Ortadoğu
İsrail’de sivil itaatsizlik tartışması: “İntifada arifesinde ordu parçalanmak üzere”

“Değerlendirmelerin tümü, Mart ayı sonlarında Batı Şeria’da bir isyan, şiddet ve terör saldırıları dalgasının patlak verebileceğine işaret ediyor. Böyle bir durum, kara kuvvetlerinden, hava kuvvetlerinden ve istihbarat birliklerinden on binlerce yedek askerin çağrılmasını gerektirecektir. Ancak hükümetin yargıyı ve hükümet denetimini zayıflatma girişimi devam eder ve buna yönelik protestolar yoğunlaşarak sivil itaatsizliğe dönüşürse, orduda görev almama, IDF’yi çökmekle tehdit edecek boyutlara ulaşacaktır.”
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağcılarla ittifak yaparak kurduğu koalisyon hükümetinin attığı adımlar Filistinlileri endişelendirdiği kadar Yahudi vatandaşlarda da kırılma yaratmış durumda. Batı Şeria’da yasadışı Yahudi yerleşimlerinin genişletilmesi ve yasalaştırılması için atılan saldırgan adımlar, hem Arap vatandaşlara hem de muhalif İsraillilere yönelik ötekileştirici dil ve merkez ve sol partilerin “demokrasiye tehdit” gördükleri yargı reformu… İsrail tarihinin en sağcı hükümeti göreve geldiğinden bu yana geçen iki ayda, ülkede temelde Filistin-İsrail sorununa odaklı politik ayrışmaya ek olarak İsrail toplumu laik-aşırı dindar ile diktatörlük- “demokrasi” temelinde bir ayrımın da eşiğinde. İsrail toplumundaki bu kutuplaşma, koalisyon ortaklarına paylaştırılan yetkiler nedeniyle yetki karmaşasının yaşandığı güvenlik birimlerinde de tartışma yaratmış durumda. İsrail basınında hemen her gün eski ya da mevcut güvenlik görevlilerinin İsrail hükümetinden duyduğu rahatsızlık dile getiriliyor.

İsrail güçleri ve yerleşimcilerin, Zatera beldesinde düzenledikleri kundaklamalarda Filistinlilere ait çok sayıda araç kullanılmaz hale geldi. Foto: Issam Rimawi / AA
“Ben-Gvir ve Smotrich saldırganları destekledi”
Batı Şeria’nın kuzeyindeki Huvvara beldesinde ise 26 Şubat’ta iki Yahudi yerleşimcinin silahlı saldırıda öldürülmesi ve aynı günün akşam saatlerinde yüzlerce Yahudi yerleşimcinin İsrail ordusunun gözetiminde Huvvara beldesine gelerek Filistinlilere karşı “toplu intikam” saldırıları düzenlemesi ülkede gerilimi iyice tırmandırdı. İsrail Kamu Yayın Kuruluşunun (KAN) haberinde, İsrail kabinesinin aşırı sağcı üyelerinden Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Nablus’a bağlı Huvvara beldesinde Filistinlilere karşı organize saldırılara girişen Yahudi yerleşimcileri desteklemekle itham edildi. Haberde, “(Adı paylaşılmayan) Üst düzey güvenlik kaynakları, bakanlardan Bezalel Smotrich ve Itamar Ben Gvir ile bunların partilerinden (Dini Siyonizm ve Yahudi Gücü) milletvekillerini, Huvvara’daki Yahudi isyancıları desteklemek ve Batı Şeria’da gerilimi daha da artırmaya çalışmakla suçladı” ifadelerine yer verildi. Huvvara’daki hadisenin “iyi organize edildiğine” işaret edilen haberde, “Yahudi gençlerin önceden hazırlanmış molotof kokteylleriyle beldeye girdikleri” vurgulandı.
Aynı bağlamda, “Israel Hayom” gazetesi de, güvenlik kaynaklarına dayandırdığı haberinde, “Huvvara olaylarına karışanların siyasi düzeyde desteklendiğini” aktararak, “saldırılara karıştıkları tespit edilen ve gözaltına alınan 7 Yahudi şüpheliden 6’sının serbest bırakıldığını” yazdı.
“Teröristlerin iktidar koalisyonunda temsilcileri var”
Haaretz‘den Yossi Verter ise Huvvara’dakine benzer olayların daha önce de yaşandığını ancak bu yaşanan son olayın farklı olduğunu yazdı. Verter’e göre “artık Yahudi teröristlerin iktidar koalisyonunda temcilcileri var.” Verter, Yahudi terörünü öven iktidar milletvekilleri olduğunu bazılarının da sessiz kalarak şiddeti desteklediklerini belirtti. “Netanyahu düşerken İsrail’i de dibe batırıyor” başlıklı yazında Verter, şu çarpıcı tespitte bulundu: “İki ay önce Netanyahu ülkeyi makul mekanik bir durumda teslim aldı. O zamandan beri elli dokuz gün geçti ve ülke sadece çökmüş, hırpalanmış değil, paramparça olmuş durumda. Hayatımızın her köşesinde kaos hüküm sürüyor; şiddet, artan suç, vahim durumdaki güvenlik ve daha da kötüye giden ekonomi… Ve emin olabileceğimiz bir şey varsa, o da her şeyin çok daha kötüye gideceği ve bunun çok yakında olacağıdır.”
‘Sivil itaatsizlik çağrıları spekülasyon değil’
New York Times‘tan Thomas L. Friedman’ın kaleme aldığı “Netanyahu İsrail toplumunu parçalıyor” başlıklı makalede de Yahudi yerleşimciler ve Filistinliler arasındaki şiddetin yeni olmadığı, yeni olan durumun buradaki şiddeti kontrol altına alma görevinin İsrail tarihindeki en aşırı sağ, ultra Ortodoks ve tüm Batı Şeria’yı ilhak etmek isteyen hükümette olduğu hatırlatıldı. Öte yandan makalede, İsrail demokrasisini gerçekten parçalayabilecek yeni faktörün, Netanyahu’nun ‘yargı reformu’ adı altında İsrail Yüksek Mahkemesi’nin bağımsızlığını sona erdirme planı olduğuna dikkat çekildi: “Halkın çoğunluğunun yargının devrilmesine karşı olduğunu gösteren anketleri görmezden gelen – ve İsrail Cumhurbaşkanı ile Amerikan Başkanının bu konuda ulusal bir diyalog sağlanana kadar değişiklikleri erteleme çağrılarına rağmen – Netanyahu ve aşırılık yanlısı müttefikleri, meseleyi önümüzdeki bir kaç hafta içinde Meclis’ten geçirmek için acele ediyorlar.”
Makalede, eski MOSSAD Şefi Danny Yatom’un Kanal 13’e yaptığı yargı reformu yasasının Meclis’ten geçmesi durumunda hükümetten gelen emirlere itaatsizliğin meşru olacağına ilişkin açıklamaya atıf yapıldı. “Bu boş bir spekülasyon değil” diyen Friedman, The Times of Israel’in Askeri İstihbarat Özel Harekat Birimi’nden yaklaşık 250 subayın istifa mektubu hazırladığına ilişkin haberini de hatırlattıktan sonra şunları yazdı: “İsrail hiçbir zaman bir Filistin intifadası, bir Yahudi yerleşimci intifadası ya da bir yargı intifadası yaşamadı. Ancak bu, Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümeti göreve geldiğinden beri gün yüzüne çıkmaya başladı.”

İsrail Savunma Bakanı, Huvvara ziyareti sonrası “Bizi zor günler bekliyor” açıklaması yaptı. Foto: İsrail Savunma Bakanlığı
‘En büyük endişe: Ordunun dağılacağı korkusu’
Haaretz‘den Yossi Melman da yargı reformuna karşı sivil itaatsizlik çağrılarının İsrail ordusu üzerindeki etkilerini anlatan bir makale kaleme aldı. “Yeni bir intifada arifesinde İsrail ordusu parçalanmak üzere” başlıklı bir makalede, “İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin bugünlerde en büyük ve en acil endişesi, ne İran ne de herkesin yakında patlak vermesini beklediği Filistin ayaklanması. Aksine, ordunun dağılacağı korkusu” diyen Melman, nüfusun giderek artan bir bölümünün askerlik hizmetini yapmayı reddettiğini söylüyor. Melman’a göre bunun iki sebebi var: Birincisi yargı reformu ikincisi mevcut hükümetin koalisyon anlaşmalarının ultra-Ortodoksları bugün olduğu gibi sadece fiilen değil, hukuken de askerlik hizmetinden muaf tutacak hükümleri.
“Her geçen gün, Genelkurmay Başkanı, subaylar ve sahadaki komutanlar, göreve gelmeyeceklerini veya en azından bu seçeneği düşündüklerini açıklayan daha fazla yedek asker görüyor. Diğerleri, yasayı çiğnemekten kaçınmak için çağrı emirlerine uyarlarsa, arka tarafta önemsiz işler verilmesini isteyeceklerini söylüyor” diyen Melman, Halevi’yi daha da endişelendirecek gelişmenin görevdeki genç subayların sözleşmelerinin yenilenmesini reddetmesi olduğunu belirtti:
“Şu anda kaç yedek askerin hizmet vermeye isteksiz olduğu bilinmiyor. Ancak temkinli tahminlere ve hem kıdemli hem de kıdemsiz eski komutanlarıyla yapılan konuşmalara dayanarak, binlerce kişi ya tereddüt ediyor ya da göreve gelmeyi açıkça reddediyor. Sayı kesinlikle medyada bildirilenden çok daha fazla.”
‘IDF çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir’
500 eski Şin Bet (yurt içi gizli servis) ajanının yargı reformuna karşı imza toplandığını ve eski Mossad çalışanlarının da benzer bir kampanyaya hazırlandığını anlatan Melman, MOSSAD Direktörü David Barnea’nın, rütbesi departman başkanı seviyesinin altında olan mevcut çalışanların yargı reformuna karşı yapılan gösterilere katılmasına izin verdiğine dikkat çekti. Melman, basına da yansıyan IDF’nin en seçkin ve gizli birimlerinden Askeri İstihbarat’a bağlı özel harekat birimindeki 200 kadar yedek askerin yargı reformu Meclis’ten geçtiği taktirde görev yapmayı reddedeceklerine ilişkin mektuba da dikkat çekti: “Artan askerlik reddi, IDF (İsrail Savunma Kuvvetleri) için özellikle zor bir zamanda geliyor. Filistinlileri normal zamanlarda bile daha fazla huzursuzluğa sürükleme eğiliminde olan Müslümanların kutsal ayı Ramazan bir ay sonra başlayacak. İsrail’de tutuklu bulunan Filistinliler, bayram arifesinde açlık grevine başlayacaklarını açıkladı. Askeri İstihbarat ve Şin Bet değerlendirmelerinin tümü, Mart ayı sonlarında Batı Şeria’da bir isyan, şiddet ve terör saldırıları dalgasının patlak verebileceğine işaret ediyor. Bu yeni bir intifadaya yol açabilir. (…) Böyle bir durum, kara kuvvetlerinden, hava kuvvetlerinden ve istihbarat birliklerinden on binlerce yedek askerin çağrılmasını gerektirecektir. Ancak hükümetin yargıyı ve hükümet denetimini zayıflatma girişimi devam ederse ve buna yönelik protestolar yoğunlaşarak sivil itaatsizliğe dönüşürse, orduda görev almama, IDF’yi çökmekle tehdit edecek boyutlara ulaşacaktır.”
Ortadoğu
Uzmanlar Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’

İsrail’in İran’a saldırılarıyla başlayan çatışma ve ABD’nin İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırıları sonrası ateşkes ilan edilse de, kırılgan süreçle birlikte İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği endişeleri, küresel ekonomi ve piyasaların gündeminde yer almaya devam ediyor. Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’.
İran’ın ABD’ye misilleme olarak Katar’daki üssü hedef alması sonrası Donald Trump tarafından İran-İsrail arasında ateşkes ilan edildiği duyurulsa da, iki ülke arasında gerginlik ve yer yer saldırılar devam ediyor.
Kırılgan ateşkesin geleceği belirsizliğini korurken, Hürmüz Boğazı’nın kapanma ya da akışın sekteye uğrama riski piyasalarda ve şirketlerde endişe yaratıyor.
Öte yandan birçok enerji uzmanı, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı tamamen kapatmasının pek olası olmadığını düşünüyor. İran bu tehdidi daha önce de yapmıştı, ancak böyle bir hamlenin en başta en büyük petrol alıcısı olan Çin’i rahatsız edebileceğini hesaba katıyor.
ABD’nin İran’daki nükleer tesislere saldırılarının ardından İran Meclisi Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi İsmail Kevseri, Meclisin, Hürmüz Boğazı’nın kapatılması gerektiği sonucuna vardığını ancak nihai kararın Milli Güvenlik Yüksek Konseyi uhdesinde olduğunu açıklasa da bu ihtimalin oldukça düşük olduğu değerlendiriliyor. Ki bu tartışmalar da ateşkes duyurusu öncesinde öne çıkmıştı.
Ancak, yapay zeka tabanlı denizcilik takip şirketi Windward’ın paylaştığı bilgilere göre, hafta sonu ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırılarının ardından Hürmüz Boğazı’ndaki ticareti gemi taşımacılığı son 20 yılın en yüksek tehdit seviyesi altında faaliyet gösteriyor.
Jeopolitik belirsizlikler ve güvenlik endişeleri nedeniyle Hürmüz Boğazı’na giren gemi sayısında hafif bir düşüş gözlenirken, Windward’a göre bu düşüş gemi sahiplerinin jeopolitik belirsizlikler karşısında artan temkinliliğini ortaya koyuyor ve algılanan risklerin deniz taşımacılığı üzerindeki gerçek zamanlı etkisinin giderek büyüdüğünü gösteriyor.
Basra Körfezi’nin ağzında yer alan dar su yolu Hürmüz Boğazı, Orta Doğu’daki petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) üretiminin Umman Denizi ve Hint Okyanusu üzerinden dünya pazarlarına taşınmasını sağlıyor.
Deniz yoluyla taşınan ham petrolün yaklaşık 3’te 1’inin ulaştırılması için kullanılan bu stratejik geçit, başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Orta Doğu’daki üreticilerin ham petrol ve kondensat sevkiyatında kritik bir rol üstleniyor. Hürmüz Boğazı’ndaki petrol ticareti, dünyadaki toplam petrol tüketiminin de 5’te 1’ini karşılıyor.
Hürmüz Boğazı’ndan geçen günlük yaklaşık 20 milyon varil petrol ve petrol ürününün büyük kısmı Çin başta olmak üzere Asya piyasalarına ulaşıyor. Küresel doğal gaz ticaretinin yüzde 20’si de bu boğazdan geçiyor.
Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi.
‘Hürmüz’ün kapanma ihtimali – hukuki anlamda – sıfır’
Hürmüz’ün kapanma ihtimalini hukuki boyutuyla değerlendiren Ali Arif Aktürk, şunları söyledi:
“Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesine göre kıyıdaş ülkeler ortadan ikiye çizilmiş çizgi ile eşit şekilde bölünüyor. Münhasırlıkları, egemenlikleri var. En dar kısmında mesela İran, Umman ile paylaşıyor. Yine BAE ile paylaştığı kısım var. Hatta İran’ın işgal ettiği (sanırım iki tanesi BAE tarafında) 3 tane de ada var ve bununla ilgili anlaşmazlık devam ediyor. İran onları işgal etmiş durumda.
Dolayısıyla İran’ın tek taraflı ben kapattım deme şansı hukuken ve fiilen yok. Eğer İnsansız Deniz Araçları ile Sihalarla, roketlerle tankerleri vurabilirler. Vurdukları eğer Umman tarafında olursa o da ayrı diplomatik ve uluslararası sorun olur. BM üyesi başka bir ülkeye saldırmış olur. Yapabilir mi? Yapar bir iki tankere. ABD’nin 5. Filo orada, Katar, Suudi Arabistan üsleri de var. Burada sıcak çatışmalar olur. Dolayısıyla bunu tümden kapatmak ve sürdürmek imkansız.”
Hürmüz’ün bir savaş ya da çatışma sonucu fiilen kapanma ihtimalini de değerlendiren Aktürk, şöyle devam etti:
“Eğer Hürmüz’de ABD donanması ile bir deniz savaşı çıkarsa o zaman Hürmüz fiilen kapanmış olur. Bu bir risk. Uzun sürer mi? İste cevaplanması gereken asıl soru bu. Eğer ABD ve İsrail, İran’da bir rejim değişikliğini hedefliyorlarsa bu 90 milyonluk İran’da kolay değildir. Bu işin lideri ve sürükleyicisi de yok şu anda öne çıkan. Sonuç olarak ben fiilen ve uzun süreli Hürmüz’ün kapanacağını beklemiyorum.”
‘Hürmüz’ü kapatmak gemileri yakmak olur’
Hürmüz’ün kapatılması tartışmalarını politik açından ve İran yönetiminin geleceği açısından değerlendiren gazeteci Yakup Aslan şunları söyledi:
ABD’nin İran’a yönelik son saldırısının ardından, Tahran yönetimi açısından Hürmüz “Boğazı’nı kapatmak olası bir misilleme adımı olarak sıkça tartışılsa da, bu hamle İran için adeta gemilerin yakıldığı bir son seçenek olacaktır. Çünkü Hürmüz Boğazı sadece İran için değil, aynı zamanda tüm Basra Körfezi ülkeleri ve küresel enerji güvenliği açısından kritik bir geçiş noktasıdır. Dünya petrol ticaretinin yaklaşık %20’si günlük yaklaşık 17 milyon varil ham petrol bu boğazdan geçmektedir. Bu oran, küresel enerji piyasalarında yaşanacak en ufak bir tıkanıklığın dahi fiyatları fırlatmasına ve tedarik zincirlerinde büyük kırılmalara yol açmasına neden olur. İran’ın petrol ihracatının büyük bölümü de bu güzergâha bağlıdır; dolayısıyla boğazın kapanması İran ekonomisini de doğrudan vuracaktır.
Hürmüz Boğaz kapatıldığı takdirde olası askeri sonuçları da değerlendiren Aslan, şöyle devam etti:
“Hürmüz Boğazı’nın kapatılması yalnızca ekonomik değil, askeri sonuçlar da doğuracaktır. Böyle bir girişim, başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere NATO üyesi ülkelerin öncülüğünde oluşturulacak bir deniz gücü koalisyonunun İran’a karşı konuşlanmasına yol açabilir. Halihazırda ABD’nin Bahreyn’de konuşlu Beşinci Filosu, bölgede 20’den fazla savaş gemisiyle sürekli görev yapmaktadır. Çin gibi enerji ihtiyacının %40’ını Ortadoğu’dan karşılayan ülkeler açısından da Hürmüz’ün açık kalması hayati önemdedir. Bu nedenle İran’ın böyle bir adımı, yalnızca Batı ile değil, Doğu’daki stratejik ortaklarıyla da gerilim yaşamasına yol açabilir. Hürmüz’ün kapatılması, stratejik caydırıcılık amacıyla masada tutulsa da, pratikte İran için geri dönüşü olmayan bir yol anlamına gelir.”
Ortadoğu
Eski Pentagon analisti: İran, ABD’ye misilleme mesajını net bir şekilde verdi

Eski ABD Savunma Bakanlığı analisti Karen Kwiatkowski, İran’ın Katar’daki ABD üssüne düzenlediği füze saldırısının, Fordo’daki nükleer tesisine atılan bombalara karşı ‘ayni hasar’ amacı taşıdığını belirtti. Kwiatkowski, bu misillemenin İran’ın söylediğini yapacağını gösterdiğini ve İsrail’in kendi hedefleri için gerilimi tırmandırmak istediğini ifade etti.
Eski ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) analisti Karen Kwiatkowski, İran’ın Katar’daki ABD hava üssüne fırlattığı altı füzenin, ABD’nin Fordo’daki İran nükleer tesisine atılan altı bombaya karşı “ayni hasar” amacı taşıdığını belirtti.
Sputnik‘e konuşan Kwiatkowski, bu hamlenin Washington’a net bir mesaj gönderdiğini ifade etti.
Kwiatkowski, İran’ın bu misillemeyle verdiği mesajı, “İran, ne yapacağını söylediyse onu yapar. Bu durum, Trump ve yönetiminin müzakereleri sürpriz bir saldırı amacıyla aldatıcı bir şekilde kullanmasının tam tersidir,” sözleriyle açıkladı.
‘İran’ın savunma kapasitesi faal durumda’
İran’ın İsrail’e yönelik istikrarlı ve maksatlı füze ve insansız hava aracı saldırılarında da görüldüğü gibi, bu misillemenin aynı zamanda Tahran’ın savunma kapasitesinin faal durumda olduğu mesajını da gönderdiğini vurgulayan Kwiatkowski, ABD yönetiminin bu durumu doğru okuması gerektiğini belirtti.
Eski analist, “ABD liderliği, bu bire bir sembolik karşı ateşi, düşmanlığı genişletmek için değil, denge kurmak için yapılmış olarak görmelidir,” dedi.
‘İsrail gerilimin tırmanmasına ihtiyaç duyuyor’
Buna karşın İsrail’in bölgedeki kendi hedeflerine ulaşmak ve Başbakan Netanyahu’nun siyasi bekasını sağlamak için gerilimin daha da tırmanmasına ihtiyaç duyduğunu öne süren Kwiatkowski, bu durumun bölgedeki tansiyonu düşürme çabalarını olumsuz etkileyebileceği konusunda uyardı.
Kwiatkowski, “Bu nedenle, ABD’nin İran’ı doğru okuyabileceğinden ve gerilimi düşürmeye çalışacağından emin değilim,” ifadelerini kullandı.
İsrail, ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek Tahran’ı vuracağını duyurdu
Ortadoğu
İsrail, ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek Tahran’ı vuracağını duyurdu

İsrail Savunma Bakanı İsrael Katz, İran’ın ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek İsrail ordusuna Tahran’daki hedefleri yoğun şekilde vurma emri verdiğini duyurdu. Ancak İran ateşkesten sonra füze fırlatıldığına dair haberleri yalanladı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın duyurduğu ateşkes sonrası İsrail ordusu, İran’dan füze atıldığını iddia etti. İsrail basını ülkenin kuzeybatı bölgesi, Hafya ile çevresi ve Golan için sirenlerin çaldığını ve hava savunma sistemlerinin faaliyete geçirildiğini duyurdu.
Daha sonraki haberlerde İran’dan 2 füze fırlatıldığı ve bunların hava savunma sistemlerince ima edildiği ileri sürüldü. Haberlerde ayrıca İsrail’in kuzeyinde herhangi bir isabet olmadığı kaydedildi.
Gelişmeler üzerine açıklama yapan Savunma Bakanı İsrael Katz, İsrail ordusuna Tahran’daki hedeflere şiddetli hava saldırıları düzenleme talimatı verdiğini belirtti.
Trump’ın duyurduğu ateşkesi İran’ın füze ateşleyerek ihlal ettiğini öne süren Katz, İsrail hükümetinin ateşkesin her türlü ihlaline karşı sert biçimde karşılık verme politikası kapsamında, Başbakan Binyamin Netenyahu ile koordinasyon içinde İsrail ordusuna söz konusu emri verdiğini ifade etti.
Aynı şekilde, İsrail’de iktidar ve muhalefetten de İran’a yönelik saldırılara karşılık verilmesi çağrıları geldi.
Maliye Bakanı aşırı sağcı Bezalel Smotrich, İran’dan füze atıldığı iddiaları üzerine, sosyal medya hesabından, “Tahran titreyecek” paylaşımı yaptı.
Muhalefetteki Evimiz İsrail Partisi lideri Avigdor Liberman da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “ABD Başkanı ateşkes ilan ettikten 3 buçuk saat sonra İran’dan ateş açıldı. Sineye çekmemeli, geri durmamalıyız, anında karşılık vermeliyiz” ifadesini kullandı.
Ancak İran devlet radyo televizyon kurumu IRIB, “Ateşkesin ardından İran’dan füze fırlatıldığına dair haberler asılsızdır” dedi:
“İran Silahlı Kuvvetleri’nin son füzeyi fırlattığını doğrulayan resmi bir kanıt yok; tersine, anlaşmayı ihlal etmeye doğru ilerleyen Siyonist düşman, bunun sonuçlarından tamamen sorumlu olacak.”
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi de “Siyonist düşmana ve onun alçak destekçilerine savaşı durdurma kararının ulusal düzeyde alındığını” belirten bir açıklama yayımladı.
Açıklamada, İran silahlı kuvvetlerinin “düşmanın zulmüne aşağılayıcı ve ibretlik bir yanıt verdiği” ifade edilerek, bu sürecin Katar’daki ABD üssüne yönelik saldırı ve İsrail’e sabaha karşı düzenlenen füze saldırılarıyla doruğa ulaştığı belirtildi.
Konsey, Tahran’ın topraklarına yönelik saldırılara orantılı ve zamanında yanıt verdiğini, böylece “düşmanı pişmanlığa ve saldırganlığını tek taraflı olarak sona erdirmeye mecbur bıraktığını” vurguladı.
Açıklamanın sonunda şu ifadeye yer verildi: “İran İslam Cumhuriyeti’nin silahlı kuvvetleri, düşmanın sözlerine güvenmeden, parmağı tetikte bir şekilde, her türlü ihlale karşı kararlı ve caydırıcı bir yanıt vermeye hazırdır.”
ABD Başkanı Donald Trump, gece saatlerinde İsrail ve İran arasında ateşkese gidileceğini duyurmuş, İsrail ateşkesi kabul ettiğini açıklamıştı.
-
Görüş1 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu6 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Avrupa6 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de göçmen isyanı büyüyor: Deniz piyadeleri Los Angeles’ta
-
Görüş1 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?