Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Petrol zengini Irak nasıl dolarsız kaldı?

Yayınlanma

Üç yıl önce ABD birliklerini sınır dışı etmenin eşiğine gelen Irak’ta bugün Başbakan Sudani, ülkesinin ABD ve NATO güçlerine ihtiyacı olduğunu söylüyor. Gerekçesini IŞİD tehlikesi olarak açıklasa da ülkenin yaşadığı dolar krizinin IŞİD’den daha gerçekçi bir neden olduğu görünüyor. Sudani’yi Başbakan yapan ve bu koltukta tutan siyasi güçler, krizden ABD’yi sorumlu tutuyor ancak kısa vadede bu krizle yüzleşmek zorunda olan Sudani, çareyi Washington ile uzlaşmada görüyor.

Irak’ta Ekim 2021’de yapılan seçimlerden sonra yaşanan siyasi kriz, bir yıl sonra Ekim 2022’de İran destekli diye nitelenen Şii koalisyonunun adayı olan Sudani’nin Başbakanlık koltuğuna oturmasıyla sonuçlandı. Göreve geldiğinden beri ilk kez ABD’li bir yayın organına açıklama yapan Sudani, ülkesinin IŞİD’i tamamen ortadan kaldırılması için ABD ve NATO güçlerine ihtiyacı olduğunu ileri sürdü. Wall Street Journal’a (WSJ) verdiği demeçte, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri gibi ABD ile ilişkilerden faydalanmak istediklerini belirten Sudani, hem ABD hem de İran’la iyi ilişkiler kurabileceklerini savundu. ABD Başkanı Joe Biden’ın Irak’ı, kendisinden önceki ABD Başkanlarından daha iyi tanıdığını söyleyen Sudani, “Bu da Bağdat ve Washington arasında çok iyi bir ilişki kurulmasına zemin olabilir” dedi. Sudani’nin ABD ve NATO güçlerinin kalmasına yönelik bu görüşlerine, yeni hükümetin ABD ile ilişkilere yaklaşımını ilk kez net olarak ortaya koyması açsından önem atfediliyor. Çünkü, ABD’nin İranlı komutan Kasım Süleymani’yi Irak topraklarında katletmesi üzerine başlayan gerilimde Irak Meclisi, ABD güçlerinin ülkeden çıkarılmasını öngören yasayı onaylamıştı. Şu an NATO çatısı altında ülkede kalan 2 bin Amerikan askeri Irak silahlı güçlerini eğitiyor.

Foreign Policy‘e göre de Sudani’nin ABD birliklerinin varlığına verdiği açık destek IŞİD tehdidinden kaynaklanıyor. Ancak Sudani’nin açıklaması ani bir çıkış değil, aksine son yıllarda ABD’ye yönelen eğilimin açık bir göstergesi. İlgili haberin başlığı da dikkat çekici: “Yeni Irak Lideri Dümeni ABD’ye Kırıyor.” Dergiye konuşan eski ABD’li yetkililerin iddialarına göre Süleymani’nin öldürülmesi ile başlayan gerilimde dahi, Iraklı yetkililer ABD’li muhataplarına kapalı kapılar ardında IŞİD’e karşı savaş ve İran etkisini sınırlamada ABD desteğine ihtiyaç duyduklarını söylüyorlardı. Dergi, Sudani’nin açıklamasıyla somutlaşan bu durumu, “Bağdat hükümetinin zayıf daveti üzerine pandemi öncesi Irak’ta pamuk ipliğine bağlı olan ABD varlığı, şimdi sonsuza kadar orada kalacak gibi görünüyor” diye yorumluyor. Ancak, Sudani’nin açıklaması her ne kadar Irak’ta tartışma yaratsa da asıl büyük sorun ABD-Irak ilişkisinin geleceğinin ne olması gerektiği konusunda CENTCOM’un herhangi bir planlama ve vizyonunun olmaması.

Sudani’nin açıklamalarına rağmen, onu bu göreve getiren ve iktidarda tutan Şii koalisyonunun lideri Nuri el Maliki ise, “Yabancı askeri güçlerin bu ülkede bulunmaları çok tehlikeli bir mesele” diyor. Maliki’nin açıklaması, Sudani’nin tartışma yaratan demecinden sonra gelmesi dikkat çekici.

