Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Beş soruda olası Suriye harekâtı

Yayınlanma

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında Suriye sınırı boyunca “Güvenli bölge oluşturmak için başlatılan çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımların yakında atılacağı”nı açıklaması, üç yıl sonra yeni bir harekâtı gündeme getirdi. Ancak üzerinden iki ay geçmesine rağmen bölgeye yeni bir harekât düzenlenmedi. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Temmuz ayında Türkiye’nin planladığı askeri operasyondan geri adım atmayacağını ve ertelemeyeceğini söyledi. Akar, Halep kırsalında bulunan Münbiç ve Tel Rıfat’tan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) güçlerine yönelik ciddi tacizler başladığını ve Türkiye’nin bu tacizleri askeri, taktiksel ve teknik olarak takip ettiğini ve elinde buna göre çalışma planlarının olduğunu belirtti.

Öte yandan TSK, Suriye’nin kuzeyinde konuşlu güçlerini takviye etti. Temmuz’un ilk 10 gününde dokuz askeri konvoy Fırat Kalkanı bölgesine giriş yaptı. Türkiye’nin kontrolündeki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gruplarına hazırlık durumlarının seviyesini yükseltmeleri için talimat verildi. Ayrıca Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde konuşlu TSK birlikleri Halep’in kuzey kırsalındaki YPG mevzilerini ara ara bombalamayı sürdürdü.

1- Olası harekât bölgeleri nereleri kapsıyor?

Türkiye, 24 Ağustos 2016 Fırat Kalkanı, 20 Ocak 2018 Zeytin Dalı ve 9 Ekim 2019 Barış Pınarı Harekâtları ile Suriye sınırındaki bölgeye üç kez kapsamlı operasyon düzenledi. Operasyonların temel hedefi, PKK/PYD terör örgütünün Irak’tan Akdeniz’e Türkiye sınırı boyunca uzanan bir koridor oluşturmasını engellemek olarak konuldu. Operasyonlar büyük ölçüde başarıya ulaştı, ancak Barış Pınarı harekatı devam ederken ABD ve Rusya ile ayrı ayrı imzalanan mutabakatlara göre PKK/PYD, çekilmesi gereken Münbiç, Tel Rıfat ve Ayn el Arab’dan çekilmedi.

Barış Pınarı Harekâtı’nın sekizinci gününde Türkiye’ye gelen dönemin ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile imzalanan mutabakatta örgütün Türkiye sınırından 32 kilometre güneye çekileceği taahhüt edilmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında 22 Ekim 2019’da imzalanan Soçi Mutabakatı’nda ise terör örgütünün sınırdan 32 kilometre uzaklaştırılmasına ek olarak Münbiç ve Tel Rıfat’ın boşaltılacağı özellikle belirtilmişti. Mutabakatların üzerinden 2,5 yıl geçti, ancak terör örgütü Münbiç, Tel Rıfat ve Ayn el Arab ile Kamışlı’da varlığını sürdürüyor.

ABD desteğiyle Suriye topraklarının yaklaşık üçte birini işgal eden PKK/PYD, ülkenin kuzeyinde, TSK kontrolündeki Azez, Mare, Bab, Cerablus, Afrin, Tel Abyad ve Rasulayn ilçelerini sık sık ağır silahlarla hedef alıyor. Bu saldırılar Fırat’ın batısında Türkiye sınırına 18 kilometre uzaklıktaki Tel Rıfat ve sınıra 30 kilometre uzaklıktaki Münbiç ile Fırat’ın doğusunda sınırın dibindeki Ayn el Arab bölgelerinden geliyor. Harekâtın, öncelikli olarak Münbiç ve Tel Rıfat’ı hedef alması kuvvetle muhtemel. Ancak, Erdoğan’ın sınırlarını çizdiği güvenli bölge, söz konusu iki bölgenin temizlenmesiyle tamamlanmış olmayacak. Bu bölgeden daha geniş bir alanı kapsayan Rasulayn’dan Irak sınırına kadar uzanan Kamışlı da harekâtın uzak ama olası hedeflerinden biri.

