Bizi Takip Edin

AMERİKA

Lula da Silva: Brezilya geri döndü

Yayınlanma

Brezilya’da dün ikinci turu yapılan başkanlık seçimini eski Devlet Başkanı (2003-2010) Lula da Silva yüzde 50,83 oyla kazandı. Mevcut sağcı lider Jair Bolsonaro’yu yenen solcu aday Lula da Silva, ülkesini uluslararası arenada yeniden hak ettiği yere getireceğini söyledi.

Nüfusu 212 milyonu aşan Latin Amerika’nın en büyük ülkesi Brezilya’da yaklaşık 156 milyon seçmen Pazar günü sandığa gitti.

Yüksek Seçim Mahkemesinin (TSE) yayınladığı yüzde 98,9’u açılan sandık sonuçlarına göre İşçi Partisi adayı Luiz Inácio Lula da Silva yüzde 50,83, Liberal Parti adayı mevcut Devlet Başkanı Jair Bolsonaro yüzde 49,17 oranında oy aldı.

2 Ekim’de ilk turu düzenlenen devlet başkanlığı seçimlerinde de Lula da Silva yüzde 48,43 oy ile Bolsonaro’yu (yüzde 43,20) geçmişti.

Daha önce Brezilya’yı iki dönem yöneten Lula, 1 Ocak 2023’te devlet başkanlığını Bolsonaro’dan devralacak.

Tek ülke, tek halk…

Lula da Silva, seçimi kazanmasının ardından destekçilerine yaptığı konuşmada, “1 Ocak 2023’ten itibaren sadece bana oy verenleri değil, 215 milyon Brezilyalıyı yöneteceğim. İki Brezilya yok. Biz tek ülke, tek bir halk ve büyük bir milletiz” dedi.

Hakkındaki yolsuzluk davaları ve hapiste kalmasına işaret eden Lula, “Brezilya siyasetinde bir diriliş süreci yaşadığımı düşünüyorum. Beni diri diri gömmeye çalıştılar ama şimdi ülkeyi yönetmek için buradayım. Çok zor bir durumun içindeyiz ama eminim ki halkın yardımıyla bir çıkış yolu bulacağız ve barışı yeniden tesis edeceğiz” ifadelerini kullandı.

En acil görev açlıkla mücadele

Açlıkla mücadele vurgusu yapan Lula, “En acil taahhüdümüz açlığın tekrar sona ermesidir, milyonlarca erkek, kadın ve çocuğun bu ülkede aç kalmasını veya gereğinden az protein tüketmesini normal karşılayamayız. Gıda üretiminde en büyük üçüncü üreticiyiz, hayvansal proteinde ise en büyük üreticiyiz” diye konuştu.

Taahhüdünü yineleyen Lula, “Tüm dünyaya ihracat yapabilecek durumdayız ve her Brezilyalının her gün kahvaltı, öğle ve akşam yemeği yiyebilmesini sağlama görevimiz var. Bu, bir kez daha hükümetimin bir numaralı taahhüdü olacak” dedi.

Konut sorununa da değinen Lula, “Ailelerin sokakta yatmaya zorlanmasını normal olarak kabul edemeyiz, bu yüzden ‘benim evim benim hayatım’ programına devam edeceğiz ve katılım programlarını geri getireceğiz. Brezilya artık bu devasa eşitsizlik duvarı ile yaşayamaz” ifadelerini kullandı.

Lula halkın taleplerini ise şöyle sıraladı: “Brezilya halkı iyi bir iş, her zaman enflasyonun üzerinde bir maaş, kaliteli bir halk sağlığı ve eğitime sahip olmak istiyor. Silah yerine kitap istiyor. Brezilya halkı umudunu yeniden kazanmak istiyor.”

Demokrasi mesajı

Seçim zaferini bir “demokrasi zaferi” olarak tanımlayan Lula, “Bu, demokrasinin zafere ulaşması için siyasi partilerin, kişisel çıkarların ve ideolojilerin üzerinde kurulmuş muazzam bir demokratik hareketin zaferidir” dedi.

Lula, Twitter hesabından da Brezilya bayrağını “Demokrasi” notuyla paylaştı.

Dış politika vurguları:

Dünyada saygınlık

“Bugün dünyaya Brezilya’nın geri döndüğünü ve üzücü bir parya rolüne indirgenemeyecek kadar büyük olduğunu söylüyoruz” ifadelerini kullanan Lula, “Uluslararası gezilerimde en çok duyduğum şey, dünyanın en zengin ve en güçlü ülkeleriyle eşit şartlarda konuşan ve aynı zamanda en fakir ülkelere katkıda bulunan egemen Brezilya’yı özlediğidir” dedi.

Bölgesel entegrasyon

Daha önceki yönetim dönemlerinde, Mercosur ve diğer bölgesel entegrasyon organizasyonlarını güçlendirdiğini hatırlatan Lula, “Ülkenin güvenilirliğini, öngörülebilirliğini ve istikrarını yeniden kazanacağız, böylece yatırımcılar Brezilya’ya olan güvenini yeniden kazanacaklar, böylece ülkemizi acil ve yırtıcı bir kâr kaynağı olarak görmekten vazgeçecekler ve çevresel sürdürülebilirlik ile ekonomik büyümede müttefikimiz olacaklar” diye konuştu.

ABD ve AB ile yeni standartlar

Ayrıca, ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile yeni standartlar altında ortaklık kurtarmaktan söz eden Lula da Silva, “Ülkemizi emtia ve hammadde satıcısı rolüne girmeye mahkum eden ticaret anlaşmalarıyla ilgilenmiyoruz. Yeniden sanayileşeceğiz ve yeşil ekonomiye yatırım yapacağız” diye ekledi.

