Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Uzmanlar yanıtlıyor: Savaş nasıl bitecek? Bir sonraki nasıl önlenebilir?

Yayınlanma

İsrail ve Hamas arasında kısa bir ateşkesin ardından dokuzuncu haftasına giren savaş Gazze’yi boğmaya devam ediyor. Savaş sonrası Gazze’yi kimin yöneteceği konusunda ucu sonu belli olmayan ve uygulanamaz görünen planlar da eş zamanlı olarak tartışılıyor. Foreign Policy, mevcut İsrail ve Filistin liderliği göz önüne alındığında kalıcı barış için herhangi bir planın uygulanmasının zor göründüğü belirterek uzmanlara daha dar kapsamlı iki soru yöneltti:

1- Gazze bundan bir yıl sonra nasıl görünecek?

2- Bu çatışmaların, aynı güvenlik tehditlerinin devam ettiği ve temel siyasi şikayetlerin çözülmediği birçok diğer savaş gibi sonlanmasını önleyecek politika hangisidir ve bu politika hangi aktör tarafından izlenebilir?

FP’nin soruları yönettiği isimler arasında öne çıkan görüşleri derledik:

Netanyahu Görevi Bırakmalı

Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert:

1) İsrail’in Gazze’deki harekâtı Hamas’ın askeri kabiliyetleri ortadan kaldırılana kadar devam edecek. Bunun ne kadar süreceğini tahmin etmek zor, ancak dürüst olmak gerekirse, Batı toplumlarının kabul etmeye hazır olduklarından, liderlerinin ve özellikle de İsrail’in yakın dostu olan ABD Başkanı Joe Biden’ın tahammül edebileceğinden daha uzun sürecek.

2) Tam da bu nedenle, İsrail’in bu aşamada, ordunun görevini tamamlamasının ardından neler olacağına dair bir tablo ortaya koyması zorunlu. Bu tablo aşağıdaki ilke ve varsayımlara dayanmalı:

İsrail’in askeri harekatın sonunda Gazze’de kalma niyeti, arzusu ya da kabiliyeti yok. Savaş sona erdiğinde İsrail sınıra kadar geri çekilmeli. Filistin Yönetimi ya da Arap devletlerine bağlı hiçbir güç IDF çekildiğinde Gazze’ye girmeye istekli olmayacaktır. Tüm ılımlı Arap ülkeleri, kendi rejimleri için istikrarsızlaştırıcı bir güç olan Hamas’ın yok olduğunu görmek istiyor. Grubun 7 Ekim’de işlediği vahşi cinayetler, bu ülkelerin standartlarına göre İslam’ın ve değerlerinin yüz karasıydı. Ancak bu ülkelerin hiçbiri İsrail’in askerî harekâtına destek veriyor görünmek istemiyor.

Dolayısıyla, ABD ve İsrail’in diğer müttefikleri İsrail güçlerinin Gazze’de kalmasına izin vermek istemezlerse, BM Şartı’nın 7. bölümü himayesinde, Güvenlik Konseyi’nin Gazze Şeridi’ndeki sivil otoriteleri ve yönetim sistemlerini yaklaşık 18 aylık bir süre için yeniden inşa edeceği, NATO ülkelerinden oluşan uluslararası bir güçten başka alternatif yoktur. Ancak o zaman Filistin Yönetimi’nin güvenlik aygıtının Gazze’deki uluslararası gücün yerini alması mümkün olabilir.

Bu çabaya paralel olarak -ve şimdi başlayarak- İsrail, askeri harekatın sona ermesi için siyasi bir çıkış sunmalı. İsrail devleti, askeri harekatın durdurulmasının hemen ardından Filistin Yönetimi ile iki devletli çözüm temelinde görüşmelerin başlayacağını duyurmalıdır ki bu da istikrar, İsrailliler ve Filistinliler arasında işbirliği ve Arap Birliği barış girişimi çerçevesinde İsrail ile ılımlı Arap devletleri arasında işbirliği sağlayabilecek tek siyasi çıkıştır.

