Amerika
‘Gazze’de Türkiye’nin garantörlüğü çok uygun olur’

Trump hükümetinin en etkili isimlerinden, eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı ve NATO eski Genel Sekreter Yardımcısı Guy B. Roberts Harici’ye konuştu.
Önceki Başkan Donald Trump döneminde ABD’nin Nükleer, Kimyasal ve Biyolojik Savunma Programları’ndan sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı olarak görev yürüten Guy B. Roberts, ayrıca NATO’nun kitle imha silahları politikasından sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Nükleer Politika Planlama Direktörlüğü görevlerini de yürüttü.
Roberts, şu anda McDill Hava Üssü Ortak Özel Harekât Üniversitesi’nde silah kontrolü ve nükleer silahların yayılmasıyla ilgili dersler vermektedir. Roberts’ın; dış ilişkiler, uluslararası kuruluşlar, stratejik konularda ikili ve çok taraflı müzakereler ile uluslararası hukuk alanında 40 yılı aşkın deneyimi bulunmaktadır.
MASA Strateji Merkezi’nin konuğu olarak Ankara’ya gelen Guy B. Roberts, Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı, İsrail-Hamas çatışması, Rusya-Ukrayna savaşı ve Türkiye-NATO ilişkilerine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Blinken İsrail’e daha fazla destek toplamak için Türkiye’ye geldi’
*ABD Dışişleri Bakanı Blinken Ankara’daydı. Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile görüştü. Görüşme sonrası ortak basın açıklaması yapılmaması dikkat çekti ve Fidan’ın Blinken’ın sarılma hamlesine karşılık vermeyip sadece elini sıkması basına yansıdı. Türk medyasında Blinken Ankara’da soğuk karşılandı şeklinde yankı buldu bu gelişme. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Washington-Ankara arasındaki soğukluğun bir yansıması mıydı? İkinci olarak Blinken’ın Türkiye’yi elindeki rehineleri serbest bırakması için Hamas’a daha fazla baskı yapmaya ikna etmeye çalıştığı ancak Ankara’nın buna yanaşmadığı söyleniyor. Washington’ın bu görüşmeden beklentisi neydi? İstediğini elde edemedi mi?
Elbette Dışişleri Bakanı, İsrail’e yardım etmek için bir destek koalisyonu kurmak ve temelde devam eden mevcut savaşa müdahale etmek için destek oluşturmak istiyordu. Sanırım ziyaretle yapmaya çalıştığı şey de buydu. Bir “ara” için destek almak ve aynı zamanda Hamas’ın saldırısı karşısında İsrail’e daha fazla destek sağlamak için birçok yere gittiğini biliyorum. Daha sonra da şu anda ellerinde bulunan 240 rehinenin serbest bırakılması için hangi prosedürlerin uygulanabileceğini ele almak istedi.
‘Gazze’de insani ara Hamas’ın işine yarar’
*Evet, ABD Başkanı Biden da insani bir aradan bahsediyor. Ancak İsrail o noktaya yaklaşmıyor. Gazze’de gıda krizi yaşanıyor. Elektrik yok, içme suyu yok. Bombalamalar devam ediyor. Peki Biden’ın bahsettiği bu insani ara nasıl mümkün olacak? Sizce İsrail neden buna yanaşmıyor?
Bana göre Netanyahu “savaştayız” dedi. Bir ara, insani bir duraklama yalnızca Hamas’ın direnmesine, savaşa katılmak ve yaptıklarına devam etmek için ihtiyaç duyduğu malzemeleri temin etmesine yardımcı olacaktır. Şu anda devam eden insani krize yardımcı olacağını umduğumuz ara… Ancak İsraillilerin, aranın (insani) maksadına ulaşmayacağı görüşünü benimsediğini düşünüyorum. Aslında bu şekilde bir durumda bir nevi ara vermek veya durdurmak daha da zor bir ortam yaratacaktır.
*İsrail’in yaptığı açıklamanın meşru olduğu düşünüyor musunuz?
