Bizi Takip Edin

AVRUPA

Yolsuz banker: Almanya’nın yeni maliye bakanı Jörg Kukies’e kısa bir bakış

Yayınlanma

Almanya’da Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınmasının ardından yerine Jörg Kukies atandı. Şansölye Scholz ile yaşadığı anlaşmazlık sonrası görevden alınan Lindner’in yerine geçici olarak atanan Kukies, Scholz’un önemli ekonomi danışmanlarından biri olarak kabul ediliyor.

Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit’in doğruladığı bilgiye göre, halen başbakanlıkta özel kalem müdürü olarak görev yapan Kukies, Lindner’in yerini alacak. Ekonomist olan Kukies uzun yıllar yatırım bankası Goldman Sachs’ta çalıştı. 2021 yılında Başbakanlık’ta göreve başlamadan önce Federal Maliye Bakanlığı’nda Devlet Sekreterliği yapan Kukies, Şansölye Olaf Scholz’un ekonomi ve maliye alanında önemli bir danışmanı olarak görülüyor ve onun için G7 ve G20 zirvelerinin nihai belgelerinin müzakerelerinde yer alıyor.

Diğer yandan BSW lideri Sahra Wagenknecht ise bu atamaya tepki gösterdi. “Sosyal Demokratlar, eski bir Goldman Sachs bankerini federal bütçenin hazırlanmasından sorumlu tutuyor,” diyerek SPD’nin bu kararının partinin mevcut durumu hakkında pek çok şeyi açığa çıkardığını ifade etti.

Daha önce boşalan bu pozisyonu Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in devralacağına dair spekülasyonlar vardı. Yeşiller Partisi’nden olan Habeck, resmi olarak Maliye Bakan Yardımcısı konumunda. Fakat Habeck, Deutschlandfunk radyosuna yaptığı açıklamada, geçici olarak maliye bakanı olmayı düşünmediğini söyledi.

Şansölye Scholz’un yolsuzluk mazisi

Alman ana akım medyası, Merkel’in halefi Olaf Scholz’un karıştığı banka yolsuzluklarını uzun zamandır ısrarla görmezden geliyor.

Scholz, Hamburg Belediye Başkanı olarak görev yaptığı süre boyunca, kamunun bankalarca çift haneli milyarlarca avro dolandırıldığı Cum Ex skandalının asli unsurlarından biriydi. 2016’da Scholz’un, Hamburg’daki Warburg Bank’ın şaibeli hisse senedi anlaşmalarıyla hazineden aldığı 47 milyon avroluk vergi iadelerini zamanında geri istemediği öğrenilmişti. Devamında çorap söküğü gibi çok sayıda bankerin ödemedikleri vergilerin tazmini için hisse senedi anlaşmaları imzaladığı ortaya çıkmıştı. Bu yolla hazineye uğratılan zarar tahminen 7 milyar avro civarıydı.

Bu epeydir herkesin aşina olduğu bir hakikat; ancak asıl mesele, Bundestag’da vakanın incelenmesi için kurulan soruşturma komisyonunun, Scholz’un yolsuzluktaki belirleyici rolünü görmezden gelmiş olması. Şansölye Scholz ve Hamburg eyalet hükümetinin o zamanki maliye bakanı ve şimdiki belediye başkanı Peter Tschentscher (SPD) başta olmak üzere yolsuzluğun baş aktörleri, masum oldukları konusunda hala ısrar ediyorlar.

Bundestag’daki soruşturma komisyonuna gelinecek olursa; Alman siyasetinin alışıldık bir geleneği olarak bu komisyonlardan genelde bir şey çıkmaz, ki zaten varlık gerekçeleri de budur. Politikacılar suç işlediğinde ya da en azından bu yönde bir şüphe doğduğunda Bundestag derhal toplanır, savcıya soruşturma izni verilmez ve ardından siyasilerin siyasiler hakkında karar alacağı bir komisyon kurulur. Ve “ciddi suistimaller” tespit edilse bile netice alınmaz. Yıllar sonra konu her ne ise üzerine bir rapor hazırlanır ve halka, “Çok talihsiz bir durumdu ve bir daha asla yaşanmayacak” türünden sözler verilir.

2021’deki seçim döneminde Alman medyası, şansölye koltuğunu kapma şansı olan üç partiye; SPD, CDU ve Yeşiller’e oynadı. Medya, ilk önce maske meselesi yüzünden CDU’nun ibret-i alem olsun diye halka açık bir törenle boynunu vurdu.

Maske olayında CDU’lu vekiller, Sağlık Bakanlığı’yla iş yapmak isteyen şirketlerden rüşvet aldılar. Medya bunu skandal olarak andı ama kimse, Almanya’da milletvekillerine rüşvet vermenin yasal olduğundan bahsetmedi. CDU’nun adayı Armin Laschet, sonrasında saf dışı kaldı.

Yeşiller 2021’in ortalarında anketlerde önde giderken eş başkan Annalena Baerbock’un kitaplarındaki intihaller ortaya çıktı; Laschet kadar olmasa da medyada afişe edildi ve şansölye olma şansını elden kaçırdı.

Seçim döneminde medyadan darbe almayan tek parti SPD’ydi. Scholz hakkında olumsuz hiçbir yoruma yer verilmedi, hatta tam aksine sakin ve sağduyulu bir tür “Merkel Jr” portresi çizildi. Bu dikkate değer, zira yazılacak bir yığın vukuatı vardı.

Seçim döneminde Cum Ex soruşturma komisyonu, Scholz hakkında kritik sorular sordu ama medya, nazikçe görmezden geldi. Scholz’un, Warburg Bank’ın yüz milyonlarca avro vergi kaçırmasındaki rolü konuşulmadı.

