Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD’de petrol devlerinden ’küçükleri’ yutma hamleleri

Yayınlanma

ABD’nin en büyük iki petrol şirketi Chevron ve ExxonMobil, en kritik üretim noktalarını ele geçirmek için milyarlarca dolarlık anlaşmalar imzalayarak önümüzdeki on yıllar için petrol rezervlerini güvence altına alma yarışını başlattı.

Chevron Pazartesi günü şimdiye kadarki en büyük satın alımını açıkladı ve ABD’li enerji şirketi Hess’i 53 milyar dolara satın alarak sektörün son on yıldaki en önemli keşfi olan Guyana kıyılarındaki petrol üretiminde önemli bir yer edindi.

Anlaşma ile Exxon ve Chevron daha yakın bir rekabete girecek ve her ikisi de Hess’in yüzde 30 hisseye sahip olduğu ve Exxon’un yüzde 45 işletme hissesini elinde tuttuğu Guyana açıklarındaki Stabroek bloğunu ortaklaşa kontrol edecek.

Diğer Amerikan petrol devi ExxonMobil ise iki hafta önce, dünyanın en verimli petrol sahası olarak kabul edilen Teksas ve New Mexico’daki Permian Havzası’nın en büyük işletmecisi Pioneer Natural Resources’ı 60 milyar dolara satın almıştı.

Her iki anlaşma da 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında gerçekleşen ve modern süper büyük şirketleri oluşturan BP-Amoco, Exxon-Mobil ve Chevron-Texaco mega birleşmelerinden bu yana nadiren görülen ölçekte.

Maliyetleri düşürmek için birleşme

Financial Times’ın (FT) aktardığına göre analistler ve anlaşma sahipleri, diğer şirketler ölçek kazanmak ve petrol üretiminin maliyetini düşürmek amacıyla, kalan en iyi sondaj sahalarını elde etmek için hareket ettikçe, yakın vadede daha fazla birleşmenin olası göründüğünü söylüyorlar.

Uluslararası Enerji Ajansı gibi kuruluşlar, fosil yakıtlara talebin 2030’da zirveye ulaşacağını öngörüyor. Petrol tekellerinin hamlelerinde bunun da payı olduğu düşünülüyor.

Chevron CEO’’su Mike Wirth FT’ye verdiği son röportajda, “Gerçek dünyada yaşıyoruz ve gerçek dünya taleplerini karşılamak için sermaye tahsis etmek zorundayız,” demiş ve petrol talebinin ‘2030 ve sonrasına kadar artmaya devam edeceğini’ öngörmüştü.

London Stock Exchange Group’a (LSEG) göre bu yıl petrol ve doğalgaz sektöründe 254 milyar dolar değerinde birleşme ve satın alma anlaşması duyuruldu ve bu rakam 2014’ten bu yana en yüksek yıllık toplam.

‘Silahlanma yarışı’

Tekelleşmenin önümüzdeki on yılda ‘savaş’ terimleri ile devam edeceği de anlaşılıyor.

Sektördeki son satın alma ve birleşme hareketliliğine dahil olan kişilerden birisi, “Bu bir silahlanma yarışı. Çoğu sektörde, birinci anlaşmanın ikinci ve üçüncü anlaşmaya yol açması gerekmez. Bu durumda ise öyle olacağına inanıyorum, çünkü zamanlama çok önemli ve en büyük iki oyuncu hamlelerini yaptı,” diyor.

BP ve Shell Avrupa’daki ‘temiz enerji’ baskısından rahatsız

Analistler, en cazip birleşmelerden birinin BP ve Shell olabileceğini söylerken, bu tür bir anlaşmanın önünde bir dizi ciddi engel olduğu ve böyle bir görüşmeden haberdar olmadıkları konusunda uyarıda bulundular.

Bunun yanı sıra ABD’nin zengin kaya gazı bölgelerindeki büyük bağımsız üreticiler de birleşmek ya da daha küçük rakiplerini satın almak isteyebilir.

İngiltere merkezli BP ve Shell, değerlemelerinin Exxon ve Chevron’un gerisinde kaldığından şikayet ederek, bunun kısmen Avrupa’daki enerji şirketlerinin ‘temiz enerji’ dönüşümünü benimsemeleri için daha fazla baskı görmesinden kaynaklandığına inanıyor.

