Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Nükleer iddiaları Tahran’ı ‘meşru’ hedef yaptı: İran S-400 için harekete geçti

Yayınlanma

s-400

İran’ın Fordo Nükleer Tesisi’nde yüzde 83,7 zenginleştirilmiş uranyum parçacıkları tespit ettiğine ilişkin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) raporu ve ABD-İsrail’in sertleşen İran politikası sonrası Tahran’ın Rus S-400 hava savunma sistemini satın almak için harekete geçtiği iddia edildi.

Joe Biden’ın ABD Başkanlık koltuğuna oturmasından sonra İran’la nükleer müzakereleri önceleyen yaklaşımı yerini yavaş yavaş askeri caydırıcılık seçeneğine bırakmaya başladı. İsrail’in talep ve öncülük ettiği İran’a yönelik askeri önleme stratejisi, Tahran’ın nükleer silah üretme kapasitesine yaklaşmasıyla daha da öne çıktı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, UAEA’nın raporuyla ilgili, “Başkan (Joe) Biden’ın, tutarlı bir şekilde İran’ın asla nükleer silah sahibi olmayacağına dair ciddi ve kararlı bir taahhüdü var. Bunun olmasına asla müsaade etmeyeceğiz” dedi. İran’ın nükleer programı sorununu kalıcı olarak çözmenin yolunun diplomasiden geçtiğini yineleyen Price, “Ancak İran’ın asla nükleer silah sahibi olmamasını sağlamak için gerekli tüm araçları kullanacağımız konusunda çok netiz” ifadelerini kullandı. Price, bu konuda ABD’nin Avrupa ve Orta Doğu’daki müttefikleriyle yakın temasta olduğunu dile getirdi.

UAEA, Yönetim Kurulu üyesi ülkelerle her 3 ayda bir paylaştığı İran’ın nükleer faaliyetlerini ele alan raporunda, bu ülkede yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum parçacıklarının tespit edildiği bilgisine yer vermişti. Raporda, müfettişlerin 21 Ocak’ta İran’ın yer altı tesisi Fordo’da iki kademeli IR-6 santrifüjünün daha önce beyan edilenden “önemli ölçüde farklı” bir şekilde yapılandırıldığını fark ettiği, buradan alınan numunelerin yüzde 83,7’ye varan saflıkta parçacıklar olduğunun belirlendiği kaydedilmişti. UAEA, daha önceki raporlarında İran’ın yüzde 60 oranında uranyum zenginleştirdiğini bildirmişti.

Yüzde 60’ı kabul ediyor

İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya (5+1) arasında 2015’te imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma, Tahran’a yüzde 3,67 uranyum zenginleştirme faaliyetini sürdürme izni veriyordu. Buna karşılık Donald Trump Başkanlığındaki ABD’nin 2018’de anlaşmadan tek taraflı çekilmesi ve yaptırımları geri getirmesinden bir yıl sonra anlaşmadaki taahhütlerini durduran İran, ilk olarak Natanz’da 17 Nisan 2020’de yüzde 60 saflıkta uranyum zenginleştirdiğini duyurmuştu. İran, 22 Aralık 2022’de de Fordo’daki uranyum zenginleştirme merkezinde uranyumu yüzde 60 zenginleştirmeye başladığını açıklamıştı.

Uranyumun yüzde 20 ve üzerinde zenginleştirilmesi nükleer bomba elde etmeye imkan sağlayacak yüzde 90 saflıkta parçalanabilir uranyuma ulaşmak için önemli bir aşama olarak kabul ediliyor.

Bu durum ABD, Avrupa ve İsrail’in İran’ın atom bombası üretme peşinde olduğuna ilişkin korkularını yeniden canlandırdı. İran nükleer silah peşinde olduğuna dair iddiaları reddediyor. Joe Biden ABD Başkanı olduktan sonra iki yıldır nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak için çalışıyor ancak bugüne kadar sonuç alınamadığı gibi gelinen noktada diplomasi yolu tıkanmış görünüyor.

