Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Kanada İklim Bakanı Çin’e gitti

Yayınlanma

Kanada Çevre ve İklim Değişikliği Bakanı Steven Guilbeault, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik konularındaki görüşmelere katılmak üzere cumartesi günü Pekin’e yaptığı ziyaretle son dört yıl içinde Çin’i ziyaret eden ilk Kanadalı bakan oldu.

Uzmanlar, iklim işbirliği gibi başlıkların ve bu ziyaretin gergin olan Çin-Kanada ilişkilerini yumuşatmak için bir fırsat olarak görülebileceğini söyledi.

Guilbeault, pazartesiden çarşambaya kadar üst düzey bir uluslararası danışma organı olan Çin Çevre ve Kalkınma Uluslararası İşbirliği Konseyi’nin (CCICED) yıllık toplantısına katılacak.

Kanada’nın Çin Büyükelçisi Jennifer May, cuma günü Çin Ekoloji ve Çevre Bakanı Huang Runqiu ile yaptığı görüşmede Guilbeault’nun ziyareti için yapılan çalışmalardan dolayı Çin tarafına teşekkür etti. May, Çin tarafıyla çevre ve iklim alanındaki değişim ve işbirliğini daha da derinleştirmeyi ve genişletmeyi ve küresel çevre ve iklim sorunlarını ortaklaşa ele almayı dört gözle beklediğini söyledi.

Reuters’in cumartesi günü bildirdiğine göre, aynı zamanda çevreci grupların eski bir savunucusu olan Kanadalı bakan, iki tarafın iklim değişikliğiyle ilgili bir dizi konuda açık ve samimi görüşmeler yapmasını ve işbirliği yolları bulmasını umduğunu söyledi.

Guilbeault, gündeme getirmek istediği iki önemli konunun metan emisyonlarının azaltılması ve bu yıl sonunda yapılacak BM iklim değişikliği konferansı öncesinde tartışılan küresel yenilenebilir enerji hedefi olduğunu ifade etti.

Reuters’a göre, Bakan, Kanada’nın ev sahipliğinde ve Çin’in başkanlığında geçen yılın sonlarında düzenlenen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) Taraflar Konferansı’nın (COP15) ikinci bölümünde elde edilen sonuçları da takip etmek istiyor.

1992 yılında kurulan CCICED, Çin ile uluslararası toplum arasında çevre ve sürdürülebilir kalkınma politikaları konusunda işbirliğini teşvik etmeyi amaçlayan üst düzey bir uluslararası danışma organı. Platformun 2023 yıllık genel toplantısı “Yüksek Kaliteli Kalkınma için Yeşil Geçiş” teması “ Doğa ile Uyum İçinde Modernleşme” başlığında gerçekleştirilecek.

Pekin merkezli Kamu ve Çevre İşleri Enstitüsü Direktörü Ma Jun Pazar günü Global Times’a yaptığı açıklamada, hem Çin hem de Kanada’nın Paris İklim Değişikliği Anlaşmasını imzaladığını ve karbon emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunduğunu söyledi.

Ma, “Geleneksel enerji zincirindeki önemli ülkeler olarak, iki ülke enerji dönüşümü alanında işbirliği için birçok perspektife sahip” dedi ve ekledi: “İki ülke yenilenebilir enerjide teknolojik yenilikler konusunda da işbirliğini daha da güçlendirebilir.”

Zonghengce Strateji Enstitüsü kurucusu ve direktörü ve Charhar Enstitüsü düşünce kuruluşu Araştırma Görevlisi Xia Guohan, Global Times’a verdiği demeçte, küresel karbon piyasasını demirlemenin bir başka potansiyel işbirliği alanı olabileceğini söyledi.

Xia, Guilbeault’nun uzun süren gerginliklerin ortasında Çin’i ziyaret etmesinin iki taraf arasında bir yumuşamaya işaret ettiğini belirtti ve şunları söyledi: “İklim değişikliğiyle mücadele, Çin ve Batı’nın genel olarak ideolojiden arınıp işbirliğine gidebildiği ana alanlardan biridir ve işbirliği penceresi her zaman açık olmuştur.”

