Bizi Takip Edin

AVRUPA

‘Turan Taburu’, ‘Kazak Rambo’, Azeriler ve ‘Ateş Grubu’: Ukrayna’da savaşan Türk paramiliterler

Yayınlanma

Rusya’nın Ukrayna’daki operasyonu, Türkiye’de de yakından takip ediliyor. Bu ilginin, yazının konusunu da oluşturan sebeplerinden biri ise, Türk milliyetçiliği üzerindeki, kökleri İkinci Dünya Savaşına kadar dayanan Amerikan hegemonyası.

Soğuk Savaş döneminin sözde ‘komünizm tehlikesiyle’ Amerikan çıkarlarının etkisine giren Turancı ideoloji, şimdilerde ise Rus karşıtlığı zemininde ve Ukrayna’da aşırı sağa yönelik sempatiyle birlikte ‘Rus yayılmacılığına karşı mücadele’ ekseninde ve yine Amerikan çıkarları doğrultusunda varlık gösteriyor.

Türkiye’de bu propagandayı, Ukrayna yanlısı Kırımlıların ‘Kırım davası’ anlatısı ve Ukrayna ordusu bünyesinde savaşan sözde Türk kökenli savaşçılar oluşturuyor.

Son dönemde ise, bu çevreleri heyecanlandıran bir gelişme daha yaşandı: Turan Taburu.

‘Turan’ Taburu hakkında ne biliyoruz?

Kasım 2022’de kuruluşunu ilan eden bu taburun, Türk medyasında kendine geniş yer bulsa da, üzerindeki sis perdesi henüz tam anlamıyla kalkmış değil.

‘Turan’ Taburu, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’dan gönüllüler tarafından oluşturulduğu belirtilen, Ukrayna ordusuna bağlı bir birim. Tabur, kuruluşunu ilan ettiği videosunda ‘Bozkurt’ işareti yaparak ‘Putin ve Kadirov rejimini içeride ve dışarıda yok edeceklerini’ ilan etmişti.

Kırgızistan vatandaşı Almaz Kudabek tarafından yönetilen taburun bünyesinde ayrıca Tatarları ve Uygurları da barındırdığı belirtiliyor.

Berberlikten cepheye: Almaz Kudabek kimdir?

Taburuyla ilgili olarak New York Times’a verdiği bir röportajda, “Biz sadece Ruslarla savaşmak istiyoruz. Onların ne olduklarını biliyoruz” diyen Kudabek’in, Rusya’da tamirci ve kuaför olarak çalışırken daha sonra Ukrayna’ya gittiği biliniyor.

Kırgızistan’ın Ukrayna Büyükelçisi İdris Kadyrkulov’a göre, Kudabek’e anavatanına dönmesi teklif edildi, ancak o bunu reddetti ve bölgesel savunma birimine katıldı.

Öte yandan, Kırgızistan Ulusal Güvenlik Devlet Komitesi, ‘Kırgızistan’ın Rusya ile Ukrayna arasındaki olaylarda tarafsızlığını sürdürdüğünü’ hatırlatarak, ‘bu vatandaşın ifadesinin Kırgızistan’ın resmi makamlarının pozisyonuyla çeliştiğini’ açıklamıştı.

Kırgız makamları ayrıca, Kudabek hakkında ‘Kırgızistan vatandaşının yabancı bir devletin topraklarında silahlı çatışmalara katılması veya terör eylemi gerçekleştirmek için eğitim alması’ başlıklı 256. maddesi kapsamında soruşturma başlatıldığını ilan etmişti.

Kudabek, Ukrayna’ya gelme ve Rusya’ya karşı savaşma hikayesini, Ukrayna medyasına verdiği röportajda, kendi ifadeleriyle şöyle anlatıyor:

“2021 yılına kadar Ukrayna’yı yalnızca bir ülke olarak biliyordum. Mesleğim berberlik, 17 yaşımdan beri berberlik yapıyorum ve memleketimde kendi berber dükkanım vardı, maddi imkansızlıklar nedeniyle kapatmak zorunda kaldım. Sonra Ukraynalı bir arkadaşım Kiev’de bir salon açmamı önerdi. Buraya gelip yerel pazarı anlamak için bir süre çalışmaya karar verdim. Böylece kendimi Kiev’de buldum ve yaşamak için burada kaldım.

Herkes gibi ben de 24 Şubat’ta patlamalarla uyandım. Panik başladı, komşuların güvenli bir yer bulmasına yardım ettim, onlara sığınaklara ve metroya kadar eşlik ettim. Bana her zaman iyi huylu davranan, barınma ve çalışmama yardım eden bu insanların durumunu görünce öylece ayrılamazdım. Burada, Ukrayna’da iyi insanlar yaşıyor ve ben onları korumaya karar verdim.

Neredeyse hemen yabancılar için tabur aramaya başladım. Lvov’da bir tane olduğunu öğrendim ve oraya koştum. KGAÖ üyesi Kırgızistan pasaportum olduğu için beni almadılar. Bana Avrupa Birliği’nden veya ABD’den gelen insanların yabancı tabura katılabileceği söylendi. Birçok askerlik sicil ve askere alma ofisine gittim ve yine de beni reddettiler. Sonuç olarak, bir gönüllü taburu buldum ve onlar bana doğrudan şunu söylediler: ’Savaşmak istiyorsan, kendi ihtiyaçlarını karşılamalısın’. Böylece Kiev’e döndüm ve 28 Şubat’ta görev yerimdeydim.”

Birkaç yıldır Kiev’de yaşayan kaçak Kazak muhalif Aidos Sadikov ise, ‘Turan’ Taburu hakkında Kasım 2022’de yaptığı açıklamada, Taburda Azeriler, Kırgızlar, Uygurlar ve Kazakların bulunduğunu söylemişti. Sadikov ayrıca, taburun ‘350 militandan oluştuğunu’ açıklamıştı. Ancak, Kudabek’in Ukraynalı Radyo NV’ye (https://www.youtube.com/watch?v=SE51q3YhYCs) verdiği bir röportaja göre ise, militanların sayısı 600’ü geçmiş durumda ve Herson, Artyomovsk ve Zaporijya bölgelerinde faaliyet yürütüyorlar. Kudabek ayrıca, tabur üyelerinin Rusya içinde sabotaj eylemleri gerçekleştirdiğini açıkladı.

Kudabek, aynı röportajda Kırgızistan’da müebbet hapisle yargılandığını, özel servislerin arkadaşlarını ve tanıdıklarını sorguya çektiğini’ ve Çeçen lider Kadirov’un kendisi için ‘500 bin dolar ödül koyduğunu’ da iddia etti.

‘Düşman aynı’

Öte yandan, Ukrayna yönetiminin Türki halkardan militan istihdam etmesi yeni değil. Ukrayna destekli Kırımlılardan oluşan Numan Çelebicihan Taburu başta olmak üzere, Ukrayna ordusu bünyesinde savaşan çok sayıda Azerbaycanlı ve Kırımlı asker bulunuyor.

Daha önce de, ‘Ukrayna Azerbaycanlıları Radası Genel Sekreteri Jeyhun Mammadov’un açıklamasına göre, yaklaşık 500 Azerbaycanlının Ukrayna Silahlı Kuvvetleri tarafında savaştığı, bunlardan 20’sinin çatışmalar sırasında öldüğü öğrenildi.

Harkov’da faaliyet gösteren ‘Dostlug’ derneği yönetim kurulu üyesi Azad Omarov da, Azerbaycanlıların ‘ya mali yardım sağlayarak, ya yerel öz savunma birimlerinin bir parçası olarak ya da savaş hattında tüm cephelerde Ukraynalılarla birlikte olduğunu’ söylemişti ve “Sonuçta herkes çok iyi biliyor ki, savaş Azerbaycan’da da olsa, Ukrayna’da da olsa düşman aynı” ifadelerini kullanmıştı.

‘Kazak Rambo’

‘Turan’ Taburu’na paralel olarak, daha önce kendini ‘Kazak Rambo’ olarak tanıtan Zhasulan Duysembinov isimli Kazak askerin önderliğinde ayrı bir ‘Kazak Taburu’ kurulması da gündeme gelmişti. Ukrayna vatandaşlığı bulunmayan Duysembin’e Zelenskiy imzalı kararnameyle 3. derece Cesaret Nişanı verilmişti.

Eski Kazak asker, 2019’da Ukrayna’ya giderek ordu bünyesinde paralı asker olarak çalışmaya başlamıştı. Ancak, Duysembinov’un da Kudabek önderliğindeki ‘Turan’ Taburu’na katıldığı iddia ediliyor.

Türk Lejyonu

Ukrayna’da ‘Türk Lejyonu’ tartışmaları, ilk olarak Azerbaycanlı paralı asker Magomed Cafarov’un Ukrayna medyasına yaptığı açıklamayla başlamıştı. Jafarov, açıklamasında Rusya’ya karşı savaşmak üzere bir ‘Türk Lejyonu’ oluşturulacağını söylemişti. Ancak bu lejyonun, Kudabek önderliğindeki ‘Turan Taburu’ olduğu tahmin ediliyor. Zira Türk Lejyonu’nun bu isimle varlık gösterdiğine ilişkin henüz net bir veri yok.

‘Ateş’ grubu

Türk kökenli olduğu iddia edilen yapılar arasında bir diğer dikkat çekeni ise ‘Ateş Grubu’ isimli, Kırım Tatarlarından oluştuğu iddia edilen bir yapılanma. Grubun iddiasına göre, üyeler Rus ordusu bünyesinde yer alan Tatarlardan oluşuyor ve ‘Kırım’ın özgürlüğü için’ Rus ordusuna içeriden sabotaj eylemleri düzenleniyor.

Grubun Telegram kanalında, üzerlerinde Rus askeri üniforması bulunan bazı kişilerin, yine üzerlerinde Rus askeri işaretleri bulunan askeri araç ve ekipmanlara zarar verdiğini gösteren içerikler yayınlanıyor. Ayrıca, gruba dahil olduğu iddia edilen bir üyenin Rus pasaportuyla birlikte paylaştığı fotoğraflar da servis ediliyor.

Ancak, grubun yayınladığı içeriklerde, zarar verilen ekipmanın Rus ordusunun aktif kullandığı ekipmanlardan olup olmadığı belli değil. Yayınlanan görsellerin çekim açıları, içeriklerde Ukrayna güçlerinin ele geçirdiği Rus ekipmanların kullanılmış olabileceği yönünde şüpheler de barındırıyor.

‘Ateş Grubu’, daha önce Kırım’da bir askeri depoda yaşanan patlamayı üstlenmişti ve Sivastopol’de bir donanma hastanesinde iş bulup 13 Rus askerini öldürdüklerini iddia etmişti. Ancak, grubun yayınladığı ölüm listesinde yer alan isimlerin gerçekte var olmadıkları ortaya çıkarılmıştı.

Öte yandan, Rus hacker grupları da, ‘Ateş’ isimli bir grubun gerçekte var olmadığını, grubun Telegram kanalını Ukrayna ordusu psikolojik savaş birimi tarafından kullanıldığını iddia ediyor.

Grubun Ukrayna ordusu tarafından yönetildiğini ve grubun koordinatörü olarak tanınan ‘Kırım Tatarı Aysu’nun ise gerçekte Psikolojik Operasyonlar Merkezi’nin bir çalışanı olan Valeria Olegovna Salogub isimli bir Ukraynalı olduğu belirtilmişti. (https://t.me/hackberegini/1056)

Bütün bunlar ne anlama geliyor?

Ukrayna’da, Azerbaycan başta olmak üzere çok sayıda ‘Türki’ insanın yaşadığı ve hatta ordu mensubu haline gelerek Rusya’ya karşı savaştığı biliniyor. Ancak, bölgede savaşan ‘Türk’ grupları, diğer yabancı lejyonlarla karşılaştırıldığında çok fazla soru işareti barındırıyor.

’Turan Taburu’ ve diğer Türkçü yapılanmaların dışında, Ukrayna’da Radikal İslamcı Çeçenler (Ejnad El Kavkaz), Radikal İslamcı Kırımlılar, Gürcü Taburu ve Uluslararası Lejyon gibi ülke dışından silahlı güçlerin de faaliyet yürüttükleri biliniyor. Ancak, söz konusu ‘Türki’ yapılanmalarda, önderleri ve birkaç öne çıkan militan dışında, grubun saha faaliyetlerine ilişkin herhangi bir bilgi paylaşımı bulunmuyor. Örneğin, tabur komutanı Kudabek’in anlatımları dışında, grubun savaştığı belirtilen bölgelerde yayın yapan Ukrayna yanlısı mecraların hiçbirinde, ‘Turan’ Taburu’na ilişkin herhangi bir video veya görsel paylaşım yapılmadığı görülüyor.

Aynı şekilde, ilan edilen kuruluş tarihinden bu yana geçen yaklaşık 3 ay içerisinde, ‘Turan’ Taburu’yla ilgili herhangi bir ölüm haberinin paylaşılmaması da dikkat çekiyor.

Bunun dışında, Turan Taburu’nu gösteren en güncel video ise, Rusça yayın yapan ‘Türk Uyanış Cephesi isimli’ bir YouTube kanalında yayınlanan 28 Aralık 2022 tarihli bir silah tanıtımı videosu.

Sonuç olarak, Kudabek gerçekten Ukrayna ordusu saflarında savaşan bir gönüllü olsa da, ‘Turan’ Taburu’nun gerçekte ne kadar bir tabur olduğu konusu muamma. Gerek eski Sovyet coğrafyasındaki tarihsel ayrılıkçı rolü, gerek Türkiye kamuoyundaki etkisi düşünüldüğünde, Turancılık fikrinin ve bu fikir üzerinden bir ‘dava’ anlatısı inşa edilmesinin, Batı istihbaratı ve Ukrayna özel servislerinin işine geldiği ise su götürmez bir gerçek. Bu zeminde, Turan Taburu’nun aslında var olmayışı, var olsa dahi anlatılandan çok daha az bir güce sahip oluşu güçlü ihtimaller arasında.

Hikayedeki bütün boşluklara rağmen, sözde ‘Türk savaşçılara’ olduklarından daha fazla gösterilmesinin, Batı’nın Türk dünyasını ‘Rusya ve bölgeyi istikrarsızlaştırma aracı’ olarak kullanmaya çalışmasıyla doğrudan ilgisi var.

Bu çaba ise yeni değil. Batı emperyalizmi, 2. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde hem ‘Türk dünyasını’, hem de bu dünyada Türkiye’ye biçilen ‘önderlik’ rolünü ‘komünizm tehlikesine karşı’ bir merkez üssü olarak kullanmaya çalıştı. Yakın tarihte bu çaba,  kahverengi vebanın ‘Türkistan Lejyonu’nda, Nazilerin yenilgisinin ardından ‘Türkçülük’ ideolojisiyle CIA saflarında Amerikan çıkarları için çalışan Ruzi Nazar’larda ve Sovyet halklarında yayılmaya çalışan gerici-milliyetçi ayrılıkçı akımlarla birçok kez tekrarlandı.

Aynı çaba, Ukrayna tarihindeki aşırı sağ figürlere verilen destekle paralel bir düzlemde ilerledi. Ukrayna’da da, başta Stepan Bandera olmak üzere, Sovyet karşıtı ayrılıkçılık yine aşırı sağcı bir milliyetçi düzlemde ilerledi.

Nazi Almanyası ile işbirliği yaptıkları için Sovyetler tarafından sürülen Türkçü ve İslamcı gruplar ve yine aynı şekilde Nazilerin safında savaşıp mağlup olan Ukraynalı aşırı sağcılar, aynı merkezden yönetilmeye devam edildi.

Yani, bölgede bugün yaratılmak istenen ‘Rus zulmüne karşı Türk-Ukrayna birliği’ illüzyonunun ‘Sovyet karşıtlığı’ temelinde tarihsel bir arka planı bulunuyor. ‘Sovyet tehdidine’ karşı kurulan NATO nasıl Sovyetler yıkıldığı halde aynı hızla Rusya’ya karşı faaliyetlerine devam ettiyse, bu faaliyetlerin Rus jeopolitiğindeki en ilgili parçalarının yeniden tarih sahnesine çıkarılması şaşırtıcı değil. Önümüzdeki dönemde, gerek ‘Turan Taburu’ gibi yapıların, gerekse Kırım Tatarları üzerinden Ukrayna’daki ‘Türkçülük’ temelli çıkışların devamı gelecektir.

Ukrayna’da bir yıla yaklaşan çatışmaların kısa zamanda bitmeyeceği göz önünde bulundurulduğunda, bu savaşta kritik bir ‘arabulucu’ pozisyonuna oturan Türkiye’nin ve Türk kamuoyunun ‘Türklük davası’ saikleriyle Ukrayna yanlısı bir pozisyona çekilmeye çalışılacağı aşikar. Başta AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) gibi, Türkiye siyasetinin hakim ideolojisi olan milliyetçiliğin önde gelen temsilcilerinin ise şimdilik bu konuya temkinli yaklaştığı görülüyor. Bu dengeyi ise, Türkiye’nin ABD ve NATO ile devam eden gerilim başlıklarının geleceği belirleyecek. Şimdilik, jeopolitik çıkarlar ideolojinin üzerinde.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English