Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Savaşa mı yoksa yeni bir rönesans mı? Schiller Enstitüsü konferansından izlenimler

Yayınlanma

7-8 Aralık tarihlerinde, 40 yıl önce Helga Zepp-LaRouche tarafından kurulan Schiller Enstitüsü, “Schiller ve Beethoven Ruhu’nda: Tüm İnsanlar Kardeş Olur!” başlıklı iki günlük uluslararası bir konferans düzenledi.

Etkinlik, diplomatlardan eski devlet başkanlarına, önde gelen akademisyenlerden savunma uzmanlarına kadar birçok önemli ismi bir araya getirdi. Amaç: Küba Füze Krizi’nden bu yana yaşanan en acil küresel tehdidi –yeni ve muhtemelen son bir dünya savaşının eşiğinde olup olmadığımızı– ele almak ve buna karşılık barış ve karşılıklı kalkınma odaklı yeni bir paradigma yaratma olasılığını tartışmaktı.

Konferansın ilk oturumu, 7 Aralık Cumartesi günü, “Stratejik Kriz: Yeni ve Son Bir Dünya Savaşı mı, Yoksa Tek İnsanlığın Yeni Bir Paradigması mı?” başlığı altında gerçekleştirildi. Bu panelde dünyanın dört bir yanından öne çıkan isimler konuştu.

Panelin moderatörlüğünü Schiller Enstitüsü’nden Dennis Speed üstlendi. Speed, Enstitü’nün kuruluş yıl dönümüne atıfta bulunarak dünyanın bugün karşı karşıya olduğu olağanüstü tehlikeye dikkat çekti. İzleyicilere, 7 Aralık tarihinin ABD açısından anlamını –Pearl Harbor Günü’nü– hatırlatarak, geçmiş savaşların getirdiği derin dönüşümleri anımsattı ve bugünkü tehlikeli küresel tırmanış ile tarihsel paralellikler kurdu.

Öne çıkan konuşmacılar arasında Schiller Enstitüsü kurucusu Helga Zepp-LaRouche; eski Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor; emekli diplomat Chas W. Freeman, Jr. ve eski Guyana Devlet Başkanı Donald Ramotar yer aldı.

Helga Zepp-LaRouche’un açılış konuşması: Paradigmalar arasında bir tercih

Helga Zepp-LaRouche açılışta şu sözleriyle genel havayı belirledi: “Son derece tehlikeli bir dönemde bir araya geliyoruz, hatta belki de Küba Füze Krizi’nden daha tehlikeli.” NATO’nun genişlemesi ve Ukrayna’daki savaşla şekillenen küresel stratejik ortamın, nükleer silahların tekrar kullanımını tetikleyebileceğine ve insan uygarlığının sonunu getirebileceğine dikkat çekti.

Zepp-LaRouche, finansal ve jeopolitik yapıların her ne pahasına olursa olsun korunması gerektiği varsayımına meydan okudu. Merhum iktisatçı Lyndon LaRouche’un “paranın değer olmadığı” ısrarını hatırlattı. Ona göre politikalar, fiziksel ekonomi –üretkenlik, teknolojik ilerleme ve altyapı– temel alınarak şekillendirilmeliydi. 1648 Westphalia Barışı’nın ilkelerine geri dönülmesi gerektiğini vurgulayarak, büyük güçleri intikam ve jeopolitik hesapları bir kenara bırakıp karşılıklı kalkınma için işbirliğine davet etti.

Zepp-LaRouche, “Çok acil tüm ulusların çıkarlarına uygun yeni bir güvenlik ve kalkınma mimarisi (Yeni Güvenlik ve Kalkınma Mimarisi) inşa etmeliyiz,” diye ekledi.