Çin temmuz ayı başlarında ABD’nin iklim elçisi John Kerry’yi ağırlamıştı. Fransa ve Almanya gibi diğer büyük ülkeler de yakın zamanda Çin’e iklim temsilcileri gönderdi.

Büyük beklentiler yok

Ancak bazı uzmanlar ise, Kanada’nın emisyonları azaltma konusundaki sınırlı kabiliyeti göz önüne alındığında, Guilbeault’nun Çin ziyaretinin çok önemli bir işbirliğiyle sonuçlanacağına şüpheyle yaklaşıyor.

Xia, Kanadalı bakanın küçümseyici bir tonla Çin’den “karbon zirvesi” ve “karbon nötrlüğü” hedeflerini hızlandırmasını talep etmesi halinde, bunun ters etki yaratabileceğini söyledi.

Çin-Kanada ilişkileri 2018 yılında Kanada hükümetinin Huawei’den Meng Wanzhou’yu Vancouver’da bir uçaktan aktarma yaparken ABD hükümetinin talebi üzerine tutuklamasıyla keskin bir şekilde kötüleşti. İkili ilişkiler o tarihten bu yana toparlanamadı.

DİPLOMASİ

Anlaşmazlıkların damga vurduğu COP29’da yoksul ülkeler için yılda 1 trilyon dolar çağrısı yapıldı

Yayınlanma

Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle baş edebilmeleri için on yılın sonuna kadar yılda en az 1 trilyon dolara ihtiyaçları olduğunu belirten ekonomistler, Bakü’deki iklim görüşmelerinde bir finans anlaşmasına varma çabalarının diplomatik anlaşmazlıkların gölgesinde kalma riski taşıdığı konusunda uyardı.

Paranın odak noktası olduğu COP29’daki görüşmelerin başarısı, gelişmekte olan ülkelerin daha yeşil enerjiye geçişi finanse etmelerine ve aşırı hava koşullarına karşı korunmalarına yardımcı olmak için zengin ülkelerin, kalkınma kredisi veren kuruluşların ve özel sektörün her yıl ne kadar kaynak sağlaması gerektiğine dair yeni bir hedef üzerinde anlaşıp anlaşamayacaklarına göre değerlendirilecek.

Kamuoyundaki anlaşmazlıklar ve küresel siyasetteki gerilimler nedeniyle havanın bozulduğu bu zirvede bir anlaşmaya varmak özellikle zor olacak gibi görünüyor.

Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması, ABD’nin iklim müzakerelerindeki gelecekteki rolünü şüpheye düşürürken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gerilim de yüzeye çıktı.

COP29 Baş Müzakerecisi Yalchin Rafiyev bir basın toplantısında “Taraflar zamanın daraldığını unutmamalı” dedi ve ekledi: “Bu değerli zamanı birbirleriyle doğrudan konuşmak ve köprü kurucu çözümler üretmeyi sahiplenmek için kullanmalılar.”

OECD mayıs ayında yaptığı açıklamada, 2025 yılında sona erecek olan yıllık 100 milyar dolarlık bir önceki finansman hedefine iki yıl gecikmeyle 2022 yılında ulaşıldığını söyledi. Bu miktarın büyük bir kısmı hibe yerine kredi şeklindeydi ve alıcı ülkeler bu durumun değişmesi gerektiğini söylüyor.

Perşembe günü, İklim Finansmanı Bağımsız Üst Düzey Uzman Grubu tarafından hazırlanan bir raporda, ülkelerin şimdi harekete geçmemesi halinde hedeflenen yıllık rakamın 2035 yılına kadar yılda en az 1.3 trilyon dolara yükselmesi gerekeceği belirtildi.

Raporda, “2030’dan önce yatırımlardaki herhangi bir eksiklik, takip eden yıllar üzerinde ek bir baskı yaratacak ve iklim istikrarına giden daha dik ve potansiyel olarak daha maliyetli bir yol oluşturacaktır” denildi.

