Bizi Takip Edin

Avrupa

Ukrayna’da yolsuzluk baskınları: Kolomoyskiy ve Avakov neden hedefte?

Yayınlanma

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, geçen haftalarda Kiev yakınlarındaki Brovarıy’da İçişleri Bakanı Denis Monastırskiy ve beraberinde yetkililerin öldüğü helikopter kazasının ardından geniş çaplı bir “yolsuzluk” soruşturma süreci başlattı.

Yetkililere yönelik tahkikat süreçleri ilk etapta Savunma Bakanlığı Kamu İhale Dairesi Başkanı Bogdan Hmelnitskiy’e karşı, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri için piyasa fiyatlarından iki ila üç kat daha yüksek fiyatlarla kumanya alındığı gerekçesiyle başladı. Hmelnitskiy, mühimmat satın alırken bakanlığın bütçesinden 580 bin doların zimmete geçirilmesi hakkındaki davanın sanıklarındandı.

Ardından Altyapı Bakanı Yardımcısı Vasiliy Lozinsky, jeneratör satın almak üzere 400 bin dolar rüşvet aldığı şüphesiyle gözaltına alındı.

Ukraynalı Strana gazetesine göre Lozinskiy, mevcut Başbakan Denis Şmigal’ın yakın dostu ve Lviv Bölge İdaresindeki Ekonomik Kalkınma Dairesinde çalıştığı dönemde mesai arkadaşıydı.

Bununla beraber bölgesel politikadan sorumlu olan devlet başkanlığı ofisinin başkan yardımcısı Kirill Timoşenko da “General Motors”un vatandaşları savaş bölgesinden tahliye etmek ve insani yardım misyonlarında kullanmak üzere Ukrayna’ya bağışladığı Chevrolet aracı kendi işlerinde kullandığının ortaya çıkmasından sonra istifa etti.

Zelenskiy, kendi hamilerini de hedef aldı

Bu hafta sıra Zelenskiy’in seçim kampanyası döneminde en büyük finansörü olan oligark İgor Kolomoyskiy ve sokaktaki neo-Nazi grupların hamiliğini yapan eski İçişleri Bakanı Arsen Avakov’a geldi.

Kolomoyskiy, seçim kampanyasında Zelenskiy’e sağlam bir yatırım yapmış, elindeki 1+1 televizyonunu — ülkenin en çok izlenen kanallarından — Zelenskiy ve partisi Halkın Hizmetkarı’nın propaganda aracına dönüştürmüştü.

Kolomoyskiy ve Avakov’un ikametlerine Güvenlik Teşkilatı (SBU) ve Mali Suçlar Bürosu (BEB) tarafından baskınlar düzenlendi ve aramalar yapıldı; bunların yanında Savunma Bakanlığı ve Kiev vergi dairesi yetkilileri de soruşturuluyor.

Zelenskiy, konuya ilişkin açıklamasında “Ülke savaş esnasında değişecek. Birileri değişime hazır değilse o zaman devlet gelip onları değiştirir” ifadelerini kullandı.

Zelenskiy, “Çözümler olacak. Devletin ve toplumun temel gereklerini yerine getirmeyenler o koltuklarda oturmasın” diye konuştu.

Kolomoyskiy’e yönelen suçlama, ülkenin en büyük petrol üreticisi Ukrtatnafta ve petrol rafinerisi Ukrnafta’da dolandırıcılık ve zimmete para geçirme şeklindeydi.

Kolluk kuvvetleri, 40 milyar grivna [1 milyar doların biraz üzerinde] paranın zimmete geçirildiği ve gümrük ödemelerinin kaçırıldığını iddia etti.

Ukrnafta meselesi, bir süredir Kolomoykiy’in rahatsız edilmesine vesile oluyor. Sonbahar aylarında da Ukrayna Yolsuzlukla Mücadele Bürosu (NABU) personeli devreye girmişti.

2021’de Forbes, servetinin 1,8 milyar dolar olduğu tahmin edilen Kolomoyskiy’i Ukrayna’nın “en zengin dört kişisi” arasına dahil etmişti. Fakat 2022’nin aralık ayına gelindiğinde dergi, Kiev’in Ukrtatnafta’nın kamulaştırılması nedeniyle servetinin 850 milyon dolara düştüğü bilgisini vermişti.

