Bizi Takip Edin

AVRUPA

“Pogrom” mu, “Siyonist provokasyon” mu: Amsterdam’da neler oldu?

Yayınlanma

Geçen perşembe günü, Amsterdam’da yapılan Ajax-Maccabi Tel Aviv maçı sonrasında yaşanan olaylar, Avrupa ve İsrail ana akım medyası tarafından Yahudilere yönelik bir “program girişimi” olarak sunuluyor.

Maccabi taraftarları ile Amsterdam’da yaşayan Arap ve Müslüman topluluklar arasında çıkan olaylarda çok sayıda kişi yaralanmış ve onlarca kişi de gözaltına alınmıştı.

Bazı yayın organları ve siyasetçiler, Amsterdam’da bir “Yahudi avı” başlatıldığını öne sürmüş ve Hollanda dışındaki ülkeler de, başta Almanya olmak üzere, “antisemitik şiddeti” kınamıştı.

Saldırıları “Yahudi karşıtı vur-kaç timleri” olarak nitelendiren Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, cuma gününden pazar gününe kadar geçerli olmak üzere gösterilere üç günlük geçici bir yasak getirdi.

İsrail hükümetinin de bölgedeki vatandaşlarını tahliye için askeri bir uçak göndermeyi planladığı iddia edilmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ülkenin casusluk teşkilatı Mossad’a uluslararası etkinliklerde şiddeti önlemek için bir plan hazırlaması talimatını verdiğini bir video açıklamasıyla duyurdu. Netanyahu, “Mossad Başkanı [David Barnea] ve diğer yetkililere hareket tarzımızı, uyarı sistemimizi ve organizasyonumuzu yeni bir durum için hazırlamaları talimatını verdim,” dedi.

ABD’nin antisemitizm konusundaki özel temsilcisi Büyükelçi Deborah E. Lipstadt da perşembe gecesi attığı tweet’te saldırıların “klasik bir pogromu anımsattığını” söyledi ve bu paylaşım 12 saat içinde 655.000’den fazla kez görüntülendi.

Koalisyon içi kavga başladı: Wilders, sınır dışı istiyor

Hükümet koalisyonunun en büyük aktörü Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, yaşananları “antisemitizme” ve “düzensiz göçe” bağlamakta gecikmedi.

Wilders ve PVV, olaylara karışan tüm göçmen kökenlilerin sınır dışı edilmesini isterken, koalisyon ortağı Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) ve lideri Dilan Yeşilgöz buna karşı çıktı.

PVV’nin “tüm isyancılar ülkede kovma” talebine karşılık olarak Yeşilgöz, “gerçekçi planlar yapılması gerektiğini”, çünkü bu insanların çoğunun Hollanda’da doğmuş olduğu için gönderilemeyeceğini kaydetti.

Wilders ise önceki hükümetlere atıfta bulunarak VVD’nin ülkenin “isyancılarla dolmasına” izin verdiğini söyledi. PVV liderine göre bunun sonucunda “antisemitizm” arttı.

Harici’ye konuşan, Amsterdam’a 15 dakika mesafede yaşayan Manchester Metropolitan University’den davranış analisti ve YouTuber Thomas Karat da Wilders’in bu gündemi kendi göçmen ve İslam karşıtı gündemini yoğunlaştırmak için kullanmasını beklemenin “akla yatkın” olduğunu söyledi. 

“Wilders siyasi kariyerinin büyük bir kısmını Müslüman göçüne karşı sert bir duruş ve İslami topluluklardan gelen tehditler olarak tasvir ettiği şeylere karşı ‘Batı değerlerini’ savunma söylemi üzerine inşa etti,” diyen Karat, Amsterdam’da yaşananları bir “pogrom” ya da “Yahudi avı” olarak nitelendirerek Wilders ve benzer düşünen siyasetçilerin, Müslüman toplulukları “savunmasız bir Yahudi azınlığa karşı saldırgan” olarak konumlandırarak korku ve bölünmeyi körüklemek için bu anlatıyı kullanabileceğine işaret etti.