Lula aynı zamanda, Birleşmiş Milletler’de (BM) ülkeler arasındaki dengeyi sarsan ve Genel Kurul ile Güvenlik Konseyi’nin genişlemesini engelleyen beşi daimi üye sorununu gündeme getirdi.

İklim kriziyle mücadele

“Dünyadaki açlıkla mücadeleye yeniden katılmaya hazırız” diyen Lula da Silva, Brezilya’nın, Amazon ormanları başta olmak üzere tüm yağmur ormanlarını koruyarak iklim kriziyle mücadeledeki öncü rolünü kazanmaya hazır olduğunu dile getirdi.

Lula, Amazon ormanlarında artan ormansızlaşma ve tahribata son verileceğini vurgulayarak, “Amazon’u korumak için uluslararası işbirliğine açığız, ancak Brezilya’nın liderliğinde egemenliğimizden vazgeçmeden” ifadesini kullandı.

Latin Amerika’da sol rüzgar

ABD destekli darbeleri bertaraf eden Latin Amerika’da sol dalgası yükselmeye devam ediyor.

Peru, Bolivya, Arjantin, Şili, Honduras ve Kolombiya’nın ardından Brezilya seçimlerinde de solcu adayın kazanması, bölgesel entegrasyon çabalarının güçleneceğine dair beklentileri artırdı. Lula da Silva’nın zafer konuşmasında yaptığı bölgesel entegrasyon vurgusu da buna işaret ediyor. Lula ile Brezilya’nın, kendisi ile benzer perspektiflere sahip Arjantin, Şili, Meksika ve Kolombiya gibi diğer hükümetler arasında işbirliğini artırması bekleniyor.

Öyle ki, Lula’nın zaferini güçlü bir şekilde sahiplenen Latin Amerika liderleri, coşkulu tebrik mesajları paylaştı ve bu zaferin Latin Amerika’nın birleşmesini güçlendireceği vurgusunu yaptı.

Latin Amerika liderlerinden tam destek

Arjantin Arjantin Devlet Başkanı Alberto Fernandez kendi Twitter hesabından Lula ile fotoğrafını paylaşarak, “Tebrikler Lula da Silva! Zaferin Latin Amerika tarihi için yeni bir dönem açıyor. Bugün başlayan bir umut ve gelecek dönemi. Burada birlikte çalışacağın ve halklarımızın iyi yaşamı hakkında büyük hayaller kuracağın bir arkadaşın var. Yaşadığın onca adaletsizlikten sonra Brezilya halkı seni seçti ve demokrasi galip geldi” ifadelerini kullandı.

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro da Twitter hesabından şu paylaşımı yaptı: “”Bu 30 Ekim’de Lula’yı yeni devlet başkanı olarak seçen Brezilya halkının zaferini kutluyoruz. Yaşasın özgür, egemen ve bağımsız olmaya kararlı halklar! Bugün Brezilya’da demokrasi zafer kazandı. Tebrikler Lula!”

Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz Canel ise paylaşımında, “Hain yöntemlerle zaferini geciktirdiler ama halkın oyu ile kazanmanızı engelleyemediler. Sosyal adalet geri dönecek” dedi.

Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador da sosyal medya hesabından Lula ile fotoğrafını, “Lula kazandı, kutlu Brezilya halkı. Eşitlik ve hümanizm olacak” ifadeleriyle paylaştı.

Bolivya Devlet Başkanı Luis Arce Catacora, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda entegrasyon vurgusu yaparak, “Tebrikler kardeşim Lula, Brezilya’nın seçilmiş başkanı! Zaferiniz demokrasiyi ve Latin Amerika’nın birleşmesini güçlendiriyor. Brezilya halkına barış, ilerleme ve sosyal adalet yolunda öncülük edeceğinizden eminiz” dedi.

Honduras Cumhurbaşkanı Xiomara Castro da Lula ile çekilmiş fotoğrafını paylaşarak, “Tarihin en muhafazakar güçleriyle mücadele etti ve Brezilya halkıyla beraber onları yendi. Latin Amerika, gerçek bir hümanist değişim ve kurtuluş sürecinde yeniden doğuyor” ifadesini kullandı.

Sosyal medya hesabından “Yaşa Lula” paylaşımı yapan Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, sonraki paylaşımlarında da Latin Amerika’da entegrasyon vurgusu yaptı.

Şili Cumhurbaşkanı Gabriel Boric de Lula’nın paylaşımını alıntılayıp, “Lula. Mutluluk!” notunu paylaştı.

Peru Cumhurbaşkanı Pedro Castillo, Lula’nın zaferini şu ifadelerle tebrik etti: “Peru, Brezilya’nın seçilmiş devlet başkanını, işçi, sendikacı, mücadeleci yoldaş Lula’yı tebrik ediyor. Zaferi, Latin Amerika’nın birliğini ve sosyal adaletini güçlendirmek için esastır.”

Brezilya’da Lula’nın görevi devralmasıyla Latin Amerika ülkelerinin çok büyük bir bölümü sol hükümetlerce yönetiliyor olacak. Ayrıca Brezilya, Arjantin, Şili ve Kolombiya, Meksika ile birlikte Kıtanın en büyük 5 ekonomisini oluşturuyor.

Çin ile ilişkilerin iyileşmesi bekleniyor

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, seçimleri kazanan Lula da Silva’yı kutlayarak, iki ülke arasındaki “uzun vadeli dostluğun ve karşılıklı yarar sağlayan işbirliğinin derinleştirilmesinin iki ülkenin temel çıkarlarına hizmet ettiğini” vurguladı.

