Dünya Basını
Rus ekonomist Glazyev yazdı: Stratejik planlama sisteminin iyileştirilmesi üzerine

Aşağıda bulacağınız epey uzun ve bir ölçüde de teorik yazı, giriş kabilinden ilk paragrafı dışında Türkçeye eksiksiz olarak çevrildi.
Bu uzun yazı, tarih, siyaset ve iktisat açısından not alınarak okumaya değer. Meselenin tarih tarafı, Sovyet planlamacılığıyla ilgili. Siyaset tarafı, devlet idaresinin özerklik alanının genişletilmesiyle ilgili. Siyaset tarafıyla iç içe olan iktisat tarafı, tekellerin dizginlenmesi ve merkezi planlamaya tabi kılınmasıyla ilgili.
Ama bu zaten yeterince uzun yazının girişine bir de bu konularda uzun uzadıya yazmak anlamsız olacak. Mülahazaları başka bir zamana bırakalım; ama hiç değilse, benim Rusya ile ilgili hemen bütün yazılarımdan başka Glazyev’in ve Mamedov’un Harici’de daha önce yayınlanmış makalelerini, ama en çok da (Patruşev’in müsteşarı) Nazarov’un stratejik planlama ile ilgili hacimli doçentlik tezine ilişkin Afinogenov’un gene Harici’de yayınlanan incelemesine gönderme yapmak gerek.
Glazyev’in makalesi, 18 Mayıs’ta Duma’da Moskova Maliye ve Hukuk Üniversitesi Devlet Planlama Enstitüsü tarafından düzenlenen konferansta sunuldu.
* * *
“Stratejik Planlama Sisteminin İyileştirilmesi Üzerine”
Sergey Glazyev
… Bilimsel-teknolojik gelişmenin iktisadi kalkınmanın önde gelen bir faktörü olmasıyla birlikte, devletin en önemli işlevi, uzun vadeli tahmin ve bilimsel-teknolojik ve iktisadi kalkınmanın projelendirilmesi haline geliyor. Böylelikle, hızlı teknolojik değişikliklerin yüksek belirsizliği şartlarında devlet, iktisadi faaliyet unsurlarına çok çeşitli olası teknolojik izlekler üzerinde yoğunlaşmalarında ve zamanında doğru yatırım kararları almalarında yardım ediyor. Devlet, iktisadi kalkınmanın gelecekteki istikametlerini tespit eder, bunların hayata geçirilmesi için bilimsel araştırma çalışmalarını, altyapı tesislerini ve öğrenim potansiyelini zamanında kurarken, milli iktisadın rekabet kapasitesini de yükseltir, teknolojik-iktisadi gelişmenin çığır açan alanlarında görece avantajlar yaratır.
Ülkemiz, stratejik planlama işlevlerinin başlatıcısıdır; bu işlevlerin devlet idaresi sisteminde şekillenmesi daha geçtiğimiz yüzyıl Birinci Dünya Savaşı’ndan önce başlar. Rusya devletinin teknolojik geri kalmışlığı aşmak için ana demiryolu hatlarının örgütlenmesi, savunma sanayisi, devasa coğrafyanın kullanıma açılması işlevlerini üstlenmesi gerekmişti. GOELRO (Rusya’nın Elektrifikasyonu Devlet Komisyonu; Lenin’in “Sovyet iktidarı artı elektrifikasyon eşittir komünizm” formülünün ikinci parçası, komünizmin maddi temeli olarak sanayileşmenin tetikleyicisi — H.Y.) planı, başarılı bir devlet stratejik planlamasının klasik örneği oldu. Sovyet planlama sistemi bu yaklaşımı geliştirdi ve konut inşasından başlayarak uzay uçuşlarına kadar karmaşık kalkınma problemlerini çözebildi.
Bununla birlikte SSCB’deki işlek direktif planlama sisteminin bürokratizasyonu ve formalizasyonu, büyük iktisadi devlet kurumlarının menfaatlerinin yeniden üretilmesiyle koşullanan sistematik hataların birikmesine yol açtı. Mevcut sınai ve teknolojik sistemlerin sonu gelmezcesine yeniden üretilmesinin ağır ataleti efektifliğin düşmesine ve SSCB’nin teknolojik geri kalmışlığının artmasına, nihayetinde çöküşüne yol açtı.
