Bizi Takip Edin

AMERİKA

Risk sermayesi ‘mega fon’ döneminin sonuna gelmiş olabilir

Yayınlanma

Financial Times’a göre risk sermayedarları (VC) bir süredir fon toplamakta zorlanıyor, bu da ‘mega fonlar’ döneminin sona erdiğine ve önümüzdeki yıllarda startup anlaşmalarında yavaşlamaya işaret ediyor.

Özel piyasalar veri sağlayıcısı PitchBook’a göre, küresel çapta risk sermayesi şirketleri bu yılın ilk üç ayında üniversite bağışları, vakıflar ve diğer kurumsal yatırımcılardan 30,4 milyar dolar topladı; bu rakam 2023’e kıyasla belirgin bir yavaşlama anlamına geliyor ki bu da 2016’dan bu yana en kötü fon toplama yılı oldu.

‘Sınırlı ortaklar’ olarak bilinen risk fonu yatırımcıları, faiz oranlarının yükselmesi, halka arzlar ve satışlar da dahil olmak üzere yeni startupların yavaşlaması ve risk fonu yöneticilerinin getirilerinin düşmesi nedeniyle daha temkinli bir yaklaşım benimseyerek son iki yılda harcamalarını dizginlediler.

Risk sermayedarlarının 555 milyar dolar topladığı 2021 yılından bu yana fon yaratma faaliyetleri keskin bir şekilde yavaşladı. Geçen yıl bu miktarın üçte birini topladılar ve faaliyetler yavaşlamaya devam ederek risk yatırımcılarını 2015’ten bu yana en kötü kaynak yaratma yılını geçirmeye itti.

ABD’de bu yılın ilk üç ayında sadece 9,3 milyar dolar sermaye toplandı; bu rakam 2023’te toplanan toplam sermayenin yaklaşık onda biri.

Kaynak yaratma hızındaki durgunluk, ilk aşamalarında büyümek için risk sermayesi yatırımına bel bağlayan startuplar için kaygı verici bir işaret.

PitchBook’a göre, 2021’de 747,5 milyar dolarlık rekor bir harcama günlerden bu yana risk sermayesi firmalarının gidişatında keskin bir tersine dönüş devam ediyor. FT’ye göre bu savurganlık büyük ölçüde ‘mega fonların’ ortaya çıkmasıyla mümkün oldu. Bu mega fonlar, yeni kurulan şirketler için benzeri görülmemiş bir bolluk dönemi yaratan 5 milyar ila 10 milyar dolarlık araçlar.

Fakat PitchBook’a göre bu dönem artık sona erdi. İlk çeyreğe ilişkin fon toplama verileri, “günümüz piyasasında bu tür araçlara yönelik bir iştahın olmayabileceğini gösteriyor.”

Tiger Global, Coatue, SoftBank ve Insight Partners gibi patlama yıllarının en büyük yatırımcılarından bazıları fonlarının büyüklüğünü azalttı ve yatırımlarının hızını yavaşlattı.

Tiger geçen hafta 2,2 milyar dolarlık yatırımcı taahhüdü alarak 16. fonunu kapattı. Firmanın son fonu 2021 yılında toplanan 12,7 milyar dolarlık bir araçtı. 2022’de 20 milyar dolar toplayan Insight da son fonu için hedeflerini küçülttü.

AMERİKA

Haiti, “çete şiddetini bastırma” misyonundaki ilk Kenyalı subayları bekliyor

Yayınlanma

Kenyalı polis memurlarından oluşan ilk birlik salı günü erken saatlerde Haiti’ye doğru yola çıkarak, Karayip ülkesinin kontrolünü şiddet yanlısı çetelerden kurtarmayı amaçlayan uluslararası görev gücünü başlatacak.

Kenya, Haiti’deki Çok Uluslu Güvenlik Destek Misyonu (MSS) olarak bilinen BM onaylı operasyona geçtiğimiz Temmuz ayında 1.000 polis memuruyla liderlik etmek için gönüllü olmuştu. Fakat Haiti’deki siyasi ve insani krizlerin ortasında Doğu Afrika ülkesindeki yasal engeller nedeniyle operasyonun başlaması gecikti.