Düşünmüyorum. Diğer yandan Hamas’ın 1400’ün üzerinde Yahudiyi öldüren saldırısı nedeniyle İsrail’e sempati duymadan duruma bakmak çok zor. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük Yahudi katliamı.
*Ve bir ayda on bin Filistinli öldürüldü…
Öte yandan, sadece Hamas savaşçılarının değil, sivillerin de zarar görmesi ve ölümleri dikkate alınmaksızın aşırı güç kullanımı var ve bu da İsrail’in, yaptıklarına yönelik desteğin büyük bir kısmını kaybetmesine neden oldu.
*Şimdi de İsrail Gazzelileri yerlerinden çıkarıyor. Gazze’yi kuzey Gazze ve Güney Gazze olarak böldüler. Gazzelilere güneye kaçmalarını söylüyorlar ama onlar yoldayken İsrail yine de onları vuruyor. Bu aslında çok çelişkili.
Orada yaptığınız şeyle çatışmayı daha da genişletiyorsunuz. Biliyorsunuz Mısır, oraya gelip yaşayacak bir grup insanın olmasından memnun değil. Ürdün memnun değil. Zaten ülkelerinde çok sayıda mülteci yaşıyor. İsrail’in Suudi Arabistan’la geliştirmekte olduğu olumlu ilişkiler şu anda askıda. Herkes ilişkilerini İsrail’in (Gazze’ye) tepkisine göre değerlendiriyor. Bu, bölgede çok daha tehlikeli ve gergin bir durum yarattı.
‘Türkiye köprü konumunda’
*Türkiye’de şimdilerde aslında bir “garantörlük modeli” tartışılıyor. Türkiye bölgede iki devletli çözümün garantörü olabilir mi? Bu konudaki görüşünüzü soracaktım. Şunu da hatırlatmak isterim, eski İsrail Devlet Başkanı Weizman’ın “barış anlaşmasının İstanbul’da imzalanabileceği” hayali vardı. Bunu Türkiye eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’e söylemişti. Bay Weizman’ın yıllar önceki, 30 yıl önceki hayali bu. Ne düşünüyorsunuz?
Evet, bunun Türkiye için çok uygun bir rol olacağını düşünüyorum. Türkiye bizim en önemli NATO müttefiklerimizden biridir. Önemli olmasının nedeni ise Ortadoğu ile Avrupa arasında bir köprü olmasıdır. Ve bölgede önemli bir yere sahip. Ancak bu rolü üstlenerek bölgede önemli bir lider olduklarını ispatlayacaklarını ve göstereceklerini düşünüyorum. Mükemmel bir çözüm olacağını düşünüyorum. Biliyorsunuz Oslo Anlaşmaları vardı. Birisi Norveç’in olup bitenlerle ne ilgisi olduğunu sorabilir. Ancak Türkiye’nin önemli bir rolü var ve böyle bir şeyin gerçekleşmesinde önemli bir çıkarı var.
‘Macron’un önerisi gerçekçi değil’
*Fransa Cumhurbaşkanı Macron İsrail’i ziyaret etti ve Netanyahu ile ortak basın açıklaması yaparak sözde IŞİD’e yönelik olduğu gibi Hamas’a karşı da küresel bir koalisyon, küresel askeri koalisyon kurmaları gerektiğini söyledi.
Eh, zor. Daha zor olacak. Çözümde payı olmayan ülkeler olacaktır. O yüzden bölgesel çözümün çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
*Türkiye şu anda bu anlaşmazlığın çözümü için bölgesel bir koalisyonun kurulması gerektiğini tartışıyor. Ne dersiniz?
Orta Doğu’da bölgesel bir çözüme sahip olmanın, Hamas ve İsrail’in işleri kendi başlarına çözmeye çalışmalarından çok daha olumlu ve muhtemelen daha istikrarlı bir çözüm süreci türü olduğunu düşünüyorum. Bunun ilerlemek için çok olumlu bir yol olduğunu düşünüyorum. Çünkü bölgede olup biten her şey onları etkiliyor. Ve tüm bu ülkelerin kabul etmesi durumunda kilit ülke Suudi Arabistan olacak, aynı zamanda bölgedeki diğer ülkeler de olacaktır. Bence bu çok iyi bir fikir. Bunu yüzde yüz destekliyorum.