2- Harekatın hedefi ne?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, harekât sinyalini verdiği konuşmasında, “Ülkemize ve güvenli bölgelerimize yapılan saldırıların, tacizlerin, tuzakların merkezi konumundaki alanlar, harekât önceliğimizin başında yer almaktadır” dedi. Açıklamadan harekâtın hedeflerinden birinin PKK/PYD bölgelerinden yönelen terör tehdidini ortadan kaldırmak olduğu anlaşılıyor.

Daha zor ve daha kapsamlı hedef ise Fırat’ın batısında Münbiç’ten başlayıp Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar uzanan 480 kilometrelik sınır hattının tamamının “güvenli bölge”ye dönüştürülmesi. Mevcut durumda, bu bölgenin yaklaşık 155 kilometrelik kısmı (Cerablus ve Tel Abyad-Rasulayn arası) TSK kontrolünde. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu planı 24 Eylül 2019’da Birleşmiş Milletler kürsüsünden de gündeme getirdi, hedefin ilk etapta kurulacak bu alana 1-2 milyon Suriyeliyi yerleştirmek olduğunu söyledi. Erdoğan, bölgenin derinliğinin Rakka-Deyrizor hattına indirildiği takdirde ise Türkiye, Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerinden dönecek Suriyeli sayısının 3 milyona kadar çıkabileceğini ifade etti. Erdoğan’ın bu konuşmasından 15 gün sonra TSK, Barış Pınarı Harekâtını başlattı ve Tel Abyad-Rasulayn arası terör örgütünden temizlendi, ancak ABD ve Rusya’nın araya girmesi ile harekât sonlandırıldı.

Harekâtın daha 2019’da belirlenen hedefi, neden bugün yeniden gündeme geldiğini de açıklıyor: 3 milyon Suriyelinin sınır hattında oluşturulacak ve daha sonraki etapta güneye doğru genişletilecek güvenli bölgelere yerleştirilmesi planlanıyor. Sığınmacı sorununun Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizle birlikte halkın temel gündemi haline gelmesi ve muhalefetin iktidarı sığınmacılar üzerinden sıkıştırması, Ankara’yı soruna çözüm bulmaya zorluyor. Şam ile diplomatik ilişkisi bulunmayan Ankara, güvenli bölge formülü ile Suriyeli sığınmacı yükünü hafifletmeye en azından yükü sınır dışına taşımaya çalışıyor.

Zamanlamada, Rusya’nın Ukrayna harekâtı önemli bir paya sahip. Zira, tüm dünyanın özellikle Avrupa’nın dikkati bu bölgede. Ukrayna krizinde Rusya’yı doğrudan karşısına almayan ve yaptırımlara katılmayan Türkiye, harekât için dikkati Ukrayna’da olan Rusya ile daha kolay uzlaşacağını düşünüyor.

3- Rusya ve İran ne diyor?

Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrantyev olası bir harekâtı akıllıca bir adım olarak görmediklerini, çünkü gerilimin tırmanmasına ve istikrarın zarar görmesine yol açabileceğini söyledi. Konu, Ankara ziyaretinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte kameralar karşısına geçen Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da gündemindeydi. Çavuşoğlu 2019’da imzalanan mutabakat muhtırasına göre Tel Rıfat bölgesinin “terörden temizlenmesi” konusunda “Rusya’nın verdiği sözü tutmasını beklemenin Türkiye’nin hakkı” olduğunu söyleyince Lavrov, Türkiye ile Rusya’nın Mart 2020’de “İdlib’in teröristlerden temizlenmesine” ilişkin başka bir mutabakat daha imzaladıklarını anımsattı ve Türkiye’nin bölgede gerekli adımları atmadığı mesajını verdi.

Olası harekâtın hedefinin Rusların da bulunduğu Tel Rıfat ve Münbiç olması nedeniyle Moskova’nın harekâta kolay kolay yeşil ışık yakması beklenmiyor. Rusya’nın, İdlib’de Türkiye’nin bölgede olmasından faydalanan ve kök salan HTŞ’yi, Tel Rıfat ve Münbiç’e karşılık masaya koyması kuvvetle muhtemel.

