Bizi Takip Edin

AVRUPA

Ukrayna, termik santrallerinin neredeyse tamamını kaybetti

Yayınlanma

Ukrayna Başbakanı Denis Şmigal, Rusya’nın Ukrayna’daki termik enerji üretiminin neredeyse yüzde 90’ını tahrip ettiğini açıkladı. Ukrayna, Polonya, Slovakya ve Romanya’dan elektrik tedarik ediyor ve Avrupa’dan destek alarak kışa hazırlanmak için enerji altyapısını onarmaya çalışıyor.

Ukrayna Başbakanı Denis Şmigal, Rus güçlerinin Ukrayna’daki termik enerji üretiminin neredeyse yüzde 90’ını yok ettiğini kaydetti.

Şmigal, Telegram kanalında yaptığı açıklamada, “Rusya’nın saldırıları, Ukrayna’daki tüm termik enerji santrallerini hedef aldı ve neredeyse yüzde 90’ını tahrip etti ya da hasara uğrattı,” ifadelerini kullandı.

Başbakana göre, cephe hattı ve sınır bölgelerinde enerji altyapısının yeniden kurulması için çalışmalar devam ediyor.

Bu bölgelere kojenerasyon ekipmanları, modüler kazan daireleri ve güç jeneratörleri getiriliyor.

Şmigal, enerji ihtiyacının önemli bir kısmının kojenerasyon üniteleriyle karşılandığını belirterek, “Şu anda 182 ünite kuruldu ve bunların 83’ü faaliyette. Kalan ünitelerin tamamı yıl sonuna kadar devreye alınacak,” dedi.

Eylül ayının ortasında, Ukrayna’nın ulusal enerji şirketi Ukrenergo, Avrupa Birliği ülkelerinden enerji açığı nedeniyle acil elektrik tedarikine başlamalarını talep etmişti. Açığın giderilmesi için Polonya, Slovakya ve Romanya’dan Ukrayna’ya elektrik aktarımı yapılıyor.

Rusya, ilkbaharda Ukrayna’nın enerji altyapısına yönelik saldırılarına yeniden başladı. Daha önce insansız hava araçları ve füze saldırılarıyla ağırlıklı olarak elektrik dağıtım trafolarını hedef alan Rusya, şimdi enerji santrallerine yoğun bombardıman düzenliyor.

DTEK CEO’su Maksim Timçenko, bu saldırıların amacının “santralleri tamamen yok etmek” olduğunu ve bir santralin kısa sürede yeniden inşa edilemeyeceğini söylemişti.

Son altı ayda Ukrayna’nın Dnipro Hidroelektrik Santrali, Kiev oblastındaki Tripolska santrali, Harkov oblastındaki Zmiyivska santrali ve Vinnitsya oblastındaki Ladijinska santrali zarar gördü ya da tahrip edildi. Ukrenergo, bazı tesislerin kış başlamadan önce onarılmasının imkânsız olduğunu bildirdi.

Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, haziran ayında yaptığı açıklamada, Rusya’nın termik santrallerin yüzde 80’ini tahrip ettiğini ifade etmişti. Zelenskiy, Avrupalı ortaklarını kış gelmeden önce Ukrayna’nın enerji altyapısını mümkün olan en kısa sürede onarmaya çağırmıştı.

Başbakan Şmigal, Ukrayna Enerji Destek Fonu’na yabancı devletler tarafından toplam 560 milyon avro bağış yapıldığını ve bu fonla 170 MW kapasiteli ekipman satın alındığını belirtti.

‘Ukrayna’nın SSCB’den miras kalan enerji sektöründe taş üstünde taş kalmayacak’

AVRUPA

12 AB ülkesi Brüksel’i enerji şebekesine yatırım yapmaya çağırdı

Yayınlanma

Salı günü on iki AB üyesi ülke Avrupa Komisyonuna, piyasadaki istikrarsızlık karşısında AB’deki enerji fiyatlarını düşürmek için enerji bağlantılarının, özellikle de elektrik bağlantılarının oluşturulmasını destekleme çağrısında bulundu.

Salı günü Portekiz, İspanya, Avusturya, Kıbrıs, Danimarka, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Malta ve Hollanda’dan oluşan 12 ülke, Lüksemburg’da düzenlenen AB enerji bakanları toplantısında ortak bir pozisyon belgesi sundu.