Kenya Devlet Başkanı William Ruto Pazartesi günü Nairobi’de askeri kıyafetler ve beyaz miğferler giymiş 400 subaya hitap etti. Kenya ve Haiti’deki yetkililer Financial Times’a (FT) ilk polis memurlarının salı günü erken saatlerde yola çıkacağını söyledi.

Haiti’ye fiili ABD müdahalesi başladı: Seçilmemiş Başbakan Henry istifa edecek

Ruto, “Polis memurlarımızın Haiti’deki varlığı, çete şiddeti nedeniyle hayatları altüst olan erkek, kadın ve çocukları rahatlatacaktır. Haiti’ye kalıcı istikrar getirmek için uluslararası toplumla birlikte çalışacağız,” dedi.

Haiti’nin yaklaşık 9.000 memurdan oluşan ulusal polis gücü, Temmuz 2021’de Başkan Jovenel Moïse’nin öldürülmesinden bu yana güçlenen yaklaşık 200 çeteyi kontrol altına almakta zorlanıyor.

Çete şiddeti nisan ayında Ariel Henry’nin geçici hükümetinin çökmesine yol açtı. Henry’nin yerine, Haiti’de 2016’dan bu yana yapılacak ilk seçimleri düzenlemekle görevli geçici bir başkanlık konseyi getirildi.

Haiti’de tekerrür eden tarih: Yine ‘barış gücü’ gidiyor

BM’ye göre, artan şiddet olaylarının ortasında, Haiti’nin yerinden edilmiş nüfusu mart ve haziran ayları arasında yüzde 60 artarak 360.000’den 580.000’e yükseldi. Hastaneler çete faaliyetleri nedeniyle kapanmak zorunda kalırken, okullar mülteciler için sığınak olarak kullanılıyor. Çetelerin başkent Port-au-Prince’in yüzde 80’inden fazlasını kontrol ettiği tahmin ediliyor.

Kenya liderliğindeki misyonun, Haiti’nin yetersiz kalan polis gücünü yaklaşık 2.500 ek memurla desteklemesi beklenirken, Barbados, Jamaika ve Çad gibi Karayip ve Afrika ülkelerinin yanı sıra Bangladeş de personel sağlamayı kabul etti.

ABD Dışişleri Bakanlığı pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında konuşlandırma haberini memnuniyetle karşıladı ve ilk memurların bu hafta Haiti’ye varacağını söyledi.

Emperyalist müdahale zilleri Haiti için çalıyor

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, “MSS misyonu personelinin gelişiyle birlikte, özellikle insani yardım ve temel ekonomik faaliyetlere erişim açısından güvenlikte daha fazla ölçülebilir iyileşme görmeyi umuyoruz,” dedi.

Ruto, ABD’nin Afrika’daki en sadık müttefiklerinden biri. Haiti misyonunun ana destekçisi olan Washington, yaklaşık 300 milyon dolarlık destek sözü vermesine rağmen asker göndermekten kaçındı.

Konuşlandırma yasal zorluklarla karşılaşmış ve Kenya’nın yüksek mahkemesi ocak ayında bunu engellemişti. Fakat Ruto, mart ayında Port-au-Prince’de Haitili yetkililerle ikili bir anlaşma imzaladıktan sonra bunu kabul ettirmeyi başardı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Julian Assange kimdir?

Yayınlanma

WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange, İngiltere’de 2019’dan beri tutulduğu cezaevinden serbest bırakıldı ve ülkeden ayrıldı.

WikiLeaks’in sosyal medya hesabından yaptığı açıklamaya göre Assange, kendisini casuslukla suçlayan ABD savcılığıyla, mahkemenin İngiltere’deki hapishanede geçirdiği süreyi sayacağı geçici bir anlaşma yaptı.

Assange’ın 26 Haziran’da Kuzey Mariana Adaları’nda (Pasifik Okyanusu’nda bir ABD toprağı) mahkemeye çıkması ve daha önce kendisine yöneltilen 18 suçlamadan sadece biri olan ulusal güvenlik bilgilerini elde etmek ve ifşa etmek için komplo kurma suçunu kabul etmesi planlanıyor.