Türkiye’nin daha önceki harekâtlarında yüksek perdeden karşı çıkmayan İran ise bu kez yeni bir harekâta karşı olduğunu açıkladı. Ayrıca daha önceki harekâtların “Fırat’ın doğusu teröristlerden temizlenmeli” diyen eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani döneminde yapıldığını hatırlatmakta fayda var. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi bayram dolayısıyla telefonda görüştüğü Suriye lideri Beşar Esad’a “Suriye’ye herhangi bir yabancı müdahaleye karşıyız” dedi. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da 2 Temmuz’daki Şam ziyareti sırasında İran’ın tutumunu, “Türkiye’nin güvenlik meselelerdeki endişelerini çok iyi anlıyoruz ve herhangi bir açıklamayla yapılan her türlü askeri eyleme şiddetle karşıyız” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Rusya bir süredir Ukrayna gündemi nedeniyle Suriye’deki birliklerinin sayısını ve niteliğini düşürmek zorunda kalmıştı. Rusların boşalttığı yerleri İran destekli grupların aldığı ve İran’ın Halep, Hama, Deyrizor bölgelerine takviye birlikler yerleştirdiği belirtiliyor. Bu tablo karşısında muhtemel bir operasyona en çok İran’ın karşı çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.

4- Suriye yönetimi ne yapacak?

Suriye yönetimi bugüne kadar Türkiye’nin kendi sınırında yaptığı tüm harekâtları işgal olarak niteledi ve karşı çıktı. Egemenlik iddiasında olan bir devletin kendi sınırında, kendisinden onay alınmadan yapılan herhangi bir operasyon için farklı bir açıklama yapması da beklenemez. Suriye her ne kadar karşı çıksa da Türkiye’nin YPG’yi hedef alan harekâtlarından yararlanmasını bildi ve bugün de yararlanmaya çalışıyor. Türkiye YPG’yi sıkıştırdıkça Suriye de YPG’yi, özerklik hedefini kırarak kendi denetimine almak için uğraşıyor. Bu kapsamda Şam ile YPG temsilcileri arasında bugüne kadar yapılan görüşmelerin YPG’nin “demokratik özerklik”te ısrarcı olması üzerine sonuçsuz kaldığı biliniyor.

Suriye yönetimi ve YPG temsilcileri, Türkiye’nin harekâtı gündeme geldikten sonra Ruslar aracılığıyla bir kez daha masaya oturdu. Görüşmelerden sızan bilgilere göre Şam, YPG’den devletin resmi bayrağının denetimindeki tüm bölgelerde göndere çekilmesini, kamu binalarına Beşar Esad’ın fotoğrafının asılmasını istedi ve diplomatik temsiliyetin devletinin meşru organlarıyla sınırlandırılması şartını koştu. YPG’liler şartları henüz kabul etmediklerini basına sızdırıyorlar. Toplantılarda gündeme gelen diğer bir konunun da Türkiye’nin olası harekâtına karşı koymak için “ortak bir askeri operasyon odasının” kurulması olduğu belirtiliyor. Öte yandan Suriye ordusunun bölgeye bazı takviyeler yaptığına ilişkin haberler yer alsa da Türkiye’nin harekâtına karşı koyacak düzeyde bir güç yığınağı olmadığı biliniyor.

5- ABD’nin tavrı ne olur?

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, olası harekâtla ilgili Türkiye’yi uyardıklarını, böyle bir adımın bölgeyi riske atacağını söyledi: “Bu, karşı olacağımız bir şeydir. Endişemiz, yeni herhangi bir askeri operasyonun bölgedeki istikrarı zayıflatması, kötü niyetli aktörlere istikrarsızlıktan yararlanma fırsatı yaratmasıdır.” Blinken açıklamasında adını vermeden YPG’yi partner olarak nitelendirdi: “Suriye içinde IŞİD’e karşı savaşı partnerler yoluyla etkili bir şekilde sürdürüyoruz ve IŞİD’i içine tıktığımız kutuda tutmak için gösterilen çabaları tehlikeye atacak hiçbir şey görmek istemiyoruz.” ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, Türkiye’yi olası harekâttan vazgeçirmek için ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini, ancak Ankara’nın ABD istiyor diye operasyondan “geri adım atacağını” düşünmediğini söyledi.