Belgede, “Enterkoneksiyon ve sınır ötesi işbirliği, enerji fiyatlarının düşürülmesi, geçiş sürecinin ve piyasa işleyişinin kolaylaştırılması, şebeke tıkanıklığının giderilmesi ve karbonsuzlaştırmanın hızlandırılması açısından kilit önem taşımaktadır. Tüm üye devletlerin iç enerji piyasasına tam katılımını sağlamanın tam zamanıdır,” ifadeleri yer alıyor.

Ülkeler, “elektrik fiyatlarının eskisinden daha fazla dalgalandığı” bir dönemde, “sınır ötesi enerji enterkoneksiyonları iç enerji piyasasının tam olarak işlemesi için esastır ve AB’nin 2030 elektrik enterkoneksiyon hedeflerinin gerçekleştirilmesi de dahil olmak üzere AB’nin sınır ötesi elektrik sistemlerinin daha fazla entegrasyonunu sağlamak için acil önlemlere ihtiyaç vardır,” diye eklediler.

Önümüzdeki birkaç yılın AB sanayisi ve yurttaşları için enerji fiyatlarının düşürülmesi açısından çok önemli olacağına işaret eden 12 ülke, “Fosil yakıtlara olan yüksek bağımlılığımız, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü saldırı savaşı ve Rusya’nın enerji arzını silahlandırdığı gerçeği ile birleşince tehlikeli bir karışım haline geldi,” iddiasında bulunuyor.

Bu nedenle liderler, iki yıl önce Ukrayna savaşıyla daha da şiddetlenen enerji krizinde olduğu gibi “birleşik AB eylemi” çağrısında bulunuyorlar. Buna, özellikle kamu desteği yoluyla ara bağlantılar gibi “kapsayıcı çözümler” de dahil.

Hepsi de AB’de alternatif enerji kaynaklarını savunan devletler grubu, “Avrupa’yı Birbirine Bağlama Tesisi ve 2040 yılına kadar AB Yenilenebilir Enerji Finansman Tesisi gibi yenilenebilir enerjiler için yeterli AB finansmanı sağlamanın yanı sıra, Avrupa’nın her şeyden önce yenilenebilir enerjilere, elektrik şebekelerine ve enterkonnektörlere yatırım için özel finansmanı artırması gerekiyor,” dedi.

Portekiz ve İspanya tam da İber Yarımadasının AB’nin geri kalanıyla çok az enerji bağlantısı olması nedeniyle bu altyapının arttırılması çağrısında bulunuyor.

Mayıs 2022’de başlatılan RepowerEU enerji paketi, bu tür bir İberya ara bağlantısına yönelik taahhütte bulunuyor. Portekiz’in elektrik ve gaz (gelecekte hidrojen) ile Avrupa’nın geri kalanına ulaşmak için İspanya ile eski ara bağlantı projelerine devam etmesi bekleniyor.

Ekim 2022’de Portekiz, Fransa ve İspanya hükümetleri İber Yarımadasındaki ara bağlantıları hızlandırmak için Brüksel’de anlaştı. Başlangıçta bu fosil yakıtı taşıyacak, ancak gelecekte yeşil hidrojen de taşıyacak bir denizaltı gaz boru hattını içeren yeni bir proje lehine mevcut sadece gaz projesini yasakladılar.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB’den “göçle mücadele” manzaraları

Yayınlanma

Yazar

AB’de 2015 krizinin ardından yükselmeye başlayan göç ve göçmen karşıtı hareketler ve devlet politikaları, artık neredeyse “anaakım” haline gelmiş durumda.

Almanya’nın tüm kara sınırlarında polis kontrollerini tekrar başlatmasının ardından, Polonya hükümeti de iltica başvurularını “geçici olarak” askıya alma kararı aldı.

Başbakan Donald Tusk salı günü yaptığı açıklamada, iktidardaki koalisyon içinde bazı bölünmelere neden olmasına rağmen, Varşova’nın yeni ve daha sert bir göç stratejisini resmen kabul ettiğini duyurdu.

Tusk tarafından cumartesi günü “Kontrolü Yeniden Kazanmak, Güvenliği Sağlamak” başlığı altında açıklanan hükümetin yeni yaklaşımı, hem iktidar hem de muhalefet kanadından pek çok siyasetçinin hukuki açıdan tartışmalı bulduğu iltica haklarının geçici olarak bölgesel düzeyde askıya alınmasını içerdiği için eleştirildi.