Netanyahu hükümetinin böylesine cesur bir hamle yapma konusunda isteksiz, yetersiz ve hazırlıksız olduğuna şüphe yok. Bu ve diğer nedenlerden ötürü hükümetin derhal kenara çekilmesi gerekmektedir.

İsrail müzakerecilerinden Daniel Levy: Filistin’le barış sürecine Çin ve ABD eş başkanlık yapmalı

Filistinlilerin Egemenliğe İhtiyacı Var

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı üyesi Zaha Hassan:

1) İsrail’in Hamas’a karşı yürüttüğü savaş ve buna paralel Gazze’deki Filistinli sivil halka karşı yürüttüğü mücadele, İsrail’in Hamas’ın askeri kapasitesini azaltmaya çalışması ve Filistinlileri güneydeki daha küçük yerleşim bölgelerine sürme planını sürdürmesi nedeniyle aylarca devam edecek. Bu, Gazze’nin İsrail’le olan kara sınırı ve yaklaşık 24 mil karelik deniz alanı çevresinde daha önce var olan “erişimi kısıtlı bölgelerden” daha kapsamlı bir ilhak anlamına geliyor.

Bu savaştan önce Filistinlilerin Gazze’nin ekilebilir topraklarının yaklaşık yüzde 35’ine ve balıkçılık için kullanılan kıyı sularının yüzde 85’ine erişimi tamamen ya da kısmen engellenmişti. İsrail’deki pek çok kişinin zihninde Gazze’nin küçülmesi, İsrail başbakanının Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda bahsettiği, Filistinlilerin ve onların ulusal isteklerinin var olmadığı “Yeni Orta Doğu”yu kolaylaştıracaktır.

Ancak İsrail ile Arap hükümetleri arasındaki normalleşmenin genişletilmesi ve derinleştirilmesi, İsrail’in Gazze’de Filistinlilerin yaşamını sürdürmek için gerekli olan malların girişini engellemesi ve bombardımanının yol açtığı yıkım ve ölümler nedeniyle zora girecek. Uluslararası öfkeden etkilenmeyen İsrail’in Batı Şeria üzerindeki kontrolünü pekiştirmesi ve nüfusun kalabalık kentsel yerleşim bölgelerine ya da tamamen işgal altındaki toprakların dışına kaçmasını teşvik edecek koşullar yaratması da muhtemel.

Kısa ve orta vadede, Filistinlilerin içinde yaşadığı apartheid gerçekliği, Filistinlilerin kalıcı olarak yerlerinden edilmesini amaçlayan koşullarla birleştikçe daha da kötüleşecektir. İsrail, Gazze’den geriye kalanları yeniden bir araya getirmek için Körfez Arap ülkelerine, Mısır’a ve BM’ye güveniyor olsa da- geçmişteki İsrail-Hamas çatışmalarından sonra olduğu gibi- Gazze Şeridi’nin yönetimini devralmaya istekli bir Filistin yönetim organı olmadan bu pek olası değil.

Filistin Yönetimi’nin Gazze’de yönetimi ele almak için siyasi çözüme giden bir yola ihtiyacı var, ancak şimdilik hiçbir İsrail koalisyonu anlamlı bir Filistin egemenliğini kabul etmeyecektir.

2) İsraillilerin ve Filistinlilerin şu anda izledikleri yolu değiştirecek kartlar tek bir tarafın elinde değil. Bunun için uluslararası toplumun sürekli ve uyumlu bir şekilde ortak hareket etmesi gerekecek.

İlk olarak, BM Güvenlik Konseyi -özellikle beş daimî üye- uluslararası barış ve güvenliği koruma ve kollama görevini üstlenmeye ve BM Genel Kurulu kararları ve Uluslararası Adalet Divanı’nın işgal altındaki Batı Şeria’daki ayrım duvarına ilişkin 2004 tarihli tavsiye kararında teyit edildiği üzere kendi kaderini tayin hakkı da dahil Filistinlilerin haklarına yönelik ağır ihlalleri nedeniyle İsrail’e yaptırım uygulamaya istekli olmalı.