Anlaşma sağlandı: Julian Assange serbest kalıyor

Assange ve WikiLeaks’in tarihi

1971 Avustralya doğumlu Assange 2006 yılında anonim kaynaklardan elde edilen gizli bilgileri yayımlama konusunda uzmanlaşmış bir internet sitesi olan WikiLeaks’i kurdu. Site, 2010 yılında ABD dışişleri ve savunma bakanlıklarının diplomatik yazışmaları ile Irak ve Afganistan’daki askeri operasyonlara ilişkin bilgileri kamuya açıkladığında geniş çapta tanındı.

Daha sonra WikiLeaks, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) bazı ülkelerin liderlerinin telefon görüşmelerini dinlemesiyle ilgili bilgiler de dahil olmak üzere binlerce gizli belgeyi kamuoyuna sundu.

2010 yılında ABD, Assange hakkında 1917 tarihli Casusluk Yasası’nı (en yüksek ceza idam cezası) ihlal ettiği şüphesiyle soruşturma başlattı.

WikiLeaks muhbirlerinin ve editörlerinin gizliliğini sağlamak için Assange, aynı yıl sitenin sunucusunu İsveç’te barındırdı, zira bu ülkenin mevzuatı kullanıcıların anonimliğinin korunmasını garanti ediyordu.

Kovuşturma süreci

Kendisini cinsel tacizle suçlayan iki İsveçli kadının iddiaları üzerine kısa süre sonra İsveç’te hakkında soruşturma başlatıldı. Assange, bu iddiaların siyasi amaçlı olduğunu iddia etti.

18 Kasım 2010 tarihinde Stockholm Bölge Mahkemesi, Assange’ın tutuklanmasına karar verdi. ABD’ye iade edilme korkusuyla ülkeyi terk etmemesi emredilmesine rağmen Assange, Londra’ya gitti.

Aralık 2010’da İsveç’in talebi üzerine Birleşik Krallık’ta gözaltına alındı, ancak iade talebi değerlendirilirken kısa süre sonra 240 bin sterlin kefaletle serbest bırakıldı.

Şubat 2011’de mahkeme Assange’ın İsveç makamlarına iadesine karar verdi ve Haziran 2012’de Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi, Assange’ın avukatlarının temyiz başvurusunu reddetti.

Bunun ardından Assange, siyasi sığınma talebinde bulunduğu Ekvador’un Londra Büyükelçiliğine sığındı. Orada neredeyse yedi yıl kaldı.

11 Nisan 2019’da Ekvador Devlet Başkanı Lenin Moreno, ‘diğer ülkelerin iç işlerine karışmama yönündeki uluslararası kuralı defalarca ihlal ettiğini’ açıklayarak Assange’ı siyasi sığınma hakkından mahrum etti (daha önce Ekvador’da, başkanın karıştığı bir yolsuzluk skandalı patlak vermiş, hükümet sızıntı için WikiLeaks’i suçlamıştı).

Aynı gün Assange, büyükelçilik konutunda İngiliz polisi tarafından gözaltına alındı.

İsveç’teki cinsel saldırı davaları

Bu zamana kadar İsveç’te Assange’a yöneltilen dört suçlamadan üçüne ilişkin soruşturma zaman aşımı nedeniyle sonlandırılmıştı.

Mayıs 2017’de soruşturma durduruldu ve tutuklama emri artık geçerli değildi.

Fakat Mayıs 2019’da İsveç savcılığı davayı yeniden açmaya karar verdi. 20 Mayıs’ta Assange’ın gıyabında tutuklanması için mahkemeye bir talep gönderildi, ancak aynı yılın kasım ayında, davadaki delil yetersizliği ve sunulan delillerin de yeterince ikna edici olmaması nedeniyle soruşturma kapatıldı.