Türkiye sınırlarının tamamından YPG’yi uzaklaştıracak bir harekât, kuşkusuz Suriye’nin kuzeydoğusuna uzun süreden beri yatırım yapan ABD’nin çıkarına zarar verecektir. Suriye’de YPG üzerinden var olabilen ABD’nin YPG için planladığı Kuzey Irak modeli de sekteye uğrayacaktır. Harekâtın Fırat’ın batısındaki Tel Rıfat ve Münbiç’le sınırlı kalması durumunda, bu bölgelerde Rus güçleri var, ABD’nin Türkiye ile yeni bir krizi göze alması beklenmiyor. Ancak Fırat’ın doğusunda ABD birliklerinin bulunduğu Ayn el Arab’ı hedefleyen bir harekâtın ABD ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmesi kaçınılmaz.

 

Ortadoğu

Uzmanlar Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’

Yayınlanma

İsrail’in İran’a saldırılarıyla başlayan çatışma ve ABD’nin İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırıları sonrası ateşkes ilan edilse de, kırılgan süreçle birlikte İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği endişeleri, küresel ekonomi ve piyasaların gündeminde yer almaya devam ediyor. Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’.

İran’ın ABD’ye misilleme olarak Katar’daki üssü hedef alması sonrası Donald Trump tarafından İran-İsrail arasında ateşkes ilan edildiği duyurulsa da, iki ülke arasında gerginlik ve yer yer saldırılar devam ediyor.

Kırılgan ateşkesin geleceği belirsizliğini korurken, Hürmüz Boğazı’nın kapanma ya da akışın sekteye uğrama riski piyasalarda ve şirketlerde endişe yaratıyor.

Öte yandan birçok enerji uzmanı, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı tamamen kapatmasının pek olası olmadığını düşünüyor. İran bu tehdidi daha önce de yapmıştı, ancak böyle bir hamlenin en başta en büyük petrol alıcısı olan Çin’i rahatsız edebileceğini hesaba katıyor.

ABD’nin İran’daki nükleer tesislere saldırılarının ardından İran Meclisi Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi İsmail Kevseri, Meclisin, Hürmüz Boğazı’nın kapatılması gerektiği sonucuna vardığını ancak nihai kararın Milli Güvenlik Yüksek Konseyi uhdesinde olduğunu açıklasa da bu ihtimalin oldukça düşük olduğu değerlendiriliyor. Ki bu tartışmalar da ateşkes duyurusu öncesinde öne çıkmıştı.

Ancak, yapay zeka tabanlı denizcilik takip şirketi Windward’ın paylaştığı bilgilere göre, hafta sonu ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırılarının ardından Hürmüz Boğazı’ndaki ticareti gemi taşımacılığı son 20 yılın en yüksek tehdit seviyesi altında faaliyet gösteriyor.

Jeopolitik belirsizlikler ve güvenlik endişeleri nedeniyle Hürmüz Boğazı’na giren gemi sayısında hafif bir düşüş gözlenirken, Windward’a göre bu düşüş gemi sahiplerinin jeopolitik belirsizlikler karşısında artan temkinliliğini ortaya koyuyor ve algılanan risklerin deniz taşımacılığı üzerindeki gerçek zamanlı etkisinin giderek büyüdüğünü gösteriyor.

Basra Körfezi’nin ağzında yer alan dar su yolu Hürmüz Boğazı, Orta Doğu’daki petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) üretiminin Umman Denizi ve Hint Okyanusu üzerinden dünya pazarlarına taşınmasını sağlıyor.