Jörg Kukies kim?

Ayrıca Scholz, Hamburg’dan Berlin’e taşındıktan sonra bile bankerlerin işini halletmeye devam etmişti. Maliye bakanlığı döneminde Scholz, Jörg Kukies’i finans piyasasından sorumlu müsteşar olarak atadı.

Federal hükümette görev almadan evvel Goldman Sachs’ın Almanya ve Avusturya şubesinin yönetim kurulu eş başkanıydı.

Yani kurda kuzu emanet edilmişti. Goldman Sachs’ta milyonlar kazanan Kukies, aynı zamanda KfW Bankengruppe yönetim kurulu başkan vekili, KfW IPEX-Bank GmbH denetim kurulu üyesi, Avrupa İstikrar Mekanizması direktörü, Avrupa Finansal İstikrar Aracı direktörü, Federal Finans Piyasası İstikrar Ajansı yönetim kurulu başkanı ve Avrupa İmar Bankası başkan yardımcısı olarak görev yapmıştı.

Kukies’in finans piyasası düzenlemelerinde muazzam bir gücü vardı. Esasında Alman banker lobisi, kendi adamını Maliye Bakanlığı’nda kritik bir mevkiye getirmeyi başarmıştı.

7 Aralık 2021’de Der Spiegel’de konuya dair “Scholz’un en önemli danışmanı olarak Jörg Kukies: Eski Goldman bankerinin başbakanlığa giden sarp yolu” başlıklı bir haber çıktı.

Haber, tabloid gazeteciliğin en pespaye örneklerinden biri ve şöyle başlıyor:

“Jörg Kukies, gelecekte, çok sevdiği FSV Mainz 05’in ev sahibi olduğu maçları muhtemelen çok daha az izleyecek. Kaçınılmaz olarak yeni işiyle ilgili özel meseleleri olacak, ailesine daha az vakit ayıracak ve aynı zamanda stadyum ziyaretleri de daha kısa olacak. Daha geçen cumartesi eşi ve kızıyla birlikte stadyumdaydı ve takımının VfL Wolfsburg’u 3-0 yenmesinden ötürü mutluydu”.

Haberin ikinci yarısında Kukies’e övgüler dizilmiş:

“[…] 52 yaşındaki Kukies, iş yerinde de detaylara oldukça özen gösteriyor. Genellikle kafasında, işinde çokça bulunan önemli göstergeler vardır. Gelecekte bunlardan birkaçını daha ezberlemesi gerekecek. Zira Şansölye’nin ekonomi danışmanı olarak yalnızca uluslararası zirvelere hazırlık yapmakla kalmayacak, aynı zamanda federal hükümetin tüm ekonomik, mali ve bütçe politikasından da sorumlu olacak.”

Haberin en önemli kısmı ise şu:

“[…] Ayrıca Kukies; istek, fikir veya endişelerini başbakana iletmek isteyen yerel işletmeler için ilk temas noktası. Yeni görevle Kukies, yeni hükümetteki en önemli kilit pozisyonlardan birini üstleniyor.”

Yani denmiş ki, artık “yerli işletmeler” şansölyeyle doğrudan bağlantısı olan bir irtibat kişisine sahip. Adına “yerel işletme” dedikleri aslında lobiciler. Dolayısıyla Almanya’da lobi faaliyetlerine bir kapı daha aralandı. Ayrıca ana odağın muhtemelen bankacılık lobisine yoğunlaşacağını öğreniyoruz.

Wirecard skandalını da anımsatmak önemli. Birkaç yıl önce şirketin bilançosundaki 1,9 milyar avrodan fazla paranın buhar olduğu ortaya çıkmıştı ve şirket, 3,2 milyar avro değerindeki borçlarının ortaya çıkmasından sonra Haziran 2020’de iflas başvurusu yapmıştı.

Seçim döneminde savcılık, Scholz’un idaresindeki maliye bakanlığının alt dairelerinde detaylı bir tahkikat yürüttü. Alman medyasının buna karşı gösterdiği refleks, “rakiplerinin Scholz’un ayağını kaydırmaya çalıştığı” yönündeydi.

Wirecard skandalının kilit isimlerinden biri kimdi? Jörg Kukies. Haberde konudan şöyle bahsedilmiş:

“Wirecard skandalındaki rolü tamamıyla tartışılamaz değil. Kukies, esas şüphelilerden birinin 50. doğum gününe katıldı ve daha sonra kamu bankası KfW’yi iflas etmiş şirkete kredi vermeye ikna etmeye çalıştı.”

Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

AVRUPA

AB liderleri, küresel ve bölgesel zorlukları ele almak üzere Brüksel’de toplandı

Yayınlanma

Ahmetcan Uzlaşık, Brüksel

Avrupa Konseyi 19 Aralık 2024 tarihinde Brüksel’de toplanarak AB liderlerini kritik konularla dolu bir gündemi ele almak üzere bir araya getirdi.

Toplantıda Ukrayna’daki savaş, Orta Doğu’daki gerilimler ve AB’nin küresel sahnede değişen rolü gibi acil konulara odaklanıldı.

Tartışmalar ayrıca dayanıklılığın artırılması, kriz önleme ve müdahale mekanizmalarının iyileştirilmesi, göçün yönetilmesi ve Birliğin önceliklerini şekillendiren diğer önemli konular üzerinde yoğunlaştı. Her zamanki gibi AB Konseyi, mevcut jeopolitik bağlamda AB’nin küresel angajmanı ve öncelikleri için bir yol belirledi. Siyasi analist Fatin Reşat Durukan, Harici‘ye verdiği mülakatta Avrupa Birliği’nin 2025 yörüngesine ilişkin görüşlerini paylaştı.