Assange’ın 11 Nisan 2019 tarihinde Londra’da gözaltına alınmasının temelinde 2012 yılında Westminster Sulh Ceza Mahkemesi tarafından kefalet koşullarını ihlal ettiği gerekçesiyle çıkarılan yakalama kararı yatıyor.

1 Mayıs’ta Londra’nın Southwark ilçesindeki mahkeme Assange’ı 50 hafta hapis cezasına çarptırdı ve başka bir suç işlememesi koşuluyla bu sürenin yarısını yattıktan sonra serbest bırakılmasına karar verdi.

Assange, Londra’nın yüksek güvenlikli Belmarsh cezaevine gönderildi. Cezası 22 Eylül 2019’da sona erdi, Assange’ın ABD’ye iade davası sonuçlanana kadar serbest bırakılmamasına karar verildi.

ABD’de gizli bilgileri yaymakla suçlanıyor

ABD’de Assange, Pentagon’a ait gizli bilgileri elde etmek ve yaymak için ABD askeri Bradley Manning (2013’te 35 yıl hapse mahkum edildi, 2017’de affedildi) ile ortaklaşa komplo kurmakla suçlanıyor.

Söz konusu suçlama, Assange’a 6 Mart 2018’de gıyabında yöneltildi, ancak 11 Nisan 2019’a kadar kamuoyuna açıklanmadı.

23 Mayıs 2019’da ABD Adalet Bakanlığı Wikileaks kurucusuna karşı 17 suçlama daha yöneltti.

Gizli bilgi kaynaklarının isimlerini ifşa etmek (Casusluk Yasasının ihlali) ve komplo kurmak da dahil olmak üzere ‘ABD tarihindeki en büyük gizli bilgi ifşası vakasıyla’ suçlanıyor.

Haziran 2020’de ABD Adalet Bakanlığı yeni bir iddianameyi kabul etti. Yeni iddianame, ek suçlamalar içermiyor, fakat ‘hacker saldırıları etrafında dönen komplonun kapsamını genişletiyor’. Adalet Bakanlığı’nın açıklamasına göre, suçlu bulunması halinde Assange’ın toplam cezası 175 yıl hapis olabilir.

Birleşik Krallık’tan ABD’ye iade süreci

ABD’nin Assange’ın iadesi talebine ilişkin duruşmalar 24 Şubat 2020’de Woolwich Mahkemesi’nde başladı.

Duruşmalara aynı yılın eylül ayında, Westminster Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Vanessa Barrightser tarafından Londra Merkez Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.

Barightser, Washington’un talebinin 2007’den beri yürürlükte olan İngiliz-Amerikan suçluların iadesi anlaşmasına uygun olup olmadığına karar vermek zorundaydı (bu belge ‘siyasi suçlarla’ itham edilen şahısların iadesinin yasaklanmasını öngörüyor).

4 Ocak 2021’de mahkeme Assange’ın otizm spektrum bozukluğu ve klinik depresyondan muzdarip olduğu ve intihar etmeye hazır olduğu için ABD’ye iade edilemeyeceğine karar verdi.

Yargıç aynı zamanda, WikiLeaks kurucusuna karşı ABD makamları tarafından yöneltilen suçlamaları meşru ve sağlam temellere dayalı buldu ve savunmanın kovuşturmanın siyasi amaçlı olduğu yönündeki iddialarını reddetti.

Temmuz 2021 başında ABD Adalet Bakanlığı, Londra’daki Yüksek Mahkeme’ye, iade durumunda Assange’ın maksimum güvenlikli bir cezaevine yerleştirilmeyeceği ve ziyaret ve iletişim hakkının kısıtlanmayacağına dair bir teminat verdi. Bu nedenle ABD tarafına Assange’ın iadesinin reddine karşı temyize gitme hakkı tanındı.

10 Aralık 2021 tarihinde, İngiltere ve Galler Temyiz Mahkemesi, Amerikan tarafının temyiz başvurusunu kabul ederek Assange’ın ABD’ye iadesine izin verdi. 15 Mart 2022’de Assange’ın avukatlarının temyiz başvurusu reddedildi.