Deniz yoluyla taşınan ham petrolün yaklaşık 3’te 1’inin ulaştırılması için kullanılan bu stratejik geçit, başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Orta Doğu’daki üreticilerin ham petrol ve kondensat sevkiyatında kritik bir rol üstleniyor. Hürmüz Boğazı’ndaki petrol ticareti, dünyadaki toplam petrol tüketiminin de 5’te 1’ini karşılıyor.

Hürmüz Boğazı’ndan geçen günlük yaklaşık 20 milyon varil petrol ve petrol ürününün büyük kısmı Çin başta olmak üzere Asya piyasalarına ulaşıyor. Küresel doğal gaz ticaretinin yüzde 20’si de bu boğazdan geçiyor.

İsrail-İran Savaşı Küresel Enerji Piyasalarını Sarsabilir

Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi.

 ‘Hürmüz’ün kapanma ihtimali – hukuki anlamda – sıfır’

 Hürmüz’ün kapanma ihtimalini hukuki boyutuyla değerlendiren Ali Arif Aktürk, şunları söyledi:

“Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesine göre kıyıdaş ülkeler ortadan ikiye çizilmiş çizgi ile eşit şekilde bölünüyor. Münhasırlıkları, egemenlikleri var. En dar kısmında mesela İran, Umman ile paylaşıyor. Yine BAE ile paylaştığı kısım var. Hatta İran’ın işgal ettiği (sanırım iki tanesi BAE tarafında) 3 tane de ada var ve bununla ilgili anlaşmazlık devam ediyor. İran onları işgal etmiş durumda.

Dolayısıyla İran’ın tek taraflı ben kapattım deme şansı hukuken ve fiilen yok. Eğer İnsansız Deniz Araçları ile Sihalarla, roketlerle tankerleri vurabilirler.  Vurdukları eğer Umman tarafında olursa o da ayrı diplomatik ve uluslararası sorun olur. BM üyesi başka bir ülkeye saldırmış olur. Yapabilir mi? Yapar bir iki tankere. ABD’nin 5. Filo orada, Katar, Suudi Arabistan üsleri de var. Burada sıcak çatışmalar olur. Dolayısıyla bunu tümden kapatmak ve sürdürmek imkansız.”

Hürmüz’ün bir savaş ya da çatışma sonucu fiilen kapanma ihtimalini de değerlendiren Aktürk, şöyle devam etti:

“Eğer Hürmüz’de ABD donanması ile bir deniz savaşı çıkarsa o zaman Hürmüz fiilen kapanmış olur. Bu bir risk. Uzun sürer mi? İste cevaplanması gereken asıl soru bu. Eğer ABD ve İsrail, İran’da bir rejim değişikliğini hedefliyorlarsa bu 90 milyonluk İran’da kolay değildir. Bu işin lideri ve sürükleyicisi de yok şu anda öne çıkan. Sonuç olarak ben fiilen ve uzun süreli Hürmüz’ün kapanacağını beklemiyorum.”

‘Hürmüz’ü kapatmak gemileri yakmak olur’

Hürmüz’ün kapatılması tartışmalarını politik açından ve İran yönetiminin geleceği açısından değerlendiren gazeteci Yakup Aslan şunları söyledi:

ABD’nin İran’a yönelik son saldırısının ardından, Tahran yönetimi açısından Hürmüz “Boğazı’nı kapatmak olası bir misilleme adımı olarak sıkça tartışılsa da, bu hamle İran için adeta gemilerin yakıldığı bir son seçenek olacaktır. Çünkü Hürmüz Boğazı sadece İran için değil, aynı zamanda tüm Basra Körfezi ülkeleri ve küresel enerji güvenliği açısından kritik bir geçiş noktasıdır. Dünya petrol ticaretinin yaklaşık %20’si günlük yaklaşık 17 milyon varil ham petrol bu boğazdan geçmektedir. Bu oran, küresel enerji piyasalarında yaşanacak en ufak bir tıkanıklığın dahi fiyatları fırlatmasına ve tedarik zincirlerinde büyük kırılmalara yol açmasına neden olur. İran’ın petrol ihracatının büyük bölümü de bu güzergâha bağlıdır; dolayısıyla boğazın kapanması İran ekonomisini de doğrudan vuracaktır.

