Bizi Takip Edin

Avrupa

‘Turan Taburu’, ‘Kazak Rambo’, Azeriler ve ‘Ateş Grubu’: Ukrayna’da savaşan Türk paramiliterler

Avatar photo

Yayınlanma

Rusya’nın Ukrayna’daki operasyonu, Türkiye’de de yakından takip ediliyor. Bu ilginin, yazının konusunu da oluşturan sebeplerinden biri ise, Türk milliyetçiliği üzerindeki, kökleri İkinci Dünya Savaşına kadar dayanan Amerikan hegemonyası.

Soğuk Savaş döneminin sözde ‘komünizm tehlikesiyle’ Amerikan çıkarlarının etkisine giren Turancı ideoloji, şimdilerde ise Rus karşıtlığı zemininde ve Ukrayna’da aşırı sağa yönelik sempatiyle birlikte ‘Rus yayılmacılığına karşı mücadele’ ekseninde ve yine Amerikan çıkarları doğrultusunda varlık gösteriyor.

Türkiye’de bu propagandayı, Ukrayna yanlısı Kırımlıların ‘Kırım davası’ anlatısı ve Ukrayna ordusu bünyesinde savaşan sözde Türk kökenli savaşçılar oluşturuyor.

Son dönemde ise, bu çevreleri heyecanlandıran bir gelişme daha yaşandı: Turan Taburu.

‘Turan’ Taburu hakkında ne biliyoruz?

Kasım 2022’de kuruluşunu ilan eden bu taburun, Türk medyasında kendine geniş yer bulsa da, üzerindeki sis perdesi henüz tam anlamıyla kalkmış değil.

‘Turan’ Taburu, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’dan gönüllüler tarafından oluşturulduğu belirtilen, Ukrayna ordusuna bağlı bir birim. Tabur, kuruluşunu ilan ettiği videosunda ‘Bozkurt’ işareti yaparak ‘Putin ve Kadirov rejimini içeride ve dışarıda yok edeceklerini’ ilan etmişti.

Kırgızistan vatandaşı Almaz Kudabek tarafından yönetilen taburun bünyesinde ayrıca Tatarları ve Uygurları da barındırdığı belirtiliyor.

Berberlikten cepheye: Almaz Kudabek kimdir?

Taburuyla ilgili olarak New York Times’a verdiği bir röportajda, “Biz sadece Ruslarla savaşmak istiyoruz. Onların ne olduklarını biliyoruz” diyen Kudabek’in, Rusya’da tamirci ve kuaför olarak çalışırken daha sonra Ukrayna’ya gittiği biliniyor.

Kırgızistan’ın Ukrayna Büyükelçisi İdris Kadyrkulov’a göre, Kudabek’e anavatanına dönmesi teklif edildi, ancak o bunu reddetti ve bölgesel savunma birimine katıldı.

Öte yandan, Kırgızistan Ulusal Güvenlik Devlet Komitesi, ‘Kırgızistan’ın Rusya ile Ukrayna arasındaki olaylarda tarafsızlığını sürdürdüğünü’ hatırlatarak, ‘bu vatandaşın ifadesinin Kırgızistan’ın resmi makamlarının pozisyonuyla çeliştiğini’ açıklamıştı.

Kırgız makamları ayrıca, Kudabek hakkında ‘Kırgızistan vatandaşının yabancı bir devletin topraklarında silahlı çatışmalara katılması veya terör eylemi gerçekleştirmek için eğitim alması’ başlıklı 256. maddesi kapsamında soruşturma başlatıldığını ilan etmişti.

Kudabek, Ukrayna’ya gelme ve Rusya’ya karşı savaşma hikayesini, Ukrayna medyasına verdiği röportajda, kendi ifadeleriyle şöyle anlatıyor:

“2021 yılına kadar Ukrayna’yı yalnızca bir ülke olarak biliyordum. Mesleğim berberlik, 17 yaşımdan beri berberlik yapıyorum ve memleketimde kendi berber dükkanım vardı, maddi imkansızlıklar nedeniyle kapatmak zorunda kaldım. Sonra Ukraynalı bir arkadaşım Kiev’de bir salon açmamı önerdi. Buraya gelip yerel pazarı anlamak için bir süre çalışmaya karar verdim. Böylece kendimi Kiev’de buldum ve yaşamak için burada kaldım.

Herkes gibi ben de 24 Şubat’ta patlamalarla uyandım. Panik başladı, komşuların güvenli bir yer bulmasına yardım ettim, onlara sığınaklara ve metroya kadar eşlik ettim. Bana her zaman iyi huylu davranan, barınma ve çalışmama yardım eden bu insanların durumunu görünce öylece ayrılamazdım. Burada, Ukrayna’da iyi insanlar yaşıyor ve ben onları korumaya karar verdim.

Neredeyse hemen yabancılar için tabur aramaya başladım. Lvov’da bir tane olduğunu öğrendim ve oraya koştum. KGAÖ üyesi Kırgızistan pasaportum olduğu için beni almadılar. Bana Avrupa Birliği’nden veya ABD’den gelen insanların yabancı tabura katılabileceği söylendi. Birçok askerlik sicil ve askere alma ofisine gittim ve yine de beni reddettiler. Sonuç olarak, bir gönüllü taburu buldum ve onlar bana doğrudan şunu söylediler: ’Savaşmak istiyorsan, kendi ihtiyaçlarını karşılamalısın’. Böylece Kiev’e döndüm ve 28 Şubat’ta görev yerimdeydim.”

Birkaç yıldır Kiev’de yaşayan kaçak Kazak muhalif Aidos Sadikov ise, ‘Turan’ Taburu hakkında Kasım 2022’de yaptığı açıklamada, Taburda Azeriler, Kırgızlar, Uygurlar ve Kazakların bulunduğunu söylemişti. Sadikov ayrıca, taburun ‘350 militandan oluştuğunu’ açıklamıştı. Ancak, Kudabek’in Ukraynalı Radyo NV’ye (https://www.youtube.com/watch?v=SE51q3YhYCs) verdiği bir röportaja göre ise, militanların sayısı 600’ü geçmiş durumda ve Herson, Artyomovsk ve Zaporijya bölgelerinde faaliyet yürütüyorlar. Kudabek ayrıca, tabur üyelerinin Rusya içinde sabotaj eylemleri gerçekleştirdiğini açıkladı.

Kudabek, aynı röportajda Kırgızistan’da müebbet hapisle yargılandığını, özel servislerin arkadaşlarını ve tanıdıklarını sorguya çektiğini’ ve Çeçen lider Kadirov’un kendisi için ‘500 bin dolar ödül koyduğunu’ da iddia etti.

‘Düşman aynı’

Öte yandan, Ukrayna yönetiminin Türki halkardan militan istihdam etmesi yeni değil. Ukrayna destekli Kırımlılardan oluşan Numan Çelebicihan Taburu başta olmak üzere, Ukrayna ordusu bünyesinde savaşan çok sayıda Azerbaycanlı ve Kırımlı asker bulunuyor.

Daha önce de, ‘Ukrayna Azerbaycanlıları Radası Genel Sekreteri Jeyhun Mammadov’un açıklamasına göre, yaklaşık 500 Azerbaycanlının Ukrayna Silahlı Kuvvetleri tarafında savaştığı, bunlardan 20’sinin çatışmalar sırasında öldüğü öğrenildi.

Harkov’da faaliyet gösteren ‘Dostlug’ derneği yönetim kurulu üyesi Azad Omarov da, Azerbaycanlıların ‘ya mali yardım sağlayarak, ya yerel öz savunma birimlerinin bir parçası olarak ya da savaş hattında tüm cephelerde Ukraynalılarla birlikte olduğunu’ söylemişti ve “Sonuçta herkes çok iyi biliyor ki, savaş Azerbaycan’da da olsa, Ukrayna’da da olsa düşman aynı” ifadelerini kullanmıştı.

‘Kazak Rambo’

‘Turan’ Taburu’na paralel olarak, daha önce kendini ‘Kazak Rambo’ olarak tanıtan Zhasulan Duysembinov isimli Kazak askerin önderliğinde ayrı bir ‘Kazak Taburu’ kurulması da gündeme gelmişti. Ukrayna vatandaşlığı bulunmayan Duysembin’e Zelenskiy imzalı kararnameyle 3. derece Cesaret Nişanı verilmişti.

Eski Kazak asker, 2019’da Ukrayna’ya giderek ordu bünyesinde paralı asker olarak çalışmaya başlamıştı. Ancak, Duysembinov’un da Kudabek önderliğindeki ‘Turan’ Taburu’na katıldığı iddia ediliyor.

Türk Lejyonu

Ukrayna’da ‘Türk Lejyonu’ tartışmaları, ilk olarak Azerbaycanlı paralı asker Magomed Cafarov’un Ukrayna medyasına yaptığı açıklamayla başlamıştı. Jafarov, açıklamasında Rusya’ya karşı savaşmak üzere bir ‘Türk Lejyonu’ oluşturulacağını söylemişti. Ancak bu lejyonun, Kudabek önderliğindeki ‘Turan Taburu’ olduğu tahmin ediliyor. Zira Türk Lejyonu’nun bu isimle varlık gösterdiğine ilişkin henüz net bir veri yok.

‘Ateş’ grubu

Türk kökenli olduğu iddia edilen yapılar arasında bir diğer dikkat çekeni ise ‘Ateş Grubu’ isimli, Kırım Tatarlarından oluştuğu iddia edilen bir yapılanma. Grubun iddiasına göre, üyeler Rus ordusu bünyesinde yer alan Tatarlardan oluşuyor ve ‘Kırım’ın özgürlüğü için’ Rus ordusuna içeriden sabotaj eylemleri düzenleniyor.

Grubun Telegram kanalında, üzerlerinde Rus askeri üniforması bulunan bazı kişilerin, yine üzerlerinde Rus askeri işaretleri bulunan askeri araç ve ekipmanlara zarar verdiğini gösteren içerikler yayınlanıyor. Ayrıca, gruba dahil olduğu iddia edilen bir üyenin Rus pasaportuyla birlikte paylaştığı fotoğraflar da servis ediliyor.

Ancak, grubun yayınladığı içeriklerde, zarar verilen ekipmanın Rus ordusunun aktif kullandığı ekipmanlardan olup olmadığı belli değil. Yayınlanan görsellerin çekim açıları, içeriklerde Ukrayna güçlerinin ele geçirdiği Rus ekipmanların kullanılmış olabileceği yönünde şüpheler de barındırıyor.

‘Ateş Grubu’, daha önce Kırım’da bir askeri depoda yaşanan patlamayı üstlenmişti ve Sivastopol’de bir donanma hastanesinde iş bulup 13 Rus askerini öldürdüklerini iddia etmişti. Ancak, grubun yayınladığı ölüm listesinde yer alan isimlerin gerçekte var olmadıkları ortaya çıkarılmıştı.

Öte yandan, Rus hacker grupları da, ‘Ateş’ isimli bir grubun gerçekte var olmadığını, grubun Telegram kanalını Ukrayna ordusu psikolojik savaş birimi tarafından kullanıldığını iddia ediyor.

Grubun Ukrayna ordusu tarafından yönetildiğini ve grubun koordinatörü olarak tanınan ‘Kırım Tatarı Aysu’nun ise gerçekte Psikolojik Operasyonlar Merkezi’nin bir çalışanı olan Valeria Olegovna Salogub isimli bir Ukraynalı olduğu belirtilmişti. (https://t.me/hackberegini/1056)

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Ukrayna’da, Azerbaycan başta olmak üzere çok sayıda ‘Türki’ insanın yaşadığı ve hatta ordu mensubu haline gelerek Rusya’ya karşı savaştığı biliniyor. Ancak, bölgede savaşan ‘Türk’ grupları, diğer yabancı lejyonlarla karşılaştırıldığında çok fazla soru işareti barındırıyor.