‘S-400 tedariki İran’a saldırı kararını hızlandırır’

Bu durum, İran’a yönelik askeri caydırıcılık siyasetinin savunucu İsrail’in eline koz vermiş durumda. Nitekim İsrail İsfahan saldırısıyla daha önce İran’ın nükleer kapasitesini hedefe alan saldırılarına yeni bir başlık eklemiş oldu: İran’ın İHA teknolojisi. İsrail’in bu yeni hedefli saldırıları Tahran’ı da harekete geçirdi. Bloomberg’in iddiasına göre İran, İsrail’in İran nükleer tesislerine olası saldırılarını engellemek için Rus S-400 hava savunma sistemini satın almak istiyor.

Haberde Rusya’nın İran’a S-400 satıp satmak istemeyeceğinin belli olmadığı ancak Ukrayna savaşından sonra İran ve Rusya’nın daha da yakınlaştığına dikkat çekildi. Haber, satın alınması halinde S-400’lerin faaliyete geçmesinin iki yıldan az süreceğini ve böyle bir tedarik sürecinin başlamasının Tahran’a yönelik olası saldırı kararını hızlandıracağına dikkat çekiyor.

 

ORTADOĞU

Colani, yeni Suriye hükümetini açıkladı

Yayınlanma

Suriye’deki HTŞ yönetiminin lideri Colani, yürütme yetkisini kendisine bağlayan anayasal bildiriyi onaylamasının ardından 23 bakandan oluşan yeni hükümeti duyurdu. Dışişleri Bakanlığı’na Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanlığı’na Murhef Ebu Kasra atanırken, İstihbarat Başkanı Enes Hattab İçişleri Bakanı oldu. Beşar Esad döneminin başbakanı Muhammed Beşir ise Enerji Bakanlığı görevine getirildi.

Suriye’deki kendini geçici cumhurbaşkanı ilan eden Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Colani (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa), yürütme yetkisini kendisine bağlayan anayasal bildiriyi onaylamasının ardından bugün akşam saatlerinde 23 bakandan oluşan yeni hükümeti açıkladı.

Colani; Esad eş-Şeybani’nin Dışişleri Bakanlığı, Murhef Ebu Kasra’nın ise Savunma Bakanlığı görevlerine devam etmesini sağladı.

Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Enes Hattab ise İçişleri Bakanlığı’na getirildi.

Beşar Esad hükümetinin düşmesinin ardından işleri yürütmekle görevlendirilen eski Başbakan Muhammed Beşir, Enerji Bakanlığı’na atandı.

Beyaz Baretliler Başkanı Raid es-Salih ise Acil Durum ve Afet Yönetimi Bakanı olarak görevlendirildi.

Esad muhaliflerinden Hristiyan Hind Kabavat, Sosyal Politikalar Bakanlığı’na getirildi.

El-Cezire televizyonu sunucusu Muhammed Salih Kültür Bakanı, Suriye Devlet Televizyonu Genel Müdürü Hamza el-Mustafa ise Enformasyon Bakanı olarak atandı.

Kabinedeki diğer bakanlar ve görevleri şöyle sıralandı:

— Mazhar el-Veys: Adalet Bakanı

— Muhammed Yüsr Berniye: Maliye Bakanı

— Nidal eş-Şaar: Ekonomi Bakanı

— Musab Nezzal el-Ali: Sağlık Bakanı

— Abdüsselam Heykel: İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakanı

— Mervan el-Halebi: Yükseköğretim Bakanı

— Muhammed Abdurrahman et-Türki: Eğitim Bakanı

— Muhammed Ebu el-Hayr Şükri: Evkaf Bakanı

— Muhammed Ancarani: Yerel Yönetimler ve Çevre Bakanı

— Emced Bedr: Tarım Bakanı

— Mustafa Abdürrezzak: Bayındırlık ve İskân Bakanı

— Yaarub Süleyman Bedr: Ulaştırma Bakanı

— Muhammed Samih Hamid: Spor ve Gençlik Bakanı

— Mazin es-Salhani: Turizm Bakanı

— Muhammed Sakkaf: İdari Kalkınma Bakanı

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail, ateşkesten sonra ilk kez Beyrut’u vurdu

Yayınlanma

İsrail, Lübnan’dan ülkenin kuzeyine iki roket atıldığı bahanesiyle Lübnan’ın güneyini bir dizi hava saldırısıyla hedef aldı, ardından 27 Kasım’da yürürlüğe giren ateşkesten sonra ilk kez Beyrut’u vurdu.

İsrail ordusu sabah saatlerinde Lübnan’dan İsrail’in kuzeyindeki Kiryat Şimona kentine iki roket atıldığını ve bunlardan birinin hava savunma sistemleri tarafından engellendiğini, diğerinin ise açık bir alana düştüğünü duyurdu. Saldırıda herhangi bir can kaybı veya yaralanma yaşanmadı.

İsrail ordusu, bu saldırıya yanıt olarak Lübnan güneyindeki Hizbullah’a ait hedeflere hava saldırıları düzenlediğini açıkladı. ​Lübnan medyası da İsrail savaş uçaklarının, Lübnan’ın güneyindeki Nebatiye ve Sur kentlerine bağlı birçok bölgeye saldırılar düzenlediğini bildirdi.

Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Nebatiye kentine bağlı Kefr Tebnit beldesinde düzenlenen İsrail hava saldırısı sonucu ilk belirlemelere göre bir kişi öldü, 8 kişi yaralandı. Açıklamada, söz konusu saldırılarda yaralananlardan 3’ünün çocuk olduğu belirtildi.

Üst düzey bir Hizbullah yetkilisi de El-Mayadin’e yaptığı açıklamada örgütün bu roket saldırılarıyla bir bağlantısı olmadığını ve bu tür saldırıların “İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarını sürdürmesi için bahane üretmeye yönelik şüpheli bir girişim” olduğunu söyledi.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, saldırıların ardından yaptığı açıklamada, “Kiryat Shmona’nın kaderi, Beyrut’un kaderiyle aynıdır” diyerek, Lübnan’ın başkentini hedef alabileceklerinin sinyalini verdi. İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee ise Beyrut’un güneyindeki Hades Mahallesi’ni hedef alacaklarını söyleyerek bölge sakinlerinin bulundukları yerleri “tahliye etmelerini” istedi.

Bölge sakinleri, İsrail ordusundan gelen tehdidin ardından bulundukları yerleri terk etmeye başladığı sırada savaş uçakları, Beyrut’un güneyindeki bir binayı 2 füzeyle hedef aldı. Beyrut’un birçok bölgesinde duyulan saldırıya maruz kalan binadan dumanların yükseldiği görüldü. Saldırı sonucu Hades Mahallesi’ndeki bina yerle bir oldu.

Lübnan’ın başkenti en son iki ülke arasında ateşkes anlaşmasının devreye girdiği 27 Kasım 2024’te bombalanmıştı.

Lübnan hükümeti ise ABD ve Fransa’ya çağrıda bulunarak, İsrail’in Beyrut’a yönelik saldırılarını önlemeleri için yardım talep etti. ​

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi

Yayınlanma

Yazar

Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, yayımladığı ön raporda, geçici hükümetin göreve başlamasının ardından HTŞ ve müttefiki silahlı grupların Suriye sahil bölgesinde, özellikle Alevilere yönelik soykırım boyutuna varan katliamlar işlediğini bildirdi. Raporda, binlerce kişinin öldürüldüğü, on binlercesinin keyfi olarak gözaltına alındığı veya zorla kaybedildiği belirtilirken, BM’ye acil müdahale çağrısı yapıldı.

Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, 23 Mart 2025 tarihli ön raporunda, Suriye’de kurulan yeni yönetim ve ona bağlı silahlı grupların sahil bölgesinde soykırım işlediğini bildirdi.

Rapor, geçici cumhurbaşkanı Ebu Muhammed el-Colani’nin (şimdiki adıyla Ahmed eş-Şaraa) “rejim kalıntılarının peşine düşme” iddiasıyla genel seferberlik ilan etmesi ve camilerden yapılan “cihat” çağrıları sonrası, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) öncülüğündeki grupların ağırlıklı olarak Alevilerin yaşadığı köy ve mahallelere baskınlar düzenlediğini belirtiyor.

16 Şubat 2025’te kurulan Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, Suriye içinden ve dışından 13 insan hakları STK’sı ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla oluşturuldu ve yaklaşık 60 insan hakları aktivistini içeriyor.

Komite tarafından hazırlanan “Nefret Eken, Toplu Katliam Biçer: Suriye Sahilinde Soykırım—Ön Rapor” başlıklı belgeye göre, olayların ilk üç gününde belgelenen 25 katliam yaşandı.

Raporda, çoğu genç olmak üzere yaşlı, çocuk ve kadınların da bulunduğu 2 bin 246 Alevi kurbanın isminin doğrulandığı ifade edildi.

Ayrıca, kurbanlarla dayanışma gösterdikleri veya sivilleri saklamaya çalıştıkları için diğer mezheplerden 42 kişinin de öldürüldüğü belgelendi. Komite, 811 video kaydının da bu olayları belgelediğini aktardı.

Raporda, bölgenin zaten yüzde 97’yi aşan yoksulluk oranıyla benzeri görülmemiş insani felaketin eşiğinde olduğu vurgulandı.

Buna ek olarak, 10 binden fazla belgelenmiş yasa dışı gözaltı ve zorla kaybetme vakası, çeşitli devlet sektörlerinden (askeri ve sivil) çalışanların ve özellikle sağlık ve eğitim sektörlerinden 2 bin 14 kişinin işten çıkarılması gibi ihlallerin yaşandığı kaydedildi.

Özel mülklere el konulması, nefret söylemi ve mezhepçi kışkırtmanın yayılması ile korku ve terörün tırmanmasının sahil bölgesini vurduğu ifade edildi.

Rapor, HTŞ’nin (eski adıyla Nusra Cephesi) kuruluşundan itibaren taşıdığı radikal ideolojiye işaret ediyor.

Ebu Musab es-Suri’nin “Bilad’uş Şam Sünnileri Nusayriler, Haçlılar ve Yahudilerle Yüzleşiyor” gibi kitapların cihatçı okullarda öğretildiği, Ömer Abdülhekim’in “Müslüman kelimesinin yanına ‘demokratik’ kelimesini koymak, bir şarap şişesinin üzerine ‘helal’ kelimesini koymak gibidir,” şeklindeki ifadelerinin tekrarlandığı belirtiliyor.

Mısır kökenli Ebu Abdullah el-Muhacir’in (Abdurrahman el-Ali) “Cihad Fıkhında Meseleler” adlı kitabında yer alan ve savaş sırasında hayvanların öldürülmesinin caiz olduğu, “kafir askerlerin diri veya ölü olarak başlarının kesilmesinin meşruiyeti” gibi fetvalara atıfta bulunuluyor.

Komite, HTŞ’nin bu nefret söylemini eğitim müfredatlarında ve kontrolündeki camilerde sürdürdüğüne, Şam’da iktidarı ele geçirdikten sonra da aynı yaklaşımı devam ettirdiğine işaret ediyor.

Rapora göre, mezhepçi saldırılar ve şiddet, kitlesel işten çıkarmalarla tırmandı; yeni otorite ve bağlı milislerin saldırıları ile intikam cinayetleri günlük yaşamın bir parçası haline geldi.

Bu eylemlerin, eski rejimin liderinin biyolojik olarak ait olduğu gruba mensup olma gibi “asılsız bahanelerle” meşrulaştırılmaya çalışıldığı vurgulandı.

Keyfi gözaltılar

Öte yandan raporda, HTŞ’nin askeri ve güvenlik kurumlarından belirsiz sayıda kişiyi ve önceki hükümetle işbirliği yapmakla suçlanan çok sayıda kişiyi gözaltına aldığı belirtiliyor.

İktidarı devraldığı ilk hafta 354 kişinin gözaltına alındığı kaydedilirken, daha sonra silahlarını teslim edip yeni orduya katılmaları istenen asker ve güvenlik görevlilerinden 8 bin 276 kişinin tutuklandığı belgelendi.

Bu tutuklamalarının çoğunun mezhepçi saiklerle yapıldığı ve tutukluların dış dünyayla temas kurmalarına izin verilmediği kaydedildi.

Ayrıca, Irak ve Lübnan’a sığınan ve yeni yönetimin güvenceleri üzerine Suriye’ye dönen asker ve güvenlik personelinin çoğunun dönüşlerinde tutuklandığı belirtiliyor.

Komite, bu şekilde dönen 3 bin 24 kişinin akıbetinin bilinmediğini ve Irak ile Lübnan hükümetlerine bu iadelerin koşullarını açıklama çağrısı yapıyor.

Humus şehrinde 600’den fazla kişinin zorla kaybedildiğine dair teyit edilmiş bilgiler olduğu, ancak korku nedeniyle isimlerin açıklanamadığı ifade ediliyor.

Rapor, soykırım sonucuna vardı

Komite, Suriye’nin 1951’de onayladığı Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, sahil bölgesindeki Alevi nüfusa yönelik eylemlerin (cinayet, ciddi bedensel veya zihinsel zarar verme, yaşam koşullarını kasten yok etme vb.) soykırım tanımına uyduğunu belirtiyor.

Rapor, bu suçların sorumluluğunu doğrudan geçici hükümet yetkililerine yüklüyor.

Suriye Genelkurmay Başkanı Ali Nureddin el-Naasan (HTŞ ve Nusra liderliğinden), Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra (HTŞ askeri ve güvenlik liderliğinden) ve Genel İstihbarat Direktörü Enes Hasan Hattab’ın (HTŞ güvenlik liderliğinden) “komployu bastırmak” amacıyla sahil bölgesine genel seferberlik ve konuşlandırma emirleri verdiği anımsatılıyor.

Emirlerin verildiği askeri gruplar arasında HTŞ’nin yanı sıra şu Suriyeli gruplar sıralanıyor: Amşe Tümeni, Hamzat Tümeni, Ahrar eş-Şarkiyye, Muntasır Billah Tümeni, Muhammed el-Fetih Tümeni, Sultan Murad Tümeni.

Ayrıca Suriyeli olmayan şu grupların da seferber edildiği belirtiliyor: İran’daki Sünni Muhacirin Hareketi (İran), Kafkas Tugayı (Rusya Federasyonu), Özbek Tugayı (Özbekistan), Türkistan İslam Partisi (Çin), Fas Taburu (Fas), Tacik Grubu (Tacikistan), Arnavut Grubu (Arnavutluk), Guraba Tugayı (çeşitli uyruklar), Beluç Grubu (Pakistan), Utbe bin Ferkad Azerbaycan Grubu (Azerbaycan), Ebu Yakub el-Türki Tugayı (Türkiye) ve Uygur Tugayı.

Komiteden çağrı

Komite, raporun sonunda Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi’ne acil çağrıda bulunarak şu adımların atılmasını talep ediyor:

— Suriye sahili ile Humus ve Hama kırsal bölgelerinin insani felaket bölgesi ilan edilmesi.

— BM’nin bu bölgelerde sürekli ve büyük ölçekli insani müdahale başlatması.

— BM müdahalesinin koruma tedbirleri, yeniden inşa, rehabilitasyon ve uzun vadeli destek programlarını içermesi.

— Etkilenen bölgelerdeki yerel dernekler ve sivil toplumla koordinasyon sağlanarak kaynakların birleştirilmesi.

— Etkilenen köy ve bölgelerde güvenilir yerel figürlerden oluşan mahalle komiteleri kurulması.

— Tüm ihlalleri araştırmak üzere bağımsız uluslararası soruşturma komitesi görevlendirilmesi.

— Daha fazla ihlali önlemek ve kan dökülmesini durdurmak için uluslararası izleme komiteleri gönderilmesi.

Komite, raporun eklerinde yüzlerce sayfalık belge, film ve yeminli ifadenin bulunduğunu ve bunların bağımsız BM soruşturma komisyonlarının talebi üzerine sunulabileceğini de ekliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English