Bizi Takip Edin

AVRUPA

Trafik lambası koalisyonunun elde patlayışının üç aşaması

Yayınlanma

Almanya’da SPD, FDP ve Yeşiller’in oluşturduğu Trafik Lambası Koalisyonu, başlangıçtan itibaren uyumsuzluklarla doluydu. Farklı siyasi ajandalara sahip bu partiler, iktidarı paylaşmak için bir araya gelmişti; ancak süreklilik sağlayamadılar. Taraflar koalisyonun yükünden kurtuldu, seçimlere yeni stratejilerle hazırlanıyor. Scholz ise Ukrayna’ya yardımı merkeze alarak kendisini aktif bir lider olarak gösterse de seçmen üzerindeki etkisi belirsiz.


Trafik lambası koalisyonunun elde patlayışının üç aşaması

Jens Berger, NachDenkSeiten

Trafik lambası koalisyonu öldü ve üzerine hâlâ yazılıyor, konuşuluyor. Kimileri, cesur Christian Lindner’in kötü şansölye tarafından yeminini bozmaya zorlandığını söylüyor. Başka bir anlatıda ise kahraman bir Şansölye Scholz var; Almanya’nın Ukrayna’ya yardımını, gaddar maliye bakanının kırmızı kaleminden kurtarmaya çalışan bir lider olarak resmediliyor. Gerçekçi olmak gerekirse, bu hikayelerin tamamı yanıltıcı ve çoğu zaman saçmalık sınırını zorluyor. Haydi, şimdi bu koalisyonun dağılmasına üç farklı aşamadan yaklaşalım ve bu sisli manzarayı biraz netleştirelim.

Aşama 1: Geleceği olmayan, kavgalı ve işlevsiz bir evlilik

Berlin’de son haftalarda yaşananlar durup dururken gerçekleşmedi. Unutmamak gerekir ki, trafik lambası koalisyonu (Almanya’da SPD, FDP ve Yeşiller’in oluşturduğu koalisyon) hiçbir zaman bir “aşk evliliği” değildi. Seçimlerden sonra oyunculara hoşgörüyle yaklaşmak isteyenler, 2021 seçimleri sonrasında ülkenin salahiyeti için kendilerini feda ettiklerini söyleyebilir; o dönemde, Almanya için Alternatif (AfD) partisinin güçlü performansı, Büyük Koalisyon (GroKo), trafik lambası ve Jamaika Koalisyonu dışında bir hükümet alternatifi bırakmamıştı. Büyük Koalisyon’dan herkes, iki dönemden sonra artık bıkmıştı ve Jamaika Koalisyonu da SPD’siz bir alternatif olacaktı. Daha az hoşgörülü olanlar ise, bu üç farklı partiyi bir araya getiren asıl şeyin iktidar hırsı olduğunu savunacaktır.

Her halükârda, trafik lambası koalisyonu kuruldu; baştan beri ortada aşılamaz siyasi farklılıklar olmasa bile, dışarıya nasıl yansıyacağı konusunda zorluklar yaşanacağı belliydi. Eğer dışarıya başarı hikayeleri sunulabilseydi, belki bu sorunlar daha kolay çözülebilirdi. Fakat başarıdan ziyade başarısızlıklar, ihtilaflar ve kötü anket sonuçları vardı ve malum, kötü anket sonuçları siyasi partiler için zehir gibidir.

Trafik lambası koalisyonu dayanabilseydi, gelecek sonbaharda olağan seçimler yapılacak ve üç koalisyon partisi de en kötü koşullar altında seçim kampanyasına girecekti. FDP şu anki anketlerde yüzde 3 ila 4 civarında, can çekişiyor. Yeşiller yüzde 11, SPD ise yüzde 16 civarında seyrediyor ve her iki parti de kendi hedeflerinden çok uzakta. Elbette bu oranları, koalisyon içinde kalarak da seçim kampanyasında yükseltmek mümkün olabilirdi. Ama içsel olarak boşanmanın çoktan gerçekleştiği ve gelecek için başka bir partnerle planlar yapıldığı tamamen çatışmalı, işlevsiz bir evlilikte daha ne kadar kalabilirsiniz? Bu dramada başrol oynayan SPD’den Scholz ve FDP’den Lindner, koalisyonu devam ettirme konusunda artık hevesli değil. Bir ortaklığı bitirmek istediğinizde, bazen küçük bir kıvılcım bile yeterlidir. Ve son haftalarda bu türden kıvılcımlar fazlasıyla vardı.

Aşama 2: Bütçesiz bir hükümet

Evlilikler her zaman bir uzlaşma gerektirir. İyi evliliklerde bu neredeyse hissedilmezken, sorunlu evliliklerde her iki tarafın da kendi isteklerini dizginlemek, hatta zaman zaman partnerine içten içe öfkelenirken bile ona anlayış göstermek için ekstra çaba sarf etmesi gerekir. SPD, Yeşiller ve FDP arasındaki bu üçlü “siyasi evlilik” de bu açıdan oldukça sorunluydu. Yine de her seferinde bir araya gelip anlaşmayı başardılar. Üç parti de kendi siyasi taleplerinden ödün verdi ve –her ne kadar zaman geçtikçe bu zorlaşsa da– nihayetinde bir şekilde uzlaşmaya vardılar.

Sonra 2024 sonbaharı geldi ve trafik lambası koalisyonu, 2025 yılı bütçesi için hâlâ bir uzlaşmaya varabilmiş değil. Bu bütçe yaklaşık 480 milyar avroluk bir hacme sahip ve SPD ve Yeşiller’in özellikle gerçekleştirmek istediği yeni projeler olmasa bile, zaten yaklaşık 10 milyar avroluk bir açık var. Eski, “güzel” zamanlarda bu eksik 10 milyar avroyu yeni borç alarak kapatmak basit bir çözüm olurdu. Fakat borç freninin (Almanya’da borçlanmayı sınırlayan anayasal düzenleme) getirilmesinden beri bu artık o kadar kolay değil. Federal Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre, yeni borçlanma yapabilmek için olağanüstü bir durum olması gerekiyor ve bu durumun Maliye Bakanı tarafından önceden ilan edilmesi şart.

Son haftalarda koalisyon ortakları arasında sayısız toplantı yapıldı. Bir tarafta ince ayar yapıldı, diğer tarafta küçük tavizler verildi; her taraf istemeyerek de olsa bazı taleplerini geri çekti ve nihayetinde, bir şekilde gelecek yılın bütçesini oluşturabilecek bazı geçici çözümler bulmayı başardılar. Bu süreçte trajik figür ise, bu “yarım yamalak” bütçe hilesini bir şekilde gerçekleştirmeye çalışan Yeşiller’in Ekonomi Bakanı Robert Habeck oldu. Bakanlık olarak “bütçenin yarı esnekliği” gibi karmaşık bir kavramı kullanarak (bu terimi hemen unutabilirsiniz) bazı mali düzenlemeler yapmaya çalıştılar. Intel projelerinden gelecek milyarlar iptal edilince, borç frenine takılmadan bütçeyi en azından kâğıt üstünde denkleştirmeye çalıştılar. Normal zamanlarda, Scholz ve Lindner muhtemelen bu “yarı legal” numara için Habeck’i tebrik ederdi. Fakat Kasım 2024’te işler normal değil. Hem Scholz hem de Lindner, koalisyonun büyük bir patırtıyla çökmesini istediklerinden, yapılan tüm bu ara anlaşmaları görmezden gelip kendi taraflarından yeni, en yüksek taleplerle masaya döndüler.

Aşama 3: Ukrayna yardımları ve Maliye Bakanı’nın “belgesi”

Bu aşamada sahneye ilk çıkan Maliye Bakanı Christian Lindner oldu. Scholz ve Habeck ile yıllardır aynı hükümette çalışmamış gibi, geçen cuma günü onlara “Almanya İktisadi Dönüşüm Planı” adında bir belge sundu. İçeriği itibarıyla bir neoliberal ekonomi ders kitabından alınmış gibi duran bu belge, bütçe görüşmelerinin temelini oluşturacakmış. Ancak bu “temel”, hem Yeşiller’in enerji dönüşümü projelerini hem de SPD’nin gündemdeki emeklilik reformunu bir çırpıda iptal edecek türden bir öneriyle doluydu. Ufak bir detay olarak, Lindner bu “tasarruf belgesinde” şirketlerden alınan vergilerde büyük kesintiler yapılmasını öneriyordu; bu uğurda borç frenini gevşetmeyi bile göze alabileceği anlaşılıyordu.

Her neyse, bu belgeyi, Lindner’in hala “resmi” koalisyon ortağı olan Scholz ve Habeck’e sert bir “orta parmak” olarak yorumlamak mümkün. Eski Maliye Bakanı Lindner, bu belgede, partnerlerine açıkça bir “S… gidin ne haliniz varsa görün,” mesajı veriyor.

Scholz için “ayrılık ilanı” bu belgeyle mi başladı, yoksa ünlü teleprompter konuşmasını zaten önceden mi hazırlatmıştı, bunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var: Scholz, bu noktadan itibaren SPD’nin yüzünü ak çıkaracak bir çıkış stratejisi geliştirdi. Berlin’in mevcut siyasi ikliminde hangi argüman size en iyi çıkar sağlar? Evet, kendinizi Ukrayna’nın özverili destekçisi olarak göstermek.

Başa dönelim: Mevcut bütçe taslağında –yukarıda bahsettiğimiz gibi– on milyar avroluk bir açık mevcut. Bu miktarın üç milyar avrosu Ukrayna’ya yapılacak yardımlar için ayrılmıştı; bu yardım miktarı, trafik lambası koalisyonunun son krizi patlak vermeden önce bile belirlenmişti. Scholz’un düşüncesi, borç freninin askıya alınması kararını bu Ukrayna yardımlarına dayandırmaktı ama üç milyar avro bu gerekçeyi meşrulaştırmak için yeterli değildi. Bunun üzerine, Şansölyelik makamında Ukrayna ile ilgili her türlü harcama kalemi bir araya toplandı; silah yardımları, mülteci masrafları ve benzeri kalemler dâhil edilerek toplamda yaklaşık yirmi milyar avroya ulaşıldı. Scholz’a göre, bu özel harcama kalemi doğrudan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine bir yanıt olarak ortaya çıkmıştı ve bu da bütçede bir “acil durum” yaratarak borç frenine istisna getirilmesini hukuken meşru kılıyordu. Burada on milyar ve yirmi milyar avro arasındaki farka dikkat çekelim. Eğer Lindner, Scholz’un talebine uysaydı, yalnızca on milyar avroluk bütçe açığı bir anda “sihirli” bir şekilde ortadan kalkmayacak, aynı zamanda koalisyonun, borçlanma yoluyla bütçe için ekstra on milyar avrosu daha olacaktı. Bu da Scholz’un Lindner’e “orta parmağı” idi.

Esasında Scholz’un planı hiç de saçma değildi ve muhtemelen Almanya Federal Anayasa Mahkemesi’nde bile kabul görürdü. Mahkeme, “bütçe acil durumu” tanımlamasında siyasetçilere oldukça geniş bir hareket alanı tanıyor. Fakat Christian Lindner bu durumu hiç de eğlenceli bulmadı ve –gerçeklikle pek alakası olmayan bir şekilde– Scholz’un onu yeminini bozmaya zorladığını iddia etti. Elbette Lindner yasalara saygı göstereceğine dair yemin etti ama tam da bu yasa, borç freninin askıya alınması için gerekçeli bir acil durumun oluşmasını halihazırda mümkün kılıyor. Yine de Lindner’in bu “mızmızlanmasını” fazla ciddiye almamak lazım, nihayetinde kendisi bir senaryoya göre hareket eden bir oyuncu gibi görünüyor.

Böylece, esasen her iki başrol oyuncusunun da arzuladığı senaryo gerçekleşmiş oldu ama bu senaryo etrafında uydurulan hikayelerden biri, taraflardan birine beklenmedik bir şekilde uymadı. Artık Christian Lindner, borç freninin “bakirliğini” kırmızı ve yeşil parti üyelerinin arzularına karşı savunan asil kahraman değil, zavallı Ukraynalıları sonbaharın soğuk ve yağmurlu Rus havasında yalnız bırakan “karanlık lord” olarak görülüyordu, ki Marie-Agnes Strack-Zimmermann bunu fark ederse, ortalık karışabilir.

Bu oyunda Olaf Scholz ise kendini oldukça iyi pazarladı. İlk defa, edilgen bir figür değil de bir “icraatçı” olarak göründü ama Ukrayna için gösterdiği bu “oyuncu” çabasının seçmende nasıl bir etki yaratacağı henüz belli değil. Tabii, erken seçimlere kadar Spree Nehri’nden daha çok sular akacak ve seçmen de balık hafızalıdır.

Bazı yorumcular şimdi şoke olmuş gibi görünseler de aslında tüm taraflar memnun. FDP ve SPD, trafik lambası koalisyonunun yükünden kurtulmuş olarak seçim kampanyasına girebilecek; CDU, kendini şansölyeliğe bir adım daha yakın hissediyor ve zaten diğer tüm partiler de onlarla koalisyon kurmak istiyor. AfD ve BSW anket sonuçlarını hızla sandalyelere dönüştürebilirken, Robert Habeck ise şimdi şansölye olma hayalleri kuruyor; işte bu son kısım, hikâyenin en absürt kısmı diyebiliriz.

Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa Parlamentosu’nda “sağcı çoğunluk” dönemi

Yayınlanma

Ursula von der Leyen’in ikinci başkanlık döneminde Avrupa Komisyonu, “aşırı sağa” karşı daha önce uyguladığı “güvenlik kordonu” (cordon sanitaire) siyasetinden vazgeçiyor.

Leyen’in yeni komisyonunda, “aşırı sağ” yelpazeden iki üye de yer alacak. Bunlar İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’dan (İtalya’nın Kardeşleri – FdI) Raffaele Fitto ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın partisi Fidesz’e yakın Olivér Várhelyi.

Fratelli d’Italia, AP’deki Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubuna aitken, Fidesz, Fransız Ulusal Birlik (RN) ve Avusturya Özgürlük Partisini (FPÖ) de içeren Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunda.

Alman CSU’lu siyasetçi Manfred Weber’in liderliğindeki muhafazakâr Avrupa Halk Partisi (EPP), geçtiğimiz yasama döneminde defalarca ECR ile işbirliği yaptı ve gelecekte de bunu yapma hakkını açıkça saklı tutuyor.

Ursula von der Leyen yeniden Avrupa Komisyonu Başkanı seçildi

Sağa karşı “güvenlik kordonu” fiilen yok

Son zamanlarda ise PfE ile, hatta bazen Alman AfD’nin de üyesi olduğu Egemen Uluslar Avrupa’sı (ESN) ile birlikte oy kullandı. “Aşırı sağ” karşı oluşturulduğu iddia edilen geleneksel sınır (“güvenlik kordonu”) böylece parçalanmaya devam ediyor.

Güvenlik kordonu uygulaması, EPP tarafından son yasama döneminde sistematik olarak esnetilmişti. Ocak 2022 gibi erken bir tarihte EPP, sağcı ECR’den bir milletvekilinin AP Başkan Yardımcılarından biri olarak seçilmesini mümkün kılmıştı.

Yeşiller tarafından yapılan bir araştırma, Ursula von der Leyen yönetimindeki Avrupa Komisyonunun çoğunluğu elde etmek için yaklaşık 340 oylamada ECR ve hatta daha sağcı ID (Kimlik ve Demokrasi) grubundan milletvekillerine güvendiğini ortaya koyuyor.

Araştırmaya göre, bu talepler genellikle motorlu taşıt endüstrisi için CO2 fiyatının düşürülmesi veya fosil yakıtlar için sübvansiyonların onaylanmasını içeriyordu.

EPP, ECR ve ID’nin oylarıyla Nisan 2024’te parlamento çalışanlarının milletvekilleri tarafından taciz edilmesini önlemeye yönelik tedbirler öngören bir önergeyi engellemeyi de başarmıştı.

Böylece güvenlik kordonunun ihlali küçük adımlarla art arda gerçekleştirildi.

AP’de yeni “kutsal ittifak”: Venezuela karşıtı sağcı çoğunluk

Kırılma noktası: Avrupa sağı Maduro karşıtlığında birleşti

Eylül ayında, yeni seçilen AP’nin ilk oylamalarından biri daha fazla dikkat çekti. Tartışılan karar, 28 Temmuz 2024 tarihinde Venezuela’da yapılan başkanlık seçimlerinde yenilgiye uğrayan aday Edmundo González’in seçimin gerçek galibi olarak tanınmasını öngörüyordu.

González lehindeki karar EPP ve ECR tarafından ortaklaşa sunuldu; ECR’de İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin partisi en büyük gücü oluşturuyor.

Karar nihayetinde Orbán’ın Fidez’i, Le Pen’in Ulusal Birlik’i (RN) ve FPÖ’yü içeren PfE’nin ve AfD’yi içeren ESN’nin oylarıyla kabul edildi.

“Trump’ın dönüşü Avrupa için Vatanseverler’e yarayacak”

“Venezuela çoğunluğu” AP’de iş başında: EPP’den AfD’ye destek

AP’deki muhafazakâr ve sağcı partilerin geniş oy çoğunluğu olarak adlandırılan “Venezuela çoğunluğu” o zamandan bu yana birkaç kez devreye girdi.

Örneğin ekim ayında Avrupa Parlamentosu gelecekteki AB komiserlerinin sunulması ve oylanmasına ilişkin yöntemlere karar verdiğinde durum böyleydi. Yine ekim ayında EPP, AB’nin dış sınırlarında kapsamlı bariyerler oluşturulmasını öneren AfD bütçe önergesi lehine oy kullandı.

Bu yılın Avrupa Parlamentosu Sakharov Ödülü’nün González ve sağcı Venezuelalı muhalif siyasetçi María Corina Machado’ya verilmesi de EPP, ECR ve PfE’nin oylarıyla gerçekleşti.

Son olarak geçen hafta EPP, sağındaki diğer milletvekilleriyle bir araya gelerek küresel ormansızlaşmayı durdurmayı amaçlayan bir tasarıyı düzeltti.

Solda öfkeye yol açan ECR, PfE, ESN ve liberal Renew grubundan birkaç isyancı vekil, kilit değişikliklerde EPP’yi destekledi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen temmuz ayında EPP, Liberaller, Sosyal Demokratlar ve Yeşillerin ittifakı temelinde seçilmişti.

AfD, AP’de yeni grup kuruyor: “Egemen Ulusların Avrupa’sı”

Sağın yeni Komisyon üyeleri

Giorgia Meloni’nin partisi FdI’ya mensup Raffaele Fitto, Meloni’nin en yakın arkadaşlarından biri olarak biliniyor ve Leyen tarafından “uyum ve reformlardan sorumlu” AB Komisyonu başkan yardımcılarından biri olarak atanacak.

Macaristan ise genişlemeden sorumlu eski Komisyon Üyesi Olivér Várhelyi’yi gelecekte sağlıktan sorumlu olmak üzere Brüksel’deki Komisyon Üyesi olarak atadı. Várhelyi, Başbakan Orbán’ın Fidesz partisine çok yakın bir isim.

Leyen Komisyonunu destekleyen Sosyal Demokrat ve Yeşil parlamento gruplarında Fitto ve Várhelyi’ye karşı güçlü bir protesto var. Her iki grubun da iki siyasetçinin atanmasını desteklemeyeceği söyleniyor.

Orbán, Kickl ve Babiš’ten yeni grup: “Avrupa için Vatanseverler”

Sağ ittifakın görünmeyen mimarı: CSU’lu Manfred Weber

Gelecekteki komisyon üyeleri konusundaki anlaşmazlık son günlerde doruğa çıktı.

Grubunun ECR ve PfE ile ittifaka açılmasının arkasındaki ana beyin olarak kabul edilen EPP Başkanı Manfred Weber’in (CSU), teorik olarak iki sağcı Komisyon üyesini “Venezuela çoğunluğu” ile onaylatabileceği belirtiliyor.

Bununla birlikte CDU veya AP’deki CDU ya da CSU’lu siyasetçilerin kilit bir kararda AfD ile birlikte oy kullanmaları, Almanya’daki erken Federal Meclis seçimlerinden kısa bir süre önce istenmeyen bir sinyal olarak görülebilir.

Bununla birlikte eski İtalya başbakanları Romano Prodi ve Mario Monti’nin salı günü söyledikleri gibi, AB’nin “hem Doğu’da hem de Batı’da büyük zorluklarla” karşı karşıya olduğu bir dönemde AB’nin “tek vücut olarak” hareket etmesi konusunda baskı artıyor.

Almanya’dan CSU’lu EPP milletvekili Peter Liese de pazartesi günü gazetecilere verdiği demeçte, “Bu seçimden sonra da bir şeylerin değiştiğinden emin olma sorumluluğumuz var… Çoğunluk ECR’yi çok sık içerecek,” dedi.

Liese, kendisi için ECR’ye karşı bir “güvenlik duvarı” bulunmadığını söyledi ve Fitto’nun üst düzey pozisyonunun yaz başında Avrupa Konseyi’nde ana siyasi aileler arasında yapılan bir anlaşmanın parçası olarak müzakere edildiğini iddia etti.  

EPP’de Le Pen çatlağı: Alman muhafazakârlardan Fransız muhafazakârlara ihraç tehdidi

Sağcı üyelere karşılık Ukrayna’ya desteğe devam

Öte yandan çarşamba günü (20 Kasım) Brüksel’de bir araya gelen AP grup liderleri bir anlaşmaya vardı.

Buna göre Fitto ve Várhelyi’nin Avrupa Komisyonunda Leyen’in kendileri için öngördüğü görevleri üstlenmelerine izin verilecek; Sosyalistler de bunu kabul edecek.

Bunun karşılığında EPP, sadece “Ukrayna yanlısı”, AB’yi destekleyen ve hukukun üstünlüğünü savunan partilerle işbirliği yapma sözü veriyor.

Bunun, eski “cordon sanitaire”in, yani “aşırı sağa” karşı sınırın yerine öncelikle dış politika şartlarını getirildiği anlamına geliyor.

EPP’nin yorumuna göre, artık ECR ile işbirliğinin önünde hiçbir engel kalmadı.

Liberaller EPP’yi Meloni’den uzaklaştırmaya çalışıyor

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Merkel, anılarında neden Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıktığını yazdı

Yayınlanma

Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, anılarını yazdığı yeni kitabında Ukrayna’nın NATO’ya kabulüne 2008 yılında karşı çıkmasının nedenlerini açıkladı. Merkel, bu kararın hem NATO’nun güvenliğini hem de Rusya’yla olası çatışmaları göz önünde bulundurarak alındığını belirtti.

Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel (2005-2021 yılları arasında görev yaptı), anılarında Ukrayna’nın 2008 yılında NATO’ya kabul edilmesine neden karşı çıktığını açıkladı.

Merkel, bu kararın alınmamasında yalnızca Ukrayna’nın durumu değil, aynı zamanda NATO’nun güvenliğine dönük endişelerin de etkili olduğunu belirtti.

Kitaptan alıntılar, bazı bölümlerinin ön baskı kopyasına ulaşan Die Zeit gazetesi tarafından yayımlandı.

Anılarının tanıtımı, 26 Kasım’da Berlin’de gerçekleştirilecek. Kitap, “Freiheit: Erinnerungen 1954 – 2021” başlığıyla yayımlanacak.

Merkel, kitabını uzun süre boyunca asistanlığını yapan özel kalemi Beate Baumann ile birlikte kaleme aldı.

Merkel, anılarında şu ifadelere yer verdi: “Yeni bir üyenin kabulü yalnızca o ülkeye değil, NATO’ya da daha fazla güvenlik sağlamalıdır. Bu nedenle, bir ülkenin üyeliğe kabul edilmesi için yalnızca askeri yetenekleri değil, aynı zamanda iç yapısına dair kriterler de göz önünde bulundurulur.”

Eski Şansölye, Moskova’nın tutumu dikkate alınmadan Ukrayna ve Gürcistan’a Üyelik Eylem Planı (MAP) statüsü verilmesinin “son derece pervasız” bir yaklaşım olduğunu ifade etti.

Merkel, Ukrayna’nın NATO’ya katılması durumunda ittifakın askeri yapılarının, Rusya’nın askeri güçleriyle doğrudan temasa geçeceğini belirtti.

Özellikle, o dönemde Rusya Karadeniz Filosunun Kırım’da konuşlanmış olduğunu vurgulayan Merkel, bu bağlamda, 2008’de varılan uzlaşmanın –Ukrayna ve Gürcistan’a MAP statüsü verilmemesi ancak bu ülkelerin NATO’yla yakınlaşmasının prensipte kabul edilmesi– “her uzlaşma gibi bir bedeli olmasına rağmen gerekli” olduğunu savundu.

Eski Şansölye ayrıca, Moskova’nın Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya katılım isteklerini “bir meydan okuma” olarak algıladığını dile getirdi.

Merkel’e göre, bu ülkelere aday ülke statüsü verilmesi durumunda Rusya’nın herhangi bir tepki göstermeyeceğine inanmak “kibir ve hayal siyaseti” olurdu.

Merkel, 2008 yılında Bükreş’te düzenlenen NATO Zirvesi’nde Ukrayna’nın NATO’ya kabul edilmesine sürekli olarak karşı çıkmıştı.

Trump’ın zaferinden sonra: Ukrayna’da savaş sona mı eriyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English