Çin-Brezilya ilişkilerinin geliştirilmesine büyük önem verdiğini söyleyen Xi, iki ülke ve iki halkın yararına olacak şekilde Çin-Brezilya kapsamlı stratejik ortaklığını yeni bir düzeye taşımak için Lula ile birlikte çalışmaya hazır olduğunu belirtti.

Global Times gazetesine konuşan Çinli uzmanlar, Lula’nın dönüşünün ticaret, yatırım ve küresel yönetişim açısından Çin ve Brezilya arasındaki işbirliği atmosferini önemli ölçüde iyileştirmesini bekliyor. Lula’nın dönüşünün ayrıca, Latin Amerika diplomasisinin özerkliğinin güçlendirilmesi anlamına da geldiği vurgulanıyor.

Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nde Latin Amerika çalışmaları konusunda uzman olan Zhou Zhiwei, pazartesi günü Global Times’a verdiği demeçte, Lula’nın dönüşünün “daha yumuşak Çin-Brezilya ilişkisini” geri getirmesinin muhtemel olduğunu belirtti. Zhou, bu durumun her iki tarafın da daha fazla alan bulmasına olanak sağlayacağını, ekonomik ve ticari işbirliğini, özellikle de tarım ve altyapı inşaatında, geliştirilmesine yardımcı olacağını söyledi.

Zhou, “Lula yönetimindeki Brezilya, Kuşak ve Yol Girişimi’ne katılmayı da isteyebilir” dedi.

Lula ile BRICS daha uyumu olabilir

Lula’nın görevde olduğu sırada BRICS mekanizmasının kurulmasında ve başlatılmasında etkili olduğuna dikkat çeken Çinli uzman, onun BRICS konusunda aktif ve olumlu olmaya devam edeceğine inanıyor.

Çinli uzmana göre, Lula ile BRICS ülkeleri arasındaki işbirliği, uluslararası sıcak gündemler ve küresel ilişkiler konusundaki iletişim, Bolsonaro’ya göre daha sorunsuz ve istikrarlı olacak.

Bölgesel entegrasyon ve ABD hegemonyacılığının reddi

Global Times’a konuşan bir diğer Çinli Latin Amerika uzmanı Yang Jianmin, bölgede yükselen sol dalgaya dikkat çekti.

Lula’nın seçilmesiyle devam eden sol dalganın, bölgesel entegrasyonun desteklenmesi, bölgedeki ABD hegemonyasının reddedilmesi ve bağımsız bir diplomasinin savunulması için bir fırsat olduğunu belirten Yang, aynı zamanda Çin’in bu ülkelerle daha derin bağlar geliştirmesi için de bir fırsat olabileceğini vurguladı.

Daha pragmatik bir politika da izleyebilir…

Pekin’deki Çin Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü’nün Gelişmekte Olan Ülkeler Enstitüsü müdürü Wang Youming ise, diğerlerinden farklı olarak Lula’nın daha pragmatik bir politika da izleyebileceğine işaret etti.

“Lula’nın Güney-Güney işbirliğine ve yükselen güçlerle bağ kurmaya yaptığı vurgu, ABD’yi reddedeceği anlamına gelmiyor” diyen Wang, Lula’nın üçüncü döneminde daha pragmatik bir tarz sergileyebileceğini ve daha az Amerika karşıtı bir sese sahip olabileceğini söyledi. Wang’a göre, Lula bunun yerine, ekonomiyi istikrara kavuşturmak ve Kovid-19’un olumsuz etkisini azaltmak gibi daha pratik görevlere öncelik verebilir.

Brezilya ve Çin yeni işbirliği alanları keşfedebilir

Lula’nın izlemesi muhtemel Çin politikasına ilişkin Atlantic Council’a konuşan São Paulo Eyaleti Sanayiciler Federasyonu’nun ticaret ve uluslararası ilişkiler direktörü Tatiana Prazeres, Bolsonaro yönetimi sırasında Çin’e karşı olumsuz söylemlere rağmen, iki ülke arasındaki ticaret ve yatırımın büyük ölçüde bozulmadan geliştiğini, ancak Çin karşıtı söylemin yarattığı siyasi rahatsızlığın, bilim ve teknoloji gibi diğer alanlardaki ikili ilişkilerin derinleşmesini engellediğini belirtti. Prazeres, Lula yönetiminde ise, Brezilya ve Çin’in yeni işbirliği alanlarını keşfetmesini beklediğini ifade etti.

Lula’nın BRICS ve Kuşak Yol konusunda da daha istekli olabileceğini kaydeden Prazeres, Brezilya endüstrisini canlandırmaya yardımcı olmak için Çin yatırımlarından ve teknolojilerinden yararlanmayı tercih edebileceğini belirtti.

Biden, iklim üzerinden yakınlaşmaya çalışabilir

Atlantic Council’a konuşan bir diğer isim Brezilya’nın eski dış ticaret sekreteri, kıdemli araştırmacı Abrão Neto.

Lula’nın seçilmesinin, diğer şeylerin yanı sıra Brezilya’nın çevre gündeminde de önemli bir değişikliğe yol açacağını kaydeden Abrão Neto, bu durumun ise Brezilya’nın ABD ile ilişkisini geliştirmesini sağlayacağını belirtti.

Lula döneminde ABD-Brezilya ekonomik ilişkilerinin, pragmatik karşılıklı çıkarlar tarafından yönlendirilmeye devam edeceğini savunan uzman, “Brezilya hükümetinin iklim değişikliği ve diğer çevre sorunları konusundaki yenilenmiş duruşu, ABD ile Brezilya arasındaki genel siyasi ve ekonomik ilişki için olumlu yayılmalarla birlikte ikili işbirliği için genişletilmiş bir yol sunabilir” ifadelerini kullandı.

Uzmanlar, Biden’ın Brezilya’yı yoğun güç rekabetinde yanına çekmek için Lula’ya daha da yakınlaşmaya çalışacağı yorumunu yapıyor.

Lula’nın Amazon ormanlarının korunmasını güçlendirme fikrinin de Biden’ın iklim politikasıyla uyumlu olabileceği görüşü paylaşılıyor.

ABD Başkanı Joe Biden, Lula’yı ilk tebrik eden dünya liderleri arasında yer aldı.

Biden, pazar günü Lula’yı “özgür, adil ve güvenilir seçimler” sonrasında kazandığı zaferden dolayı kutladı ve Brezilya ile işbirliğini sürdürmeyi dört gözle beklediğini söyledi.

Lula’ya ‘CIA’ kumpası

Brezilya’ya 2003-2010 yıllarında iki dönem başkanlık yapan 77 yaşındaki Lula da Silva hakkında 2016’da yolsuzluk davası açılmıştı. Davanın siyasi olduğunu savunan Lula mahkemeye başvurmuştu, ancak 2017’de 9 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. 2018 yılında hapse girdi ve bir buçuk yıl hapiste kaldı.

Lula, 2018 yılındaki seçimlerde hapiste olduğu ve aday olamayacağı için yarışamadı. Lula hakkındaki davalar, Bolsonaro’nun seçilmesinin önünü açtı.

2021’de, Lula’nın aldığı cezalar ve davalarının, bu davalarda sorumlu yargıç Sergio Moro’nun taraflı ve politik davrandığına hükmeden Yüksek Mahkeme tarafından düşürülmesi üzerine, seçimlere katılmasının önü açıldı.

O dönem bir Brezilya haber sitesi tarafından bu soruşturmayla ilgili bazı mesajlar basına sızdırılmıştı. Sızan mesajlarda, o sırada soruşturmayı yürüten federal yargıç Sergio Moro’nun, savcılarla etik çizgileri aşabilecek ve hapis cezalarını etkileyebilecek şekilde işbirliği yaptığı ortaya çıkmıştı.

Yolsuzluk davalarının, Lula da Silva’ya komplo olarak kurulduğu anlaşılmıştı. Brezilya federal savcılık ofisi, soruşturmayı yürüten savcıların diğer birimlere atandığını duyurmuştu.

O dönem Lula’ya kurulan komplonun arkasında CIA’nın olduğu iddia edilmişti.

ABD’nin Brezilya’daki ve bölgedeki neoliberal dayatmalarına, IMF bağımlılığına son verilmesi doğrultusunda politikalar izleyen, Brezilya’yı dünyanın 10. büyük ekonomisi haline getiren, Çin ile ilişkileri geliştiren, ülkeyi BRICS’in kurucularından yapan, bölgesel entegrasyonu savunan Lula, uyguladığı sosyal politikalarla yaklaşık 30 milyon Brezilyalının fakirlikten kurtulmasını sağlayarak halkın da sevgisini kazanmıştı.

Lula’ya dava süreci ve hapsedilmesi, sağı iktidara taşıyan ABD destekli bir darbe olarak nitelendiriliyordu.

AMERİKA

New York Belediye Başkanı Adams hakkında iddianame hazırlandı

Yayınlanma

New York Belediye Başkanı Eric Adams, Türk hükümet yetkilileri ve diğer zengin yabancı bağışçılardan nakit para ve lüks seyahat elde ettiği iddiasıyla dolandırıcılık ve rüşvetle suçlanıyor.

Perşembe günü Manhattan federal mahkemesinde açıklanan bir iddianamede Adams, “2021 belediye başkanlığı kampanyasına yasadışı kampanya katkılarının yanı sıra diğer değerli şeyler” istemek ve “aldığı yasadışı faydalar karşılığında elverişli muamele” sağlamakla suçlanıyor.

Suçlamalar, Adams yönetiminin üst düzey üyelerinin bir dizi istifasına neden olan aylarca süren bir yolsuzluk soruşturmasının ardından geldi.

Financial Times’a (FT) göre modern tarihte görevdeki bir New York belediye başkanına karşı açılan ilk ceza davası olan bu suçlamalar, eski bir polis şefi olan Adams’ın bir zamanlar yükselen bir yıldız olarak görüldüğü ABD’nin en büyük kentinde şok etkisi yarattı.

Suçlu bulunması halinde 64 yaşındaki belediye başkanı uzun bir hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilir.

Türkevi’nin açılışını Erdoğan’ın ziyaretine yetiştirmek için yolsuzluk yaptı iddiası

Suçlamaları yönelten New York Güney Bölgesi ABD Savcısı Damian Williams, Adams’ın “bu katkıların nüfuz satın alma girişimleri olduğunu bilmesine rağmen” çok sayıda rüşvet kabul ettiğini söyledi.

Savcı, Adams’ın Türk Hava Yolları’nda (THY) business class uçuşlar ve Four Seasons gibi lüks otellerde konaklamalar gibi 100.000 dolardan fazla değerdeki “avantaları” açıklamadığını iddia etti.

“Yıllar boyunca kamuoyunu karanlıkta bıraktı,” diyen Williams, Adams’ın yakın zamanda yeniden seçim kampanyasını desteklemek için “bu yozlaşmış ilişkileri yeniden alevlendirdiğini” de sözlerine ekledi.

İddianamede Adams, Türk şahsiyetlerden yasadışı katkılar kabul edip bunların gerçek kaynağını gizledikten sonra şehirden 10 milyon dolardan fazla kampanya bağışı almakla suçlanıyor.

Adams’ın 2021 yılında, Manhattan’daki bir gökdelende yer alan yeni Türkevi’nin, bina müfettişler tarafından güvensiz bulunmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyareti sırasında açılmasına onay vermesi için New York itfaiyesine baskı yaparak Türk yetkililere “iyilik yaptığı” iddia ediliyor.

“Seçildiğim zaman ilk Türk belediye başkanına sahip olacaksınız”

Adams’ın Türkiye’ye yönelik ilgisi daha önce de biliniyordu.

New Yorker‘ın aktardığına göre Adams, bir keresinde bir Türk Amerikan iş dünyası haber sitesine, “Ben seçildiğimde ilk Türk Belediye Başkanınız olacak. Türk toplumu beni gerçekten destekledi ve benim için birçok bağış kampanyası düzenledi. Sahip oldukları önemli miktardaki dolar için son derece minnettarım,” demişti.

İddianameye göre, Adams’ın başkanlığı kazanmasının ertesi günü, kampanyasına katkıda bulunan bir Türk işadamı bir diğerine mesaj atarak, “Gidip Ankara’daki büyüklerimizle bunu ülkemiz lobisi için nasıl avantaja dönüştürebileceğimizi konuşacağım,” dedi.

Adams: Yasalara uyuyorum, sabırlı olun

Adams, belediye başkanlığı resmi konutu Gracie Mansion’ın dışında düzenlediği basın toplantısında New Yorklulara “herhangi bir yargıya varmadan önce savunmasını dinlemeleri” çağrısında bulundu ve görevde kalacağına söz verdi.

Adams, “Kendimi savunmak ve bu şehrin insanlarını savunmak için sabırsızlanıyorum. Kampanya kurallarına ve yasalara uyuyorum,” diye ekledi.

Görevde bulunduğu süre, kayırmacılık suçlamalarının yanı sıra, yönetiminin güney sınırından gelen göçmenlere gelişigüzel muamele ettiğine dair artan eleştirilerle geçti.

Geçtiğimiz yıl, 25 yaşındaki kampanya bağışçısı Brianna Suggs’ın Brooklyn’deki evine, Türk devletinden gelen bağışlarla ilgili bir soruşturma kapsamında baskın düzenlenmişti.

Daha önce başkanın telefonuna ve bilgisayarına el konmuştu

Adams kısa bir süre sonra FBI ajanları tarafından sokakta durdurulmuş ve başkanın telefonuna ve dizüstü bilgisayarına el konulmuştu.

Bunu, belediye başkanının birinci yardımcısı ve kamu güvenliğinden sorumlu başkan yardımcısını da hedef alan bir dizi başka baskın izledi.

Bu ay, telefonuna kolluk kuvvetleri tarafından el konulduğu bildirilen New York polis komiseri Edward Caban, “son gelişmeler etrafındaki gürültünün” çalışmasını imkansız hale getirdiğini söyleyerek istifa etti. 

Caban’ın yerine geçici olarak atanan kişinin evi de müfettişler tarafından arandı.

Bu arada Belediye, üst düzey avukatlarından birinin istifası ve New York’un devlet okulları sisteminden sorumlu olan ve telefonlarına da el konulan David Banks’in beklenmedik emekliliğiyle de sarsıldı.

Demokratlardan Adams’a istifa çağrısı

Aralarında çarşamba günü “Belediye Başkanı Adams’ın New York’u yönetmeye nasıl devam edebileceğini anlayamadığını” söyleyen New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez’in de bulunduğu giderek artan sayıda önde gelen Demokrat Adams’ın istifasını istiyor.

New York’ta bir bölgeyi temsil eden Demokrat Temsilciler Meclisi Lideri Hakeem Jeffries ise, Adams’ın “masumiyet karinesine hakkı olduğunu” ve kaderine “Belediye Başkanının meslektaşlarından oluşan bir jürinin” karar vermesi gerektiğini söyledi.

Perşembe günü gazeteciler tarafından Adams’ın istifa etmesi gerekip gerekmediği sorulduğunda ABD Başkanı Joe Biden, “Bilmiyorum,” yanıtını verdi.

Musk ve Trump’tan Adams’a beklenmedik destek

Öte yandan Adams beklenmedik bir müttefik de buldu.

Biden yönetimi altında siyasi kovuşturmanın kurbanı olduğunu iddia eden eski ABD başkanı Cumhuriyetçi Donald Trump perşembe günü düzenlediği basın toplantısında Adams’la ilgili bir soruya cevaben, “Adalet Bakanlığı ve FBI’ı daha önce hiç görülmemiş düzeyde kullanan insanlarımız var. Bu yüzden ona şans diliyorum,” dedi.

“Ne yaptıklarına bakarsanız, bunların kirli oyuncular olduğunu görürsünüz. Bunlar kötü insanlar,” diyen Trump, iddianameden haberdar olmadığını da kabul etti.

Popüler bir sağcı X hesabının iddianameyi Adams’ın geçen yıl göçmen akınından şikayet etmesine bağlamasının ardından Elon Musk ise, Adams’a “bundan sonra ‘Demokrat’ Parti tarafından çenesini kapatmasının söylendiği” yanıtını verdi.

New York Post gazetesi Adams’ın suçlanmasını “göçmen krizi konusunda Beyaz Saray’la girdiği mücadele” ile yan yana getiren imalı bir yazı yayınladı.

Fox News sunucusu Ainsley Earhardt ise, “Biden ailesine, Beyaz Saray’a, bu yönetime ya da üst düzey Demokratlara uymazsanız hayatınız mahvolabilir gibi görünüyor,” dedi.

Tablet: Yahudiler Adams’a sahip çıkmalı

Tablet Magazine’de İsrail doğumlu Liel Leibovitz imzasıyla yayınlanan bir makalede ise Amerikan Yahudilerinin Adams’a sahip çıkması gerektiği savunuldu.

Türklerin yanı sıra AIPAC, ADL ya da Bnai Brith’i destekleyen Siyonist Yahudilerin Adams’a bağış yaptığını kaydeden Leibovitz, bu bağışların suç sayılması halinde “Batı Şeria’daki bir yeşivada okuyan yeğeni olanlar bir yana, gözden düşmüş siyasi aktörler tarafından yapılan küçük ölçekli bağışlar”ın da suç sayılacağını öne sürdü.

İddianameyi “Adams dehşet gösterisi” olarak nitelendiren yazar, bunun devamında “yasa koyuculara İsrail’e bilgi toplama gezileri düzenleyerek ‘rüşvet verdikleri’ ve böylece İsrail hükümetinin bir kolu gibi hareket ettikleri gerekçesiyle büyük bir Yahudi kuruluşunun soruşturulmasının” geleceğini ve bunun da “Yahudi lobisi” ile bağlantılı her şeyi “siyasi olarak radyoaktif hale getireceğini” öne sürdü.

Leibovitz, yazısını şöyle bitirdi:

“Hukuk savaşının silahlarının Yahudilere çevrildiğini görmek istemediğim için; siyasi düşmanları kovuşturan ve dalkavukları cezasızlıkla ödüllendiren bir üçüncü dünya bataklığında yaşamak istemediğim için; ve Central Park’ta ya da metroda eşimi hedef alan çeteler ya da çocuklarımın gündüz okulunun ya da en sevdiğim koşer restoranın önünde ‘nehirden denize’ sloganları atan vahşiler istemediğim için; tüm bunlar ve daha fazlası için, Yahudiler ve New Yorklular için bir kahraman olan Belediye Başkanı Eric L. Adams’ın yanındayım. Yeniden seçildiğinde, kısmen cemaatimizin ve aklı başında tüm New Yorkluların desteği sayesinde, Türk lokumu dilimlerini gururla dağıtacağım.”

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Zelenskiy ile görüşecek Trump’tan Avrupa’ya eleştiriler

Yayınlanma

Trump Tower’da uzun bir basın toplantısı düzenleyen Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump, cuma sabahı (27 Eylül) Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy ile görüşmeyi planladığını söyledi ve Avrupa’yı Ukrayna konusunda “cimri davranmakla” eleştirdi.

“Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri’nin ödediği paranın sadece küçük bir kısmını ödüyor ve bizim Rusya ile aramızda bir okyanus var; onların yok,” diyen Trump, Demokrat Kamala Harris ile yaptığı seçim tartışması da dahil olmak üzere daha önce de dile getirdiği bir hususu tekrarladı.

Ukrayna’ya yardım söz konusu olduğunda bunun çoğunu ABD’nin ödediğini ve Avrupa’nın buna katkıda bulunmadığını savunan Trump, “Bu ABD için çok adaletsiz bir durum,” ifadelerini kullandı.

Trump, ABD başkanı olduğu dönemde NATO’nun Avrupalı müttefiklerinden ittifaka daha fazla katkıda bulunmalarını talep ettiğini tekrarlayarak, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı mücadelesi söz konusu olduğunda da aynı şeyi yapacağını ima etti.

Trump, “Avrupalı uluslar eşitlenmeli, ödeme yapmalılar. Ben bunu NATO ile yaptım. Hepsine ödeme yaptırdım… Eğer ödeme yapmazsanız orada olmayacağımı söyledim. Ve para yağmaya başladı,” iddiasında bulundu.

Zelenskiy ise Washington’da Başkan Joe Biden, Başkan Yardımcısı Harris ve her iki partiden de bir grup Kongre üyesiyle yaptığı görüşmeleri tamamlayarak kasım ayındaki seçimler öncesinde Ukrayna’ya askeri ve mali destek sağlamaya çalıştı.

Biden Perşembe günkü toplantı öncesinde Kiev’e 8 milyar dolardan fazla askeri yardım yapılacağını duyururken Harris de Zelenskiy’in yanında durarak “Ukrayna’nın mücadelesi Amerika halkı için önemli,” dedi.

Trump Perşembe günkü basın toplantısında Rusya lideri Vladimir Putin’i “çok iyi tanıdığını” söylerken, “Başkan Putin ile Başkan Zelenskiy arasında oldukça hızlı bir şekilde anlaşma yapabileceğime inanıyorum,” diye ısrar etti.

Bu anlaşmanın Ukrayna’nın Rusya’ya toprak vermesini içerip içermeyeceği sorusuna ise, “Ne olacağını göreceğiz… barış yapalım; barışa ihtiyacımız var,” cevabını verdi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Economist: ABD daha az “woke” hale geliyor

Yayınlanma

ABD’de kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında en önemli mücadele başlıklarından biri de “kültür savaşları” olarak bilinen başlıklar.

“Wokeness” (“duyarcılık”) ile bunun karşıtları arasındaki gerilim yıllar içinde yükseldikten sonra şimdilerde terazinin daha ağır basan tarafı “anti-duyar”cılar gibi görünüyor.

Economist’te yer alan bir değerlendirmeye göre, özellikle 2020 yılında George Floyd’un öldürülmesi ve ardından başlayan Black Lives Matter eylemleri ile zirve yapan, beyazlar arasındaki “woke” eğilimlere ilgi azalıyor.