Ayrıca Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Başkanı Aleksey Danilov, el konulan mülklerin askeri mülk statüsü kazandığını ve Ukrayna Savunma Bakanlığı’nın kontrolüne geçtiğini söylemişti.

Diğer yandan Zelenskiy’in ağustos ayında Kolomoyskiy’i kararnameyle vatandaşlıktan çıkardığını anımsatmak yararlı olabilir. Soruşturma, Kolomoyskiy’in tasfiyesinin parçası.

Kolomoyskiy’in mazisi

Kolomoyskiy, Donbass’ta savaşın başladığı ilk aylarda, Dinyeper Valisi olarak görev yaparken, neo-Nazi gruplara para akıttığı sıralarda hem dönemin Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko, hem de Obama yönetiminin Ukrayna dosyasına bakan isimleri Biden ve Avrasya’dan Sorumlu Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’ın çok yakın dostuydu.

Kolomoyskiy’in Rusya’ya karşı savaşta cömert davranması, Christine Lagarde başkanlığındaki IMF’in yönetim kurulundan çıkacak kararları da etkiledi. Galiba IMF’in Amerikan dış politikasının başat enstrümanlarından biri olduğunu hatırlatmaya gerek yok.

2014’ün bahar aylarında Maydan darbesini takiben kurulan Poroşenko rejimi, Viktor Yanukoviç döneminde ülkenin bağımlı olduğu Rus yatırımlarının yerini IMF kredileriyle ikame etti. IMF’in akıttığı kredilerin üçte birinden fazlası ise, Ukrayna Ulusal [Merkez] Bankası ve Kolomoyskiy ile ortağı Gennadiy Bogolyubov’un idaresindeki Privat Bank’a aktı.

O sırada 2006’dan 2016’da kamulaştırılana kadar Privat Bank’ı yöneten Kolomoyskiy ve Bogolyubov’un çevirdiği dümenlere ilişkin yürütülen tahkikatlar, IMF’in sunduğu kredilerin birbirlerine borç veren paravan şirketler aracılığıyla kaçırıldığını ortaya koydu.

Burada sorulması gereken asıl soru, Privat Bank ve Kolomoyskiy aleyhinde yürütülen yargı sürecinin neden bu kadar bekletildiği. Ayrıca plandaki suç ortaklarının listesi de eksik. Suç ortakları listesinin başında Clinton, Nuland ve Lagarde adına çalışan IMF yetkilileri David Lipton ve Jeroma Vacher de yer alıyor.

Davada Kolomoyskiy ve Bogolyubov’a ek olarak sanık sıfatıyla Mordechai Korf, Chaim Schochet ve Uriel Laber adlarında üç kişi daha var. Bu isimler ABD’de ikamet ediyor ve Privat Bank’ın zimmete para geçirme ve kara para aklama zincirinin son halkasını oluşturan yatırım şirketlerinin başında.

Privat Bank hakkındaki davanın tutanaklarında yer alan delillerin çoğu Kıbrıs’la bağlantılı. Tutanaklara göre parayı taşımak için 41 ayrı paravan şirket kullanıldı:

“Aklama kuruluşlarının hesaplarına giren ve çıkan milyarlarca doları olmasına rağmen, gerçekte bu kuruluşların hiçbir işi, varlığı, operasyonu veya çalışanı yoktu ve kara para aklama amacıyla oluşturulmuş paravan kuruluşlardı.”

Sonrasında ABD’ye taşınan para gayrimenkul için harcandı; Ohio eyaletindeki Cleveland’de dört, Teksas’daki Dallas’ta iki, Illinois Harvard’da bir iş merkezi ve birkaç ABD eyaletinde faaliyet gösteren altı ferro-alaşım ve çelik şirketi.

Mahkeme tutanakları, satın alınan gayrimenkulün değerinin 287,7 milyon doların üzerinde olduğunu, şirketlerin toplam değerinin ise 468,7 milyon dolar olduğunu söylüyor.