‘ABD; Rusya, Çin ve İran’ı dengelemek için Ortadoğu’ya nükleer denizaltı gönderdi’
*ABD uzun bir süredir Orta Doğu’daki askeri varlığını azaltıyordu, ancak şu anda ABD’li yetkililer defalarca “İsrail’e daha fazla destek” ilan etti. Ve İsrail’e her gün giden binlerce ton mühimmatın yanı sıra artık bölgede ABD’nin nükleer enerjiye sahip bir denizaltısı da var. Bundan ne anlamalıyız? ABD ordusu Orta Doğu’ya güçlü bir şekilde geri mi dönüyor?
Denizaltının varlığının ne anlama geldiğine dair çok önemli bir soru bu. Bence dengelemeye çalıştıkları şey, ABD’nin bölgede hayati güvenlik çıkarlarına sahip olduğunun tanınmasıdır. Rusya’nın bölgeye ilgisi daha fazla. Ve açıkçası Çinliler de orada ilerleme kaydediyor. Bu onlara sadece bir işaret. ABD varlığını dengelemenin bir yolu olarak bölgedeki ülkelerle daha fazla ilişki kurduklarını biliyorsunuz. Bu çok endişe verici. Ve diğer yönü de İran’a, bu tür çatışmalara daha fazla müdahil olmalarının ABD ve bölgedeki ortaklarından olumsuz tepki alacağına dair bir mesajdır.
*Birkaç hafta önce Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova ile röportaj yaptım. Bana ABD’nin Hamas’ın saldırısını önceden bildiğini ancak bu istihbaratı, bu bilgiyi kamuoyuna duyurmadığını söyledi. Bunu İsrail ile paylaşmadılar. Hamas’ın operasyonu öncesinde ABD’nin, bu askeri yardımı İsrail’e kaydırmak için Ukrayna’ya yaptığı yardımı azaltma kararı aldığını da söyledi. Bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Durum böyle olsaydı çok şaşırırdım. Çünkü eğer ABD saldırının yakın olduğuna dair istihbarata sahip olsaydı, bunu İsraillilere ileteceklerinden neredeyse yüzde yüz eminim. Bence oradaki asıl sorun, İsrail istihbaratının pek çok işaret ve sinyal görmesi ama bunu gerektiği gibi ciddiye almaması konusundaki kayıtsızlığıydı. İşte bu yüzden gafil avlandılar.
‘Türkiye NATO’nun en önemli müttefiklerinden biri’
*ABD ile Türkiye arasındaki drone krizini sormak istiyorum. Sanırım ilk defa bir NATO üyesi başka bir NATO üyesine ait insansız hava aracını düşürdü. Bu NATO için ne anlama geliyor? ABD, Türkiye’nin Suriye’deki hamlesinden rahatsız mı? Türkiye’nin NATO’daki yerini nasıl tanımlarsınız?
Türkiye’nin NATO’nun en önemli müttefiklerinden biri olduğunu düşünüyorum. Yine konumları nedeniyle, askeri yetenekleri nedeniyle.
‘Trump seçilirse Ukrayna’da savaşı bitirir’
*Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Valeriy Zaluzhny, geçen hafta The Economist dergisine verdiği röportajda, Rusya ile savaşın çıkmaza girdiğini söyledi. Ve savunmanın yerini mevzi savaşı alma riski var dedi. ABD basını, The Nation da nükleer savaşın yakın olduğunu ve Ukrayna’da ateşkese ihtiyaç duyulduğunu yazdı. ABD Başkanlık seçimleri yaklaşırken, özellikle Cumhuriyetçiler arasında, Ukrayna’ya yapılan yardım oldukça tartışmalı ve eleştiri topları altında. Washington bu savaşı desteklemeye ne kadar devam edebilir? Ayrıca Trump’ın yeniden seçimleri kazanmaya yakın olduğu söyleniyor. Donald Trump’ın seçimi kazanması durumunda Ukrayna’daki durumun değişeceğini düşünüyor musunuz?