ABD’li büyük şirketler ise küresel ekonomiyi ‘karbonsuzlaştırma’ çabalarının artmasına rağmen gelecekteki petrol üretimi konusunda daha agresif bir duruş sergiliyor.

Ne Exxon ne de Chevron, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş değil. Bu, Avrupalı rakiplerinin aksine bir durum.

Chevron ve Exxon’un hamleleri devam edebilir

Analistler, ABD’nin kaya gazı arama ve üretim uzmanları arasında kalan daha büyük şirketlerin, ölçek kazanmak ve ileride süper büyük bir satın alma için cazip bir hedef sunmak üzere birleşmeye çalışacağını söylüyorlar.

Buna göre Occidental Petroleum, ConocoPhilips ve Marathon Oil gibi gruplar bir sonraki hamle yapanlar arasında yer alabilir.

Enverus’ta analist olan Andrew Dittmar FT’ye verdiği demeçte, “Exxon ya da Chevron’un işi hiçbir şekilde bitmedi. Fakat bu özel dalga için yaptıkları hamleleri gördük. Bence bir adım geri atacağız ve ‘23 ve ‘24’ün geri kalanında bu bağımsızlardan bazıları kendi aralarında birleşecek,” iddiasında bulunuyor.

Yeni birleşmeler yolda

Bloomberg’in haberine göre, bir diğer büyük Permian Havzası üreticisi Devon Energy’nin Marathon Oil ve CrownRock’ı da içeren şirketleri incelediği söyleniyor.

Reuters’a göre gaz üreticisi Chesapeake Energy, Southwestern Energy’yi satın almayı düşünüyor.

Azalan kaliteli kaya gazı envanteri havuzu ve verimli Permian Havzası’ndaki sınırlı sayıdaki büyük hedefler nedeniyle, enerji şirketleri yakında yeni anlaşmalara zorlanabilir. 

Wall Street Journal’a (WSJ) konuşan Pickering Energy Partners’ın baş yatırım yetkilisi Dan Pickering, “Bunun FOMO [kaçırma korkusu] bileşeni sadece hızlanacak. Bir ya da iki anlaşma daha görürsek, kıtlık primi ortaya çıkmaya başlayabilir,” diyor. Kıtlık primi, anlık olarak talepteki artışın arzdaki düşüşle birleşmesinden kaynaklı maliyet yüksekliğine işaret ediyor.

Enverus’un verilerine göre Occidental Petroleum, Devon Energy ve Diamondback Energy, Permian’daki en büyük üreticiler arasında yer alıyor ve Pickering’e göre de hem potansiyel bir hedef hem de bir alıcı olabilecek kadar büyükler.

Pickering, EOG Resources’ın da bu bölgedeki en büyük üreticilerden biri olmasına rağmen, şirketin tarihsel olarak kurumsal anlaşmalardan ziyade varlık satın almalarıyla daha çok ilgilendiğini belirtiyor.

Piyasa tekelleşme için müsait

WSJ’ye göre piyasa konsolidasyon için olgunlaşmıştı. Enerji varlık yöneticisi Kimmeridge, Haziran ayında yayınladığı bir raporda, ABD’li petrol ve gaz üreticilerine yönelik ‘yatırımcı ilgisinin derecesine göre çok fazla halka açık şirket’ olduğunu belirtmişti.

En büyük beş aktif fon yöneticisinin (Fidelity ve J.P. Morgan dahil) dosyalarının analizinde, bu yöneticilerin S&P 500’deki en büyük beş enerji şirketindeki varlıklarının, beş yıl önceki aynı dönemle karşılaştırıldığında, 2023’ün ikinci çeyreğinde ABD enerji varlıklarının %40’ından %53’üne yükseldiğini tespit etti. Aynı zamanda, daha küçük enerji şirketlerinin varlıkları azaldı. Başka bir deyişle, yatırımcılar belirli bir piyasa değerinin altındaki enerji şirketlerini ciddiye bile almıyor.