’Turan Taburu’ ve diğer Türkçü yapılanmaların dışında, Ukrayna’da Radikal İslamcı Çeçenler (Ejnad El Kavkaz), Radikal İslamcı Kırımlılar, Gürcü Taburu ve Uluslararası Lejyon gibi ülke dışından silahlı güçlerin de faaliyet yürüttükleri biliniyor. Ancak, söz konusu ‘Türki’ yapılanmalarda, önderleri ve birkaç öne çıkan militan dışında, grubun saha faaliyetlerine ilişkin herhangi bir bilgi paylaşımı bulunmuyor. Örneğin, tabur komutanı Kudabek’in anlatımları dışında, grubun savaştığı belirtilen bölgelerde yayın yapan Ukrayna yanlısı mecraların hiçbirinde, ‘Turan’ Taburu’na ilişkin herhangi bir video veya görsel paylaşım yapılmadığı görülüyor.

Aynı şekilde, ilan edilen kuruluş tarihinden bu yana geçen yaklaşık 3 ay içerisinde, ‘Turan’ Taburu’yla ilgili herhangi bir ölüm haberinin paylaşılmaması da dikkat çekiyor.

Bunun dışında, Turan Taburu’nu gösteren en güncel video ise, Rusça yayın yapan ‘Türk Uyanış Cephesi isimli’ bir YouTube kanalında yayınlanan 28 Aralık 2022 tarihli bir silah tanıtımı videosu.

Sonuç olarak, Kudabek gerçekten Ukrayna ordusu saflarında savaşan bir gönüllü olsa da, ‘Turan’ Taburu’nun gerçekte ne kadar bir tabur olduğu konusu muamma. Gerek eski Sovyet coğrafyasındaki tarihsel ayrılıkçı rolü, gerek Türkiye kamuoyundaki etkisi düşünüldüğünde, Turancılık fikrinin ve bu fikir üzerinden bir ‘dava’ anlatısı inşa edilmesinin, Batı istihbaratı ve Ukrayna özel servislerinin işine geldiği ise su götürmez bir gerçek. Bu zeminde, Turan Taburu’nun aslında var olmayışı, var olsa dahi anlatılandan çok daha az bir güce sahip oluşu güçlü ihtimaller arasında.

Hikayedeki bütün boşluklara rağmen, sözde ‘Türk savaşçılara’ olduklarından daha fazla gösterilmesinin, Batı’nın Türk dünyasını ‘Rusya ve bölgeyi istikrarsızlaştırma aracı’ olarak kullanmaya çalışmasıyla doğrudan ilgisi var.

Bu çaba ise yeni değil. Batı emperyalizmi, 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde hem ‘Türk dünyasını’, hem de bu dünyada Türkiye’ye biçilen ‘önderlik’ rolünü ‘komünizm tehlikesine karşı’ bir merkez üssü olarak kullanmaya çalıştı. Yakın tarihte bu çaba,  kahverengi vebanın ‘Türkistan Lejyonu’nda, Nazilerin yenilgisinin ardından ‘Türkçülük’ ideolojisiyle CIA saflarında Amerikan çıkarları için çalışan Ruzi Nazar’larda ve Sovyet halklarında yayılmaya çalışan gerici-milliyetçi ayrılıkçı akımlarla birçok kez tekrarlandı.

Aynı çaba, Ukrayna tarihindeki aşırı sağ figürlere verilen destekle paralel bir düzlemde ilerledi. Ukrayna’da da, başta Stepan Bandera olmak üzere, Sovyet karşıtı ayrılıkçılık yine aşırı sağcı bir milliyetçi düzlemde ilerledi.

Nazi Almanyası ile işbirliği yaptıkları için Sovyetler tarafından sürülen Türkçü ve İslamcı gruplar ve yine aynı şekilde Nazilerin safında savaşıp mağlup olan Ukraynalı aşırı sağcılar, aynı merkezden yönetilmeye devam edildi.

Yani, bölgede bugün yaratılmak istenen ‘Rus zulmüne karşı Türk-Ukrayna birliği’ illüzyonunun ‘Sovyet karşıtlığı’ temelinde tarihsel bir arka planı bulunuyor. ‘Sovyet tehdidine’ karşı kurulan NATO nasıl Sovyetler yıkıldığı halde aynı hızla Rusya’ya karşı faaliyetlerine devam ettiyse, bu faaliyetlerin Rus jeopolitiğindeki en ilgili parçalarının yeniden tarih sahnesine çıkarılması şaşırtıcı değil. Önümüzdeki dönemde, gerek ‘Turan Taburu’ gibi yapıların, gerekse Kırım Tatarları üzerinden Ukrayna’daki ‘Türkçülük’ temelli çıkışların devamı gelecektir.

Ukrayna’da bir yıla yaklaşan çatışmaların kısa zamanda bitmeyeceği göz önünde bulundurulduğunda, bu savaşta kritik bir ‘arabulucu’ pozisyonuna oturan Türkiye’nin ve Türk kamuoyunun ‘Türklük davası’ saikleriyle Ukrayna yanlısı bir pozisyona çekilmeye çalışılacağı aşikar. Başta AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) gibi, Türkiye siyasetinin hakim ideolojisi olan milliyetçiliğin önde gelen temsilcilerinin ise şimdilik bu konuya temkinli yaklaştığı görülüyor. Bu dengeyi ise, Türkiye’nin ABD ve NATO ile devam eden gerilim başlıklarının geleceği belirleyecek. Şimdilik, jeopolitik çıkarlar ideolojinin üzerinde.

Avrupa

Estonya’dan AB’ye petrol resti: Yaptırım paketini veto edebiliriz

Yayınlanma

Estonya, Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın düşürülmemesi halinde Avrupa Birliği’nin Rusya’ya yönelik 18’inci yaptırım paketini veto etme tehdidinde bulundu. Estonya Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna, varil başına 60 dolar olan mevcut tavan fiyatın 45 dolara indirilmesi konusunda ‘çok kararlı’ olduklarını belirtti.

Estonya, Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın düşürülmesini öngören maddenin paketten çıkarılması durumunda, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya yönelik 18’inci yaptırım paketini bloke edebileceğinin sinyalini verdi.

Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Estonya’nın bu konuda net bir tutum sergilediğini vurguladı.

Tsahkna, ERR‘ye verdiği demeçte, “Petrol tavan fiyatının düşürülmesinin bu pakette yer alması gerektiği konusunda çok net bir pozisyondayız. Bu konuda çok güçlü bir duruşumuz var,” ifadelerini kullandı.

Bakan, daha düşük bir tavan fiyat belirlenmesinin yeni yaptırım paketinin en güçlü unsuru olacağını da sözlerine ekledi.

Dışişleri Bakanı, varil başına 60 dolar olan mevcut tavan fiyatın 45 dolara indirilmesi teklifinin, Avrupa Komisyonu tarafından sunulan ilk öneride de yer aldığını açıkladı.

Akdeniz ülkeleri karşı çıkıyor

Delfi‘de yer alan habere göre, başta Malta olmak üzere büyük denizcilik sektörüne sahip Akdeniz ülkeleri, bu maddenin paketten çıkarılmasını istiyor.

Bu nedenle Estonya’nın, yeni bir tavan fiyat belirlenmemesi hâlinde 18’inci paketin kabulünü veto etmeye hazır olduğu belirtiliyor. Avrupa Birliği’nin dış politika kararları, tüm üye devletlerin oy birliğini gerektiriyor.

Tsahkna, Estonya’nın tutumunun, Avrupa Komisyonu tarafından önerilen yaptırım paketini orijinal hâliyle kabul etmek olduğunu ve bazı ülkelerin tavan fiyat maddesini çıkararak paketi zayıflatma girişimine karşı olduklarını vurguladı.

Bakan, AB’nin büyük ülkelerinin de Estonya’nın bu duruşunu destekleyeceğini umduğunu dile getirdi.

G7 ve ABD’den olumlu sinyaller

Mevcut 60 dolarlık tavan fiyatın iki yıldır yürürlükte olduğunu hatırlatan Tsahkna, Batılı büyük güçlerin böyle bir adımı desteklememesi nedeniyle fiyatın bugüne kadar düşürülmediğini belirtti.

Fakat son dönemde G7 ülkelerinin de Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatı daha da düşürmeye hazır olduğuna dair işaretler ortaya çıktı.

Tsahkna ayrıca, son günlerde ABD’den de Ukrayna’da askeri müdahalesini sürdüren Rusya’ya yeni kısıtlamalarla baskı yapma hazırlığına dair sinyaller geldiğini kaydetti.

Bakan, ABD Senatosunda Lindsey Graham ve Richard Blumenthal’ın girişimiyle hazırlanan paket ile AB’nin yeni yaptırım paketinin aynı anda yürürlüğe girmesinin Moskova üzerinde ciddi bir baskı kurabileceğini ekledi.

Müzakereler sürüyor

Bununla birlikte Tsahkna, yeni yaptırım paketi üzerindeki uzlaşma sürecinin henüz devam ettiğini ve Estonya da dâhil olmak üzere ülkelerin nihai kararını vermediğini vurguladı.

Yeni yaptırımların görüşüleceği bir sonraki müzakere turu, bugün Brüksel’de büyükelçilerin katılımıyla gerçekleştirilecek.

Yaptırım paketinin onaylanması için bir diğer olasılık ise salı günü yapılacak Dış İlişkiler Konseyi toplantısı olarak görülüyor. Ancak yaptırımlar resmi olarak daha sonra ve farklı bir formatta da onaylanabiliyor.

Rusya’ya petrol tavan fiyatı uygulanması, AB üyesi ülkelerin ticari gemilerinin, tavan fiyattan daha yüksek bir bedelle satılan Rus petrolünü taşımasını yasaklıyor.

Aynı zamanda, AB merkezli sigorta şirketlerinin ve diğer hizmet sağlayıcıların bu tür gemilere hizmet vermesi de engelleniyor.

Bu uygulamanın temel amacı, petrol ve diğer ham madde satış gelirlerini kesmek. 45 dolarlık bir tavan fiyat, Rusya’yı petrolünü dünya piyasa fiyatlarının çok daha altında satmaya zorlayacak.

Petrol fiyatlarındaki son durum

Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya askeri müdahalesinin ardından petrolün dünya piyasa fiyatı düşüşe geçti.

Savaşın başında varil başına 110 doların üzerine çıkan Brent ham petrolünün fiyatı, 2025 yılı başına kadar 80 dolara geriledi ve sonrasında 60 doların altına düştü.

Bugün ise fiyatlar yeniden 70 dolar civarında seyrediyordu. Rus ham petrol fiyatını yansıtan Ural endeksi ise 2022 başındaki 100 dolar civarındaki yükselişin ardından sonraki üç yıl boyunca ağırlıklı olarak 60 ila 80 dolar aralığında kalırken, bugün 66,45 dolar seviyesindeydi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Birleşik Krallık’ı ziyaret eden Macron: Monarşiyi seviyoruz

Yayınlanma

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İngiltere ve Fransa’yı, Brexit gibi gündemlerden uzaklaşarak göç ve savunma gibi konularda “yan yana” çalışmaya çağırdı.

Üç günlük İngiltere ziyaretinin başında Parlamento’nun iki meclisine hitap eden Macron, Brexit’in “derinden üzücü” olduğunu ancak son birkaç yılda “bu ittifakın daha da güçlendiğini” vurguladı.

İngiltere’nin artık AB üyesi olmasa da Avrupa’nın kenarında durmasının mümkün olmadığını söyledi. İki ülkenin yasadışı göçle mücadelede “birlikte hareket edeceğini” taahhüt etti.

Brexit’ten bu yana bir AB liderinin yaptığı ilk devlet ziyaretinde Macron, savunma, ticaret ve göç konularında ortak çıkarları vurguladı ve iki ülkenin Avrupa’nın güvenliği konusunda “özel bir sorumluluk” paylaştığını savundu.

Macron, “Avrupa’da, revizyonist komşularla karşı karşıya olan iki ülkemizin kıtanın güvenliği konusunda özel bir sorumluluğu olduğu yönünde bir beklenti var” dedi. “Ve bunu açıkça ifade etmenin zamanı geldi” diye ekledi.

Konuşma, iki ülkenin ABD’de giderek izolasyonist bir politika izleyen Trump yönetimi gibi zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde, Fransız liderin İngiltere ile ortak bir cephe oluşturma çabası olarak değerlendirildi.

Macron, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararının “derin bir üzüntüyle karşıladığımız, ancak saygı duyduğumuz bir karar” olduğunu söyledi ve son yıllarda İngiltere ile ilişkilerin iyileştiğini ekledi.

Ancak iki ülke arasında hala belirgin ayrılıklar var.

Tartışmalı başlıklar

Sığınmacıların Fransa’ya iadesi konusunda bir göç anlaşması henüz imzalanmadı ve Macron, bazı İngiliz siyasetçiler tarafından düzensiz göçle mücadele konusunda yeterince çaba göstermediği için eleştiriliyor.

Macron, “başka yerlerde daha iyi bir yaşam umudunun meşru olduğunu” belirtirken, “insanları kabul etme kurallarımızın istismar edilmesine izin veremeyiz” diye ekledi. İngiltere ve Fransa’nın, kıtadaki göçmen akınını durdurmak için üçüncü ülkelerle işbirliği yapmasının hayati önem taşıdığını söyledi.

Son zamanlarda başka gerilimler de yaşandı. Fransa, AB ile İngiltere arasında son dönemde yürütülen müzakerelerde, özellikle balıkçılık hakları konusunda, ancak aynı zamanda İngiliz şirketlerinin yeni AB silahlanma fonuna erişim koşulları konusunda da sert bir tutum sergiledi.

Ancak Macron, mayıs ayında imzalanan AB-İngiltere anlaşmasında öngörülen yeni bir gençlik hareketliliği programının oluşturulması da dahil olmak üzere, ilişkilerin yeniden inşa edilmesinin hayati önem taşıdığını söyledi.

Macron, “Manş Denizi’nin daha da genişlemesine izin vermeyelim” diyerek “öğrenciler, araştırmacılar ve sanatçılar için değişim programları” çağrısında bulundu. “Çocuklarımız da bizim sahip olduğumuz fırsatlara sahip olmalı” dediğinde milletvekilleri ve lordlar uzun süre alkışladı.

Macron’un devlet ziyaretinin ilk gününde yaptığı konuşma, salı gecesi Windsor Kalesi’nde Kral Charles’ın ev sahipliğinde düzenlenecek devlet yemeği de dahil olmak üzere bir dizi resmi tören ve siyasi görüşmenin öncüsü oldu.

Macron, “Monarşiyi seviyoruz, özellikle de kendi ülkemizde değilse” diye espri yaptı.

Yakınlaşmanın devam etmesi çağrısında bulunan Macron, “Sonunda tekrar bir araya geldik. Ve on yıllar boyunca tekrar bir araya gelmeyi sağlayalım. Ortak geleceğimiz bizi birbirimize bağlıyor. El ele, omuz omuza, birlikte yürüyelim, bu bizim ortak kaderimiz” dedi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Fransız polisi, Le Pen’in partisi Rassemblement National ofisine baskın düzenledi

Yayınlanma

Fransız mali polisi, ülkenin aşırı sağcı Rassemblement National (RN) partisinin genel merkezine baskın düzenleyerek son seçim kampanyalarıyla ilgili belgelere el koydu.

Parti lideri Jordan Bardella, X’te yaptığı paylaşımda, Fransa mali polisi tugayından yaklaşık 20 silahlı memurun çarşamba sabahı partinin Paris ofisine baskın düzenleyerek e-postalara, belgelere ve muhasebe bilgilerine el koyduğunu söyledi. Bardella, baskının nedenini bilmediğini belirtti.

Bardella, “Son bölgesel, cumhurbaşkanlığı, parlamento ve Avrupa seçim kampanyalarıyla ilgili tüm dosyalar, yani partinin tüm seçim faaliyetleri bugün yargının elinde” dedi.

Polis memurlarının iki soruşturma hakimi eşliğinde hareket ettiğini de belirtti.

Operasyon, RN’nin üç kez cumhurbaşkanı adayı olan Marine Le Pen ve diğer parti üyelerinin AB fonlarını zimmetlerine geçirmekten suçlu bulunarak 2027 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmalarının engellenmesi ihtimalinin ortaya çıkmasından aylar sonra gerçekleşti. Le Pen, karara itiraz ediyor.

Bardella, “Bu olağanüstü ve eşi görülmemiş operasyon, açıkça yeni bir [tür] taciz. Bu, çoğulculuğa ve demokratik geçişe yönelik ciddi bir saldırı. Beşinci Cumhuriyet döneminde hiçbir muhalefet partisi böyle bir zulüm görmemişti” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English