Wilders’in bu olayı böylesine keskin terimlerle ifade ederek, Müslüman göçmenleri sadece Hollanda değerleriyle uyumsuz olarak değil, aynı zamanda “doğası gereği şiddet yanlısı” olarak gösteren daha geniş bir ideolojik anlatı ile aynı hizaya getirdiğini öne süren Karat, “Müslüman göçmenlere karşı bir tür tersine cadı avına” zemin hazırlanıyor olabileceğine dikkat çekti.

Maccabili holiganlar Amsterdam sokaklarını terörize etti

Bununla birlikte, hem Hollandalı Yahudi örgütleri, hem de yerel gazeteciler meselenin Avrupa medyasında anlatıldığı gibi olmadığına işaret ediyor.

New York merkezli Yidiş-İngilizce Yahudi yayını Forward’da yayınlanan bir haberde, bazı Hollandalı Yahudilerin görüşlerine yer veriliyor ve olayların Maccabili holiganların kışkırtmasıyla başladığı ileri sürülüyor.

Görgü tanıkları, Maccabi Tel Aviv taraftarlarından oluşan bazı grupların salı (5 Kasım) ve çarşamba (6 Kasım) gecelerini şehir merkezinde ırkçı Arap karşıtı sloganlar atarak, pencerelerdeki Filistin bayrağını sökmek için binalara tırmandığını ve Faslı bir taksi şoförüne saldırdığını belirttiler.

Amsterdam’da “cemiyet organizatörü” olarak çalışan bir Yahudi olan Jelle Zijlstra, Instagram’da viral olan bir paylaşımda bulunarak “birden fazla gerçeğin aynı anda var olabileceğini” ifade etti.

Zijlstra paylaşımında hem İsraillilere yönelik saldırılara hem de bir gece önce Maccabili taraftarların “F*** Palestine” (“Filistin’i s…m”) ve “Gazze’de çocuk kalmadı” diye bağırdığı görüntülere dikkat çekti.

Zijlstra verdiği bir röportajında, “Yaşanan bazı olaylarda kesinlikle antisemitizm vardı. Yahudiler sokaklarda saldırıya uğradı mı? Evet, ama o Yahudiler de şiddet yanlısı holiganlardı,” dedi.

New York Times: Olayları Maccabililerin kışkırttığında herkes hemfikir

New York Times’ta Amsterdam’da neler olduğuna ilişkin yapılan bir haberde de olayların nasıl başladığına ilişkin bir şüphe olmadığı vurgulandı.

“Amsterdam’daki pek çok toplum liderinin temel gerçekler konusunda hemfikir olduğunu” kaydeden NYT, “Bazı İsrailli taraftarların Gazze’de artık ‘çocuk olmadığını’ ilan etmek de dahil olmak üzere kışkırtıcı ve ırkçı sloganlar atarak, Filistin bayrağını kirleterek ve taksiyi tahrip ederek şehrin Müslüman nüfusunun öfkesini körüklediği konusunda büyük ölçüde hemfikirler,” diye yazdı.

Habere göre İsrailli taraftarların da farklı yerlerde, genellikle bisikletli ve yaya olarak vur-kaç saldırılarına maruz kaldığı ve “bazı saldırganların kurbanlarını Yahudi oldukları için seçmiş gibi göründüğü” konusunda da fikir birliği var.

BBC haberine göre bazı Maccabi Tel Aviv taraftarları daha önce de İsrail’de ırkçı olaylara karışmış, takımın Filistinli ve Arap oyuncularına küfretmiş ve bu oyuncuların takımdan gönderilmesi için baskı yaptıkları bildirilmişti.

Takımın taraftarları daha önce de Başbakan Netanyahu’ya karşı gösteri yapan protestoculara saldırmıştı.

Harici’ye konuşan davranış analisti Thomas Karat, Hollandalı siyasetçilerin kullandığı “pogrom” ve “Yahudi avı” gibi terimlerin çok “yüklü” sözcükler olduğunu fakat haberler ve görgü tanıklarının anlattıklarının bu iddialara şüphe düşürdüğünü söyledi.

“Haberler ve tanık ifadeleri, bazı Maccabi taraftarlarının saldırgan tezahüratlar ve Filistin sembollerinin tahrip edilmesi gibi provokasyonlara aktif olarak katıldığını ve yerel gruplarla çatışmalara yol açtığını gösteriyor,” diyen Karat, bu bilgilerin “İsrailli taraftarların saf mağduriyet anlatısının altını oyduğunu” ve Maccabi taraftarlarının sadece saldırganlığa maruz kalmadıklarının, aslında çatışmaların katılımcıları ve muhtemelen kışkırtıcıları oldukları ihtimalinin su yüzüne çıktığını belirtti.

Karat, bazı Yahudi örgütlerinin de bu dinamiği kabul ederek, İsrailli taraftarların eylemlerinin gerilimin ateşlenmesinde rol oynadığını öne sürdüğünü hatırlattı.

Hollanda istihbaratı “İsrailli taraftarlara yönelik tehdit yok” demiş

Öte yandan yine NYT haberinde görüşlerine yer verilen Amsterdam Belediye Meclisinin Müslüman üyesi Sheher Khan, öncesinde belediye başkanından maçı seyircisiz oynatmasını istediğini söyledi.

Futbol maçında şiddet olaylarının yaşanmasından korkan ve Hollanda hükümetinin İsrail’in Gazze’deki soykırım kampanyasını desteklemeye devam etmesine öfkelenen Khan, “İsrail’den bir kulübü davet ederseniz, bu kaçınılmaz olarak gösterilere ve çatışmalara yol açacaktır,” dedi.

Khan’a göre Belediye Başkanı bu talebi reddetti ve Başkan Femse Halsema’nın ofisi de bunu doğruladı.

Hollanda Yeşiller Partisi üyesi Halsema, saldırıların ardından düzenlediği basın toplantısında, Hollanda’nın güvenlik ve terörle mücadele ulusal koordinatörü tarafından kendisine birçok kez İsrailli taraftarlara yönelik somut bir tehdit olmadığının söylendiğini belirtti.

İsrailli holiganların saldırıları

Amsterdam’a 20 yıl önce taşınan Amerikalı bir Yahudi olan Tori Eghermann, perşembe gecesi şehir merkezindeki Dam Meydanından geçerken Maccabi taraftarlarının şarkı söyleyip sis bombaları yaktığını gördüğünü söyledi ve “Gerçekten inanılmaz derecede iyi organize olmuş ve heyecanlanmışlardı,” dedi.

Eghermann, Amsterdam’da yerel halk ile ırkçı futbol holiganları arasında şiddetli çatışmaların nadir olmadığını belirtti ve futbol taraftar gruplarının “toplum içinde barışçıl varlıklarıyla bilinmediğine” işaret etti.

İsrailli taraftarlar daha sonra Filistin yanlısı göstericilerle çatışarak, “F..k you Palestine” (“Filistin’i s…m”) şarkısını söyledi ve “Bırakın IDF [İsrail Savunma Kuvvetleri] Arapların canına okusun” diye bağırdı.

Spor kültürünü takip eden İsrailli akademisyen Ori Goldberg’e göre, “Maccabi Tel Aviv ana akımın ana akımı. Fakat Goldberg, “(…) taraftarların davranışları şu anda çok İsraillice: Dünya zaten bizden nefret ediyor çünkü dünya Yahudilerden nefret ediyor, bu yüzden mücadelemizi ve davamızı gittiğimiz her yere götüreceğiz,” dedi.

