Avrupa
Orta ve Doğu Avrupa’nın Alman ekonomisi için önemi giderek artıyor

Almanya’nın Orta ve Doğu Avrupa ve Orta Asya ile dış ticareti, Alman ihracat ekonomisinin temel direklerinden biri olmaya devam ediyor.
2024 yılında, Almanya’nın Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi’nin 29 hedef ülkesine ihracatı, genel trendin aksine yüzde birin biraz altında artarak toplam 281 milyar avroya ulaştı.
Almanya’nın sadece Polonya’ya ihracatı 2024 yılında üç milyarın üzerinde bir artışla 93,8 milyar avroya (+ yüzde 3,5) ulaştı. Böylece doğudaki komşu ülke, Çin’i geride bırakarak Almanya’nın dünya çapındaki en önemli dördüncü satış pazarı haline geldi.
Almanya’nın Ukrayna’ya ihracatı da önemli bir gelişme göstererek 1,2 milyar artışla 8,2 milyar avroya (+ yüzde 17) ulaştı.
Buna karşılık Rusya ile ticaret daralmaya devam ediyor: Almanya’nın Rusya’ya ihracatı, özellikle ilaç ve kimyasal ürünler, 1,3 milyar azalarak 7,6 milyar avroya düştü (- yüzde 15). Rusya şu anda Almanya’nın ticaret ortakları arasında sadece 45. sırada yer alıyor.
Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi Başkanı Cathrina Claas-Mühlhäuser, birliğin dün Berlin’de düzenlenen yıllık açılış toplantısında, “Alman şirketlerinin Orta ve Doğu Avrupa’daki geniş varlığı uzun zamandır Alman ekonomisinin temel direklerinden biri olmuştur. Bu nedenle Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi, gelecekteki Alman hükümetine Orta ve Doğu Avrupa ve Orta Asya ile yakın ortaklığı daha da derinleştirmesi ve Ukrayna, Moldova ve Batı Balkan ülkelerinin Avrupa entegrasyonunu teşvik etmesi çağrısında bulunuyor,” dedi.
Öte yandan Almanya’nın bölgeden ithalatı 2024 yılında yüzde 1,8 azalarak 258 milyar avroya geriledi. Bu durum Rusya’dan yapılan ithalattaki düşüşü (- yüzde 50) ve Almanya’daki zayıf ekonomiyi yansıtıyor.
Anket: Yüzde 56 Doğu Avrupa’ya yatırım yapmayı planlıyor
Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi ve denetim firması KPMG tarafından yapılan son anket, Orta ve Doğu Avrupa’nın Alman ekonomisi için öneminin gelecekte de artmaya devam edeceğini gösteriyor.
20 AB üye ülkesine ve katılım adaylarına odaklanan ankete katılan 133 şirketin yüzde 55’i bölgenin 2030 yılına kadar işleri için giderek daha önemli hale gelmesini beklerken, yüzde 56’sı buraya yatırım yapmayı planlıyor.
Claas-Mühlhäuser, “Orta ve Doğu Avrupa ile Orta Asya’da büyük tüketici ve yatırım talebi olan heyecan verici satış pazarları var. Bölge aynı zamanda tedarik zincirlerinin kısaltılması ve kritik hammadde ve enerji tedariki açısından da büyük önem taşıyor,” dedi.
Claas-Mühlhäuser, AB entegrasyonuna yönelik yeni fikirlerin ve Orta Asya’nın kaynak zengini bölgeleriyle ticaret ve ulaştırma ilişkilerinin hızla genişletilmesinin daha da fazla dinamizm yaratabileceğine dikkat çekti.
Yakın Alman-Polonya işbirliği
Doğu Avrupa ve Orta Asya’nın Alman ekonomisi için artan önemini göz önünde bulunduran Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi Başkanı, gelecekteki Alman hükümetine sekiz temel talep sundu.
Claas-Mühlhäuser, “Berlin ile doğudaki en önemli ticaret ortağı olan Polonya arasındaki işbirliği yeni bir düzeye ulaşmalıdır. Varşova ile birlikte Avrupa’nın rekabetçiliğini güçlendirmek ve Ukrayna’nın yeniden inşasını koordine etmek önemlidir,” diye konuştu.
Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi Başkanı, Almanya-Polonya hükümetlerinin yıllık istişarelerine ekonomik görüşmelerin de eşlik etmesini ve örneğin enerji ve dijitalleşme alanlarında sınır ötesi projeleri içeren ortak bir gündem geliştirilmesini talep etti.
Ukrayna önem kazanmaya devam ediyor
Başkan, yeni Alman hükümetinin de Ukrayna’ya olan bağlılığından vazgeçmemesi gerektiğini söyledi.
Berlin’deki yeni hükümetin, Ukrayna’nın reform sürecini ve Avrupa’ya entegrasyonunu kararlılıkla desteklemesini isteyen Claas-Mühlhäuser, “Ukrayna için güvenlik aynı zamanda orada faaliyet gösteren Alman şirketleri için de güvenlik anlamına gelir, ama her şeyden önce tüm AB için güvenlik anlamına gelir,” dedi.
Claas-Mühlhäuser, yeniden yapılanma için mali yardımın, Alman ve Avrupalı şirketlerin katılımıyla daha yakından bağlantılı olması gerektiğini savundu.
Claas-Mühlhäuser, Almanya’nın Ukrayna’dan yaptığı ithalattaki önemli artışa işaret ederek, Ukrayna’nın AB tek pazarına entegrasyonunda gerçek bir ilerleme kaydedildiğini gösterdiğini öne sürdü.
Alman yatırımcıların da açıkça Ukrayna’ya odaklanmış durumda olduğunu kaydeden Başkan, “Savaşa rağmen, Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi ve KPMG tarafından yapılan ankete katılan şirketlerin neredeyse yarısı (yüzde 46) önümüzdeki on iki ay içinde Ukrayna’ya yatırım yapmayı düşünüyor,” dedi.
Balkanlar ve Doğu Avrupa’nın entegrasyonu Almanlar için kritik
Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi Başkanı, AB entegrasyonu ile Ukrayna’nın ekonomik olarak yeniden inşasının “ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı” olduğunu savundu.
Başkan, “Yatırımcılar için istikrarlı çerçeve koşulları ve yasal kesinlik, sürdürülebilir büyüme için vazgeçilmez ön koşullardır,” derken, AB standartlarının hızla benimsenmesinin bunun için çok önemli olduğuna dikkat çekti.
Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi Başkanı, gelecekteki Alman hükümetinin Brüksel’de Batı Balkan ülkeleri, Ukrayna ve Moldova ile AB katılım müzakerelerini hızlandırmak için çalışmasını ve nihai katılımdan önce bile AB kurumlarına kısmi üyeliği teşvik etmesini istedi.
Claas-Mühlhäuser, “2012’den bu yana süregelen katılım çıkmazını nihayet aşmak için yeni ve daha yaratıcı yaklaşımlara ihtiyacımız var. Amaç 2028 yılına kadar en az bir ülke ile katılım müzakerelerini tamamlamak olmalıdır. Bu, bölgeye güçlü bir sinyal gönderecektir,” dedi.
İç pazarı güçlendirmek ve açık tutmak
Claas-Mühlhäuser ayrıca yeni Alman hükümetini, Macaristan gibi tüm AB üye ülkelerinde iç pazar kurallarına uyumu sağlamak için tutarlı bir şekilde çalışmaya çağırdı.
Buna yeni engeller yaratmamanın da dahil olduğunu söyleyen Başkan, örnek olarak sınır kontrollerinin malların dolaşımını engellememesi gerektiğini söyledi.
Cathrina Claas-Mühlhäuser, “Orta ve Doğu Avrupa ile ticaretimizde kullandığımız yarım trilyon avrodan fazla değerdeki malların önemli bir kısmı, bazen tam zamanında teslimat şeklinde, Polonya ve Çek Cumhuriyeti ile olan sınırlarımızdan taşınıyor. Sınırlarda malların gümrüklenmesi durma noktasına gelirse bu durum çökecektir,” diye konuştu.
AB’nin 2026 yılı başında yürürlüğe girecek olan CO2 sınır uyum mekanizması, AB pazarına yönelen AB’nin doğu komşu ülkelerine büyük dönüşüm görevleri yükleyecek.
