Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İran, Hamas ve Hizbullah koordinasyonu İsrail’i endişelendiriyor

Yayınlanma

İsrail’de Ramazan ayı boyunca Batı Şeria’da artan gerilim ve İsrail baskınlarına yanıt olarak Lübnan’ın güneyinden ateşlenen roketler, İsrail’de yeni bir endişeyi gün yüzüne çıkardı: Direniş ekseni arasındaki koordinasyon artıyor mu?

İran’ın, İsrail’in potansiyel “müttefiki” olan Arap dünyasıyla normalleşme girişimleri tüm hızıyla sürerken Tel Aviv; Irak’tan Yemen’e Lübnan’dan Filistin’e uzanan “direniş ekseni” arasında artan koordinasyonu tartışıyor. İsrail’in yarı resmi düşünce kuruluşu Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde (INSS) yayınlanan bir analiz İsrail sınırlarındaki son gerilim ve İsrail’e karşı çeşitli hamlelerin Hizbullah ve İran başta olmak üzere direniş ekseninin bileşenlerince ne ölçüde koordine edildiği tartışıldı. Analizde bu koordinasyonun İran’ın gelecekte İsrail’le olası bir çatışmayı zorlu, çok cepheli bir savaşa dönüştürmesine olanak sağlayabileceğine dikkat çekildi ve “İran ile Arap komşuları arasındaki gerilimin azalması Tahran’a, İsrail’e karşı kabiliyetlerini geliştirme ve stratejik caydırıcılığını artırma fırsatı verecektir” değerlendirmesi yapıldı.

Analizin tamamı:

***

İran-Arap Uzlaşması ve İsrail’e Yönelik Artan Tehditler

Son aylarda İslam Cumhuriyeti iki paralel savaş ve barış sürecinden geçti. Bir yandan daha önce Tahran’a düşman olan Sünni Arap devletleriyle yeni anlaşmalara varırken ve diğer yandan İsrail’e karşı faaliyetlerinde özgüvenini artırırken direniş eksenini güçlendirdi. Kudüs nasıl hareket etmeli?

İran son birkaç aydır ve son haftalarda daha da yoğun bir şekilde Sünni Arap ülkeleriyle, özellikle de Körfez ülkeleriyle ikili ilişkilerini geliştiriyor. Geçen ay Çin’in arabuluculuğuyla Suudi Arabistan ile ilişkilerin yenilenmesi bu bağlamda özellikle dikkate değer. Anlaşmanın duyurulmasından kısa bir süre sonra iki ülkenin dışişleri bakanları Pekin’de bir zirve düzenledi. Sonuç olarak, İran Cumhurbaşkanı ileri bir tarihte Riyad’ı ziyaret etmeye davet edildi ve her iki ülkeden teknik ekipler diplomatik misyonların yeniden açılmasına zemin hazırlamak için karşılıklı ziyaretlerde bulundu. Ayrıca Umman, Yemen’de yıllardır süren Suudi saldırısını sona erdirecek bir anlaşmaya varma umuduyla Riyad’dan bir heyet ile Yemen’deki Husi isyancılar arasında arabuluculuk görüşmelerini yeniden başlattı. Bu arada İran da Bahreyn ile görüşmeler yürütüyor ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması muhtemel görünüyor. Bu gerçekleştiğinde İran’ın tüm Körfez ülkeleriyle ilişkileri yenilenmiş olacak.

İran ile Arap dünyası arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi eğilimi sadece Körfez ülkeleriyle sınırlı değil. Son aylarda İran’ın Mısır ve Ürdün ile birkaç yıldır oldukça düşük düzeyde seyreden ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı bildiriliyor. İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın duyurulmasının ardından İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kanaani, bunun İslam Cumhuriyeti’nin Mısır, Ürdün ve Bahreyn ile olan ilişkilerine de olumlu yansımaları olacağını açıkladı. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan da Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümetinin bölgesel gerilimleri azaltma çabalarının bir parçası olarak ülkesinin Mısır ve Ürdün ile ilişkilerinde önemli bir atılımın elinin kulağında olduğunu açıkladı. Aralık 2022’de Emirabdullahiyan, Amman’da düzenlenen Irak konulu uluslararası bir konferans sırasında Ürdün Kralı Abdullah ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile bir araya geldi. Arap dünyasından gelen haberler de Irak’ın İran, Mısır ve Ürdün arasındaki arabuluculuk çabalarına dahil olduğunu gösteriyor. Nisan ayı başında Reuters, Mısır Turizm Bakanlığı’ndan kaynakların iddialarına dayanarak Kahire’nin yakında organize İranlı turist gruplarının Sina’yı ziyaret etmeleri için vize almalarına ve daha sonraki aşamada da ülkenin daha fazla bölgesine girmelerine izin vereceğini bildirdi. Ürdün ve Mısır, İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmayı memnuniyetle karşılayarak bunun bölgede güvenlik ve istikrarın artmasına katkıda bulunacağı umudunu dile getirdiler.