Elbette, Başkan seçilirse bu sorunu 24 saat içinde çözeceğine dair açıklama yaptığını muhtemelen biliyorsunuzdur.
Sanırım Rusya ve Ukrayna’yı çatışmayı durdurmaya ve Rusların Ukrayna’ya yönelik saldırganlığına neden olan toprak anlaşmazlığının nasıl çözüleceği konusunda bir süreç üzerinde anlaşmaya varmaya zorlamak ve teşvik etmekten bahsediyordu. Rusya, sanırım, gelip müzakere masasına oturmaya istekli olduklarına dair karışık sinyaller verdi. Şu ana kadar Ukraynalılar ilgilenmediklerini söylediler. Ama aynı zamanda onların eylemleri bir çıkmaza girmişti. Büyük olasılıkla, her iki taraf da birkaç ay boyunca birbirine karşı fazla ilerleme kaydedemeyecek.
*Trump yeniden seçilirse ne olur?
Tekrar seçilirse sözünün eridir. Dediğini yapacaktır.
*Son sorum İsveç’in NATO hedefi ile ilgili. İsveç’in NATO’ya katılımına ilişkin protokol Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalanarak TBMM’ye gönderildi. İsveç’in NATO üyeliği karşılığında ABD ile F-16 anlaşması gündemdeydi. Sizce Türkiye istediğini alacak mı?
F16’lara gelince, kesinlikle. Bunun adil bir ifade olduğunu düşünüyorum. Benim anladığım kadarıyla niyet mektubunu zaten imzalamışlar. Bu aslında dahil olmanın adımlarından biri. Bildiğim kadarıyla buna karşı çıkacak bir kongre üyesi ya da kimse yok. Yani bunun bitmiş bir anlaşma olduğunu düşünüyorum.
Röportajın tamamını izlemek için:
Amerika
Politico: Beyaz Saray İran’ın misillemesinden endişeli

ABD Başkanı Donald Trump, cumartesi gecesi Oval Ofis’te yaptığı konuşmada zafer kazanmış gibi görünse de Beyaz Saray içinde yetkililer İran’ın olası bir karşı saldırısına hazırlandıkları için hava o kadar iyimser değildi.
Trump’ın başkanlığı dönemindeki en önemli askeri harekat olan İran’a Amerikan B-2 bombardıman uçakları gönderme kararı, ABD’yi Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance’in uzun süredir kaçınmaya söz verdikleri türden bir başka Orta Doğu çatışmalarının içine sürükleme tehdidi oluşturuyor.
Politico’ya konuşan bir Beyaz Saray yetkilisi, “Bunun bizi ne kadar uzun süreli bir sürece sürükleyeceğini bilmiyoruz. Şu anda mesajımız, nükleer kapasiteden kurtulmak ve müzakerelere odaklanmak,” dedi.
Beyaz Saray’dan üst düzey bir yetkiliye göre, Trump son birkaç gün içinde, ABD personelini minimum riskle Tahran’ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak için nadir bir fırsat yakaladığına dair ikna olmaya başladı.
İkinci bir yönetim yetkilisi ve Beyaz Saray’a yakın bir kaynağa göre, Trump’ın tamamlanmasının ardından “çok başarılı” olarak nitelendirdiği saldırı planları, başkanın İran’ın nükleer tesislerini yok etme çabalarına İsrail’in katılıp katılmayacağına “iki hafta içinde” karar vereceğini açıkladığı sırada zaten hazırdı.
İlk Beyaz Saray yetkilisi, bununla birlikte, başkan gerginliğin azaltılması için umut verirken, askeri seçenekleri de değerlendirdiğini söyledi.
Aynı yetkili, “Çeşitli saldırı paketlerini inceledi ve dar kapsamlı ve özel olarak hazırlanmış bir paketi seçti,” dedi.