Ortak ülkelerin, entegrasyonlarının önünde yeni engeller çıkmaması için finansman programları ve projeler aracılığıyla buna hazırlanmaları gerektiğine işaret eden Başkan, bunun aynı zamanda Alman enerji ve iklim teknolojisi için bu ülkelerde fırsatlar yaratacağının altını çizdi.
Orta Asya ve Güney Kafkasya’yı birbirine bağlamak
Başkana göre yeni Alman hükümeti, aynı zamanda AB’nin “Global Gateway” programının Orta Asya ve Güney Kafkasya ülkeleriyle ticaret ve ulaşım bağlantılarının geliştirilmesine hızlı bir şekilde katkıda bulunmasını sağlamak için çalışmalıdır.
Kazakistan’dan yapılan ithalat bir önceki yıla göre yüzde 18’in üzerinde artış gösterirken, Özbekistan ihracatta öne geçti.
Başkana göre Alman hükümetinin “Z5+1” formatındaki yıllık Orta Asya zirveleri devam ettirilmeli, fakat daha sonuç odaklı bir şekilde organize edilmeli.
Claas-Mühlhäuser, Almanya ve diğer pek çok AB ülkesinde giderek artan vasıflı işgücü açığı göz önüne alındığında, Orta Asya ile işbirliğinin genişletilmesi çağrısında da bulundu.
Özbekistan ve Kırgızistan ile Almanya’da vasıflı işgücünün eğitimi ve istihdamı konusunda halihazırda anlaşmalar bulunuyor.
Başkan buna ek olarak, Federal Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı ile Doğu Avrupa Ekonomik İlişkiler Komitesi tarafından ortaklaşa desteklenen Alman sanayisinin Batı Balkan ülkelerine yönelik burs programının, Alman yatırımcılar için vasıflı işçilerin eğitimi ve ileri eğitimi için gelecekte de güvence altına alınması gerektiğini söyledi.
Avrupa
Almanya, Kuzey Akım’ı yeniden başlatma girişimlerini engellemek için harekete geçti

Friedrich Merz hükümeti, Almanya ile Rusya’yı birbirine bağlayan Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesine yönelik her türlü girişimi engellemek için yollar arıyor.
Ekonomi Bakanlığı’ndan gelen yazışmalara göre, Berlin, boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesini mümkün kılacak her türlü sahiplik değişikliğini tespit edebilmek için yatırım inceleme yasalarını güçlendirmeyi düşünüyor.
Financial Times‘ın gördüğü, Yeşiller milletvekillerinin boru hatlarıyla ilgili sorularına yazılı yanıtında, bakanlık “yatırım taramasına ilişkin yasal bir değişiklik olup olmayacağını şu anda tartıştığını” belirtti.
2022’de sabotaj sonucu hasar gören boru hatları, Berlin’in enerji konusunda Moskova’ya aşırı bağımlılığının sembolü haline geldi. Geçmişte gaz arzının yüzde 50’sinden fazlasını Rusya’dan sağlayan Almanya, Ukrayna müdahalesi sonrası rotayı değiştirdi.
Alman hükümeti, mart ayında Financial Times’ta yer alan, Kremlin bağlantılı Rus ve ABD’li işadamlarının boru hatlarını yeniden faaliyete geçirmek için girişimlerde bulunduğu yönündeki haberler üzerine alarma geçti ve Merz, boru hatlarının kapatılmasının devamı için Berlin ve Brüksel’deki yetkililerle görüşmelere başladı.
Konuyla ilgili bilgisi olan kişilere göre, Berlin dört Kuzey Akım boru hattının hiçbirinde devlet kontrolü bulunmuyor ve mevcut mevzuat uyarınca, boru hatlarının sahibi olan İsviçre merkezli şirketin sahipliğinde herhangi bir değişiklik yapılmasını engellemek için çok az şey yapabilir.
Boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesi için teknik sertifika verilmesi gerekecek, ancak kurallar değiştirilmedikçe bunu durdurma yetkisi yok.
Almanya başbakanı, AB’nin Rusya’ya uygulayacağı yeni yaptırımlar kapsamında boru hatlarının yasaklanmasını istedi.