Müzakereciler perde arkasında taslak metinler üzerinde çalışıyor, ancak şu ana kadar Birleşmiş Milletler iklim organı tarafından yayınlanan ilk aşama belgeleri masadaki çok çeşitli görüşleri yansıtıyor.

Bazı müzakereciler finansla ilgili son metnin üzerinde çalışmak için çok uzun olduğunu ve bir anlaşmayı şekillendirmek için görüşmelere başlamadan önce kısaltılmış bir versiyon beklediklerini söylediler.

2015’teki Paris Anlaşması’ndan bu yana katkıda bulunmakla yükümlü olan pek çok Batılı hükümetin daha fazla katkıda bulunma konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, herhangi bir anlaşmanın zorlu geçmesi muhtemeldir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecekteki herhangi bir finansman anlaşmasından çekilme olasılığı ise, delegeler üzerinde gerekli fonları sağlamak için başka yollar bulma baskısını artırıyor.

Bunlar arasında, daha zengin ülkeler tarafından finanse edilen ve daha fazla kredi verebilmeleri için reform sürecinde olan Dünya Bankası gibi dünyanın çok taraflı kalkınma bankaları da yer alıyor.

En büyük on banka, iklim finansmanını 2030 yılına kadar yaklaşık %60 oranında artırarak yılda 120 milyar dolara çıkarmayı planladıklarını ve bunun en az 65 milyar dolarının da özel sektörden sağlanacağını açıkladı.

Perşembe günü Azerbaycan Bankalar Birliği Başkanı Zakir Nuriyev, ülkenin 22 bankasının Azerbaycan’ın düşük karbon ekonomisine geçişine yardımcı olacak projeleri finanse etmek için yaklaşık 1,2 milyar dolar taahhüt edeceğini söyledi.

Kavgalar damga vurdu

Pek çok küresel liderin katılmama kararı aldığı konferansa şu ana kadar birlikten çok bölünme damgasını vurdu.

Fransa İklim Bakanı Agnès Pannier-Runacher, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Fransa’yı Karayipler’deki denizaşırı topraklarda “suç işlemekle” suçlamasının ardından çarşamba günü COP29 gezisini iptal etti.

Fransa ve Azerbaycan’ın ilişkileri, Paris’in Ermenistan’a verdiği destek nedeniyle uzun süredir gergin. Paris bu yıl Bakü’yü Yeni Kaledonya’daki şiddet olaylarına karışmak ve yataklık etmekle suçladı.

Avrupa Birliği iklim komiseri Wopke Hoekstra, X’te yaptığı bir paylaşımda, “İkili anlaşmazlıklar ne olursa olsun, COP tüm tarafların gelip iklim eylemi konusunda müzakere etme özgürlüğüne sahip olduğu bir yer olmalıdır” dedi.

Bu açıklama, Aliyev’in konferansta yaptığı ve ABD ile AB’yi, fosil yakıtların başlıca tüketicileri ve üreticileri olmalarına rağmen iklim değişikliği konusunda ülkelere ders vermekle ve ikiyüzlülükle suçladığı açılış konuşmasının ardından geldi.

Bu arada perşembe günü Arjantin hükümeti müzakerecilerini COP29 görüşmelerinden geri çekti.

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei daha önce küresel ısınmayı bir aldatmaca olarak nitelendirmişti. Kendisi de bir iklim değişikliği inkarcısı olan Trump ile bu hafta görüşecek.

Protestocular ‘iklim adaleti’ çağrısı yaptı

Bu sabah COP29 toplantısının yapıldığı salonun girişinde toplanan göstericiler, zengin ülkeleri Küresel Güney’de iklim değişikliğine uyum ve azaltım için verdikleri mali taahhütleri yerine getirmeye çağırdı.

COP29 müzakereleri devam ederken aktivistler, geçmiş emisyonları ele alan ve gelişmekte olan ülkelerin borçlarını derinleştirmekten kaçınan adil ve hakkaniyetli iklim finansmanına duyulan ihtiyacı vurguladı.