Beyaz Saray’ın üst düzey yetkilisi hafta başında, asker göndermeyen ve Amerikan vatandaşlarının hayatını doğrudan tehlikeye atmayan “cerrahi” bir saldırının, önceki yönetimleri uğraştıran uzun ve maliyetli savaşlardan kaçınma yönündeki başkanın taahhüdüne aykırı olmayacağını belirtti. Bu tür savaşlar, zira “Amerikalıların çoğunluğunun orta ve uzun vadede karşı çıkacağı şeylerin ana eksenini oluşturuyor.”
Cumartesi günü yaptığı kısa konuşmada Trump, ABD’nin İran’a yönelik saldırılarının şimdilik sona erdiğini ima etti. Saldırıları gerçekleştiren ABD askerlerine teşekkür eden Trump, onların hizmetlerine artık ihtiyaç duyulmamasını umduğunu vurguladı.
Aynı zamanda, başkan Tahran’ı barış yapmaya çağırdı ve bunu yapmazlarsa İran’ın son sekiz gün içinde gördüğünden “çok daha büyük” bir trajedi ile karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu. İsrail, ülke genelinde askeri ve nükleer tesisleri vurmuştu.
Şimdi çok şey İran’ın saldırıya nasıl tepki vereceğine bağlı. Orta Doğu’da 40.000’den fazla ABD askeri ve savunma bakanlığı sivil personeli bulunuyor ve Tahran misilleme yapmaya karar verirse bu kişiler hedef alınabilir.
Yönetim, İran ve bölgedeki vekil ağının son haftalarda İsrail’in askeri harekatıyla yeterince zayıflatıldığına ve Tahran’ın misilleme yapma ve daha geniş çaplı bir savaşı tetikleme kabiliyetinin sınırlı olacağına dair güvenini artırıyor.
Bir ABD’li yetkili, İran’ın ABD saldırıları sonrasında ya pes edeceği ya da kısa süreli bir diplomatik çıkış yolu bırakacak sınırlı bir misilleme yapacağı ihtimalinin “gerçekçi” olduğunu söyledi.
Yetkili, “Bu, İran için gerçekten bilinmeyen bir alan. Rejim, kurulduğu günden bu yana ABD’nin saldırısını önlemeye çalışıyor,” diye konuştu.
Fakat Politico’ya göre “Trump dünyasında” endişe devam ediyor. Beyaz Saray’daki tartışmalara aşina bir kişi, “Burada tırmanma riski çok yüksek,” dedi.
İran’ın misillemesi sonucu Amerikalıların da dahil olduğu çok sayıda zayiatın olduğu bir olay olursa, “ABD’nin müdahale etmesi için baskının artacağı” düşünülüyor.
Savunma Bakanı Pete Hegseth için, “Baskı hissedecek ve bir şekilde saldırıların Trump’ın iddia ettiği kadar başarılı olduğunu kanıtlamak zorunda kalacak,” diyen bu kişi, Pentagon’un bu yıl, İran’ın nükleer tesislerinin yeraltındaki derinliği ve yaygınlığı nedeniyle, ABD ordusunun bu tesisleri yok etmek için 30 gün süren sürekli saldırılar düzenlemesi gerektiğini değerlendirdiğini söyledi.
Beyaz Saray, İran’a yönelik bombardımanlar hakkında hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat kongre liderlerine önceden bilgi verdiğini söyledi.
Fakat Temsilciler Meclisi ve Senato istihbarat komitelerinin üst düzey üyeleri de dahil olmak üzere Demokratlar, saldırılardan önce bilgilendirilmediklerini söyleyerek tepki gösterdi.
Demokrat Temsilci Jim Himes, “Anayasa’ya göre, ikimiz de savunmaya yemin ettik, bu konuyla ilgilenmem bombalar düşmeden ÖNCE olmalıdır,” diye yazdı.
Duyurudan kısa bir süre önce, Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer, ayrıntılar olmadan “yüzeysel” bir bildirim aldı.
Cumartesi günü, her iki ülkenin diplomatlarına göre, yönetim NATO müttefikleri İngiltere ve Fransa’yı da planlanan saldırılar hakkında bilgilendirdi.