Direktif planlamanın katılığı, Sovyet sosyalizm sisteminin karakteristiğidir; bu katılık birçok açıdan SSCB’nin militarizasyonuyla koşullanmıştı, zira SSCB, İkinci Dünya Savaşı’nın muzaffer surette tamamlanmasına kadar düşman bir çevre içinde hayatta kalmak zorundaydı. Ama bunu takip eden ABD ve müttefikleriyle ile soğuk savaş, kamu iktisadının örgütlenmesinde (onun gelişmesini savunma ve milli güvenliğin sağlanması görevlerinin yerine getirilmesine bağımlı kılan) seferberlik yöntemlerinin korunmasına mecbur bıraktı. SSCB’nin dağılmasından ve iki sistemin soğuk savaşının sona ermesinden, sosyalist ülkelerin çoğnluğunun pazar ekonomisine geçmesinden sonra direktif planlama güncelliğini kaybediyor ve yerini sosyal-iktisadi gelişmenin indikatif planlaması alıyor. Böylelikle indikatif planlama stratejik planların tamamlanmasını temin ederken milli iktisadı kalkındırmaya yönelik stratejik idare sisteminin parçası haline geliyor.
Ülkemizde SSCB’nin çöküşüyle eşzamanlı olarak merkezi planlama sistemi de parçalanırken (üstelik bu sistemin yerine bugüne kadar, sosyal-iktisadi kalkınma hedeflerine erişilmesi için milli iktisadın entegrasyonuna yönelik hiçbir alternatif mekanizma da konulmuş değildir) dünyadaki önde gelen devletlerin çoğunda planlama metodolojisi gelişmeye ve iyileştirilmeye devam etti. Çin Halk Cumhuriyeti’nde direktif planlamadan stratejik planlamaya geçiş, özel bir ilgi konusudur; Çin, sadece sosyalist oryantasyonunu korumakla kalmadı, 21’inci yüzyılda efektif bir sosyal-iktisadi kalkınma idaresinin de örneği oldu.
Dünyadaki iktisaden kalkınmış ülkelerin çoğunda devlet planlama ve düzenleme sistemi, planlamanın taban genişliğini daraltan, ekonominin işlevsellik parametrelerini içeren detaylı ve kapsayıcı belgelerin birbirine bağlı vertikal, piramidal organizasyonu şeklinde formüle ediliyor. Devletler uzun vadeli düzenleyici faaliyetleri çerçevesinde orta vadeli kalkınma programları üzerinde çalışıyor ve bunları gerçekleştiriyorlar. Orta vadeli programlar çerçevesinde de kısa vadeli devlet planlaması, ekonominin ve sosyal alanın düzenlenmesi yapılıyor. Bunlar, mali, vergi ve diğer yıllık döngüsel vasıtalar aracılığıyla konjonktürel düzenleme şeklinde hayata geçiriliyor.
Rusya’da bu türden bir belgelerin hiyerarşik örgütlenme sistemi, 28 Haziran 2014’te kabul edilen “Rusya Federasyonu’nda Strateji Planlama” federal kanunuyla düzenlenir. Bundan başka 8 Kasım 2021’de Rusya Başkanı imzasını taşıyan 633 sayılı “Rusya Federasyonu’ndan stratejik planlama alanında devlet siyasetinin temellerinin onaylanması hakkında” kararname de çıktı. Bunlara uygun olarak idarenin bütün alanlarında onbinlerce stratejik planlama belgesi üzerinde çalışılıyor. Ancak problem şu: mevcut normlar, bunların gerçekleşmesi ve planlanan göstergelere ulaşılmasında sorumluluk mekanizmaları öngörmüyor. Diğer bir problem, bu muazzam miktardaki stratejik planlama belgelerini birbiriyle koordine etmek, bunları denge ve kaynak temini açısından denetlemek.
Son yıllarda hükümet tarafından bu problemlerin idari sisteme modern dijital teknolojiler katmak temelinde çözümü için etkili tedbirler alındı. Bu teknolojiler, federal seviyedeki stratejik planlama belgelerini, bunların hayata geçirilmesine yönelik etkinlikleri ve uygulanmasının kontrolünü birleşik bir enformasyon sistemine bağlıyor. 2021’de bu çalışmanın teknolojik iskeleti şekillendirildi; hükümet Koordinasyon Merkezi kuruldu, temel kısa, orta ve uzun vadeli görevler dijitalize edildi, bunlar ilk defa birleşik bir mali, personel ve proje dengesinde bir araya getiriliyorlar, milli projelerin hedef ve ödevleri üç yıllık bütçede yansımasını buluyor. Hükümetin üretkenliği en az iki kat arttı; 2000-2020 arasında hükümetin yıllık ortalama 950 kanunu (kararnamesi) kabul edilmişti, 2020-2022’de ise yılda 2000’den çok kanun geçti; milli projelerin bütçe uygulaması da büyük artış gösterdi; 2019’da planın yüzde 90’ı seviyesindeyken 2020 ve 2021’de yüzde 97 ve üzerine çıktı. Proje ve program finansmanı, kamu-özel ortaklıkları ve interaktif stratejik planlama için planlar ve prosedürler üzerinde çalışılıyor.
