Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Petrol zengini Irak nasıl dolarsız kaldı?

Yayınlanma

Üç yıl önce ABD birliklerini sınır dışı etmenin eşiğine gelen Irak’ta bugün Başbakan Sudani, ülkesinin ABD ve NATO güçlerine ihtiyacı olduğunu söylüyor. Gerekçesini IŞİD tehlikesi olarak açıklasa da ülkenin yaşadığı dolar krizinin IŞİD’den daha gerçekçi bir neden olduğu görünüyor. Sudani’yi Başbakan yapan ve bu koltukta tutan siyasi güçler, krizden ABD’yi sorumlu tutuyor ancak kısa vadede bu krizle yüzleşmek zorunda olan Sudani, çareyi Washington ile uzlaşmada görüyor.

Irak’ta Ekim 2021’de yapılan seçimlerden sonra yaşanan siyasi kriz, bir yıl sonra Ekim 2022’de İran destekli diye nitelenen Şii koalisyonunun adayı olan Sudani’nin Başbakanlık koltuğuna oturmasıyla sonuçlandı. Göreve geldiğinden beri ilk kez ABD’li bir yayın organına açıklama yapan Sudani, ülkesinin IŞİD’i tamamen ortadan kaldırılması için ABD ve NATO güçlerine ihtiyacı olduğunu ileri sürdü. Wall Street Journal’a (WSJ) verdiği demeçte, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri gibi ABD ile ilişkilerden faydalanmak istediklerini belirten Sudani, hem ABD hem de İran’la iyi ilişkiler kurabileceklerini savundu. ABD Başkanı Joe Biden’ın Irak’ı, kendisinden önceki ABD Başkanlarından daha iyi tanıdığını söyleyen Sudani, “Bu da Bağdat ve Washington arasında çok iyi bir ilişki kurulmasına zemin olabilir” dedi. Sudani’nin ABD ve NATO güçlerinin kalmasına yönelik bu görüşlerine, yeni hükümetin ABD ile ilişkilere yaklaşımını ilk kez net olarak ortaya koyması açsından önem atfediliyor. Çünkü, ABD’nin İranlı komutan Kasım Süleymani’yi Irak topraklarında katletmesi üzerine başlayan gerilimde Irak Meclisi, ABD güçlerinin ülkeden çıkarılmasını öngören yasayı onaylamıştı. Şu an NATO çatısı altında ülkede kalan 2 bin Amerikan askeri Irak silahlı güçlerini eğitiyor.

Foreign Policy‘e göre de Sudani’nin ABD birliklerinin varlığına verdiği açık destek IŞİD tehdidinden kaynaklanıyor. Ancak Sudani’nin açıklaması ani bir çıkış değil, aksine son yıllarda ABD’ye yönelen eğilimin açık bir göstergesi. İlgili haberin başlığı da dikkat çekici: “Yeni Irak Lideri Dümeni ABD’ye Kırıyor.” Dergiye konuşan eski ABD’li yetkililerin iddialarına göre Süleymani’nin öldürülmesi ile başlayan gerilimde dahi, Iraklı yetkililer ABD’li muhataplarına kapalı kapılar ardında IŞİD’e karşı savaş ve İran etkisini sınırlamada ABD desteğine ihtiyaç duyduklarını söylüyorlardı. Dergi, Sudani’nin açıklamasıyla somutlaşan bu durumu, “Bağdat hükümetinin zayıf daveti üzerine pandemi öncesi Irak’ta pamuk ipliğine bağlı olan ABD varlığı, şimdi sonsuza kadar orada kalacak gibi görünüyor” diye yorumluyor. Ancak, Sudani’nin açıklaması her ne kadar Irak’ta tartışma yaratsa da asıl büyük sorun ABD-Irak ilişkisinin geleceğinin ne olması gerektiği konusunda CENTCOM’un herhangi bir planlama ve vizyonunun olmaması.

Sudani’nin açıklamalarına rağmen, onu bu göreve getiren ve iktidarda tutan Şii koalisyonunun lideri Nuri el Maliki ise, “Yabancı askeri güçlerin bu ülkede bulunmaları çok tehlikeli bir mesele” diyor. Maliki’nin açıklaması, Sudani’nin tartışma yaratan demecinden sonra gelmesi dikkat çekici.

Peki Sudani, kendisini iktidarda tutan güçten “bağımsız”, üstelik Irak vatandaşlarının son yıllarda iyice artan ABD karşıtlığına rağmen bu açıklamayı neden yaptı?

Krizin sebebi: ABD yaptırımları

Sudani, açıklamasını IŞİD varlığı ile gerekçelendirilse de asıl sorunun Irak’ta piyasaları sarsan dolar krizinden kaynaklandığı görünüyor. Suudi Arabistan’dan sonra OPEC’in en büyük petrol üreticisi olan Irak, zengin petrol ülkelerinin aksine adı ekonomik krizler ve bu krizlerin tetiklediği büyük toplumsal eylemlerle anılan bir ülke. Ancak şu an yaşanan kriz, Irak’ın alışılagelmiş yolsuzluk ve rüşvet çarkından farklı. Doğrudan ABD’nin yaptırımları ile ilgili. ABD’nin Irak bankalarının İran başta olmak üzere yaptırım uyguladığı diğer ülkelerin çıkarına yasadışı dolar tahsisini engellemek hedefiyle uygulamaya koyduğu kısıtlamalar, ülkede ciddi bir dolar krizine yol açmış durumda.

ABD, Irak’ta işgalden bu yana 20 yıldır uygulanan Irak Merkez Bankası’nın her gün yaptığı döviz ihalelerine ve herhangi bir kısıtlama olmadan bankaların dolar satışına izin veren sisteme “düzenleme” getirdi. 2022’nin Kasım ayında ABD Merkez Bankası FED, Irak ticari bankalarının işlemleri üzerinde para transferi yapmak isteyen müşterilerin tüm bilgilerinin istenmesi gibi sıkı kontroller uygulamaya başladı. Aslından önlemler, Irak Merkez Bankası, ABD Hazine Bakanlığı ve FED arasında iki yılı aşkın süren planlama sonrasında hayata geçirildi. Ancak bu planlamaya rağmen katı kuralların yürürlüğe girmesinden bu yana günlük dolar transferlerinin yüzde 80’inden fazlasının bloke edildiği belirtiliyor. Özetle, dolar işlemlerinin yavaşlaması nedeniyle piyasaların dinara doğru hücumu, en nihayetinde çift yönlü bir “para krizi” söz konusu.

Eylemler başladı

Yaşanan kriz Irak dinarını, dolar karşısında zayıflatırken, özellikle gıda fiyatlarında ciddi bir artış yaşanıyor. Kriz üzerine Sudani, 23 Ocak’ta Merkez Bankası Başkanı Mustafa Galip Muhlif’i kendi isteği üzerine görevden alarak yerine vekaleten Ali Muhsin Allak’ı getirmişti. Merkez Bankası’ndaki görev değişimi sonrası döviz kurunda küçük bir düşüş olsa da kısa sürede kur yeniden yükselişe geçti. Irak Merkez Bankası vatandaşa satışta döviz kurunu dolar başına 1470 Irak dinarı olarak belirlerken, karaborsa ve serbest piyasada 1 dolar 1590 ila 1620 dinardan işlem görüyor.

Irak dinarındaki bu düşüş sokakları da yavaş yavaş hareketlendiriyor. Bağdat’ta Merkez Bankası binası yakınında toplanan protestocular, hükümete seslenerek dinarın değer kaybetmesinin durdurulmasını istedi. Iraklı protestocular, Sudani’den fiyatlarda istikrar için gerçekçi önemler almasını talep etti. Özellikle yumurta gibi temel gıda maddelerinin fiyatın düşürülmesi çağrısı yaptılar. Bağdat’taki gösteriye güneydeki kentlerden de katılım oldu.

Bağdat’ta dün dinarın ABD doları karşısında değer kaybetmesi protesto edildi. FOTO: Murtadha Al-Sudani/AA

İktidar koalisyonu ABD’yi suçluyor

Irak hükümetini kuran koalisyonda yer alan Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri, Amerikalıları Irak halkını aç bırakmak için doları kullanmakla suçladı. Amiri, “Irak, Irak Merkez Bankası’nın ABD Federal Bankası’ndaki dolar cinsinden rezervlerinin varlığından dolayı ekonomik bağımsızlığın yokluğundan mustarip. Amerikalıların insanları aç bırakmak için doları nasıl bir silah olarak kullandıklarını herkes biliyor. Bugün Irak’ın Avrupa’ya ve dünya ülkelerine açılmasını engellemek için baskı yapıyorlar” diyor.

Aynı koalisyonun lideri Maliki’ye göre de Amerikalıların dünyadaki silahı doları denetlemesi: “Herhangi bir ülkeye boyun eğdirmek isterlerse doların kontrolü altına bırakıyorlar.” Ancak Maliki’nin soruna çözümü yine ABD’den geçiyor: “ABD’li yetkililerle görüşerek bankaların ve havalelerin hareketinin devlet tarafından kontrol edilmesini sağlamalıyız.”

İşte, Irak Başbakanı Sudani’nin ABD askerlerine ihtiyaç olduğu yönündeki tartışmalı açıklamasının arka planında yatan sebep de Maliki’nin çözümünden ayrı bir şey değil. Sudani, dolar krizini en azından hafifletmek için çözüm arayışında. Bu kapsamda önce Şubat başında Dışişleri Bakanı’nı Washington’a gönderecek ardından kendisi gidecek. Irak Başbakanı görüşmelerde, ABD’nin dolar transferi üzerindeki katı kontrollerini yumuşatmasını ya da en azından bir süre daha ertelemesini talep edebilir. Sudani, Washington yolculuğuna çıkmadan önce “İran yanlısı” hatta “kuklası” olmakla suçlanan bir koalisyonun Başbakanı olarak ABD’ye olumlu sinyaller göndermenin uzlaşmayı kolaylaştıracağını düşünmüş olabilir. Bu zorunluluk karşısında Foreign Affairs’ın “Yeni Irak Lideri Dümeni ABD’ye Kırıyor” çıkarımının gerçekle uyuşmayan bir beklenti olduğu görünüyor.

Doların ABD’nin elinde çok büyük bir koz olduğu gerçek. Irak hükümeti ABD’nin kapısında acil soruna geçici çözüm bulabilir. Ancak en nihayetinde, Irak hiçbir şeye sahip değilse bile en önemli petrol üreticilerinden biri ve ülkenin esas sorunu işgal sonrası kurulan sistemin boğazına kadar rüşvet, yolsuzluk ve kaçakçılığa batmış olması. Daha büyük problemi ise bu sorunla mücadele edecek ve işgalin ölü toprağını üzerinden temizleyecek bir siyasi iradenin yokluğu.

ORTADOĞU

ABD’nin ateşkes önerisinden sonra Hamaney’in danışmanı Lübnan’da

Yayınlanma

ABD’nin Hizbullah ile İsrail arasında ateşkes sağlanması için Lübnan’a anlaşma önerisini sunmasından saatler sonra İran lideri Ali Hamaney’in Başdanışmanı ve Lübnan Özel Temsilcisi Ali Laricani, Lübnan’da Başbakan Necib Mikati ve Meclis Başkanı Nebih Berri ile ayrı ayrı görüştü.

Lübnan medyası, ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Lisa Johnson’ın, Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’ye, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla bir anlaşma taslağı teslim ettiğini yazdı.

Trump’a “hediye” mi sahadaki gerçek mi?

El Cedid televizyonunun isimsiz kaynaklardan aktardığına göre Johnson, ABD elçisi Amos Hochstein adına Meclis Başkanı Berri’ye BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararına dayanan bir anlaşma taslağı veya çözüm önerisi sundu. Anlaşmanın ayrıntılarına değinmeyen El Cedid kanalı, “Berri’nin Hizbullah ile istişare ettikten sonra öneri hakkında yanıt vereceğini” aktardı.

Anlaşma önerisinin Lübnan’a sunulmasından saatler sonra Hamaney’in danışmanı Beyrut’a geldi.

Lübnan Başbakanı Mikati’nin ofisinden yapılan yazılı açıklamaya göre Laricani ve beraberindeki heyet, Mikati tarafından kabul edildi. Toplantıda Mikati, “1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının uygulanması, ulusal birliğin desteklenmesi ve Lübnanlılar arasında hassasiyet oluşturacak ve bir tarafı diğerinin aleyhine olacak şekilde kayıracak pozisyonlar alınmaması bakımından Lübnan devletinin duruşunun desteklenmesi gerektiğini” vurguladı.

Katz’ın “Hizbullah” açıklaması Halevi’yi bile şaşırttı

Laricani ise ülkeye yönelik saldırıların durdurulması, ateşkes sağlanması ve 1701 sayılı BMGK kararının uygulanmasının Lübnan hükümetinin önceliği olduğunu bildiklerini, İran’ın Lübnan hükümeti tarafından alınan her türlü kararı ve Lübnanlıların üzerinde mutabık kaldığı bir cumhurbaşkanının seçilmesini desteklediğini ifade etti.

Lübnan Meclis Başkanı Berri’nin ofisinden yapılan açıklamada ise görüşmede bölgedeki genel durum, İsrail’in Lübnan’a yönelik devam eden saldırganlığı ve mülteciler meselelerinin ele alındığı aktarıldı.

“Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz”

Laricani, görüşme sonrasında basına yaptığı açıklamada, İsrail’in saldırganlığından kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması için Lübnanlı yetkililerle istişarelerde bulunduğunu belirtti.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

ABD’nin, İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla BMGK’nın 1701 sayılı kararına dayanan anlaşmanın taslağını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye sunmasının ardından İran’ın bu anlaşmayı bozmak isteyip istemediğinin sorulması üzerine Laricani, “Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz. Çözümler arıyoruz. Lübnan’ı her koşulda destekliyoruz. Durumu bozanlar Netanyahu ve çetesi. Dostlarınızı ve düşmanlarınızı tanıyın” dedi.

Laricani, Lübnanlı yetkililerin ve Hizbullah’ın kabul ettiği her anlaşmayı desteklediklerini belirterek İran lideri Hamaney’in mesajını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye ilettiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

7 bin Haredi’nin askere çağrılmasına onay: “Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etti”

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ordunun 7 bin ultra-Ortodoks Yahudi’yi (Haredi) askere çağırma kararını onayladı. Netanyahu’nun Haredi partilerinden koalisyon ortakları öfkeli.

Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Bakan Katz’ın, 7 bin Haredi’nin askere çağrılması kararını onayladığı belirtildi. Haredileri askerlik görevine çağıran emirlerin İsrail ordusunca 17 Kasım Pazar gününden itibaren kademeli olarak gönderileceği kaydedildi.

Gallant’ın kovulmasının perde arkası: Orduya “haddini bildirme” hamlesi

Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, görevden alınmadan bir gün önce imzaladığı bu kararın Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından göreve getirilen Katz tarafından uygulamaya konulup konulmayacağı tartışılıyordu.

Yedioth Ahronoth gazetesinin 4 Kasım’da yayımlanan haberinde, Gazze Şeridi ve Lübnan’a saldırılarına devam eden İsrail ordusunun, 7 bin askeri göreve çağırmaya ihtiyacı olduğu aktarılmıştı.

İsrail’de Harediler, zorunlu askere alınmalarına karşı askerlik şubelerinin önünde sık sık protestolar düzenliyor.

Netanyahu’nun ultra-Ortodoks koalisyon ortakları, haziran ayında Yüksek Mahkeme’nin on yıllardır yürürlükte olan muafiyetleri kaldırmasının ardından, Yeşiva öğrencileri ve Haredi topluluğunun diğer üyeleri için askerlik muafiyetlerini düzenleyen bir yasanın çıkarılması için baskı yaptı.

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Haredi partileri Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas, bu uzun süredir devam eden askerlik muafiyetini yasalaştıracak bir tasarının önündeki en büyük engelin Savunma Bakanı Gallant ve Başsavcı Gali Baharav-Miara olduğunu iddia etti.

Katz’ın, Haredilere askerlik kararını uygulamaya koymasının ardından, Birleşik Tevrat Yahudiliği partisinden üst düzey bir yetkili, “Ortaya çıktı ki mesele başsavcı ya da Gallant değil, Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etmeye karar verdi” dedi.

Harediler İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor

Çoğu dini gerekçelerle askere gitmeyi reddeden Harediler, 9 milyonluk ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor. Ülkedeki Haredi Yahudilerinin büyük çoğunluğu Batı Kudüs’teki Meaşerim Mahallesi’nde ve başkent Tel Aviv yakınlarındaki Bney Brak kentinde yaşıyor. Haredi Yahudilerin çoğu, orduda dinlerinin gerektirdiği şekilde yaşayamayacakları gerekçesiyle askerlik yapmayı reddediyor. Kadın ve erkekler için İsrail’de 3 yıl zorunlu askerlik hizmeti bulunuyor.

“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı

Ultra-Ortodoks Yahudilik inancına sahip Harediler ise 26 yaşına kadar Tevrat Kurslarında (Yeşiva) eğitim almaları halinde askerlikten muaf tutuluyor. İsrail’de koalisyon ortağı Haredi partiler, “Tevrat eğitiminin temel hak olduğu” yönünde bir kanunu geçirerek temsil ettikleri kesimin askerlikten muaf tutulmasını yasal güvence altına almak istiyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

BM Özel Komitesinden “Gazze” raporu: Soykırım tanımıyla uyuşuyor

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler (BM) Özel Komitesi’nin yayımladığı raporda, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” belirtildi. Hamas da İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde 41 günde 2 bin Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

İsrail’in, işgali altındaki topraklarda, Filistinli ve diğer Arap halklarına yönelik insan haklarını etkileyen uygulamaları araştıran BM Özel Komitesi raporu yayımlandı.

Ekim 2023-Temmuz 2024 döneminde yapılan incelemelere dayanan raporda, Gazze’deki kitlesel sivil kayıplar ve Filistinlilere “kasıtlı” olarak dayatılan yaşamı tehdit eden koşullara dikkat çekildi. Raporda, söz konusu koşullar göz önüne alındığında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” kaydedildi.

İsrailli yetkililerin, Filistinlileri, yiyecek ve su gibi yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakan politikaları “açıkça” desteklediği belirtilerek şu ifade kullanıldı: “İnsani yardımın sistematik ve hukuksuz şekilde engellenmesi, İsrail’in, yardımları siyasi ve askeri kazanımlar için araçsallaştırma niyetini açıkça ortaya koymaktadır.”

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bağlayıcı kararlarına rağmen insani yardımların engellendiğinin belirtildiği raporda, “İsrail kasıtlı olarak ölüme ve açlığa neden olmakta, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmakta ve Filistin halkını toplu olarak cezalandırmaktadır” değerlendirmesi yer aldı.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

Raporda ayrıca, İsrail’in “kapsamlı bombalama” saldırılarının, Gazze’deki temel hizmetleri “yok ettiği” ve insan sağlığına kalıcı etkileri olacak “çevre felaketine” neden olduğu kaydedildi.

İsrail’in yapay zekâ destekli hedef sistemlerine ilişkin endişelerin de yer aldığı raporda, “(Bu durum), İsrail’in sivil ayrımı yapma ve sivil ölümlerini önlemek için yeterli önlemleri alma yükümlülüğünü göz ardı ettiğini göstermektedir” denildi.

İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 210’u çocuk, 11 bin 742’si kadın olmak üzere 43 bin 736 Filistinli öldü, 103 bin 370 kişi yaralandı.

Enkaz altında hala binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

“Generallerin Planı” kapsamında 41 günde 2 bin kişi katledildi

Öte yandan Hamas’tan yapılan açıklamada, İsrail ordusunun 41 gündür Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olan Cibaliya, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya’ya sürdürdüğü kuşatmasına ilişkin bilgi verildi.

İsrail’in 41 gündür kuşatma uygulayıp kara ve hava saldırıları düzenlediği Gazze’nin kuzeyinde, 2 bin Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 6 bin kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin enkaz altında kaldığı bildirildi.

Gazze’nin kuzeyinde yaşayan 80 bin Filistinlinin kuşatma altında mahsur kaldığına dikkat çekilen açıklamada, İsrail’in bölgede soykırım ve etnik temizlik gerçekleştirdiği kaydedildi.

“Generallerin Planı”nın mimarı: Ya teslim olacak ya açlıktan ölecekler

Açıklamada, “İsrail ordusu tüm barınma merkezlerini ve hastaneleri hedef aldı, sağlık personelini alıkoydu, ambulansları imha etti, tıbbi ve insani yardımların girişini engelledi” ifadesi kullanıldı.

Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olarak bilinen Beyt Lahiya, Beyt Hanun ve Cibaliya’nın nüfusu 200 bin olarak tahmin edilirken, bunların yarısından fazlasının Gazze kentine göçe zorlandığı biliniyor.

Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve “Generaller Planı” olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze’nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English