Amerika
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’

ABD’nin İran’a yönelik askeri saldırısı, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Partili çok sayıda senatör ve temsilcinin sert tepkisini çekti. Siyasiler, Kongre’den resmi yetki alınmadan gerçekleştirilen saldırının anayasayı açıkça ihlal ettiğini ve ABD’yi Orta Doğu’da felaketle sonuçlanabilecek bir savaşa sürükleme riski taşıdığını belirtti.
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) İran’a yönelik saldırısı, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Partili çok sayıda Kongre üyesinin sert eleştirilerine neden oldu.
Siyasiler, saldırının Kongre’den resmi bir yetki alınmadan yapılmasının anayasayı açıkça ihlal ettiğini ve ABD’yi Orta Doğu’da felaketle sonuçlanabilecek bir savaşa sürükleme riski taşıdığını vurguladı.
Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat Azınlık Lideri Hakeem Jeffries, İran’a yönelik “darbeye” onay verdiği için ABD Başkanı’nı eleştirerek, “Trump, askeri güç kullanımı için Kongre’den izin almayı başaramadı ve Amerika’yı Orta Doğu’da feci bir savaşa sokma riski taşıyor,” ifadelerini kullandı.
‘Anayasaya aykırı ve yasa dışı bir eylem’
Eleştiriler parti ayrımı gözetmeksizin dile getirildi. Demokrat temsilci Ro Khanna, Trump’ın “Kongre’den hiçbir yetki almadan İran’a saldırdığını” belirtirken, Cumhuriyetçi temsilci Thomas Massie yaşananları “her yönüyle anayasaya aykırı” olarak nitelendirdi.
Demokrat Senatör Bernie Sanders da “Trump’ın yaptığı anayasaya aykırıdır,” diyerek savaş ilan etme yetkisinin anayasal olarak yalnızca Kongre’ye ait olduğunu hatırlattı.
Temsilci Ralph Nader ise kararı “bariz bir anayasa ihlali” olarak tanımlayarak, bu adımın “çok sayıda Amerikan askerinin ölümüne yol açacağı” uyarısında bulundu ve en sert şekilde kınanması gerektiğini söyledi.
Demokrat temsilci Yasmin Ansari, Trump’ın adımını “ABD’yi yasal bir dayanak veya siyasi hesap verebilirlik olmaksızın başka bir savaşa sürükleyebilecek yasa dışı bir askeri eylem” olarak gördüğünü belirtti.
Ansari, “Trump bizi sonu gelmeyen bir savaşa daha sürükleme riski taşıyor,” diyerek Kongre’yi savaş yetkileri kararını oylamak üzere acil toplantıya çağırdı.
İran: Nükleer sanayinin gelişiminin durdurulmasına izin vermeyeceğiz
‘Bizi barışa değil, savaşa yaklaştırıyor’
Saldırının bölgedeki istikrarı daha da bozacağına dikkat çeken temsilciler, barış yerine şiddeti körükleyeceği endişesini dile getirdi.
Demokrat temsilci Summer Lee, İran’ı bombalamanın “bizi barışa değil, savaşa yaklaştırdığını ve milyonlarca insanın hayatını tehlikeye attığını” ifade ederek, Trump’ın “bir kez daha anayasayı çiğnediğini ve yetkisi dışında hareket ettiğini” ekledi.
Temsilci İlhan Omar da askeri “darbelerin” barış getirmeyeceğini, “aksine daha fazla şiddeti körükleyip bölgeyi istikrarsızlaştıracağını” vurguladı.
Bir diğer Demokrat temsilci Bonnie Watson Coleman ise ABD’nin bu son tırmandırıcı adımıyla “halkımıza yönelik yakın bir tehdit oluşturmayan” bir ülkeye savaş açtığını belirtti.
Cumhuriyetçi temsilci Marjorie Taylor Greene ise “Eğer Netanyahu önce İran halkının üzerine bomba atmasaydı, İsrail’e de bomba düşmezdi,” diyerek ABD’nin başka bir dış savaşa dahil olmaması gerektiğini savundu.
Beyaz Saray ve istihbarat kulisleri
Saldırı kararına yönelik tartışmalar yönetim içinde de yaşandı. New York Times gazetesinin Beyaz Saray kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, yönetim içinden ve dışından çok sayıda danışman, Trump’ı saldırıdan vazgeçirmeye çalıştı.
Danışmanlar, askeri müdahale yerine İsrail’e istihbarat desteği verilmesini önerse de Trump’ın askeri seçenekte ısrar ettiği bildirildi.
Öte yandan CNN televizyonu, istihbarat komitelerindeki üst düzey Demokratların saldırı hakkında önceden bilgilendirilmediğini, ancak bazı Cumhuriyetçilerin plandan haberdar olduğunu aktardı.
Bu durumun Kongre koridorlarında geniş çaplı bir öfkeye yol açtığı belirtildi. Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi de “Trump’ın İran’a saldırısı ABD’yi bölgesel bir savaşa sürükleyebilir,” açıklamasında bulundu.
Amerika
Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden Steinbach, İsrail’in gizli nükleer gücünün perde arkasını anlattı

Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden John Steinbach, Schiller Enstitüsü panelinde İsrail’in gizli nükleer programının perde arkasını anlattı. Steinbach, İsrail’in nükleer cephaneliğinin sadece bir savunma aracı olmadığını, aynı zamanda başta ABD olmak üzere diğer ülkeleri kendi istediği politikalara zorlamak için kullanılan bir şantaj mekanizması olduğunu belirtti.
Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden (Hiroshima Nagasaki Peace Committee of the National Capital Area) John Steinbach, Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “True Citizens of Every Nation Demand Peace” (Her Ulustan Gerçek Yurttaşlar Barış İstiyor) başlıklı online panelde, İsrail’in gizli nükleer silah programının tarihini ve mevcut durumunu detaylarıyla anlattı.
Steinbach, İsrail’in nükleer cephaneliğinin, varlığı tehdit edildiğinde tüm dünyayı yok etmeyi amaçlayan “Samson Seçeneği” doktrininin ötesinde, başta ABD olmak üzere diğer ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlamak için aktif bir şantaj aracı olarak kullanıldığını vurguladı.
Steinbach, İsrail’in bugün 100 ila 500 arasında gelişmiş termonükleer bomba ve nötron bombasına sahip olduğunu belirtti. Ayrıca, ABD’nin doğu kıyılarına ve Moskova’nın ötesine ulaşabilen Jericho 1, 2 ve 3 balistik füzeleri ile Almanya tarafından sağlanan ve nükleer kapasiteye sahip en az altı adet Dolphin sınıfı denizaltıdan oluşan sofistike bir fırlatma sistemine sahip olduğunu ifade etti.
‘Asıl amaç ABD’yi zorlamak’
İsrail’in nükleer programının temel amacının, yazar Israel Shahak’ın ifadesiyle “statükoyu İsrail’in lehine dondurmak” olduğunu belirten Steinbach, bu politikanın özellikle ABD’yi hedef aldığını söyledi.
Steinbach, Fransa’nın nükleer programının eski direktörü Francis Perrin’in, “İsrail programının aslında ABD’yi istediklerini yapmaya zorlamak amacıyla tasarlandığını düşündüklerini” söylediğini aktardı.
Bu zorlama politikasının ilk kez 1973 savaşında bariz bir şekilde uygulandığını belirten Steinbach, “İsrailliler, ABD’nin devasa bir hava ikmali yapmaması durumunda nükleer silah kullanma tehdidinde bulundu. Kissinger ve Nixon istemeyerek de olsa boyun eğdi, hava ikmali gerçekleşti ve dünya nükleer alarma geçti,” dedi.
Nükleer programın kökenleri ve Fransa işbirliği
Steinbach, İsrail’in nükleer programının temellerinin, Holokost’un bir daha asla tekrarlanmaması vizyonuyla David Ben-Gurion tarafından atıldığını ve genç bir bakan yardımcısı olan Şimon Peres’in programın başına getirildiğini söyledi. Programın bilimsel liderliğini ise Ernst Bergmann’ın üstlendiğini ekledi.