Haziran ayında, İngiliz mahkemelerinin kararına dayanarak, İçişleri Bakanı Priti Patel iadeyi onayladı. 6 Haziran 2023’te Londra Yüksek Mahkemesi Assange’ın savunması tarafından yapılan itirazı reddetti, ancak karara tekrar itiraz edildi.

26 Mart 2024 tarihinde, bir duruşmanın ardından Londra Yüksek Mahkemesi ABD hükümetinden, iade edilmesi halinde sanığın haklarına saygı gösterileceğine ve ölüm cezasına çarptırılmayacağına dair garanti talep etti.

16 Nisan’da ABD makamları Assange’ın haklarına saygı gösterileceğine dair garantiler içeren belgeleri teslim etti. Belgelerde ABD tarafının ‘idam cezası talep etmeyeceği ve bunu uygulamayacağı’ belirtiliyor.

Ayrıca belgelerde Assange’ın, Amerikan Anayasası’nın ifade özgürlüğünü teminat altına alan Birinci Değişikliği’ne başvurmak için ‘girişimde bulunabileceği’ ifade ediliyor.

20 Mayıs’ta Londra’daki İngiltere ve Galler Yüksek Mahkemesi, Assange’ın, ABD makamları tarafından sağlanan güvencelerin iade durumunda haklarını garanti etmediğini düşünerek, daha önce ABD’ye iade edilmesi kararına itiraz etmesine izin verdi.

25 Haziran’da Assange ile ABD Savcılığı arasında bir ön anlaşmaya varıldığı ve Assange’ın kefaletle serbest bırakıldığı öğrenildi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Yaşlı kurtlar sahnede: Biden-Trump münazarası

Yayınlanma

 4 yıl aradan sonra Biden-Trump münazarasından ne beklemeli?

Kavga gürültü geçen dört yılın ardından, kısır döngüsünü kıramayan ABD, yine Biden ve Trump’ın ringe çıkmasını bekliyor. 333 milyon Amerikalı, 81 yaşındaki Biden ve 78 yaşındaki Trump’tan daha genç bir aday bulamamanın üzüntüsüyle ekranların başına geçecek. 2020’deki ilk münazara öncesi yorumları anımsıyorum. Merkez medyadan Twitter’a herkes benzer yorumlar yapıyordu. Uykucu Joe, Trump gibi bir siyaset üstadına nasıl kafa tutacaktı? İki kelimeyi bir araya getiremiyor, sürekli kekeliyor, sahneyi nereden terk edeceğini bile kestiremiyordu. Her mitingi bir stand-up edasında geçen Trump, güç bela ayakta duran Biden’ı rezil eder, makinalı tüfek gibi konuşarak üstünlüğünü tüm Amerikalılara ispatlardı!

Biden da işte onu buradan yakaladı. Zar zor kurabildiği cümleleri sürekli kesen Trump’a tek bir cevap verdi;

“Bir sus be adam!”

Amerikan halkı, o günlerde tünelin ucunda ışığı göremiyordu. Covid-19 salgını devam ediyor ve bitecek gibi de gözükmüyordu. Amerikalılar tıkılıp kaldıkları evlerinde televizyon açıp Trump’ın basın toplantılarında medya mensuplarıyla güreşmesini izlemekten artık yorulmuştu. Biden, onlara “eskiyi” anımsatıyordu. Amerikan istihbaratı, eğlence endüstrisi, Hollywood ve neredeyse tüm ünlü tayfası da dahil olmak üzere Biden’a bir omuz verince vatandaş da yaşlı maşlı demeyip oyunu verdi. Covid günlerini hatırlayın, medeniyetin sonu gelecek diyenler bile vardı! Daha kötü ne olabilirdi ki?

Çok konuşan, kaybedince mızıkçılık yapan Trump gitmiş, merkez medyanın öve öve bitiremediği “yetişkinler” ofise geçmişti. Ancak sonraki dört yıl Amerikalılara hiç de “yetişkinler” yönetiyormuş gibi hissettirmedi. Uluslararası meselelerde yaşanan ve ABD’nin küresel hegemonyasının düşüşe geçmesine yol açan skandallar zaten Trump tarafından defalarca Biden’ın yüzüne vuruldu. Ancak bu münazarada ne konuşulur, öncekilerden farkı ne olur bunu anlatmak isterim.