Yerel Yahudilere saldırı olmadı

Aynı zamanda Jewish Social Work adlı yerel bir kâr amacı gütmeyen kuruluşta stratejik danışman olarak çalışan Asjer Waterman, cuma gününü gönüllülerin Amsterdam’daki bir Yahudi spor kulübü tarafından sağlanan güvenli bir yere taşıdıkları İsrailli taraftarlara yardım ederek geçirdi.

Waterman, şiddet olaylarının Hollandalı Yahudileri ya da Yahudi kurumlarını değil, sadece İsrailli ziyaretçileri hedef almış gibi göründüğünü belirtti.

Buna rağmen Waterman’a göre, toplumdaki pek çok kişi “yine de sarsıldı.”

Amsterdam polisi holiganların saldırılarını teşhir etti

Bunun yanı sıra Amsterdam polisi de yaptığı açıklamada olayların bilançosunu aktarırken İsrailli holiganların neler yaptığını da gözler önüne serdi.

Polis sözcüsü, holiganların Amsterdam’ın merkezi bölgelerinden biri olan Rokin’de Filistin bayrağı asılı olan bir binaya tırmandıklarını ve bir taksiyi tahrip ettiklerini doğruladı.

Dam Meydanında bir Filistin bayrağının yakıldığını kaydeden polis, bunların olaylar başlamadan önce yapıldığına işaret etti.

Amsterdam Belediye Meclisi üyesi Jazie Veldhuyzen de Al Jazeera’ye yaptığı açıklamada, İsrailli taraftarların Filistin bayrağı asılı evlere de saldırdığını söyledi.

ABD’li temsilci: İsraillilerin “Arapları öldürelim” demesi umrumda değil

İşin ilginç yanı, İsrailli holiganların Amsterdam sokaklarını ve Arap-Müslüman toplulukları tehdit ettiğinin ortaya yavaş yavaş çıkmasının ardından söylenenler.

Örneğin ABD’li antisemitizm özel temsilcisi Lipstadt, Maccabili holiganların “kabadayılık tasladığının” ve “Arapları öldürelim” dediğinin söylendiğini aktardı ama Forward’a verdiği demeçte şöyle ekledi: “Ne dedikleri umurumda değil, bu size yere düşen birini tekmeleme ve güvenli bir şekilde kaçmak için insanlara ‘Ben Yahudi değilim’ dedirtme hakkını vermez.”

Mossad, Maccabi Tel Aviv’e eşlik ediyordu

Öte yandan Jerusalem Post (JP), 5 Kasım’da yaptığı haberde Mossad ajanlarının Maccabi Tel Aviv takımına Amsterdam’a yapacağı yolculukta eşlik edeceğini aktarmıştı.

JP’nin Hollanda gazetesi De Telegraaf’tan aktadığına göre, Maccabi’nin normal güvenlik personeline ek olarak Mossad ajanlarının da maksimum koruma sağlamak üzere Amsterdam’da takıma katılacaktı.

JP ayrıca, bir önceki cumartesi günü Filistin yanlısı bir protestocunun İsrail yanlısı olarak bilinen Ajax taraftarları tarafından son maçından önce saldırıya uğradığını bildiriyordu.

Karat: Mossad parmağına ilişkin ipuçları var

Karat da Harici’ye yaptığı değerlendirmede bu noktaya işaret ederek, Amsterdam’daki Maccabi taraftarlarının davranışlarının tipik holigan davranışlarından çok farklı olduğunun altını çizdi.

Davranış analistine göre, genellikle futbol holiganizmiyle ilişkilendirilen kaotik ve dağınık yapının aksine, bu taraftarlar “ortak bir strateji tarafından yönlendiriliyormuşçasına” yakın bir şekilde grup halinde kalarak uyumlu, neredeyse askeri tarzda hareket ediyorlardı.

Karat, “Bu disiplinli birliktelik, özellikle İsrail medyasında yer alan ve taraftarlar arasında Mossad ajanları ile IDF askerlerinin bulunduğunu doğrulayan haberler ışığında soru işaretlerine yol açıyor,” dedi.

Karat gerginlik durumunda polis koruması yerine gizli operasyonlar ve casusluk konusunda tecrübeli istihbarat görevlilerinin dahil edilmesinin, sadece seyirci güvenliğinin ötesinde “daha hesaplı bir amaca” işaret ettiğini ileri sürdü.

Karat’a göre, eğitimli ajanların varlığı, olayları “sivil bir kisve altında manipüle veya provoke etme” potansiyeline işaret ederken, “taraftar desteğinin yüzeysel gösterisinin altında daha derin bir gündemi” ima ediyor.

AVRUPA

Starmer ve Macron’dan Trump öncesi Ukrayna’ya ‘tam destek’ mesajı

Yayınlanma

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ABD’de ikinci bir Trump yönetiminin gelişi gündemdeyken Paris’te bir araya gelerek Ukrayna’ya “sarsılmaz destek” sözü verdi.

Financial Times (FT) gazetesinin aktardığına göre Elysée Sarayı’ndan yapılan açıklamada, iki liderin Ukrayna’daki savaşı durdurmak için Ukrayna’ya tereddütsüz destek verme taahhütlerini teyit ettikleri belirtildi.

Ayrıca, Macron’un Avrupa’nın güvenlik ve savunma konularında özel çıkar ve sorumluluklarını vurguladığı kaydedildi.

Downing Street’ten yapılan açıklamada ise, görüşmede Ukrayna’nın savunmasının gündemin en üst sıralarında yer aldığı ifade edildi.

Açıklamada, “Liderler, Ukrayna’nın kışa en güçlü konumda girmesi için yapılması gerekenleri ele aldılar,” denildi.

Starmer, pazartesi günü Paris’teki buluşmada, 80 yıldır Fransa’daki Ateşkes Günü anma törenlerine katılan ilk Birleşik Krallık Başbakanı oldu.

Toplantı, iki Avrupalı liderin, Washington’da Kiev’e yönelik Batı desteğini zayıflatabilecek olası bir yönetim değişikliğine karşı Ukrayna konusunda birleşik bir cephe oluşturma girişimi olarak değerlendiriliyor.

Yılın başında, Macron’un çatışma konusundaki tutumu daha sert bir hal almış, kara birlikleri göndermeyi reddederek NATO müttefikleri arasında bir tabu yıkmıştı.

Donald Trump ve danışmanları, seçim kampanyası sürecinde sık sık savaşı sona erdirme arzularını dile getirseler de bunun nasıl yapılacağına dair net bir plan açıklamadılar.

Avrupalı liderler, Trump’ın izolasyonist eğilimleri ve savunma harcamalarına dönük eleştirilerinin, ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğini azaltmasından endişeli.

Trump, NATO üyelerine savunma harcamalarını GSYH’nin yüzde üçüne çıkarmaları çağrısında bulundu ki bu, Avrupa ülkeleri için büyük bir artış anlamına geliyor.

İngiltere şu anda gayri safi yurt içi hasılasının (GSYİH) yüzde 2,3’ünü savunmaya harcarken, Fransa bu yıl savunmaya yaklaşık yüzde 2 bütçe ayırarak NATO’nun belirlediği hedefi karşılamayı amaçladığını açıkladı.

Trump, “Her NATO ülkesinin en az yüzde 3 harcama yapması gerektiği konusunda ısrar edeceğim. Yüzde 3’e çıkmak zorundasınız; yüzde 2, yüzyılın hırsızlığıdır, özellikle de biz bunun bedelini ödüyorken,” şeklinde açıklama yapmıştı.

Öte yandan, Trump’ın oğlu Donald Trump Jr., hafta sonunda sosyal medya üzerinden yaptığı bir paylaşımda, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in ABD’nin askeri desteğini kaybetmesine yalnızca haftalar kaldığını iddia etti.

Macron ve Starmer, görüşmede ayrıca Gazze ve Lübnan’daki gelişmelerden duydukları derin endişeyi paylaştılar ve insan kaçakçılığı çetelerine karşı mücadelede kararlı olduklarını vurguladılar.

Görüşmeler öncesinde, Fransız ve İngiliz liderlerin, Trump’ın ABD’ye ithal ürünlere gümrük vergisi uygulama niyetine karşı serbest ticaret konusunu gündeme getirebileceğine dair haberler yer aldı.

Ancak, Londra ve Paris’ten yapılan açıklamalarda ticaret konusuna değinilmemesi, liderlerin ABD’nin seçilmiş başkanını kamuoyu önünde eleştirmekte ihtiyatlı oldukları şeklinde yorumlandı.

AB, Trump’ın seçimleri kazanması durumunda Ukrayna için acil durum planları geliştiriyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ukrayna’da devlet başkanlığı seçimi 2025 mayıs ayında yapılabilir

Yayınlanma

The Economist‘e bilgi veren kaynaklara göre Ukrayna hükümeti, 25 Mayıs 2025’te yapılması beklenen devlet başkanlığı seçimleri için hazırlıklara başladı.

Seçim hazırlıkları şimdiden başladı; bölgesel seçim merkezleri aktif olarak çalışıyor ve aday listeleri oluşturuluyor.

Mevcut devlet başkanının rakiplerinden biri olan Vladimir Zelenskiy’in danışmanı, ülkenin seçimlere ihtiyacı olduğunu belirtiyor.

Ancak, devlet başkanlığı makamından gelecek sert bir tepki endişesi nedeniyle bu konuda kamuya açık bir açıklama yapmaktan çekiniyorlar.

The Economist’in eriştiği anketler, Zelenskiy’in seçimi kaybedebileceğini öngörüyor. Rusya’nın askeri müdahalesinin başlamasından üç yıl sonra halk, artık mevcut devlet başkanını bir “savaş kahramanı” olarak görmüyor.

Geçen yıl Zelenskiy ile yaşadığı anlaşmazlığın ardından İngiltere Büyükelçisi olarak atanan eski Ukrayna Genelkurmay Başkanı Valeriy Zalujniy, seçimin en güçlü adaylarından biri olarak öne çıkıyor.

Kaynaklar, Zalujniy’in siyasi hedeflerinin henüz net olmadığını, ancak pek çok kişinin onu devlet başkanlığına aday olmaya çağırdığını belirtiyor.

Zalujniy dışında diğer muhalif adaylara kıyasla, Zelenskiy’e oy vermeye hazır olanların sayısının daha fazla olduğu bildiriliyor. Zelenskiy’in eski bir meslektaşı ise mevcut devlet başkanının en doğru adımının istifa etmek ve tek dönemlik görev vaadini yerine getirmek olduğunu düşünüyor.

Kaynak, “Zelenskiy’in itibarını koruması için tek bir yol var: Seçimlere katılmamak ve tarihe ülkesini savaşta birleştiren lider olarak geçmek,” ifadelerini kullandı.

Eylül sonunda The Economist, Zelenskiy’in iktidarını güçlendirmek amacıyla 2025’te seçim düzenlemeyi düşündüğünü bildirmişti. Bu bilgiye göre, şu anda Zelenskiy’in potansiyel rakipleri hakkında çok fazla spekülasyon var.

Amerikan Ulusal Demorkasi Enstitüsü’ne göre, Ukraynalıların mevcut devlet başkanına güveni Mayıs 2023’te yüzde 80 iken, bu oran 2024’te yüzde 45’e düştü.

Hükümete duyulan güven ise daha da düşük seviyelere inmiş durumda. Üç kez aday olan eski Ukrayna Başbakanı Yulya Timoşenko, The Economist‘e verdiği demeçte, “Siyasi süreç kesinlikle başladı,” değerlendirmesini yaptı.

Zelenskiy’in beş yıllık görev süresi 20 Mayıs 2024’te sona erdi. Ukrayna’da devlet başkanlığı seçimlerinin mart ayında yapılması gerekiyordu ancak sıkıyönetim nedeniyle seçimler ertelendi.

Zelenskiy, daha önce ülkedeki seçimlerin “zamanının gelmediğini” ve bu seçimlerin yalnızca Rusya’ya fayda sağlayacağını iddia etmişti. Ayrıca, savaş sona ererse ikinci bir dönem için aday olmayacağını da dile getirmişti.

Ukrayna, Trump’ın dönüşüyle barış müzakerelerine hazırlanıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Mahkeme, Meloni’nin göçmenleri Arnavutluk’a gönderme planlarını bir kez daha engelledi

Yayınlanma

Pazartesi günü Roma’daki bir mahkeme, Başbakan Giorgia Meloni’nin kısa süre önce uygulamaya başladığı İtalya-Arnavutluk göçmen transferi planını, ekim ayı ortasında askıya aldığı 12 transfere ek olarak yedi sığınmacının transferini askıya alarak bir kez daha bozmaya karar verdi.

Aslen Mısır ve Bangladeşli olan sığınmacılar cuma günü İtalya’dan Arnavutluk’taki merkeze yerleştirilmişti. Mahkemenin kararı sığınmacıların İtalya’ya geri taşınması anlamına geliyor.

Aynı yargıçlar daha önce de Avrupa Adalet Divanının 4 Ekim tarihli kararına dayanarak başvuru sahiplerinin menşe ülkelerini güvensiz bularak gözaltı işlemlerini durdurmuş, fakat bu kez işlemleri askıya alarak hükümetin revize edilmiş “güvenli ülke” kararnamesini aynı mahkemeye geri göndermişti.

Mahkemenin hükümet ile yargı arasındaki gerilimi daha da tırmandırması muhtemel kararını açıklayan bir bildiride, “Bir ülkenin ‘güvenli’ olarak tanımlanmasına ilişkin kriterler AB hukuku tarafından belirlenmiştir. Bu nedenle, ulusal yasama ayrıcalıklarına bakılmaksızın, hakimler her zaman … İtalyan Anayasasının da öngördüğü gibi, uyumsuz olduğunda ulusal hukuka göre öncelikli olan AB hukukunun doğru uygulandığını doğrulamalıdır,” deniyor.

Roma mahkemesi bu kararla, hükümetin daha fazla yasal aksaklıktan kaçınmak için birinci ve ikinci göçmen transferleri arasında alelacele revize ettiği “güvenli ülkeler” kararnamesinin, bir ülkenin “güvenli” olarak kabul edilebilmesi için topraklarının tamamında güvenliğin garanti altına alınmasını gerektiren AB yasalarını geçersiz kılamayacağını teyit etmiş oldu.

Geçtiğimiz günlerde Bologna, Palermo ve Roma’daki mahkemeler konuyla ilgili soruları AB mahkemesine iletmişlerdi.

Pazartesi günkü karar aynı zamanda Arnavutluk’un dış kaynak kullanımı projesinde bir başka gecikmeye işaret ediyor ki muhalefet liderleri merkezlerin bir aydan fazla bir süredir boş bırakılmasının devlete milyonlarca dolara mal olduğunu söylüyor.

Ulusal ihale kurumuna göre, Arnavutluk’taki iki kabul merkezi beş yıl içinde 653 milyon avroya mal olacak.

Mahkemenin kararını eleştiren Başbakan Yardımcısı ve Lega lideri Matteo Salvini, “Hükümeti değil ama İtalyanları ve onların güvenliğini hedef alan siyasi amaçlı bir karar daha,” dedi.

Muhalefetteki Demokrat Parti Senatörü Filippo Sensi ise sosyal medya hesabından açıklama yaparak, “Ve şimdi de yedi kişi. Beceriksizlik, israf ve beyhudelik gerçekten inanılmaz,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English