Programın 1950’lerin ortalarında ABD’den alınan bir araştırma reaktörüyle büyük bir ivme kazandığını belirten Steinbach, aynı dönemde Fransa ile başlayan işbirliğine dikkat çekti.
Steinbach, “İsrail, Fransız programında tam bir ortaktı. 1950’ler ve 60’ların başındaki Cezayir testlerinin aslında ortak İsrail-Fransız testleri olduğunu anlamalıyız,” değerlendirmesinde bulundu.
Fransa’nın ayrıca Dimona reaktörünün inşasına yardım ettiğini ve tesisin sivil amaçlı bir araştırma reaktörü olarak tanıtılmasına rağmen, bunun bir plütonyum üretim reaktörü olduğunu bildiğini ifade etti.
Kennedy’yi kandıran maket tesis
Dönemin ABD başkanları Eisenhower ve Kennedy’nin İsrail’in nükleer silah edinmesine şiddetle karşı çıktığını ve programdan büyük şüphe duyduğunu belirten Steinbach, Kennedy’nin denetim talebi üzerine İsrail’in başvurduğu aldatmacayı şöyle anlattı:
“İsrail aşırı önlemler aldı. Denetçiler geldiğinde gördükleri her şey tam bir sahtekarlıktı. Onlara hiçbir zaman Dimona kompleksinin gerçek kısımları gösterilmedi, bir maket gösterildi. Denetçiler geri dönüp tesisin sivil amaçlı olduğunu söylediler.”
Steinbach, Kennedy’nin programı durdurmaya kararlı olduğunu ancak kısa bir süre sonra öldürüldüğünü de sözlerine ekledi.
Eski CIA analisti McGovern: İstihbarat ‘İran nükleer silah yapmıyor’ diyor, başkan dinlemiyor
Vanunu’nun ifşaatları oyunu değiştirdi
İsrail’in yıllarca “nükleer belirsizlik” politikası izlediğini ancak Dimona’da teknisyen olarak çalışan Mordecai Vanunu’nun Sunday London Times‘a sızdırdığı fotoğraf ve belgelerin her şeyi değiştirdiğini vurgulayan Steinbach, bu belgeleri inceleyen Manhattan Projesi’nin bomba tasarımcıları Frank Barnaby ve Ted Taylor’ın vardığı sonuçların şok edici olduğunu belirtti.
Steinbach, “O dönemde İsrail’in 200’e yakın nükleer silaha sahip olduğu tahmininde bulundular. Daha da önemlisi, İsrail’in sadece atom bombasına değil, aynı zamanda hidrojen bombasına ve savaş başlıklarıyla kolayca eşleştirilebilecek minyatürleştirilmiş nükleer silahlara da sahip olduğunu belirlediler. Bu, istihbarat camiası için devasa bir başarısızlıktı,” dedi.
Steinbach ayrıca, Güney Afrika ile ortak nükleer testler yapıldığını, program için uranyumun büyük kısmının Güney Afrika’dan, sarı kek uranyumun Almanya’dan sağlandığını ve ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki Numec tesisinden de zenginleştirilmiş uranyum kaçırıldığına dair güçlü kanıtlar olduğunu söyledi.
‘UAEA casus yuvasına dönüştü’
Konuşmasının sonunda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nı (UAEA) sert bir dille eleştiren Steinbach, kurumun “içinin kof ve bir casus yuvası” haline geldiğini savundu.
Steinbach, “Bu durum, UAEA’nın, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın (NPT) ve Birleşmiş Milletler’in güvenilirliğini ölümcül bir şekilde zayıflatmıştır,” ifadelerini kullandı.
Steinbach, Mısırlı diplomat Mohamed el-Baradei’nin dürüst bir UAEA direktörü olduğunu ancak ABD’nin onu kasıtlı olarak görevden alarak kurumu bugünkü haline getirdiğini iddia etti.
-
Görüş6 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu4 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi7 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa4 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor