor. Videonun bu tarihten sonra çekildiği biliniyor.

SANA’nın haberine göre, Lazkiye Valisi Muhammed Osman, konuya ilişkin açıklamasında, yönetimin sivil barışı ve toplumsal uyumu korumakta kararlı olduğunu iddia etti. Osman, güvenlik güçlerinin görevlerini yerine getirdiğini belirterek, Suriyelilere tepkilerin etkilerine kapılmamaları çağrısında bulundu.

Tartus’ta eski bir subayı tutuklama girişimi: 17 kişi öldü

Öte yandan geçici hükümetin güvenlik güçlerinin Esad döneminde görev yapmış bir subayı tutuklamaya çalışması üzerine batıdaki Tartus ilinde çıkan çatışmalarda iki taraftan da toplam 17 kişi hayatını kaybetti.

AFP’nin haberine göre HTŞ’den bir yetkili, Tartus’ta “devrik rejimin kalıntıları” ile güvenlik güçleri arasında bazı çatışmalar yaşandığını açıkladı, ancak çatışmaların nedenleri hakkında ayrıntı vermedi. Basına konuşma yetkisi olmadığı için isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan yetkiliye göre çok sayıda güvenlik görevlisi öldürüldü.

SOHR’a göre aranan eski subay, askeri yargı dairesi müdürü ve saha mahkemesi başkanı olarak görev yapıyordu. Aynı zamanda Sednaya Hapishanesi’ndeki suçların sorumlularından biri olarak görülüyordu.

SOHR, Tartus’a bağlı Hirbet el-Mezze köyünün silahlı sakinleri ile Askeri Operasyonlar Dairesi’ne bağlı güvenlik güçleri arasında, köy sakinlerinden bazılarının köydeki evlerde arama yapılmasına karşı çıkmaları üzerine şiddetli çatışmalar yaşandığını belirtti.

SOHR, aranan eski subayın kardeşi ve yandaşlarından silahlı gençlerin, güvenlik güçlerini köyün dışına çıkardığını, köy yakınlarında pusuya düşürdüğünü ve devriyenin araçlarından birini hedef alarak 6 kişiyi öldürdüğünü ve diğerlerini yaraladığını aktardı. Güvenlik güçlerinin Hirbet el-Mezze köyünü kuşattığını bildiren SOHR onlarca köylünün gözaltına alınarak bir güvenlik merkezine götürüldüğü kaydetti.

Konuyla ilgili geçici yönetimin İçişleri Bakanı Muhammed Abdurrahman’nın, SANA’ya yaptığı açıklamada Esad rejimi unsurlarının Tartus’ta İçişleri Bakanlığına bağlı güçlere pusu kurduğunu belirtti. Abdurrahman, “Tartus kırsalında halkın güvenliğini ve emniyetini sağlama görevini yerine getiren İçişleri Bakanlığına bağlı güçlere kurulan pusuda 14 kişi öldü, 10 kişi de yaralandı” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English