Michel karşıtı kampı kuruluyor

Yeni Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, ilk Avrupa Konseyi toplantısını yönetti.

Eski Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, Avrupa Konseyi toplantılarını düzenleme biçimi nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalmıştı.

Yeni Avrupa Konseyi Başkanı, eski Portekiz Başbakanı Antonio Costa ise çalışma tarzıyla liderleri etkilemeyi başardı. Charles Michel, görev süresi boyunca Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ile yaşadığı rekabetle de biliniyordu.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Avrupa Konseyi Başkanı António Costa’yı toplantıları zamanında başlatma ve zirve tartışmalarını kolaylaştırma çabalarından dolayı överek, liderlerin uzun metin müzakereleri yerine siyasi önceliklere odaklanmasına olanak tanıdı ve bu değişimi “oldukça nadir” olarak nitelendirdi.

Politico‘ya göre Avrupa Konseyi eski Başkanı Charles Michel, Konsey’in 50. yıldönümü anısına çekilen toplu fotoğrafa katılma davetini reddetti.

Avrupa Konseyi Başkanlığı, stratejik yönü belirlediği ve makro konularda karar almada çok önemli bir role sahip olduğu için Brüksel Beat’inde çok şey ifade ediyor. Uzmanlar, Almanya ve Fransa’nın siyasi ve ekonomik çalkantılar içinde olması nedeniyle Avrupa’daki mevcut siyasi ortamın liderliğe ihtiyaç duyduğunu belirtirken, zirve bu açıdan da endişe vericiydi.

Ukrayna AB tartışmalarının merkezinde kalmaya devam ediyor

Ukrayna, son yıllarda olduğu gibi tartışmaların ana odağı olmaya devam etti. Avrupa Konseyi, Ukrayna’ya ilişkin sonuçlar için ayrı bir basın açıklaması yayımladı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, yeni Avrupa Konseyi Başkanı’nın daveti üzerine Avrupa Konseyi toplantısının ilk bölümüne katıldı.

Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa ile birlikte konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, Ukrayna’da barışın sağlanması için Avrupa ve ABD arasındaki birliğin önemini vurgulayarak, ABD’nin desteği olmadan Avrupa’nın desteğinin zor olacağını belirtti ve göreve gelir gelmez seçilmiş Başkan Donald Trump ile ilişki kurmaya hazır olduğunu ifade etti.

Costa da Avrupa’nın Ukrayna’yı destekleme konusundaki kararlılığını bir kez daha teyit ederek hem savaş sırasında hem de savaştan sonraki barış döneminde “ne gerekiyorsa, gerektiği kadar” yapma sözü verdi.

Ukrayna Devlet Başkanı, ayrıca ülkesinin nükleer santraller de dahil olmak üzere enerji altyapısını Rusya’nın füze saldırılarından korumak için 19 ilave hava savunma sistemine ihtiyacı olduğunu belirtti.

AB’nin dış politika yüzü Kaja Kallas, Rusya’nın yenilmez olmadığını vurgulayarak Avrupa’yı kendi gücünün farkına varmaya çağırdı ve erken müzakerelerin Ukrayna için kötü bir anlaşmayla sonuçlanabileceği uyarısında bulundu. Güçlü bir duruş sergilenmesi gerektiğinin altını çizerek dünyanın Avrupa’nın tepkisini izlediğini belirtti.

AB liderleri, daha sonra Ukrayna konusundaki görüşmelerine Zelenskiy olmadan devam ettiler.

Kallas: AB-ABD ticaret savaşının tek kazananı Çin olur

AB’nin en üst düzey diplomatı Kaja Kallas, Avrupa ve ABD arasında yaşanacak bir ticaret savaşından tek kazançlı çıkanın Çin olacağı uyarısında bulunarak bu tür çatışmaların gerçek bir kazananı olmadığını vurguladı.

ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın gümrük vergisi tehditlerine yanıt veren Bakan, bunun sonuçlarına Amerikan vatandaşlarının da katlanacağını belirterek ticari ilişkilerde dikkatli olunması çağrısında bulundu.

‘2025’te adım atmamız gerekiyor’

Avrupa Konseyi toplantısında Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola, Avrupa’nın küresel sahnedeki konumunu sağlamlaştırmak için AB liderlerini 2025 yılında “adım atmaya” çağırdı.

AB’nin yakın çevresine de değinen Metsola, Rusya’nın Moldova, Gürcistan ve Batı Balkanlar’a müdahalesi konusunda uyarıda bulunarak genişleme çabalarının hızlandırılması gerektiğini savundu. Romanya ve Bulgaristan’ın Schengen bölgesine tarihi entegrasyonunu kutlayan Metsola, Belarus, Orta Doğu ve Suriye’deki krizlerin ele alınmasında Avrupa liderliğinin öneminin altını çizdi. “Şimdi adım atma zamanı,” diyerek Avrupa için birlik ve kararlı eylem çağrısında bulundu.

AB’de liderlik boşluğu

Durukan, özellikle Almanya ve Fransa’daki siyasi krizlerden kaynaklanan, 2025 yılında AB’nin karşı karşıya kalacağı önemli liderlik zorluklarının altını çizdi. Durukan, “Fransa ve Almanya’daki siyasi krizler bir liderlik boşluğu yaratarak ekonomik sorunların üstesinden gelinmesini zorlaştırdı. Fransa’da hükümet güven oylamasının ardından çöktü, Almanya’da ise koalisyon bozuldu ve Şubat 2025’te erken seçimlere gidildi. OECD’nin Almanya ve Fransa için büyüme tahminlerini düşürmesiyle birlikte ekonomik görünüm de pek parlak değil. Donald Trump’ın ABD başkanı olarak geri dönmesi, potansiyel ticaret gerilimleri ve değişen küresel dinamiklerle birlikte daha fazla komplikasyon yaratıyor,” ifadesini kullandı. Bu aksaklıklar bir liderlik boşluğu yaratarak AB’nin daha geniş ekonomik ve jeopolitik meseleleri ele alma kabiliyetini zorlaştırdı.