Bu nedenle, enerji tekelleri ile daha küçük üreticiler arasındaki değerleme farkı genişlemiş durumda. Exxon Mobil, Chevron ve diğer büyük üreticilerin ağırlıkta olduğu bir endeks, daha küçük üreticileri takip eden bir endeksten %44 daha yüksek bir değerlemeye sahip. Bu fark son 17 yılda ortalama %14’tü.

Dolayısıyla devlerle küçükler arasında açılan fark, küçük şirketlerin büyükler tarafından ‘yutulmasına’ yol açıyor.

AMERİKA

Nvidia, ABD tedarik zinciri için yüz milyarlarca dolar harcayacak

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergisi tehditleri karşısında tedarik zincirini Asya’dan geri çekmeye çalışan Nvidia’nın CEO’su, şirketin önümüzdeki dört yıl içinde ABD’de üretilen çipler ve diğer elektronik ürünler için yüz milyarlarca dolar harcayacağını söyledi.

Dünyanın en değerli yarı iletken grubunun devasa harcama öngörüsü, Trump’ın “Önce Amerika” ticaret politikalarının etkisi küresel ekonomide dalga dalga yayılırken, Apple dahil diğer teknoloji şirketlerinin açıkladığı milyarlarca dolarlık ABD yatırım planlarını takip ediyor.

Nvidia’nın CEO’su ve kurucu ortağı Jensen Huang Financial Times’a (FT) verdiği demeçte, “Genel olarak, önümüzdeki dört yıl boyunca muhtemelen toplam yarım trilyon dolar değerinde elektronik ürün tedarik edeceğiz ve bence kendimizi bunun birkaç yüz milyarını burada, ABD’de üretirken rahatlıkla görebiliriz,” dedi.

Huang, önde gelen yapay zeka çip üreticisinin artık Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC) ve Foxconn gibi tedarikçiler aracılığıyla ABD’de en son sistemlerini üretebildiğini ve Çin’deki Huawei’den artan bir rekabet tehdidi gördüğünü söyledi.

Bu hafta Nvidia’nın yıllık geliştiriciler konferansında Huang, yapay zeka çipinin yeni nesli Vera Rubin’i tanıttı ve dev veri merkezlerinde büyük bir güç kaynağı gerektirecek milyonlarca birbirine bağlı çipten oluşan kümeler oluşturma planının ana hatlarını çizdi.

Huang, Trump yönetiminin ABD’nin yapay zeka endüstrisinin gelişimini hızlandırabileceğine inandığını söyledi. CEO, “Bu endüstrinin başarısını önemseyen ve enerjinin bir engel olmasına izin vermeyen bir yönetimin desteğine sahip olmak, ABD’de yapay zeka için olağanüstü bir sonuçtur,” dedi.

Bu ay TSMC, Arizona’daki çip üretim tesislerine 100 milyar dolarlık bir yatırım yapacağını duyurdu ve bu yatırım Biden yönetimi altında kararlaştırılan 65 milyar dolarlık yatırıma ek olarak geldi.

Huang, Nvidia’nın en son Blackwell sistemlerinin artık ABD’de üretildiğini söyledi ve “TSMC’nin ABD’ye yatırım yapması tedarik zinciri esnekliğimizde önemli bir adım atmamızı sağlıyor,” diye konuştu.

Son yıllarda, Nvidia ve Apple da dahil olmak üzere Amerika’nın en büyük teknoloji şirketleri, TSMC’nin Tayvan’daki son teknoloji çip üretim tesislerine büyük ölçüde bağımlı hale geldi.

Huang, “En önemli şey hazırlıklı olmak. Bu noktada, ABD’de üretim yapabileceğimizi biliyoruz, yeterince çeşitlendirilmiş bir tedarik zincirimiz var,” dedi.

Nvidia yöneticisi, eğer herhangi bir felaket Tayvan’daki üretimi tehdit ederse, bunun “rahatsız edici olacağını ama sorun olmayacağını” savundu.

Nvidia hâlâ Çin’den milyarlarca dolar gelir elde ederken, Ascend AI çipleri son zamanlarda ilerleme kaydeden Huawei’nin yeniden canlanan rekabetiyle karşı karşıya.

Huang, “Huawei, Çin’deki en zorlu teknoloji şirketi. Girdikleri her pazarı fethettiler,” diye konuştu. Huang’a göre ABD’nin Çinli teknoloji şirketini kısıtlama çabaları, Huawei’nin süregelen başarısı göz önüne alındığında “kötü sonuçlandı.”

Huawei’nin yapay zeka alanındaki varlığının her geçen yıl arttığını söyleyen Huang, “Onların bir faktör olmayacağını varsayamayız,” dedi.

Teorik olarak Nvidia’nınkine benzer öncü çipler üretebilen tek ABD şirketi olan Intel, döküm işinde ciddi zorluklarla karşılaştı. Intel’deki liderlik boşluğu geçtiğimiz hafta Lip-Bu Tan’ın CEO olarak atanmasıyla giderildi.

Huang, Nvidia’nın Intel’e yatırım yapmak üzere TSMC gibi şirketlerle bir konsorsiyum oluşturmak için görüşmelerde bulunduğu haberlerini yalanladı ve ABD’deki çip üretim hizmetlerini bu ‘onshoring’in bir parçası olarak kullanmayı taahhüt etmekten kaçındı.

“Döküm teknolojilerini düzenli olarak değerlendiriyoruz ve bunu yapmaya devam ediyoruz,” diyen Nvidia CEO’su, Intel’in çip paketleme hizmetlerini de incelediğini sözlerine ekledi.

Huang, Intel’in gelişmiş çip teknolojilerinde rekabetçi olabilme yeteneğine atıfta bulunarak, “Intel’in bunu yapabilecek yeteneğe sahip olduğuna güvenim tam,” dedi.

Huang, “Intel’in başarısı ve refahının” önemli olduğunu da sözlerine ekledi ve “Fakat kendinizi ve birbirinizi yeni bir tedarik zinciri kurulması gerektiğine ikna etmeniz biraz zaman alıyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Hür Avrupa Radyosu ve Amerika’nın Sesi’ne veda: Bir devrin sonu mu?

Yayınlanma

ABD hükümeti, Hür Avrupa Radyosu’nun finansmanını durdurduğunu açıkladı. Karar, ABD Başkanı Donald Trump’ın, aralarında Hür Avrupa Radyosu ve Amerika’nın Sesi’ni de kontrol eden ABD Küresel Medya Ajansı’nın (USAGM) da bulunduğu bazı kurumların bütçelerini kısma emri sonrasında geldi. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, bu durumu ‘ABD yönetiminin iç meselesi’ olarak değerlendirirken, Çekya Dışişleri Bakanı Jan Lipavský, Avrupa Birliği’ni bu medya kuruluşlarını finanse etmeye çağırdı.

ABD hükümeti, Hür Avrupa Radyosu’nun finansmanını durdurma kararı aldı.

ABD Başkanı Donald Trump, daha önce bürokrasiyle mücadele amacıyla bazı kurumların işlevlerini ve çalışan sayısını azaltma emri vermişti.

Bu kurumların arasında Hür Avrupa Radyosu ve Amerika’nın Sesi’ni kontrol eden ABD Küresel Medya Ajansı (USAGM) yer aldı.

Trump’ın kararına göre, bazı devlet kuruluşları, faaliyetlerini Amerikan yasalarının öngördüğü asgari düzeye indirecek.

USAGM’den yapılan açıklamada, “Hür Avrupa Radyosu/Radyo Özgürlük’ün küresel operasyonlarını finanse eden federal hibe anlaşmasının feshedildiği” belirtildi.

ABC televizyonu, Trump’ın emri sonrasında Amerika’nın Sesi’nin ABD’deki çalışanlarının idari izne çıkarılmaya başlandığını duyurmuştu.

Şubat ayında, ABD Hükümet Verimliliği Departmanı’nın başındaki milyarder Elon Musk, söz konusu yayın kuruluşlarının kapatılması çağrısında bulunmuş ve bu kuruluşlarda “kendi kendileriyle konuşan radikal solcuların” çalıştığını iddia etmişti.

Soğuk Savaş kalıntıları

Her iki radyo istasyonu da Soğuk Savaş döneminde Amerikan ideolojisini ve onunla bağlantılı fikirleri yaymak için kurulmuştu.

Bu ideoloji zamanla Amerikan entelijansiyasının modern liberal görüşlerine dönüştükçe, radyoların dinleyicilerine sunduğu içerik de değişti.