İran ve Arap devletleri arasındaki gerginliğin azaldığı bir ortamda, İslam Cumhuriyeti ve İsrail arasında süregelen çatışmada, özellikle de 13 Mart 2023’te Megiddo Kavşağı’ndaki terör saldırısına karşılık İsrail’in Suriye’de düzenlediği yoğun hava saldırıları göz önüne alındığında, belirgin bir tırmanma yaşandı. İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan iki subay 30 Mart’ı 31 Mart’a bağlayan gece İsrail’e atfedilen bir hava saldırısında öldürülmüştü. Bunun üzerine İran intikam tehdidinde bulundu ve İran’ın BM Daimi Temsilcisi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne gönderdiği mektupta Suriye’deki İran güçlerinin Şam rejiminin açık daveti üzerine orada bulunduğunu ve Tahran’a onları koruma hakkı verdiğini vurguladı. İran’ın bu güçleri Suriye’den çıkarmak gibi bir niyeti olmadığını da sözlerine ekledi. 2 Nisan’da IDF, Suriye’den İsrail hava sahasına giren bir İran insansız hava aracını düşürdü. Bununla birlikte, Suriye’den fırlatılan insansız hava aracı Tahran için muhtemelen yeterli bir yanıt değil. Bu bağlamda Washington’un Umman Denizi ve Umman Körfezi’ndeki gemilere yaptığı uyarılar ve nükleer bir denizaltı olan USS Florida’nın Basra Körfezi’ne konuşlandırıldığını kamuoyuna duyurma kararı da önemli.

İsrail’in Tapınak Dağı çevresinde gerilimin artması ve Lübnan ile Suriye’den gelen saldırılar İran’da büyük bir memnuniyetle karşılandı. İsrail’in Gazze Şeridi ve Lübnan’a verdiği yanıtlar, İran’da devlet kontrolündeki medya tarafından, özellikle ülkedeki iç siyasi kriz göz önüne alındığında, ileride eş zamanlı birkaç cepheden gelen roket saldırılarıyla baş edemeyeceğinin kanıtı olarak gösterildi. Örneğin, sertlik yanlısı Vatan Emrooz gazetesi “Filistin direnişinin” İsrail ile birden fazla cephede çatışma başlatma başarısını övdü ve İsrail’in Pesah Bayramı’nı kutladığı hassas bir dönemde direniş eksenindeki operasyonel ve medya dayanışmasının İsrailliler arasında korku uyandıran yeni bir denklem yarattığını vurguladı. Devrim Muhafızlarına bağlı Tasnim Haber Ajansı, Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin ve İsrail güvenlik güçlerinin gerilimin arttığı sıradaki tutumunun İsrail’in aynı anda iki cephede birden çatışma ihtimalinden bile endişe duyduğunu kanıtladığını savundu. İsrail’in, direniş ekseninin diğer bileşenlerinin çok cepheli bir savaşa katılmasından endişe ettiği ve bunun da İsrail’i yıkıma götürebileceği belirtildi. Devrim Muhafızları Sözcüsü Tuğgeneral Ramazan Şerif de 14 Nisan Dünya Kudüs Günü münasebetiyle düzenlediği basın toplantısında bu konuya değinerek “Güney Lübnan ve Golan Tepeleri’nden Gazze ve Batı Şeria’ya uzanan birleşik bir anti-Siyonist cephenin” oluşmasının, özellikle de içinde bulunduğu siyasi kriz göz önüne alındığında, İsrail için kısa sürede büyük bir zorluk yarattığını söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Reisi ayrıca Suriye, Türkiye, Cezayir ve Türkmenistan liderleriyle telefonda görüşerek Filistin’in kurtuluşu için İsrail’e karşı ortak bir cephe oluşturmanın önemini vurguladı. Reisi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede, İsrail’in Tapınak Dağı’nda aldığı önlemlere verilecek yanıtı görüşmek üzere İslam İşbirliği Teşkilatı’nı acil toplantıya çağırdı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yaptığı görüşme, Suriye topraklarında son dönemde yaşanan saldırılar ve 8 Nisan’da Lübnan’ın güneyinden İsrail’e, Filistinli örgütler tarafından ateşlendiği anlaşılan üç roket saldırısının ışığında daha da önem kazandı. Reisi Esad’a dünya düzeninin “direniş ekseninin” lehine değişmekte olduğunu ve “Siyonist rejimin işlediği suçların” onun zayıflığının ve çaresizliğinin yanı sıra “direniş güçlerini” bekleyen altın çağın göstergesi olduğunu söyledi. Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin 8 Nisan’da Suriye’ye yaptığı ziyaret de İran’ın Suriye’ye hava savunma sistemleri sağladığına dair haberlerin arttığı bir dönemde, Suriye Devlet Başkanı’nı güçlendirmek ve iki ülke arasındaki koordinasyonu geliştirmek için tasarlanmıştı.

Tapınak Dağı’nın merkezde olduğu ve Hamas’ın Gazze, Lübnan ve Golan Tepeleri’ndeki durumu daha da kötüleştirdiği İsrail sınırlarındaki son gerilim ve İsrail’in Suriye’de İran hedeflerine yönelik saldırılarını takip eden olaylar dizisi, farklı cephelerdeki çeşitli hamlelerin Hizbullah ve İran başta olmak üzere direniş ekseninin bileşenlerince ne ölçüde koordine edildiği sorusunu gündeme getiriyor.

Son yıllarda İran, İsrail’in Suriye ve İran’ın içindeki hedeflerine yönelik artan faaliyetlerine daha iyi yanıt verebilmek için bölgesel vekilleri de dahil olmak İsrail’e karşı stratejik kabiliyetlerini geliştirme çabalarını artırdı. İsrail’in saldırılarına rağmen İran; Suriye ve Hizbullah’a çeşitli yollardan silah ve mühimmat sevk etmeye devam ediyor. Yakın zamanda, şubat ayında Suriye’yi vuran depremin ardından ülkeye insani yardım taşıyan konvoyları bile kullandı. Benzer şekilde İran, Suriye’de ve Suriye-Irak sınırında faaliyet gösteren İran yanlısı milisleri güçlendirmeye ve silahlandırmaya devam ederken, genel olarak Filistin cephesindeki ve özel olarak Batı Şeria’daki müdahalesini de yoğunlaştırdı. Tüm bunlar direniş ekseninin bileşenleri arasındaki koordinasyonu artırmak için tasarlandı. Hizbullah ve Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İsrail’le uzun yıllara dayanan deneyimleri ve aşinalıkları ve örgütün Ocak 2020’de Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana Tahran’da önemli ölçüde artan statüsü ve etkisi nedeniyle bu kampanyada merkezi bir rol oynuyor. İran’ın bölgesel vekilleri kullanma yöntemi, Tahran’a dokunulmazlık ve inkar edilebilirlik sağlarken, bölgesel müttefiklerine silah, cephane ve kendi silahlarını üretme yeteneği de dahil, teknoloji sağlayarak Tahran’ın nüfuzunu koruyor ve gücünü artırıyor.

Dahası, son dönemdeki gerilimi artırma girişiminin doğrudan İran’la değil, başta Tapınak Dağı olmak üzere Filistin cephesindeki gelişmelerle bağlantılı olduğu açık olsa da, direniş ekseni bileşenleri arasında uzun süredir devam eden koordinasyon temelinde, İran ve vekilleri İsrail’e karşı yeni bir caydırıcılık dengesi kurmak için bir fırsat olarak gördükleri bu durumdan sonuna kadar faydalanıyor. Hamas’ın Siyasi Şefi İsmail Haniye ve Filistin İslami Cihad’ın Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale’nin Nasrallah’la görüşmek üzere Beyrut’a yaptıkları son ziyaretler ve Kudüs Gücü Komutanı’nın Şam’a ve muhtemelen Beyrut’a yaptığı ziyaret bu açıdan önemli. Bu olaylar İran koordinasyonunun bir sonucu olmasa ve Tahran tarafından düzenlenmemiş olsa bile, İslam Cumhuriyeti açısından sevindirici bir gelişme ve İsrail ile gelecekteki herhangi bir çatışmayı zorlu, çok cepheli bir savaşa dönüştürmesine olanak sağlayabilir. İran’ın bu değerlendirmesi, Tahran’ın bir savaşta İsrail’le daha başarılı bir şekilde başa çıkabileceğine dair güvenini artırabilir ve İran ve vekillerinin, şu anda topyekûn bir savaşla ilgilenmediğine inandıkları İsrail’e karşı daha agresif bir yaklaşım benimseme isteklerini artırabilir.

