Ortadoğu
Savaş sosyal medyada da büyüyor

Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e sürpriz bir saldırı düzenlemesinden bu yana yanlış bilgiler internette hızla yayılıyor. Dezenformasyon yapılan farklı olaylara ait görüntüler, kayıtlar ve fotoğraflar Hamas’ın barbarlığına kanıt olarak servis ediliyor ve servis edilen bu bilgiler doğruluğu teyit edilmeden ABD Başkanı tarafından bile kamuoyunu etkilemek için dillendiriliyor. Yalan bilgi ve görüntülerin yanı sıra servis edilen bir görüntünün ne olduğu ya da görüntülerdeki kişilerin ne konuştuğu araştırılmadan bizzat gazeteci kimliği olan kişilerce paylaşılıyor ve hızla yayılıyor.
Paylaşılan binlerce yalan-yanlış bilgi ve görsellerden bazıları sosyal medya kullanıcıları, bazıları da gazeteciler tarafından çürütülüyor. Savaş sadece saha da değil sosyal medyada da sürüyor.
“Kafası kesilmiş bebekler” iddiası
Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 40 İsrailli bebeğin başını kestiği ileri sürüldü. İddia İsrail medyasında bir haber içeriği olarak çıktı ve sosyal medyada hızla yayıldı. Hamas’ın bebeklerin başlarını kestiği, İsrail askerlerinin Kfar Aza’da kafaları kesilmiş bebekler bulduğu, bu bebekler de dahil 100 kişinin cesedine ulaşıldığı iddia edildi.
Anadolu Ajansı iddiayı ilgili İsrail Ordusu Sözcülüğüne sordu. Sözcülük, iddiaya kaynak haberleri gördüklerini ancak ellerinde iddiayı teyit edecek bir bilgi bulunmadığını bildirdi.
İsrail Ordusu’nun bu yönde bilgi olmadığına dair açıklamasına rağmen ABD Başkanı Joe Biden Beyaz Saray’da yaptığı basın açıklamasında, “Amerikalıların orada neler olduğunu görmesi önemli. Bu işi uzun süredir yapıyorum. Teröristlerin çocukların kafasını kestiği teyit edilmiş görüntüleri göreceğimi hiç düşünmemiştim” ifadeleriyle dezenformasyona katıldı.
Biden’ın açıklamasını Beyaz Saray yalanlamak zorunda kaldı. CNN’e konuşan Beyaz Saray yetkilisi, Biden ve diğer ABD’li yetkililerin kişisel olarak Hamas’ın çocukları öldürdüğünü görmediğini ve bunu teyit etmediğini belirterek, Biden’ın “teröristlerin çocukların kafasını kestiğine” dair resimler ve doğrulanmış haberler görmediğini bildirdi.
“Kadını soyup cesedini gezdirdiler” iddiası
Hamas’ın İsrail’de bir müzik festivaline saldırı düzenlediği burada öldürdüğü genç İsrailli kadının kıyafetlerini çıkararak kamyonetin arkasında gezdirdiği iddia edildi. Ortaya çıkan yeni videolar müzik festivalinin Hamas militanlarının motorlu paraşütle Gazze duvarını aşıp İsrail topraklarına indiği alanda düzenlendiğini, müzik festivalini korumakla görevli İsrail güvenlik güçleri ile Hamas arasında çatışma çıktığı, festivale katılanların çapraz ateşte kaldığı görülüyor. Öldürüldüğü iddia edilen kadının ise Alman vatandaşlığı da olan Shani Louk olduğu ortaya çıktı. Louk’un annesi Alman basınına yaptığı açıklamada, kızının hâlâ hayatta olduğunu ve Gazze’de başından ağır yaralı olarak bir hastanede tedavi altında olduğunu söyledi.
“Kadın rehin canlı canlı yakıldı” iddiası
Müzik festivalindeki çatışmadan yalan haberler bunlarla sınırlı değil. Hamas tarafından rehin alındığına inanılan katılımcılardan biri olduğu iddiasıyla bir çete tarafından canlı canlı yakılan bir kızın korkunç videosu paylaşıldı. Hollanda merkezli araştırmacı gazetecilik grubu Bellingcat’in araştırmasına göre söz konusu olay sekiz yıl önce Guatemala’da kaydedildi. Dezenformasyon için videoya Arapça konuşan bir erkek sesi eklendi ve video açık havada kaydedilmiş olsa da, adamın sesi sanki bir odada kaydedilmiş gibi net.