SSCB döneminde, “Batı’nın sesleri”, Sovyet halkının bir kesimi için ek bir bilgi ve hatta eğlence kaynağıydı (örneğin, Batı müziğinin ana kaynağıydı).

Hakkında fıkralar ve atasözleri bile vardı (“Rusya’da gece BBC‘yi dinlemek adettendir”). Fakat son otuz yılda, hem radyonun bir medya aracı olarak gerilemesi hem de içeriklerinin yozlaşması nedeniyle popülerliklerini tamamen kaybettiler.

Son yıllarda içerik kalitesi giderek düştü. Yetişkinler radyolarını retro müziğe çevirirken, Z kuşağı internete yöneldi.

Radyo istasyonlarının çalışanları da dinleyici sayısındaki tarihi düşüşü fark etti, ancak bunu yeni yayın formatlarına geçişle açıklamaya çalıştılar.

Fakat tüm bunlara rağmen, her iki radyo istasyonunun faaliyetleri, “dekolonizasyon” adı altında bölgesel projelere bölünerek son yıllarda daha da genişledi.

‘Renkli devrimin sesi’

Andrey Babitskiy’nin Kırım ve Donbass konusundaki tutumu nedeniyle işten çıkarılması bu duruma bir örnek.

Sonuç olarak, her iki radyo istasyonu da sadece bir propaganda aracı değil, aynı zamanda isyanları kışkırtan ve “renkli devrimler” düzenleyen birer araç haline geldi.

Yakın zamanda Hür Avrupa Radyosu’nun Gürcistan’daki yerel şubesi (Eho adıyla anılıyor), hükümet karşıtı protestoları kışkırtmış ve yönlendirmiş, bariz dezenformasyon yöntemleri kullanmıştı.

Bu radyo istasyonlarının kadroları da buna göre seçildi. Merkez ofislerde “liberal misyonlarına” içtenlikle inanan Amerikalı sol liberaller yoğunlaşırken, bölgesel yayınlarda basmakalıp düşüncelere sahip bir çekirdek kadro oluştu.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, konuyla ilgili olarak, “Bu medya kuruluşları… Rusya Federasyonu’nda popüler ve talep görenler kategorisine girmiyor, bu yüzden bizi pek ilgilendirmiyor. Bu, ABD yönetiminin iç meselesidir. Bunlar tamamen propaganda amaçlı medya kuruluşlarıdır,” iddiasında bulunuyor.

Ancak Washington’ın Hür Avrupa Radyosu ve Amerika’nın Sesi’ni kapatma kararı, ABD yönetiminin Moskova ile ilişkileri normalleştirme çabalarıyla ilgili değil.

İdeolojik sarkaç normale doğru kaydı ve Trumpizme düşman bir ideolojiyi yayan, üstelik bunu büyük paralar karşılığında yapan platformları desteklemek Beyaz Saray’ın çıkarına değil.

Ayrıca, her iki platform da uzun zamandır kendi gündemlerini ve propaganda hedeflerini belirliyordu. Kongre ve Dışişleri Bakanlığı, kendi dış politikalarını yürüten kuruluşları finanse ediyordu.

USAGM’in başındaki Steven Capus, ajansın finansmanının kesilmesini “demokrasi ve Amerika düşmanlarının zaferi” olarak nitelendirdi.

Bu konuda bazı Avrupalı yetkililer ve hatta devletler tarafından da destekleniyorlar.

Özellikle Çekya, Avrupa Birliği’ni bu medya kuruluşlarının finansmanını kendi kaynaklarından sürdürmeye çağırdı.

Çekya Dışişleri Bakanı Jan Lipavský, “Siyasi olarak şu soruyu gündeme getirmek istiyorum: Rusya, Belarus, İran ve diğer pek çok ülkeye yayın yapan böyle bir kuruluşta bir değer görüyor muyuz ve eğer bir değer görüyorsak, böyle bir hizmeti kendi yararımıza korumak için ne yapmaya hazırız? Bu çok geniş bir soru,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Kennedy suikastı dosyaları Trump yönetimi tarafından yayınlandı

Yayınlanma

John F. Kennedy suikastına ilişkin federal kayıtlar Donald Trump yönetimi tarafından yayınlandı.

Trump’ın ocak ayında 1963 suikastına ilişkin federal kayıtların gizliliğinin kaldırılmasına yönelik bir kararname imzalamasının ardından binlerce sayfalık belge ABD Ulusal Arşivleri tarafından yayınlanmaya başlandı.

Arşivler salı günü web sitesinde yaptığı açıklamada, “Başkan Donald Trump’ın talimatı uyarınca… Başkan John F. Kennedy suikastı kayıtları koleksiyonunun bir parçası olan ve daha önce sınıflandırma için saklanan tüm kayıtlar yayınlandı,” dedi.

Ulusal Arşiv, belgeleri içeren yaklaşık 2.200 dosyayı web sitesinde yayınladı. Ulusal Arşivler’in suikastla ilgili 6 milyon sayfadan fazla kayıt, fotoğraf, sinema filmi, ses kaydı ve eserden oluşan koleksiyonunun büyük çoğunluğu daha önce yayınlanmıştı.

Trump kayıtların açıklanmasından önce pazartesi günü gazetecilere verdiği demeçte “hiçbir şeyi sansürleyeceklerine inanmadığını” söylemişti.

Ulusal Arşivler, Kasım 1963’te dönemin başkanı Kennedy’ye düzenlenen suikastla ilgili olarak geçtiğimiz on yıllar boyunca milyonlarca sayfa kayıt yayınladı.

Fakat binlerce belge CIA ve FBI’ın talebi üzerine ulusal güvenlik kaygıları gerekçe gösterilerek bekletiliyordu.

Fakat suikastla ilgili dosyaların depolandığı Mary Ferrell Vakfı’nın başkan yardımcısı Jefferson Morley, salı günü açıklanan belgelerin vaat edilen dosyaların üçte ikisini, yakın zamanda keşfedilen FBI dosyalarını ya da 500 İç Gelir Servisi kaydını içermediğini söyledi.

Warren Komisyonu, Oswald’ın ‘tek başına’ hareket ettiğini öne sürmüştü

Olayı soruşturan Warren Komisyonu, suikastın eski bir deniz piyadesi olan keskin nişancı Lee Harvey Oswald tarafından tek başına gerçekleştirildiğini ileri sürmüştü.

Resmi sonuç, Kennedy’nin Dallas, Teksas’ta öldürülmesinin ardında daha karanlık bir komplo olduğu yönündeki spekülasyonları bastırmak için çok az şey yaptı ve hükümet dosyalarının yavaşça yayınlanması çeşitli komplo teorilerine neden oldu.

Halihazırda açıklanan kayıtların çoğu, FBI ajanlarının hiçbir yere varmayan ipuçlarını takip ettiği çok sayıda rapor da dahil olmak üzere ham istihbarattı.

Yayınlanan yeni belgelerin büyüklüğü, herhangi bir ifşaat olup olmadığını tespit etmenin biraz zaman alacağı anlamına geliyor.

New York Times’a konuşan tarihçi David J. Garrow, tüm dosyaları incelemenin aylar alabileceğini belirtti.

‘KGB ajanlığı’ iddiasına destek yok

Yeni yayınlanan dosyalar arasında CIA’in St Petersburg istasyonunun Kasım 1991 tarihli bir notu da yer alıyor. Notta, o ayın başlarında bir CIA yetkilisinin ABD’li bir profesörle arkadaş olduğu ve profesörün yetkiliye KGB için çalışan bir arkadaşından bahsettiği belirtiliyor.

Notta, KGB yetkilisinin Oswald hakkındaki “beş kalın ciltlik” dosyaları incelediği ve “Oswald’ın hiçbir zaman KGB tarafından kontrol edilen bir ajan olmadığından emin olduğu” belirtiliyordu.

Notta, Oswald’ın dosyalarda tanımlandığı şekliyle, KGB yetkilisinin “herhangi birinin Oswald’ı kontrol edebileceğinden şüphe ettiği, fakat KGB’nin SSCB’deyken onu yakından ve sürekli olarak izlediğini” belirttiği de ekleniyor.

Ayrıca dosyada Oswald’ın Sovyetler Birliği’nde hedefe ateş etmeyi denediğinde kötü bir nişancı olduğunun belirtildiği de kaydedilmişti.