Söz kesmek yok

Adaylar dört yıl öncekiyle aynı olsa da bu sefer kurallar farklı. ABD’nin başkanlık münazara tarihinin aksine ilk kez seyircisiz bir tartışma yapılacak. Adayların mikrofonları söz hakkı olmadığı süre içinde kapalı olacak. Her lafa müdahil olmasının Trump’a geçen seçimde nasıl kaybettirdiği düşünüldüğünde bu kuralın ona yarayacağını bile söylemek abartı olmaz.

Teknik detayların yanında ne konuşulacak ona bakalım. Bu seçimde Trump’ın en büyük meselesi peşini bırakmayan davaları oldu. Geçtiğimiz aylarda, Amerikan devletinin Başkanları için yasal anlamda kırmızı çizgisinin bir porno yıldızına seçim kampanyası sırasında sus payı vermek olduğunu öğrendik. Ortadoğu’da istediğiniz suçu işleyin, Ukrayna’da bireysel çıkarınız için Amerikan küresel gücünü kullanın ama sakın ha porno yıldızına rüşvet vermeyin, bir anda ABD’nin ilk hüküm giyen başkanı oluverirsiniz.

Neyse…

Biden Trump’ı buradan çok yıpratacaktır. Trump’ın kitlesinde tam tersi etki yaratmasına rağmen Demokrat tarafı yasal sürecin kararsızları Trump’tan uzaklaştıracağını umuyor. Daha davaların da sonu gelmedi.

Trump açısından ise en kolay hedef Biden’ın sağlığı. Mitinglerinde de çokça dalga geçtiği için münazarada önemli bir yer tutacağını söylemek gerekir. Ancak Biden’ı eleştirmek için Trump’ın elinde çok malzemesi var. Demokratların başa geçmesinden sonra patlayan göçmen krizi, Cumhuriyetçi eyaletlerin sınır güvenliği üzerinden çıkan tartışmada Federal hükümetle ters düşmesi, özellikle muhafazakarların sıkça bahsettiği fentanil krizi, abarta abarta paylaşılan büyüme rakamlarına karşın Amerikalıların alım gücünün düşmesi derken iç siyasette Biden’a vuracak çok materyal mevcut. Tabii Trump’ı muhafazakârlar gözünde bir kahraman yapan asıl mesele ırkçılık ve LGBT hakları gibi tartışmalar üzerinden başlayan kültür savaşlarının bir şövalyesi olması. Konu, birkaç cümle dahi olsa yine de münazarada gündeme gelecektir.

Trump İsrail’den vurmayabilir

Benim için tartışmanın en can alıcı noktası İsrail üzerine olacak. 2023’ün başında dahi her anket sonrası bir dil altı almak zorunda kalan Biden’ın başına bir de Hamas-İsrail faciası geldi. Obama döneminden bu yana kavga ettiği Netanyahu hükümetinin katliamları, Biden’ı 2020’de George Floyd protestolarıyla konsolide ettiği ilerici sol gruplarla papaz etmişti. Böylece özellikle seçimin kaderini belirleyen Michigan, North Carolina ve Arizona gibi kilit eyaletlerdeki Müslüman ve ilerici gruplar “sandığa gitmeyeceğiz” demeye başladılar. Bu, Biden için kıyamet senaryosuydu. Anketlere göre 7 geçişken eyaletin 7’sinde de Trump önde. Neredeyse her İsrail katliamı sonrası merkez medya kuruluşları “Biden sinirden kuduruyor” haberi yapsa da ilerici kitleler Biden’ın İsrail’e silah desteğini ikiletmediğini biliyorlar.

Biden’a öfke öyle bir hal aldı ki meşhur kampüs protestolarında karşı karşıya gelen Trumpçılar ve sol gruplar Biden’a tek bir ağızdan hakaret etmeye bile başladılar. Şimdi böylesi komik bir senaryo oluşmuşken Trump nasıl bir strateji izler? Kendi tabanı, eskisi gibi olmasa da hala büyük oranda İsrail destekliyor. Bu durumda Biden’a ne şekilde vuracak? “İsrail’e yeterince destek vermiyorsun, ben olsam neler neler veririm” dese belki de sol ilerici gruplar “beterin beteri var” korkusuyla yine Biden’ın arkasında saf tutabilirler. Trump, kendi kitlesindeki İsrail karşıtı “Hristiyan Milliyetçisi” kitleye de güvenerek Biden’ı “senin yüzünden katliam oluyor” diyerek eleştirebilir. Ancak bu sefer de zaten son yıllarda pek ziyaret etmediği Evanjelist grupları kızdırma ihtimali var. Trump için en mantıklısı zaten zor durumdaki rakibini İsrail konusunda “ellememek”. Ancak Trump, her zaman en mantıklısını yapmaz.

Faciaya dönüşen Afganistan çekilmesi, Doların eski albenisini kaybetmesi, Cumhuriyetçilerin bıktığı Ukrayna desteği Trump’ın vurmaktan çekinmeyeceği konular olacak. Demokratlar “Ukrayna savaşını bitirmek için plan ne?” sorusuna hep “ne kadar gerekirse destekleyeceğiz” diye yanıt verdiler. Ancak bu yanıt, geçtiğimiz yıl “gücümüz yettiğince destekleyeceğiz” halini aldı. Trump, Biden’ı Ukrayna meselesindeki plansızlık üzerinden illa ki yıpratacaktır.

Son olarak Trump’ın azla vazgeçmeyeceği konu Biden’ın meşhur oğlu olacaktır. İkircikli Ukrayna ilişkileri, Lap-top meselesi, kamuoyunda büyük tartışmalar yaratan yaşam şekli derken Hunter Biden da Trump gibi suçlu bulundu. Hayır hayır, babasının Başkan Yardımcısı otoritesini Ukrayna devleti üzerinde baskı kurmak için kullanmasından değil, hem uyuşturucu kullanıp hem de silah sahibi olduğu için. Amerikan devletinin kırmızı çizgileri pek ilginç değil mi?

Özetle, anketlere bakarak “tamam seçim bitti” yorumlarına karşıyım. Ben de birçokları gibi Trump’ı şu an için epey avantajlı görüyorum. Ancak seçime daha uzun zaman var. Bu süre zarfında yaşanacak gelişmelerin seçimin kaderini değiştirmesi çok şaşırtıcı olmaz. Bu değişimin sebebi belki münazara performansı, belki yasal gelişmeler, belki de güvenlik tehdidi olabilir. Neticede Trump’ın gelmesini açıkça ulusal güvenlik sorunu olarak gören çokça Amerikalı var. Bu Amerikalıların bir kısmı da ABD’nin karar alma noktalarında oturuyorlar.

Heritage Foundation’ın zamanında Reagan için de hazırladığı “muhafazakâr dönüşüm rehberi” yeni adı “Project 2025” ile Trump için hazırlandı. Bu rehberle Trump’ın koltuktaki ilk gününden itibaren muhafazakârlar, kaybettiklerine inandıkları Amerikan bürokrasisini geri alacaklar. Bunun için neredeyse birkaç yıldır örgütlenmeye başladılar. Tüm eyaletlerde ve Federal yapıda karar alıcıları muhafazakâr olarak atayacaklar.  Vaatlerinin yüzde 20’sini bile yapabilmeleri demek ABD kurumlarındaki Demokrat nüfuzunu etkisiz kılmaya yetebilir. Bu yüzden Demokratlar için bu seçimi kaybetmek, 2016’daki gibi Beyaz Saray’ı kaybetmek değil, komple devleti kaybetmek olacaktır.

Bugün, Trump’ın dönüşüne büyük bir hazırlık var. Avrupa bile kendini buna hazırlıyor. Ancak Pentagon’dan ABD istihbaratına, devlet içinde güçlü konumda bulunan Demokratların yenilgiyi sakince kabulleneceğini sanmıyorum.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English