Uluslararası toplum, İsrail ile işgal altındaki Filistin topraklarını birbirinden ayırmak amacıyla İsrail’in Kudüs’ü yasadışı ilhakı da dahil, İsrail’i işgal altındaki Filistin topraklarından ayıran 1967 Haziran öncesi yeşil hatta yaptığı değişiklikleri tanımamaları için tüm devletlere çağrıda bulunan 2334 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararını (2016 yılında kabul edilmiştir) katı bir şekilde uygulamak için harekete geçebilir. Bu, İsrail’in işgalini sona erdirmeyi ve uluslararası meşruiyete dayalı siyasi bir çözümü hayata geçirmeyi amaçlayan uluslararası ve bölgesel çabaları yoğunlaştıracak ve hızlandıracaktır.

Bu tür bir uluslararası angajmanın meyve vermesi yıllar alacaktır; ancak İsrail ve Filistinliler arasındaki dinamiği değiştirmenin tek yolu budur.

Biden Barış Görüşmeleri için Yeni Şartlar Belirlemeli

ABD’nin eski Mısır ve İsrail büyükelçisi Daniel C. Kurtzer:

1) Siyasi hedefi olmayan savaş, öfke ve intikamla yapılır. İsrail’in bombardımanları Hamas’ın tünellerini, sığınaklarını ve silah depolarını bulup yok etmeye yönelik olsa da, bu kampanyanın siviller üzerindeki etkisi acımasız oldu. Savaşın nasıl sona ereceğini konuşmadan önce bombardıman sona ermeli ve İsrail, Hamas’a karşı alternatif bir strateji izlemeli.

İsrail ayrıca Hamas’ı yok edeceği sözünü vermekten de vazgeçmeli. Bu boş beyan İsrail’i ya belirttiği hedeften geri adım atmak ve bunun sonucunda zayıf görünmek ya da ele geçirilmesi zor son Hamas savaşçısını aramak için bitmek bilmeyen bir süre Gazze’de varlığını sürdürmek zorunda olduğu bir pozisyona sokuyor. Hamas’ın Gazze’den operasyon yapma kabiliyetini önemli ölçüde azaltmak, örgütü tamamen ortadan kaldırma niyetini ilan etmekten daha gerçekçi bir askeri hedef.

Bu askeri hedefin kritik sonucu, savaşın bitimini takip etmesi gereken siyasi ufuktur. Bir noktada İsrail’in büyük kara saldırısı sona erecek ve Gazze’de yüz binlerce evsiz, aç, hasta ve yaralı sivil kalacak ve bu insanlar hiçbir hükümet ve iç güvenlik olmadan yaşayacak. Ayrıca, Hamas 2.0 ya da daha kötüsü de dahil şiddet içeren direniş hareketlerine katılmaya hazır, umutsuz bir şekilde yaşayacaklar.

2) Dolayısıyla, çatışmalar durduktan sonra siyasi ufuk için en az iki gerekli bileşen var ve hem İsrail hem de uluslararası toplum bunlar için derhal plan yapmaya başlamalı.

İlk olarak, gerilimin azaltılması, istikrarın sağlanması ve geçici yönetimle ilgili savaş sonrası acil gereklilikleri ele alan bir süreç ve zaman çizelgesi geliştirilmeli. Güvenlikten kim sorumlu olacak? Temel hizmetleri sağlamak ve insani krizi yönetmek için geçici olarak kim yönetecek? Yeniden inşanın bedelini kim ödeyecek ve bundan kim sorumlu olacak? Ve bu temel görevler 2006’dan beri Gazze’de gördüğümüz savaşların tekrarlanmasını nasıl engelleyecek?

Savaş sonrası planlamanın ikinci bileşeni, İsrail işgalinin sona ermesini ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme yoluyla geleceklerini seçebilmelerini güvence altına almayı amaçlayan siyasi bir süreç geliştirmektir. Eğer Filistin halkı 1967’den beri İsrail tarafından işgal edilen topraklarda bağımsız bir Filistin devleti kurmayı seçerse, o zaman hızlandırılmış bir barış süreci başlatılmalıdır.

Sorun şu ki ne İsrail ne de Filistinliler bu iç içe geçmiş hedeflerin peşinden gidecek bir ruh halinde değiller. İsrail sadece 7 Ekim’in şokunu hala atlatamamış değil, aynı zamanda iktidardaki koalisyon da çok aşırı ve İsrail’in topraklar üzerindeki kontrolünü genişletmeye çok fazla yatırım yapmış durumda. Gazze’deki Filistinliler, İsrail’in 7 Ekim’de verdiği yanıtın şokunu yaşıyor ve bundan başka bir şeye odaklanamıyor. Filistin Yönetimi ise bırakın Gazze’nin sorumluluğunu üstlenmeyi, Batı Şeria’yı bile yönetmekte zorlanıyor.

Bu da sorumluluğun başta ABD olmak üzere dışarıdaki taraflara düşeceği anlamına geliyor. ABD, İsrail’in yerleşim faaliyetlerini ve zalim işgal uygulamalarını durdurma ve tersine çevirme taahhüdünü güvence altına almalı ve Filistin Yönetimi’nin kendisini reforme ederken şiddeti azaltma taahhüdünü almalıdır. Amerika Birleşik Devletleri ayrıca gelecekteki müzakereler için tarafların pozisyonları arasındaki farklılıkları çözümün mümkün olduğu bir noktaya kadar daraltan referans şartlarını da açıklamalı.

ABD Veto Yetkisini Kullanmalı

İsrail ile barış görüşmelerinde Filistin müzakere ekibinin eski hukuk danışmanı Omar Dajani:

1) Bundan bir yıl sonra, ikinci kış yaklaşırken yüz binlerce Filistinli hâlâ çadırlarda yaşıyor olacak ve uluslararası toplumun iyi niyetleri ile İsrail’e karşı koyma cesareti arasındaki uçuruma saplanıp kalacak. Bu çıkmaz Filistinlilere tanıdık gelecek ve bunun nedeni sadece 1948-49 Nakbası sırasında büyük dedelerinin ve ninelerinin maruz kaldığı koşullara benzemesi değil.

Son 20 yılda bir model ortaya çıktı: İsrail’in 2002’de Batı Şeria şehirlerine yönelik cezalandırıcı saldırısının ve 2008-09, 2014 ve 2021’de Gazze’ye yönelik giderek daha yıkıcı hale gelen savaşlarının ardından, uluslararası bağışçılar yeniden inşa için milyarlarca dolar vaat etti, ancak sözlerini defalarca yerine getirmeyerek Gazzelilerin yoksulluk ve umutsuzluğun derinliklerine gömülmesine izin verdi. Her seferinde mesele sadece mali değildi. Daha derin iki sorun, yeniden inşa çabalarını tekrar tekrar sekteye uğrattı.

İsrail’in Batı Şeria ile Gazze Şeridi arasında ve uluslararası sınırlar boyunca hareket ve ticarete getirdiği ciddi kısıtlamalar, Filistinlilerin gerekli inşaat malzemelerini temin etmesini engelledi ve ekonomilerini canlandırma girişimlerini sekteye uğrattı. İsrail’in Hamas’ın Gazze’de iktidarı ele geçirmesinden çok önce uygulamaya başladığı bu kısıtlamalar sadece kısmen güvenlik kaygılarından kaynaklanıyor. İsrailli insan hakları örgütü Gisha’nın da işaret ettiği gibi, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri birbirinden ayırma politikası, İsrail’in Batı Şeria topraklarını ilhak etme çabasının yanı sıra, İsrail’in egemenliği altına girdiğini düşündüğü bölgelerde Yahudi çoğunluğunu koruma arzusundan da kaynaklanıyor.

İsrail, Hamas’ı Gazze Şeridi’nde zorla iktidardan uzaklaştırmayı başarsa bile, aşırı sağcı liderlerinin ilhakçı gündeminden ve bu gündemin ilerletildiği ayrılık politikasından, şu ana kadar eksik olan sürekli bir uluslararası baskı olmadan vazgeçilmesi pek olası değildir.

Gazze’yi yeniden inşa etmeye yönelik geçmişteki çabalar da güvenilir bir siyasi ufuktan kopuk oldukları için başarısızlığa uğramıştı. Gazze Filistin’in bir parçasıdır. Ancak Batı Şeria ile ekonomik ve siyasi olarak yeniden bütünleşirse başarılı olabilir. Filistin Yönetimi’ni sekteye uğratan ve El Fetih ile Hamas arasındaki bölünmeyi devam ettiren derin meşruiyet krizi kısmen bir umut krizidir: Filistinliler liderlerinin özgürlük, haysiyet ve eşitlik sağlama kabiliyetlerine olan güvenlerini kaybetmişlerdir.

2) Eğer Filistin Yönetimi, Biden’ın savunduğu gibi bir barış anlaşmasına kadar Gazze Şeridi’nde hükümetin dümenini bir şekilde üstlenecekse, bunu ancak meşruiyeti Filistinlilerin inanabileceği uluslararası arabuluculukla yürütülen bir barış süreciyle desteklenirse yapabilir. Uluslararası toplumun geçen on yıl boyunca İsrail’i böyle bir süreci sürdürmek için gerekli olan eşit ortaklık ve karşılıklı kendi kaderini tayin gibi değerleri benimsemeye ikna etmek için gösterdiği zayıf girişimler, önümüzdeki yıl için iyimser olmak için pek bir neden sunmuyor.

Ancak Biden’ın Filistinliler ve İsrailliler için “eşit ölçüde özgürlük, fırsat ve haysiyet” sağlama taahhüdü acımasız bir retorikten daha fazlasıysa, ABD’nin bu kez işleri farklı yapma konusunda ciddi olduğu sinyalini verebileceği yollar var. Belki de hiçbiri sembolik ve pratik olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki vetosunu nasıl kullandığından daha önemli değil. Kuşkusuz önümüzdeki aylarda Güvenlik Konseyi’ni kullanarak kalıcı bir ateşkes için, İsrail’in yerleşimci şiddeti gibi tırmandırıcı eylemlerini durdurması için, hareket kısıtlamalarına son verilmesi için ve hatta uluslararası bir barış inşası ve istikrar misyonunun sahada konuşlandırılması için baskı yapmak üzere girişimlerde bulunulacaktır.

İsrailliler arasında olağanüstü bir güvenilirliğe sahip olan Biden, onlara ve liderlerine aşılmaması gereken çizgiler olduğunu anlatmak için benzersiz bir konuma sahip. Vetoyu geri çekmek ve nedenini açıklamak güçlü bir ilk adım olacaktır.

İsrail, Filistin Devletini Kabul Etmeli

Ohio Eyalet Üniversitesi askeri tarih profesörü Peter R. Mansoor:

1) Gazze’deki savaşın tamamlanması birkaç ay sürecek ve bu süre zarfında İsrail hava ve topçu saldırıları Filistinlilere ait binaları ve bunların altındaki tünel sistemlerini vuracak. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Hamas’ı yok etme hedefine ulaşırsa, hırçın ve işbirlikçi olmayan bir nüfus arasında Filistinli militan örgütlerin kalıntılarını bastırmak için zorlu bir karşıgerilla operasyonuna girişmek zorunda kalacak. Bundan bir yıl sonra, İsrail hükümeti Gazze’deki güvenlik sorumluluğunu devralmak için istekli ortaklar bulmaya çalışırken (Birleşmiş Milletler? Komşu Arap devletleri?) IDF hâlâ Gazze’de Hamas millitanlarının izini sürüyor olacak.

2) Geniş dünya toplumu Filistin halkına insani destek sağlamaya yardımcı olacak, ancak İsrail-Filistin barış anlaşmasında ilerleme kaydedilmeden daha sağlam bir yeniden inşa yardımı gelmeyecektir; bu da İsrail’in bir Filistin devletinin kurulmasını ve Filistin halkının da İsrail’in varlığını kabul etmesini ve Filistinli mültecilerin 1948 öncesi evlerine geri dönme hakkından vazgeçmesini gerektirecektir.

Ne yazık ki her iki ön koşul da gerçekleşecek gibi görünmüyor. Bu arada Gazze Şehri ve Gazze Şeridi’ndeki diğer şehir merkezleri, savaşın dehşetine tanıklık etmiş diğer şehirlere çok benzeyecek; bombalanmış binalar, moloz yığınına dönmüş sokaklar ve harap olmuş altyapı şehir manzaralarını kirletecek. Yüz binlerce Filistinli mülteci barınabilecekleri her yerde yaşamlarını sürdürmeye çalışacak. Dünya kamuoyu İsrail’e karşı öfkelenecek, 7 Ekim saldırıları yıkım ve ölümler arasında unutulup gidecek.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun (ya da halefinin) Filistin halkı arasında barış için istekli ortaklar araması ve iki devletli çözüm temelinde nihai bir barış anlaşması müzakere etmesi, Doğu Kudüs’ü bir Filistin devletinin başkenti olarak bırakması ve Filistinli mültecilerin İsrail’deki 1948 öncesi evlerine geri dönüş hakkı yerine tazminat teklif etmesi gerekiyor.

İsrail hükümetinin böyle bir planı kabul etme ihtimali kuşkusuz zayıf, ancak akla gelebilecek başka herhangi bir politika sadece düşmanlıkların bir sonraki başlangıcını geciktirecektir. Hamas’ı yok ederek Gazze’deki askeri operasyonlar bir barış anlaşması için gerekli koşulları yaratabilir, ancak bu anlaşmanın Filistinlilere siyasi egemenlik ve daha parlak bir gelecek umudu sağlaması gerekiyor.

ORTADOĞU

ABD’nin ateşkes önerisinden sonra Hamaney’in danışmanı Lübnan’da

Yayınlanma

ABD’nin Hizbullah ile İsrail arasında ateşkes sağlanması için Lübnan’a anlaşma önerisini sunmasından saatler sonra İran lideri Ali Hamaney’in Başdanışmanı ve Lübnan Özel Temsilcisi Ali Laricani, Lübnan’da Başbakan Necib Mikati ve Meclis Başkanı Nebih Berri ile ayrı ayrı görüştü.

Lübnan medyası, ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Lisa Johnson’ın, Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’ye, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla bir anlaşma taslağı teslim ettiğini yazdı.

Trump’a “hediye” mi sahadaki gerçek mi?

El Cedid televizyonunun isimsiz kaynaklardan aktardığına göre Johnson, ABD elçisi Amos Hochstein adına Meclis Başkanı Berri’ye BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararına dayanan bir anlaşma taslağı veya çözüm önerisi sundu. Anlaşmanın ayrıntılarına değinmeyen El Cedid kanalı, “Berri’nin Hizbullah ile istişare ettikten sonra öneri hakkında yanıt vereceğini” aktardı.

Anlaşma önerisinin Lübnan’a sunulmasından saatler sonra Hamaney’in danışmanı Beyrut’a geldi.

Lübnan Başbakanı Mikati’nin ofisinden yapılan yazılı açıklamaya göre Laricani ve beraberindeki heyet, Mikati tarafından kabul edildi. Toplantıda Mikati, “1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının uygulanması, ulusal birliğin desteklenmesi ve Lübnanlılar arasında hassasiyet oluşturacak ve bir tarafı diğerinin aleyhine olacak şekilde kayıracak pozisyonlar alınmaması bakımından Lübnan devletinin duruşunun desteklenmesi gerektiğini” vurguladı.

Katz’ın “Hizbullah” açıklaması Halevi’yi bile şaşırttı

Laricani ise ülkeye yönelik saldırıların durdurulması, ateşkes sağlanması ve 1701 sayılı BMGK kararının uygulanmasının Lübnan hükümetinin önceliği olduğunu bildiklerini, İran’ın Lübnan hükümeti tarafından alınan her türlü kararı ve Lübnanlıların üzerinde mutabık kaldığı bir cumhurbaşkanının seçilmesini desteklediğini ifade etti.

Lübnan Meclis Başkanı Berri’nin ofisinden yapılan açıklamada ise görüşmede bölgedeki genel durum, İsrail’in Lübnan’a yönelik devam eden saldırganlığı ve mülteciler meselelerinin ele alındığı aktarıldı.

“Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz”

Laricani, görüşme sonrasında basına yaptığı açıklamada, İsrail’in saldırganlığından kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması için Lübnanlı yetkililerle istişarelerde bulunduğunu belirtti.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

ABD’nin, İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla BMGK’nın 1701 sayılı kararına dayanan anlaşmanın taslağını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye sunmasının ardından İran’ın bu anlaşmayı bozmak isteyip istemediğinin sorulması üzerine Laricani, “Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz. Çözümler arıyoruz. Lübnan’ı her koşulda destekliyoruz. Durumu bozanlar Netanyahu ve çetesi. Dostlarınızı ve düşmanlarınızı tanıyın” dedi.

Laricani, Lübnanlı yetkililerin ve Hizbullah’ın kabul ettiği her anlaşmayı desteklediklerini belirterek İran lideri Hamaney’in mesajını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye ilettiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

7 bin Haredi’nin askere çağrılmasına onay: “Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etti”

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ordunun 7 bin ultra-Ortodoks Yahudi’yi (Haredi) askere çağırma kararını onayladı. Netanyahu’nun Haredi partilerinden koalisyon ortakları öfkeli.

Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Bakan Katz’ın, 7 bin Haredi’nin askere çağrılması kararını onayladığı belirtildi. Haredileri askerlik görevine çağıran emirlerin İsrail ordusunca 17 Kasım Pazar gününden itibaren kademeli olarak gönderileceği kaydedildi.

Gallant’ın kovulmasının perde arkası: Orduya “haddini bildirme” hamlesi

Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, görevden alınmadan bir gün önce imzaladığı bu kararın Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından göreve getirilen Katz tarafından uygulamaya konulup konulmayacağı tartışılıyordu.

Yedioth Ahronoth gazetesinin 4 Kasım’da yayımlanan haberinde, Gazze Şeridi ve Lübnan’a saldırılarına devam eden İsrail ordusunun, 7 bin askeri göreve çağırmaya ihtiyacı olduğu aktarılmıştı.

İsrail’de Harediler, zorunlu askere alınmalarına karşı askerlik şubelerinin önünde sık sık protestolar düzenliyor.

Netanyahu’nun ultra-Ortodoks koalisyon ortakları, haziran ayında Yüksek Mahkeme’nin on yıllardır yürürlükte olan muafiyetleri kaldırmasının ardından, Yeşiva öğrencileri ve Haredi topluluğunun diğer üyeleri için askerlik muafiyetlerini düzenleyen bir yasanın çıkarılması için baskı yaptı.

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Haredi partileri Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas, bu uzun süredir devam eden askerlik muafiyetini yasalaştıracak bir tasarının önündeki en büyük engelin Savunma Bakanı Gallant ve Başsavcı Gali Baharav-Miara olduğunu iddia etti.

Katz’ın, Haredilere askerlik kararını uygulamaya koymasının ardından, Birleşik Tevrat Yahudiliği partisinden üst düzey bir yetkili, “Ortaya çıktı ki mesele başsavcı ya da Gallant değil, Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etmeye karar verdi” dedi.

Harediler İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor

Çoğu dini gerekçelerle askere gitmeyi reddeden Harediler, 9 milyonluk ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor. Ülkedeki Haredi Yahudilerinin büyük çoğunluğu Batı Kudüs’teki Meaşerim Mahallesi’nde ve başkent Tel Aviv yakınlarındaki Bney Brak kentinde yaşıyor. Haredi Yahudilerin çoğu, orduda dinlerinin gerektirdiği şekilde yaşayamayacakları gerekçesiyle askerlik yapmayı reddediyor. Kadın ve erkekler için İsrail’de 3 yıl zorunlu askerlik hizmeti bulunuyor.