Peki Sudani, kendisini iktidarda tutan güçten “bağımsız”, üstelik Irak vatandaşlarının son yıllarda iyice artan ABD karşıtlığına rağmen bu açıklamayı neden yaptı?

Krizin sebebi: ABD yaptırımları

Sudani, açıklamasını IŞİD varlığı ile gerekçelendirilse de asıl sorunun Irak’ta piyasaları sarsan dolar krizinden kaynaklandığı görünüyor. Suudi Arabistan’dan sonra OPEC’in en büyük petrol üreticisi olan Irak, zengin petrol ülkelerinin aksine adı ekonomik krizler ve bu krizlerin tetiklediği büyük toplumsal eylemlerle anılan bir ülke. Ancak şu an yaşanan kriz, Irak’ın alışılagelmiş yolsuzluk ve rüşvet çarkından farklı. Doğrudan ABD’nin yaptırımları ile ilgili. ABD’nin Irak bankalarının İran başta olmak üzere yaptırım uyguladığı diğer ülkelerin çıkarına yasadışı dolar tahsisini engellemek hedefiyle uygulamaya koyduğu kısıtlamalar, ülkede ciddi bir dolar krizine yol açmış durumda.

ABD, Irak’ta işgalden bu yana 20 yıldır uygulanan Irak Merkez Bankası’nın her gün yaptığı döviz ihalelerine ve herhangi bir kısıtlama olmadan bankaların dolar satışına izin veren sisteme “düzenleme” getirdi. 2022’nin Kasım ayında ABD Merkez Bankası FED, Irak ticari bankalarının işlemleri üzerinde para transferi yapmak isteyen müşterilerin tüm bilgilerinin istenmesi gibi sıkı kontroller uygulamaya başladı. Aslından önlemler, Irak Merkez Bankası, ABD Hazine Bakanlığı ve FED arasında iki yılı aşkın süren planlama sonrasında hayata geçirildi. Ancak bu planlamaya rağmen katı kuralların yürürlüğe girmesinden bu yana günlük dolar transferlerinin yüzde 80’inden fazlasının bloke edildiği belirtiliyor. Özetle, dolar işlemlerinin yavaşlaması nedeniyle piyasaların dinara doğru hücumu, en nihayetinde çift yönlü bir “para krizi” söz konusu.

Eylemler başladı

Yaşanan kriz Irak dinarını, dolar karşısında zayıflatırken, özellikle gıda fiyatlarında ciddi bir artış yaşanıyor. Kriz üzerine Sudani, 23 Ocak’ta Merkez Bankası Başkanı Mustafa Galip Muhlif’i kendi isteği üzerine görevden alarak yerine vekaleten Ali Muhsin Allak’ı getirmişti. Merkez Bankası’ndaki görev değişimi sonrası döviz kurunda küçük bir düşüş olsa da kısa sürede kur yeniden yükselişe geçti. Irak Merkez Bankası vatandaşa satışta döviz kurunu dolar başına 1470 Irak dinarı olarak belirlerken, karaborsa ve serbest piyasada 1 dolar 1590 ila 1620 dinardan işlem görüyor.

Irak dinarındaki bu düşüş sokakları da yavaş yavaş hareketlendiriyor. Bağdat’ta Merkez Bankası binası yakınında toplanan protestocular, hükümete seslenerek dinarın değer kaybetmesinin durdurulmasını istedi. Iraklı protestocular, Sudani’den fiyatlarda istikrar için gerçekçi önemler almasını talep etti. Özellikle yumurta gibi temel gıda maddelerinin fiyatın düşürülmesi çağrısı yaptılar. Bağdat’taki gösteriye güneydeki kentlerden de katılım oldu.

Bağdat’ta dün dinarın ABD doları karşısında değer kaybetmesi protesto edildi. FOTO: Murtadha Al-Sudani/AA

İktidar koalisyonu ABD’yi suçluyor

Irak hükümetini kuran koalisyonda yer alan Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri, Amerikalıları Irak halkını aç bırakmak için doları kullanmakla suçladı. Amiri, “Irak, Irak Merkez Bankası’nın ABD Federal Bankası’ndaki dolar cinsinden rezervlerinin varlığından dolayı ekonomik bağımsızlığın yokluğundan mustarip. Amerikalıların insanları aç bırakmak için doları nasıl bir silah olarak kullandıklarını herkes biliyor. Bugün Irak’ın Avrupa’ya ve dünya ülkelerine açılmasını engellemek için baskı yapıyorlar” diyor.

Aynı koalisyonun lideri Maliki’ye göre de Amerikalıların dünyadaki silahı doları denetlemesi: “Herhangi bir ülkeye boyun eğdirmek isterlerse doların kontrolü altına bırakıyorlar.” Ancak Maliki’nin soruna çözümü yine ABD’den geçiyor: “ABD’li yetkililerle görüşerek bankaların ve havalelerin hareketinin devlet tarafından kontrol edilmesini sağlamalıyız.”

İşte, Irak Başbakanı Sudani’nin ABD askerlerine ihtiyaç olduğu yönündeki tartışmalı açıklamasının arka planında yatan sebep de Maliki’nin çözümünden ayrı bir şey değil. Sudani, dolar krizini en azından hafifletmek için çözüm arayışında. Bu kapsamda önce Şubat başında Dışişleri Bakanı’nı Washington’a gönderecek ardından kendisi gidecek. Irak Başbakanı görüşmelerde, ABD’nin dolar transferi üzerindeki katı kontrollerini yumuşatmasını ya da en azından bir süre daha ertelemesini talep edebilir. Sudani, Washington yolculuğuna çıkmadan önce “İran yanlısı” hatta “kuklası” olmakla suçlanan bir koalisyonun Başbakanı olarak ABD’ye olumlu sinyaller göndermenin uzlaşmayı kolaylaştıracağını düşünmüş olabilir. Bu zorunluluk karşısında Foreign Affairs’ın “Yeni Irak Lideri Dümeni ABD’ye Kırıyor” çıkarımının gerçekle uyuşmayan bir beklenti olduğu görünüyor.

Doların ABD’nin elinde çok büyük bir koz olduğu gerçek. Irak hükümeti ABD’nin kapısında acil soruna geçici çözüm bulabilir. Ancak en nihayetinde, Irak hiçbir şeye sahip değilse bile en önemli petrol üreticilerinden biri ve ülkenin esas sorunu işgal sonrası kurulan sistemin boğazına kadar rüşvet, yolsuzluk ve kaçakçılığa batmış olması. Daha büyük problemi ise bu sorunla mücadele edecek ve işgalin ölü toprağını üzerinden temizleyecek bir siyasi iradenin yokluğu.

GÖRÜŞ

Savaş Lübnan’a yayılır mı? Olası senaryolar ve en muhtemel senaryo

Yayınlanma

Khaled Al-Yamani
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Lübnan yöneticisi

İsrail genelkurmay başkanına yakın askeri kaynaklar, işgal ordusunun kuzey cephesinde tırmanan meydan okumayla yüzleşmek için çok sayıda planı olduğunu doğruluyor. Kuzey cephesinde güvenlik durumunun tırmanmasına dair beklenen bir dizi senaryo şu şekilde:

Askeri tesisler ve silah depoları da dahil olmak üzere güney Lübnan ve banliyölerindeki Hizbullah hedeflerine ve belki de kadrolarına yönelik hedefli hava saldırılarını içeren sınırlı bir askeri operasyon seçeneği. En sonuncusu, partinin en önde gelen askeri lideri Talib Abdullah’a yönelik suikast idi.

Böyle bir seçenek İsrailli karar vericinin gözünde “mümkün” görünüyor, böylece Hizbullah’ın tepkileri tolere edilebilir ve işgalin ateş çemberini küresel bir savaşı içerecek şekilde genişletemeyeceğini biliyorlar. Aynı zamanda, işgal böyle bir seçeneği bölgedeki savaş cephelerini artırmak istemeyen Amerikalılara satabilir, son haftalarda İsrail hükümetine güven duymasalar bile, yalanlarından, gerçekleri çarpıtmasından ve ana müttefiklerini manipüle etme yeteneğinden oldukça eminler, bu da Washington’u böyle bir İsrail seçeneğine yeşil ışık yakma konusunda temkinli olmaya teşvik edecektir.