Hint gazeteci “hamile kadın” iddiasını savunamadı
Hint Gazeteci Aditya Raj Kaul, sosyal medyadan yaptığı paylaşımında, “İsrail’in güneyinde hamile bir kadın Hamas teröristleri tarafından bulundu. Teröristler kadının vücudunu parçalara ayırdı. Karnın kesti ve fetüsü göbek kordonunu keserek çıkardı. Doğmamış çocuğu annesinin karnından çıkararak ölmesine izin verdiler. Hamas’ın insanlara yaptığı insanlık dışı vahşet bu” ifadelerini kullandı. Kaul’un bu paylaşımı 3,6 milyondan fazla görüntülenme aldı. Ancak kullanıcılar bu ifadelerin, AFP haber ajansının 2022’de Lübnan’daki Sabra ve Şatilla katliamına ilişkin yaptığı bir haberden olduğunu tespit etti.
“Hamas’ın kaçırdığı çocukları kafese koyduğu” iddiası
Britain First isimli aşırı milliyetçi siyasi parti üyesinin paylaştığı videoda, Hamas’ın kaçırdığı çocukları kafeslerde tuttuğu öne sürüldü. Bu video, 2 milyondan fazla kez görüntülendi. France24 televizyonu görüntünün 2015’te Suriye’de çekildiğini belirtti.
Ortadoğu
Müzakereler sürerken ABD’den yeni İran yaptırımı

ABD’nin İran’la yürüttüğü nükleer müzakerelerin üçüncü turu için hazırlıklar sürerken yeni İran yaptırımı gündeme geldi. Amerikan yönetimi, İranlı bir LPG şirketini ve bağlı kuruluşları hedef alan yeni yaptırımlar açıkladı. Yeni yaptırımları kınayan İran bu yaptırımların “diyalog süreciyle çeliştiğini” belirtti.
Tahran ile Washington arasındaki nükleer müzakerelerin “beklenenden iyi gittiği” bir dönemde, ABD’den İran’ın enerji sektörüne yeni yaptırım geldi. ABD Hazine Bakanlığı, nükleer müzakerelerin üçüncü turuna günler kala, sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) sektöründe önde gelen İranlı iş insanı Seyid Asadullah Emamjomeh ve onunla bağlantılı kurumsal ağı hedef alan yeni yaptırımlar açıkladı. Yaptırımlar, ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer müzakerelere rağmen sürdürdüğü “İran üzerinde azami baskı” politikası çerçevesinde geldi.
Yeni İran yaptırımı için ‘Hamas ve Husi’ gerekçesi
ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasında, Emamjomeh ile Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yaşayan İngiliz ve İran vatandaşı oğlu Meisam Emamjomeh’in iştiraklerinin “İran yönetimine ve vekillerine gelir sağladığı” ileri sürüldü. Bakanlık, baba-oğulun “birden fazla İran ve BAE merkezli şirketi kullanarak yüz milyonlarca dolarlık bir LPG satış, taşıma ve teslimat ağının sahibi ve işletmecisi olduğunu ifade edip şu iddiada bulundu:
“Ham petrolün yanı sıra LPG, İran rejimi için önemli bir gelir kaynağı olmaya devam ediyor ve bu gelir, İran’ın nükleer ve gelişmiş konvansiyonel silah programlarının yanı sıra Hizbullah, Husiler ve Hamas gibi bölgesel vekil grupları ve ortakları finanse ediyor.”
Yeni yaptırımla ilgili yazılı açıklama yapan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi yaptırımların, Washington yönetiminin İran halkına karşı düşmanca tutumunun açık göstergesi olduğunu ve ABD’nin diyalog iddialarıyla çeliştiğini söyledi.
Bekayi, ABD’nin “siyasi baskı amacıyla zorbalık yaptığını” ve yaptırımların “hukuksuz” olduğunu belirtti.
Üçüncü tur bu cumartesi
Yeni yaptırım, El Arabi el Cedid’e konuşan kaynakların, “Tahran ile Washington arasındaki nükleer müzakerelerin beklenenden daha iyi ilerlediğini” söylediği bir dönemde açıklandı. Söz konusu kaynaklar, “Tahran ile Washington arasında önümüzdeki iki ay içinde -ki daha erken olması da muhtemel- bir anlaşma bekliyoruz. İran-Amerikan müzakereleri beklenenden daha iyi ilerliyor” demişti.
Haberde “Amerikan müzakerecisinin ciddi davranışlarının İran tarafını şaşırttığı; nükleer anlaşmazlıkla ilgisiz, gerçekçi olmayan taleplerin dile getirilmediği” belirtilerek “ABD, İran’ın prensipte uranyum zenginleştirme hakkını onaylıyor” ifadeleri kullanılmıştı. Kaynaklar, İran’ın da “nükleer programının barışçıl doğası konusunda güvence vermek için öneriler sunduğunu” söylemişti.
Tahran ile Washington arasında Umman’ın arabuluculuğunda başlayan nükleer müzakerelerin ilk turu önceki cumartesi Maskat’ta, ikinci turu da 19 Nisan’da Roma’da yapıldı. Üçüncü turun da bu cumartesi Umman’da yapılması planlanıyor.
Ortadoğu
69. Filo’da güvenlik açığı: İran’a saldırı hazırlıkları sızdırıldı

İsrail Hava Kuvvetleri’nin 69. Filosu, gizli belgeleri kamuya açık bir bulut sistemine yükleyerek ciddi bir güvenlik ihlaline yol açtı. Belgeler arasında İran’a saldırı planları ve hassas eğitim dokümanları da bulunuyor.
İsrail ordusunun dijital dönüşüm süreci kapsamında oluşturduğu “Click Portal” adlı bulut tabanlı dosya paylaşım sisteminde büyük bir güvenlik açığı ortaya çıktı. Haaretz’in haberine göre, 69. Filo’da görevli üst düzey subaylar, İran’a yönelik saldırı hazırlıkları da dahil yüksek derecede gizli belgeleri bu sisteme yükledi.
Habere göre ayrıca bazı belgeler, daha önce güvenlik açıkları nedeniyle Google Play’den kaldırıldığı iddia edilen Çin menşeli CamScanner adlı mobil uygulamayla tarandı. Uygulama, 2019 yılında kötü amaçlı yazılım içerdiği gerekçesiyle gündeme gelmiş, bazı ülkelerde güvenlik riski nedeniyle yasaklanmıştı.
Her askere sistem erişimi verildi
İsrail Savunma Kuvvetleri’nin dijital dönüşüm planı kapsamında geliştirilen Click Portal’ın Microsoft altyapısıyla kurulduğunun hatırlatıldığı haberde “Sistem askerlerin günlük işlemleri kolaylaştırması amacıyla hizmete alındı ve tüm askerlere açık hale getirildi; her yeni askere celp öncesi sistem erişim bilgisi gönderildi” denildi.
Ancak güvenlik standartlarına göre sadece sınıflandırılmamış belgelerin yüklenmesi gereken sistemde, ciddi derecede gizli dosyaların da yüklendiği belirlendi. Sisteme VPN ile yurtdışından bile giriş yapılabildiği ortaya çıktı. Haaretz, Rusya’dan giriş yaparak belgeleri görüntüleyebildiğini aktardı.
İran’a saldırı planları ifşa oldu
Habere göre sisteme yüklenen belgeler arasında İran’a yapılabilecek bir hava saldırısına ilişkin brifing takvimleri, görev listeleri ve gizli eğitim materyalleri de yer aldı. Belgelerin büyük bölümünün 69. Filo komutanı Yarbay M. tarafından sisteme yüklendiği sistem kayıtlarıyla ortaya konuldu.
İsrail; ABD-İran müzakereleri çökerse saldırı seçeneği için bastırıyor
Ordu yetkililerine göre belgelerin güvenlik derecesi “gizli” değil “kısıtlı” seviyesinde. Ancak Haaretz’in konuştuğu uzmanlar, bu belgelerin “gizli” hatta “çok gizli” olarak sınıflandırılması gerektiğini belirtti, bir bilgi güvenliği uzmanı, “Bu belgelerin orada bulunması bile başlı başına ciddi bir risk” dedi.
Soruşturma başlatıldı
Güvenlik ihlalinin yaşandığı 69. Filo’nun Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a düzenlenen suikastı gerçekleştiren birim olduğu ve komutanlarının genellikle üst düzey görevlerine terfi ettirildiği biliniyor.
İsrail ordu sözcülüğü, olayla ilgili yaptığı açıklamada yaşananların “ciddi bir güvenlik sorunu” olduğunu ve belgelerin sistemden derhal kaldırıldığını açıkladı. Soruşturmanın, Bilgi Güvenliği Dairesi Başkanı liderliğinde ve Hava Kuvvetleri’nin işbirliğiyle sürdürüldüğü belirtildi.
Ortadoğu
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, mezhepçi katliamlara dair nihai raporunu yayımladı

İskandinav İnsan Hakları Enstitüsü Başkanı Dr. Heysem Menna liderliğindeki Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, Suriye’nin sahil bölgelerinde ve civarında Alevi sivillere yönelik sistematik katliamları ve mezhepçi temizlik uygulamalarını belgeleyen nihai raporunu yayımladı. Rapor, yeni yönetimin kontrolündeki bölgelerde işlenen vahşi cinayetleri, tehcir uygulamalarını ve yağma suçlarını detaylandırıyor.
İskandinav İnsan Hakları Enstitüsü’nün başkanlığını yürüten hukukçu ve Suriyeli muhalif aktivist Dr. Heysem Menna liderliğindeki Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, Suriye’nin sahil kentleri Lazkiye ve Tartus’un yanı sıra Humus ve Hama vilayetlerinde Alevi sivillere yönelik işlenen ağır insan hakları ihlallerini ve katliamları belgeleyen nihai raporunu yayımladı.
22 Nisan tarihli rapor, 8 Aralık’ta Beşar Esad hükümetinin düşmesinin ardından bölgede kontrolü ele alan yeni yönetimin uyguladığı sistematik şiddet ve ayrımcılık politikalarına dikkat çekiyor.
Sistematik şiddet ve ayrımcılık
Rapor, Suriye sahil bölgelerinde sivillere yönelik yaygın şiddetin sistematik bir model izlediğini ortaya koyuyor.
Belgelenen ihlaller arasında saha infazları, işkence, tehcir, mülk yağmalama ve yıkım ile keyfi işten çıkarmalar yer alıyor. Özellikle Alevi toplumuna mensup belirli bir nüfus grubunun hedef alındığı vurgulanıyor.
Komite raporunda, bu ihlallere hükümet güçleri, güvenlik unsurları, yerli silahlı unsurlar ve yeni askeri komutanlığa bağlı yabancı silahlı grupların karıştığı belirtildi.
Görgü tanığı ifadeleri, cesetlerin gömülmesinin engellenmesi, evlere el konulması ve sivillerin alenen aşağılanması gibi vakaların belgelendiğini gösteriyor. Bu eylemlerin, belirli gruplara mezhepçi saiklerle zarar verme yönünde açık bir niyet taşıdığı ifade ediliyor.
Rapora göre, bazı dini merciilerden yayılan nefret söylemi ve cihat çağrıları ile bazı medya kuruluşlarının Alevi toplumuna karşı yürüttüğü yayınlar, mezhepçi kışkırtmayı tırmandırarak toplumsal ayrışmayı derinleştirmede temel bir faktör oldu.
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi
HTŞ yönetiminin politikaları: Ayrımcılık ve etnik temizlik
8 Aralık’ta ülkede kontrolü ele alan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki yeni yönetim, “düşman yaratma” politikasını dini ve mezhepçi temelde benimsedi. Rapor, yeni yönetimin, eski hükümete mensup olduğu düşünülen şahıslara yönelik “kan temizliği” adı altında keyfi işten çıkarmalar ve tutuklamalar başlattığını, özellikle Alevi memurların hedef alındığını belirtiyor. Kamu sektöründeki çalışanların yüzde 28’inden fazlasının işten çıkarıldığı, bu sayının ilgili bakanlıklar tarafından da doğrulandığı aktarılıyor.
Yeni yönetim, eski güvenlik ve ordu mensuplarını da hedef aldı. Rapor, yaklaşık 13 bin eski asker ve subayın tutuklandığına dair kesinleşmiş bilgiler olduğunu, bunların akıbetinin bilinmediğini belirtiyor. Irak ve Lübnan’a kaçan eski askerlerin de yeni yönetime teslim edildiği ve akıbetlerinin belirsiz olduğu ifade ediliyor.
Sahil bölgelerinde vahşetin boyutları
Rapor, 7 Mart’tan tarihinden itibaren Suriye sahilinde yaşanan katliamları detaylandırıyor. Ceble civarındaki el-Daliye köyünde başlayan olaylar, güvenlik güçlerinin bir genci alıkoyma girişimi sırasında halkın direnmesiyle çatışmaya dönüştü. Çatışmaların ardından güvenlik güçleri ve onlara bağlı gruplar, el-Daliye ve çevresindeki köylere rastgele topçu ateşi açtı.
El-Muhtariye köyünde 7 Mart’ta yaşanan katliamda, aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da bulunduğu 128’den fazla sivilin öldürüldüğü belgelendi. Görgü tanığı ifadeleri ve videolar, yaralıların sürünmeye zorlandığını, hayvan sesleri çıkarmaya mecbur bırakıldığını ve ardından infaz edildiğini gösteriyor. Cesetlerin günlerce sokaklarda kaldığı, ailelerin cenazeleri gömmesinin engellendiği belirtiliyor.
El-Şeer köyünde yaşananlarda ise sivillerin demir zincirler ve çivili sopalarla işkence gördüğü, aşağılandığı ve soğukkanlılıkla öldürüldüğü aktarılıyor. Bu köyde 65 sivilin hayatını kaybettiği, evlerin yakıldığı ve yağmalandığı ifade ediliyor.
Barabişbo köyünde yine 7 Mart’ta yaşanan saldırıda 44 sivilin öldürüldüğü, evlerin ve mülklerin yakılıp yıkıldığı, tarım arazilerinin yağmalandığı belirtiliyor. El-Şalfatiye köyünde 37 sivilin öldürüldüğü, evlerin ve iş yerlerinin yağmalandığı, el-Datur mahallesinde ise 65 sivilin öldürüldüğü, 13 kişinin gözaltına kaybedildiği ve cesetlerin günlerce sokaklarda kaldığı rapor ediliyor.
El-Kardaha civarındaki köylerde (Kubbu el-Avamiye, Ayn el-Arus, Beni İsa) ve Banyas civarındaki köylerde (Barmaya, Askalebe, el-Hattaniye, Fneytek, el-Meydan, Hammam Vasıl) da benzer katliamlar yaşandığı, evlerin yakıldığı, mülklerin yağmalandığı ve sivillerin hedef alındığı rapor ediliyor. El-Rasafa köyünde 7 Mart’ta yaşanan saldırıda 33 sivilin öldürüldüğü, evlerin ve iş yerlerinin yağmalandığı, hayvanların çalındığı belirtiliyor.
Raporun hukuki analiz bölümünde, Suriye sahilinde yaşanan katliamların ve sistematik Alevi sivillerin hedef alınmasının, 1948 Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde tanımlanan soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamına girebileceği ifade ediliyor. Bu eylemlerin sadece doğrudan cinayetleri değil, aynı zamanda Alevi toplumunun kültürel ve dini kimliğini silmeye yönelik sistematik uygulamaları da içerdiği vurgulanıyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Suriye üzerinde doğrudan yargı yetkisi olmasa da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin konuyu UCM’ye sevk etmesi durumunda yargılama yapılabileceği hatırlatılıyor. Ayrıca, bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan evrensel yargı yetkisi ilkesi kapsamında, bu suçları işleyenlerin kendi toprakları dışında da yargılanabileceği belirtiliyor.
Kimler sorumlu?
Rapor, katliamlarda ve ihlallerde rol oynayan başlıca yerli ve yabancı aktörleri belirliyor. Yerli sorumlular arasında, Esad hükümetinin düşmesinin ardından askeri operasyonları yöneten ve daha sonra sahil bölgelerine yayılan Ortak Askeri Operasyonlar Odası’nın üst düzey komutanları yer alıyor.
Bunların başında HTŞ lideri Ahmed eş-Şaraa (Ebu Muhammed el-Colani) geliyor. Ayrıca, Suriye Milli Ordusu (SMO) bünyesindeki Hamza Tümeni (Seyfeddin Polat liderliğinde) ve Sultan Süleyman Şah Tümeni (Muhammed el-Casim liderliğinde) gibi gruplar ile yeni yönetime bağlı sivil ve askeri unsurlar da sorumlu tutuluyor.
Yabancı militanlar da katliamlarda aktif rol aldı. Raporda, Afgan, Çeçen, Özbek, Uygur, Türk, Faslı, Azerbaycanlı, Arnavut, Pakistanlı ve çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen militanların bu ihlallere karıştığı belirtiliyor.
Yeni yönetimin, katliamların ardından bir soruşturma komitesi kurduğu, ancak bu komitenin bağımsızlık, şeffaflık ve uzmanlık açısından yetersiz olduğu, mağdur temsilcilerini içermediği ve yetkilerinin sınırlı olduğu eleştirisi getiriliyor. Uluslararası toplumun ve ilgili ülkelerin (özellikle Astana sürecinin garantörleri Rusya ve Türkiye) bu vahşet karşısındaki sessizliği veya yetersiz tepkisi de raporda eleştirilen bir diğer nokta.
Katliamlardan kaçanlar Lübnan’a sığındı
Katliamlar, bölgede büyük bir insani krize yol açtı. Rapor, binlerce Alevi sivilin evlerini terk ederek Lübnan’a sığındığını, burada zorlu koşullarda yaşadıklarını belirtiyor. Lübnan’daki sivil ve insan hakları örgütlerinin verilerine göre, Lübnan’da kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 31 bin civarında, kayıt dışı olanlarla birlikte bu sayının daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Humeymim’deki Rus üssüne sığınan yaklaşık 10 bin sivilin de evlerine güvenli dönüşlerinin sağlanması gerektiği vurgulanıyor.
Rapor, kadınların kaçırılması ve cinsel saldırı vakalarına da dikkat çekiyor. Bu eylemlerin, IŞİD ve Nusra Cephesi gibi Selefi cihatçı grupların ideolojileriyle bağlantılı olduğu, kadınların “ganimet” olarak görüldüğü belirtiliyor. Kaçırılan kadınların bir kısmının fidye karşılığı serbest bırakıldığı, ancak bazılarının akıbetinin hala bilinmediği ifade ediliyor.
Çocukların da kaçırıldığı ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi psikolojik sorunlar yaşadığı, yetersiz beslenme ve sağlık hizmetlerine erişimde zorluk çektikleri belirtiliyor.
Adalet çağrısı
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, raporunda bir dizi acil çağrıda bulunuyor:
— Sistematik ihlallerden sorumlu tüm kişilerin, eski veya yeni rejimden olsun, hesap vermesi için yürütme organından tamamen bağımsız, üst düzey bir geçiş dönemi adaleti organı kurulması.
— Suriye halkının mezhepsel, etnik veya siyasi kökenine bakılmaksızın tam korunmasının sağlanması.
— Suriye sahilinde, Humus ve Hama kırsalında işlenen insanlığa karşı suçları soruşturmak için bağımsız bir uluslararası soruşturma komitesi kurulması.
— Soykırım veya mezhepçi etnik temizliği kışkırtan veya bu eylemlere karışan kişi ve kuruluşlara karşı sert uluslararası yaptırımlar uygulanması.
— Mağdurlara ve ailelerine adil tazminat ödenmesi ve yerinden edilenlerin evlerine güvenli ve gönüllü dönüş hakkının sağlanması.
— Uluslararası ve insani yardım kuruluşlarının Lübnan’daki Suriyelilere karşı sorumluluklarını yerine getirmesi.
— Azınlıklara, özellikle Alevilere yönelik katliamların tekrarlanmasını önlemek için Suriye topraklarının tamamında kalıcı uluslararası izleme komiteleri oluşturulması.
— Suriye sahil bölgelerinin insani afet bölgesi ilan edilmesi ve Birleşmiş Milletler’in acil ve sürdürülebilir müdahalesinin sağlanması.
— Bağımsız medya ve insan hakları örgütlerinin etkilenen bölgelere girerek suçları belgelemesine ve durumu tarafsız bir şekilde aktarmasına izin verilmesi.
Rapor, uluslararası toplumun bu ağır ihlaller karşısındaki sessizliğinin cezasızlık ortamını pekiştirdiğini ve Suriye’de barış ve adaletin geleceğini tehlikeye attığını vurguluyor.
Bu tavsiyelerin acilen uygulanmasının sadece hukuki bir zorunluluk değil, aynı zamanda bu tür suçların gelecekte tekrarlanmasını önlemek ve hukukun üstünlüğüne dayalı, eşit vatandaşlığa sahip bir devlet inşa etmek için ahlaki bir yükümlülük olduğu belirtiliyor.
16 Şubat 2025’te kurulan Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, Suriye içinden ve dışından 13 insan hakları ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla oluşturulmuş olup yaklaşık 60 insan hakları aktivistini bünyesinde barındırıyor.
-
Söyleşi2 hafta önce
Çin uluslararası sistemi nasıl değerlendiriyor? Şanghay, Hangzhou ve Pekin’den akademisyenlerle özel söyleşi
-
Görüş1 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın gümrük vergileri ticaret savaşını tetikliyor
-
Amerika2 hafta önce
Trumpizmin iktisadi aklı – 1: Stephen Miran ve doların devalüasyonu planı
-
Görüş2 hafta önce
İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?
-
Ortadoğu1 hafta önce
“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mearsheimer: Trump Ukrayna konusunda haklı
-
Dünya Basını1 hafta önce
Trump’ın anti-sosyal devleti