Asya
Japonya’da “Tek Güç LDP” stratejisi ve yeni başbakan arayışı

Japonya Başbakanı Fumio Kishida’nın görevini bırakma kararı ardından, Asya-Pasifik’te yeni bir sürece giren Japonya’nın politik liderliğini kimin üstleneceği merak konusu. Önümüzdeki ay yapılacak başkanlık seçimlerinde, aralarında kıdemli ve genç milletvekillerinin de bulunduğu Liberal Demokrat Parti (LDP) milletvekillerinin sıkı bir mücadeleye girmesi bekleniyor. Söz konusu seçimler aslında Shinzo Abe döneminden kalan bir taktik olarak öngörülemeyen bir yarışa yol açacak.
Öncelikle aday adaylarının her birinin önünde, seçimlere katılmak için gereken imza sayısını toplamak gibi bir zorluk var.
Aday listesinde Liberal Demokrat Parti’nin çekirdek kadrosunda uzun yıllar yer almış üst düzey politikacılar ve kabine pozisyonunda görev yapmış kıdemliler yer alıyor. Ekonomik ve jeopolitik istikrarsızlık döneminde alınan bu kararda kamuoyunu ve muhalif sıraları ikna edebilecek politika sunumlarına ihtiyaç duyulacak.
Pazartesi günü yapılan açıklamalara göre potansiyel aday adayı olarak adı geçen tecrübeli isimler ise şöyle:
Dışişleri Bakanı Yoko Kamikawa (71)
LDP Genel Sekreteri Toshimitsu Motegi (68)
Eski Sağlık Bakanı Katsunobu Kato (68)
Eski LDP Genel Sekreteri Shigeru Ishiba (67)
Ticaret Bakanı Ken Saito (65)
Eski İçişleri Bakanı Seiko Noda (63)
Ekonomik Güvenlik Bakanı Sanae Takaichi (63)
Baş Kabine Sekreteri Yoshimasa Hayashi (63)
Dijitalleşmeden Sorumlu Bakan Taro Kono (61)
Eski Ekonomik Güvenlik Bakanı Takayuki Kobayashi (49)
Eski Çevre Bakanı Shinjiro Koizumi (43)
Resmi aday olma yolundaki ilk engel, kayıt tarihinden önce LDP milletvekillerinden 20 imza toplamak olacak. Aday olmak istediğini belirten herkesin bu kadar imzayı toplayıp toplayamayacağı henüz belli değil.
Kampanya başladıktan sonra adaylar oy için iki grup LDP üyesine lobi yapmak zorunda kalacak. Birincisi parlamentodaki 367 üye, ikincisi ise yerel LDP koalisyon üyelerini içeren 367 parlamento dışı üye.
Seçim günü, bir aday basit çoğunluğu elde edemezse, en fazla oyu alan iki aday yarışacak. Burada, parlamentodaki 367 LDP üyesi bir kez daha oy kullanacak. Çoğunluğu elde eden isim başbakanlık koltuğuna oturacak.
Bazı olası aday profillerine bakacak olursak; 63 yaşındaki Baş Kabine Sekreteri Yoshimasa Hayashi, Başbakan Fumio Kishida’nın yerine LDP başkanlığına aday olma niyetini Kishida kanadından bazı milletvekillerine iletmişti. Bu adaylığın kabinede tartışıldığı kulis bilgileri arasında. Çünkü, Kishida fraksiyonundan bazı yöneticiler, Hayashi’yi açık destekliyor.
Politika uzmanlığıyla tanınan Hayashi, savunma, eğitim ve dışişleri bakanı olarak görev yaptı. Parlamentonun alt meclisi olan Temsilciler Meclisi’ne geçmeden önce, üst meclis olan Danışmanlar Meclisi’ne beş kez seçildi.
Yine Kishida kanadından olan 71 yaşındaki Dışişleri Bakanı Yoko Kamikawa, yarışa katılmak 20 LDP milletvekilinden imza toplamaya erken başlayan aday olarak biliniyor. Özellikle kadınlara yönelik politikaları teşvik eden bir parlamento grubunun üyelerinden destek istediği biliniyor.
43 yaşındaki eski Çevre Bakanı Shinjiro Koizumi, yarışa katılıp katılmayacağını henüz açıklamadı. Ancak bazı popülist çevreler, isminin tanınması ve gençliği nedeniyle onun yarışmasını istiyor.
Diğer bir genç aday olan Eski Ekonomi Güvenlik Bakanı Takayuki Kobayashi (49) ise LDP’ye yakın saflarda “Yükselen Yıldız” olarak adlandırılıyor.
“Tek Güç Abe Stratejisi” devam mı ettirilecek?
LDP geleneklerinde Shinzo Abe’nin politika stratejisi Japon siyasetinde yeni bir sayfanın açılmasını da sağladı. Ancak, Abe’nin sahadaki dinamikleri çok iyi kontrol ederek partisine üst üste zaferler kazandırdığı da unutulmamalıdır. 2012’de ikinci kez başbakan olmasından bu yana her ulusal seçimde, Liberal Demokrat Parti zafer üstüne zafer kazandı ve dağınık bir muhalefete karşı ezici sayıda sandalye kazandı. Ardışık seçim döngüleriyle güçlendirilen böylesi bir hakimiyet, Japon siyasetinde Tek Güç Abe (安倍一強) veya Tek Güç LDP (自民一強) terimlerini düzenli olarak kullanmasına yol açtı. Bu terminoloji, o zamanki siyasi dinamikleri doğru bir şekilde tasvir ettiği için strateji olarak benimsenmiş görünüyor.
LDP’nin son yıllarda yapılan parlamento seçimlerindeki olağanüstü başarıları, Abe’nin en etkili iki seçim taktiğine dayanıyordu. Bunlardan biri, kendisinin ve partisinin siyasi çıkarlarını en iyi şekilde üstte tutacak zamanda seçimler düzenlemekti.
Japonya’da başbakan, İmparator’un görevlerinden birinin kabinenin onayı ve tavsiyesi doğrultusunda “Temsilciler Meclisi’nin Feshedilmesi” olduğunu belirten 7. Maddenin 3. Fıkrası yorumuna dayanarak kendi şartlarına göre Temsilciler Meclisi’nde ani seçim çağrısı yapma yetkisine sahiptir.
Abe, 2012’de iktidara geri döndükten sonra, 2012’de zaten bir çöküş yaşayan Demokrat Parti’nin kalan siyasi ivmesini daha da bozmak amacıyla 2014 ve 2017’de ani seçimler düzenledi. Tekrarlanan yenilgilerin ardından Demokrat Parti, siyasi hayatta kalabilmek adına parti ismini değiştirmek zorunda kaldı.
2017’deki ani seçimler sadece Abe’nin iktidar dönemindeki güç kollarını ustaca kullanmasının bir hatırlatıcısı değil aynı zamanda onun cesaretinin bir göstergesiydi. 2017, Abe için tehlikeli bir yıldı.
Abe için en büyük tehdit olarak görülen Tokyo Valisi Koike Yuriko’nun yükselişi de eklenmişti. Koike’nin kurduğu yerel parti, 2017 yazında yapılan büyükşehir seçimlerinde LDP’yi geride bıraktı ve bu ivmeyi kullanarak ulusal düzeyde başka bir partiyi , daha önce üyesi olduğu LDP’yi devirmeyi amaçlayan Umut Partisi’ni (PoH) kurmaya hazırlamıştı. Yaklaşan bir fırtına ve ortaya çıkan bir alternatifle Abe aşırı sessiz bir oyun oynadı ve yankı uyandıran bir zaferle ortaya çıktı. Söz konusu seçimlerde Temsilciler Meclisi’ni dağıtırken, hala en büyük muhalefet gücü olan Japonya Demokratik Partisi (DPJ), Koike’nin yeni partisiyle birleşerek ayakta kalmaya çalıştı . Ancak, PoH tarafından reddedilen DPJ üyelerinden oluşan başka bir partinin kurulması ve Koike’nin gafları nedeniyle parlamentoda saflar daha da bölündü ve LDP koalisyon ortağı Komeito ile birlikte süper çoğunluğa ulaşarak iktidarda ses sahibi oldu.
Yani Abe’nin ortaya çıkan muhalefeti daha doğmadan boğma stratejisi, savaş sonrası Japonya’da en büyük muhalefet partisinin en az sayıda sandalye kazanmasına yol açmıştı.
Bu taktikler arasında Abe’nin 2020 istifası ardından Suga’yı başa getirerek parti üzerinde gölge güç olarak siyasetine devam etmesi unutulmaması gereken bir nokta. Ardından tekrar seçim meydanlarına dönen Abe, yeni bir muhalefet kıyımı sürecindeyken silahlı suikasta kurban gitti. Halefi Kishida ise bombalı saldırıdan kıl payı kurtuldu.
Japonya’da artan finansal sorunlar ve yaşlanan nüfus ardından LDP hükümeti karşında son 8 aydır yoğun bir muhalefet gruplaşması söz konusu. Kishida’nın bu istifası Abe ile dizayn edilen stratejik sürecin bir parçası olacak mı? İşte bu sorunun cevabını yeni seçilecek Başbakan’ın iç politikadaki muhalefete yönelik yaklaşımları gösterecek.
Asya
Nippon Steel, 18 aylık zorlu bir sürecin ardından U.S. Steel’i satın aldı

Japon çelik devi Nippon Steel, çarşamba günü ABD’li çelik devi U.S. Steel’in satın alımını tamamlayarak, iki ulusal güvenlik incelemesi, bir ABD başkanının kesin reddi ve bir başka başkanın çelişkili açıklamalarıyla dolu 18 aylık bir süreci sonlandırdı. Bu süreç, yakın tarihin en kritik ABD seçimleri ve küresel ticaret savaşı bağlamında gerçekleşti.
Nippon Steel YönetimNippon Steel, 18 aylık zorlu bir sürecin ardından U.S. Steel’i satın aldı Kurulu Başkanı ve CEO’su Eiji Hashimoto perşembe günü Tokyo’da düzenlediği basın toplantısında, “İş yatırımları için gerekli olan yönetim esnekliğini ve karlılığı sağladık ve bu anlaşmanın şirketimiz için tamamen tatmin edici olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Anlaşma, ABD Başkanı Donald Trump’ın cuma günü, ulusal güvenlik gerekçesiyle 14,9 milyar dolarlık anlaşmayı engelleyen selefinin ocak ayında verdiği kararı iptal etmesinin ardından tamamlandı. Trump’ın emri, Nippon Steel ve ABD hükümeti arasında bir ulusal güvenlik anlaşması imzalanması koşuluyla anlaşmanın devam etmesine izin verdi.
Anlaşma uyarınca, ABD hükümeti ABD’li çelik üreticisinde “altın hisse” sahibi olacak ve bu hisse, bir dizi kurumsal karar üzerinde veto hakkı ve yönetim kurulu üzerinde bir dereceye kadar kontrol hakkı verecek.
Perşembe günkü basın toplantısında Hashimoto, başkanlık kampanyası sırasında bu işlemi açıkça karşı çıkan ancak daha sonra Nippon Steel’in ABD Steel’i devralmak yerine “yatırım” yapmasını destekleyeceğini ve sonunda işlemi onayladığını açıklayan Trump’a teşekkür etti.
Hashimoto, “Tarih boyunca ve tüm kültürlerde, doğru yönde büyük bir değişim olduğunda, güçlü liderlik çok önemlidir” dedi. “Bu anlamda, Başkan Trump’ın mükemmel kararından dolayı içten saygılarımı sunarım” diye ekledi.
Perşembe günü yaptığı açıklamada, Kabine Baş Sekreteri Yoshimasa Hayashi, “Bu yatırımı, küresel yatırım ortamının iyileştirilmesine katkıda bulunan sembolik bir örnek olarak görüyoruz” dedi ve yatırımın Japonya ile ABD arasındaki ekonomik ilişkileri güçlendireceğini ekledi.
United Steelworkers sendikasının uluslararası başkanı David McCall çarşamba günü yaptığı açıklamada, sendikanın “izlemeye devam edeceğini” ve Nippon Steel’in taahhütlerine uymasını sağlayacağını söyledi. McCall, başından beri bu işlemlere karşı olduğunu açıkça dile getirmişti.
Nippon Steel’in ABD’li çelik üreticisi üzerindeki kontrolünün derecesi belirsizliğini koruyor.
Trump yönetimi, bu işlemi “ortaklık” olarak nitelendirmeye devam ediyor — bu ifade şirketler tarafından da benimsenmiştir — ve U.S. Steel’in “ABD kontrolünde” kalacağını ısrarla vurguluyor.
Nippon Steel ise, U.S. Steel’in tüm hisselerini satın alarak onu tamamen kendisine ait bir iştirak haline getirdiğini ve Amerikan çelik üreticisi üzerinde tam yönetim esnekliğine sahip olduğunu vurguluyor.
Devredilemeyen ve temettü getirmeyen altın hisse, ABD hükümetine U.S. Steel’in yönetim kurulunda bir bağımsız üye atama ve görevden alma hakkı veriyor. Ayrıca, başkanın onayı olmadan bir dizi kurumsal kararın alınmasını yasaklıyor.
Bunlar arasında şirketin adının ve merkezinin değiştirilmesi, işlerin veya üretimin ABD dışına taşınması, güvenlik endişeleri veya iyileştirmeler dışında fabrikaların kapatılması veya faaliyetlerinin durdurulması ve Nippon Steel’in taahhüt ettiği yatırımların azaltılması veya ertelenmesi yer alıyor.
Hashimoto, şirketinin kısıtlı listeye dahil olan hiçbir şeyden kazanç sağlamayacağını söyledi.
Koşulların, Nippon Steel’in çıkarları ve son bir buçuk yılda verdiği taahhütlerle uyumlu olduğu kaydedildi: satın alma fiyatına eşit büyüklükte büyük yatırımlar, U.S. Steel’in yurt içi üretim kapasitesinin korunması, şirketin genel merkezinin Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh kentinde kalması ve yönetim kurulu üyelerinin çoğunluğunun ve kilit yönetim pozisyonlarının Amerikan vatandaşları tarafından doldurulması.
Hashimoto, “Bir dereceye kadar, hükümetin kabul edilemez her şeyi denetleme ve hatta veto etme hakkına sahip olması doğal olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle, bu durumda yönetim esnekliğinin tamamen güvence altına alındığını söyledim” dedi.
Birleşme, yıllık 86 milyar ton ham çelik üretim kapasitesiyle dünyanın en büyük ikinci çelik üreticisini yaratacak.
Hashimoto, anlaşmanın Nippon Steel’in 45 yıl önce şirkete katıldığında sahip olduğu dünya bir numaralı çelik üreticisi konumunu geri kazanması için gerekli olduğunu ve U.S. Steel’in yeniden canlanması ve büyümesi için tek geçerli yol olduğunu söyledi.
Hashimoto, “Mevcut anlaşmanın hem Japonya hem de ABD için faydalı olduğuna inanıyorum. Başka bir deyişle, bunun haklı bir nedeni var” dedi. “Haklı bir neden olduğu için, engellerle karşılaşsak bile desteğe güvenebileceğimize inanıyorum. Her şeyin özü budur” ifadelerini kullandı.
Trump, çelik ve alüminyuma uygulanan tarifeleri %50’ye çıkardı
Asya
Çin Merkez Bankası Başkanı yeni bir küresel para birimi düzeninin ortaya çıkacağını söyledi

Çin Merkez Bankası Başkanı, ABD dolarının onlarca yıllık hakimiyetinin ardından yeni bir küresel para birimi düzeninin ortaya çıkacağını ve renminbinin “çok kutuplu uluslararası para sistemi”nde rekabet edeceğini söyledi.
Şanghay’da düzenlenen Çin’in en önemli finans forumu Lujiazui Forum’da konuşan Pan Gongsheng, ABD dolarının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “hakimiyetini kurduğunu” ve “bugüne kadar bu statüsünü koruduğunu” söyledi. Tek bir para birimine “aşırı bağımlılık” konusunda uyarıda bulundu.
“Gelecekte, küresel para sistemi, birkaç egemen para biriminin bir arada var olduğu, birbirleriyle rekabet ettiği ve birbirlerini denetlediği ve dengelediği bir modele doğru gelişmeye devam edebilir” diyen Pan, renminbi’nin artan rolüne dikkat çekti.
Pan, son yirmi yılda uluslararası para sistemindeki en önemli gelişmelerin, 2008 küresel finans krizinden bu yana euro’nun piyasaya sürülmesi ve renminbi’nin yükselişi olduğunu söyledi.
Renminbi’nin dünyanın en büyük ikinci ticaret finansmanı para birimi ve en büyük üçüncü ödeme para birimi olduğunu kaydetti.
Pan’ın açıklamaları, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde’ın “doların hakim rolünün artık kesin olmadığını” ve bunun euro’nun “küresel öneme” kavuşması için bir fırsat yarattığını söylemesinden bir gün sonra geldi.
Pan’ın yorumları, Çin’in ticaret konusunda ABD ile çatışması ve Donald Trump’ın daha yüksek gümrük vergileri uygulaması nedeniyle, Çin’in uzun süredir devam eden “çok kutuplu” bir para sistemi kurma çabalarının yeniden aciliyet kazandığını da gösteriyor.
Pekin ve Washington, nisan ayında tırmanan gümrük vergilerini düşüren kırılgan bir ateşkes anlaşması imzaladı, ancak uluslararası ticareti sarsan yeni ABD yönetimi altında gerginlikler hala yüksek.
Pan, “Jeopolitik çatışmalar, ulusal güvenlik çıkarları ve hatta savaşlar meydana geldiğinde, uluslararası baskın para birimi kolayca araçsallaştırılır ve silaha dönüştürülür” dedi.
Pan ve Lagarde geçen hafta Pekin’de bir araya gelerek, düzenli diyalog için bir çerçeve içeren merkez bankacılığı alanında işbirliği mutabakat zaptı imzaladı.
Çin Merkez Bankası Başkanı Pan ayrıca, “tek bir egemen para biriminin uluslararası para birimi olarak hakim olmasının getirdiği sorunları aşmaya” yardımcı olabilecek potansiyel bir alternatif olarak, IMF tarafından tanımlanan ve sürdürülen bir para birimleri sepeti olan SDR’lerin daha fazla kullanılmasına ilişkin tartışmalara da değindi.
Pan’ın açıklamaları, Çin’in daha renminbi merkezli bir para sistemi için yaptığı hamlelerle ilgili çarşamba günü yapılan çok sayıda açıklamayla aynı zamana denk geldi. Bu hamleler arasında Şanghay’da dijital renminbi için uluslararası bir operasyon merkezi kurulması da yer alıyor.
Singapurlu banka OCBC ve Kırgızistan’ın üçüncü büyük kredi kuruluşu Eldik Bank dahil olmak üzere altı yabancı kurum da, Swift küresel ödeme sistemine alternatif olan Çin’in Sınır Ötesi Bankalararası Ödeme Sistemi’ne (Cips) katılacağını açıkladı.
Hong Kong ve Şanghay yetkilileri de çarşamba günü, renminbi cinsinden varlıkların yönetimi ve tahsisi dahil olmak üzere finansal bağları güçlendirmek için bir “eylem planı” imzaladı.
Çin Merkez Bankası Başkan Yardımcısı ve Devlet Döviz İdaresi Başkanı Zhu Hexin, Pekin’in yerli yatırımcıların Çin dışında varlık satın almasına izin veren bir programı genişleteceğini söyledi. Zhu, Nitelikli Yerli Kurumsal Yatırımcı programının genişletilmesinin “offshore yatırımlara yönelik artan yurt içi ihtiyaçları karşılayacağını” belirtti.
Asya
Çin ve Orta Asya liderleri dostluk anlaşması ve yardım taahhüdü ile zirveyi tamamladı

Çin ve Orta Asya ülkeleri kara ve hava ulaşımında daha iyi bağlantı sağlama konusunda anlaştı. Pekin, altyapı ve güvenlik çıkarlarının merkezinde yer alan bölgeye 1 milyar yuan’dan fazla yardım taahhüdünde bulundu.
Çin, salı günü Orta Asya’daki son angajman çabalarını, bölgedeki geçim ve kalkınma projelerine 1,5 milyar yuan (209 milyon ABD doları) taahhüt ederek tamamladı.
İkinci Çin-Orta Asya Zirvesi‘ne katılan altı ülke de tarihi bir kalıcı dostluk anlaşması imzaladı.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen zirvede yaptığı açılış konuşmasında, “Çin, bu yıl Orta Asya ülkelerine, her ülkenin ortak ilgi alanına giren geçim ve kalkınma projelerini desteklemek için 1,5 milyar yuan hibe yardımı sağlamaya hazırdır” dedi.
“Ayrıca, Çin önümüzdeki iki yıl içinde Orta Asya ülkelerine 3.000 eğitim fırsatı sunacak.”
Xi, Kalıcı İyi Komşuluk ve Dostane İşbirliği Anlaşması’nın imzalanmasını altı ülke arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olarak nitelendirerek, bunun “Çin’in komşuluk diplomasisinde yenilikçi bir girişim ve gelecek nesillere fayda sağlayacak bir katkı” olduğunu söyledi.
Çin, Rusya ve Pakistan ile de benzer anlaşmalar imzalamıştı.
Xi, “yeni bir çalkantı ve dönüşüm dönemine giren” dünyada işbirliğinin gerekliliğini de vurguladı.
Devlet haber ajansı Xinhua, Xi’nin “gümrük vergisi ve ticaret savaşında kazanan olmayacak. Korumacılık ve hegemonya yanlıları hem başkalarına hem de kendilerine zarar verecek” dediğini aktardı.
“Dünya bölünmemeli, birleşmeli; insanlık orman kanunlarına dönmemeli, insanlık için ortak bir gelecek inşa etmek için çalışmalı” dedi.
Xi ayrıca, Çin-Orta Asya işbirliği çerçevesi altında yoksulluğun azaltılması, eğitim alışverişi ve çölleşmenin kontrolüne odaklanan üç işbirliği merkezinin ve bir ticaret kolaylaştırma platformunun kurulacağını duyurdu.
Çin Dışişleri Bakanlığı çarşamba günü yaptığı açıklamada, Çin ve Orta Asya ülkeleri, karayolu ve demiryolu bağlantılarını iyileştirmeye istekli olduklarını ve karşılıklı alışverişi artırmak için Çin’e ve Çin’den daha fazla direkt uçuş açmayı planladıklarını belirtti.
Çin, beş Orta Asya ülkesiyle vize prosedürlerini basitleştirmeyi değerlendirirken, tüm taraflar konsolosluk açmanın fizibilitesini inceleyecek.
Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile birlikte mevcut liman tesislerinin modernizasyonunu hızlandıracak ve yeni limanların ihtiyacını değerlendirecek.
Zirve, iki yıl önce Çin’in Xian kentinde düzenlenen ilk zirvenin ardından ikinci kez düzenlendi.
Bu çabalar, geçmişte ulaşım altyapısı gibi alanlara odaklanan Çin’in Orta Asya ile ilişkilerinin derinleştiğini yansıtıyor.
Bölge, Pekin’in küresel kalkınma stratejisi olan Kuşak ve Yol Girişimi’nin önemli bir parçasıdır ve Çin, Orta Asya’da enerji boru hatları, altyapı ve madencilik projelerine büyük yatırımlar yapmıştır.
Ancak Çin, işbirliğini sürdürülebilir kalkınma ve yenilenebilir enerjiye de genişletmek istiyor.
Bu yatırımlar, Xi’nin beş Orta Asya devletinin liderleriyle yaptığı görüşmelerin ana odak noktasıydı.