Dmitriy Trenin: Eski Soğuk Savaş anlayışını reddetmek

Moskova’dan Prof. Dmitriy Trenin, krize Rusya ‘nınperspektifinden yaklaştı: “Bu bir İkinci Soğuk Savaş değil, bu benzetme yanlış.” Dünyanın artık çok daha karmaşık olduğunu, birden fazla güç merkezinin bulunduğunu ve işleyen bir silah denetim mekanizması olmadığını belirten Trenin, eski Soğuk Savaş’ı ‘soğuk’ tutan iletişim kanalları, anlaşmalar ve nükleer silahlardan duyulan ortak korkunun yok olduğunu vurguladı.

Trenin, Batı kuralları çerçevesinde ilerleyen küreselleşmenin sona erdiğini söyledi. ABD’nin hegemonyayı her ne pahasına olursa olsun sürdürme çabasının tehlikeli ve beyhude olduğunun altını çizen Trenin, “Sovyetler Birliği’nin yaşadığı gibi, aşırı genişlemeye kalkışmak çöküşe yol açar,” değerlendirmesini yaptı.

Trenin, artık ulusların önceliklerini yeniden belirleme zamanının geldiğini ve küresel üstünlük peşinde koşmak yerine iç ekonomik sağlığa odaklanmanın daha akılcı olduğuna işaret etti.

Küresel Güney’den sesler

Diğer yandan eski Guyana Devlet Başkanı Donald Ramotar, çatışmaları körükleyen küresel eşitsizliklere dikkat çekti. Son yıllarda küresel Güney’in (Latin Amerika, Afrika, Asya’da yükselen ülkeler) dik durmaya ve kendi çıkarlarını savunmaya başladığını belirtti.

Ramotar, gelişmekte olan ülkeleri yoksullukta tutan politikalara karşı çıkarak “Transatlantik güçler savaştan muazzam kârlar elde etti,” dedi, bu çatışmaları “kâr uğruna savaşlar” olarak nitelendirerek silah üreticilerini ve finansörleri suçladı.

Ramotar, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ni ve küresel Güney ile işbirliğini bir “kazan-kazan” modeli olarak övdü. Bu modeli IMF ve Dünya Bankası’nın kalkınmayı engelleyen koşullarıyla kıyaslayan Ramotar, “Eğer Batı da bu girişimlere katılsaydı, yaşamımız boyunca yoksulluğu ortadan kaldırabilirdik,” yorumunu yaptı.

Ján Čarnogurský: Avrupa’dan bir görüş

Slovakya’nın eski Başbakanı Ján Čarnogurský ise, Avrupa ülkelerinin politikalarını keskin bir dille eleştirdi. 1990’ların başında NATO’nun doğuya genişlemeyeceğine dair verilen sözlerin tutulmadığını hatırlattı. Minsk Anlaşmaları’nın yerine getirilmemesini ve Yugoslavya krizindeki tutarsız politikaları kınadı.

Čarnogurský, ABD politikasının gerçekte kim tarafından yönlendirildiğini sorguladı ve Avrupa’nın Washington ile Londra’ya boyun eğmesini de eleştirdi.

Čarnogurský, ABD’nin dayattığı politikalar yüzünden Avrupa ülkelerinin kendi sanayilerini kaybederek Amerikan topraklarına kaptırdığını kaydetti. Rusya’nın batıya doğru ilerleme niyeti olmadığını vurgulayan eski Başbakan, Ukrayna savaşının sonsuz tırmanış yerine müzakerelerle sonlandırılması gerektiğini söyledi.

Čarnogurský, “Batı, Ukrayna’da savaşı kaybederse bu belki de sorunları basitleştirir ve istikrarlı barış görüşmelerinin önünü açar,” diye konuştu.

Chas W. Freeman: Diplomasi terk edildi

Bunun yanı sıra tecrübeli bir Amerikalı diplomat olan Büyükelçi Chas W. Freeman, nükleer sınırda dolaşmanın tehlikelerini hatırlattı.

Freeman, “İkinci Dünya Savaşı sonrası insani dünya düzeni artık öldü,” vurgusunu yaptı.

Uluslararası hukukun ağır ihlalleri cezasız kaldığını dile getiren Freeman, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın bir kez olsun Moskova’ya gitmediğine, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un yıllardır Washington’a davet edilmediğine dikkat çekti.

Freeman, “İşleyen hiçbir silah kontrol anlaşması yok ve iletişim hatları da kurulamıyor,” ifadesini kullandı.

Freeman, Avusturya’nın 1955 tarihli Devlet Sözleşmesi’ne (kalıcı tarafsızlık) benzer bir çözümün Ukrayna için de gerekli olduğunu belirterek, “Böyle bir Ukrayna, bir tampon ve köprü işlevi görebilir,” dedi ve Rusya’nın güvenlik kaygıları ile Ukrayna’nın egemenliğini aynı anda karşılayabilecek bir formül önerdi.

Eski diplomat, “Düşmanlaştırma yerine diplomasiye dönmeliyiz, yoksa bir nükleer Armageddon ile karşı karşıya kalabiliriz,” değerlendirmesinde bulundu.

Büyükelçi Hossein Mousavian: İran ve nükleer ikilem

İranlı Büyükelçi Hossein Mousavian, meselenin Orta Doğu boyutuna dikkat çekti. İran’ın nükleer programına dair krizin bölgesel bir yaklaşıma duyulan ihtiyacı gösterdiğini kaydeden Mousavian, Trump döneminde ABD’nin tek taraflı olarak ayrıldığı Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP), Tahran’ın nükleer silah geliştirmeyeceğini garanti altına alan güçlü tedbirleri içerdiğini anımsattı.

Mousavian, aynı ilkelerin bölge geneline yayılmasını önerdi. Orta Doğu genelinde benzer kısıtlamaların ve denetimlerin (İsrail’i de dahil ederek) uygulanmasının, kitle imha silahlarından arındırılmış bir Ortadoğu yaratabileceğini belirterek “Bir çözüm var. Tüm taraflar aynı standartlarda uzlaşırsa kalıcı kısıtlamalara sahip olabiliriz,” diye ekledi.

Prof. Zhang Weiwei: Asya’nın barışçıl kalkınma modeli

Ayrıca Çin’in Fudan Üniversitesi’nden Prof. Zhang Weiwei, Avrupa’nın kaybet-kaybet senaryolarına sürüklendiği bir dönemde, Çin-ASEAN bölgesinin yaklaşık yarım asırdır süren barış ve refah ortamına işaret etti.

Bu başarının temelinde altyapı, kalkınma ve medeniyet çeşitliliğine saygı olduğunu vurgulayan Zhang, “Çin ve ASEAN, yaklaşık 50 yıldır barış ve refah içinde yaşıyor,” diye konuştu. Bu başarıda yollar, demiryolları, limanlar inşa etmek ve Kuşak ve Yol Girişimi gibi projelerle kazan-kazan anlayışını yaymak belirleyici olmuştu.

Zhang, bu kalkınma odaklı yaklaşımı Batı’nın sıfır toplamlı stratejileriyle kıyasladı.

“Çin, böl-yönet yerine, birlik ve karşılıklı faydayı savunur,” diyen Zhang, Sun Tzu’nun kadim stratejik öğretilerine atıfta bulunarak, hedeflere savaşmadan ulaşmanın Çin kültüründe köklü bir geleneğe sahip olduğunu hatırlattı.

Zhang, “Avrupa’nın çözümü ortada; Yeni İpek Yolu’na (Kuşak ve Yol’un bir parçası) dahil olun, altyapıya yatırım yapın ve ortak kader topluluğu inşa edin,” vurgusunu yaptı.

Albay Lawrence Wilkerson: Pentagon’dan bir görüş

Emekli ABD Kara Kuvvetleri Albayı Larry Wilkerson da ABD’nin küresel gücün Doğu’ya doğru kaymasına direnç gösterdiğini vurguladı.

“ABD bugün, küresel gücün Doğu’ya kaçınılmaz kayışına karşı savaşıyor,” diyen Wilkerson, Amerikan dış politikasının kibir ve tarih cehaletine saplandığını belirterek bunu “imparatorluk zihniyetinin tezahürü” olarak nitelendirdi.

Wilkerson, konvansiyonel bir çatışmanın ABD’yi Rusya veya Çin karşısında hızla zor duruma düşürebileceğini, bu yüzden ABD’nin ilk nükleer silah kullanımına yönelme riskinin arttığını söyledi.

Emekli albay, “Konvansiyonel olarak o kadar kırılganız ki, korkunç kayıplar verirsek, ilk nükleer darbeyi biz vurabiliriz. Bu tür bir değişim tüm uygarlığı sona erdirebilir. Çözüm mü? İmparatorluk mantığını terk etmek, rasyonel diplomasiyi benimsemek ve hâlâ vakit varken bu yönde adımlar atmak,” diye ekledi.

Scott Ritter: Düşünülemez olanın ihtimali artıyor

Eski BM silah denetçisi Scott Ritter, önceden kaydedilmiş mesajında durumu daha da net ifade etti: “Bugünkü durum, Küba Füze Krizi’nden daha tehlikeli, zira iletişim yok.”

ABD’nin Ukrayna’ya gelişmiş füze sistemleri tedarik etmesi ve bazı ABD stratejistlerinin “sınırlı” nükleer savaş fikrini dillendirmesi, gezegenin kaderiyle kumar oynamak anlamına geliyor.

Ritter, ABD’deki yeni yönetimle birlikte diplomatik bir yön değişikliği umuduna değindi: “Kendimize yardım etmeliyiz ki Rusya’ya da bu çılgın politikaların süremeyeceğini anlatabilelim. Yani stratejik bir sıfırlama acilen gerekli. Aksi halde dünya yanlış hesaplar yüzünden nükleer savaşa sürüklenebilir.”

Çözüm önerileri

Oturum boyunca, katılımcılar somut çözüm önerileri sundu. Helga Zepp-LaRouche, Franklin D. Roosevelt’in Bretton Woods ruhunu yeniden canlandırmayı önererek, finansal spekülasyon yerine küresel kalkınma ve altyapıya dayalı bir sistemin inşasını savundu. Ayrıca Lyndon LaRouche’un eskiden önerdiği Stratejik Savunma Girişimi’ni (SDI) hatırlattı.

Dmitriy Trenin ve Chas Freeman, diplomatik kanalların yeniden açılmasının önemine vurgu yaptı. Trenin, silah kontrolü konusunda istikrarlı müzakerelere dönmeyi önerirken, Freeman Avrupa güvenlik mimarisinin Rusya’yı da kapsayacak şekilde yeniden düşünülmesini talep etti. Her ikisi de iftiradan uzak, gerçekçi bir diyaloğun tek mantıklı yol olduğunu vurguladı.

Donald Ramotar ve Prof. Zhang Weiwei, iktisadi kalkınmayı bir barış stratejisi olarak öne çıkardı. Kuşak ve Yol Girişimi’nin “kazan-kazan” çerçevesi, küresel Güney’i kalkındırabilir ve savaş alanlarını ticaret merkezlerine dönüştürebilir. Batı’nın sıfır toplamlı yaklaşımı terk edip işbirliği girişimlerine katılması halinde ekonomik koridorlar çatışma bölgelerinin yerini alabilir.

Ján Čarnogurský ve Hossein Mousavian, somut anlaşma modellerine dikkat çekti. Čarnogurský, Ukrayna’nın tarafsız bir devlet haline gelmesi için 1955 Avusturya Devlet Sözleşmesine atıfta bulunurken, Mousavian Orta Doğu’da kitle imha silahsız bir bölge tasavvur etti. Bu tür dikkatlice tasarlanmış anlaşmalar gerilimi azaltabilir.

Larry Wilkerson ve Scott Ritter aciliyetin altını çizdiler. ABD’nin stratejik düşüncesinde, hegemonyadan çok kutuplu dünyayı benimsemeye doğru büyük bir dönüşüm olmadan, dünya küresel bir çatışmaya sürüklenme riski altında. Uzmanlar, stratejik olarak nükleer silahlı rakipleri “yenmek” gibi gerçekçi olmayan hedeflerden vazgeçilmesini, iletişim kanallarının açılmasını ve kazara nükleer savaşı önleyecek adımlar atılmasını talep etti.

Kültürel dönüşüm çağrısı

Konferansta tekrar eden bir tema da kültürel değerlerin politik değişimlere rehberlik etmesi gerektiğiydi. “Schiller ve Beethoven Ruhu’nda: Bütün İnsanlar Kardeş Olur!” sloganı, ahlaki yükselişin ve estetik eğitimin siyaseti yönlendirebileceğini öne sürüyordu. Zepp-LaRouche, klasik bestecileri ve şairleri anarak, evrensel insanî değerlerin güç politikalarının ötesinde birleştirici bir rol oynayabileceğini vurguladı.

Schiller Enstitüsü’nün büyük sanata, klasik müziğe ve dramatik şiire verdiği önem dekoratif değil. Zepp-LaRouche’a göre Schiller, yurttaşları kültürle geliştirmeyi ve onları tüm insanlığı tek bir aile gibi düşünmeye sevk etmeyi savunmuştu. Beethoven’ın 9. Senfonisi’nden “Neşeye Övgü” (Ode to Joy) ise nükleer uçurumun kıyısında duran bugünün dünyasında, evrensel kardeşlik idealini sembolize ediyor.

Panelistler, felaketten kaçınmak için yurttaşların hükümetlerine makul davranma, uluslararası hukuka saygı ve insanlığın çıkarlarını öne koyma konusunda baskı yapmaları gerektiğini vurguladı. Helga Zepp-LaRouche, Enstitü’nün benimsediği ve egemenlik, kalkınma ile beşeriyetin ortak hedeflerine odaklanan on prensibin yaygınlaştırılması çağrısında bulundu. Carl Schmitt türü dost-düşman ayrımlarının terk edilmesi ve Tek İnsanlık ilkesinin benimsenmesi gerektiğini belirtti.

Panelde tam konuşma yapamayan ama alıntıları aktarılan Naledi Pandor, “BRICS ve küresel Güney, daha adil bir çok kutuplu düzen kurabilir,” diyerek yükselen güçlerin işbirliğiyle daha adil bir dünya inşa edilebileceğini dile getirdi.

İnsanlık adına son bir şans mı?

Devlet adamları, diplomatlar ve akademisyenler, derin bir tehlikeye işaret ettiler. Nükleer cephanelikler bekliyor, çatışmalar diyalog olmaksızın sürüyor, büyük güçler uçurumun kenarında dolaşıyor.

Buna rağmen panel umut da yansıttı. Sıfır toplamlı jeopolitiği reddeden, karşılıklı saygı, iktisadi işbirliği ve kültürel rönesans odaklı yeni bir paradigma fikri, tüm konuşmacıları birleştiren ortak payda oldu.

Helga Zepp-LaRouche, “Bir seçeneğimiz var. Ya son bir dünya savaşına giden yolda ilerlemeye devam ederiz ya da Tek İnsanlık’ın yeni paradigmasını inşa etmek için harekete geçeriz. Hayatı seçelim, ölümü değil,” diyerek sözlerini noktaladı.

DİPLOMASİ

Çin Başkan Yardımcısı Han Zheng Trump’ın yemin törenine katılacak

Yayınlanma

Çin Devlet Başkan Yardımcısı Han Zheng, ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın pazartesi günü Washington’da yapılacak yemin törenine katılacak. İlk kez üst düzey bir Çinli lider ABD’de böyle bir etkinlikte hazır bulunacak.

Çin Dışişleri Bakanlığı duyuruyu cuma sabahı, yemin töreninden üç gün önce yaptı.

Kasım ayında basında çıkan haberlere göre Trump, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ‘i törene katılmaya davet etmişti.

Bakanlık, “Diyalog ve iletişimi geliştirmek, farklılıkları uygun şekilde yönetmek, karşılıklı yarar sağlayan işbirliğini genişletmek, istikrarlı, sağlıklı ve sürdürülebilir bir Çin-ABD ilişkisini ortaklaşa sürdürmek ve iki ülkenin birbiriyle iyi geçinmesi için doğru yolu bulmak için yeni ABD hükümetiyle birlikte çalışmaya hazırız” dedi.

Pekin’deki Renmin Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Diao Daming, yabancı bir devlet başkanının yemin törenine özel bir elçinin katılmasının Çin’in diplomatik uygulamalarına uygun olduğunu ancak bu kez üst düzey bir liderin gönderilmesinin Çin’in ABD ile ilişkilerin istikrara kavuşturulmasına verdiği önemi yansıttığını söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Diao, “Bu Çin’in Çin-ABD ilişkilerinin istikrara kavuşturulmasına verdiği büyük önemi yansıtıyor. İlişkilerin bir sonraki aşaması için iyi bir başlangıç noktası oluşturuyor ve Çin ile ABD arasında daha fazla etkileşime katkıda bulunacak” dedi.

Daha önce Çin mallarına yüzde 60’a varan ek gümrük vergileri uygulama tehdidinde bulunan Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü öncesinde dünyanın ikinci büyük ekonomisine nasıl yaklaşacağı konusunda spekülasyonlar sürüyor.

Trump bu ay yaptığı açıklamada Xi ile temsilcileri aracılığıyla görüştüğünü ve “muhtemelen çok iyi anlaşacaklarına” inandığını söyledi.

Bu arada Çin de geçtiğimiz haftalarda yeni yönetime yönelik politikasının tonu hakkında bazı işaretler verdi. Aralık ayında Xi “diyaloğu sürdürmek” istediğini söylerken, bir gümrük vergisi ya da teknoloji savaşının “kazananı olmayacağı” uyarısında bulundu.

Çin’in en üst düzey diplomatı Wang Yi de “Çin ve ABD birbirleriyle işbirliği yaptıkları sürece birlikte pek çok büyük iş başarabileceklerini” söyledi.

Pazartesi günü Komünist Parti’nin yayın organı People’s Daily’de yer alan bir yorumda, yeni yönetime açık bir mesaj olarak “her iki ülke ve dünya için sorumlu eylemler” çağrısında bulunuldu ve Çin-ABD işbirliği pastasının “daha da büyütülebileceği” belirtildi.

Bazı gözlemciler daha önce Trump’ın ikinci döneminin ilk 100 gününün Çin yönetiminin Trump’la temas kurması ve gerilimin bir anda tırmanmasını önlemesi için önemli bir fırsat penceresi olabileceğini öne sürmüştü.

Han yabancı devlet törenlerinde Çin’i temsil ediyor

Han son yıllarda bir dizi yabancı devlet töreninde Çin’i temsil etti. Ekim ayında Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto’nun Jakarta’daki yemin törenine Xi’nin özel temsilcisi olarak katıldı ve Kral Charles’ın taç giyme töreninde de hazır bulundu.

Washington’da 1874 yılına kadar uzanan kayıtlar, yabancı devlet başkanları ve diplomatların katılımı yaygın olmasına rağmen, Pekin’in de benimsediği bir uygulama olarak, hiçbir yabancı devlet başkanının ABD başkanlık yemin törenine katılmadığını gösteriyor.

2009 yılında dönemin ABD Büyükelçisi Zhou Wenzhong, Çin hükümetinin temsilcisi olarak Barack Obama’nın yemin törenine katılmıştı. Zhou’nun halefi Cui Tiankai 2021 yılında Joe Biden’ı göreve başlaması dolayısıyla tebrik etmiş ancak törene katılıp katılmadığını belirtmemişti.

Ancak Trump’ın göreve başlama töreni, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei’nin de aralarında bulunduğu konuklarla küresel bir etkinliğe dönüşüyor.

Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar ve Japon mevkidaşı Takeshi Iwaya da törene katılacaklarını teyit ettiler.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Rusya ve Vietnam, askeri işbirliği planı üzerinde anlaştı

Yayınlanma

Rusya ve Vietnam, 2025 yılı için askeri işbirliği planını Moskova’daki savunma işbirliği toplantısında kabul etti. Ayrıca, iki ülke liderleri, iktisadi, kültürel ve teknolojik alanları kapsayan uzun vadeli işbirliği anlaşmaları imzaladı.

Moskova’da düzenlenen Rusya-Vietnam savunma işbirliği çalışma grubu toplantısında, 2025 yılı için askeri işbirliği planı onaylandı ve uygulanma süreci belirlendi.

Rusya Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Askeri kurumlar arası diyaloğun güçlendirilmesi ve her iki ülkenin silahlı kuvvetleri arasında karşılıklı fayda sağlayan bağların artırılması yönünde karşılıklı bir tutum vurgulandı,” ifadeleri yer aldı.

Geçen günlerde Rusya Başbakanı Mihail Mişustin ve Vietnam Başbakanı Pham Minh Chinh, Hanoi’de bir araya gelerek 2030 yılına kadar kapsamlı işbirliği planını içeren bir bildiriyi imzaladı.

Ayrıca, Rusya Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Vietnam Bilgi ve İletişim Bakanlığı arasında radyoelektronik sanayi ve dijital teknolojiler alanında bir anlayış memorandumu, kültürel işbirliği programı ve diğer belgeler üzerinde mutabakata varıldı.

Putin’i ağırlayan Vietnam, ‘bambu diplomasisi’ni sürdürmeye çalışıyor

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Britanya, Ukrayna’da askeri üs kurmayı değerlendirecek

Yayınlanma

Britanya, Ukrayna’da askeri üsler ve savunma altyapısı kurmayı değerlendireceğini duyurdu. Bu plan, iki ülke arasında imzalanan 100 yıllık ortaklık anlaşmasının bir parçası olarak açıklandı. Ayrıca, Britanya’nın 2025 yılında Ukrayna’ya 6,6 milyar dolar değerinde askeri yardım yapacağı belirtildi.

Birleşik Krallık, Ukrayna’da askeri üsler ve savunma altyapısı kurma konusunu değerlendirecek.

Britanya Başbakanı Keir Starmer’in Kiev ziyareti sonrasında yayımlanan ve iki ülke arasındaki 100 yıllık ortaklığı içeren deklarasyonda, Britanya ve Ukrayna’nın ortak askeri ihtiyaçları belirlemek için birlikte çalışacağı ve ortak üretim amacıyla kabiliyetler ile teknolojileri genişletme konusunda işbirliği yapacağı vurgulandı.

Ayrıca, Ukrayna’da askeri üsler, lojistik depolar, yedek askeri teçhizat depoları ve silah stoklarının oluşturulması gibi savunma altyapısının kurulması ve desteklenmesi seçeneklerinin değerlendirileceği ifade edildi.

10 Ocak’ta Bloomberg, Starmer’in yakın zamanda Ukrayna’yı ziyaret ederek, Rusya ile çatışma sona erdikten sonra uluslararası barış gücü birliklerinin Ukrayna’ya konuşlanmasını tartışacağını bildirmişti.

Habere göre, bu konuyu Starmer, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile de görüştü.

16 Ocak’ta Starmer, Kiev’i ziyaret ederek Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile iki ülke arasında 100 yıllık ortaklık anlaşmasını imzaladı.

Anlaşmanın ilan edilen hedefleri arasında güvenlik ve savunma, uzay, ticaret, tarım, eğitim ve kültür alanlarında işbirliği yer aldı. Zelenskiy ayrıca, anlaşmanın gizli bir bölümünün bulunduğunu ve Britanya’nın 2025 yılı için Ukrayna’ya 6,6 milyar dolar değerinde askeri yardım planladığını, bu tarihten sonra ise yıllık en az 3 milyar dolar yardım yapacağını belirtti.

Fransa ve İngiltere Ukrayna’ya asker göndermeyi görüşüyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English