“Irksal adaletsizlik”e ilgi azaldı

Zengin beyaz kadınların akşam yemeği partilerinde onları “beyaz üstünlükçü” damarları ile yüzleştiren bir siyahi çift, Regina Jackson ve Saira Rao, “ırksal adaletsizlik” konularına olan kamu ilgisinin azalmış olduğuna işaret ediyor.

Rao, “Irkçılık karşıtlığının, sömürgecilik karşıtlığının, emperyalizm karşıtlığının, soykırım karşıtlığının nabzı öldü. Nabız yok,” diye yakınıyor.

Economist, Cumhuriyetçilerin Amerika’da yanlış olduğunu düşündükleri her şeyi, “erdem sinyalleme” ya da “siyaseten doğruculuk” kokan her şeyi kastederek, “wokeness” salgınına bağlamaya bayıldıklarını vurguluyor.

Donald Trump, temmuz ayında Cumhuriyetçilerin başkan adaylığını kabul ettiği konuşmasında, Amerikan silahlı kuvvetlerindeki başarısızlıklardan “woke” liderleri sorumlu tutmuştu.

MeToo ve Black Lives Matter’da zirveyi gören “duyarcılık”

Economist bu kapsamda dört alanda “woke” fikirlerin önemini ölçmeye çalıştı: kamuoyu, medya, yüksek öğrenim ve iş dünyası.

Dergi her yerde benzer bir eğilimin ortaya çıktığına işaret ediyor. Donald Trump’ın siyaset sahnesine çıktığı 2015 yılında duyarcılık keskin bir şekilde arttı, ardından “#MeToo” ve Black Lives Matter dönemlerinde yayılmaya devam etti, 2021-22’de zirve yaptı ve o zamandan beri azalıyor.

“Woke” (kelimenin birebir anlamı “uyanmış, uyanık”) terimi ilk olarak solda ırkçılığa karşı uyanık olan insanları tanımlamak için kullanıldı. Daha sonra her türlü önyargıyla mücadele etmeye hevesli olanları kapsayacak şekilde kullanılmaya başlandı.

Economist’e göre Demokratlar artık bu kelimeyi nadiren kullanıyor, çünkü dünyayı “kurbanlar ve zalimler” olarak bölme eğiliminde olan en sert aktivistlerle ilişkilendirilir hale geldi.

Makalede, “Bu bakış açısı grup kimliğini bireyin önüne çıkarıyor ve farklı gruplar için eşit olmayan sonuçları sistematik ayrımcılığın kanıtı olarak görüyor,” deniyor.

Bu mantık daha sonra tersine ayrımcılık ve konuşma özgürlüğünün baskılanması gibi, yerleşik adaletsizlikleri düzeltmek için liberal olmayan araçları haklı çıkarmak için kullanıldı. İşte Cumhuriyetçiler bu tür “woke savaşçıları” yerden yere vurmayı seviyor.

“Beyaz ayrıcalığı” olduğuna dair düşünceler geri çekiliyor

Gallup, General Social Survey (GSS), Pew ve YouGov tarafından son 25 yılda yapılan anketlere verilen yanıtları inceleyen Economist, ırk ayrımcılığına ilişkin woke görüşlerin 2015 civarında artmaya başladığını ve 2021 civarında zirveye ulaştığını tespit ediyor.

Fakat Gallup’un bu yılın başlarına ait en son verilerinde, insanların %35’i ırk ilişkileri konusunda “büyük ölçüde” endişeli olduklarını söylerken, bu oran 2021’deki %48’lik zirve seviyesinden düşmüş durumda. Yine de 2014’teki %17’lik orandan hâlâ daha yüksek.

Pew’e göre, beyazların hayatta siyahların sahip olmadığı avantajlara ( “beyaz ayrıcalığı”) sahip olduğunu kabul eden Amerikalıların oranı 2020’de zirve yaptı.

GSS’nin verilerinde, ırklar arasındaki sonuç farklılıklarının ana nedeninin ayrımcılık olduğu görüşü 2021’de zirve yapmış ve anketin en son versiyonu olan 2022’de düşmüş görünüyor.

“Woke” düşüncedeki en büyük sıçramalardan ve ardından gelen düşüşlerden bazıları gençler ve sol görüşlüler arasında olmuş.

Toplumsal cinsiyet konusundaki woke görüşler düşüşte

Cinsel ayrımcılıkla ilgili anketler, ırkla ilgili endişelerden daha erken bir zirveye ulaşmış olsa da benzer bir örüntü ortaya koyuyor.

Cinsiyetçiliği çok ya da orta derecede büyük bir sorun olarak gören Amerikalıların oranı “#MeToo”nun ardından 2018’de %70 ile zirve yapmış.

Kadınların ilerlemelerini zorlaştıran engellerle karşılaştığına inananların oranı ise 2019’da %57 ile zirveye çıkmış.

Toplumsal cinsiyet konusundaki woke görüşlerin de düşüşte olduğu görülüyor.

Pew, bir kişinin doğduğu cinsiyetten farklı bir cinsiyete sahip olabileceğine inananların oranının, bu sorunun ilk kez sorulduğu 2017 yılından bu yana istikrarlı bir şekilde düştüğünü ortaya koyuyor. 

YouGov’a göre, trans öğrencilerin biyolojik cinsiyetleri yerine seçtikleri cinsiyete uygun spor takımlarında oynamalarına karşı çıkanların oranı 2022’de %53 iken, 2024’te %61’e yükseldi.

Gazetelerdeki “woke” sözcüklerde dramatik azalma

Kamuoyu yoklamalarının ortaya koyduğu eğilimi desteklemek için medyanın “kesişimsellik”, “mikro saldırganlık”, “baskı”, “beyaz ayrıcalığı” ve “transfobi” gibi uyandırıcı terimleri ne sıklıkla kullandığını da ölçen Economist, benzer bir eğilim saptıyor.

1970-2023 yılları arasında altı gazetede ( Los Angeles Times, New York Times, New York Post, Wall Street Journal, Washington Post ve Washington Times) bu türden 154 kelimenin kullanım sıklığı sayıldı.

Los Angeles Times hariç tüm gazetelerde bu terimlerin sıklığı 2019 ile 2021 yılları arasında zirve yapmış ve o tarihten bu yana düşüş göstermiş.

Örneğin “beyaz ayrıcalığı” terimi 2020‘de New York Times’ta her bir milyon kelimede yaklaşık 2,5 kez yer alırken, 2023’te her bir milyon kelimede sadece 0,4’e düşmüş.

Aynı kelime sayma yöntemini ABC, MSNBC ve Fox News’in 2010 ve 2023 yılları arasındaki transkriptlerine uygulayarak televizyonda ve 2012’den bu yılın ortasına kadar her hafta en çok satan 30 kitabın başlıklarını kullanarak kitaplarda da büyük ölçüde aynı eğilim ortaya çıkıyor.

Televizyonda “woke” kelimelerden bahsedilmesi 2021’de zirve yaptı. Popüler kitaplarda ise zirve daha sonra, 2022’de gerçekleşmiş, 2023’te küçük bir düşüşün ardından 2024’te çok daha büyük bir düşüş yaşanmış.

Akademide “duyarcı” kelime kullanımı sabitlendi

Akademide de benzer bir durum var. Muhafazakâr bir öğrenci gazetesi olan College Fix tarafından derlenen bir veri tabanı, akademisyenlerin sansürlenmesi veya derslerinin iptal edilmesi yönündeki çağrıların 2020’de zirve yaptığını ortaya koyuyor.

Bu bulgular anket verileriyle de örtüşüyor: Irkçı görüşlerin ifade edilmesinin kısıtlanması gerektiğini düşünen Amerikalıların oranı 2016 ile 2021 yılları arasında keskin bir artış göstererek yaklaşık %52’ye ulaşmışken, o zamandan beri hafif bir düşüşle 2022’de %49’a geriledi.

Öğretim ve araştırma da en azından bir miktar “duyarcılıktan” uzaklaşıyor gibi görünüyor.

Akademik dergilerin dijital kütüphanesi JSTOR tarafından toplanan sosyal bilimlerle ilgili makalelerde 154 terim setinin kullanımı 2015 yılında keskin bir şekilde artmaya başladı.

2022 yılına gelindiğinde “kesişimsel”, “beyazlık”, “baskı” ve benzerlerinin görülme sıklığı zirveye ulaşmıştı.

Economist’in talebi üzerine, Stanford Üniversitesi’nde ekonomist Jacob Light, Amerikan üniversitelerinin ders kataloglarından oluşan bir koleksiyonda woke kelimelerin sıklığını saydı.

İsminde ya da özetinde woke terimlerine yer veren dersler 2010 ile 2022 yılları arasında yaklaşık %20 oranında artmış, ancak geçen yıl sabit kalmış.

DEI karşıtı uygulamalar artıyor

Akademinin duyarcılıktan uzaklaşması kısmen yasalar tarafından emredildi.

Yüksek Mahkeme geçen yıl kabullerde ırk temelli pozitif ayrımcılığı yasakladı.

Chronicle of Higher Education’a göre, geçtiğimiz yıl 28 eyalette 86 yasa tasarısı akademideki Çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) girişimlerini engellemeyi amaçladı; 14’ü yasalaştı.

Örneğin Alabama, 1 Ekim’den itibaren devlet tarafından finanse edilen üniversitelerin herhangi bir DEI ofisi veya programına sahip olmasını, “ırk, renk, din, cinsiyet, etnik köken veya ulusal köken” hakkında “bölücü kavramları” teşvik etmesini ve transseksüel öğrencilerin istedikleri tuvaletleri kullanmalarına izin vermesini yasaklayacak.

Dokuz eyalet akademik kurumların iş başvurusunda bulunanlardan “çeşitlilik beyanları” talep etmesini yasakladı.

Bu yılın başlarında aralarında Harvard ve Massachusetts Institute of Technology’nin de bulunduğu bazı önde gelen üniversiteler, bağışçıların ve mezunların baskısına boyun eğerek bu uygulamadan vazgeçti.

Kaliforniya Üniversitesi gibi diğer bazı üniversiteler ise, bunların kullanılmaya devam edilmesi nedeniyle davalarla karşı karşıya kaldı.

Şirket dünyasında da “wokeness” geriliyor

Wokeness, ya da duyarcılık, nispeten yakın zamanda ortaya çıkmış olsa da, kurumsal Amerika’da da geri çekiliyor.

Floyd’un ölümünün ardından, 2020’nin birinci ve üçüncü çeyrekleri arasında gelir beyanlarında DEI’den bahsedilmesi neredeyse beş kat arttı.

Bir piyasa araştırma şirketi olan AlphaSense’in verilerine göre, 2021’in ikinci çeyreğinde zirveye ulaştılar ve bu noktada 2020’nin başlarına göre 14 kat daha yaygındılar.

O zamandan beri tekrar keskin bir şekilde düşmeye başladılar. En son 2024’ün ikinci çeyreğine ait verilerde, Floyd’un ölümünden önceki döneme kıyasla sadece yaklaşık üç kat daha yüksekti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English