“Gizli” ibareli belgelerden biri, Warren Komisyonu araştırmacılarından birinin 1964 yılında CIA çalışanı Lee Wigren’i Dışişleri Bakanlığı ve CIA tarafından Sovyet kadınlarla Amerikalı erkekler arasındaki evliliklerle ilgili olarak komisyona sağlanan bilgilerdeki tutarsızlıklar konusunda sorguladığı görüşmenin el yazısı notlarıyla birlikte daktilo edilmiş haliydi.

Oswald vurulduğu sırada Marina Oswald adında bir Sovyet kadınla evliydi.

Ulusal Arşiv’in 2017’de yayınladığı dosyalara göre Oswald suikasttan haftalar önce Mexico City’deki Küba konsolosluğunu ve Sovyet elçiliğini ziyaret etmişti.

Uzmanlar, CIA’in ya da başkalarının Oswald’ın Mexico City’deki hareketleriyle ilgili gizli dosyalar tutmuş olabileceği görüşünde.

Fidel Castro’yu ortadan kaldırmak için çok gizli proje

1963 tarihli Savunma Bakanlığı belgeleri 1960’ların başındaki Soğuk Savaş’ı ve Küba lideri Fidel Castro’nun diğer ülkelerdeki komünist güçlere verdiği desteği engellemeye çalışan ABD’nin Latin Amerika’daki müdahalesini kapsıyordu.

Belgeler Castro’nun ABD ile bir savaşı kışkırtacak kadar ileri gitmeyeceğini ya da “Castro rejimini ciddi şekilde ve derhal tehlikeye atacak” bir noktaya tırmanmayacağını öne sürüyor.

Belgede, “Castro’nun Latin Amerika’daki yıkıcı güçlere desteğini yoğunlaştırması daha olası görünüyor,” deniyor.

Ocak 1962’de yayınlanan bir başka belge ise “Mongoose Operasyonu” ya da kısaca “Küba Projesi” olarak adlandırılan ve 1961’de Kennedy tarafından Küba’ya karşı devrimci yönetimi ortadan kaldırmayı amaçlayan CIA liderliğindeki gizli operasyon ve sabotaj kampanyası olan çok gizli bir projenin ayrıntılarını ortaya koyuyor.

Bazı dosyalarda, aile üyeleri için olası yansımalara ilişkin endişelere rağmen CIA varlıklarının isimlerinin de açıklandığı görülüyor.

Eski muhbirlerin çoğu muhtemelen ölmüş olsa da, Meksika ya da Küba gibi ülkelerde çalışan muhbirlerin isimlerinin yayınlanmasının ailelerini tehlikeye atabileceği endişesi dile getirilmişti.

Kayıtların yayınlanması için mücadele eden avukat Mark Zaid daha önce The Telegraph’a yaptığı açıklamada istihbarat camiasından isimlerin açıklanmasını engelleyebilecek güçlü bir tepki geleceğini düşündüğünü söylemişti.

İsrail istihbaratına ilişkin atıflar önceki yayınlarda sansürlenmiş

Öte yandan CIA’in üst düzey yetkilisi James Jesus Angleton’ın İsrail istihbaratıyla olan bağlantısını gizlediği, yeni ortaya çıkan JFK suikastı kayıt dosyasından anlaşılıyor.

Angleton, JFK’nin İsrail’in nükleer silah edinmesini engelleme politikasını tersine çevirip Mossad başkanı Meir Amit tarafından “içlerindeki en büyük Siyonist” olarak övülmesiyle biliniyor.

Angleton’ın ayrıca Başkan Kennedy suikastına ilişkin Warren Komisyonu’nun belgelerini sakladığı da tespit edildi.

Wikileaks’in aktardığına göre, Angleton ölmeden kısa bir süre önce, “Ne kadar iyi yalan söyler ve ne kadar çok ihanet ederseniz, terfi etme olasılığınız o kadar artar… ikiyüzlülükleri dışında tek ortak noktaları mutlak güç arzusuydu,” demişti.

Dosya daha önce 2017, 2018 ve 2022 yıllarında redakte edilmiş bir şekilde yayınlanmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English