Sonuç olarak, İran özellikle Körfez’deki Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışırken, İsrail ile İran ve direniş eksenindeki ortakları arasındaki gerilimde belirgin ve süregelen bir tırmanma ve aynı zamanda eksen bileşenleri arasında artan bir koordinasyon söz konusu. Bu koordinasyon, Mayıs 2021’de Duvarların Muhafızı Operasyonu sırasında Beyrut’ta İran, Hizbullah, Hamas ve Filistin İslami Cihad için ortak bir komuta odası kurulduğunda zaten belliydi.

İsrail, Tahran söz konusu olduğunda direniş ekseninin en geniş anlamıyla ve kapsamlı bölgesel çatışma bağlamında Irak’taki İran yanlısı milisleri ve Yemen’de gelişmiş askeri kabiliyetlere sahip Husileri de içerdiğini dikkate almalı. Belki de İran ile Arap komşuları arasındaki gerilimin azalması Tahran’a, İsrail’e karşı kabiliyetlerini geliştirme ve stratejik caydırıcılığını artırma fırsatı verecektir.

 

ORTADOĞU

İsrail’de “devlete sızma” tartışması: “Dün vatan haini ilan ettiniz yarın idam edersiniz”

Yayınlanma

İsrail’in iç güvenlik teşkilatı Şin-Bet’in, aşırı sağcı unsurların İsrail polis teşkilatına sızdığı iddiasıyla başlattığı gizli soruşturmanın basına sızması, hükümet içinde yeni bir krizi tetikledi. Soruşturmanın hedefinde olduğu öne sürülen Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ile Şin-Bet Başkanı Ronen Bar arasında sert bir atışma yaşandı. Bar, kendisine yöneltilen suçlamaların giderek infaza varacak bir sürece dönüştüğünü söyledi.

Kanal 12’nin haberine göre tartışma yaratan soruşturma, 2024’te Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir’in Mescid-i Aksa’daki statükoyu fiilen delerek, Yahudilerin ibadetine izin veren müdahalesinden kısa bir süre sonra başlatıldı.

Basına sızan Şin-Bet tarafından hazırlanan ve 26 Eylül 2024 tarihini taşıyan iç yazışma belgesinde, “Kanun uygulayıcı kurumlara Kahanist ideolojinin sızması, Şin-Bet’in görev tanımı içinde yer alan tehlikeli bir olgudur ve engellenmelidir” deniyor.

Kahanizm, 1990’da suikasta uğrayan aşırı sağcı din adamı ve eski milletvekili Meir Kahane’nin ideolojisini temel alıyor. Kahane’nin kurduğu ve daha sonra yasaklanan Kach adlı grup İsrail’de 2016’da terör örgütü ilan edildi. Ben Gvir’in partisi Otzma Yehudit, bu ideolojik çizginin siyasi mirasçısı olarak görülüyor.

Basına sızan ve iç yazışma notu olduğu değerlendirilen belgede Bar’ın, “Siyasi kadroların bu tür süreçlere dahil olması nedeniyle, bu tür sızmaların durdurulması akıllıca ve dikkatlice yapılmalı” ifadeleri yer alıyor.

Bu ifadede doğrudan suçlanmasa da açıkça Ben Gvir ima ediliyor.

Soruşturmanın, hükümetin Bar’ı görevden almak için harekete geçmesi sonrası basına sızması da ayrıca dikkat çekici bir nokta.

“Emri sen mi verdin?”

Sızıntının olduğu saatlerde yapılan güvenlik toplantısında Ben Gvir, soruşturmayı, seçilmiş siyasetçilere karşı “bürokratik darbe” girişimi olarak nitelendirdi, “Seçilmiş yetkililere karşı gizli soruşturmalar yürüten bir teşkilat başkanı, demokrasi için doğrudan tehdittir. Siyasi makamları dinliyor, darbe için delil topluyor. Bu kişi görevden alınmakla kalmamalı, yargılanmalı” dedi.

Ben Gvir ayrıca soruşturmanın Meclis denetimi olmaksızın yapıldığı, yasa dışı şekilde seçilmiş bir bakanı hedef aldığı ve Şin-Bet’in görev sınırlarını aştığı gerekçeleriyle hukuka aykırı olduğunu iddia etti.

İsrail basınına göre Ben-Gvir aynı toplantıda bulunan Bar’a “Bu soruşturmayı gerçekten sen mi başlattın” diye sordu. Bar ise “Bu yalan size karşı bir soruşturma açılmasını asla emretmedim” yanıtını verdi. Bunun üzerine toplantıyı terk edip Bar’ın yazdığı öne sürülen iç yazışma belgesiyle geri dönen Ben Gvir, Şin-Bet Başkanı’na “yalancı ve darbeci” diyerek istifa çağrısı yaptı.

Ben-Gvir’in suçlamalarından sonra söz alan Bar, “Dün bana vatan haini dediniz, bugün hapse atılmamı istiyorsunuz, yarın da beni idam edersiniz” diyerek hem Ben-Gvir’e hem de iki gün önce kendisini görevden alan bakanlara tepki gösterdi.

Bar, Şin-Bet’in görevlerini belirleyen 2002 tarihli yasaya atıf yaparak, “Demokratik rejimi ve onun kurumlarını korumanın Şin-Bet’in yasal görevi” olduğunu söyledi.

Bar soruşturmanın bir siyasetçi ya da siyasi partiyi hedef almadığını “radikal unsurların devlete sızmasını önlemek” için başlattığını savundu.

Şin Bet’ten yapılan açıklamada ise “Devlet kurumlarına, özellikle güvenlik ve kolluk kuvvetlerine bu grupların sızmasına yönelik bilgiler alındığında, yasal görev kapsamında önlem alınmaktadır” denildi.

Bar ve Başsavcı hedefte

Geçen hafta hükümet, Netanyahu’nun “güven kaybı” gerekçesiyle Bar’ın görevden alınmasına karar verdi. Pazar günü ise kabine, Başsavcı Gali Baharav-Miara hakkında güvenoyu vermeyerek görevden alma sürecini başlattı.

Her iki hamle de kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı. Hükümeti eleştirenler, Netanyahu’nun yakın çevresi ile Katar arasında yasa dışı bağlar iddiasıyla devam eden Şin-Bet soruşturmasının bu görevden almalarda çıkar çatışması oluşturduğunu savunuyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu hükümeti, Başsavcı’nın azil sürecini başlattı

Yayınlanma

Gali Baharav-Miara

İsrail hükümeti, pazar günü gerçekleştirdiği kabine toplantısında Başsavcı Gali Baharav-Miara hakkında oy birliğiyle “güvensizlik” kararı aldı. Bu adım, Baharav-Miara’nın görevden alınma sürecini resmen başlatırken, ülke tarihinde bir ilk olma özelliği taşıyor.

Adalet Bakanı Yariv Levin, Başsavcıyı hükümet politikalarını engellemekle suçladı ve aralarındaki “uzun süredir devam eden esaslı görüş ayrılıkları” nedeniyle işbirliğinin imkânsız hale geldiğini savundu.

Baharav-Miara’dan yanıt gecikmedi. Hükümetin kendisini hukukun üstüne koymaya çalıştığını belirten Başsavcı, “Sınırsız bir iktidar arayışındalar, denetimsiz bir yönetim hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Yargıya müdahale endişesi

Baharav-Miara’nın görevden alınma girişimi, Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ın görevden alınması ve yargı reformu tartışmalarıyla birlikte, yargının bağımsızlığına yönelik yeni bir kriz olarak değerlendiriliyor.

Süreç, yasal olarak tamamlanması gereken birçok adıma rağmen başlatıldı. Yürürlükteki kabine kararına göre, görevden alma dosyasının önce beş üyeli özel bir komisyona gönderilmesi, ardından başsavcıya savunma hakkı tanınması gerekiyor. Ancak şu ana kadar bu komisyon dahi oluşturulabilmiş değil.

Başsavcıdan sert mektup

Kabine toplantısında bazı bakanların Baharav-Miara hakkında alaycı yorumlarda bulunduğu basına sızdı. Ekonomi Bakanı Nir Barkat, “Herhalde başka bir hükümetin toplantısına katıldı” derken, Çevre Bakanı Idit Silman, “Geçmiş hükümette sekreterdi, şimdi muhalefet lideri gibi davranıyor” dedi.

Toplantıya katılmayan Baharav-Miara, gönderdiği mektupta hükümeti, yasal denetimden kaçmaya çalışmakla suçladı, “Bu girişim, yargının zayıflatılması ve sadakatle çalışan kamu görevlilerinin sindirilmesi amacını taşıyor” dedi.

Lapid ve Gantz’tan tepki

Muhalefet lideri Yair Lapid, Başsavcıyı görevden alma girişimini “yasa dışı” olarak niteleyerek, “Netanyahu önce soruşturmacısını, şimdi de savcısını görevden almak istiyor. Gali Baharav-Miara dürüst ve ehil bir başsavcı. Tam da bu yüzden hedefte. Bu yasa dışı, bu yolsuzluk. Başaramayacaklar” dedi.

Ulusal Birlik Partisi lideri Benny Gantz ise, hükümetin bu hamlesinin arkasında ultra-Ortodoks Yahudilere askerlik muafiyeti getirecek yasanın olduğunu öne sürdü: “Netanyahu, Yüksek Mahkeme’yi devre dışı bırakacak, orduya katılan yedek askerleri hiçe sayacak bir başsavcı istiyor. Bedeli hepimiz ödüyoruz.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail’de hükümet-yargı kavgası yeniden alevlendi

Yayınlanma

İsrail’de hükümet ile yargı arasında tansiyonu yeniden yükselten bir karar geldi. Yüksek Mahkeme, gece yarısı alınan hükümet kararına karşı harekete geçerek, Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ın görevden alınmasını geçici olarak durdurdu.

7 Ekim’de Hamas’ın düzenlediği baskın öncesinde İsrail’de siyaset gündeminin en hararetli başlığı “yargı reformu”ydu. Bu reform girişimi, kararları üzerindeki yargı denetimini kırmak isteyen hükümet ile Yüksek Mahkeme’yi sert biçimde karşı karşıya getirmiş; ülkede kitlesel protestolara yol açmıştı. Ancak 7 Ekim sonrası başlayan savaş atmosferi bu gerilimi bir süreliğine gölgede bırakmıştı. Şimdi ise, savaşın gölgesinde geçen ayların ardından, İsrail yargısı ile hükümeti yeniden açık bir çatışma yaşıyor.

Yüksek Mahkeme, Ronen Bar’ın görevden alınmasına karşı açılan davalar sonuçlanana kadar hükümetin kararına tedbir koyduğunu açıkladı. Mahkeme, ilgili itirazları en geç 8 Nisan’a kadar görüşeceğini belirtti.

Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümet, yaptığı oylamayla Bar’ın en geç 10 Nisan’a kadar görevden alınmasına karar vermişti.

Hükümetten sert tepki

Kararın hemen ardından hükümet cephesinden tepki gecikmedi. İletişim Bakanı Shlomo Karhi, Yüksek Mahkeme’nin müdahalesini sert sözlerle eleştirdi. Karhi, mahkemenin böyle bir konuda yetkisi olmadığını savunarak, “Bu konuda hukuki bir yetkiniz yok. Bu, hükümetin yetki alanıdır. Verdiğiniz karar geçersizdir” dedi.

Likud Partisi üyesi Karhi, hükümetin dün gece aldığı kararı hatırlatarak Bar’ın görev süresinin 10 Nisan veya daha erken bir tarihte sona ereceğini ve yerine yeni bir bir Şin-Bet başkanının atanacağını söyledi.

Muhalefetten Yüksek Mahkeme’ye destek

Karara muhalefetten ise destek geldi. Demokratik İsrail Partisi Başkanı Yair Golan, Yüksek Mahkeme’nin tedbir kararını “önemli bir kazanım” olarak nitelendirdi. Golan, “Halkın kitlesel seferberliği etkisini gösteriyor, yılmadan süren sivil mücadele başarıya ulaşıyor” diyerek kararın arkasında halk desteğinin yattığını savundu.

Ronen Bar’ın “kötü ve tehlikeli bir hükümete karşı durarak cesaret gösterdiğini” ifade eden Golan, demokrasi için verilen mücadelenin süreceğini belirtti. Golan, hükümetin Gazze Savaşı sürecinde sıkça kullandığı bir sloganı da muhalefet lehine uyarlayarak, “Savaşacağız ve kazanacağız” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English