Hükümetin kurduğu Koordinasyon Merkezi, milli projelerin, devlet programlarının uygulanmasını, ülkenin siyasi yönetiminin koyduğu sosyal-iktisadi kalkınma hedeflerinin hayata geçirilmesi çalışmasını online olarak takip etmeye imkân sağlıyor. Sorumluların istikametlere göre tespiti, planlanan etkinliklerin yerine getirilmesinde kontrolü temin ediyor. Neticede sisteme girilen stratejik planlama belgelerinin hayata geçirilmesi için etkinliklerin uygulanması faaliyetinde bütünlük, komplekslik, şeffaflık ve yüksek bir efektivite temin ediliyor. Bu sistem tamamlanan etkinliklerin gerçek sonuçlarının göstergeleriyle tamamlanabilirse (üretim çıktısı ve sağlanan hizmet hacimlerindeki büyüme, yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması, istihdam yaratılması, sermaye yatırımları ve hayata geçirilen üretim kapasiteleri) ve bunlar materyal ve sektörler arası bilanço sistemine taşınırsa, bu durumda hayata geçirilen etkinliklerin efektivitesinin makroekonomik göstergelerde yansımasını almak da mümkün olabilir.
Sosyal-iktisadi kalkınmanın stratejik planlamasında ana çizgilerin meydana getirilmesini tamamlamak için başta para-kredi olmak üzere makroekonomik siyasetin eksiz bileşenlerini de ona katmak zaruridir. Şu anda para-kredi siyaseti otonom şekilde yürütülüyor, stratejik planlama belgelerine değil IMF tavsiyelerine uygun ve bu tavsiyeler de siyasi seviyede alınan iktisadi kalkınma hedeflerine erişilmesini dışlıyor. Başkan bir iktisadi atılım görevi koyuyor, Merkez Bankası ise bunun gerçekleşmesini bloke ediyor, “enflasyon hedeflerine varılması” bahanesiyle yatırım kredilerini kısıyor; devlet bankaları yatırım kredileri yerine mevduat sahiplerinden komisyon alarak kâr etmeye yoğunlaşıyorlar, işletmeler de gelirlerini gelişmeye yatırmak yerine offshore hesaplarına yönlendiriyorlar. Neticede ne sınai büyüme, ne enflasyonun azaltılması hedeflerine ulaşılabiliyor.
Para-kredi siyasetini ve bankacılık sistemini stratejik planlamaya sokmadan siyasi yönetim tarafından belirlenen kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesini sağlamak mümkün değildir. Örneğin ithal ikamesi siyasi ortama ve AB ülkelerinden ithalatın kesilmesiyle açılan geniş imkânlara rağmen ağır ilerliyor. Zira bunların hayata geçirilmesi için işletmelere üretim çıktılarını artırmaları ve yeni ürünler geliştirmeleri için makul faiz oranlarında kredi vermek ve keza istikrarlı bir ruble kuru sunmak gerekiyor.
Merkez Bankası ne birini ne diğerini sağlıyor. Oysa bankanın şu anda sınai üretimi artırmak hedefiyle ticari bankaları ve kalkınma kuruluşlarını yeniden finanse etmeye yönelik özel vasıtaları devreye sokmuş olması gerekirdi. Batılı şirketlerin ayrılmasıyla kendi mamullerimizde üretimi yüzde 25 artırma imkânı ortaya çıktı. Bunun için gerekli boş üretim kapasitesi mevcut (bunların sanayideki ortalama büyüklüğü yüzde 60’dan az fazla), ama döner sermayenin uygun şekilde yenilenmesine ve teknolojik eksikleri aşmak için zaruri yatırımları gerçekleştirmeye yönelik erişilebilir kredi yok.
Sorumluluk, finansman ve bilimsel destek sunan gerçek bir devlet planlaması uygulanmadıkça ithal ikamesi de gerçekleşmez; dış ticaret sadece batıdan doğuya ve güneye kaymış olur. Oysa ithal ikamesi yeterince esnek olmalı ve iktisadi birimlerle devlet organlarının muhtelif menfaatlerini pazar-hukuk mekanizmaları temelinde genel bir eylem planı içinde birleştirmelidir.
Bu tür mekanizmalar müktesebatta mevcut. İlgili işletmelerle federal ve bölgesel iktidar organları arasında özel yatırım sözleşmeleri ve diğer çok taraflı yatırım mutabakatı biçimleri pratikte geniş şekilde kullanılıyor. Ancak bunlar stratejik planlama ile ilişkili değil, sadece yatırım projelerini gerçekleştirmek için devletten imtiyaz ve garanti almayı hedefleyen iktisadi birimlerin inisiyatifleri temelinde. Bunları birleştirmek gerek: strateji kalkınma belgelerinin uygulanması özel-devlet ortaklığı mekanizmaları aracılığıyla, bankalar ve kalkınma kuruluşlarının hâlihazırda mevcut işbirliği biçimleriyle ilişki içinde hayata geçirilmeli. Böylelikle stratejik planlama belgelerinin gerçekleşmesi için indikatif bir planlama kumaşı da örülecektir; bu kumaşta tarafların sorumlulukları aralarındaki sözleşmelerle tespit edilir.
Fiilen bütün gelişmiş ve başarılı şekilde gelişmekte olan ülkeler sosyal-iktisadi kalkınmada devlet planlama vasıtalarını kullanırlar. Bu en etkili olarak dünyadaki yeni iktisadi düzenin çekirdeği ülkelerde, Çin ve Hindistan’da yapılıyor. Bunlar stratejik planlamayı pazar rekabeti mekanizmalarıyla, kredi planlamasını özel inisiyatifler birleştirerek iktisadi potansiyel ve üretim hacmi bakımında dünya liderliğine yükseldiler. Bilimsel-teknolojik, coğrafi, enerji, ulaştırma planlaması kurumları batı ülkelerinde de para-kredi ve vergi-bütçe siyaseti vasıtalarıyla desteklenerek sistematik biçimde kullanılıyor.
Bir stratejik idare sistemini başlatmak için devletin ekonominin düzenlenmesi alanındaki bütün işlemlerini tek bir sisteme bağlamak ve bunların her birinin ortak hedeflere erişim amacına yoğunlaştırmak zaruridir; böylece iktisadi kalkınmanın idaresi sistemini oluşturabilir ve başlatabiliriz. Eğer bu olmazsa, ekonominin işleyici resmi olarak belirlenmiş hedeflerle değil başka faktörlerce tayin olunur. İyi hedefler koyabilirsiniz, ama bu hedeflere erişim için bir koordinasyon mekanizması olmazsa sistem işlemez.
Stratejik planlama metodolojisi uzun, orta ve kısa vadeli tahminler sisteminin, iktisadi kalkınma, vasıta ve bunların hayata geçirilmesi mekanizmalarının seçimini öngörür; bu vasıta ve mekanizmalar uzun vadeli konsept, orta vadeli program ve plan, uygun faaliyetin örgütlenmesi için kurumlar, keza konulan hedeflere erişilmesinin kontrol ve sorumluluk metotlarını içerir. Stratejik planlama sistemi iktisadi büyümenin gelecek vaat eden istikametlerini göstermeli, devlet kalkınma kurumlarının faaliyetlerini ve bunların uygulanması için iktisadi düzenleme vasıtalarını yönlendirmelidir. Sistem şunları içermelidir: bilimsel-teknolojik süreç tahmini, stratejik planlama, bilimsel-teknolojik potansiyeli meydana getirmenin öncelikli istikametlerinin seçimi, bunların hayata geçirilmesi için vasıta ve mekanizmaların kullanılması (konsept, program, indikatif planlar), zaruri sonuçların alınması için sorumluluk kontrol ve mekanizması yöntemlerinin devreye sokulması. Devlet sektörünün yıllık orta vadeli faaliyet planlarını üretim, yatırım ve mali parametrelere göre dengelenmiş olarak ve devlet bankalarının, korporasyonların, kalkınma kuruluşlarının kilit önemlerini gözönünde bulundurarak kabul etmek zaruridir. Sosyal-iktisadi, sektörel ve bölgesel stratejik planlama belgeleri yekpare bir bütün içermeli ve bunlar üzerinde genel metodolojik temelde çalışılmalıdır.
Kalkınma kuruluşlarının, büyük şirketlerin, korporasyonların ve devlet ortaklı bankaların, büyük mali-sınai grupların devlet stratejik planlama sistemine entegrasyonu özel bir önem taşır. Bunların toplam üretim, mali ve idari potansiyelleri sadece stratejinin geliştirilmesi sırasında değil hayata geçirilmesinde de entegre edilmelidir. Devlet kalkınma kuruluşlarının, bankaların, korporasyonların ve ajansların faaliyet alanlarına göre çalışmalarına yönelik hedefler belirlenmeli, bu hedefler yeni teknolojik temelde üretimin dünya pazarında rekabet kapasitesinin yaratılmasını öngörmeli, bunların zamanında hayata geçirilmesi için gerçek sorumluluk mekanizmaları kurulmalıdır.
Bu alanda bilimsel olarak temellendirilmiş öneriler hazırlanması için Moskova Maliye ve Hukuk Üniversitesi Devlet Planlama Enstitüsü kuruldu. Bu, bugün Rusya’nın sosyal-iktisadi kalkınmasının devlet tarafından planlanma metodolojisini iyileştirmek üzere önerilerle uğraşan biricik teşkilat. Enstitü bu amaçla mevcut yerli ve yabancı tecrübeleri analiz ediyor ve genelliyor, iktidarın ilgili organları ve ülke yönetimi için bilimsel olarak temellendirilmiş öneriler hazırlıyor, bunların tartışılması için düzenli konferanslar ve seminerler düzenliyor.
Dünya Basını
Batı basını, İstanbul’daki ikinci Rusya-Ukrayna görüşmelerine nasıl tepki verdi?

Rusya ve Ukrayna heyetleri, çatışmanın çözümüne yönelik ikinci tur müzakereler için 2 Haziran’da İstanbul’daki Çırağan Sarayı’nda bir araya geldi. Bir saatten fazla süren görüşmede, Rus heyetine Devlet Başkanı Yardımcısı Vladimir Medinskiy, Ukrayna heyetine ise Savunma Bakanı Rustem Umerov başkanlık etti.
Müzakereler sonucunda tarafların çatışmanın çözümüne ilişkin belgeleri masaya yatırdığı ve yeni bir esir takası için hazırlıklara başlandığı bildirilirken, uluslararası basın kuruluşları görüşmelerden önemli bir ilerleme beklemediklerini aktardı.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada, tarafların çatışmanın çözümüne ilişkin belgeleri teati ettiğini ve yeni bir esir serbest bırakma sürecinin hazırlıklarına başladıklarını belirtti.
Ukrayna Savunma Bakanı Umerov ise müzakerecilerin tüm ağır hasta esirler ile 25 yaş altındaki kişilerin takası konusunda anlaşmaya vardığını açıkladı.
Rus heyetine başkanlık eden Medinskiy, Rusya’nın gelecek hafta tek taraflı olarak Ukrayna’ya hayatını kaybeden 6 bin askerin naaşını teslim edeceğini söyledi. Ayrıca Medinskiy, Moskova’nın Kiev’den çatışma nedeniyle zor durumda kalan 339 çocuğun isim listesini aldığını da sözlerine ekledi.
Reuters: Atılım beklentisi düşük
İngiliz haber ajansı Reuters, “Pazartesi günü bir atılım beklentisi düşüktü. Ukrayna, Rusya’nın bugüne kadarki yaklaşımını kendisini teslim olmaya zorlama girişimi olarak görüyor ki Kiev bunu asla yapmayacaktır. Diğer yandan, Mayıs ayında son altı ayın en hızlı ilerlemesini kaydeden Moskova ise Kiev’in Rusya’nın şartlarıyla barışı kabul etmesi gerektiğini, aksi takdirde daha fazla toprak kaybıyla yüzleşeceğini belirtiyor,” ifadelerini kullandı.
Associated Press: Taraflar kilit konularda uzak
Amerikan haber ajansı Associated Press (AP), “ABD’nin her iki tarafı ateşkese teşvik etme çabaları henüz başarıya ulaşmadı. Ukrayna bu adımı kabul etti ancak Kremlin fiilen reddetti. Her iki ülkeden üst düzey yetkililerin son yorumları, askeri faaliyetlerin durdurulmasına yönelik kilit şartlar konusunda hâlâ anlaşmadan uzak olduklarını gösteriyor,” değerlendirmesinde bulundu.
Bloomberg: Barış umudu uzak görünüyor
Bloomberg haber kuruluşu ise “Bu görüşme, çatışmanın başlangıcından bu yana savaşan iki taraf arasında kamuoyuna açık ikinci görüşme oldu ve Mayıs ayındaki ilk tur müzakerelerin ardından geldi. ABD Başkanı Donald Trump’ın aylardır süren ve ilerleme kaydedilememesi nedeniyle giderek hayal kırıklığına uğradığı çabalarına rağmen barış olasılığı uzak görünüyor. Moskova, ABD’nin 30 günlük ateşkes önerisine hâlâ direniyor,” diye yazdı.
The New York Times: Müzakereler tıkanırken sahada saldırılar artıyor
ABD’nin önde gelen gazetelerinden The New York Times, “Moskova ve Kiev, her iki ülke liderlerini kâh ikna etmeye çalışan kâh eleştiren Başkan Trump’ın baskısı altında müzakere ediyor. Ancak Rusya ve Ukrayna sert bir duruş sergiliyor ve hiçbir tarafın diğer taraf için kabul edilebilir şartlar sunması beklenmiyor. Müzakereler çıkmaza girerken, savaş alanında saldırılar yoğunlaşıyor,” yorumunu yaptı.
CNN: Belirsizlik sürüyor
Amerikan haber kanalı CNN, “Geçen ay Türkiye’de yapılan ve düşman ülkeler arasında 2022’den bu yana ilk olan birinci tur görüşmelerin ardından her iki taraf da tam bir ateşkes ve potansiyel olarak uzun vadeli bir barış için şartlarını teati etmeyi kabul etmişti. Ukrayna’nın pazar günkü hava saldırısının bu yolu kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağı ya da daha da çetrefilli hâle getirip getirmeyeceği henüz belirsiz,” ifadelerine yer verdi.
Financial Times: İlerleme belirtisi yok, Trump hayal kırıklığı yaşıyor
İngiliz Financial Times gazetesi ise, “Heyetler el sıkışmadı ve potansiyel bir anlaşmaya varılması yönünde herhangi bir ilerleme belirtisi göstermedi. Rusya’nın uzlaşmaz tutumu, göreve geldiği ilk gün çatışmayı çözebileceğiyle övünen ve Putin ile yakın ilişkilerinin bir anlaşmaya varılmasına yardımcı olacağına inanan ABD Başkanı Donald Trump’ı hayal kırıklığına uğrattı,” değerlendirmesini okuyucularıyla paylaştı.
Dünya Basını
Financial Times: Borç batağındaki ‘gelişmekte olan ülkeler’ için kayıp on yıl kapıda

İngiliz Financial Times gazetesi, ‘gelişmekte olan ülkelerin’ karşı karşıya olduğu borç krizini ve bunun kalkınma üzerindeki olumsuz etkilerini ele aldı. Gazete, milyarlarca insanın umutlarını boşa çıkaran mevcut mali yapıların acilen yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Borç servisinin eğitim, sağlık ve altyapı gibi kritik alanlardan kaynak çektiği belirtildi.
İngiliz Financial Times gazetesi, “gelişmekte olan ülkelerin” yüzleştiği borç krizini ve bunun kalkınma üzerindeki yıkıcı etkilerini mercek altına aldı.
Gazete, milyarlarca insanın beklentilerini karşılayamayan mevcut mali yapıların acilen yeniden ele alınması gerektiğinin altını çizerek, borç sorununun birçok düşük ve orta gelirli ülkede daha da derinleştiğini belirtti.
Söz konusu ülkeler borçlarını ödemekte temerrüde düşmeseler de kalkınma hedeflerinde geri kalıyorlar.
Likidite eksikliği nedeniyle hükümetler, eğitim, sağlık, altyapı ve iklim uyumu gibi hayati alanlara ayrılması gereken değerli kamu kaynaklarını, daha önce alınmış borçların servisine yönlendirmek zorunda kalıyor.
BM verileri endişe verici
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından yayımlanan son veriler, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.
Verilere göre 54 ülke, vergi gelirlerinin yüzde 10’undan fazlasını sadece faiz ödemelerine harcıyor.
“Gelişmekte olan ülkelerin” vergi gelirlerine oranla ortalama faiz yükünün 2011’den bu yana neredeyse iki katına çıktığına dikkat çekildi.
Gazete, 3,3 milyardan fazla insanın borç servisine sağlıktan daha fazla harcama yapan ülkelerde yaşadığını, 2,1 milyar insanın ise borçlara eğitimden daha fazla kaynak ayıran ülkelerde hayatını sürdürdüğünü vurguladı.
Financial Times, bunun sürdürülebilir bir kalkınma yolu olmadığını, aksine borcun bir engel teşkil ettiğini belirtti.
Borçlanma maliyetleri artıyor
Bu durumun, borçlanma maliyetlerinin keskin bir şekilde yükseldiği bir dönemde yaşandığına işaret edildi. 2008 mali krizinin ardından faiz oranlarının sıfıra yaklaşmasıyla daralan borçların, şimdi çok daha yüksek faiz oranlarıyla yenilendiği ifade edildi. Gazeteye göre, Covid-19 salgını ve Ukrayna’daki savaş sonrasında getiri farkları azalmış olsa da, sermaye piyasalarında borç yenileme maliyeti birçok düşük ve orta gelirli ülke için hâlâ aşırı derecede yüksek.
Küresel ekonomideki zayıf görünüm de krizi daha da ağırlaştırıyor. Yavaşlayan büyüme, borç sürdürülebilirliğini baltalayarak krizi derinleştiriyor.
“Sistemik bir başarısızlık söz konusu”
Gazete, bugünkü krizin sistemik bir başarısızlığı yansıttığını ve bunun temelinde küresel sermaye akışlarındaki süregelen asimetrinin yattığını vurguladı.
Sermayenin gelişmiş ekonomilere genellikle anti-siklik (ekonomik döngünün tersi yönde) akarak durgunluk dönemlerinde destek sağlarken, “gelişmekte olan ülkelere” pro-siklik (ekonomik döngüyle aynı yönde) aktığı ve bu durumun şokları daha da kötüleştirdiği açıklandı.
Financial Times, bu durumun neticesinde net dış transferlerin negatife döndüğünü belirtti. Sadece 2023 yılında, düşük ve orta gelirli ülkelerin (Çin hariç) uzun vadeli borçlarda 30 milyar ABD doları net özel sektör çıkışı yaşadığı, bunun 2022’deki yaklaşık 50 milyar ABD dolarlık çıkışa göre hafif bir iyileşme olsa da hâlâ “kalkınma için önemli bir kaynak kaybını” temsil ettiği ifade edildi.
Uluslararası kurumlar yetersiz kalıyor
Çok taraflı kurumların da yetersiz kaldığına dikkat çeken gazete, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) düşük ve orta gelirli ülkelere yapılan net transferlerin —salgın sırasında önemli ölçüde artmışken— şimdi çöktüğünü belirtti.
Gazete, “2020’de 22 milyar ABD dolarlık pozitif transferden, net rakam 2022’de sıfıra ve 2023’te eksi 5 milyar ABD dolarına düştü,” ifadelerini kullandı ve bunun düşük ödemeler ile faiz ödemelerindeki büyük artıştan kaynaklandığını ekledi.
‘Mevcut borç politikaları halklara değil piyasalara hizmet ediyor’
Financial Times, uzmanlar arasında pek çok “gelişmekte olan ülkedeki” mevcut borç politikalarının halklara değil, mali piyasalara hizmet ettiği yönünde artan bir fikir birliği olduğunu aktardı.
Gazete, bunun bütün ülkeleri kayıp bir on yıla veya daha kötüsüne mahkum etme tehlikesi taşıdığını vurgulayarak, dünyanın en yoksul ve en savunmasız insanlarından bazılarının bir veya daha fazla kayıp on yıl yaşamasının “dünyanın kaldıramayacağı bir durum” olduğunu açıkladı.
Gazete, tartışmanın sadece mali temerrütten kaçınmaya dayalı dar başarı anlatılarının ötesine geçmesi gerektiğini belirterek, “Gelecekleri sürdürülemez koşullardaki eski borçların servisine ipotek edilen milyarlarca insanın yaşadığı gerçekliği yansıtmalıdır,” çağrısında bulundu.
Ayrıca, tekrarlayan borç ve kalkınma krizlerine yol açan küresel yapıdaki temel kusurların ele alınmasıyla işe başlanması gerektiğini vurguladı.
Dünya Basını
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?

Bugün İstanbul’da yapılması planlanan Rusya-Ukrayna görüşmelerinde, barışçıl çözüme yönelik ortak bir muhtıra hedefleniyor. Ancak Moskova merkezli Dünya Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Eduard Solovyov’a göre, tarafların temel konulardaki (toprak bütünlüğü, Ukrayna’nın NATO üyeliği, tarafsızlık statüsü) zıt pozisyonları, Ukrayna yönetiminin meşruiyet sorunu ve muhtıranın hukuki bağlayıcılığının olmaması önemli engeller teşkil ediyor. Rusya’nın asgari talepleri arasında Ukrayna’nın NATO’dan uzak durması ve toprak değişikliklerinin tanınması yer alırken, bu maddeler Kiev için kırmızı çizgi niteliğinde. Uzmana göre, olası bir muhtıranın Rusya’ya yönelik yaptırımları kısa ve orta vadede etkilemesi beklenmiyor.
Post-Sovyet Araştırmalar Merkezi Başkanı, gelecekteki muhtıranın önündeki engelleri değerlendiriyor
2 Haziran 2025
2 Haziran’da İstanbul’da Rusya ve Ukrayna heyetlerinin bir araya gelmesi bekleniyor. Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Post-Sovyet Araştırmalar Merkezi Başkanı Eduard Solovyov, tarafların ortak bir muhtıraya giden yolda çözmeleri gereken sorunları ele alıyor.
2 Haziran’da İstanbul’da Rus ve Ukrayna heyetleri arasında bir görüşme yapılması planlanıyor. Bu görüşmenin sonucunda tarafların barışçıl bir çözüme ilişkin ortak bir muhtıra imzalaması gündemde. Kiev’in iddialarına göre Ukrayna, muhtıra versiyonunu Moskova ve Washington’a göndermiş durumda. Moskova ise sızıntıları ve görüşmeler başlamadan önce yapılabilecek taraflı yorumları engellemek amacıyla kendi taslağını İstanbul’da sunacağını belirtiyor.
Nihai muhtıranın nasıl görüneceği konusunda şimdilik bir yargıya varmak zor. Büyük ihtimalle Kiev ve Moskova tarafından hazırlanan belgeler temelden farklılık gösteriyor. Görüşmeler sırasında bu belgelerin birleştirilip birleştirilemeyeceği ise büyük bir soru işareti. Fakat, çatışmanın olası çözümüne ilişkin tartışmaların, son zamanlarda sadece Ukrayna değil, Avrupa siyasi elitlerinin de özelliği haline gelen sert açıklamalardan, ültimatomlardan ve megafon diplomasisinden uzaklaşarak, daha rasyonel, profesyonel ve somut sonuç odaklı bir tartışma düzeyine kayma fırsatı bulması bile bir ilerlemedir.
Ukrayna tarafının, ateşkesin koşullarına odaklanmaya çalışacağı tahmin ediliyor. Rusya tarafı ise muhtemelen, ikili Rusya-Ukrayna ilişkileri ve anlaşmalarının ötesine geçen, çatışmanın genel olarak sona ermesine yönelik kendi vizyonunu öne sürecektir. Bu vizyon, NATO ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere Batılı ülkelerden belirli taahhütler içeriyor. Dolayısıyla, muhtırada neredeyse kesin olarak Ukrayna çevresindeki çatışmanın çözümüne ilişkin ilkeler ve daha geniş çerçeveler yer alacaktır.

Eduard Solovyov
Muhtıra, hukuki bağlayıcılığı olan bir belge niteliği taşımıyor. Belgede, olası bir anlaşmanın bazı temel parametrelerinin sabitlenmesi bekleniyor. Moskova’nın sıkça ve tutarlı bir şekilde dile getirdiği bir sorun var: Ukrayna tarafındaki meşruiyet eksikliği. Kiev’de bağlayıcı bir hukuki belgeyi imzalayacak kimse bulunmuyor. Ukrayna Devlet Başkanı ve parlamentosunun (Verhovna Rada) yetki süresi 2024 yılında dolmuştu. Muhtıra, gelecekte meşru Ukrayna makamlarıyla yapılacak bir anlaşma çerçevesinde sağlamlaştırılacak olan anlaşmaların bir ara biçimidir.
Tarafların bir dizi kilit konudaki pozisyonları taban tabana zıt. Mevcut Ukrayna yönetimi, Kırım’ın, Donetsk ve Lugansk halk cumhuriyetlerinin, Zaporojye ve Herson oblastlarının Rusya’ya ait statüsünü tanımıyor. Rusya, toprak değişikliklerinin sabitlenmesinde ve daha geniş bir bağlamda Ukrayna’nın tarafsızlık statüsünün ve silahsızlandırılmasının sağlanmasında ısrar ediyor. Bu arada Kiev, ülkenin NATO’ya katılım hedefinin Anayasa’da sabitlendiğini ve bu konuda tartışılacak bir şey olmadığını, savunma kapasitesinin güçlendirilmesinin ise egemenliğin garantisi olduğunu belirterek bu son iki konuyu da görüşmeyi reddediyor.
Esasında Moskova için önemli olan sadece Kiev’in tarafsız, blok dışı statü garantileri ve silahlı kuvvetlerin sayısal azaltılması konusundaki taahhütleri değil, aynı zamanda NATO ülkelerinin sadece Ukrayna’ya değil, en azından diğer Sovyet sonrası ülkelere yönelik olarak da doğuya doğru genişlememe taahhütleridir. Bu tür geniş siyasi genellemelerin muhtırada yer alıp almayacağı henüz belirsiz.
Rusya için asgari program, Ukrayna’nın sadece NATO’ya katılmama taahhüdünde bulunmasını değil, aynı zamanda ittifak ülkelerinin kendi topraklarını askeri amaçlarla kullanmasına izin vermemesini sağlamaktır; yani, ittifak ülkeleriyle ortak tatbikat yapmama, yabancı askerlerin ve askeri altyapının varlığını dışlama ve askeri-teknik işbirliğinin bazı gelişmiş biçimlerinden kaçınma taahhütlerini sabitlemektir. Ayrıca, Kırım’ın, Donbass cumhuriyetlerinin ve Novorusya’nın iki bölgesinin değişen statüsünün tanınmasını sağlamaktır. Kiev makamları için bugüne kadar tüm bu konular, mevcut Ukrayna yönetiminin çizdiği kırmızı çizgilerin aşılması anlamına geldiği için fiilen tabuydu.
Ayrı bir konu da yaptırımların kaldırılması beklentileri; Avrupa kulvarında bu konuyu, çatışmada sürdürülebilir bir çözüme ulaşılana kadar tartışmak zor olacaktır. Bu nedenle, Rusya karşıtı yaptırımlar, özellikle Avrupa yaptırımları, orta vadede büyük olasılıkla devam edecek ve ortak bir Rusya-Ukrayna muhtırasının imzalanması, mevcut durumu ve yasa dışı olarak dondurulan Rus varlıklarının iadesi beklentilerini etkilemeyecektir.
-
Dünya Basını1 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika2 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Diplomasi1 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş1 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi1 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını1 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu