Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

UAD: İsrail, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki işgaline son vermeli

Yayınlanma

Uluslararası Adalet Divanı (UAD) İsrail’in Filistin’i işgali, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki ilhak uygulamaları, Doğu Kudüs’ün statüsünü değiştirme çabaları, apartheid ve ayrımcı uygulamaların hukuka aykırılığı, bunların başta İsrail olmak üzere tüm devletler ve uluslararası kuruluşlar açısından doğuracağı sonuçlar hakkındaki kanaatini açıkladı.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, İsrail’in Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki uygulamalarının hukuki sonuçları hakkında UAD’den görüş istemişti. Şubat ayında yapılan, İsrail ve Filistin ile taraf olan devletlerin sunum yaptığı oturumlardan sonra UAD Başkanı Lübnanlı Yargıç Nawaf Salam, bugün yapılan halka açık oturumda, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin danışma görüşünü açıkladı.

“İsrail’in rızasına gerek yok”

UAD, İsrail’in Filistin’i işgalinin hukuki sonuçlarına ilişkin “danışma görüşü verme yetkisi olduğunu” belirtti.

BM Genel Kurulundan gelen sorunun hukuki bir soru olduğunu ve bu soruya ilişkin danışma görüşü vermemesi için geçerli neden bulunmadığını kaydetti.

Mahkeme, görüşü istenen konunun, ABD ve İngiltere gibi ülkelerin iddia ettiği gibi iki taraflı değil, tüm BM Genel Kurulunu ilgilendiren ciddi bir mesele olduğunu ve bu sebeple “İsrail tarafının rızasının alınmasına gerek olmadığını” aktardı.

“Filistin toprakları tek bir birimdir”

Divan, işgal altındaki Filistin topraklarının parçalanmış ayrık bölgelerden değil, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’yi de içeren, tek bölgesel birim oluşturduğunu tespit etti.

İsrail’in, Gazze’de dahil Filistin topraklarında işgal gücü otoritesini kullandığını kaydeden Divan, İsrail’in Gazze üzerinde etkin kontrole sahip olmaya devam ettiği ve bu nedenle Gazze’de işgalci güç konumunda olduğunu bildirdi.

Divan, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki yükümlülüklerinin, savaş hukukuna ilişkin Cenevre Sözleşmeleri ve uluslararası teamül hukukunu kapsadığını vurguladı.

UAD, Oslo Anlaşması’nın, işgalle ilgili kuralları ve İsrail’in yükümlülüklerini “ortadan kaldırmadığı” tespitinde bulundu.

İşgal kavramının geçici durum olduğunu belirten UAD, işgal süresinin uzunluğunun, işgal edilen toprakların hukuki statüsünü değiştirmediğini kaydederek, İsrail’in Filistin topraklarındaki ilhak uygulamalarının “hukuka aykırı” olduğunu ifade etti.

Divan, İsrail’in, işgal ettiği topraklardaki insanları yerleşim yerlerini terk etmeye zorladığını kaydederek, İsrail’in işgal ettiği toraklardaki yerleşim politikaları Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini kaydetti.

İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki doğal kaynakları kullanımının, “uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı” olduğu tespitinde bulunan UAD, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki doğal kaynakları sömürme politikasının, “Filistinlilerin doğal kaynaklar üzerindeki egemenlik hakkını ihlal ettiğini” belirtti.

İsrail’in yerleşim politikasının Filistin halkının bölgeyi terk etmesine neden olduğunu vurgulayan Divan, yerleşim uygulamalarının Filistinlilerin hayatta kalma imkanını azalttığı ve İsrail ordusunun, Filistinlilerin bölgeyi terk etmesi için baskıyı artırdığını ifade etti.

Divan, askeri gereklilik nedeniyle yerlerinden edilen Filistinlilerin, bu gereklilik ortadan kalkar kalkmaz yerlerine döndürülmeleri gerektiğini bildirdi.

Zorla tahliyeler, ev yıkımları ve ilgili uygulamaların, Filistinlilere ayrılmaktan başka seçenek bırakmadığını vurgulayan UAD, ev yıkımından sonra araziye el konulması dahil bu eylemlerin niteliğinin, “geçici olarak izin verilen tahliyeler olmadığını” gösterdiğine işaret etti.

İsrail’in, işgal ettiği bölgelerde kalıcı kontrol niyeti taşıdığına dikkati çeken Divan, işgal ettiği topraklarda hukuki ve siyasi uygulamalarının buralarda kalıcı olarak yerleşme amacı taşıdığını gösterdiğini belirtti.

UAD, İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki politika ve uygulamalarının, sahada geri dönüşü olmayan etkiler yaratmayı amaçladığını ve ilhak anlamına geldiğini ortaya koydu.

Divan, İsrail’in hiçbir şekilde işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde egemenlik hakkına sahip olmadığının altını çizerek, İsrail’in, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşimleri ile uluslararası hukuku ihlal ettiğini kaydetti.

Filistinlilere yönelik ayrımcı politikalar

İsrail’in işgal ettiği topraklardaki Filistinlilere yönelik farklı uygulamalarının “ayrımcılık teşkil ettiğini” ve İsrail’in Filistinlilere yönelik ırk ve etnik köken kaynaklı ayrımcı politikaları olduğuna işaret eden UAD, bu uygulamaların Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmelere aykırı olduğunun da altını çizdi.

İşgalci güç olarak İsrail tarafından kabul edilen geniş mevzuat yelpazesinin, Filistinlilere farklı muamelede bulunduğuna değinen UAD, İsrail’in politikalarının ayrımcılık anlamına geldiğini kaydetti.

Mahkeme, hukuka aykırı politikaların İsrail’in Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterme yükümlülüğünü ihlal ettiği görüşünde olduğunu açıkladı.

Divan, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkının varlığının devredilemez ve işgalci gücün tercihlerine tabi tutulamaz olduğu tespitinde bulundu.

UAD, İsrail’in işgal ettiği toprakların ve kültürel varlıkların iadesi, zararların giderilmesi, tüm yerleşimlerin boşaltılması, işgal altındaki Filistin topraklarında inşa edilen duvarın yıkılması, Filistinlilerin geri dönmesine izin verilmesi dahil haksız uygulamalarından etkilenen kişilerin zararlarını tazmin etmesi gerektiğini bildirdi.

“Tüm devletlerin yükümlülüğü”

BM’nin bir bütün olarak İsrail ve Filistin arasındaki çatışmayı sona erdirmesi, bölgede adil ve kalıcı barış tesis etmesinin “acil gereklilik” olduğunu vurgulayan Divan, tüm devletlerin, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki varlığını hukuki olarak tanımama, yardım veya destek sağlamama yükümlülüğü olduğunu belirtti.

Divan, İsrail’in tüm yeni yerleşim faaliyetlerini sona erdirmesi ve ayrımcı mevzuat dahil hukuka aykırı durum yaratan veya sürdüren tüm mevzuatı yürürlükten kaldırması gerektiğini aktardı.

UAD, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarındaki işgaline mümkün olan en kısa sürede son verilmesi gerektiğini ifade etti.

İsrail’den ilk tepki aşırı sağcı bakanlardan

UAD’nin görüşünü açıklaması üzerine İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir işgal edilen Filistin topraklarında “ilhak” çağrısı yaptı.

Smotrich, sosyal medya hesabındaki paylaşımında,”Lahey’e verilecek yanıt: Egemenlik şimdi” ifadesini kullandı.

Haaretz’in haberine göre Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir de UAD’nin “Yahudi karşıtı” olduğunu öne sürerek, işgal altındaki Filistin topraklarının “İsrail’in ilhak etmesinin zamanını geldiğini” savundu.

Danışma görüşü nedir?

Birleşmiş Milletlerin temel yargı organı Divan’ın görevleri arasında ilk olarak, devletler arasında ortaya çıkan hukuki ihtilafları uluslararası hukuka uygun şekilde çözmek, ikinci olarak da kendisine yönlendirilen hukuki konularda danışma görüşü bildirmek bulunuyor.