Diğer yandan net bir amacı veya yatırım hedefi olmayan çeşitli para transferleri de vardı:

“Bugüne dek analiz edilen bilgilere dayanarak davalılar, 188,1 milyon doları Optima Group, 162,3 milyon doları Optima Ventures, 153,7 milyon doları Optima Acquisitions, 103 milyon doları Optima International, 9 milyonu Warren Steel Holdings ve 6,7 milyonu Felman Trading üzerinden olmak üzere yaklaşık 622,8 milyon dolar değerindeki kredi gelirini akladı. Privat Bank bu transferler karşılığında herhangi bir bedel almamış ve transferlerle ilgili krediler tam olarak geri ödenmemiştir.”

Bu dosyanın tekrar açılmasının elbette bir sebebi vardı. Zira Kolomoyskiy ve Zelenskiy, Trump’a yönelik azil soruşturmasında ikili oynamıştı. Dolayısıyla ABD Başkanı Joe Biden, göreve geldiği ilk ayda Kolomoyskiy’i yaptırım listesine aldı. Şimdi ise Zelenskiy, Washington’un uzun süredir talep ettiği şeyi yerine getiriyor.

Helikopter kazası ve Avakov

Eski Ukrayna İçişleri Bakanı Arsen Avakov, Maydan darbesinden sonra en uzun süre koltuğunu koruyan yetkiliydi. Bunu, neo-Nazi sokak gruplarının kontrolünü elinde tutmasına borçluydu.

Nitekim Azak Taburu’nu ulusal muhafızlara dahil eden de oydu.

18 Ocak sabahı Super Puma tipi helikopter, Kiev yakınlarındaki Brovarıy’da düştü. Helikopterde İçişleri Bakanı Denis Monastırskiy ve yardımcısı Yevgeny Yenin de dahil 14 kişi öldü.

Helikopter, Avakov’un görevde olduğu 2019’un temmuz ayında Airbus’la yapılan sözleşme kapsamında alınmıştı. Sözleşmeyle polis, Ulusal Muhafızlar, sınır muhafızları ve Acil Durumlar Bakanlığı 55 helikopter teslim almıştı.

Zelenskiy, SBU’ya kazayı soruşturma talimatı verdi ve ilgili sözleşme yeniden gündeme geldi. Basın, sözleşmenin ederinin 555 milyon euro olduğunu ve bu helikopterlerin neredeyse yarısının arızalı olduğunu hatırlattı.

Avakov’un yanında milletvekili ve müteahhit Vadim Stolar, Kiev Vergi Dairesi Başkanı Oksana Datiy ve uçak motoru üreticisi Motor Siç’in eski yöneticisi Vyaçeslav Boguslayev de suçlanan ve soruşturulan isimler arasında.

Gerekçe

Geçen hafta Moskovskiy Komsomolets gazetesine demeç veren eski Ukraynalı milletvekili Oleg Tsaryov, Zelenskiy’in attığı adımların gerekçesini şöyle yorumlamış:

Ülke içinde, Amerika ve Britanya taraftarları arasındaki ilişkilerde kızışma var. Skandalları kimlerin dillendirdiğine ve halihazırda soruşturmaları kimlerin yürüttüğüne bakarsanız, Soros’la bağlantılı şahsiyetlerin yolsuzluk delillerinden söz ettiğini görürsünüz. Ve soruşturma, ABD’ye bağlı bir kurum olan NABU (Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu) tarafından yürütülüyor. Darbe, her şeyden evvel Devlet Başkanlığı İdaresi Başkanı Andrey Yermak ve yardımcısı Kirill Timoşenko’ya yönelik. Bunlar Zelenskiy’in çevresindeki, Britanya’nın desteğini alan insanlar.

Andrey Yermak’ın atanma hikayesini hatırlayacak olursanız; atandıktan sonraki ilk günlerde gidip görüşmeler yaptığı yer Britanya’ydı. Şu anda şahit olduğumuz şey buzdağının görünen kısmı. Londra adına çalışan siyaset uzmanları bile zulüm görüyor.

Ama bence Volodimir Zelenskiy, devlet başkanlığı makamındaki iki yardımcısını sonuna kadar elinde tutacak. Sadece mali veya politik gerekçelerle birbirlerine bağlı değiller, bu yüzden onları korumaya çalışacak.”

Avrupa

Fransa’dan ‘Müslüman Kardeşler’ raporu

Yayınlanma

Fransız hükümetinin gizli olarak sadece iç dağıtıma çıkardığı Müslüman Kardeşler (İhvan) raporu, bir süre önce medyaya sızdırıldı.

Le Figaro’nun yayımladığı 73 sayfalık raporda, istihbarat dosyaları, saha araştırmaları ve onlarca röportaj aracılığıyla, Müslüman Kardeşler örgütünün Fransa’da okullar, hayır kurumları, camiler ve “yumuşak güç” yoluyla geniş bir ideolojik altyapı kurduğu ileri sürülüyor.

Raporda, “Kardeşlerin stratejisi, dini ve eğitim faaliyetleri kisvesi altında sivil topluma sızarak bir tür ideolojik hegemonya kurmaktır,” deniyor.

Rapor, Müslüman Kardeşler’in Avrupa’daki varlığına ilişkin bugüne kadar yapılan en ayrıntılı devlet araştırması olarak görülüyor.

İki memur tarafından yazılan rapor, Fransa ve yurtdışında aylarca süren saha çalışması ve analizlere dayanıyor ve diplomatlar, istihbarat yetkilileri, akademisyenler ve dini figürlerin katkılarını içeriyor.

Rapora göre, Müslüman Kardeşler bir siyasi proje olarak faaliyet gösteriyor ve hedefi “ani bir devrim” değil, “kademeli bir dönüşüm.”

Fransız yetkililere göre örgütün hedefi “kalpler ve zihinler”; gücü ise “gizlilikte değil, stratejik belirsizlikte” yatıyor.

Hareketin ideolojik kökenlerini anlatan rapora göre İhvan, İslamı her zaman dini, siyasi, hukuki ve iktisadi bir bütün olarak sunmuyor ama bu vizyon taktiksel olarak Avrupa’da geliştirildi.

Arap dünyasında yasaklanıp baskı gördükten sonra, birçok Kardeşlik ideoloğunun “Batı demokrasilerine sığındığına” işaret eden Fransa, İsviçre’de, İhvan’ın kurucusu hasan el-Benna’nın damadı Said Ramazan’ın 1961’de Cenevre İslam Merkezini kurduğunu  hatırlatıyor.

Fransa: Müslüman Kardeşler bağlantılı örgütler AB’de lobi yapıyor

Rapora göre Müslüman Kardeşler’in Fransa’daki ağı, 139 resmi olarak bağlı cami ve 68 “ideolojik olarak yakın” kabul edilen cami dahil olmak üzere 280 dernekten oluşuyor. Bu camiler, 2010’dan bu yana açılan camilerin yaklaşık yüzde 10’una tekabül ediyor. Rapora göre her cuma, yaklaşık 91.000 kişi bu mekanlarda ibadet ediyor.

Hareket ayrıca 21 özel okulu (üçü devlet tarafından finanse ediliyor) ve 815 Kuran kursunu kontrol ediyor veya etkiliyor. Bu okullarda 66.000’den fazla çocuk eğitiliyor.

Bu kurumlarda tam olarak ne öğretiliyor? Rapora göre Kardeşlik ile bağlantılı okullar, “şeriatın insan yapımı kanunlardan üstün olduğunu öven, dinler arası evlilikleri kınayan ve Yahudileri karalayan metinler” dağıtıyor.

Yine rapora göre antisemitizm, Müslüman Kardeşler’e bağlı örgütlerde “tesadüfi bir olgu” değil, “merkezi bir unsur.” Raporda, “Yahudilere karşı nefret”in, genellikle anti-Siyonist sloganlar aracılığıyla aklanan temel bir ideolojik unsur olduğu ileri sürülüyor.

Müslüman Kardeşler ile bağlantılı ve yakın zamanda Fransa’dan sınır dışı edilen tanınmış vaiz Hassan Iquioussen, “antisemitik komplo teorilerini” defalarca yaydığı için eleştiriliyor. Iquioussen, “Yahudiler medyayı kontrol ediyor” ve “küresel kamuoyunu kontrol altında tutmak için tarihi hafızayı manipüle ediyor” iddialarında bulunmuştu.

Bu arada, birçok okul, ulusal güvenlik gerekçesiyle Fransa’dan sınır dışı edilenler de dahil olmak üzere, tanınmış “aşırılık yanlılarının” kitaplarını tanıtıyor. Lille’deki Lycée Averroès adlı bir lise, İslamcı ortodoksluğa uygun materyaller öğrettiği ve Katar’dan yabancı fon aldığı ortaya çıktı. Katar, raporda başka bir yerde, hayırseverlik kisvesi altında Müslüman Kardeşler ile bağlantılı kurumları desteklediği için de eleştiriliyor.

Katar tek ülke değil: Raporda, Türkiye de hareketin bölgesel merkezi olarak gösteriliyor. 2013’te Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilmesinden bu yana, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Müslüman Kardeşler’in sürgündeki üyelerini ağırladığı, İstanbul’da toplantılar düzenlediği ve Avrupa’daki bağlantılı ağları desteklediği vurgulanıyor.

Kardeşlik’in stratejisi dini ve eğitim kurumlarıyla sınırlı değil. Lille, Lyon ve Paris banliyöleri gibi bölgelerde, raporda “ekosistem” olarak adlandırılan yapılar kurmuş durumda: helal marketler, gençlik merkezleri, mesleki eğitim, çöpçatanlık hizmetleri, İslami mikrofinans ve hayır kurumları, bir araya gelerek bu kurumları sık sık ziyaret eden Müslümanlar için paralel otorite yapıları oluşturuyor. Bu ağlar yasadışı değil ve etkili.

Bu yapıların “çokkültürlülüğü ve sekülarizmi reddeden belirli bir dünya görüşünü” normalleştirdiğini savunan rapor, “Bu alanlar, dini hukuku ülkenin hukuku üstünde tutar ve Müslümanlara, örneğin başörtüsü takma beklentisine uymaları için sosyal baskı uygular,” diyor.

Öte yandan rapor, hareketin “çift söylem” kullandığını ileri sürüyor: kamuoyunda ılımlılık gösterirken, özel hayatında antisemitizm, cinsiyet ayrımcılığı ve ideolojik ayrılıkçılığı teşvik ediyor.

İhvan’ın yeni cephesinin “dijital dünya” olduğunu tespit eden rapor, hareketin kurumlarında eğitilmiş, “şikayet siyasetinde” usta ve genç izleyicilere göre ayarlanmış bir dizi çevrimiçi “influencer”ı not ediyor.

Bazıları “İslamofobi” ile mücadele eden aktivistler olarak karşımıza çıkarken, diğerleri İslamcı ideolojiyi “terapötik veya girişimci bir dil” ile örtüyor.

En önde gelen isimlerden biri olan Marwan Muhammad, şu anda Kanada’dan faaliyet gösteriyor ve daha önce 2020’de feshedilen Fransa’daki İslamofobiye Karşı Kolektif’in başkanıydı.

Müslüman Kardeşler’in faaliyetleri neden bu kadar uzun süre sorgulanmadı? Rapora göre örgüt hemen alarm zillerini çaldıracak türden eylemlerde bulunmuyor. Uçak kaçırmıyor, okul yönetim kurullarında lobi faaliyetleri yürütüyor. Kafeleri bombalamıyor, helal girişimler, Müslüman okulları ve evlilik platformları kuruyor. Yöntemleri yavaş, merkezi olmayan ve genellikle sivil katılımdan ayırt edilemiyor.

Raporun sızmasının ardından başka Avrupa ülkelerinin de harekete geçmeye başladığı öne sürülüyor. Örneğin İsveç, Fransa’nın izinden giderek raporun tamamını talep etti ve kendi soruşturmasını başlattı. 

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Ukraynalıların ülkelerine dönüşü için plan hazırlıyor

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu, AB ülkelerine yaşayan yaklaşık 4,3 milyon Ukrayna vatandaşının anavatanlarına kademeli dönüşü için bir plan hazırlamaya başladı. Politico’nun haberine göre, geçici koruma rejiminin Mart 2027’de sona ermesinin ardından Ukraynalıların yasal statülerinin düzenlenmesi ve dönüşlerine yardımcı olunması hedefleniyor. Bu kapsamda AB ülkelerinde Ukraynalılara danışmanlık hizmeti sunacak ‘birlik merkezleri’ kurulması da planlanıyor.

Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği (AB) sınırları içinde yaşayan ve sayıları yaklaşık 4,3 milyonu bulan Ukrayna vatandaşının anavatanlarına kademeli bir şekilde geri dönüşünü sağlamak amacıyla bir plan üzerinde çalışmalara başladı.

Politico‘nun konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre söz konusu adım, Ukrayna’daki insan gücü ihtiyacına yanıt vermeyi amaçlıyor.

Ukraynalıların büyük bir çoğunluğu, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başlamasının ardından Polonya, Almanya ve Çekya gibi AB ülkelerine sığınmıştı.

AB tarafından sağlanan geçici koruma rejimi sayesinde Ukraynalılar, Birlik ülkelerinde ikamet etme, çalışma ve sosyal hizmetlere erişim hakkı elde etmişti.

Başlangıçta geçici bir önlem olarak tasarlanan bu rejim, birçok kez uzatıldı ve mevcut beklentiler Mart 2027’ye kadar devam edeceği yönünde.

Bu tarihten sonra ise üye devletlerin, Ukraynalıların farklı yasal statülere geçiş süreçlerine destek olması gerekecek.

Milyonlarca Ukraynalı mülteci AB’de kalma hakkını kaybedebilir

Brunner: Ukrayna’nın en çok insana ihtiyacı var

Göçten sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Magnus Brunner, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Ukrayna’nın en çok insanlara ihtiyacı var,” dedi.

Brunner, Avrupa Birliği’nin temel görevinin, Ukraynalıların anavatanlarına dönme ya da yurt dışında kalarak Ukrayna’yı desteklemeye devam etme konusunda bilinçli bir seçim yapabilmeleri için gerekli koşulları sağlamak olduğunu vurguladı.

Avrupa Komisyonu’nun yeni planını Ukrayna Başbakan Yardımcısı Aleksey Çernışov ile birlikte sunması bekleniyor.

Stratejinin kilit unsuru: ‘Birlik merkezleri’

Geliştirilmekte olan stratejinin kilit unsurlarından birinin, AB ülkelerinde “birlik merkezleri” olarak adlandırılan yapılar oluşturması olduğu belirtiliyor.

Bu merkezler, Ukraynalılara istihdam, topluma adaptasyon, Ukrayna’ya geri dönüş süreçleri veya bulundukları ülkede yaşamlarını sürdürme konularında yardımcı olacak bilgi ve danışmanlık noktaları olarak faaliyet gösterecek.

Merkezlerde ayrıca dil kursları ve kültürel etkinliklerin düzenlenmesi de planlanıyor. İlk birlik merkezlerinin Almanya ve İspanya’da faaliyete geçmesi öngörülüyor.

Hassas gruplara özel düzenlemeler

Plan kapsamında, yasal statülerinde değişiklik olması durumunda hamile kadınlar, kronik hastalıkları bulunan kişiler ve okul çağında çocuğu olan ebeveynler gibi belirli kategorilerdeki Ukraynalılar için bireysel koşulların sağlanacağı da ifade ediliyor.

Bu düzenlemelerle, söz konusu grupların geçiş süreçlerinin daha sorunsuz bir şekilde yönetilmesi amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Bulgaristan 2026’dan itibaren avroya geçecek

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası (ECB), Bulgaristan’a 2026 yılının başından itibaren avro para birimini kabul etme izni verdi. Böylece Bulgaristan, tek para birimi bölgesine katılan 21. ülke oldu.

Bulgaristan ekonomisinin Avro bölgesinin geri kalanıyla nasıl uyum içinde olduğunu anlatan bir “yakınsama raporunda” Komisyon, Bulgaristan’ın 20 ülkede 347 milyon Avrupalı tarafından kullanılan para birimini kabul etmek için gerekli resmi kriterleri karşıladığını belirtti.

Avrupa Komisyonu yaptığı açıklamada, “Bugün, Avrupa Komisyonu Bulgaristan’ın 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren avroyu kabul etmeye hazır olduğu sonucuna varmıştır. Bu, Bulgaristan’ın Avro bölgesine katılan yirmi birinci üye ülke olması açısından önemli bir dönüm noktasıdır,” dedi.

Komisyon ayrıca Bulgaristan’ın ekonomisi ve piyasalarının AB’nin geri kalanıyla entegre olup olmadığını ve ülkenin ödemeler dengesindeki eğilimleri de inceledi.

Ayrı bir raporda, ECB de Bulgaristan’ın hazır olduğunu belirtti. ECB Yönetim Kurulu Üyesi Philip Lane yaptığı açıklamada, “Gerekli düzenlemeleri yapmak için gösterdiği büyük özveri nedeniyle Bulgaristan’ı tebrik etmek istiyorum,” dedi.

Bulgaristan, 2007 yılında Avrupa Birliği’ne katıldığından beri para birimini levadan avroya geçirmek için çaba sarf ediyor. 

Öte yandan bu kadar uzun bir bekleyişin ardından, mayıs ayında yapılan bir Eurobarometer anketine göre, birçok Bulgar ilk heyecanını yitirdi ve ankete katılanların %50’si avroya şüpheyle bakıyor.

Avro bölgesine üye olmak, avro banknot ve madeni paraları kullanmanın yanı sıra, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranlarını belirleyen Yönetim Konseyi’nde bir koltuk anlamına da geliyor.

ECB, Çarşamba günü geç saatlerde ülkenin hazır olup olmadığını ve merkez bankasının bağımsız olup olmadığını değerlendirecek fakat Komisyon’un görüşü belirleyici olacak.

AB yürütme organının olumlu tavsiyesi, AB liderlerinin haziran ayı sonunda bunu onaylaması gerektiği anlamına geliyor. AB maliye bakanları temmuz ayında Bulgar levasının avroya çevrilme kurunu belirleyecek ve ülkenin teknik hazırlıklarını tamamlaması için yılın geri kalanını tanıyacak.

Olumlu tavsiyeyi almak için Bulgaristan, avro adayı ülkelerin tüketici enflasyonunun en iyi performans gösteren üç AB ülkesinin enflasyonunun 1,5 puan üzerinde olmamasını öngören enflasyon kriterini yerine getirmek zorundaydı.

Nisan ayında en iyi performans gösteren ülkeler %0,9 ile Fransa, %1,4 ile Kıbrıs ve %1,5 ile Danimarka olurken, %2,8 ile Bulgaristan sınırın hemen içinde yer aldı.

Avro adayı ülke, GSYİH’sinin %3’ünü aşan bir bütçe açığı nedeniyle AB’nin disiplin bütçe prosedürüne tabi olamaz. Bulgaristan, 2024 yılında %3,0 ve 2025 yılında %2,8 olarak beklenen bütçe açığı ile bu kriteri karşılıyor.

Ülkenin 2024 yılında GSYİH’sinin %24,1’i ve 2025 yılında %25,1 olması beklenen kamu borcu, %60’lık azami seviyenin oldukça altında olup, tahvillerin uzun vadeli faiz oranı, enflasyon performansı en iyi üç ülkenin borçlanma faiz oranının 2 puan üzerinde kalıyor.

Son olarak, Bulgaristan, Döviz Kur Mekanizması II’de merkezi parite kurunun her iki tarafında %15’lik bir marj içinde kalarak istikrarlı bir döviz kuru olduğunu kanıtlamak zorunda kaldı.

Bu, Bulgaristan’ın 1999’da avronun kullanıma girmesinden bu yana levayı avroya 1,95583 oranında sabitleyen bir para kurulu işletmesi nedeniyle kolayca gerçekleştirildi.

Bulgaristan’ın avroya geçişi, Hırvatistan’ın 2023 başında tek para birimi grubuna katılmasıyla Avro bölgesinin son genişlemesinden üç yıl sonra gerçekleşecek.

Bulgaristan’ın Avro bölgesine katılımıyla, 27 AB ülkesinden sadece altı ülke tek para birimi alanı dışında kalacak: İsveç, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya ve Danimarka.

Bu ülkelerin hiçbirinin, siyasi nedenlerle veya gerekli iktisadi kriterleri karşılamadıkları için avroyu kabul etmek için acil bir planı bulunmuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English