Tusk, salı günü öğleden sonra hükümetin haftalık toplantısının ardından stratejisinin kabul edildiğini duyurdu ve bunun “zor ama gerekli ve beklenen” olduğunu söyledi.

Eski Sivil Platform (PO) milletvekili Janina Ochojska’nın yanı sıra pazartesi günü böyle bir tedbirin “etkisiz” olacağından korktuğunu söyleyen muhalefetteki Hukuk ve Adalet (PiS) milletvekili ve eski savunma bakanı Mariusz Błaszczak’a göre iltica haklarının geçici ve bölgesel olarak bile askıya alınması Cenevre Sözleşmesini ihlal edebilir.

Tusk ayrıca cumartesi günü yaptığı açıklamada, Varşova, Budapeşte ve Bratislava’nın muhalefetine rağmen AB bakanlarının bu yılın başlarında nitelikli çoğunlukla onayladığı AB Göç ve İltica Paktını uygulamaya niyetli olmadığını duyurdu.

Polonya’nın yeni strateji belgesi: Göç kontrolü sıkılaşıyor

“Polonya’nın 2025-2030 yılları için kapsamlı ve sorumlu göç stratejisi” başlıklı belge 30 sayfadan üzerinde ve sekiz bölümden oluşuyor. Strateji bölgeye erişim, sığınma hakkı, işgücü piyasasına erişim ve entegrasyon gibi konuları kapsıyor.

Belgede, göç süreçlerinin “ayrıntılı bir şekilde düzenleneceği ve varış amacı, akının ölçeği ve yabancıların menşe ülkeleri açısından kontrol altında tutulacağı” belirtiliyor.

Ayrıca “Polonya Cumhuriyeti hükümetinin sığınma hakkı verilmesine ilişkin mevcut yaklaşımda bir değişiklik talep edeceği” de açıklandı.

Vize politikası “seçici” hale gelecek

Göç politikasını şekillendirecek kilit organ, yetkileri henüz ayrıntılı olarak tanımlanmamış olan Bakanlıklar Arası Göç Ekibi olacak. Ekip, stratejinin uygulanmasını izleyecek ve 2027 yılı sonuna kadar “kapsamlı orta vadeli gözden geçirmeyi” hazırlayacak.

Polonya’nın vize politikası, hükümetin Polonya’ya girmek isteyen yabancı vatandaşlar için kurallar belirlediği “seçici bir modele” dayanacak. Seçilmiş bir grup ülkeden gelenlere ya da “benzersiz” becerilere sahip olanlara öncelik tanınacak.

Vizeler, ülkedeki stratejik yatırımlardan kaynaklanan belirli işçi kategorilerine duyulan ihtiyaç da dahil olmak üzere çeşitli kriterlere göre verilecek.

Polonya, Alman sınır kontrol modeline karşı

Hükümetin, Almanya’nın geçen ay yaptığı gibi Schengen bölgesi içinde sınır kontrollerinin yeniden getirilmesine karşı olduğu da belirtiliyor.

Yeni strateji, sınır kontrollerinin sadece büyük spor veya siyasi etkinlikler gibi geçici durumlarda uygulanması gerektiğini savunuyor.

Belgede ayrıca, “Göçmenlerin ikincil hareketliliği sorununu çözmenin anahtarı AB’nin dış sınırlarını uygun şekilde güvence altına almaktır,” deniyor.

Leyen, sığınmacılar için ‘geri gönderme merkezlerine” destek verdi

Öte yandan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de, başvuruları reddedilen sığınmacıların nakledilmesi için Avrupa Birliği sınırları dışında “geri gönderme merkezleri” kurulmasını öngören tartışmalı projeye şimdiye kadarki en güçlü desteğini verdi.

Bu fikir, Avrupa Komisyonu Başkanının Brüksel’de iki gün sürecek ve göç konusunun ağırlıklı olarak ele alınacağı zirve öncesinde AB liderlerine gönderdiği bir mektupta yer aldı.

Pazartesi akşamı basınla paylaşılan yedi sayfalık mektupta, geçen yıl blok genelinde 1.140.000’e ulaşan sığınma başvurularının sayısını azaltmak ve “düzensiz sınır geçişleri ve insan kaçakçılığıyla mücadele” etmek için çeşitli öneriler özetleniyor.

Öneriler arasında, Giorgia Meloni’nin sağcı hükümetinin İtalyan yetkililer tarafından açık sularda kurtarılan erkek göçmenleri transfer etmek için iki merkez inşa ettiği Arnavutluk’ta yaptığı gibi, genellikle sığınma prosedürlerinin “offshore edilmesi” ile ilişkilendirilen “yenilikçi yollar” geliştirmeye yönelik açık bir eylem çağrısı da yer alıyor.

Leyen, İtalya-Arnavutluk modeline göz kırpıyor

Leyen daha önce İtalya-Arnavutluk protokolünü “ezber bozan bir düşünce” olarak tanımlamıştı.

Başkan yeni mektubunda, insani yardım örgütleri tarafından iltica sürecini baltaladığı ve yargı denetimini zayıflattığı gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirilen bu anlaşmanın sonuçlarının AB göç politikasının bundan sonraki adımlarını belirleyebileceğini söyledi.

Leyen, “Ayrıca, özellikle geri dönüşle ilgili yeni bir yasa teklifi göz önünde bulundurulduğunda, AB dışında geri dönüş merkezleri geliştirme fikriyle ilgili olası yolları araştırmaya devam etmeliyiz,” diye yazdı.

Komisyondan “güvenli üçüncü ülkeler belirleme “çağrısı

Komisyon başkanı, İtalya-Arnavutluk protokolünün faaliyete geçmesiyle birlikte bu deneyimden “pratikte de dersler çıkarabileceklerini” savundu.

Leyen ayrıca üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları önlemek ve büyük bir değişiklik olmaksızın %20 ile %30 arasında seyreden sınır dışı etme oranını hızlandırmak için AB düzeyinde “güvenli üçüncü ülkeler” belirlenmesini talep etti.

Geçtiğimiz hafta 17 Avrupa ülkesinden oluşan bir grup Komisyona bir belge göndererek sınır dışı etme konusunda “paradigma değişikliği” talep etmiş ve hükümetlerin “güçlendirilmesi gerektiğini” belirtmişti.

17 ülkenin mektubunda, “Kalma hakkı olmayan kişiler sorumlu tutulmalıdır. Yeni bir yasal zemin bu kişilerin yükümlülüklerini ve görevlerini net bir şekilde tanımlamalıdır. İşbirliği yapmamanın sonuçları olmalı ve yaptırıma tabi tutulmalıdır,” dedi.

Mektubunda Leyen, dijitalleşme ve üye devletler tarafından verilen kararların karşılıklı olarak tanınması konularına odaklanarak “geri dönenler için işbirliği yükümlülüklerini net bir şekilde tanımlayacak ve geri dönüş sürecini etkin bir şekilde düzenleyecek” bir yasayı masaya yatırma sözü verdi.

İki kritik başlık: Sınır dışı prosedürleri ve vize kuralları

Avrupa Komisyonu Başkanı, 17 ülkelik grubun iki temel talebini destekliyor.

Bunlardan birincisi, kamu düzeni ve güvenliğine tehdit olarak görülenlerin gözaltına alınması ve sınır dışı edilmesi için yeni kurallar.

İkincisi ise vize ve ticaret politikalarının, iltica başvuruları reddedilen AB üyesi olmayan ülkeleri vatandaşlarını kabul etmeye ikna etmek için bir kaldıraç olarak kullanılması.

Leyen, “AB’nin göç politikası ancak AB’de kalma hakkına sahip olmayanlar etkin bir şekilde geri gönderilirse sürdürülebilir,” diye yazdı.

Başkanın dile getirdiği diğer fikirler arasında komşu ülkelerle daha fazla AB destekli anlaşma imzalanması, insan kaçakçılığını engellemek için daha katı kurallar, hibrit saldırılara ve araçsallaştırmaya karşı daha güçlü bir müdahale ve Orta Doğu’da savaştan zarar görmüş ülkelere daha fazla insani yardım yer alıyor.

Leyen ayrıca, her ne kadar STK’lar göçün “offshore edilmesinin” doğası gereği sorunlu olduğu konusunda uyarıda bulunmuş olsalar da, bloğun ileriye götüreceği her türlü projenin “AB ilke ve değerlerine, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklere ve temel hakların korunmasına” saygı göstermesi ve göçmenler için “sürdürülebilir ve adil çözümler” sağlaması gerektiğini vurguladı.

İsveç zorunlu sığınma merkezlerini hayata geçirmeyi düşünüyor

Kuzeye doğru gittiğimizde ise, İsveç hükümeti ve parlamentodaki sağcı müttefiki İsveç Demokratları, ülkedeki sığınmacıların izlenmesini artırmak için devlet tarafından işletilen zorunlu sığınma merkezleri getirmek istiyor.

İsveç hükümeti tarafından yaptırılan ve salı günü sunulan bir araştırmanın sonuçları, sığınmacıların belirli bir bölgeyle sınırlandırılması ve varlıklarının kontrol edilmesi ya da yardımlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaları gerektiğini öne sürdü.

Raporu hazırlamakla görevlendirilen Ingela Fridström, “Genel bir kural olarak, yalnızca sığınma evinin kayıtlı olduğu ilçede kalabilirsiniz. Bu nispeten geniş bir alandır ve iletişim, sosyal hizmetler ve eğlence yardımlarını kullanabilmeniz gerekir,” dedi.

Bu nedenle İsveç hükümeti, sığınmacıların iltica süreci boyunca yaşamak zorunda kalacakları, İsveç Göçmen Bürosunun denetimi altında bir tür zorunlu iltica merkezi önerecek.

Ödenek kesintileri gündemde

Mevcut sisteme göre, İsveç Göçmenlik Bürosu yeni gelen sığınmacılara kalacak yer önermek zorunda, fakat sığınmacılar isterlerse başka bir yerde, örneğin akrabalarının yanında yaşamayı da seçebiliyorlar.

Belirlenen konaklama yerlerinde yaşamayan sığınmacılar günlük 71 İsveç kronu (6,26 avro) tutarındaki ödenek haklarını kaybedebilirler.

Hükümet, önerilen sistemin AB hukuku ve bu yılın başlarında kabul edilen yeni Göç ve İltica Paktı kapsamında yasal olduğunu savunuyor.

Sığınmacılar üzerinde daha fazla kontrol

Göç Bakanı Johan Forssell’e göre, sığınmacıların %65’i kendi evlerinde yaşamayı tercih ediyor ve bu da bazı belediyelerde hem “marjinalleşme” hem de “aşırı kalabalıklaşma” riskini artırıyor.

Forsell basın toplantısında, “İltica başvuruları reddedilen kişilere ulaşmak daha kolay olacak,” diye de ekledi.

İsveç’te şu anda 12.600 kişi Göçmen Bürosunun kabul sistemine kayıtlı.

Forssell, İsveç hükümetinin şimdi 2025 ya da 2026’da parlamentoda oylamaya sunulabilecek bir yasa taslağı hazırlayacağını da sözlerine ekledi.

Esad ile ilişkiler yeniden kurulabilir mi?

İtalya’nın başını çektiği bazı AB ülkeleri, göçmenlerin sınır dışı edilmesini kolaylaştırmak amacıyla Suriye ile ilişkileri normalleştirmenin de yollarını arıyor.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni salı günü AB liderleri toplantısı öncesinde İtalyan Senatosunda yaptığı açıklamada, “Avrupa Birliği’nin Suriye Stratejisini gözden geçirmek ve Suriyeli mültecilerin gönüllü, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde anavatanlarına dönebilmeleri için gerekli koşulları yaratmak üzere tüm aktörlerle birlikte çalışmak gerekiyor,” dedi. 

AB 2011 yılında Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesmişti. İki AB diplomatının POLITICO’ya verdiği bilgiye göre Meloni, perşembe günü Brüksel’de düzenlenecek AB liderler zirvesinde Şam ile ilişkileri gündeme getirmeyi planlıyor.

Öte yandan POLITICO’ya göre yetkililer ilişkilerin normalleşmesine yönelik böyle bir değişimin nasıl gerçekleşebileceğinin haritasını çıkarmış değil.

Bir AB yetkilisi, “Esad’ı aramak için telefonu elimize alacağız diyen kimse yok. Kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor ama bazılarının gizli bir önerisi bu,” dedi.

7 AB ülkesi Suriye ile ilişkileri gözden geçirme çağrısı yapmıştı

Temmuz ayında yedi AB ülkesi (Avusturya, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Yunanistan, Hırvatistan ve Kıbrıs) AB’nin dış politika şefine birliğin Suriye stratejisini gözden geçirme çağrısında bulunmuştu.