“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı

Ultra-Ortodoks Yahudilik inancına sahip Harediler ise 26 yaşına kadar Tevrat Kurslarında (Yeşiva) eğitim almaları halinde askerlikten muaf tutuluyor. İsrail’de koalisyon ortağı Haredi partiler, “Tevrat eğitiminin temel hak olduğu” yönünde bir kanunu geçirerek temsil ettikleri kesimin askerlikten muaf tutulmasını yasal güvence altına almak istiyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

BM Özel Komitesinden “Gazze” raporu: Soykırım tanımıyla uyuşuyor

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler (BM) Özel Komitesi’nin yayımladığı raporda, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” belirtildi. Hamas da İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde 41 günde 2 bin Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

İsrail’in, işgali altındaki topraklarda, Filistinli ve diğer Arap halklarına yönelik insan haklarını etkileyen uygulamaları araştıran BM Özel Komitesi raporu yayımlandı.

Ekim 2023-Temmuz 2024 döneminde yapılan incelemelere dayanan raporda, Gazze’deki kitlesel sivil kayıplar ve Filistinlilere “kasıtlı” olarak dayatılan yaşamı tehdit eden koşullara dikkat çekildi. Raporda, söz konusu koşullar göz önüne alındığında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” kaydedildi.

İsrailli yetkililerin, Filistinlileri, yiyecek ve su gibi yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakan politikaları “açıkça” desteklediği belirtilerek şu ifade kullanıldı: “İnsani yardımın sistematik ve hukuksuz şekilde engellenmesi, İsrail’in, yardımları siyasi ve askeri kazanımlar için araçsallaştırma niyetini açıkça ortaya koymaktadır.”

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bağlayıcı kararlarına rağmen insani yardımların engellendiğinin belirtildiği raporda, “İsrail kasıtlı olarak ölüme ve açlığa neden olmakta, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmakta ve Filistin halkını toplu olarak cezalandırmaktadır” değerlendirmesi yer aldı.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

Raporda ayrıca, İsrail’in “kapsamlı bombalama” saldırılarının, Gazze’deki temel hizmetleri “yok ettiği” ve insan sağlığına kalıcı etkileri olacak “çevre felaketine” neden olduğu kaydedildi.

İsrail’in yapay zekâ destekli hedef sistemlerine ilişkin endişelerin de yer aldığı raporda, “(Bu durum), İsrail’in sivil ayrımı yapma ve sivil ölümlerini önlemek için yeterli önlemleri alma yükümlülüğünü göz ardı ettiğini göstermektedir” denildi.

İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 210’u çocuk, 11 bin 742’si kadın olmak üzere 43 bin 736 Filistinli öldü, 103 bin 370 kişi yaralandı.

Enkaz altında hala binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

“Generallerin Planı” kapsamında 41 günde 2 bin kişi katledildi

Öte yandan Hamas’tan yapılan açıklamada, İsrail ordusunun 41 gündür Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olan Cibaliya, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya’ya sürdürdüğü kuşatmasına ilişkin bilgi verildi.

İsrail’in 41 gündür kuşatma uygulayıp kara ve hava saldırıları düzenlediği Gazze’nin kuzeyinde, 2 bin Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 6 bin kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin enkaz altında kaldığı bildirildi.

Gazze’nin kuzeyinde yaşayan 80 bin Filistinlinin kuşatma altında mahsur kaldığına dikkat çekilen açıklamada, İsrail’in bölgede soykırım ve etnik temizlik gerçekleştirdiği kaydedildi.

“Generallerin Planı”nın mimarı: Ya teslim olacak ya açlıktan ölecekler

Açıklamada, “İsrail ordusu tüm barınma merkezlerini ve hastaneleri hedef aldı, sağlık personelini alıkoydu, ambulansları imha etti, tıbbi ve insani yardımların girişini engelledi” ifadesi kullanıldı.

Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olarak bilinen Beyt Lahiya, Beyt Hanun ve Cibaliya’nın nüfusu 200 bin olarak tahmin edilirken, bunların yarısından fazlasının Gazze kentine göçe zorlandığı biliniyor.

Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve “Generaller Planı” olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze’nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English