Avrupa
Tarifeler ve güçlü avro AB’nin ihracatını vuruyor

ABD Başkanı Donald Trump’ın tarifelerinin yanı sıra güçlü avro Avrupa ihracatçılarının geleceğini daha da kasvetli hale getiriyor.
Gümrük vergilerinin ardından doların göreli zayıflığı, güçlü bir doların mallarını Amerikan ihracatına göre ucuzlatarak gümrük vergilerinin etkisini hafifleteceğini umut eden AB ihracatçılarının sıkıntılarını da artırdı.
Euractiv’e konuşan Avrupa Reform Merkezi baş ekonomisti Sander Tordoir, “Bu, ABD’ye ihracat yapan Avrupalılar için çifte darbe oldu, çünkü sadece gümrük vergilerinden etkilenmekle kalmadılar, aynı zamanda doların avro karşısında değer kazanmasının normalde sağlayacağı dengeleyici etki de devreye girmedi, aksine tam tersi oldu,” dedi.
ABD pazarına bağımlı bir Avrupalı ihracatçı bu nedenle, her iki olumsuz etkiyi de hissediyor ve durum daha da kötüleşiyor.
Zayıf dolar Avrupalı otomotiv ihracatını zora soktu
Avrupa Komisyonuna göre, AB geçen yıl ABD’ye 531,6 milyar avro değerinde mal ihraç etti ve bunun 380 milyar avrosu (toplam ihracatın yaklaşık %70’i) Trump’ın vergilerine tabi.
Gümrük vergileri, çelik, alüminyum ve otomobiller için %25’lik gümrük vergilerinin yanı sıra diğer çoğu mal için %10’luk bir “temel” vergiyi içeriyor.
İhracatçılar genellikle gelirlerini korumak için kur dalgalanmalarına karşı önlem alıyorlarsa da, sanayi grupları doların değer kaybının Avrupa şirketleri üzerindeki etkisine ilişkin seslerini giderek daha fazla duyuruyorlar.
Alman otomobil sanayi grubu VDA’nın baş ekonomisti Manuel Kallweit, “Doların zayıflığı, gümrük vergilerinin halihazırda yarattığı baskıyı artırıyor ve kârlılığı zayıflatabilir,” dedi ve ABD’nin geçen yıl Alman otomobil ihracatçıları için “en önemli satış pazarı” olduğunu ekledi.
Almanya Federal İstatistik Ofisine göre, 2024 yılında Almanya’nın toplam 3,4 milyon araç ihracatının %13,1’ini ABD pazarı oluşturdu.
Güçlü para biriminin etkisini ölçmek şimdilik zor
Kallweit’in açıklamaları, ABD talebine büyük ölçüde bağımlı Avrupalı alkol ihracatçıları tarafından da yinelendi. Eurostat’a göre, geçen yıl AB’nin tüm alkol ihracatının yaklaşık %30’u Amerika’ya satıldı ve 4,9 milyar avro değerinde şarap ile 2,9 milyar avro değerinde alkollü içecek ve likör Atlantik’in ötesine gönderildi.
AB şarap üreticilerini temsil eden lobi grubu CEEV’in bir sözcüsü, mevcut 1,13 dolarlık avro-dolar kurunun son on yılda görülen 1,03-1,25 dolar aralığının ortasında olduğunu, fakat yine de AB’nin rekabet gücünü etkileyen bir seviyede olduğunu söyledi.
Sözcü, “Bugünkü döviz kurunda, avronun değeri gümrük vergilerinden daha az etki yaratacaktır, fakat durumu daha da kötüleştirmektedir,” dedi.
SpiritsEurope de benzer şekilde, güçlü bir avronun ihracata “mekanik bir etkisi” olacağını belirtti. Fakat, grubun sözcüsü, gümrük vergilerinin ne olacağı bilinmediği için para biriminin değer kazanmasının Trump’ın gümrük vergileri kadar ciddi bir etki yaratıp yaratmayacağını bilmenin “imkansız” olduğunu söyledi ve gümrük vergilerinin de avro-dolar döviz kurunu etkilediğini ekledi.
Sözcü, bloğun alkollü içecek ihracatçılarının daha önce 1,5 dolar kadar yüksek bir döviz kuru ile “yaşadığını ve idare ettiğini” de belirtti.
ABD’de resesyon, faiz indirimi ve yeni bir ‘Plaza Anlaşması’ ihtimali
Analistlere göre, avronun uzun vadeli gücü ve dolayısıyla AB ihracatçıları üzerindeki etkisi, nihayetinde bir dizi faktöre bağlı olacak.
Bunlardan ilki, Trump’ın gümrük vergilerinin ABD’de resesyona yol açıp açmayacağı. Böyle bir durumda, ABD Merkez Bankası (Fed) Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) daha hızlı bir şekilde faiz indirimine gitmek zorunda kalacak ve bu da doların göreceli değerini daha da zayıflatacak.
İkincisi, 1985 Plaza Anlaşması gibi, doların küresel finansal sistemdeki zayıflığını pekiştirmeyi amaçlayan bir “Mar-a-Lago anlaşması”nın olup olmayacağı.
Para ABD tahvillerinden çıkıp Eurobondlara akabilir mi?
Fakat muhtemelen en önemli faktör, diğer büyük merkez bankaları ve yatırımcıların ABD Hazine tahvillerine gibi dolar cinsinden varlıklarına yatırımları azaltarak “dolarsızlaşmanın” yoğunlaşması ihtimali.
ING araştırma makro başkanı Carsten Brzeski, doların etkisinden kurtulma sürecinin büyük ölçüde avronun dolar karşısında ne kadar “çekici” bir alternatif haline geleceğine bağlı olacağını söyledi.
Brzeski, AB politika yapıcılarının sermaye piyasası birliğini derinleştirip Eurobond gibi avro cinsinden daha fazla güvenli varlık ihraç etmeleri halinde yatırımcıların dolardan uzaklaşmaya daha istekli olacağını belirtti.
Brzeski, “Aksi takdirde, Avrupa veya Avro bölgesi finansal piyasalardaki tüm sermayeyi emme kapasitesine sahip olmayacak,” dedi ve Avrupa bu parayı ememediği sürece “doların daha uzun süreli bir zayıflaması olmayacak” diye ekledi.
Fakat birçok analist, avronun gücünün devam edeceğinden emin. Deutsche Bank, yakın tarihli bir notunda, doların son dönemdeki düşüşünün “yavaş bir düşüş eğiliminin başlangıcı” olabileceğini belirtti.
Banka, “Son dönemdeki politika ve piyasa oynaklığı, ABD’ye yatırım konusunda yeniden düşünmeyi gerektirecek kadar endişe verici,” dedi.
Güçlü avronun olumlu yanı: Dezenflasyon
Analistler ve AB yetkilileri, güçlü avronun olumlu etkileri olduğunu da vurguladılar. Brzeski, özellikle ithalat fiyatlarını düşürerek enflasyonist baskıları hafifletmesinin yanı sıra, fiyat artışlarının yavaşlamasının ECB’ye faiz indirme ve böylece özel sektörü canlandırma imkanı verebileceğini belirtti.
Brzeski’nin yorumları pazartesi günü Avrupa Ekonomi Komiseri Valdis Dombrovskis tarafından da yinelendi. Dombrovskis, güçlü para birimini “iki ucu keskin kılıç” olarak nitelendirdi.
Dombrovskis, “Avronun güçlenmesi, enflasyonu düşürücü etkileri olduğu için olumlu yönleri var… fakat AB ihracatını da olumsuz etkileyebilir,” dedi.
Avronun değer kazanması, Brüksel’in pazartesi günü Avro bölgesi için enflasyon tahminini gelecek yıl %1,9’dan %1,7’ye düşürme kararına da katkıda bulundu ve bu tahmin, ECB’nin %2’lik hedef oranının daha da altına indi.
Avronun sıkı duruşu Çin ile rekabeti zorlaştırabilir
Bazı analistler, enflasyonu düşürücü etkisine dikkat çekerken, avronun gücünün AB’nin Çin karşısındaki rekabet gücüne de zarar verebileceği uyarısında bulundu.
Avro, ocak ayından bu yana renminbi karşısında %7’den fazla değer kazandı ve AB endüstrilerinin giderek daha rekabetçi hale gelen Çinli rakipleriyle rekabet etme yeteneğini engelliyor.
Bazı analistler, renminbinin zayıflığının da öncelikle doların kendi değer kaybının bir sonucu olduğunu söyledi.
ING, yakın tarihli bir notunda, “CNY’nin [renminbi] ABD doları dışındaki para birimleri karşısında son dönemde değer kaybetmesi, yuanı devalüe etmek için kasıtlı bir hamle değil, neredeyse tamamen ABD dolarının zayıflığı ve USD/CNY istikrarına odaklanmanın bir yansımasıdır,” dedi.
Avrupa
Elbit, Filistin yanlısı eylemcileri mahkum ettirmek için lobi yapmış

İsrail’in en büyük silah şirketi Elbit Systems, Palestine Action’ın (Filistin Eylemi) kurucularına yöneltilen suçlamaların reddedilmesinin ardından Birleşi Krallık İçişleri Bakanlığına yeniden yargılama için lobi yaptı.
Declassified’ın haberine göre Snaresbrook Crown Court’taki jüri üyeleri, Aralık 2023’te altı Filistin yanlısı aktivisti dokuz suçlamadan beraat ettirdi, fakat diğer 23 suçlamayla ilgili bir karara varamadı.
Declassified, Elbit’in İngiltere güvenlik direktörü Chris Morgan’ın 15 Ocak 2024’te Birleşik Krallık’ın o dönemki polis bakanı Chris Philp’e mektup yazdığını ortaya çıkardı.
Morgan, “Filistin Eylemi grubunun kurucuları ve kontrol eden zihinleri Richard Barnard ve Huda Ammori’nin çok sayıda suçtan yargılandığını” belirtti.
Morgan, “Barnard, tesislerimizden birinde suçlu bulunurken, jüri, ikisi 2020’de gerçekleşen iki hırsızlık suçu da dahil olmak üzere, ikisi hakkında diğer yedi suçlamada karar veremedi,” diye ekledi.
Bu nedenle Morgan, “yeniden yargılama kesin değil” endişesini dile getirdi ve “bu davanın en kısa sürede yeniden görülmesinin kamu yararına olduğunu” belirterek, “Filistin Eylemi’nin suçlarının çok sayıda ve ciddi olduğunu” vurguladı.
Mektup, Elbit Systems’ın İngiliz yetkililere Filistin yanlısı örgüte karşı sert önlemler alması için baskı yaptığına dair yeni kanıtlar sunuyor. İngiliz hükümeti, Filistin Eylemi’ni yasaklayacağını açıklamıştı.
Kraliyet Savcılık Servisi (CPS) daha sonra aktivistler için yeniden yargılama emri verdi ve duruşma 2027’de yapılacak.
Aktivistlerden biri, yeniden yargılama için beklemeyi “sanıklara yönelik bir psikolojik savaş biçimi” olarak tanımladı ve “Bu, hayatımızda ilerleyemeyeceğimiz bir buçuk yıl daha demek: uzun vadeli kararlar alamazsınız, iş bulamazsınız. Sonuçları, sadece bu duruşmayı beklemekten çok daha öteye gidiyor,” dedi.
Filistin Eylemi’ne yönelik baskı
Elbit’in Birleşik Krallık hükümetine yakınlığını gösteren tek kanıt bu değil.
Filistin Eylemi’nin başlatılmasından sadece bir ay sonra, Ağustos 2020’de, dönemin Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab, İsrail’in eski stratejik işler bakanı Orit Farkash-Hacohen ile bir araya gelmişti.
Farkash-Hacohen, Raab’a İngiltere’deki İsrail şirketlerine karşı doğrudan eylem protestoları konusunda baskı yapmış ve “Elbit Systems’ın Londra ofislerinin” birkaç hafta içinde dördüncü kez saldırıya uğradığını belirtmişti.
Israel National News’in haberine göre, Raab ona “kendisinin ve İngiliz hükümetinin bu tür olayları durdurmaya kararlı olduğunu” söylemişti.
İki yıl sonra, Birleşik Krallık’ın o zamanki içişleri bakanı Priti Patel, Elbit Systems UK’nin CEO’su Martin Fausset ile “protestolar ve güvenlik” konulu özel bir görüşme yapmıştı.
İçişleri Bakanlığı belgeleri görüşmenin amacının “Fausset’e, Elbit Systems UK’ye karşı yapılan suç niteliğindeki protesto eylemlerinin hükümet tarafından ciddiye alındığını temin etmek” olduğunu ortaya çıkardı.
Toplantıda Patel’e, Filistin Eylemi’nin Elbit’e karşı protestolarının “giderek şiddetlendiği” ve aktivistlerin “iyi organize, finanse ve eğitilmiş” olduğu söylendi.
Patel, “duyduğu her şeyden derin endişe duydu” ve bir dizi öneri hazırladı. Bu liste tamamen sansürlendi.
Patel’in Fausset ile görüşmesi sırasında, İngiliz yetkililer Filistin Eylemi aleyhine herhangi bir mahkumiyet kararı almayı başaramamıştı.
Fakat toplantıdan bir ay sonra, o dönemki başsavcı Suella Braverman (daha sonra İçişleri Bakanı oldu), köle tüccarı Edward Colston’un heykelini devirmekten beraat eden dört aktivistin davasını temyiz mahkemesine sevk etti.
Bu nadir görülen hareket, savunma avukatı Raj Chada tarafından “son derece hayal kırıcı ve hukuk sistemimizin bütünlüğüne önem veren herkesi endişelendirmeli” olarak eleştirildi.
Ardından gelen karar, “protesto sırasında mülke önemli zarar vermekten mahkumiyet”in Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin koruması dışında kalacağını belirtmişti.
Bu karar, İngiliz yetkililere Filistin Eylemi aktivistlerini kovuşturmak için daha geniş bir yetki alanı sağladı ve mahkumiyet kararları da kısa sürede verildi.
Elbit’in ‘istihbarat hücresi’
2023 ilkbaharında, Filistin Eylemi, Elbit ve Fransız silah şirketi Thales’in Leicester’da sahip olduğu bir drone fabrikası olan UAV Tactical Systems’a karşı bir kampanya başlatmıştı.
Kampanyanın ortasında Philp, “devam eden protestolar” hakkında Leicestershire polisinin başkomiser yardımcısıyla bir brifing düzenledi.
Mahkemede açıklanan bir polis raporu, görüşülenlerin ayrıntılarını içeriyor. Raporda, “17:00 Polis Bakanı ve İçişleri Bakanlığı ekibine brifing” yazıyor ve “Şirketin meşru işlerini desteklemek için gerçek bir baskı. Meta Facebook ve Instagram ile proaktif çalışma önerisi,” deniyor.
Belge şöyle devam ediyor: “Tutuklananların tutukluluk halinin devamı için baskı yapın ve proaktif eylemleri destekleyin, polis varlığını gösterin ve suç işleyenlere karşı harekete geçmemizi açıkça bekliyorlar. Barışçıl protestoculara ve onların eylemlerini kolaylaştırmaya değil, şirkete odaklanın.”
İçişleri Bakanlığı, bu şekilde polise, İnsan Hakları Yasasında güvence altına alınan toplanma ve ifade özgürlüğünü kolaylaştırmak yerine, şirketin çıkarlarını önceliklendirmesini ve aktivistleri tutuklu yargılamasını talimat vermiş gibi görünüyor.
Declassified tarafından görülen diğer belgeler, İsrailli silah şirketinin Birleşik Krallık’ta işleri kendi eline aldığını da gösteriyor.
Elbit Systems UK’in kendi istihbarat birimi var ve iki haftada bir ülke çapındaki polisle bilgi paylaşıyor. Bu bilgi, polis dosyasında bulunuyor.
Avrupa
Almanya’da sağcı Compact dergisi mahkeme kararıyla yayınına devam edecek

Almanya’da sağcı dergi Compact, Leipzig Federal İdare Mahkemesinin verdiği nihai karar ile yayın hayatına devam edebilecek.
Böylece, Federal İçişleri Bakanlığının bir yıl önce aldığı yasaklama kararı reddedildi.
Mahkeme, derginin içeriğinin büyük bir kısmı anayasaya aykırı olsa da, yargıçlar bu içeriğin dergiyi karakterize edecek eşiği “henüz” aşmadığını savundu.
Kararda, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün yüksek statüsüne işaret edilerek, abartılı ifadelerin de kabul edilebilir olduğu belirtildi.
Haziran 2024’te, dönemin SPD’li İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Compact-Magazin GmbH ve tüm basılı ve çevrimiçi yayınlarını yasaklamıştı; bu karar 16 Temmuz 2024’te kamuoyuna duyurulmuştu.
Faeser, dergiyi “aşırı sağcı sahnenin merkezi sözcüsü” olarak nitelendirmişti. Bakanlığa göre, şirket bir süredir Anayasa Koruma Dairesinin gözetimindeydi ve 2021’in sonunda aşırı sağcı örgüt olarak sınıflandırılmış ve gözlem altına alınmıştı.
Mahkeme bilgilerine göre, baş editör Jürgen Elsässer tarafından yayınlanan Compact dergisinin tirajı 40.000 olup çevrimiçi TV kanalı videoları 460.000 tık sayısına ulaşıyor.
Elsässer, Faeser’in kararına karşı harekete geçerek Federal İdare Mahkemesine dava açtı. Ağustos 2024’te mahkeme, orantılılığı konusunda şüpheler nedeniyle özet yargılamada yasağı kısmen askıya almıştı.
Bu, Compact’ın yayın hayatına devam etmesini sağladı. Salı günü, hakimler ana yargılamada kararlarını açıkladı.
“Şu anda Almanya’da devletin gerici-militarist yeniden yapılandırılmasını yaşıyoruz”
Hukuki açıdan, Compact’a getirilen yasak bir dernek yasağıydı ve bakanlığa göre, belirli koşullar altında şirketler de bu şekilde yasaklanabilir.
Bakan bir basılı yayın da Dernekler Kanununa dayanılarak yasaklanabilir miydi? Compact bunu kabul edilemez buldu. Ne var ki Federal İdare Mahkemesi salı günü yaptığı açıklamada, bunda bir sorun görmediğini belirtti.
İkinci soru, Compact’ta yer alan ifadelerin hâlâ görüşlerin ifadesi olarak kabul edilip edilemeyeceği ve bu nedenle basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü ile korunup korunmayacağıydı.
Duruşma sırasında derginin temsilcileri, yayının bazen kışkırtıcı ifadelerinin hükümeti devirme stratejisinin bir parçası olmadığını savundu. Elsässer, dergide birkaç sağcı yazar bulunmasına rağmen, “Compact sağcı değildir ve aşırı sağcı kesinlikle değildir,” dedi.
Yargıçlar ise farklı düşünüyor: Kararlarında, Compact’ın aşırı sağcı görüşlere platform sağladığını, “etnik” ideologlara ve Kimlik Hareketine yakınlığını gerekçe göstererek belirtiyorlar.
Yargıçlar, “Fakat Temel Yasa, özgür sosyal tartışmanın gücüne güvenerek, özgürlüğün düşmanlarına bile ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü garanti ediyor,” dedi.
Mahkemeye göre bir yasak, ancak “anayasaya aykırı faaliyetlerin dernek için belirleyici olduğu kanıtlanırsa” haklı olabilir ve bu durum Compact için “henüz” geçerli değil.
Kara göre derginin “komplo teorileri ve tarihsel revizyonizm” için bir forum sağladığı veya örneğin koronavirüs önlemleri veya Ukrayna’daki savaş konusunda “iktidar sahiplerine karşı polemik amaçlı abartılı eleştiriler” dile getirdiği gerçeği de bir yasağı haklı çıkarmıyor.
Avrupa
Finlandiya duvar örüyor, İsveç silahlanıyor

Finlandiya, Rusya ile olan kara sınırını süresiz olarak kapatıp duvar inşa etmeye başlarken, İsveç de Baltık Denizi’ndeki stratejik Gotland adasını korumak için Almanya’dan milyarlarca kronluk hava savunma sistemleri satın alıyor.
Finlandiya, Rusya ile olan kara sınırını süresiz olarak kapatma ve duvar inşa etme kararı alırken İsveç, milyarlarca kron değerinde yeni hava savunma sistemleri satın alıyor.
Finlandiya ‘sınırları yeniden inşa etme’ döneminde
Finlandiya Sınır Muhafaza Teşkilatı Operasyonel Yönetim Başkanı Samuel Siljanen, Reuters‘a yaptığı açıklamada, yetkililerin Rusya ile kara sınırını kapatma kararının sınır bölgelerindeki vatandaşlar üzerinde “çok büyük bir etki” yarattığını belirtti.
Siljanen, “Sınırları silme döneminden, onları yeniden inşa etme dönemine geçtik,” ifadelerini kullandı.
İki ülke, on yıllardır ticaret ve turizm bağlarını kademeli olarak geliştirmişti. Ajansın haberine göre, toplam 1340 kilometre uzunluğundaki sınır “neredeyse fark edilmez” bir hâle gelmişti.
Ancak Helsinki’nin Ukrayna’daki çatışmalar nedeniyle NATO’ya katılma kararı almasından bu yana gerilim yeniden tırmandı.
2023 sonbaharında Finlandiya hükümeti, Orta Doğu ve Afrika’dan gelen sığınmacılar nedeniyle sınırı kademeli olarak kapatmaya başladı.
Helsinki, bu durumdan Moskova’yı sorumlu tutarken, Rusya Dışişleri Bakanlığı ise suçlamaları reddetti. Geçtiğimiz bahar aylarında tüm geçiş noktalarının bir sonraki duyuruya kadar süresiz olarak kapatılmasına karar verildi.
Ayrıca Finlandiya, kameralar, sensörler, alarm sistemleri ve aydınlatma ile donatılacak olan 4,5 metre yüksekliğinde 200 kilometrelik bir duvarın inşasına devam ediyor.
Halk ikiye bölünmüş durumda
Reuters‘ın görüştüğü bazı Finlandiya vatandaşları, iki ülke arasındaki gerilim nedeniyle akrabalarını ziyaret etme imkanlarını kaybettiklerini ve ekonomik zarara uğradıklarını bildirdi.
Diğerleri ise gelecekteki bir çatışmaya hazırlanma ve caydırıcılık gerekliliğini öne sürerek hükümetin önlemlerini destekledi.
Reuters, Finlandiya hükümetinin Aralık 2024 tarihli bir raporunda böyle bir riskin varlığından bahsedildiğini belirtti.
İsveç’ten 9 milyar kronluk hava savunma hamlesi
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ve Savunma Bakanı Pål Jonson, Alman üretici Diehl’den 9 milyar kron (790 milyon avro) karşılığında IRIS-T SLM hava savunma sistemleri satın alınacağını duyurdu.
Başbakan Kristersson, Aftonbladet‘in aktardığına göre, “Artık daha önce sahip olmadığımız yeteneklere, yani askeri bir durumda ortaya çıkabilecek tehditleri püskürtme yeteneğine sahip olacağız,” dedi ve IRIS-T sistemlerinin “Ukrayna’da olağanüstü iyi bir performans sergilediğini” kaydetti.
İsveç, ek teçhizatla birlikte yedi adet sistem teslim alacak. Anlaşma bedeline lojistik ve bakım hizmetleri de dahil. Teslimatların 2028 yılında başlaması planlanıyor.
Gözler stratejik Gotland adasında
Yetkililer, IRIS-T sistemlerinin Baltık Denizi’ndeki stratejik Gotland adasında insansız hava araçları, helikopterler, savaş uçakları ve seyir füzelerine karşı korumayı güçlendirmeyi amaçladığını belirtti.
Ada, Letonya ile İsveç arasında, İsveç kıyılarından 100 kilometre uzakta ve St. Petersburg ile Kaliningrad arasındaki deniz yolu üzerinde yer alıyor.
İsveç ordusu, Gotland’ın stratejik öneme sahip olduğunu ve konumunun Baltık Denizi’nin güneyindeki hem hava hem de deniz trafiğini kolayca kontrol etmeye olanak tanıdığını vurguluyor.
Euractiv ise adanın askeri tehditlere ve potansiyel saldırılara karşı özellikle savunmasız olduğunu yazıyor.
Rusya’nın Stockholm Büyükelçisi Sergey Belyaev, İsveç’in Gotland’daki askeri varlığını Baltiysk’teki Rus deniz üssü nedeniyle güçlendirdiğini belirtmişti.
IRIS-T SLM füzelerinin maksimum menzili 40 kilometre, vuruş yüksekliği ise 20 kilometre. Almanya, 2022 sonbaharında bu sistemleri Ukrayna’ya teslim etmeye başlamıştı.
SIPRI’nin verilerine göre, 2024 itibarıyla Kiev’in elinde altı sistem bulunuyordu. Geçen eylül ayında ise dönemin şansölyesi Olaf Scholz, Kiev’e 17 adet daha IRIS-T sistemi gönderme planlarını açıklamıştı.
-
Görüş1 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu6 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi1 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Avrupa6 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Amerika2 hafta önce
ABD’de göçmen isyanı büyüyor: Deniz piyadeleri Los Angeles’ta
-
Görüş1 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?