Toplantılarda Xi, çok taraflılığı ve küresel ticaret düzenini korumanın gerekliliğini vurguladı. Bu, ABD’nin gümrük vergisi savaşının ardından Pekin’in kendisini daha güvenilir bir ortak olarak konumlandırma çabasının bir parçası.
Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhamedov ile görüşen Xi, gaz işbirliğinin genişletilmesi ve kaynak dışı sektörlerdeki fırsatların araştırılması çağrısında bulundu.
Güvenlik gündemi
Güvenlik de gündemdeydi.
Xi, “İki ülke, kolluk, güvenlik ve savunma işbirliğini daha da güçlendirmeli, ‘üç güce’ karşı ortak mücadele vermeli ve siber güvenlik alanındaki işbirliğini geliştirmeli” dedi ve “terörizm, ayrılıkçılık ve aşırılıkçılık”tan bahsetti.
Pekin, bu güçleri ulusal ve bölgesel güvenliğe tehdit olarak görüyor ve Xi, Orta Asya liderleriyle yaptığı toplantılarda bu tutumunu defalarca vurguladı.
Çin’in Orta Asya’daki varlığı tarihsel olarak ekonomik yatırımlara odaklanmış olsa da, ortak terörle mücadele tatbikatları, eğitim programları ve yardımlar yoluyla güvenlik alanındaki etkisi giderek artıyor.
Bu durum, Afganistan ile uzun bir sınırı olan ve Çin’in teröristlerin ülkenin batısındaki Sincan bölgesine dönerek operasyonlar düzenlemesinden endişe duyduğu Tacikistan’da da geçerli.
Xi, Tacikistan Cumhurbaşkanı Emomali Rahmon ile yaptığı görüşmede, üç güçle mücadele için kolluk kuvvetleri ve güvenlik alanında daha derin işbirliği çağrısında bulundu.
Ayrıca, ikili ticaret ve yatırımların artırılması ve ulaşım altyapısının geliştirilmesi çağrısında bulundu.
Rahmon, Duşanbe’nin yeni enerji, yeşil endüstriler ve yapay zeka gibi yeni alanlarda işbirliğini genişleteceğini ve “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) daha büyük bir rol oynaması için Pekin ile koordinasyonu güçlendireceğini” söyledi.
ŞİÖ, Çin ile kara ile çevrili bölge arasındaki ilişkilerin ana forumudur. Siyasi, ekonomik ve güvenlik amaçlı bu birlik, 2001 yılında Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan ve Özbekistan tarafından kuruldu. “Kalıcı tarafsızlık” ilkesine bağlılığını yansıtan Türkmenistan, örgütün dışında kalan tek Orta Asya ülkesidir.
Xi, salı günü Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadyr Japarov ile de görüşmelerde bulunarak iki ülke arasındaki ilişkileri “tarihin en iyi döneminde” olarak nitelendirdi.
Xi, Çin-Kırgızistan-Özbekistan demiryolu inşaatının en önemli önceliklerden biri olduğunu, ancak temiz enerji, yeşil madencilik ve yapay zeka gibi yeni büyüme kaynaklarının da geliştirilmesi gerektiğini söyledi.
Görüşmeler, Çin ve zirvenin ev sahibi ülkesi Kazakistan’ın ticaret, yatırım, teknoloji, turizm ve gümrük alanlarını kapsayan işbirliği belgelerini imzalamasının ardından gerçekleşti.
Xi, Kazak mevkidaşı Kassym-Jomart Tokayev’den sınır ötesi demiryolu projelerini ve liman altyapısının iyileştirilmesini hızlandırmasını istedi.
Xi ayrıca, “Pekin ve Astana, çalkantılı dönemlerde birbirlerinin güçlü destekçisi olmalıdır” dedi.
Kazakistan cumhurbaşkanlığı ofisine göre Tokayev, iki ülke arasındaki ilişkileri istikrarlı ve “jeopolitik zorluklar ve çalkantılardan ya da uluslararası durumdan olumsuz etkilenmeyen” olarak nitelendirdi.
-
Görüş3 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya1 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu1 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Dünya Basını1 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Diplomasi4 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3