Bu ülkeler amaçlarının Suriye’deki insani durumu iyileştirmenin yanı sıra göçmenlerin ülkenin belirli bölgelerine geri dönmelerine yardımcı olmak olduğunu belirtmişlerdi.

Avusturya’nın Avrupa ve uluslararası ilişkilerden sorumlu federal bakanı Alexander Schallenberg, “Esad orada, onu aklamak mümkün değil ama Avrupa 1,2 milyondan fazla Suriye vatandaşını kabul etti,” diyerek yeni bir değerlendirmenin öneminin altını çizdi. 

“Açık fikirli bir değerlendirme” talep eden Avusturyalı, “Nerede duruyoruz, nereye gitmeliyiz, çünkü elde etmek istediğimiz sonuçları elde edemiyoruz,” uyarısında bulundu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Fransa, bütçe açığı nedeniyle Ukrayna’ya yardımını azaltıyor

Yayınlanma

Fransa, bütçe açığını gerekçe göstererek Ukrayna’ya yönelik askeri yardımını üçte bir oranında azaltacağını bildirdi. Rusya’nın dondurulan varlıklarından sağlanacak gelirle 300 milyon avro ek fon aktarılacakken, Fransa ayrıca modernize ettiği Mirage 2000 savaş uçaklarını 2025’in ilk yarısında Ukrayna’ya teslim etmeyi planlıyor.

Fransa Savunma Bakanı Sébastien Lecornu, Fransa’nın bu yıl Ukrayna’ya yaptığı askeri yardımı neredeyse üçte bir oranında azaltacağını açıkladı. Bu kararın temel sebebi, ülkenin artan bütçe açığı.

Lecornu, Politico‘ya yaptığı açıklamada, “2024’ün başında bu yardımın 3 milyar avroya ulaşabileceği öngörülmüştü. Ancak gerçekte bu rakam 2 milyar avroyu geçecek, ama 3 milyara ulaşamayacak,” ifadelerini kullandı.

Fransa’nın Ukrayna’ya 2024 yılında 3 milyar avroya kadar yardım yapmasını öngören ilk anlaşma, şubat ayında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından imzalanan ikili güvenlik anlaşması kapsamında duyurulmuştu.

Fakat Politico‘ya göre, Fransa’nın gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYİH) yüzde 6’sına ulaşması beklenen bütçe açığı, askeri harcamalarda kısıtlamaya gidilmesini zorunlu kıldı.

Lecornu, Paris’in, Rusya’nın dondurulan varlıklarından elde edilecek gelirle Kiev’e yaklaşık 300 milyon avro aktaracağını belirtti. Bu fonlar, 155 mm top mermileri, kendinden tahrikli Caesar topçu sistemleri ve yakıt alımında kullanılacak.

Bununla beraber, enflasyonla mücadele sayesinde 400 ila 600 milyon avro arasında ek kaynak sağlanması planlanıyor. Bu ek kaynaklar, SCALP ve Aster füzelerinin modernizasyonu için harcanacak ve modernize edilen ekipmanlar Ukrayna’ya teslim edilecek.

Fransa’nın savunma bütçesinin 2025 yılında 50,5 milyar avroya ulaşması bekleniyor. Artan bütçe açığına rağmen savunma harcamaları, hükümetin artırmayı planladığı birkaç bütçe kaleminden biri olarak öne çıkıyor.

Paris, topyekûn savaşın başladığı 2022’den bu yana Ukrayna’ya aktif askeri destek vermeye devam ediyor. Fransa, 2022’de Ukrayna’ya 1,7 milyar avro, 2023’te ise 2,1 milyar avro yardım sağlamıştı.

Özellikle Ukrayna’ya uzun menzilli SCALP füzeleri tedarik eden Fransa, bu füzelerin Rus topraklarının derinliklerine yapılacak saldırılarda kullanılması konusundaki belirsizlikleri çözmeye çalışıyor.

Sebastien Lecornu, 8 Ekim’de yaptığı açıklamada, Fransa’nın Ukrayna’ya Mirage 2000 savaş uçakları göndermeyi planladığını duyurmuştu.

Bu uçakların modern ekipmanlarla donatılacağı ve 2025 yılının ilk yarısında teslimata hazır hale geleceği belirtilmişti.

Trump’ın başkan yardımcısından Ukrayna’ya: Topraklardan ve NATO’dan vazgeçin

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English