BM organları ve faaliyet alanlarıyla ilgili olması şartıyla BM yetkili kuruşları uluslararası hukuka ilişkin konu hakkında UAD’den danışma görüşü isteyebilir. Devletler, Divan’dan danışma görüşü isteyemez.

UAD bu konuda İsrail’in, işgal ettiği Filistin’deki politikaları ve uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin bağlayıcı olmayan danışma görüşünü açıkladı.

Bu konu, Güney Afrika tarafından açılan ve İsrail’in 7 Ekim sonrasında Gazze’de yürüttüğü askeri harekatın soykırım niteliğinde olduğu iddiasını taşıyan davadan konu itibarıyla farklılık gösteriyor.

30 Aralık 2022’de BM Genel Kurulu’nun üyelerinin çoğunluğunun, İsrail’in Filistin’de devam eden işgalinin hukuki sonuçları hakkında mahkemenin görüşünü almak üzere oy kullandığı bir taleple açılmıştı. Arap ülkeleri, Rusya ve Çin bu talebin lehine oy verirken, İsrail, ABD, Almanya ve diğer 24 ülke ise karşı oy kullanmıştı.

BM Genel Kurulu, 30 Aralık 2022 tarihli söz konusu kararında UAD’ye, Divan Statüsü’nün 65. maddesine dayanarak 1967’deki savaştan bu yana İsrail’in Filistin’deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin şu iki soru yöneltmişti:

“1- İsrail’in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967’den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs’ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?

2- İsrail’in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?”

Danışma görüşü talebi, 17 Ocak 2023’te BM Genel Sekreteri tarafından UAD’ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin’e danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.

Bağlayıcı değil ancak etkili

UAD’nin verdiği danışma görüşleri her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alınıyor ve bu görüşlere uygun hareket ediliyor. Örneğin, Divan’ın 2004 yılında İsrail’in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair verdiği danışma görüşünde duvarın hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesinin ardından, birçok devlet ve şirketin bu duvarın inşasına katkıda bulunmaktan kaçındığı ve İsrail’e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartını koyduğu dikkat çekiyor.

Benzer şekilde, UAD’nin 22 Temmuz 2010’da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı bağımsızlık ilan etmesinin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova’nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.

Bununla birlikte, mahkemenin vereceği danışma görüşü BM Güvenlik Konseyi veya İsrail açısından hukuken bağlayıcı olmayacak. Ancak, UAD’nin görüşünün işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu yönünde olması durumunda, bu tespitin İsrail üzerindeki baskıyı artırması ve ona açıkça destek veren ABD ve Kanada gibi ülkeler üzerinde uluslararası hukuka uyma konusunda daha fazla baskı oluşturması bekleniyor.

AMERİKA

ABD ordusu Gazze’deki ateşkes görüşmelerinin çökmesi halinde planlar hazırlıyor

Yayınlanma

ABD ordusu, İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes görüşmelerinin çökmesinin daha geniş çaplı bir bölgesel çatışmayı tetikleyebileceği endişesiyle hazırlık yapıyor.

ABD Genelkurmay Başkanı General CQ Brown perşembe günü Financial Times’a (FT) verdiği demeçte, “Görüşmelerin durması ya da tamamen sona ermesi halinde bunun bölgedeki gerilimi nasıl etkileyeceğini ve böyle bir durumda hazırlıklı olmak için neler yapmamız gerektiğini düşünüyorum,” dedi.

Ukrayna temas grubunun Almanya’daki toplantısına giderken konuşan Brown, görüşmelerin başarısızlığa uğraması halinde bölgesel aktörlerin nasıl tepki vereceğini ve “potansiyel olarak yanlış hesaplama yoluna giren ve çatışmanın genişlemesine neden olan herhangi bir tür faaliyetlerini artırıp artırmayacaklarını” değerlendirdiğini söyledi.

Amerikalı general, “Çatışmayı nasıl genişletmeyeceğimize ama aynı zamanda güçlerimizi nasıl koruyacağımıza odaklanmış durumdayım,” dedi.