Ayrıca OECD’nin Almanya ve Fransa için büyüme tahminlerini düşürdüğüne dikkat çekerek mali istikrarsızlığa işaret etti: “Draghi’nin raporu AB’nin rekabetçi kalabilmesi için yıllık 750-800 milyar avro yatırım yapması gerektiğini ortaya koyuyor.” Siyasi anlaşmazlıkların ortasında böyle bir planı uygulamanın zorlukları Birlik için zorlayıcı olabilir.

Bu engellere rağmen, AB-Mercosur ticaret anlaşması ve teknolojik liderlik gibi girişimler de dahil olmak üzere AB’nin stratejik bağımsızlığını güçlendirmeye yönelik devam eden çabaları kabul etti. Ancak siyasi bölünmelerin ve aşırı sağ partilerin yükselişinin AB’nin birliğine ve küresel duruşuna olan güveni aşındırdığı konusunda uyarıda bulundu. Durukan, “Önümüzdeki aylar, birlik hem iç hem de dış baskılarla mücadele ederken oldukça önemli olacak”, diye konuştu.

Ukrayna’ya yardım gelecekteki bölünme endişelerini artırıyor

Avrupa Konseyi’nin Ukrayna’ya desteğini teyit etmesiyle ilgili olarak Durukan, AB’nin kararlılığının kanıtı olarak 2024-2027 yılları için 50 milyar avroluk yardım paketini ve 2025 yılında 18,1 milyar avro tahsis etme planlarını vurguladı. Durukan, “Ukrayna’nın geleceğiyle ilgili kararlara katılımının sağlanmasına yapılan vurgu açık bir dayanışma mesajıdır,” değerlendirmesini yaptı.

Ancak Durukan, başta Macaristan’ın direnişi olmak üzere üye devletler arasındaki farklı çıkarların potansiyel engeller olarak ortaya çıkardığı engellere işaret etti. Durukan, “Uzun süren çatışmalar, ekonomik baskılar ve iç siyasi değişimler önümüzdeki aylarda bu bölünmeleri daha da derinleştirebilir,” dedi.

Kısıtlamalar arasında iklim eylemi

Sonuç bildirgesinde ayrıca iklim değişikliği ve çevresel bozulma nedeniyle doğal afetlerin sayısının artmasının önemi vurgulandı. Fransa ve İspanya, son aylarda doğal afetler nedeniyle önemli zorluklarla karşı karşıya kaldı. AB’nin bütçe kısıtlamaları ve artan savunma harcamaları ile 2025’teki iklim hedeflerini dengelemesi gerekiyor:

“AB, Avrupa İklim Yasası ve ‘Fit for 55’ paketi gibi yasal çerçeveler yoluyla iklim hedeflerine ulaşmak için kararlı adımlar atmaktadır. Ayrıca, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı hedefleyen AB, 2026 yılından itibaren ithalatta karbon fiyatı getirecek olan CBAM’ı uygulamaya koyacaktır. Dolayısıyla bu sistem karbon kaçağını önleyecek ve küresel iklim eylemini teşvik edecektir.”

Artan savunma harcamaları ışığında Durukan, “AB, askeri tesislerde enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımını entegre ediyor, böylece güvenliği sürdürülebilirlikle uyumlu hale getiriyor. Ayrıca, Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu ilerlemeyi izleyecek ve şeffaflığı arttırarak bağımsız bilimsel tavsiyelerde bulunacaktır,” ifadelerini kullandı.

İleriye bakıldığında, yeni Komisyon’un 2040 iklim hedeflerini ve sektöre özel yol haritalarını belirlemesinin önemini vurguladı. Durukan sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Bu hedeflere ulaşmak için sürdürülebilir rekabetçiliğe odaklanılması ve kapsayıcılık ve ekonomik uygulanabilirliğin sağlanması için adil geçiş reformlarının yapılması gerekecektir.”

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AfD’nin seçim programına kısa bir bakış

Yayınlanma

Yazar

23 Şubat’ta yapılacak federal erken seçimlerde Hıristiyan Demokratların (CDU/CSU) ardından ikinci sırada yer alması beklenen Almanya için Alternatif (AfD), seçim programını açıkladı.

AfD seçim manifestosunu 11 ve 12 Ocak tarihlerinde Riesa’da yapılacak parti konferansında kabul etmeyi planlıyor.

AB’den ayrılma (“Dexit”) ve Avro bölgesinden ayrılarak Alman markının yeniden tedavüle sokulmasının yanı sıra, ucuz doğalgaz için Rusya’ya uygulanan yaptırımların kaldırılması da ana programda yer alıyor.

AfD kömür ve nükleer enerjiyi destekliyor. Parti ayrıca sınırda geri gönderme ve gözaltı çağrısında bulunuyor ve sığınmacılar ile vatandaşlık yardımı alanlara yönelik yardımların ciddi şekilde kısıtlanmasını istiyor.

İktisadi politikalar söz konusu olduğunda ise veraset ve servet vergisi kaldırılacak ve kurumlar vergisi azaltılacak.

AfD taslakta piyasa ekonomisine bağlı kalıyor. Devlet müdahalesinin en aza indirilmesini savunan AfD’ye göre otomotiv endüstrisi lider sektör.

Parti, elektrikli mobilitenin artık tercih edilmemesini ve şarj altyapısının artık kamu tarafından finanse edilmemesini istiyor.