Aktivistler ayrıca “iklim sömürgeciliği” ve “iklim apartheid’ı” konularını vurguladılar. İklim sömürgeciliği, zengin ulusların kaynaklarını yurtdışında iklim çözümlerini uygulamak için nasıl kullandıklarını ve genellikle yerel toplulukların refahı yerine kâra öncelik verdiklerini tanımlamak için kullanılıyor. Küresel Kuzey’in Küresel Güney’de ağaçlandırma projeleri veya yenilenebilir enerji için yaptığı baskılar bazen yerli toplulukları yerlerinden ederek tarihsel eşitsizlikleri daha da kötüleştiriyor.

İklim apartheidi de, servet eşitsizliğinin iklim etkilerine karşı dayanıklılığı nasıl etkilediğini vurgulamaktadır. Kaynak zengini ülkeler iklim tehditlerine uyum sağlamak için daha iyi donanıma sahipken, toplumlarını yeniden inşa etmek ve korumak için daha az kaynağa sahip olan yoksul ülkeler iklim krizinin yükünü taşıyor. Bu eşitsizlik, Küresel Güney’de giderek daha sık ve şiddetli yoksulluğa, yerinden edilmelere ve altyapı kayıplarına yol açıyor.

Protestocular, COP29 müzakerelerinin, iklim felaketlerine uyum sağlamak veya bu felaketlerden kurtulmak için yeterli kaynağı olmayan ülkeleri desteklemek üzere “kayıp ve zarar” fonuna odaklanmasını talep ediyor. Geçen yıl bir Kayıp ve Zarar fonunun kurulması önemli bir adımdı, ancak 2033 yılına kadar ihtiyaç duyulacağı tahmin edilen 580 milyar doların çok altında, sadece yaklaşık 700 milyon dolar taahhüt edildi.

İklim adaleti savunucuları, iklim krizine yönelik bir çözümün Küresel Güney’den, yerli topluluklardan ve çevrenin ön saflardaki savunucularından gelen sesleri içermesi gerektiğinde ısrar ediyorlar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Avrupa, Ukrayna’da ‘güvenlik garantisi karşılığında toprak tavizi’ planını tartışıyor

Yayınlanma

Ukrayna’nın Avrupalı müttefikleri, Kiev ile Moskova arasında toprak tavizlerini de içerebilecek müzakerelerle savaşın sona erdirilmesi şansını sessizce değerlendirmeye başladı.

Bu bağlamda, Rusya’nın bazı tavizler vermesi ve Ukrayna’nın güçlü güvenlik garantileri alması gerekecek ki bu da ülkenin askeri gücünü artırmaya yönelik yardımların devamını zorunlu kılabilir.

The Washington Post gazetesinin Avrupa ve NATO ülkelerinden 10 mevcut ve eski diplomatla yaptığı görüşmelere dayandırdığı haberine göre, Ukrayna’nın Avrupalı müttefiklerinden bazıları, görünürde tereddütsüz destek açıklamalarına rağmen, yavaş yavaş Ukrayna ile Rusya arasında müzakereler için zemin hazırlamaya başladı.

Diplomatlar, Ukrayna’nın muhtemel toprak tavizlerinden söz etmenin artık eskisi kadar rahatsız edici bir konu olmadığını, artık bu durumu “barış karşılığı toprak” yerine “güvenlik karşılığı toprak” şeklinde ifade ettiklerini belirtiyor.

Batılı bir yetkili, “Bu artık kesinlikle marjinal bir fikir değil,” diyerek görüşlerin değişmeye başladığını ifade etti.

AB makamları, olası barış görüşmelerinde Ukrayna’nın konumunu güçlendirmek için askeri desteğin artırılması gerektiğini vurgularken, özellikle Donald Trump yönetiminin bir anlaşma müzakere etmeye başlaması halinde yaşanabilecek sürprizlerden kaçınmak istediklerini belirtiyorlar.

Gazeteinin kaynaklarına göre, geçen hafta Budapeşte’de AB liderlerinin katıldığı bir akşam yemeğinde Ukrayna’ya sağlanan parasal ve askeri desteğin devam etmesi gerektiği tartışıldı ve ABD’nin yardımlarını sona erdirmesi halinde Avrupa’nın nasıl finansman sağlayacağı üzerinde duruldu.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi araştırma görevlisi ve NATO’nun eski genel sekreter yardımcılarından Camille Grand’a göre, Avrupa’da birçok kişi müzakerelerin beklenenden daha erken başlayabileceğini ve “her iki tarafın da bazı tavizler vermesini gerektireceğini” kabul ediyor.

Görüşmelere dair bilgi sahibi kaynaklara göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen hafta Trump ile yaptığı 25 dakikalık görüşmede, Moskova’nın da anlamlı tavizler vermesinin şart olduğunu açıkça ifade etti.

Eski Estonya Başbakanı Kaija Kallas, Avrupa Parlamentosu’nda AB’nin yeni Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği görevine kabul edildiği 2015 Minsk Anlaşmaları’nın uygulanmadığını hatırlatarak basit bir barış anlaşmasının yeterli olmayacağını söyledi.

“Belki de kendimi yeterince açık ifade edemedim: Ben barıştan yanayım,” diyen Kallas, AB’nin Ukrayna’ya devrettiği savunma ve silah yardımlarındaki ‘son derece yetersiz yatırımları’ eleştirerek, “Rusya’nın son sömürgeci savaşını kaybettiği bir konumda olmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Richard Haass: ABD, Ukrayna’da hedeflerini yeniden tanımlamalı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

The Economist: Cephede kötüleşen durum hakkındaki bilgiler Zelenskiy’den gizleniyor

Yayınlanma

The Economist‘e konuşan bir kaynak, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin cephede karşılaştığı sorunlardan haberdar edilmediğini ileri sürdü.

Kaynak, “Kendisinin sıcak bir banyoda tutulduğu bile söylenemez. Adeta bir saunada tutuluyor,” diyerek yetkililerin tüm gerekli bilgileri başkana bildirmediğine dikkat çekti.

Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından Ukrayna yönetimi değişikliklere hazırlanmaya başladı.

Üst düzey bir Ukraynalı yetkiliye göre, Trump’ın Ukrayna’ya sempati duyan eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu yeni yönetimine dahil etmeyecek olması, Kiev’de hayal kırıklığı yarattı.

The Economist’e konuşan yetkili, “Bu, çok olumsuz bir gelişme,” dedi. Ukraynalı yetkililer, Trump’ın Ukrayna politikasının başkan yardımcısı adayı J.D. Vance’in sunduklarına benzemesinden endişe ediyor.

Söz konusu plan, Rusya ve Ukrayna birlikleri arasında mevcut temas hattında bir askerden arındırılmış bölge oluşturulmasını ve Kiev’in NATO’ya katılmayı reddetmesini öngörüyor.

Devlet Başkanı Zelenskiy, bu öneriyi “radikal” ve “kabul edilemez” olarak nitelendirerek, bunun aslında Ukrayna’ya topraklarından vazgeçme teklifi olduğunu ifade etmişti.

Daha önce The Wall Street Journal kaynakları, Trump’ın Ukrayna’ya topraklarından feragat etmeden Rusya ile savaşı dondurmayı ve en az 20 yıl NATO’ya katılmaktan vazgeçmeyi önerebileceğini belirtmişti. Bu arada plana göre ABD, Kiev’e silah desteğini sürdürmeye devam edecek.

AFP’nin Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW) verilerine dayandırarak yaptığı analize göre, Rus birlikleri ekim ayı sonu itibariyle Ukrayna topraklarının 478 kilometrekaresini ele geçirerek Mart 2022’den bu yana bir rekor kırmış durumda.

27 Ekim itibariyle Rusya ordusu, 2024 yılının ağustos ve eylül aylarına göre -sırasıyla 477 ve 459 kilometrekare- daha fazla toprak ele geçirdi.

Ayrıca Rusya ordusu, Donetsk oblastının doğusunda 300 kilometrekareden fazla alanı ele geçirdi. Şu anda Rus kuvvetleri, stratejik öneme sahip Pokrovsk kasabasından sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Trump’ın Ukrayna planı: NATO üyeliğinden vazgeçiş ve askerden arındırılmış bölge

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English