Ancak, Slovakya’nın muhalefeti nedeniyle AB liderleri bu hafta yeni yaptırım paketini onaylayamadı.
Görüşmelere doğrudan bilgi sahibi bir kişiye göre, boru hatlarının yeniden kullanıma açılmasını isteyenlerden biri olan ABD’li yatırımcı Stephen Lynch, 6 Mayıs’ta planlarını görüşmek üzere Alman ekonomi bakanlığına davet edildi. Toplantı ilk olarak Die Zeit tarafından haberleştirildi.
Yeşiller milletvekillerinin Lynch ile yapılan toplantı hakkında soruları üzerine ekonomi bakanlığı, üst düzeyde herhangi bir toplantı yapılmadığını, ancak yetkililerin uzmanlık alanlarıyla ilgili kurum ve kişilerle sık sık bilgi alışverişinde bulunduğunu söyledi.
Lynch’in düşüncelerini yakından bilen bir kişiye göre, ABD’li yatırımcı Stephen Lynch, Avrupa’nın bir gün tekrar Rus gazını satın almaya hazır olacağına inanıyor. ABD’li yatırımcı, hasarlı boru hatlarının onarımının maliyetli bir iş olduğunu ve Avrupa’nın talebini karşılamak için bir tanesinin yeterli olacağını savunarak, bu onarımın gerekli olmayacağına inanıyor.
Lynch, FT’nin yorum talebine hemen yanıt vermedi.
Almanya yasalarına göre, Berlin, işlem “Almanya’nın kamu düzeni veya güvenliği için bir tehdit” olarak değerlendirilirse, kritik altyapı ile ilgili AB dışı yatırımcıların mülkiyet değişikliklerini engelleyebilir.
Kuzey Akım boru hatlarını işleten şirketin merkezi, Avrupa Serbest Ticaret Birliği’ne üye olan İsviçre’de bulunduğu için, devralma işlemi mevcut kurallara göre yatırım incelemesine tabi olmayacak.
Kuzey Akım projesi, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yakın ilişkileri olan eski Şansölye Gerhard Schröder tarafından başlatılmıştı.
İlk Trump yönetimi, dönemin Şansölyesi Angela Merkel’e projeden çekilmesi için baskı yapmıştı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un sözcüsü perşembe günü yaptığı açıklamada, boru hatlarının yeniden faaliyete geçmesini engelleme çabalarının, Rusya’nın bağımsız politikasına karşı Avrupa’nın “öfkesini” gösterdiğini ve Rusya’nın “ne pahasına olursa olsun” bu politikayı izleyeceğini söyledi.
Son aktivasyon planları, Almanya’da ucuz Rus gazı konusunda tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Almanya için Alternatif partisi (AfD) boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesini isterken, bazı önde gelen CDU ve SPD politikacıları da yüksek enerji fiyatlarını hafifletmek ve Almanya’nın zor durumdaki sanayisine yardımcı olmak için bu çağrıları destekledi.
Ancak Alman hükümeti Yeşiller milletvekillerine, AB Komisyonu’nun “Rusya’dan AB’ye enerji ithalatını kademeli olarak sona erdirme” çabalarını desteklediğini söyledi.
“Bu, AB’nin enerji bağımsızlığını ve güvenliğini artırmaya önemli bir katkı sağlayacaktır” diye yazdı.
Avrupa
İngiliz yargısı: İsrail’e silah satışı yargının konusu değil

Yüksek Mahkeme, İsrail’e silah satışı kararının mahkemelerin değil, yürütmenin yetki alanına girdiğine hükmetti. Kararda, İsrail’e silah satışı konusunun anayasal olarak son derece siyasi bir mesele olduğu vurgulandı.
Filistin merkezli insan hakları örgütü Al-Haq ile İngiltere merkezli Küresel Hukuki Eylem Ağının (GLAN) İsrail’e silah satışını sürdüren İngiltere hükümeti aleyhine açtıkları davada Yüksek Mahkeme, konunun yargının meselesi olmadığına hükmetti.
İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Al-Haq ile GLAN’ın, İsrail’e askeri teçhizat ihracatı konusunda İngiliz hükümetine karşı açtıkları davaya ilişkin kararını yazılı açıkladı.
Yargıçlar Stephen Males ve Karen Steyn, 72 sayfalık karar metninde davanın yalnızca muafiyet düzenlemesiyle ilgili genel tartışmadan ibaret olmadığını, bunun ötesinde “çok daha dar ve odaklanmış mesele”ye ilişkin olduğunu belirtti.
Karar metninde şu ifadelere yer verildi:
“Bu mesele, İngiltere’de üretilen bazı bileşenlerin İsrail’e tedarik edileceği ya da edilebileceği ve Gazze’deki çatışmada uluslararası insancıl hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesinde kullanılabileceği ihtimali nedeniyle, sorumlu bakanlar tarafından makul şekilde İngiltere’nin savunması ve uluslararası barış ve güvenlik için hayati önem taşıdığı düşünülen belirli birçok taraflı savunma işbirliğinden çekilmesi gerektiğine karar vermenin mahkemeye açık olup olmadığıdır.”
Yargıçlar, bu konunun Anayasa’ya göre son derece hassas ve siyasi olduğunun, mahkemelerin meselesi olmadığının, buna karşın demokratik açıdan parlamentoya ve seçmenlere karşı sorumlu bulunan yürütmenin sorunu olduğunun altını çizdi.
İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti
Al-Haq ve GLAN, İsrail’e yönelik silah satışlarının askıya alınmasına ilişkin yazılı taleplerinin sürekli görmezden gelinmesi üzerine geçen yıl Yüksek Mahkemeye İngiltere aleyhine başvuru yapmıştı. İngiltere hükümetinden, F-35 savaş uçaklarının parçaları dahil İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti.
Başvuruda, İsrail’in sivillere, sivil altyapıya, sivillerin sığındığı hastane, fırın, okul gibi yapılara, gıda depolarına, su rezervlerine saldırıları ile zorla yerinden etme ve açlığa mahkûm etme gibi politikalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştı.
Davanın duruşmaları, 18 Kasım 2024’te ve 13 Mayıs 2025’te yapılmıştı.
Oxfam, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da İngiltere’nin silah satışlarını sürdürerek uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki kanıtları mahkemeye sunmuştu.
Avrupa
Trump’ın gümrük vergileri nedeniyle Avrupa limanları ‘taşıyor’

Nakliye ve lojistik şirketleri uyardı: Donald Trump’ın düzensiz gümrük vergisi politikaları ve nehir seviyelerinin düşmesi, koronavirüs pandemisinden bu yana Avrupa’nın en kötü tedarik zinciri tıkanıklığına neden oluyor. Avrupa limanları “taşıyor”.
Financial Times’a göre, Mavnalar, malları almak için günlerce beklemek zorunda kalırken, konteyner gemileri de uzun bekleme süreleriyle karşı karşıya kaldı. En kötü durumun Rotterdam, Anvers ve Hamburg limanlarında yaşandığı belirtilirken, sorunların en az birkaç ay daha devam etmesi bekleniyor.
“Hollanda merkezli nakliye şirketi WEC Lines’ın genel müdürü Caesar Luikenaar, “Tüm büyük merkezler dolup taşıyor” dedi. FT’ye konuşan Luikenaar, Avrupa’daki bir dizi önemli limanın maksimum kapasiteyle çalıştığını söyledi.
Hollanda merkezli lojistik şirketi Euro-Rijn Group’un CEO’su Albert van Ommen, kargo akışının beklenmedik bir şekilde dirençli kalması ve personel sıkıntısı çeken limanları zorlaması nedeniyle, bu tıkanıklığın pandemiden bu yana en kötüsü olduğunu düşündüğünü söyledi.
Bu sorunlar, yakın zamana kadar birçok şirketin, planlı nakliye hizmetlerinin sabit bir takvime göre düzenli olarak stokları yenileyeceği bilgisiyle minimum stok seviyelerini korumasını sağlayan küresel lojistik sistemine son darbe oldu.
Alman lojistik şirketi Contargo, müşterilerine Antwerp’te mavnaların konteyner yüklemek için ortalama 66 saat, Rotterdam’da ise 77 saat beklediğini bildirdi. Mavnalara normalde konteyner terminallerinde yükleme için sabit zaman dilimleri verilir, böylece konteynerleri hızlı ve verimli bir şekilde boşaltabilmeleri sağlanır.
Almanya’nın DHL şirketinde üst düzey yönetici olan Casper Ellerbaek, gecikmelerin henüz hiçbir müşterisini bileşen kıtlığı nedeniyle üretimi durdurmaya zorlamadığını, ancak bu tür “dramların” risk olmaya devam ettiğini söyledi.
Van Ommen, Avrupa’nın en yoğun ikinci konteyner limanı olan Antwerp’te gemilerin planlanan programın üç ila beş gün gerisinde yük boşaltma yaptığını söyledi.
Van Ommen, “Mavnalarla konteynerleri topladığımızda, deniz araçları zamanında gelmediği için konteynerleri zamanında yükleyemiyoruz” dedi ve ekledi: “Sonunda, müşteri veya nihai kullanıcı mallarını geç alıyor.”
Lojistik şirketleri, krizi ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD gümrük vergisi politikasında yaptığı keskin değişiklikler gibi sorunlara bağladı. Bu değişiklikler, konteyner nakliye şirketlerini, hızla değişen küresel ticaret akışlarına uyum sağlamak için ağlarını yeniden düzenlemeye zorladı.
Kuru bir bahar mevsiminin ardından Ren Nehri’nde su seviyesinin olağanüstü derecede alçalması nedeniyle mavnaların yükleme kısıtlamaları getirilmesi, sorunları daha da ağırlaştırdı.
Bu arada, Avrupa limanları da ABD’nin yüksek gümrük vergileri nedeniyle malların başka yerlere yönlendirilmesinden kaynaklanan Asya’dan gelen ithalat hacminin artmasıyla başa çıkmaya çalışıyor. Bu durum, malların başka yerlere yönlendirilmesine neden oluyor.
DHL’den Ellerbaek, Asya’dan Avrupa’ya konteyner hacmindeki keskin artışı (yıllık yaklaşık %7 olarak tahmin ediyor) Asyalı ihracatçıların strateji değişikliklerine bağladı.
Ellerbaek, “Farklı ticaret hacimlerindeki büyüme seviyelerine bakıldığında, Avrupa’nın tarihsel olarak ABD pazarına ait olan büyük bir payı aldığından şüphe yok” dedi.
Sektör yetkilileri, çoğunluğu kamuya ait liman idarelerinden rıhtım alanı kiralayan özel şirketlerden oluşan terminal işletmecilerinin, bu sıkıntıları hafifletmek için yeni personel alımı ve yeni ekipman satın almaya koştuğunu belirtti.
Luikenaar, Avrupa’daki yerel pazara hizmet veren bazı nakliye şirketlerinin, bölgedeki limanlara dağıtım için Rotterdam’daki farklı terminallerden konteynerleri toplamak için normalde en fazla üç gün süren işlemi bir hafta boyunca yapmak zorunda kaldığını söyledi.
Kapasiteye yapılacak yatırımların tüm sorunları çözmesinin yıllar alacağını belirtti. “Bu kolayca çözülecek bir sorun değil” diye ekledi.
-
Dünya Basını1 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Görüş1 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Foreign Policy: Çin İran’ı Destekliyor, İsrail’i Kınıyor
-
Görüş2 hafta önce
İsrail ve İran Çatışmasına Büyük Tarih Perspektifiyle Bakmak
-
Avrupa2 hafta önce
Kitlesel tahliye planları: Baltık Bölgesi’nde savaş ve ‘kendini gerçekleştiren kehanet’
-
Görüş2 hafta önce
Modi’nin Güney Kıbrıs ziyareti ve ‘romantizmden arındırılmış’ Türkiye-Hindistan portresi
-
Görüş2 hafta önce
‘Mükemmel fırtına’nın gözünde korkuyla dalgalanan piyasalar
-
Asya2 hafta önce
Çin Merkez Bankası Başkanı yeni bir küresel para birimi düzeninin ortaya çıkacağını söyledi