Etno-milliyetçi ve maskülen aile politikası?

AfD, Alman ekonomisinin kalifiye işgücü sorununun çözümünü, “Alman halkını korumayı” amaçlayan ve göçmen kökenli vatandaşları dışlayan aile politikasında arıyor gibi görünüyor.

Parti, her ne kadar parti bunu bazı formülasyonların arkasına gizlemek istese de, şöyle söylüyor: “AfD, etkinleştirici bir aile politikası aracılığıyla doğum oranlarında artış ve böylece Almanya’da demografik dönüş için çabalıyor, bu da … kültürel aktarımımızı da sağlıyor…”

“Etkinleştirici aile politikası”, her ek çocuk için ikramiye ve vergi indirimi anlamına geliyor: kreş yerine çocuk bakım maaşı, çocuk başına 20.000 avroluk emeklilik katkı payının geri ödenmesi ve her ek çocukla birlikte kısmen feragat edilen evlilik başlangıç kredileri.

Programda, “İdeal olarak aileler tek maaşla yaşayabilmeli ve iki işte çalışmak zorunda kalmamalı,” deniyor. AfD, hangi ebeveynin evde kaldığı konusuna değinmiyor fakat toplumsal rol modelleri ve kadın ve erkek arasındaki ücret farkı göz önüne alındığında, kimin etkilendiği açık görünüyor.

Yine AfD, fırsat eşitliği memurlarının aile memurlarına dönüştürülmesi talebini öne sürüyor.

Kürtaj söz konusu olduğunda da AfD daha kısıtlayıcı politikalar öneriyor: Kürtaj çok daha zor olacak ve “kriminolojik ve tıbbi endikasyonlar gibi mutlak istisnalar” olarak kalacak.

Programda hamilelik danışmanlığı, hamile kadınlara ultrason görüntülerinin gösterilmesini zorunlu hale getirerek ve kürtaj hakkında bilgi verilmesini yasaklayarak, “Doğmamış yaşamı korumaya hizmet etmelidir.,” deniyor.

Emeklilik tartışması: CDU ile benzer söylemler

AfD’nin vergi politikalarının ana hatları, diğer alanlardaki “ideolojik politika önlemlerini” azaltarak, emeklilik fonuna vergi artışı olmadan daha yüksek sübvansiyon, esnek emekliliğin 45 yıl çalıştıktan sonra mümkün kılınması ve emeklilik fonuna daha fazla katılımcı çekmek ile şekilleniyor.

AfD, 2025 Federal Meclis seçim bildirgesinde emeklilerin çalışması için teşvikler yaratmak istediğini belirtiyor. Parti bu amaçla 12.000 avroluk ek bir temel vergi indirimi öneriyor.

AfD, birkaç ay önce bunun için federal hükümete de bir başvuruda bulundu. Öneriye göre, şu anda 66 olan standart emeklilik yaşına ulaşan herkes vergiden muaf ödenekten yararlanacak.

Önergeye göre, Federal Meclis federal hükümeti ilgili bir yasa tasarısı sunmaya çağırmalı ve vergiden muaf ödeneğin verilmesi için “fiilen emekli maaşı alınıp alınmadığı önemsiz” olmalı.

Emeklilerin daha fazla çalışmasını sağlamaya yönelik bu girişim , CDU’nun emeklilere yönelik önerisini anımsatıyor. CDU Genel Sekreteri Carsten Linnemann Kasım 2024’te Frankfurter Allgemeine Zeitung’a (faz) verdiği bir mülakatta, “Yasal emeklilik yaşına ulaşmış ama kendini zinde hisseden ve gönüllü olarak çalışmaya devam etmek isteyen kişilerin örneğin vergiden muaf olarak ayda 2.000 avroya kadar kazanmalarına izin verilmelidir,” demişti. Bu öneri CDU’nun seçim programında da yer alıyor.

Emekli maaşları konusunda bir diğer tıkanma noktası da 45 yıllık sigortalılık süresinin ardından kesintisiz emekli maaşı anlamına gelen “63 yaşında emeklilik.” AfD, 45 yıl prim ödedikten sonra esnek bir emeklilik yaşı sağlayacak olan “kesintisiz emeklilik 45 Plus” uygulamasının başlatılmasını öneriyor.

Bir başka öneri de dul aylığı ile ilgili. Kural olarak dul eşlerin, dul aylığının yanı sıra ek gelir elde etmelerine izin veriliyor. Hatta Temmuz 2024’ten bu yana, dul aylığı alma haklarını kaybetmeden ayda brüt 1.730 avroya kadar gelir elde etmelerine izin veriliyor. Bu meblağ, henüz normal emeklilik yaşına ulaşmamış dullar ve dul eşler için geçerli.

AfD şimdi dul ve yetimlerin ek kazançlarının ölüm aylığından tamamen çıkarılmasını talep ediyor. AfD Milletvekili Gerrit Huy Kasım 2024’te yaptığı açıklamada, “Mevcut sınırlama sadece mağdurların bağımsızlığını engellemekle kalmıyor, aynı zamanda ekonomimiz üzerinde büyük bir yük olan kalifiye eleman sıkıntısını da artırıyor,” demişti.

Zenginler için vergi indirimleri mi?

Ekonomist Achim Truger taz gazetesi için yaptığı bir analizde, AfD’nin seçim programının öncelikle zenginleri kayırırken, orta ve alt gelir gruplarına daha ağır yükler getirdiği sonucuna varıyor.

Truger, “Vergi politikası söz konusu olduğunda AfD, CDU … ve FDP ile aynı çizgide yer alıyor,” diyor.