İsrail askeri terminolojisinde “Üçüncü Lübnan Savaşı” ya da “Birinci Kuzey Savaşı” olarak bilinen topyekün savaş, partinin kuzey cephesini ele geçirmesi, tarım alanlarında ateş yakmaya devam etmesi ve şiddetin tırmanması ışığında, muhalefetten ve kamuoyundan hükümete ve orduya yöneltilen başarısızlık suçlamaları, onları her iki taraf için ve belki de tüm bölge için maliyetli ve tehlikeli olan bu seçeneği tercih etmeye zorluyor.

Gerçek şu ki, işgalin “Neron ve Roma’nın yanması” senaryosuna yol açmasını engelleyebilecek birçok kısıtlama var: iç ve dış, öznel ve nesnel, siyasi, güvenlik, askeri ve ekonomik, bu da onun çok fazla bir tercihi olmamasını sağlıyor. Diğeri birçok İsraillinin gözünde intihar gibi görünen bir seçim ve işgal yönetiminin bunu seçmesini engelleyen çok sayıda husus ve faktör var.

Bununla birlikte, bu “intihar” seçeneğinin gerçekleşme şansı çok yüksek olmasa bile, birincil misyonunun tüm cephelerde ateş yakmak olduğunu düşünen, İsrail’in aşınan caydırıcılığını yeniden tesis etme ve işgal varlığını son yıllarda tüm alanlardaki rolü azaldıktan sonra “bölgenin polisi” olarak yeniden kurma iddiasında olan sağcı faşist bir hükümetin varlığı göz önüne alındığında tamamen dışlanmamalıdır.

Kuzey Cephesinde, Hizbullah ile İsrail arasındaki karşılıklı çatışma sürerken, arabulucular hala onlarla istişareler yürütüyorlar, ancak bu tartışmalar kamuoyuna açıklanmıyor. Büyük güçler Lübnan arenasında işlerin kontrolden çıkmasını engellemek istiyor ve her bir tarafın kendi hesapları ve çıkarları var. Ancak Gazze’ye yönelik saldırılar devam ettiği sürece bu arabulucuların başarıya ulaşması zor.

Gazze’deki savaşı durdurmak; İşte kuzey cephesinde devam eden tırmanışı durdurabilecek “sihirli” kelime, işgalin saldırganlığını sona erdirme konusundaki isteksizliği nedeniyle bu seçeneğin başarısız olmasına rağmen, şimdi bahsedilemeyen birçok nedenden dolayı, bu hedefe ulaşılırsa, Irak ile doğu tarafı ve Yemen ile güney tarafı da dahil olmak üzere tüm cepheler sakinleşecek, ancak bu, İsrail’in Gazze cephesinde sükuneti sağladıktan sonra Lübnan’a karşı bir savaş başlatma isteğini filizlendirebilir.

Hizbullah’ın böyle bir senaryonun işgal içinde var olduğunu ve güçlü bir şekilde var olduğunu bildiğine ve buna dikkat ettiğine şüphe yok, ancak gerçekleşme hipotezi en azından yakın gelecekte mümkün değil. Çünkü askeri, ekonomik ve toplumsal kurumlarıyla işgalci varlık, Gazze’deki savaş sona ererse şüphesiz nefes almaya ihtiyaç duyacak ve belki de Hizbullah ile bir tür çatışmanın patlak vereceği bir gün gelecek, ancak yakın gelecekte olması şart değil.

Lübnan, Suriye ve İran’da suikastların hızlandırılması, komuta ve kontrol merkezlerinin yanı sıra silah ve füze depolarının hedef alınması ise işgalci için bir diğer seçenek. Bu halen yürürlükte olan bir politikadır ve önümüzdeki dönemde artması beklenmektedir. Aynı zamanda, direniş tarafının işgale karşı kapsamlı bir savaş başlatmasını gerektirmediği için, her iki taraf da kontrollü bir tempo sürdürebilecektir.

Beklenen sonuçlar

İşgalin kuzey cephesinde yaşananlara tek ve hızlı bir çözüm bulma kararını henüz vermediği göz önüne alındığında, önümüzdeki birkaç gün yukarıdaki senaryolardan herhangi birinin gerçekleşmesine tanık olmayacağız. Ancak bu durumdan yola çıkarak karşılaşılabilecek bir dizi sonuç şu şekilde:

– Mevcut tırmanma hızı, Gazze’deki duruma bağlı olarak artarak ve azalarak devam edecektir.

– Kuzey cephesinin yarattığı tehdidin ortadan kaldırılması için İsrail’den gelen taleplerin artması beklenmektedir.

– Bu cephedeki gelişmelerin İsrail siyasetinde ve medyasında giderek daha fazla yer alması öngörülmektedir.

– Herhangi bir askeri tırmanışı engellemek için Lübnan ile işgal arasında Amerikan ve Avrupa arabuluculuğunun yoğunlaştırılması öngörülmektedir.

Sonuç 

Lübnan ve işgal altındaki Filistin arasındaki kuzey cephesinde meydana gelen olaylar, gerginliğin her iki tarafı da durumun nelere yol açabileceğini doğru bir şekilde değerlendiremeden devam ediyor. Bunun birden fazla nedeni var, belki de en önemlisi yerel, bölgesel ve belki de uluslararası tarafların çokluğu

İşgal ise, maliyetler ve riskler açısından çoğu zaman birbirine yaklaşsalar bile, bir “sigorta poliçesi” elde etmeksizin, iç ve dış çeşitli siyasi ve askeri faktörleri göz önünde bulundurarak, yukarıda belirtilen seçenekler arasındaki tahminlerini değerlendirmeye devam etmektedir. Lübnan’a karşı olası bir saldırı, şu anda Gazze’de sıkışmış göründüğü zor duruma benzer bir sonuç doğurabilir ve İsrail bunun farkında.

Genel olarak konuşmak gerekirse, denge hala savaş çemberini küresel bir boyut kazanabilecek bölgesel bir savaşa doğru genişletme eğilimine karşı ve Lübnan cephesi, İsrail ordusunun tükenme durumunun, Hizbullah ve müttefiklerinin gücünün ve hazırlığının boyutunun ve isteksizliğinin anlaşıldığı bir atmosferde, hesaplanmış tırmanma dereceleri yaşayabilir… Amerikalılar ve Batılı güçler çatışma çemberini genişleterek taahhüt tavanlarını kontrol etmeye çalışıyorlar. Buna İsrail’in sahada uygulanamayan güçlü tehditleri de eşlik ediyor. Ancak dengeler bu tehditlerin uygulanması için uygun görünmüyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İran’da halk sandık başında

Yayınlanma

İran’da 14. Dönem Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için oy verme işlemi yerel saatle 08.00’de başladı.

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, oyunu Tahran’da kabullerini gerçekleştirdiği İmam Humeyni Hüseyniyesi’ndeki salonda kurulan sandıkta kullandı.

İçişleri Bakanlığı Seçim Merkezinin verilerine göre, 88 milyon nüfusa sahip ülkede, yaklaşık 62 milyon seçmen, 59 binden fazla merkezde kurulan sandıklarda oy kullanabilecek. Ayrıca, 95 ülkede kurulan seçim merkezlerinde ülke dışındaki İran vatandaşları da sandığa gidebilecek.

Yerel saatle 08.00’de başlayan oy verme işlemi 18.00’de sona erecek ancak bu süre ihtiyaç halinde İçişleri Bakanlığına bağlı Seçim Merkezinin kararıyla uzatılabilir.

Seçimlerde reformist aday Mesud Pezeşkiyan, muhafazakâr adaylar Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf, eski Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Said Celili ve eski İçişleri Bakanı Mustafa Purmuhammedi yarışıyor.

Muhafazakâr adaylar Tahran Belediye Başkanı Ali Rıza Zakani ve Emir Hüseyin Kadızadehaşimi, “muhafazakâr kanatta birliği sağlamak için” seçime saatler kala adaylıktan çekildi.

Adayların ilk turda seçilebilmesi için yüzde 50+1 oy alması gerekiyor.

İlk turda yüzde 50+1’in üzerine çıkan aday olmaması halinde en fazla oyu alan 2 aday ikinci tura kalacak ve 5 Temmuz’da yapılacak ikinci turda kazanan isim ülkenin 9. Cumhurbaşkanı olacak.

Seçim sonuçlarına dair ilk verilerin gece yarısı yayınlanması ve kesin sonuçların ise yarın açıklanması bekleniyor.

İran’da cumhurbaşkanı 4 yıl süreyle görev yapıyor ve üst üste en fazla 2 defa seçilebiliyor.

İran’daki seçim yarışında Pezeşkiyan önde

Pezeşkiyan anketlerde önde

İranlı Öğrenciler Anket Ajansı (ISPA) tarafından 26 Haziran’da ülke genelinde 3 bin 589 kişiyle yüz yüze gerçekleştirilen kamuoyu yoklamasında, yarışın ilk sırasında yüzde 33,1 ile Pezeşkiyan, ikinci sırasında yüzde 28,8 ile Celili yer alırken diğer muhafazakar aday Muhammed Bakır Kalibaf ise yüzde 19,1 ile üçüncü sırayı aldı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail’e “ağır bomba sevkiyatı beklemede kalacak”

Yayınlanma

İsrail medyasına konuşan ABD’li bir yetkilinin, Tel Aviv’e ağır bomba sevkiyatının “şimdilik beklemede kalacağını” söylediği belirtildi.

The Times of Israel gazetesinin ismi paylaşılmayan ABD’li bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre, ABD’nin İsrail’e “göndermediği ağır bombaları içeren bir sevkiyatın şimdilik beklemede kalmaya devam edeceği” kaydedildi.

Öte yandan Washington’da temaslarda bulunan İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise yaptığı görüntülü açıklamada, ABD’den ülkesine silah sevkiyatı konusu da dahil olmak üzere ABD’li yetkililerle görüşmelerinde “önemli ilerlemeler kaydettiklerini” öne sürdü.

Gallant ayrıca, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile görüşmesinde, Gazze’deki saldırılar ve esirlerin geri getirilmesi gibi konuların da ele alındığını belirtti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Gallant, ABD ile silah sevkiyatına dair yaşanan anlaşmazlık konusunda karşı karşıya gelmişti.

Gallant, ABD ile anlaşmazlıkları “kapalı odalarda çözdüklerini” öne sürerken, Netanyahu ise ABD ile silah sevkiyatı konusunda yaşanan “anlaşmazlıkların haftalardır kapalı odalarda çözülmediğini” savunmuştu.

Netanyahu, 18 Haziran’da ABD’yi ülkesine silah sevkiyatı yapmayı reddetmekle suçladığı bir video paylaşmış, ertesi günkü hükümet toplantısında ise ABD’nin silah yardımlarında “çarpıcı bir düşüş” olduğunu savunmuştu.

Netanyahu ayrıca, ABD’li yetkililerle yaptıkları görüşmelerde sevkiyatın hızlandırılması için defalarca çağrıda bulunduklarını ancak “temel durumun değişmediğini” iddia etmişti.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise Netanyahu’nun “ABD’nin silah yardımlarında çarpıcı bir azalma olduğu” yönündeki açıklamasını reddederek, “bunun ne anlama geldiğini anlamadıklarını” belirtmişti.

ABD, İsrail’e 7 Ekim 2023’te Gazze’ye yönelik saldırılarının başlamasından bu yana milyarlarca dolar yardımda bulunurken, ABD Temsiciler Meclisi ise 8 Mayıs’ta, İsrail’e yaklaşık 250 ila 1000 kilogram ağırlığındaki bombaların tedarikinin durdurulduğunu bildirmişti.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana karadan, havadan ve denizden on binlerce ton bomba yağdırdığı Gazze Şeridi’ndeki saldırılarında en az 15 bin 694’ü çocuk, 10 bin 279’u kadın olmak üzere 37 bin 718 Filistinli öldü, 86 bin 377 kişi yaralandı.

Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English