Hürmüz Boğaz kapatıldığı takdirde olası askeri sonuçları da değerlendiren Aslan, şöyle devam etti:

“Hürmüz Boğazı’nın kapatılması yalnızca ekonomik değil, askeri sonuçlar da doğuracaktır. Böyle bir girişim, başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere NATO üyesi ülkelerin öncülüğünde oluşturulacak bir deniz gücü koalisyonunun İran’a karşı konuşlanmasına yol açabilir. Halihazırda ABD’nin Bahreyn’de konuşlu Beşinci Filosu, bölgede 20’den fazla savaş gemisiyle sürekli görev yapmaktadır. Çin gibi enerji ihtiyacının %40’ını Ortadoğu’dan karşılayan ülkeler açısından da Hürmüz’ün açık kalması hayati önemdedir. Bu nedenle İran’ın böyle bir adımı, yalnızca Batı ile değil, Doğu’daki stratejik ortaklarıyla da gerilim yaşamasına yol açabilir. Hürmüz’ün kapatılması, stratejik caydırıcılık amacıyla masada tutulsa da, pratikte İran için geri dönüşü olmayan bir yol anlamına gelir.”

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Eski Pentagon analisti: İran, ABD’ye misilleme mesajını net bir şekilde verdi

Yayınlanma

Eski ABD Savunma Bakanlığı analisti Karen Kwiatkowski, İran’ın Katar’daki ABD üssüne düzenlediği füze saldırısının, Fordo’daki nükleer tesisine atılan bombalara karşı ‘ayni hasar’ amacı taşıdığını belirtti. Kwiatkowski, bu misillemenin İran’ın söylediğini yapacağını gösterdiğini ve İsrail’in kendi hedefleri için gerilimi tırmandırmak istediğini ifade etti.

Eski ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) analisti Karen Kwiatkowski, İran’ın Katar’daki ABD hava üssüne fırlattığı altı füzenin, ABD’nin Fordo’daki İran nükleer tesisine atılan altı bombaya karşı “ayni hasar” amacı taşıdığını belirtti.

Sputnik‘e konuşan Kwiatkowski, bu hamlenin Washington’a net bir mesaj gönderdiğini ifade etti.

Kwiatkowski, İran’ın bu misillemeyle verdiği mesajı, “İran, ne yapacağını söylediyse onu yapar. Bu durum, Trump ve yönetiminin müzakereleri sürpriz bir saldırı amacıyla aldatıcı bir şekilde kullanmasının tam tersidir,” sözleriyle açıkladı.

‘İran’ın savunma kapasitesi faal durumda’

İran’ın İsrail’e yönelik istikrarlı ve maksatlı füze ve insansız hava aracı saldırılarında da görüldüğü gibi, bu misillemenin aynı zamanda Tahran’ın savunma kapasitesinin faal durumda olduğu mesajını da gönderdiğini vurgulayan Kwiatkowski, ABD yönetiminin bu durumu doğru okuması gerektiğini belirtti.

Eski analist, “ABD liderliği, bu bire bir sembolik karşı ateşi, düşmanlığı genişletmek için değil, denge kurmak için yapılmış olarak görmelidir,” dedi.

‘İsrail gerilimin tırmanmasına ihtiyaç duyuyor’

Buna karşın İsrail’in bölgedeki kendi hedeflerine ulaşmak ve Başbakan Netanyahu’nun siyasi bekasını sağlamak için gerilimin daha da tırmanmasına ihtiyaç duyduğunu öne süren Kwiatkowski, bu durumun bölgedeki tansiyonu düşürme çabalarını olumsuz etkileyebileceği konusunda uyardı.

Kwiatkowski, “Bu nedenle, ABD’nin İran’ı doğru okuyabileceğinden ve gerilimi düşürmeye çalışacağından emin değilim,” ifadelerini kullandı.

İsrail, ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek Tahran’ı vuracağını duyurdu

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail, ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek Tahran’ı vuracağını duyurdu

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı İsrael Katz, İran’ın ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek İsrail ordusuna Tahran’daki hedefleri yoğun şekilde vurma emri verdiğini duyurdu. Ancak İran ateşkesten sonra füze fırlatıldığına dair haberleri yalanladı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın duyurduğu ateşkes sonrası İsrail ordusu, İran’dan füze atıldığını iddia etti. İsrail basını ülkenin kuzeybatı bölgesi, Hafya ile çevresi ve Golan için sirenlerin çaldığını ve hava savunma sistemlerinin faaliyete geçirildiğini duyurdu.

Daha sonraki haberlerde İran’dan 2 füze fırlatıldığı ve bunların hava savunma sistemlerince ima edildiği ileri sürüldü. Haberlerde ayrıca İsrail’in kuzeyinde herhangi bir isabet olmadığı kaydedildi.

Gelişmeler üzerine açıklama yapan Savunma Bakanı İsrael Katz, İsrail ordusuna Tahran’daki hedeflere şiddetli hava saldırıları düzenleme talimatı verdiğini belirtti.

Trump’ın duyurduğu ateşkesi İran’ın füze ateşleyerek ihlal ettiğini öne süren Katz, İsrail hükümetinin ateşkesin her türlü ihlaline karşı sert biçimde karşılık verme politikası kapsamında, Başbakan Binyamin Netenyahu ile koordinasyon içinde İsrail ordusuna söz konusu emri verdiğini ifade etti.

Aynı şekilde, İsrail’de iktidar ve muhalefetten de İran’a yönelik saldırılara karşılık verilmesi çağrıları geldi.

Maliye Bakanı aşırı sağcı Bezalel Smotrich, İran’dan füze atıldığı iddiaları üzerine, sosyal medya hesabından, “Tahran titreyecek” paylaşımı yaptı.

Muhalefetteki Evimiz İsrail Partisi lideri Avigdor Liberman da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “ABD Başkanı ateşkes ilan ettikten 3 buçuk saat sonra İran’dan ateş açıldı. Sineye çekmemeli, geri durmamalıyız, anında karşılık vermeliyiz” ifadesini kullandı.

Ancak İran devlet radyo televizyon kurumu IRIB, “Ateşkesin ardından İran’dan füze fırlatıldığına dair haberler asılsızdır” dedi:

“İran Silahlı Kuvvetleri’nin son füzeyi fırlattığını doğrulayan resmi bir kanıt yok; tersine, anlaşmayı ihlal etmeye doğru ilerleyen Siyonist düşman, bunun sonuçlarından tamamen sorumlu olacak.”

İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi de “Siyonist düşmana ve onun alçak destekçilerine savaşı durdurma kararının ulusal düzeyde alındığını” belirten bir açıklama yayımladı.

Açıklamada, İran silahlı kuvvetlerinin “düşmanın zulmüne aşağılayıcı ve ibretlik bir yanıt verdiği” ifade edilerek, bu sürecin Katar’daki ABD üssüne yönelik saldırı ve İsrail’e sabaha karşı düzenlenen füze saldırılarıyla doruğa ulaştığı belirtildi.

Konsey, Tahran’ın topraklarına yönelik saldırılara orantılı ve zamanında yanıt verdiğini, böylece “düşmanı pişmanlığa ve saldırganlığını tek taraflı olarak sona erdirmeye mecbur bıraktığını” vurguladı.

Açıklamanın sonunda şu ifadeye yer verildi: “İran İslam Cumhuriyeti’nin silahlı kuvvetleri, düşmanın sözlerine güvenmeden, parmağı tetikte bir şekilde, her türlü ihlale karşı kararlı ve caydırıcı bir yanıt vermeye hazırdır.”

ABD Başkanı Donald Trump, gece saatlerinde İsrail ve İran arasında ateşkese gidileceğini duyurmuş, İsrail ateşkesi kabul ettiğini açıklamıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English