Truger’e göre, AfD’nin programı, “AB’ye yönelik milliyetçi düşmanlık ve iklim karşıtı politikalarla süslenmiş katı bir neoliberalizm.”

Ekonomist, AfD’nin ekonomi politikası taleplerinin, “sosyal yönleri de olan emeklilik sisteminde bir kırılma ile neoliberal vergi indirimi politikaları” olduğunu savunuyor.

AfD, yasal emekliliği güçlendirmek ve yüzde 70’lik bir emeklilik seviyesine ulaşmak istiyor. Fakat Truger finansman konusunda büyük soru işaretleri görüyor: daha yüksek maliyetler daha yüksek katkı payları gerektiriyor ve AfD bunu vergi indirimleriyle dengelemek istiyor.

Gelir vergisi kesintilerinden en çok üst gelir dilimleri faydalanıyor. Truger, “Ek yükün alt orta ve orta sınıflar tarafından karşılanması gerekecek,” diyor.

AfD ayrıca, son zamanlarda sıkça tartışılan anayasal borç frenine de uymak istiyor.

Ukrayna’ya “tarafsız devlet” statüsü

AfD Avrupa’daki dış politika söz konusu olduğunda ana akım Alman siyasetinden farklı bir tutum takınıyor gibi görünüyor.

Rusya’ya yönelik iktisadi yaptırımların kaldırılmasını isteyen parti, Ukrayna’nın “NATO ve AB dışında tarafsız bir devlet” olması gerektiğini savunuyor. 

“Rusya onlarca yıldır, enerji yoğun sanayimiz nedeniyle Alman ekonomisinin yumuşak karnı olan uygun fiyatlı enerji tedarikinin güvenilir bir tedarikçisi ve garantörü olmuştur,” diyen AfD, Rusya ile engelsiz ticaretin yeniden tesis edilmesi çağrısını yapıyor.

Kuzey Akım boru hatlarının onarılmasını isteyen parti, Almanya’nın Avrasya Ekonomik Birliği ile ilişkilerinin genişletilmesi gerektiğini savunuyor.

Bundeswehr’e daha fazla bütçe

Öte yandan AfD, NATO çerçevesine oturtmasa da Alman Silahlı Kuvvetleri’nin (Bundeswehr) “iyi finanse edilmesini” ve “personel açısından güçlendirilmesi” gerektiğini ileri sürüyor.

“Savunma politikası – Almanya’nın kendini savunma yeteneğini yeniden kazanması” başlıklı bölümde AfD, “Alman silahlı kuvvetleri, on yıllardır süren kronik yetersiz finansman, Bundeswehr stoklarından Ukrayna’ya devam eden operasyonel malzeme ve silah sistemleri transferi ve Ukraynalı askerlerin eğitiminin birlikler üzerinde yarattığı kalıcı baskı nedeniyle perişan bir durumda,” iddiasında bulunuyor.

Ulusal ve ittifak savunmasının ana misyonunun yeniden yerine getirilebilmesi için silahlı kuvvetlerin sadece mali açıdan iyi bir şekilde donatılması değil, aynı zamanda özellikle teçhizat ve personel açısından operasyonel hazırlıklarının da başlatılması gerektiğini savunan AfD,  Almanya’da özerk ve etkin bir savunma teknolojisi endüstrisinin geliştirilmesi çağrısında bulunuyor.

AfD, “Devlet ve devlet dışı aktörlerin yeni hibrit tehditleri ve siber saldırıları, bu alanda Bundeswehr’in büyük ölçüde güçlendirilmesi yoluyla dikkate alınmalıdır. Ayrıca potansiyel düşmanları kritik altyapılara saldırmaktan caydırmak için saldırgan siber yeteneklerin geliştirilmesi çağrısında bulunuyoruz,” diye yazıyor.

Askerlerin motivasyonunun ve “Almanya’ya bağlılıkları”nın, savunma durumunda zafer ya da yenilginin belirlenmesinde belirleyici faktörler olduğunu savunan AfD, “Bundeswehr bu nedenle bir kez daha güçlü bir birlik ruhu, gelenek ve Alman değerlerini geliştirmelidir,” diyor.

“Askerin erdemleri onur, sadakat, yoldaşlık ve cesarettir,” iddiasını dile getiren parti, Bundeswehr’in “Alman askeri tarihinin en iyi geleneklerini yaşatması” gerektiğini vurguladı.

AfD ayrıca sivil halk için “operasyonel bir altyapının kurulması ve genişletilmesi” çağrısında bulundu.

ABD ile ilişkiler: Amerikan füzelerine itiraz

AfD, ABD ile iyi ilişkilerin özellikle iktisadi, teknolojik ve bilimsel işbirliği açısından Almanya ve Avrupa için çok önemli olduğuna işaret ediyor.

Öte yandan parti, ABD’nin jeopolitik ve iktisadi çıkarlarının, Almanya ve diğer Avrupa devletlerinin çıkarlarından giderek farklılaştığına değiniyor.

AfD bu nedenle, “Almanya, ABD’nin başka güçler lehine aldığı kararlar nedeniyle kendisinin başka güçlerle çatışmaya sürüklenmesine izin vermemelidir,” diyor.

AfD, uzun menzilli ABD silah sistemlerinin (seyir füzeleri, insansız hava araçları ve roketler) Almanya’da konuşlandırılması planını da reddettiğini ilan etti.

Çin ile temasta ihtiyatlı yaklaşım

AfD programında, Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerin “Almanya’nın gerçek siyasi çıkarlarına yönelik” olması gerektiği vurgulanıyor.

Çin ile iktisadi, bilimsel ve kültürel temasları artırmak istediklerine işaret eden AfD, “Çin, hem rakip hem de ortak olarak Almanya için son derece önemli bir ticaret ortağıdır,” diyor.

İlişkileri daha da ilerletmenin Almanya’nın çıkarına olacağını belirten AfD, bununla birlikte bunun ancak “rekabette eşit haklar ve adaleti gözeterek” ve “Alman teknolojisini hortumlanmaktan ve satılmaktan koruyarak” olacağını dile getiriyor.

Türkiye’ye “kültürel olarak Avrupalı değil ama ortağımız” vurgusu

AfD, Türkiye’nin kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası olmasa da, Almanya için “önemli bir stratejik ve iktisadi ortak” olduğunu savunuyor.

AfD’nin, “Yurtdışından islamcı ve milliyetçi gruplara ideolojik ya da mali destek yoluyla içişlerimize müdahale edilmesini reddediyoruz,” demesi ise dikkat çekti.

Orta Doğu’da barışa giden yolun “terör, savaş ya da uluslararası müdahale”den değil, “güven artırıcı önlemlerden” geçtiğine işaret eden AfD, “Hedef, uluslararası hukuk, eşitlik ve karşılıklı tanıma temelinde adil bir barıştır. Öncelikli çıkarlarımız, Orta Doğu’da yeni bir kitlesel göçün ve savaşın alevlenmesinin önlenmesidir,” diyor.

İsrail’e tam destek

“Antisemitizm ve islamcılık” meselesine de değinen program, “Almanya’daki Yahudi yaşamı esas olarak Yahudilere ve İsrail’e düşman olan Müslümanlar tarafından tehdit edilmektedir. Yahudilere yönelik saldırılar ve antisemitik hakaretler ceza hukuku kapsamında tutarlı bir şekilde cezalandırılmalıdır, diyor.

AfD ayrıca, göstericilerin “İsrail’in yok edilmesi çağrısında bulunduğunu” iddia ettiği Berlin’deki Kudüs Günü’nün de kalıcı olarak yasaklanmasını istiyor.

İslami kuruluşlara kamu kurumu statüsü verilmesini reddettiğini yineleyen AfD, “ilgili koşulların yerine getirilmesi halinde” islamcı örgütlerin ve cami cemaatlerinin sürekli olarak yasaklanmasını talep ediyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya 2024’ü silahlanma rekorları ile kapatıyor

Yayınlanma

Alman hükümeti 2024 yılını silahlanma alanında birçok yeni rekorla kapatıyor. Çarşamba günü Federal Meclis Bütçe Komisyonu 38 yeni silahlanma projesini onaylayarak toplam sayıyı 97’ye çıkardı. Oysa geçen yıl bu rakam sadece 55’ti.

Buna ek olarak, Alman silah ihracatının değeri yıl sonundan önce 2023’teki bir önceki rekor rakamı önemli ölçüde aşmış ve şu anda 13,2 milyar avroya ulaşmış durumda. On yıl önce bu rakam sadece 4 milyar avro idi.

Almanya’nın askeri teçhizat ihracatının yüzde 62’sini tek başına karşılayan Ukrayna’nın yanı sıra Türkiye, İsrail ve Berlin’in gelecekte Rusya’dan silah alımının azaltılmasını istediği Hindistan gibi Çin’in potansiyel Asyalı rakipleri de tedarikçiler arasında üst sıralarda.

Yurtiçinde, silahlı kuvvetlerin tüm kolları, operasyonlarının dijitalleştirilmesi için milyarlar alan Alman ordusu (Bundeswehr) ve özellikle Alman donanması da dahil olmak üzere, büyük çaplı yeniden silahlanmadan yararlanıyor.

Alman ordusu, Rusya’ya karşı Kuzey Atlantik’te konuşlandırılabilecek 4,7 milyar avroluk denizaltılar ve takip maliyetleri de dahil olmak üzere muhtemelen 25 milyar avroluk yeni hava savunma fırkateynleri alacak.

Baltık’ta Rusya’ya karşı Norveç ile işbirliği

Özellikle Alman donanması, Federal Meclis Bütçe Komisyonu tarafından onaylanan tedarik planlarından özellikle faydalanacak. Halihazırda sipariş edilmiş olan iki denizaltıya ek olarak dört adet 212CD sınıfı denizaltı daha geliyor ve maliyetlerin yaklaşık 4,7 milyar avro olacağı tahmin ediliyor.

Denizaltılar Norveç ile birlikte geliştirildi fakat tüm sözleşme Kiel merkezli ThyssenKrupp Marine Systems (TKMS) firmasına verildi. Denizaltılar için sırasıyla hava savunma füzeleri ve sensörler üreten Diehl ve Hensoldt gibi diğer bazı Alman savunma şirketleri de üretimde yer alıyor.

Norveç, Oslo’nun güneybatısındaki Kongsberg’de bulunan Kongsberg Defence & Aerospace’e gidecek olan daha küçük üretim paylarıyla yetinmek zorunda kalacak.

Buna karşılık, Almanya ve Norveç tarafından ortaklaşa idame ettirilen bakım hangarı, potansiyel ana konuşlanma alanına yakın olma avantajına sahip olan Bergen’de (Norveç) yer alacak.

Rusya’ya karşı açık bir savaş durumunda, Norveç’in de altı adet tedarik etmek istediği denizaltılar, Rus Kuzey Filosunun Atlantik’e erişimini kesmek için kullanılacak.

Denizaltı sınıflarında Alman öncülüğü gözetiliyor ama ABD devrede

212CD denizaltı sınıfı, Alman hükümetinin özellikle yeni Ulusal Güvenlik ve Savunma Sanayi Stratejisi ile teşvik etmek istediği gibi, Alman liderliğinde Avrupa’da ortak savunma üretimi için örnek bir proje olarak görülüyor.

Bununla birlikte, planlanan yeni F127 fırkateyninde durum henüz böyle değil. İddiaya göre Bremen merkezli Lürssen tersanesinin bölünmüş denizcilik bölümü olan TKMS ve NVL gemiyi inşa etmek için ana sözleşmeyi alacak.

Bununla birlikte, hava savunması için Lockheed Martin tarafından üretilen ABD Aegis sisteminin kullanılması planlanıyordu fakat şimdi F127’nin Lockheed Martin Canada tarafından sunulan CMS 330 komuta ve silah dağıtım sistemi ile de donatılacağı bildiriliyor.

Bunun iki avantaj sunduğu belirtiliyor: Birincisi, herhangi bir ABD bileşeni içermiyor, bu nedenle ABD onayı olmadan ihraç edilebilir; ikincisi, Alman savunma şirketi Hensoldt’un radarları gibi “diğer sensörler ve efektörlerle de etkileşime girebileceği” söyleniyor. Bu nedenle üretimin daha fazla “Avrupalılaştırılması” mümkün.

Bütçe komisyonu şimdi F127 fırkateyninin inşasına başlama kararı aldı. Maliyetin 15 milyar avro olduğu tahmin edilirken, takip maliyetlerinin de 10 milyar avroyu bulacağı söyleniyor.

Bundeswehr’in tamamında büyük yeniden yapılanma faaliyeti devam ediyor

Federal Meclis Bütçe Komisyonu tarafından finansmanı onaylanan silahlanma projeleri silahlı kuvvetlerin diğer tüm kollarını kapsıyor.

Roket topları ve termal görüntüleme ekipmanlarının yanı sıra Alman ordusu “Kara Operasyonlarının Dijitalleştirilmesi” projesi için IT teknolojisi alacak; bu projenin maliyetinin birkaç milyar avro olacağı tahmin ediliyor.

Hava Kuvvetleri için Patriot füzeleri ve Iris-T hava savunma sistemleri için güdümlü füzelerin yanı sıra bir uzay gözetleme radarı planlanıyor. Diğer hususların yanı sıra, siber kuvvetlere 24 adet esnek konuşlandırılabilir veri merkezi ve zırhlı ve zırhsız araçlarla destek alanı sağlanacak.

Bütçe Komisyonu toplam 38 yeni projeyi onaylayarak 2024 yılı için toplam proje sayısını 97’ye çıkardı. Savunma Bakanlığı sadece 38 yeni projenin toplam mali hacminin 21 milyar avro olduğunu belirtiyor ki bu rakamın sadece ilk projenin değil, F127 hava savunma fırkateynlerinin tamamının tedariki için gereken fonları içermediği düşünülüyor.

İhracat rekoru: Ukrayna savaşı Alman silah sanayiine yaradı

Çarşamba günü de Federal Ekonomi Bakanlığı Almanya’nın silah ihracatına ilişkin yeni rekor rakamları açıkladı.

Bu rakamlara göre, askeri teçhizat ihracatı için verilen lisanslar geçen yıl 12,13 milyar avroluk rekor değere ulaşmıştı. Bu yıl Alman hükümetinin silah ihracatı lisansları yeniden 13,2 milyar avroluk yeni bir rekor değere yükseldi; üstelik bu değere 17 Aralık’ta ulaşıldı. Yılın son günlerinde ilave bir artış da göz ardı edilmiyor.

Karşılaştırma yapmak gerekirse, 2014 yılında Berlin 4 milyar avronun biraz altında bir değerde askeri teçhizat ihracatına izin vermişti. Bu sadece on yıl içinde yüzde 200’den fazla bir artış anlamına geliyor.

Bu artışın ana nedeni Ukrayna’ya yapılan silah sevkiyatları. Alman hükümeti geçen yıl Kiev’e 6,06 milyar avro değerinde silah sevkiyatına izin verirken, bu yıl yaklaşık 8,1 milyar avro değerinde lisans verildi. Almanya’nın tüm askeri teçhizat ihracatının yaklaşık yüzde 62’sini tek başına bu oluşturuyor.

Alman silah ihracatında Türkiye beşinci sırada

İsrail, hem 2023 hem de 2024’te Alman askeri teçhizatının küresel alıcıları sıralamasında 487,6 milyon avroluk askeri teçhizat teslimatı lisansıyla ilk 10’da yer aldı.

Bu yıl, önceki yıllarda Almanya ile ilişkileri “limoni” olan Türkiye 230,8 milyon avroluk lisansla beşinci sırada yer aldı.

Orta Doğu’da Birleşik Arap Emirlikleri 2024 yılında yaklaşık 146,6 milyon avro değerinde Alman askeri teçhizatının ithalatı için verilen lisanslarla eklendi.

Alman silah tekellerinin Asya’ya ilgisi artıyor

Fakat her şeyden önce Alman hükümeti, Batılı güçlerin Çin’e karşı güç mücadelesinde müttefik olarak dahil etmek istedikleri ülkelere askeri teçhizat ihracatına izin verdi. Bu ülkelerden biri, Berlin’in geçen yıl 256,4 milyon avro değerinde silah alımına izin verdiği Güney Kore.

İkinci olarak, Alman hükümeti bu yıl Singapur’a 1.218 milyar avro değerinde askeri teçhizat satın alma yetkisi verdi.

Bunlara ek olarak Alman hükümetinin kendisine sıkı sıkıya bağlamak istediği Hindistan var. Berlin, Yeni Delhi’nin özellikle Moskova’dan savunma tedarikine olan bağımlılığını azaltmak istiyor.

Geçtiğimiz iki yıl içinde Almanya’nın Hindistan’a silah ihracatı için verdiği lisanslar toplam 437,6 milyon avroya ulaştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English