Diplomasi
Seçimler ‘Camp David’ işbirliğinin geleceğini etkileyebilir

ABD, Japonya, Güney Kore liderleri Camp David’de bir araya gelerek üçlü işbirliğinde “yeni bir dönemi” ilan ettiler. Ancak bu yeni dönemin ne kadar uzun süreciği bilinmiyor.
Çin’in Doğu ve Güney Çin Denizlerinde artan etkisi ve Kuzey Kore’nin nükleer ve füze atılımlarının hızından duyulan endişe gibi faktörlerin bir araya gelmesi, Japonya ve Güney Kore’nin bu işbirliğini kalıcı hale getirme arzusunda etkili olurken, Washington ikiliyi askeri işbirliğini derinleştirme doğrultusunda her geçen gün daha da zorluyor.
Zirvenin diplomasi, teknoloji eğitimi ve güvenlik gibi çeşitli alanlarda üçlü işbirliğinin derinleştirilmesi ve genişletilmesi yönünde başarılı olduğu söylense de, Japan Times’a konuşan Tokyo Üniversitesi’nden yardımcı doçent Ryo Hinata-Yamaguchi’ye göre, “üçlü çerçevenin başarısı sadece bir dizi gündemle başa çıkma kapasitesine değil, aynı zamanda tutarlılığına, güvenilirliğine ve sürdürülebilirliğine de bağlıdır.”
Geleneksel olarak tarihi diplomatik duyurular için ayrılan Maryland’deki sembolik mekanda cuma günü yapılan üçlü zirvede Başbakan Fumio Kishida, Güney Kore lideri Yoon Suk-yeol ve ABD Başkanı Joe Biden yılda en az bir kez yüz yüze görüşmeyi kabul ederken, savunma şefleri, üst düzey diplomatlar ve üst düzey ekonomi yetkilileri de dahil olmak üzere Kabine üyeleri yıllık üçlü toplantılar düzenleyecekler.
Beyaz Saray’a göre liderler ayrıca, yıl sonuna kadar gerçek zamanlı füze uyarı verilerini paylaşma planıyla birlikte, “üçlü savunma işbirliğinin eşi benzeri görülmemiş bir seviyesini oluşturacak” yıllık, adlandırılmış, çok alanlı ortak askeri tatbikatları içeren bir çerçeve üzerinde anlaştılar.
Tek seferlik değil, sürekli işbirliği hedefi
Ancak Biden ve diğer liderler, güçlendirilen işbirliğinin tek seferlik bağlantıların çok ötesine geçtiğini belirtmekte gecikmediler.
Kishida ve Yoon ile ortak basın toplantısında konuşan ABD lideri, “Bugünü farklı kılan şey, aslında birbirimizle olan ilişkilerimizde – güvenlik işbirliği, ekonomik işbirliği, teknoloji işbirliği, kalkınma işbirliği, istişare, tatbikatlar – kurumsal değişiklikler olan bir dizi girişimi başlatmasıdır” dedi ve ekledi: “Ve inanıyorum ki tüm bunlar, ilişkinin daha güçlü ve daha kesin bir şekilde devam etmesi için yıldan yıla, aydan aya bir ivme yaratacaktır.”
Biden iki Asyalı lidere Tokyo ve Seul arasındaki ikili ilişkiyi onararak, yıllar süren soğuk ilişkilerin ardından yeni bir zirveye taşıyan ve üç liderin “tarihi zirvede” üçlü ilişkiyi sağlamlaştırmasına zemin hazırlayan “siyasi cesaretleri” için övgü yağdırdı.
Tokyo ve Seul’ün, Japonya’nın 1910-1945 yılları arasında Kore Yarımadası’nı sömürgeleştirmesiyle ilgili çetrefilli savaş zamanı tarihi meseleleri yüzünden uzun süredir devam eden ve ticaret arenasına da sıçrayan düşmanlığı böylece sona eriyor gibi görünüyor.
Çin’e karşı ortak hedefler
Center for a New American Security adlı düşünce kuruluşunun Hint-Pasifik Güvenlik Programı’nda kıdemli araştırmacı olarak görev yapan Duyeon Kim Japan Times’a verdiği demeçte, “Camp David zirvesi gerçekten tarihi bir zirve, şimdiye kadar hayal bile edilemezdi çünkü Seul-Tokyo ilişkisi her zaman üçgenin iki ayağını birbirine bağlayan tarihi anlaşmazlıklarla doluydu,” dedi.
Washington, Kishida ve Yoon’un güvenlik endişelerinin kendi güvenlik endişeleriyle örtüşmesini teşvik etti ve liderleri üçlü işbirliğini canlandırmanın kritik bir ihtiyaç olduğu konusunda ikna etti.
“Şu anda, hukukun üstünlüğüne dayalı özgür ve açık uluslararası düzen krizde” diyen Kishida, Rusya-Ukrayna savaşını, Pekin’in Doğu ve Güney Çin Denizlerinde artan etkisine ve Kuzey Kore’nin nükleer ve füze tehdidine dikkat çekti.
Japon Başbakan, “Bu koşullar altında, üçlü stratejik işbirliğimizin çiçek açması ve gelişmesi mantıklı ve neredeyse kaçınılmazdır ve bu çağda gereklidir” dedi.
İlk adım olarak üç lider, “birlikte yeni bir sayfa” açarken “gelecek yıllar boyunca” ortaklığa rehberlik edecek “ortak ilkeleri” taahhüt ettikleri geniş kapsamlı bir belge olan Camp David İlkelerini açıkladılar.
Bu ilkeler arasında ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinin temel retoriği olan “uluslararası hukuka, ortak normlara ve ortak değerlere saygı temelinde özgür ve açık bir Hint-Pasifik’e odaklanılması” ve “statükoyu güç ya da zorlama yoluyla değiştirmeye yönelik tek taraflı girişimlere şiddetle karşı çıkılması” da yer aldı.
Üç liderin Kuzey Kore’yi caydırmaya yönelik tedbirler üzerinde anlaşmaya varma konusunda belirgin bir sorunları olmasa da, Çin’in artan iddiası ve askeri modernizasyonuna ilişkin endişelerle en iyi nasıl başa çıkılacağı konusundaki hassasiyetler daha belirgindi.
Denge arayışı devam ediyor
Çin-ABD ilişkileri son dönemde dibe vurmuş olsa da, Japonya ve Güney Kore, önemli bir ticaret ortağı olan Pekin ve ortak müttefikleri Washington ile bir denge kurmaya çalışıyor.
Japonya, Pekin’in askeri modernizasyonunda kullanılabilecek ileri teknolojiye erişimini engellemek amacıyla Çin’e kritik yarı iletkenlerin ihracatına kontroller getirme yönündeki ABD girişimlerinin ardından daha agresif bir tutum sergiledi. Ancak aynı zamanda Çin ile ilişkilerini istikrara kavuşturmak için Kishida cuma günü yaptığı açıklamada ikili ilişkileri geliştirmeye yönelik “olumlu ivmeyi sürdürme niyetini” vurguladı.
Dünyanın 2 numaralı çip üreticisi ve Çin’in sektördeki en büyük ortaklarından biri olan Güney Kore, Pekin’i kızdırmamak için ABD’nin ihracat kontrollerine katılmaktan büyük ölçüde kaçındı. Ancak ABD’nin “kurallara dayalı uluslararası düzeni koruma” vizyonuyla uyumlu ilk Hint-Pasifik Stratejisini de yayınlayan Yoon, “demokratik Tayvan konusunda artan gerilimin statükoyu güç kullanarak değiştirme girişimlerinden kaynaklandığını” vurgulayarak Pekin’in şiddetli tepkisine yol açtı.
Yine de liderler ABD’nin Çin konusundaki tutumuna bir adım daha yaklaştı ve üç lider ayrı bir ortak zirve bildirisi yayınlayarak Pekin’i Güney Çin Denizi’ndeki “yasadışı deniz iddialarını destekleyen tehlikeli ve saldırgan davranışları” ve Tayvan yakınlarındaki hareketleri konusunda uyardı.
“Tayvan Boğazı’nda barış ve istikrarın, uluslararası toplumda güvenlik ve refahın vazgeçilmez bir unsuru olduğu” belirtildi.
Atlantik Konseyi düşünce kuruluşunun Hint-Pasifik Güvenlik Girişimi’nde Güney Kore-Japonya-ABD ilişkileri uzmanı olan Lauren Gilbert, Çin’in adını açıkça anma konusundaki bazı tereddütlere rağmen, üç liderin nihayetinde “Pekin’in ekonomik ve denizcilik alanındaki saldırılarını aktif bir şekilde artırması halinde Güney Kore ve Japonya’nın boş durmayacağı” yönünde ince de olsa net bir mesaj verdiklerini söyledi.
Biden cuma günü yaptığı açıklamada, dünyanın iki numaralı ekonomisinin zirvede ele alınmasına rağmen, toplantının “Çin ile ilgili olmadığını” iddia etti.
Pekin ise, Zirveyi, Çin lideri Xi Jinping’in “Çin’in her yönden çevrelenmesi, kuşatılması ve bastırılması” olarak adlandırdığı sürecin bir parçası olarak değerlendiriyor.
Liaoning Sosyal Bilimler Akademisi’nde Kore Yarımadası konularında uzman olan Lu Chao, cuma günü Global Times gazetesine verdiği demeçte “Camp David zirvesinin muhtemelen yeni bir soğuk savaş için başlangıç atışı olduğunu söylemek yerinde olur” dedi.
Pekin ayrıca daha yakın ABD-Japonya-Güney Kore ilişkilerinin Asya’da bir “mini-NATO” kurulması anlamına geldiğini ifade etmişti.
‘Ortak tehdide ortak yanıt verme’
Biden’a Camp David’de eşlik eden ABD ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan ise, cuma günü nihai hedefin resmi bir üçlü ittifak ve karşılıklı savunma paktı olup olmayacağı sorusuna Washington’un “bunu açık bir hedef olarak belirlemediğini” söyledi.
“Resmi üçlü ittifak için bir son nokta belirlemedik” diyen Sullivan, hem Japonya hem de Güney Kore ile “güçlü ve derin” ikili ittifaklara dikkat çekti.
Uzmanlara göre, daha derin üçlü işbirliği resmi bir ittifaktan çok uzak olsa da, zirve Tokyo, Seul ve Washington’un buna yaklaşması için açık kapı bırakıyor.
Buna göre, zirveden çıkan en önemli anlaşmalardan biri, üç liderin bilgi paylaşımı ve ülkelerinin “ortak çıkarlarını ve güvenliğini” etkileyen “bölgesel zorluklar, provokasyonlar ve tehditlere” verilecek yanıtları koordine etmek için bir telefon hattı oluşturma kararı oldu.
Biden cuma günkü basın toplantısında şunları söyledi: “Kritik bir şekilde, hangi kaynaktan gelirse gelsin ülkelerimizden herhangi birine yönelik tehditler karşısında birbirimize hızlı bir şekilde danışmayı taahhüt ettik. Bu, bölgede ya da ülkelerimizden herhangi birini etkileyen bir kriz olduğunda bilgi paylaşmak ve müdahalelerimizi koordine etmek için bir telefon hattına sahip olacağımız anlamına geliyor.”
Güney Kore Devlet Başkanı Yoon ise, “Ülkelerimizden herhangi birine yönelik herhangi bir provokasyon ya da saldırı, bu üçlü çerçevenin karar alma sürecini tetikleyecek ve dayanışmamız daha da güçlenecektir” dedi.
Mekanizma, üç liderin görev süreleri ile sınırlı kalabilir
Ancak bu istişare mekanizması hayata geçirilmeden önce, çerçevenin üç liderin görev sürelerinin ötesine geçecek şekilde inşa edildiğini kanıtlaması gerekecek. Tokyo ve Seul arasındaki ilişkiler liderlik değişimleriyle birlikte inişli çıkışlı bir seyir izlerken, ABD ittifak sistemine şüpheyle yaklaşan eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2024 başkanlık seçimlerini kazanma ihtimali de zirvede varılan anlaşmalara bağlı kalıp kalmayacağını merak ettiriyor.
Center for a New American Security’den Kim, “En büyük zorluk, Güney Kore ve Japonya arasında diplomatik anlaşmazlıklar ortaya çıktığında bile ilgili hükümetlerin anlaşmaları proaktif bir şekilde uygulaması olacaktır” dedi.
Kim’e göre, “Eğer aşırı solcu bir Güney Kore başkanı ve aşırı sağcı bir Japon lider bir sonraki seçim dönemlerinde seçilirse, hatta ABD’de Trump ya da onun gibi biri kazanırsa, o zaman bunlardan herhangi biri üç ülkenin şu anda ortaya koyduğu tüm anlamlı ve sıkı çalışmaları rayından çıkarabilir.”
Diplomasi
Moritanya’nın Beyaz Saray’da İsrail ile yeniden diplomatik ilişki kuracağı iddia edildi

Moritanya’nın Trump’ın desteğiyle çarşamba günü Beyaz Saray’da yapılacak bir toplantıda İsrail ile diplomatik ilişkilerini yeniden kurmaya hazırlandığı iddia edildi.
İsrail Başbakan Benyamin Netanyahu’nun bugün ABD yönetiminin arabuluculuğunda Moritanya Cumhurbaşkanı Muhammed Veled Gazvani ile görüşmesi bekleniyor.
Görüşmenin, İsrail ile Arap ve Müslüman ülkeler arasındaki İbrahim Anlaşmaları’nın genişletilmesi amacıyla Trump yönetimi tarafından organize edildiği iddia edildi.
ABD haber sitesi Semafor’a göre, görüşme Washington’da düzenlenen ABD-Afrika zirvesi sırasında yapılacak.
The Times of Israel, Trump’ın ilk başkanlık döneminin sonunda, İsrail ile Moritanya ve Endonezya arasında normalleşme anlaşmaları imzalamaya çok yaklaştığını ancak görev süresinin sona ermesi nedeniyle bunun hayata geçmediğini ileri sürmüştü.
Moritanya, 1999’da İsrail ile diplomatik ilişki kuran ilk Müslüman ülkelerden biri olmuş, ancak İsrail’in Gazze’ye saldırmasının ardından 2010 yılında İsrail ile ilişkilerini kesmişti. Bir dizi yıkıcı saldırının ilki olan bu savaş, Arap dünyasında geniş çaplı öfkeye yol açmıştı. Moritanya’nın iddia edilen bu son hamlesi İsrail’in Gazze’deki saldırılarının uluslararası kamuoyunca “soykırım” olarak nitelendirildiği bir dönemde geldi.
Trump yönetimi, Arap ve Afrika ülkeleri ile İsrail arasında normalleşme anlaşmalarını uzun süredir destekliyor ve bunları ekonomik ortaklıklar olarak sunuyor. Ancak, bu anlaşmaların İsrail’in Filistin topraklarında sürdürdüğü işgal ve savaş suçlarına siyasi bir örtü sağladığı yaygın olarak savunuluyor.
Moritanya, İsrail’i tanımayan (Cezayir, Komorlar, Cibuti, Libya, Somali ve Tunus dahil) veya ilişkilerini askıya alan (Mali ve Nijer gibi) dokuz Afrika ülkesinden biri.
ABD’li yetkililer İsrail’le normalleşme ve İbrahim Anlaşmaları için büyük sürprizleri olduğunu iddia etmişti. Beyaz Saray Basın Sekreteri Karoline Leavitt, “Başkan, bölgedeki daha fazla ülkenin İbrahim Anlaşmaları’nı imzalayacağından kesinlikle umutlu” açıklamasını yapmıştı.
Suudi Arabistan’ın bu ülkelerden biri olacağı konuşuluyordu, ancak analistler Riyad’ın şu an bu anlaşmayı jeopolitik açıdan “karlı” bulmadığını ve yanaşmadığını belirtmişti. Nitekim savaşın bölgede yayılmasıyla Suudi Arabistan, İran ile ilişkilerini de güçlendirdi ve İsrail’in İran’a yönelik saldırıları kınadı.
İsrail’le görüşmeleri sürdüren Suriye’nin ise şimdilik “sınır güvenliği” bağlamında Tel Aviv’le anlaşacağı düşünülüyor.Kaynaklara göre, Suriye ile İsrail arasındaki “sessiz” görüşmeler tam anlamıyla normalleşmeyi değil taraflar arasında sınırlı bir güvenlik anlaşmasını hedefliyor.
Asya
Malezya Başbakanı ASEAN toplantısında Trump’ın tarifelerinin ‘baskı altına almak’ için kullanıldığını söyledi

Malezya Başbakanı Enver İbrahim, çarşamba günü ASEAN’ın önemli dışişleri bakanları toplantısının açılışında, ABD’nin gümrük tarifelerinin artık diğer ülkeleri “baskı altına almak, izole etmek ve kontrol altında tutmak” için kullanıldığını söyledi.
Kuala Lumpur’da düzenlenen bakanlar toplantısının açılış töreninde konuşan İbrahim, “Dünya çapında, bir zamanlar büyümeyi sağlamak için kullanılan araçlar artık baskı, izolasyon ve kontrol altında tutmak için kullanılıyor” dedi. “Gümrük tarifeleri, ihracat kısıtlamaları ve yatırım engelleri artık jeopolitik rekabetin keskin araçları haline geldi” diye ekledi.
Enver İbrahim, ASEAN’daki meslektaşlarına, bölgenin bu gerçekle “açık ve kararlı” bir şekilde yüzleşmesi gerektiğini ve bloğun birlikteliğinin deklarasyonlarla sınırlı kalmaması gerektiğini hatırlattı.
Pazartesi günü, ABD Başkanı Donald Trump, altı ASEAN üyesini etkileyen yeni bir dizi gümrük vergisi oranı açıkladı. Bunlar arasında Myanmar ve Laos’tan gelen mallara %40, Tayland ve Kamboçya’dan gelen mallara %36 vergi yer alıyor. Endonezya için oran %32, Malezya için ise %25.
Malezya, 10 üyeli bloğun bu yılki dönüşümlü başkanlığını yürütüyor. Bu haftaki toplantılar arasında ASEAN’ın içişleri bakanları toplantısı ve ardından ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Japonya ve Hindistan gibi önemli ortak ülkelerle toplantılar yer alıyor.
Nikkei Asia‘nın gördüğü dışişleri bakanları toplantısının ortak bildiri taslağı, tek taraflı gümrük vergisi uygulamalarının “kontra üreten nitelikte olduğunu ve küresel ekonomik parçalanmayı şiddetlendirme riski taşıdığını” ve “ASEAN’ın ekonomik istikrarı ve büyümesi için karmaşık zorluklar oluşturduğunu” belirtiyor.
Malaya Üniversitesi Uluslararası ve Stratejik Çalışmalar Bölümü’nde doçent olan Khoo Ying Hooi, Nikkei Asia’ya verdiği demeçte, Trump’ın son gümrük vergisi açıklamalarının, Japonya ve Güney Kore gibi müttefikleri hedef almak anlamına gelse bile, daha çok güç gösterisi ve “Önce Amerika” söylemini canlandırmak amacıyla yapıldığını söyledi.
“Bu, stratejik olmaktan çok sembolik bir hamle gibi görünüyor ve kimin zarar göreceği önemli olmaksızın seçmenlere ticaret konusunda sert olduğunu göstermek amacıyla yapılmış bir hamle” dedi.
Khoo, Güneydoğu Asya’nın ticareti çeşitlendirmek, bölgesel entegrasyonu güçlendirmek ve tek bir pazara bağımlılığı azaltmak için adımlar attığını belirtti. Güney-Güney ticaret ortaklıklarının kurulduğunu ekleyen Khoo, bu çabaların “hızlanıp derinleşebileceğini” kaydetti.
Malezya Başbakanı Enver İbrahim konuşmasında, ASEAN’ın “merkeziliğinin” devam etmesi gerektiğini yineleyerek, jeopolitik ve ekonomik belirsizliklerin dünya çapında arttığı bir dönemde bloğun diyalog için birincil dayanak noktası olması gerektiğini vurguladı.
“Küresel düzen parçalanıyor” dedi ve ekledi: “Çatışma, zorlama ve güvensizlik artık çok sayıda ilişkiyi tanımlıyor ve bunların sonucunda sayısız hayat kaybediliyor veya altüst oluyor.”
Öte yandan, toplantıda Malezya Dışişleri Bakanı Mohamad Hasan, küresel siyasi manzaranın “iki kutupluluktan tek kutupluluğa ve nihayet çok kutupluluğa” doğru değişmeye devam edeceğini vurguladı.
Diplomasi
Çekya Cumhurbaşkanı: Savaş bittikten sonra Rusya ile ilişkiler düzelebilir

Çekya Cumhurbaşkanı Petr Pavel, Ukrayna’daki savaş sona erdikten sonra Avrupa ülkelerinin Rusya ile ilişkilerini yeniden kurabileceğini belirtti. Pavel, önceliğin ateşkese ve Rusya’yı müzakere masasına getirmeye verilmesi gerektiğini vurgularken, Moskova’nın yapıcı bir diyalog sergilemesi halinde Avrupa güvenliği ve ekonomik işbirliği konularının tartışılabileceğini ifade etti.
Çekya Cumhurbaşkanı Petr Pavel, Ukrayna’daki savaşın sona ermesinin ardından Avrupa ülkelerinin Rusya ile ilişkilerini yeniden kurabileceğini söyledi.
BBC Rusça‘ya konuşan Pavel, öncelikli görevin Rusya’yı müzakerelere çekmek ve ateşkesi sağlamak olduğunu vurguladı.
Pavel, bu adımların ardından barış anlaşması ve Ukrayna’nın yeniden inşası konularının ele alınabileceğini belirtti.
‘Moskova’nın tutumu belirleyici olacak’
Pavel, “bitmeyen bir savaşın” hem Ukrayna hem de Rusya için ağır insani kayıplara yol açacağı ve sadece bu iki devletin değil, tüm Avrupa’nın ekonomisine ciddi zarar vereceği uyarısında bulundu.
Gelecekte atılacak adımların büyük ölçüde Moskova’nın tutumuna bağlı olacağını ifade eden Çekya lideri, Rusya’nın yapıcı bir diyaloğa hazır olduğunu göstermesi durumunda Avrupa güvenliği ve ekonomik işbirliği konularında müzakere masasına dönebileceğini dile getirdi.
Ancak Pavel, “Ukrayna’da barışın sağlanmasının, atılacak her türlü adım için kilit ve vazgeçilmez bir koşul olduğunun” altını çizdi.
Pavel, Rusya ile temasların yeniden kurulması fikrinin “insan adaleti ve uluslararası hukuk temelinde” kabul edilmesinin son derece zor olduğunu da kabul etti.
‘Putin ile eşit ortaklar olarak görüşürüm’
Gerektiği takdirde Vladimir Putin ile kişisel bir görüşmeye hazır olduğunu belirten Pavel, bu diyaloğun “büyüğün küçüğe veya güçlünün zayıfa karşı olduğu bir pozisyondan değil, eşit ortaklar arasında” gerçekleşmesi şartını koştu.
Çekya Cumhurbaşkanı’na göre Rusya yönetimi şu anda “ya kazanırsın ya da kaybedersin” mantığıyla hareket ederken, kendisi “karşılıklı kazancın” mümkün olduğuna inanıyor.
‘Kimse Rusya’yı kontrol etmeye çalışmıyor’
Pavel, savaşın sona ermesi, Avrupa güvenlik mimarisinin düzenlenmesi ve taraflar arasında güvenin yeniden tesis edilmesinin ardından askeri harcamaların azaltılması ve ekonomilerin güçlendirilmesi gibi konuların da konuşulabileceğini söyledi.
“Bunun hem Rus hem de Avrupalı vatandaşlar için eşit derecede faydalı olacağına eminim, çünkü hepsi barış içinde yaşamak istiyor,” diyen Pavel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimse Rusya’yı kontrol etmeye çalışmıyor; bizim de kendimize ait yeterince sorunumuz var.”
Çekya Cumhurbaşkanı ayrıca, Vladimir Putin’in “sonsuza dek iktidarda kalmayacağını” ve Rusya’daki insanların onurlu bir yaşam, dünyada serbestçe dolaşma, eğitim ve diğer ülkelerle iş yapma imkânları arzuladığını düşündüğünü ekledi.
Pavel, “Rusların çoğunluğunun tecrit altında ve bu kadar sıkı bir kontrol altında olmaktan memnun olduğunu sanmıyorum,” dedi.
‘NATO’nun Ukrayna kararı değişmedi’
NATO’nun 2025 yılı sonuç bildirisinde Ukrayna’nın üyelik perspektifine neden doğrudan atıfta bulunulmadığı sorusuna ise Pavel, bunun mevcut bir uygulamadan kaynaklandığını belirtti.
Pavel’e göre, daha önceki deklarasyonlarda yer alan ve iptal edilmeyen her şey yürürlükte kalmaya devam ediyor.
Çekya Cumhurbaşkanı, “Dolayısıyla, bir önceki zirvenin sonuçları hâlâ geçerli ve güncelliğini koruyor. Ukrayna bu deklarasyonda anılmadıysa, bunun tek sebebi hiçbir şeyin değişmemiş olmasıdır,” diye açıkladı.
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Jerusalem Post: Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Çin’in Orta Doğu stratejisi
-
Amerika2 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’
-
Dünya Basını1 hafta önce
Kimler faşist olabilir? Önce Mussolini’nin İtalya’sına, sonra İsrail’e bakalım