Rehine anlaşması hâlâ “yakın değil”

Brown’ın açıklamaları müzakerelerin çıkmaza girdiği bir dönemde geldi. İsrail ve Hamas, İsrailli rehinelerin ve Filistinli mahkumların serbest bırakılmasıyla ilgili ayrıntılar ve İsrail’in Gazze’nin Mısır sınırı boyunca uzanan ve Philadelphi koridoru olarak bilinen toprak şeridinde asker bulundurma ısrarı nedeniyle anlaşmazlık yaşıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken perşembe günü yaptığı açıklamada ABD’nin “önümüzdeki günlerde” İsrail ve Hamas ile “kalan soruların tam olarak nasıl çözüleceğine dair düşüncelerini” paylaşacağını söyledi. Ardından da “evet ya da hayır kararı vermenin taraflara bağlı olduğunu” ekledi.

ABD görüşmeler konusunda iyimser kalmaya çalışırken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kamuoyu önünde görüşmelerdeki ilerleme olduğu iddialarını reddetti ve perşembe günü Fox News’e verdiği demeçte bir anlaşmanın “yakın olmadığını” söyledi.

Üst düzey ABD’li yetkililer görüşmelerin %90 oranında tamamlandığını açıklamakla birlikte zor noktaların çözümsüz kaldığını kabul ediyorlar.

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby perşembe günü yaptığı açıklamada “Aksilik, aksilik ve daha fazla aksilikle karşılaştık. Kuşkusuz, yönetim olarak bu anlaşmayı hâlâ sonuçlandıramamış olmaktan dolayı hayal kırıklığına uğramış durumdayız,” dedi.

Üst düzey bir ABD’li yetkili, geçen hafta Hamas’ın elinde bulunan altı İsrailli rehinenin ölümünün “[müzakere] sürecine bir aciliyet duygusu getirdiğini” fakat aynı zamanda “Hamas’ın herhangi bir anlaşma yapmaya hazır olup olmadığının da sorgulanmasına yol açtığını” ileri sürdü.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Cezayir yarın cumhurbaşkanlığı seçimi için sandığa gidecek

Yayınlanma

Cezayir’de yaklaşık 24 milyon seçmen, yeni cumhurbaşkanlarını belirlemek için yarın sandığa gitmeye hazırlanıyor.

7 Eylül Cumartesi günü gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçiminde, Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun, Sosyalist Güçler Hareketi’nden (FFS) Yusuf Uşiş ve Barış Toplumu Hareketi’nden (MSP) Abdulaali Hassani Şerif yarışacak.

Ancak Afrika basınına göre, Cezayirli pek çok seçmen mevcut durumu değiştirmeyeceğine inandıkları bir seçim konusunda kayıtsız hissediyor.

Görevdeki 78 yaşındaki Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun’un ikinci bir dönem daha görevde kalması bekleniyor ve seçmenler onun ya da diğer adayların önerileri konusunda çok az heyecan duyuyor.

Africa News’e konuşan bölge sakinlerinden Mourad Boulaam isteksizliğini şu sözlerle dile getirdi : “Her şeyden önce üç program da beni ikna etmedi. Hepsi aynı platforma sahip gibi görünüyor. Bu yüzden oy kullanmayacağım.”

Genç bir seçmen olan Walid Ait Hassan, 2019 seçimlerinden bu yana hiçbir gelişme olmadığını belirterek bu seçimin de bir değişim getirmesini beklemediğini ifade ediyor: “Bu seçimlerin 12 Aralık 2019’daki son seçimlerden hiçbir farkı yok. Kampanyalar vaatlerle dolu ama sonunda bunların sadece yalan olduğunu anlıyoruz.”

Ülkenin seçim otoritesi Tebbun’un karşısına çıkacak sadece iki adaya yeşil ışık yaktı: 57 yaşındaki İslamcı Abdulaali Hassani Şerif ve merkez sol muhalefet partisinden eski bir gazeteci olan 41 yaşındaki sosyalist Yusuf Uşiş.

Siyasi analist Tarık Hafid’e göre, asıl mesele kimin cumhurbaşkanı olacağı değil, “zira ana siyasi partilerin adresleri göz önüne alındığında hepimiz biliyoruz ki Abdülmecid Tebbun ikinci bir dönem daha kazanacak. Asıl mesele katılım oranı ve halk desteği olacak.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu neden Philadelphia Koridoru’nda ısrar ediyor?

Yayınlanma

Justin Salhani, Al Jazeera

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sürerken hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 41 bine yaklaştı. Philadelphia Koridoru ise ateşkes görüşmelerinde bir anlaşmazlık noktası haline geldi.

Mayıs ayı sonunda Hamas ve İsrail, İsrail’in Gazze’den çekilmesini, Gazze’de silahlı gruplar tarafından tutulan yaklaşık 90 esirin serbest bırakılmasını ve yüzlerce Filistinlinin İsrail hapishanelerinden salıverilmesini öngören bir anlaşmayı tartışıyordu.

Ancak İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu daha sonra Mısır sınırındaki 14 km’lik (8,5 mil) bir şerit olan Philadelphia Koridoru’nun kontrolünü elinde tutmak da dahil olmak üzere müzakere edilemez dört koşul ekledi.

Pazartesi günü Netanyahu şartlarını iki katına çıkardı: “Şer ekseninin Philadelphia Koridoruna ihtiyacı var ve bu nedenle [koridoru] kontrol etmeliyiz. Hamas bu nedenle orada olmamamız için ısrar ediyor, ben de bu nedenle orada olmamız için ısrar ediyorum.”

Ateşkesten kaçınmak mı?

Al Jazeera’ye konuşan analistler, Hamas’ın 7 Ekim’den önceki yıllarda Philadelphia üzerinden malzeme, hatta silah kaçırmış olabileceğini, ancak İsrail’in bunu kontrol etmekle ilgilenmediğini söyledi.

Bu da eleştirmenlerin Netanyahu’nun 11. saatteki talebinin gerçek bir güvenlik kaygısından çok Gazze’deki savaşı sürdürmekle ilgili olduğunu düşünmelerine yol açtı.

New York Üniversitesi’nden Filistin-İsrail uzmanı Zachary Lockman Al Jazeera’ye yaptığı açıklamada, “Bu noktada Netanyahu’nun kullandığı temelde bir bahane,” dedi.

“Bir rehine ya da ateşkes anlaşmasından kaçınmak için bulabileceği her türlü bahaneyi arıyor” ifadelerini kullandı.

Netanyahu, savunma bakanı ve Likud partisi üyesi Yoav Gallant gibi isimler tarafından eleştiriliyor.

The Times of Israel’e göre Gallant bakanlara “Rehinelerin hayatları pahasına Philadelphia Koridoruna öncelik vermemiz ahlaki bir rezalettir” dedi.

Bazı askeri yetkililer Netanyahu’nun kararını stratejik açıdan eleştirdi.

İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, askerleri Philadelphia Koridoru’nda tutmanın onları “gereksiz riske” maruz bırakacağını söyledi.

Ödünç alınmış zaman

Analistlere göre Netanyahu uzatmaları oynadığının ve savaşın sona ermesinin başbakanlığının da sonu olabileceğinin farkında.

Al Jazeera’ye konuşan eski İsrail büyükelçisi ve hükümet danışmanı Alon Pinkas, “Netanyahu ulusal güvenlik ve dış politika konularında tam bir başarısız” diyor ve ekliyor: “Ama iyi bir siyasetçi.”

Analistler, bu nedenle Gazze’de, işgal altındaki Batı Şeria’da, Lübnan’da ve ötesinde, yeni bir seçimi kazanabileceğini hissettiği noktaya gelene kadar birden fazla ateşi yakmaya devam edeceğini söylüyor.

7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’in güneyine düzenlediği saldırılarda 1.139 kişi ölmüş, yaklaşık 240 kişi de esir alınmıştı. Yaklaşık 90 esir hala Gazze’de tutuluyor ve çoğunun hayatta olduğuna inanılıyor.

İsrail’de kamuoyu ekim ayından bu yana inişli çıkışlı bir seyir izliyor.

Temmuz ayında yapılan bir ankete göre İsraillilerin yüzde 72’si Netanyahu’nun derhal istifa etmesini istiyordu.

Ancak geçen hafta yapılan bir başka anket Netanyahu’ya verilen desteğin en büyük rakibi Benny Gantz’ın yüzde 1 puan gerisinde olduğunu gösterdi.

Ancak Netanyahu için bu kazanç, Gazze’de altı İsrailli esirin cesedinin bulunduğu ve binlerce İsraillinin hükümeti protesto etmek için sokaklara döküldüğü pazar gününden önceydi.

“İsrail toplumu çok parçalı ve farklı taraflardan gelen bir öfke var. … Belki de Netanyahu, dışarıdan varoluşsal bir tehdit olduğu sürece ülke içindeki kargaşanın bu baskıyla bir arada tutulabileceğine inanıyor,” diyor Ortadoğu Küresel İlişkiler Konseyi üyesi Omar Rahman Al Jazeera’ye.

Ve ekliyor: “Bu baskılar ve tehditler ortadan kalkar kalkmaz, bölünmeler ve kenara çekilme çağrıları ve iç gerilim yeniden yükselecektir.”

Netanyahu Camp David’i değiştirmeye mi çalışıyor?

Gazze’deki İsrail postalları Hamas için anlaşma bozucu olsa da Philadelphia Koridoru başka bir taraf için de anlaşma bozucu.

Ateşkes görüşmelerinde arabulucu olan Mısır, iki ülke arasındaki anlaşmaları ihlal edeceği gerekçesiyle İsrail’in koridorda askeri varlık göstermesine karşı çıkıyor.

Ayrıca iç meseleleri de var. Mısırlılar katı bir şekilde Filistin yanlısı. Birçoğu hükümetlerinin daha fazlasını yapmasını istiyor ve sınırda silahlı bir İsrail varlığından hoşnut olmayacaktır.

Ancak Mısır İsrail’le ilişkilerini normalleştiren birkaç Arap ülkesinden biri olduğu için ne iç baskılar ne de İsrail’in Philadelphia talebini reddetmesi bu anlaşmaları sona erdirmekle tehdit etmesine neden oldu.

İki ülke 1979 yılında, dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin’i bir araya getiren Camp David Anlaşması’ndan bir yıl sonra barış anlaşması imzaladı.

İsrail ile bir Arap ülkesi arasındaki bu ilk barış anlaşması Mısır’ın ABD’den destek ve mali yardım almasını sağladı: Yılda 2.1 milyar dolar – 1.3 milyar dolar askeri yardım ve 815 milyon dolar ekonomik yardım. “Mısır’dan sesler yükseldi ama Camp David’den vazgeçmek istediğini sanmıyorum çünkü bu ABD ile olan bağına bağlı” diyor Lockman.

Ancak Mısır, İsrail’in Batı Şeria’daki eylemleri konusunda giderek daha fazla sesini yükseltiyor.

Mayıs ayında Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı soykırım davasına katılan Mısır, İsrail’in Gazze nüfusunun yaklaşık yarısının yerinden edildiği güney Gazze vilayeti Refah’a saldırı düzenlememesi yönündeki uluslararası uyarıları görmezden geldiğini belirtti.

Salı günü Netanyahu’yu eleştirerek İsrail halkını yanlış yönlendirdiğini ve ateşkes müzakerelerini geciktirmek için bahaneler aradığını söyledi.

Netanyahu önceki gün Mısır’ı Philadelphia Koridoru’nun güvenliğini sağlamamakla, koridorun altına tüneller kazılmasına izin vermekle ve Hamas’a “oksijen” sağlamakla suçlamıştı.

Lockman, Mısır’ın “açıkça bundan mutsuz olduğunu ve bir tür anlaşma istediğini” söyledi ve Netanyahu aksi yönde ikna edilmediği sürece bunun “esasen kontrolleri dışında” olduğunu ekledi. Ancak mutsuz bir komşu ve iç ve uluslararası eleştiri ihtimali bile Netanyahu’yu Philadelphia talepleri konusunda şu ana kadar harekete geçirmedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English